Yeni Üyelik
51.
Bölüm

49. Bölüm

@esranurozer

                                                                                                 

Sezen Aksu: Ben Öyle Birini Sevdim Ki
Ersay Üner: İki Âşık

Kıstığım gözlerimin ardından kapının girişinde bekleyen Rüya'ya bakıyordum. Aslı saçlarını savura savura yanlarına ilerlerken, Birsen teyze Rüya içeriye girmesin diye kapının önünde duruyordu.

Birkaç adımda Birsen teyzenin yanına varan Aslı ağzını yaya yaya "Birsen teyzeciğim ne duruyorsunuz Rüya'yı içeriye alsanıza. " dedi.

O yayılan ağzını elimle ortadan ikiye ayırmamak için kendimi zor tutuyordum. Ama yinede olduğum yerden kıpırdamıyor, ilk olarak onların bana yapacağı hamleyi bekliyordum.

"Rüya..." dedi Birsen teyze Aslı'yı muhatap almayarak "Senin içeride işin yok kızım. Kapıya kadar gelmişsin ama seni içeriye davet etmeyeceğim."

Aslı "Birsen teyze..." diyerek sitem ederken, Rüya'nın yüz ifadesi duyduklarına şaşırmamış gibi gayet rahat ve normaldi.

Birsen teyze omzunun üzerinden göz ucuyla bana baktı ve bakışlarını tekrar Rüya'ya çevirdi. "Ahu'nun çevresinde dolanmanı istemiyorum. Senden rica ediyorum geldiğin gibi git kızım." dedi.

Rüya "Birsen teyze" derken çekik mavi gözlerini gözlerimle birleştirdi. "Benim çocukluğum sizin evinizde geçti. Şimdi siz benim karşıma geçmişsiniz birkaç yıldır tanıdığız kız için beni evinize almak istemediğinizi söylüyorsunuz. Pardon ama" başıyla beni gösterdi. "Neden dağdan gelen bağcıyı kovuyor."

Sinirden terleyen ellerimi kalem eteğime bastırdım. Aslı'da Rüya'yı destekler niteliğinde Birsen teyzenin üzerine gitmeye başladığında Birsen teyze "Yeter..!" dedi sert sesiyle ve işaret parmağını Aslı'ya doğru salladı. "Ben Rüya'yı içeriye almayacağım. İkinizin de ne düşündüğü umurumda bile değil. Ha madem sen çağırdın Rüya'yı git ne konuşuyorsan dışarıda konuş öyle gel. Çünkü ben kesinlikle Rüya'yı içeriye almayacağım!"

Birsen teyzenin net tavrı karşısında gözlerimden kalpler çıkartarak ona bakıyordum. Birsen teyze candı. Benim canım kayınvalidemdi.

Aslı kızaran yüzüyle Birsen teyzeye şok olmuş bir vaziyette bakarken salondan çıkıp gelen Kenan amca "Birsen..?" diye seslendi. "Kapı çaldı kim geldi hayatım?" Kenan amca yanımıza geldiğinde gözleri kısaca beni buldu ve gülümsedi. Dış kapıya çevrilen bakışları Rüya'yı görmesiyle kocaman açıldı. "Rüya kızım" dedi.

Hızlı adımlarla dış kapıya ilerlediğinde, Birsen teyze "Rüya'da şimdi gidiyordu." Dedi.

"Aslında içeriye gelmek istiyor ama Birsen teyze izin vermiyor Kenan amca." dedi Aslı.

"Ne demek izin vermiyor." Rüya'nın koluna uzandı ve onu içeriye çekti. "Çok ayıp ediyorsun Birsen."

"Asıl ayıbı sen ediyorsun Kenan. En büyük ayıbı Ahu'ya ediyorsun."

"Saçma sapan konuşma Birsen! Eve gelen misafiri kovacak mıyız?" Kenan amca bakışlarını Birsen teyzeden çekti ve Rüya'ya baktı. "Hadi salona geçelim." dedi. İstediklerini alan Rüya ve Aslı Birsen teyzenin tüm söylenmelerine rağmen gerile gerile içeriye yürüdüklerinde, son anda Aslı'nın kolundan tutarak onu durdurdum.

"Bu yaptıklarını fitil fitil burnundan getireceğim. Bana gözdağı vermek neymiş sadece saniyeler sonra sana göstereceğim. Şu birkaç saniyeni iyi değerlendir Aslı."

"Sen bana ne yapabilirsin ki?" titrek sesiyle sorduğu sorunun ardından büyükçe yutkundu. "Benim arkamda Rüya var. Abilerim var. En önemlisi nişanlım var."

"Eski nişanlın!" dedim üstüne basarak.

Aslı'nın kehribar rengi gözleri korkuyla kocaman açıldı. Birkaç kez dudaklarını aralayıp bir şeyler söyleyecek gibi oldu ama o dudakları açıldığı gibi tekrardan kapandı. Tam bu esnada içeriden Tunç'un "Bu kadının burada ne işi var?" diyen sesi duyuldu.

