Yeni Üyelik
42.
Bölüm

41. Bölüm

@esranurozer

                       

Burkay: Nefessiz Kaldım

Dünya mı çok kötü, yoksa insanlar mı?

Şeytan mı acımasız, yoksa insanlar mı?

Kötülük mü çıkarcı, yoksa insanlar mı?

Bu soruların hepsinin cevabı bende "İnsanlar" diye yanıt bulur.

Küçükken, babam olmadığı için benimle dalga geçen çocuklara sinirlenip annemin kucağında ağlardım. Salya sümük ağlarken de "İnşallah onlarda babasız kalır ve kalpleri acıdan ölür." Derdim. Annem ise hiç bıkmadan, usanmadan saçlarımı okşar, sürekli akan gözyaşlarımı eliyle silerdi. "Kötülük bulaşıcıdır Ahu. Kötülüğün sana bulaşmasına izin verme kızım. Sen hep iyi ol insanlara iyilik bulaştır." Derdi.

Ama benim gücüm çevremde olan insanlara iyilik bulaştırmaya yetmiyordu. Çünkü çevremdeki bütün insanlar ya kötü ya da çok daha kötüydü. Bu kötü insanların içinde iyilik diye savaşmam boşa çabaydı. Onlarla tıpkı onlar gibi kötü olarak savaşabilir, anca öyle hayatta kalabilirdim. Keza iyi olmaya devam ettikçe kötülük beni en aşağıya çekecek ve kötü insanlar her defasında benim üzerime basarak geçeceklerdi.

Birçok ima ve küçümseyici bakışlara sahip olan Renan Hanımın gözlerinden bir saniye bile gözlerimi çekmedim. Anın verdiği refleksle terleyen ellerimi uzun saçlarıma götürdüm. Renan Hanımın gözleri gözlerimden saniyelik bir zaman diliminde saçlarıma kayıp tekrar gözlerimi buldu.

"Sana da Canan Kaya ismi tanıdık gelmedi mi Ahu?" diye sordu. Sesi aceleci bir meraka yer edinmişti.

Başımı sallayarak "Evet," Renan Hanımın yüzü gevşeyip nefesi kesildiğinde konuşmama devam ettim. "Annemin adı da Canan" dedim ve ekledim. "Takdir edersiniz ki Türkiye'de her yüz kadından birinin adı Canan'dır."

Renan Hanımın yüzü kısa bir an afallasa da hemen kendini toparladı ve dudaklarını sinsice kıvırdı. "Akıllıca bir cevap." Bana doğru tam dört adım attı. Aramızda hala hatırı sayılır bir mesafe vardı. Etrafında birkaç çizginin oluştuğu gözlerini üzerimde gezdirdi. "Ama benim bundan bahsetmediğimi biliyorsun?" dedi.

"Açıkçası neyden bahsettiğinizle pek ilgilenmiyorum." Gözlerim kapı ile Renan Hanımın üzerinde mekik dokudu. "Ama..." diyerek bu kez ben ona doğru dört adım attım ve sadece aramızda bir adımlık bir mesafenin kalmasını sağladım. "İsterseniz Melih'i çağırayım. O seve seve sizin neyden bahsettiğinizle ilgilenir. Hatta..!" dudaklarımın kenarını yapmacık bir şekilde kıvırdım. "Bunu yaparken aşırı zevk alır."

Renan Hanımın kaşları çatıldı. "Sen beni tehdit mi ediyorsun?" diye sessizce ama vurgulu bir ses tonuyla çıkıştı.

"Aşk olsun ne tehdidi? Ben sadece bahsettiğiniz şeyden anlaması için Melih'i çağıracağımı söylüyorum size."

"Bana bak Ahu!" diyerek işaret parmağını bana doğru salladı. "Ben dünkü çocuk değilim. Senin yaşının iki katı kadar tecrübem var benim. İnsanları kitap gibi okurum. Elimde olan verilere ve belgelere göre adım atar, konuşurum. Haddini aşma! Sınırını bil! İnan bana benim bildiğim şeylerden haberdar olsaydın benim karşımda bırak böyle konuşmayı nefes bile alamazdın."

Gülümsedim. Bu gülümsemem sırf onu biraz daha sinir etmek içindi. Ki zaten öylede oldu sinirden kudurdu. Öfkeli solukları burnundan firar ederken "Her şeyi ama her şeyi en ince detayına kadar araştırdım." Dedi sinirden ses telleri bile titriyordu. "Ayağını denk al!"

"Bence..." saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Ayağını denk alması gereken sizsiniz Renan Hanım. Çünkü eğer tam anlamıyla araştırmış olsaydınız benim karşımda böyle fütursuzca konuşamazdınız. Araştırmalarınızı gözden geçirmenizi öneririm. Çünkü beni tehdit eden hiç kimsenin hayatı güzel sonuçlanmadı. İsterseniz bunu bizzat öz yeğeniniz Kenan amcaya sorabilirsiniz. Eminim ki o size sırf benim için Melih'in kendisine ne yaptığını en ince ayrıntısına kadar anlatacaktır."

Renan Hanımın konuşmasına müsaade etmeden onu öylece orada bırakıp mutfak çıkışına doğru ilerlediğimde arkamdan "Ahu." diye seslendi. Topuklu ayakkabılarının zemine bıraktığı tok sesle yanıma doğru hızla ilerledi ve önüme geçti.

"Evet, farkındayım." Dedi sesi normaldi. Kaşları düz duruyordu. "Melih'in en büyük zaafı sensin. Yumuşak karnı, kalbinin tamamını kaplayan sensin." Duraksadı, bir süre gözlerimin içine baktı. "Ama unuttuğun bir şey var ki sen Melih'in hayatına sıradan giren biri değilsin. Sen Melih'in intikamının bir parçasısın."

Kaçınılmaz gerçek Renan Hanımın dudaklarından döküldüğünde büyükçe yutkundum. Yutkundum ve sonu gelmeyeceğini bilmeme rağmen bir kez daha yutkundum. Ama yutkunuşum boğazımda yer edinen acı yumruyu geçirmeye yetmedi.

"Biliyor musun Ahu? Melih belki senden vazgeçemez. Belki senin için dünyayı karşısına alır. Babasını bile harcar ama Melih intikamından da vazgeçmez. Biliyorsun değil mi?"

Sessiz kaldım. Sessiz kalmam Renan Hanımı tekrar konuşmaya itti.

"Sen beni az önce Melih ile tehdit ettin ama benim elimde ki kozdan bir habersin." Gözlerini kısarak iyice gözlerime odaklandı. "Eğer sen bu konuşmadan Melih'e bahsedersen, bende Birsen'e annenden bahsederim. Hem de öyle yavaş yavaşta değil. Direkt katilin o olduğunu söylerim."

Gözleri gözlerimi talan ederken, zehirli dilini kalbime bir ok gibi batırarak arkasını döndü ve yanımdan uzaklaştı. Kalbimde hissettiğim sızının geçmesini beklerken öylece Renan Hanımın benim yanımdan uzaklaşmasını izledim.

Evet, kesinlikle insanlar kötülüğün vücut bulmuş haliydi. Renan Hanımda o insanlardan biriydi. Bana verdiği gözdağı ne ilk olacak ne de son olacaktı. Ben sustukça o üzerime çıkmaya çalışacak, her defasında beni karanlığa itecekti.

***

Kulağıma dolan telefon melodisi derin uykumdan uyanmama sebep olmuştu. Yastığa sarılı kollarımı ayırıp zar zor açtığım uykulu gözlerle telefonumu elime aldım. Arayan kişinin Tunç abim olduğunu gördüğümde uykum daha da açıldı. Tam telefonu yanıtlayacakken telefon kapandı ve saniyeler sonra Tunç'un yeni çağrısı telefon ekranına düştü. Bu kez beklemeden direkt açtım.

"Abi..?"

"Ahu, güzelim..."

"Efendim abi" sesim tarazlı çıkmıştı. Abimin benim telefonumda numarası vardı ama benim numaram abimde yoktu. Numarayı kimden aldığını düşünürken abim telefonun diğer ucundan konuşmasını sürdürdü.

"Eğer telefonu açmasaydın. O, şerefsiz kocanın başına yıkacaktım bu şirketi." Derin bir soluk verdiğini işittim. "Nasılsın güzelim? İyisin değil mi? Seninle ne zamandır ilgilenemiyorum. Bana kırgın ya da küskün değilsindir umarım?"

Tunç'a kırgın ya da küskün olmam imkansızdı. O benim her koşulda yanımda olmuş, arkamda duramasa bile yanımda olduğunu her zaman bana göstermişti.

"Yok, abi." Dedim ve ekledim. "Kırgın da değilim, küskünde. Sen nasılsın?"

"Daha iyiyim. Toparladım sayılır. Numaranı değiştirmişsin? Seni kaç kez aradım telefonun hep kapalıydı. Bugünde yeni numaranı Melih'ten aldım." sesli bir şekilde gülümsedi. "Melih'e ne yapıyorsan artık adam senin adın geçince aslandan kediye dönüştü."

"Abiii..." dedim kıkırdayarak. "Melih senin ondan böyle bahsettiğini duymasın. Her an aslan pençelerini çıkartır. Biliyorsun?"

"Bilmez miyim." Sesindeki dalga geçtiğini belli eden tınıyı saklama gereği duymadan konuşmaya devam etti. "Çok iyi bilirim. Aman diyeyim Ahu duymasın. Aramız iyiyken kötü olmayalım. Adam ne güzel insanca konuşmayı öğrenmiş, eski Melih'i tekrar görmeye hazır değilim."

Dayanamayarak kahkaha attım. Benim kahkahama Tunç'da eşlik etti.

"Melih ile aran nasıl diye sormayacağım güzelim. Aranızın ne iyi olmasını duymaya katlanabilirim ne de kötü olmasına katlanabilirim. Bilmek istediğim tek şey sen mutlu musun Ahu?" dedi sesindeki o şefkati bana telefonun ucundan bile hissettiriyordu. Tunç bana karşı değişmemişti, hala benim abimdi.

"Mutluyum abi..." dedim incecik bir ses tonuyla konuşmaya devam ettim. "Evet, dört dörtlük bir ilişkimiz yok. Evet, harika ilerliyor diyemem ama mutluyum. Sonuçta hiç kimsenin hayatı dört dörtlük değil. "Gülümsedim. "Hem artık ben Melih'i seviyorum abi. Gerçekten çok seviyorum."

Tunç benim konuşmam bittikten sonra bir süre sessizce bekledi. Daha sonra "Eğer sen mutluysan Ahu benim için bir sorun yok. Melih'i ne kadar sevmesem de o senin kocan olduğu gerçeğini çoktan kabullendim. Hatta kocanı seviyor olman beni mutlu bile etti." dedi.

Yüzümdeki gülümseme büyüdü. Tunç "Her neyse artık." Dedi ve ekledi. "Aslında Ahu ben senden bir şey rica edecektim. Biliyorsun annem vefat ettikten sonra yaşadığı eve uğramaya cesaret edemedim bir türlü ama artık bir karar verdim. Ben annemin anılarıyla... Yani bu taşındığı evde ne kadar anı biriktirdiyse işte... Ben o anılarda yaşamak istiyorum. Annemin evine taşınacağım. Hatta Aslı ile evlendiğimizde de bu evde oturacağız. Gerçi Aslı bu durumdan pek memnun değil ama ben kimseye bu kişi Aslı bile olsa annem konusunda söz hakkı tanımayı düşünmüyorum. Senden istediğim şey ise annemin odasını benim için toparlar mısın? Kıyafetlerini toparlayıp ihtiyaç sahiplerine dağıtmak istiyorum. Bunu benim için yapar mısın?"

Ben tabi ki de Tunç'a yardımcı olmak isterdim ama Melih bu duruma ne derdi bilmiyorum. "Abi ben yardımcı olmak isterim ama Melih- "

"Hayır hayır." Dedi sözümü keserek. "Ben ilk Melih'e sordum. Gerçi o bana gitmek isterse gitsin ama o yorgun gideceğini pek sanmıyorum dedi. Eğer gerçekten yorgunsan-"

"Değilim." Dedim bu kez ben onun sözünü keserek. "Gelirim ben. Hatta istersen Berna'yı da çağırayım?"