Aslı, Tunç'un sinirli sesini duymasıyla biraz daha gerildi, Birsen teyze koştur koştur yanımızdan geçip salona yöneldiğinde, Aslı'nın kolunu bıraktım. Kolunun serbest kalmasıyla Birsen teyzenin ardından Aslı'da salona geçti.

Onların arkasından hiç acele etmeden gayet sakin adımlarla solona ilerledim. İçeriye girdiğimde, Osman, Ufuk ve Çağlar haricinde ki herkesin ayağa kalkıp birbirlerine bir şeyler söyleyerek çıkıştığını gördüm. Abim Aslı'ya çıkışıyor, Melih, Rüya'ya bağırırken Mehmet abi Melih'e bir şeyler söylüyordu. Birsen teyze ve Kenan amca kendi aralarında tartışıyordu.

Kimsenin beni gördüğü veya fark ettiği yoktu. Topuklu ayakkabılarımın zemine bıraktığı tok sesleri bile uğultudan dolayı zar zor duyuyordum. Masaya doğru yaklaştım. Tunç'un tam yanında durup gözlerimi Mehmet abinin üzerine diktim ama "Melih..." diye seslendim. Uğultular kesildi ve Melih'in öfkeli bakışlarını üzerimde hissettiğimde dudaklarımı aralayarak konuştum.

"Mehmet abinin kafasına sıkmanı istiyorum!" Ortamda buzdan bir sessizlik oluştu. "Duymadın mı beni Melih? Mehmet abinin kafasına sıkmanı istiyorum. Hem de hemen!"

Mehmet abinin öfkeden midir yoksa şaşkınlıktan mıdır bilenmez gözlerinin rengi koyulaştı. "Ne diyorsun sen Ahu?" diyerek çıkıştı.

"Bence ne dediğimi hepiniz duydunuz."

Aynı anda Çağlar, Ufuk ve Osman "Duyduk..." dediler. Melih üçüne de ters ters baktıktan sonra bakışlarını bana çevirdi. "Ahu..." dedi.

"Hiç Ahu deme bana!" diye çıkıştım. Elimle hemen masanın başında, Kenan amcanın yanı başında duran Rüya'yı gösterdim. " Ben neden bu kadınla aynı ortamdayım?" bakışlarımı Mehmet abinin yüzüne çevirdim. "Senin şu anda Mehmet abinin kafasına sıkman gerekiyor."

Mehmet abi sinirle dudaklarını kemirdiğinde, ben konuşmaya devam ettim.

"Ya sen daha önce demedin mi Mehmet abiye Rüya'yı bir daha Ahu'nun etrafında görürsem kafana sıkarım diye? Bak Rüya benim etrafımda olmayı bırak dibimde duruyor. Senin de sözünü tutup Mehmet abinin kafasına sıkman gerekiyor."

"Çok haklı..!" dedi Çağlar.

Melih'in zehirli yeşiller bulaşan ela gözleri yüzümü talan ederken, Kenan amca "Ahu kızım..." diye araya girmeye çalıştı. Ama bu kez kimseye eyvallahım olmayacaktı o da benden nasibini alacaktı.

"Aaa Kenan amca senin kızın hemen yanında duran Rüya. Ben kimim ki? Şimdi bana kızım dedin diye Rüya'ya ayıp olmasın? Ne de olsa bütün ayıplar bana yapılıyor."

Kenan amca mosmor kesildiğinde, Birsen teyze Kenan amcaya "Gördün mü bak" diyerek bir bakış attı.

"Biraz abartmıyor musun tatlım?" Aslı'nın dalga geçer gibi sorduğu soru bende olan sabrın sonunu da alıp götürdü.

"Ben abartıyorum öyle mi?" diye sordum elimle kendimi gösterdim ve bakışlarımı tek tek hepsinin üzerinde gezdirdim. "Rüya, beni bir sadistte peşkeş çekti. Öldüresiye dayak yedim. Nerdeyse tecavüze uğrayacaktım.—"

"Lanet olsun! Sikeyim böyle işi." Melih'in duymaya bile tahammül edemediği şeyleri bizzat yaşamıştım ve susmayacaktım.

"Canice öldürülecektim ama ben abartıyorum öyle mi?"

"Güzelim..." dedi Tunç destek vermek için elimi tuttu.

"Ya pardon da bütün bunları yaşayan ben olmama rağmen, bu kadın hala nasıl benim dibimde olabiliyor?" gözlerimi Melih'in ela gözlerine diktim. "Ben cezaevine benzeyen bir evin içinde hapis hayatı yaşarken, nasıl oluyordu bana zarar veren insanlar elini kolunu sallayarak geziyorlar? Hatta yetmiyor, bunu gözüme soka soka yapıyorlar. Bu nasıl oluyor Melih?"

"Ahu yengeye sonuna kadar katılıyorum." Dedi Çağlar.

"Sikerim oğlum seni! Yangına körükle gitme lan!" diye hiddetlendi Mehmet abi.