"Olur, fark etmez güzelim. Sen nasıl rahat edeceksen öyle olsun. Benimde zaten iki üç saatlik bir işim var bitsin yanına gelirim. Kendi ellerimle seni kocana teslim ederim." Dedi gülerek.

"Tamam." Dedim kıkırdayarak "Görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra, yataktan kalkıp banyoya ilerledim. Kısa bir duş aldıktan sonra üzerimi giyinmek için giyinme odasına girdim. Yaz ayında olmamız kıyafet konusunda beni feci bir şekilde zorluyordu. Çünkü hem hava sıcaktı. Hem de kıskanç bir kocam vardı. Gözlerimi hızla gezdirdiğim dolapta krem rengi iç çamaşırımı ve dizlerimin hemen üzerinde biten lacivert kendinden desenli, kalın askılı bir elbiseyi alıp giyindim.

Makyaj masamın hemen yanında bulunan prize saç kurutma makinesini taktım. Elime telefonumu alıp Berna'ya yeni numaram olduğuna dair bir mesaj attım ve hemen arkasından uzunca bir mesaj daha yazıp Tunç'un evine birlikte gideceğimizi ve şimdi bana bir şey sormamsını yüz yüze gelince anlatacağımı yazdığım mesajı gönderdim. Saç kurutma makinesini çalıştırdığımda Berna'dan gelen mesaja baktım. Sadece "Tamam." Yazmıştı ama bu tamamın sıradan bir tamam olmadığını Berna'nın bana trip attığını anlamamak için deli olmak lazımdı. Yüzümde yayılan gülümsemeyle saçlarımı kuruttum. Yüzüme birazcık güneş kremi sürdüm. Dudaklarım renklensin diye şeftali tonlarında bir ruj sürdüm ve gözlerime hiç dokunmadan telefonumu da alıp makyaj masasından kalktım.

Melih'in numarasını arayıp telefonu kulağıma koydum. Telefon daha ilk çalışta meşgule alındı. Hemen arkasından ise mesaj bildirim sesi geldi.

Gönderen: Melih
Mesaj: "Toplantıdayım yavrum. Bir şey mi var?"

Gönderen: Ahu
Mesaj: "Tunç abim aradı da, benden Füsun Hanımın eşyalarını toplamamı rica etti. Sana da sormuş, sende gitsin demişsin?"

Mesajı gönderdikten sonra bakışlarımı ekrana sabitledim. Sonuçta bu Melih'in sağı solu belli olmazdı. Her an fikrini değiştirebilirdi.

Görüldü, yazıyor...

Gönderen: Melih
Mesaj: "Sabah böyle bir durum yaşadım maalesef. Ama ben gitmezsin diye düşünmüştüm. Gidecek misin?"

Gönderen: Ahu
Mesaj: "Gitmek istiyorum. Hem zaten abim kendisi beni eve bırakacakmış. Yalnızda olmayacağım Berna'yı da çağırdım. Çok sürmez iki saat falan anca sürerse. Birde annem için saç boyası almam lazım. Çıkmışken onu da halledeyim diyorum. Olmaz mı canım?"

Görüldü yapıp bıraktı. Cevap vermesi için ekrana kilitlediğim bakışlarım, ekrana Melih'in çağrısı düşmesiyle kayboldu. Bekletmeden telefonu yanıtladım. "Alo, Melih?"

"Bebeğim, mesajda ne güzel canım diyorsun. Konuşmaya gelince alo Melih ha. Hiç olmuyor böyle..."

"Yaa Melih..." dedim resmen sesim hülyalı hülyalı çıkmıştı. Sesimin böyle çıkması beni bile şok ederken Melih'i düşünemiyordum bile. "Sen toplantıda değil miydin?" diye sordum.

"Toplantıdaydım." Dedi gayet rahat bir tavırla "Ama şimdi sen dışarıya çıkacaksın ve ben seni mesajda uyarmak istemedim. Bizzat tek tek söylemek istedim."

Kıskanç, öküz ve odun olmasının yanı sıra psikopatın tekiydi.

"Bana bak Ahu! Çağlar sizi alıp götürecek akıllı bir kız ol. Sakın beni sinirlendirecek bir şey yapma, bu bir. Kıyafetlerin konusunda seni uyarmak bile istemiyorum. Tek bir yerin göze batacak kadar açık olur, birinin gözü sana kayar yakarım. Ha bu arada daha geçen boyamadın mı sen annenin saçını? Nereden çıktı şimdi bu boya muhabbeti?"

Çünkü Renan Hanım beni alenen tehdit etmiş saçlarımın annemin saçları gibi olduğunu Birsen teyzenin yanında söylemişti. İşimi şansa bırakmak istemiyordum. Annemin saçlarını kesip kızıla boyamalıydım.

"Geçen yaptığımız boya güzel değildi. Aktı, rengi kaçtı." Diyerek yalan söyledim. "Hem bana da uğraş olur Melih."

"Öyle mi?" diye sordu. Sesinde ki vurgulu ifade öyle olmadığını biliyorum ama senden bizzat duymak istiyorum der gibiydi. "Bana hiç akmış gibi gelmedi. Olduğu gibi kırmızı duruyordu."

Yalan söylediğimi anlamış mıydı? Sesi beni ürkütüyordu. Renan Hanımın tehdidini ona söylememiştim. Acaba bundan mı haberdar oldu. Ben böyle ık bık ederken derin düşüncelere dalmıştım ki Melih "Tamam, her neyse Ahu. Çağlar kapının önünde bekliyor. Dikkat et kendine güzelim." Dedi.

"Sende dikkat et canım. Hayırlı işler." Dediğimde en son Melih'in boğukça gülümsemesini duydum.

Çantamı koluma taktığımda aklımda Renan Hanımın tehdidi kol geziyordu. Bunu Melih'e söyleyip söylemem konusunda tereddüt içindeydim. Çünkü Melih Renan Hanımın annemin kim olduğunu öğrendiğini bilirse hiç düşünmez annemi ilk olarak buradan gönderirdi. Ve ben buna katlanamazdım.

***

"Yenge..?"

Arabaya bindiğimizden beri bozuk bir plak gibi durmadan "Yenge" diyen Çağlar'a gözlerimi devirdim. Çünkü kendisi yenge diyor ama bir türlü gerisini getirmiyordu. Dışarıdan bakıldığında kocaman bir cüsseye sahip olan bu adamın bana bir şey söylemeye çalıştığında... Ki özellikle bu söyleyeceği şey kendisiyle alakalı olduğunda bozuk bir plak gibi durmadan yenge demesi gerçekten çok ironiydi.

"Efendim Çağlar." Dedim ve sıkıntılı bir nefes verdikten sonra "Gözünü seveyim ne söyleyeceksen söyle sende rahatla bende rahatlayayım."

"Estağfurullah yenge." Diyerek yerinde diklendi Çağlar ve mavi gözleriyle dikiz aynasından benimle göz teması kurdu. "Bu gideceğiniz eve Tekin'de gelecek mi?"

Hah işte şimdi anlaşılmıştı bunun karın ağrısının sebebi. Berna ile Tekin eskiden sevgili oldukları için ikisinin aynı ortamda bulunmasını istemediği apaçık ortadaydı. Ama o bunu direkt sormak yerine lafı dolandırıyordu.

"Gelmeyecek." Dedim.

Çağlar'ın dik duran omuzları rahatlamayla çöktüğünde çaktırmadan gülümsedim. Bakışlarımı camdan dışarıya çevirdiğimde Berna'nın evinin önünde olduğumuzu fark ettim. Berna hızlı adımlarla arabaya yaklaşıp kapıyı açtı ve kendini yanıma resmen boş bir çuvalmış gibi attı.

"Öldüm valla Ahu..." diyerek sitem etti. "Kollarım koptu. Cafe için bir sürü malzeme aldım. Hepsini de tek başıma taşıdım. Bak." Dedi kol kaslarını göstererek "Resmen kas yaptım kızım."

Berna'nın bu haline kıkırdadım. Çağlar'ın da benden kalır yanı yoktu. O benim gibi kıkırdamıyordu ama dudaklarında geniş bir gülümseme mevcuttu.

"Aaa Çağlar..(!)" diyerek çığlık attı Berna eliyle ağzını kapatmış kocaman açtığı bal rengi gözleriyle yeni fark ettiği Çağlar'a bakıyordu. "Bizi sen mi götürüyorsun?" sesi şaşkındı sanırım arabada Çağlar'ın olmasını beklemiyordu.

"Evet," dedi çağlar sert erkeksi sesiyle "Başka birini mi bekliyordun?"

"Hayır hayır." Dedi Berna elini hızla sallayarak "Ben sadece seni fark etmedim. Yani şey her zaman Osman şey ederdi. Yani o götürdü. Seni görünce şaşırdım sadece."

Şaşkın bir ördek gibi gözlerini kocaman açarak konuşan Berna kendini böyle görseydi kesin kahkaha atardı. O kendini göremese de Çağlar ile ben onu çok net görüyorduk ve ikimizde sırıtıyorduk.

***

Füsun Hanımdan kalan son birkaç parça kıyafeti de çantanın içine koydum. Evde tek başımaydım ama dışarıda beni korumak için bekleyen üç adam vardı. Yaklaşık yarım saat önce Berna'yı malzemeci adam aramış ve un getirdiğini söyleyerek Berna'yı çağırmıştı. Çağlar'da Berna'yı cafeye götürmüştü. Berna'nın işi bitince tekrar onu yanıma getirecekti. Çantanın fermuarını çektiğimde, dış kapının sesini duydum. Sanırım Tunç gelmişti. Onu bekletmemek için elime aldığım çantayla zar zor merdivenlerden inerken aynı anda da konuşuyordum.

"Abi her şeyi toparladım. Çantanın içine de yerleştirdim.." Merdivenin son basamağını indiğimde "Abi..?" diye seslendim. Her hangi bir ses gelmeyince elimdeki çantanın ağırlığı müsaade ettiği kadar hızlı adımlarımı salona doğru attım. "Abi neden cevap ver-" gördüğüm kişiyle cümlemi tamamlayamadan geri yuttum. Çünkü salondaki ikili koltukta oturan kişi Tunç değil, Tekin'di.

Şaşkın bakışlarım Tekin'in üzerinde sabit dururken o sadece elinde tuttuğu birayı içiyordu. Üzerinde lacivert bir gömlek vardı ve gömlek kırış kırıştı. Üstten birkaç düğmesi açılmış, gömleğinin kollarının biri yarıya kadar sıyrılmışken, diğeri düzgün duruyordu. Tıpkı sakalları gibi uzayan saçları uzun sakallarına karışmıştı. Gözleri duvara sabitli olduğu için gözlerini göremiyordum ama teninin solukluğu ve bitikliği kötüydü. Tekin perişan haldeydi. Çökmüştü.

"Tekin abi?" diye seslendim. İsmini bilerek söyledim ki bana bir tepki versin ve gözlerini bana çevirsin istedim. Ama o ben ona hiç seslenmemişim gibi karşı duvarı izleye devam etti. Salonun girişinde durmayı bırakarak bir iki adım içeriye attım ve olduğum yerde durdum. Ona daha fazla yaklaşamazdım. Ben ondan korkuyordum. O ise benim varlığımı hiçe sayıyordu.

Bir süre sessizce onu izledim. Birayı içişini, nefes alıp verirken kalkıp inen göğsünü, tek bir mimik oynamayan yüzünü izledim. Gözlerim üzerinde baskı uygulamasına rağmen Tekin'in bakışları duvardan ayrılmıyordu. Kalbim onu böyle bitik görmenin etkisiyle hızla çarparken, beynim onun burada olmasının nedenini sorguluyordu.

Benimle konuşmuyor, beni duymuyordu.

"Abi..." dedim mırıldanır gibi. Beni duymasını benimle konuşmasını istiyordum. "Sen iyi değilsin. Tunç abimi çağırmamı ister misin?"

Bana hiçbir karşılık vermeden önündeki bira şişesine uzandı ve eline aldığı bira şişesini dudaklarına götürüp kafasına dikti. Büyük yudumlar aldığı birayı tekrar masaya bıraktı.

İyi değilim." Dedi beni onaylayarak. Sonra duvarda sabit olan gözlerinin yönünü gözlerime çevirdi. Mavi gözleri bir buz kadar soğuk, bir ölü gibi fersizdi. "Biliyor musun Ahu?" diye sordu.

Neyi der gibi gözlerinin içine baktım. O ise sadece gülümsedi. Tekin abimin dudaklarında yer edinen gülümseme ölü bir bedenin içindeki ruh gibiydi.

"Melih sana kedi diyor ya?" duraksadı. Mavi gözleri zehirli bir ok gibi gözlerime batarken "Sen kedi değilsin. Sen..." gülümsemesi genişledi. "Kelebeksin."

"Kısıtlı ömrü olmasına rağmen sırf Melih Kılıçaslan'ın kalbine konduğu için yaşaması gerektiğinden daha uzun yaşayan kimsesiz küçük kelebeksin."

Sarf ettiği sözlerin anlamının ne olduğunu çözemeyecek kadar şok olmuştum. Tekin'in mavi gözleri, gözlerimin en içine bakarken çoktan yok olduğunu gördüm. Tekin yıkılmıştı. Yıkıldığı enkazın izlerini taşıdığı gözleri buna en büyük kanıttı. Bana Tunç'un baktığı gibi bakmıyordu. Tekin bana ilk karşılaştığımız gibi de bakmıyordu. Beni kendi enkazının içine hapis etmek ister gibi bakıyordu. Bir yabancı olacak kadar yakın, bir düşman olmayacak kadar uzak duruyordu.

"Ben ne demek istediğini anlamadım abi." Dedim titrek bir sesle. "Şuan ki durumun-"

"Seni korkutuyor." Diyerek cümlemi tamamladı. Sessiz kalarak yutkunduğumda o konuşmasına devam etti. "Sen benden korkuyorsun. Oysaki..." hissizce gülümsedi. "Sen beni severdin. Abi deyince gözlerinin içi gülerdi. Şimdi ise gözlerinin içi korkuyla titriyor."

Telefonumun melodisi Tekin'in konuşmasına karıştığında, Tekin gözlerini benden çekip önündeki bira şişesini kafasına dikti. Elimde tuttuğum telefonun ekranına bakışlarımı çevirdim ve Melih'in aradığını gördüm. Telefonu açıp açmamakta karasız kaldım. Telefon sonuna kadar çaldı ve arama sonlandı. Gözlerim telefonda ne yapacağımı düşünürken Melih'in çağrısı bir kez daha ekrana düştü. Bu kez beklemeden çağrıyı yanıtlayıp telefonu kulağıma koydum.

"Niye açmıyorsun şu siktiğimin telefonunu Ahu?" diye kükredi. "Melih be- ben..." diye konuşmaya çalıştığımda "Ne Melih lan ne? Ne dedim ben sana ha? Ne dedim? Bu telefon tek çalışta açılacak demedim mi?"

Sinirlenmişti. Zor duruyor gibi bir hali vardı. Tekin'in beni korkuttuğu yetmiyormuş gibi birde Melih'in öfkesi beni korkutuyordu. Sakinleşmesini umarak daha ılıman bir ses tonuyla cevap verdim. "Telefona yetişemedim. Tekin abim burada onunla konuşuyordum hayatım."

Tekin'in dudakları alayvari bir şekilde kıvrılıp, kaşları da aynı şekilde havaya kalktı. Melih'le konuşmam onu rahatsız etmiş gibi duruyordu.

Telefonun diğer ucundan "Tekin ne alaka?" diye soran Melih'le bütün dikkatimi toparlayıp onunla konuşmaya devam ettim. "Bilmiyorum. Sonuçta annesinin evi gelmek istemiştir."

"Melih enişte öyle telefonda olmaz ya gel bir çayımızı iç." Diye bağırdı Tekin ve sırıtarak devam etti. "Sen bizi çaya çağırmıyorsun ama bak ben seni çağırıyorum."

"Senin enişteni sikeyim pezevenk herif!" sanki telefon Tekin'in kulağındaymış gibi bağırdı. "Geliyorum. Bekle sen beni!"

"Melih..." telefon suratıma kapandı.

Tekin umursamazca oturduğu yerden ayağa kalkarak bana doğru adımladı. "Demek hayatım ha?" dedi sorar gibi. "Hayatını siken adama hayatım mı diyorsun?"

"Abi..!"

Elini kaldırıp beni susturdu. "Senin sorunun ne biliyor musun Ahu? Bencilsin!" işaret parmağını bana doğru uyarı niteliğinde salladı. "Hepimizin hayatı senin yüzünden mahvolmuşken sen bizim hayatımızı mahveden adama hayatım diyen bencil bir kızsın! Biz... Dedem, babam, abim, ben senin hayatın için sırf sen yaşa diye nelerden vazgeçtik."

Nelerden vazgeçmişlerdi? Vazgeçtikleri şeylerin neden ben farkında değildim? Vazgeçmek dedikleri şey Melih'in onların elinden aldığı servetleri ve saygınlıkları mıydı? Onların tek vazgeçtikleri şey bendim. Ama onlar bir türlü bunu kabullenemiyorlardı.

"Vazgeçmeseydiniz!" dedim diklenerek.

Tekin şuh sinir bozucu bir kahkaha attı ve "Bencil sürtük." Dedi. Bana böyle hitap etmesi beni sinirlendirdi. "Düzgün konuş!" diye çıkıştım. "Benimle böyle konuşamazsın!"

"Seninle istediğim gibi konuşurum. Ben sana istediğim gibi davranırım!" diyerek evi inletecek kadar çok bağırdı. Adımlarını bana doğru atmaya başladı ve tam önümde durdu. Onun mavi gözlerinden çıkan ateş benim kahve gözlerimden çıkan ateşle çarpışıyordu.

"Sen bir hiçsin Ahu! Sen Melih olmadan bir hiçsin. Az öncede dedim sen kısıtlı ömrü olan ama Melih'in kalbine konduğu için daha uzun yaşayan kimsesiz bir kelebeksin. Ölümü benim annem hak etmedi. Ölümü benim dedem de hak etmedi. Ölüm senin hakkındı. Sen ölmeliydin. Babam cezaevinde bunun ise tek suçlusu sensin! Sen..!" ağzından fışkıran tükürükler her yere dağılıyordu. "Sen zaten yoktun bizim için. Her şey senin yüzünden oldu. Gelmeseydin buraya hiç bunlar başımıza gelmeyecekti. Sen zaten babasızdın! Sen zaten kimsesizdin! Buraya gelerek hepimizin sonu oldun. Bıraksaydın da biz babasız annesiz kalmasaydık!"

Söylediği şeylere verebilecek bir sürü cevabım varken ben sessiz duruyordum. Benden bağımsız bir şekilde sağ gözümden akan gözyaşımı sol gözümden akan gözyaşı takip ettiğinde Tekin olduğu yerde sarsılarak geriye bir adım attı.

"Melih seninle nişanlanmasaydı sen İstanbul'a geldiğin ilk gün ölürdün. Melih seninle evlenmeseydi şuan annem değil sen mezarda olurdun. Eğer Melih seni sevmeseydi sen hiç var olmamış gibi yok olurdun. Melih senin hayatında var diye sen dokunulmazsın Ahu Kılıçaslan!" adım ve soyadımı vurgulayarak söyledikten sonra alayla gülümsedi. "Seni sevmiyorum küçük kız kardeşim." Gülümsemesi kahkahaya dönüştü. "Senden nefret ediyorum. Hatta dur sana bir şeyi daha itiraf edeyim. Ben seni asla kardeş olarak görmedim. Kardeş gibi sevmedim. Kardeş gibi dokunmadım. Sen benim için sıradan bir kız çocuğuydun!"

Duyduklarım mı canımı acıttı, yoksa en başta çok sevdiğim abimin bana beslediği gerçek hisler mi? Bilemedim. Şuan bildiğim ve hissettiğim tek şey kalbimin içinde oluşan kocaman bir boşluktu. Beni günden güne içine çekmeye çalışan ama beni içine çekemediği için içimden birilerini eksilten kocaman bir boşluk.

Tekin biraz daha bana yaklaşıp kolumdan tutmaya çalıştığında kapı güçlü bir şekilde vuruluyor aynı zamanda da zili çalıyordu. Zaten çok geçmeden de Melih'in "Kapıyı aç lan!" diyen sesi duyuldu. Beni kalbinde saklayan Melih gelmişti. Kıyamet koptu kopacaktı. Yer yerinden oynayacak Melih yine bağırıp çağıracak öfkesinden gözü beni görmeyecekti.

Kapı sadece saniyeler içinde gürültülü bir şekilde açıldığında Tekin ile bakışlarımız solan girişine döndü. Tekin'in kolumu tutmak için havaya kalkan eli birden indi ve az önce benimle alay ederek konuşan yüz ifadesi yerini saf korkuya bıraktı.

"Ahu!" Melih salona girer girmez gözleri önce beni bulup sonra Tekin'e kaydı ve sadece iki büyük adımda Tekin'in yanına gidip yakasına yapıştı. "Eğer bu kız senin yüzünden ağladıysa senin gelmişini geçmişini sikerim köpek!" diyerek tek tek konuştu. Sesi sakin ama bir o kadar da ürkütücüydü. "Akıttığı her bir gözyaşı için senin amına koyarım!"

"Ya senin akıttığın gözyaşları içinde kendini sikecek misin?" diye soran Tekin Melih'in son sınırı olmuştu. Zaten yakasından tuttuğu için dibinde olan kafasına bir kafa atıp Tekin'i yere düşürdü. Çığlık bile atamadım. Tepkisiz kaldım. "Seninle sonra görüşeceğim!" Tehdidini savurduktan sonra bileğimden tutarak beni evden dışarıya sürükledi. Kapının girişine geldiğimizde ayakkabılarımı bile giymeme izin vermeden öylece çıplak ayaklarımla beni arabaya doğru çekiştirdi. Arabanın kapısını açıp içine beni sertçe bindirdikten sonra kendiside sürücü koltuğuna geçip oturdu ve vakit kaybetmeden hızla arabayı çalıştırdı.

Arabanın hızı artıkça Melih'inde öfkesi artıyordu. Tekin'e sinirlenmesini anlıyordum ama bu sinir sadece Tekin'e ait olmadığı da apaçık ortadaydı. Kesin bir şey olmuştu ve bu şey büyük ihtimalle beni de kapsıyordu. Araba yolda zikzak çizerek hızla ilerlerken daha fazla dayanamayarak "Yavaşla biraz midem bulanıyor." Dedim.

Bana öyle bir baktı ki tüylerim ürperdi. "Kus hadi!" dedi sert sesiyle "Kus, bende bütün sinirimi senden çıkartayım Ahu! Sana patlayayım amına koyayım!"

"Ben ne yaptım?" diye sordum titrek bir sesle "Benim ne suçum var?"

"Senin suçun..." yanından geçtiğimiz araç korna çaldı. "Senin kornana sokayım oruspu çocuğu!" zaten sinirliydi birde bu sinirle trafiğe çıktığı için sürekli küfür ediyordu. Gözleri dikiz aynasından arkamızda kalan arabayı kontrol ettikten sonra bana döndü. "Sen suçunu daha iyi bilirsin Ahu!" dedi. Olay anlamadığım bir şekilde bana dönmüştü. "Melih-" konuşmamı sertçe elini direksiyona vurarak kesti.

"Bana söylemek istediğin bir şey var mı karıcığım? Ya da söylemeyi unuttuğun bir şey var mı?"

Şokla açılan gözlerimi Melih'in üzerine kilitledim. Onun ise bakışları yol ile benim aramda mekik dokuyordu. Sert, yıkılmaz ve kendinden emin duruşu beni telaşlandırıyordu. Uzun zamandır ondan gizlediğim bir şeyler yoktu. Tabi buna Renan Hanımı da saymassak. Aklımı işgal eden ihtimalle gözlerim büyüdüğünde Melih imalı bir şekilde başını saldı.

"Evet, Ahu seni dinliyorum. Var mı bana söylemek istediğin bir şey?"

"Yo-yok"

Melih sinirle burnundan soludu "Demek yok!" dedi vurgulayarak. "Yok," diye mırıldandım.

"Ulan var ya! Gözümün içine baka baka yalan söylüyorsun Ahu. Sana fırsat vermeme rağmen hala bana yalan söylüyorsun, yok diyorsun!" sinirle elini direksiyona vurdu. "Bana bak bana! Renan teyzemin seni tehdit ettiğini öğrenemem mi sanıyordun?"

İliklerime kadar işleyen korku boğazımda bir yumru oluşturarak büyükçe yutkunmamı sağladı. Melih sonunda ana yoldan sağa saparak bizim evin yoluna girdiğinde, arabanın hızını da biraz düşürmüştü. "Neden Ahu? Neden sen sürekli benden bir şey saklıyorsun?" sakin sesiyle sorduğu soru beni daha da korkutmaktan öteye gitmedi. "Benim kendi ailemin evinde, burnumun dibinde karımı tehdit ediyorlar ve ben bunu karımdan değil, başka birinden öğreniyorum. Peki neden? Sana soruyorum neden?"

"Ben şey... Ben" ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Melih'in bu fevri hareketleri yüzünden doğru kelimeleri bulup cümle kuramıyordum. Renan Hanımın beni tehdit ettiğini öğrenirse sırf annesi için annemi buradan göndermek isteyeceğini düşündüğüm için söylememiştim. Onun bu kadar erken öğrenmesini akıl edememiştim.

"Kendi kendime yapma Melih diyorum. Sıkma bu kızı bu kadar. Biraz geniş alan bırak ki nefes alsın diyorum. Ama sen Ahu sana bıraktığım ilk geniş arada arkamdan iş çeviriyorsun. Sürekli benden bir şey gizliyorsun." Ölüm barındıran ela gözlerini gözlerime değdirdi. "Ben seni çok seviyorum diye mi sen beni siklemiyosun Ahu? Sınırını bilmiyorsun, beni zıvanadan çıkartıyorsun." Derin bir nefes aldı ve aldığı nefesi geri vermeden "Bitti." Dedi net bir ses tonuyla "Bitti. Madem annenle alakalı tehdit ediliyorsun ve madem sen bunu bana söyleme tenezzülünde bile bulunmuyorsun, annenin burada kalmasına gerekte yok."

Kalbim paramparça olurken nefes nefese "Melih..." dedim sitemle.

"Annen hemen bu sabaha karşı Fransa'ya gidiyor. İyileşene kadar da geri gelmiyor."

Melih konuştukça kalbimin parçaları bütün içime yayıldı. Havanın kararmış olduğunu bile yeni fark ettiğimde, annem giderse benim de hayatımın tıpkı bu gece gibi zifiri karanlık olacağını adım gibi biliyordum. Annem benim nefesimdi. Melih ise benim nefesimi kesmek istiyordu.

"İşte bu yüzden söylemedim." Dedim bağırarak şiddetlenen ağlamamla "Senin annemi benden alacağını düşündüğüm için söylemedim. Beni yine annesiz bırakacağını düşündüğüm için söylemedim. Ve ikimizde görüyoruz ki tam da benim düşündüğüm gibi oldu." Boğazımdan bir hıçkırık kaçtı. "Beni annemle tehdit etmeyi bırak artık Melih."

Yola odakladığı gözlerini bir kez olsun gözlerime değdirmedi. Sanki ben hiç konuşmuyor muşum gibi, beni duymuyormuş gibi, yokmuşum gibi cebinden çıkarttığı sigarayı dudaklarıyla buluşturup ucunu tutuşturdu. Ağzından çıkan dumanlarla "Ben son sözümü söyledim. Annen gidecek Ahu. Boşuna ağlama gözlerine yazık."

Melih'in duygusuz tarafıyla ilk kez karşılaşmıyordum ama her defasında da ilk kez karşılaşıyor muşum gibi paramparça oluyordum.

Az önce boşuna ağlama demesini yok sayarak hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Tekin'in söylediği sözler kulaklarımda çınlamaya devam etti. "Melih'in kalbine konduğu için yaşamasından daha fazla yaşan kelebek..." o böyle düşünüyordu ama aslında kelebeğin Melih'in kalbine konduğu ilk an kalbinin durduğundan bir haberdi. Kelebek dıştan yaşıyordu ama içi ölüydü.

Araba evin önünde durdu. Melih arabanın kapısını açıp indiğinde yaşlı gözlerimi cezaevini andıran kocaman evde gezdirdim ve ani bir kararla arabanın kapısını açıp etraftaki adamlara rağmen koştum. Onlar zaten beni engelleyemez, beni tutmaya kalkışamazlardı. Bırak bana dokunmayı, bu adamlar başlarını kaldırıp bana bakamazlardı bile. Çıplak ayaklarım koşmamı zorlaştırsa da bunu önemsemedim ve koşmaya devam ettim. "Ahu..!" diye yeri göğü inleten Melih'in sesi kulaklarımı çınlattı ama umursamadım. Koştum. Annemin olmadığı bir yerde yaşamaya artık dayanamazdım. Melih'i çok sevsem de ben annemden vazgeçemezdim.

"Dur olduğun yerde Ahu!"

Arkamdan kurşungeçirmez sesiyle bağıran Melih'i duyacak gibi değildim. Yalnızca yaptığım nefesim kesilene kadar koşmaktı. Nefessiz kalan ciğerlerimin bana zorluk çıkarttığı yetmezmiş gibi buna birde çıplak ayak tabanıma batan taşların acısı ekleniyordu.

"Ahu..." kükremesi geceyi yarıp geçerken "Hemen olduğun yerde kal. Benim asabımı bozma! Yolun sonunun bana çıkacağını biliyorsun." Derken sesindeki tehdit içeren ifadeyi çok net bana iletiyordu.

Durmadım. Koştum, koştum ve koştum. Ta ki önümü Mehmet abinin arabası kesene kadar koştum. Nefessizlikten atan kalbim korkudan atmaya başladığında, olduğum yerde yavaşça Melih'e döndüm. Melih koşmaktan dağılan saçlarını eliyle düzeltti ve nefes nefese bana doğru yaklaştı.

"Yaklaşma!" diye bağırdım. Beni duymadı yaklaşmaya devam etti. "Sakın bana yaklaşma!"

"Yapma ya!" dedi alayvari bir şekilde "Nasıl olacakmış o? Benim sana yaklaşmamı kim engelleyecek?

"Yapma..." dedim gözümden akan yaşlara rağmen dik durmaya çalışarak. "Görmüyorsun... Sen beni nasıl yok ettiğini görmüyorsun Melih! Seninle yapamıyorum ama sensizde olamıyorum! Gitmek istiyorum. Senden... Kalbinden gitmek istiyorum. Ben ne senin küçük kedin olmaktan vazgeçmek istiyorum. Ne de kalbine konan bir kelebek olmak istiyorum. Ben sadece Ahu olmak istiyorum. Sıradan insanlar gibi sadece Ahu..."

Melih büyükçe yutkunup ela gözlerini kıstı başını kabul etmez gibi hızla iki yana salladı."Olmaz! Bu istediğin imkânsız sen sıradan bir insan değilsin! Sen benim karımsın. Benimsin... Sen Melih'in Ahu'susun..!"

Ağlamam şiddetlendiğinde bana doğru yaklaştı ve kolları arasına aldı beni. İki eliyle yüzümü kavrayıp alnıma güçlü bir öpücük kondurdu. Dudaklarını benden ayırdıktan sonra bir elini diz kapaklarımdan geçirdi diğer eliyle de belimden tutarak kucağına aldı. Mehmet abinin arabasına yaklaşıp arka kapıyı açtı ve arabaya binmeden "Emre'yi ara Mehmet abi eve gelip Ahu'nun ayaklarına baksın." Dedi.

Bedenimdeki yaraları tedavi ettiriyordu ama ruhumdaki yaralara göz ucuyla bile bakmıyordu.

***

Yaklaşık yarım saattir banyoda küvetin içinde oturuyordum. Melih'te tam karşımda özenle ayaklarımı yıkıyordu. Gözleri bir kez gözlerime değmiyor, bütün odak noktasını ayaklarıma veriyordu. Yumuşacık dokunuşlar bırakarak yıkadığı ayaklarımdan ellerini bir türlü ayırmıyordu.

Sessizdi. Sessizdim.

Yaz olmasına rağmen ortamdaki soğukluk üşümeme sebep oluyordu. Ağlamaktan çatlayan ses tellerimi boğazımı temizleyerek düzelttim. "Artık çıkmak istiyorum banyodan." Dedim başını tamam der gibi salladı. Ben ise konuşmama devam ettim. "Annemin yanına götür beni onunla kalmak istiyorum." Gözlerini ayaklarımdan kaldırıp gözlerime baktı. Gözlerimi çekip başımı diğer tarafa çevirdiğimde Melih'in derin bir soluk bıraktığını duydum ve hemen ardından ayaklarımı bırakarak karşımdan kalktı. Eline aldığı bornozu çıplak vücuduma geçirdi ve altındaki ıslak pantolonuna rağmen beni kucağına aldı. Odaya girip beni yatağa yatırdı. Giyinme odasına girdi gri eşofman takımıyla odadan çıkıp yanıma geldi. Beni özenle kurulayıp bir bebekmişim gibi üzerimi giydirdi. Saçlarımın suyunu alıp, kuruttu ve kendisi de giyinme odasına girdi.

Kısa bir süre sonra üzerine giydiği siyah gömlek ve siyah pantolonla giyinme odasından çıktı. Değişik duygular barındıran ela gözlerini üzerimden çekmeden yanıma adımladı. Bir dizini kırarak yatağa oturdu. Ellerinin arasına aldığı yüzümde gözlerini gezdirip, alnıma tüy yumuşaklığında bir öpücük kondurdu. Sonra yüzümü serbest bıraktı ve ayakucuma doğru ilerledi. Ellerinin arasına aldığı yaralı ayaklarımın bileğini başparmağıyla ovaladı. Birden beni dehşete düşüren hareketi yaparak dudaklarını sırayla önce sağ ayağıma sonrada sol ayağıma bastırdı ve öptü.

"Melih..." dedim huzursuz olarak, o ise beni duymazdan gelerek bir kez daha ayaklarımdan öptü. Gözlerini ayaklarımdan kaldırıp gözlerime baktığında, ela gözlerinin karardığını gördüm.

"Çiçeğim..." dedi ilahi bir sesle "Kurban olurum ben sana yavrum. Acıyan canına kurban olurum. Hayvan herifin tekiyim."

Böyle bir şeyi beklemediğim için şaşkındım. "Öküzsün de" dedim.

Başını salladı. "Ben aslanı tercih ederim ama bugün senin için öküz de olurum." Dedi ve beni gülümsetti. Gözleri gülümsememe takıldığında ayakucumdan kalkıp dudaklarını gülümseyen dudaklarıma bastırdı. "Ölürüm senin gülüşüne." Dedi.

Kollarımı boynuna doladım ve onu biraz daha kendime çektim. "Melih..." dedim nazlanarak "Annemi gönderme ne olur sevgilim." Melih dudaklarını kıvırdı. "Göndermeyeceğim merak etme." Dedi. Kollarımı boynuna biraz daha sıkı sarıp bu kez ben onun dudaklarına bir öpücük kondurdum. Tam geri çekilecekken Melih dudaklarımı kavradı ve biz öpüşmeye başladık. Tutkuyla harmanlanan öpüşmemiz kapının çalmasıyla son buldu.

"Melih Emre geldi aslanım." Dedi Mehmet abi. Melih yataktan kalktı ve kapıya doğru ilerleyip kapıyı açtı. Mehmet abi ve Emre kapının önünde göründüğünde Melih eliyle Emre'nin içeriye geçmesini işaret etti. Emre içeriye girip başıyla bana selam verdi ve yanıma doğru ilerledi. Melih kapı girişinde durmaya devam ederek "Emre sen Ahu'nun ayaklarıyla ilgilen koçum." Dedi.

"Tamam, abi sen merak etme!" diye yanıt veren Emre'den sonra Melih bakışlarını Mehmet abiye çevirdi. "Her şey hazır mı?" diye sordu. Mehmet abi "Hazır." Dediğinde Melih başını sallayarak "Güzel..." dedi ve odadan tamamen çıkmadan önce beni şok edecek cümleyi sarf etti.

"O zaman gidelim de Renan teyzeme benim karımı tehdit etmenin hesabını keselim!"

BÖLÜM SONU

Çiçeklerim nasılsınız bakalım? Yine bir bölümün sonuna geldik. Hepinizin yorumlarını özenle ve mutlulukla okuyorum. Sizlere ve bana verdiğiniz güzel desteklerinize minnettarım. İyi ki varsınız sizi seviyorum. 💜

Loading...
0%