Çağlar oturduğu yerden asla ayağa kalkma gereği duymadan başını kaldırarak Mehmet abiye baktı. "Bu yangını başlatan sensin amına koyayım. Şimdi gelmiş ara bulmaya çalışıyormuş gibi numara yapma bana." Başıyla Rüya'yı işaret etti. "Tepemize çıkarttığın emanetin geldi hepimizin hayatının amına koydu! En çokta yengenin hayatının amına koydu!"

"Doğru konuş lan senin ağzını sikerim." Diyerek Çağlar'ın üzerine atılan Mehmet abiyi son anda ayağa kalkan Ufuk durdurdu. "Çağlar doğru konuşuyor zaten Mehmet abi. "

"Bırak Ufuk." Dedi Çağlar ayağa kalkarak "Bırak da ağzımı siksin bakalım nasıl sikiyormuş?"

"Abi gözünüzü seveyim şimdi kavganın sırası mı?" diye arayı bulmaya çalışan Osman son çare bakışlarını Melih'e çevirip "Melih abi..?" diye seslendi.

Melih'in bütün dikkati benim üstümdeydi. Zira burada olan bitenden kendini soyutlamış bir vaziyette, ateşler çıkan ela gözleriyle bana bakıyordu.

Birsen teyze "Yeter Allah aşkına!" diye sitem ederek Rüya'nın kolundan çekiştirdi. "Hadi sen evine git Rüya." Rüya hiç oralı değildi. Hatta bu durumdan oldukça memnun gibi duruyordu. Hiç utanmadan sanki bu evden kovulan kendisi değilmiş gibi gözlerini Melih'in üzerine dikmiş bakıyordu.

Masanın üzerinde duran çatalı elime aldığım gibi Rüya'nın üzerine fırlattım. Rüya'nın çığlığı salonda yankılanırken ben işaret parmağımı ona doğru salladım. "Eğer o şeytan gözlerini kocamın üzerinden çekmezsen bir dahakine bu çatalla senin gözlerini oyacağım."

"İstediğime bakarım. Sana mı soracağım?" Rüya'nın ciyak sesi kulaklarıma dolduğunda, neredeyse sinirden şu aramızdaki masayı geçip üzerine atlayacaktım.

Birsen teyze ve Kenan amca Rüya'ya ya kınayan gözlerle baktığında, ben bakışlarımı Rüya'dan çekip Melih'e baktım. Herkes burada kendini yerken, Melih Beyimiz ses etmeden sadece bana bakıyordu. Tek bir yorum yapmıyor, gözlerini asla benden çekmiyordu.

Melih'in gözlerinden çektiğim gözlerimi tekrar Rüya'ya çevirdim. Sinirden kıpkırmızı kesilmiş yüzüyle bana bakıyor, elleriyle sarı saçlarını düzeltiyordu. Hemen onun yanında ise sanki kanatsız bir melekmiş gibi duran Aslı, tedirginlikle tırnaklarını yiyordu.

İkisi de tam anlamıyla şeytandı. Biri kocamı almak isteyen şeytan, diğeri ise abimi almak isteyen şeytandı. Ve benim bu şeytanlara kaybedecek tek bir savaşım bile olamazdı. Aslı'nın oyununa gelmeyecek, Rüya ile kavga ederek onların nişan işinin bitmesini engel olmayacaktım. Bu gece bu nişan bitecekti.

Tunç'un elinden tutup parmaklarımızı birbirine geçirdim. Melih'in dakikalardır yüzümde olan gözleri Tunç ile birleşen ellerimize kaydı ve kaşları anlam veremediğim bir şekilde çatıldı. Melih üzerinde fazla durmayarak bakışlarımı masanın etrafında toplanan herkese çevirdim.

"Evet," dedim herkesin dikkatini üzerime çektim. "Hepimizin bu gece burada neden toplandığımız çok açık. Abim ve Aslı'nın evlilik meselesi yüzünden buradayız. Ve abim nişanlısının çok saygıdeğer abileri huzurunda bu gece evlilik işine son noktayı koyacak." Bakışlarımı Tunç'a çevirdim ve elini ben yanındayım der gibi sıkıca tuttum. "Hadi abi."

Tunç, derin bir nefes alıp boğazını seslice temizledi. Gözlerini kimseye değdirmeden direkt Aslı'ya baktı. "Aslı ben—" diye konuşmaya çalışırken Aslı onu "Tunç..." diye durdurdu ve ekledi. "Bu kargaşada evlilik mi konuşacağız sevgilim? Ne acelemiz var sonra konuşuruz."

"Niye susturuyorsun adamı Aslı?" diye sordu Ufuk.

"Ufuk abi şimdi sırası mı?"

"Tamda şimdi sırası!" Ufuk'un sert sesi salonda yankılandı. "Buraya bu meseleyi konuşmaya geldik. Ne derdiniz varsa söyleyin bitsin."

Aslı, destek almak için Rüya'nın koluna tutundu. Beti benzi atan yüz ifadesi ve her an ağlayacakmış gibi dolu dolu olan gözleriyle Tunç'un gözlerinin içine baktı.

"Üzgünüm..." dedi Tunç sesi titredi ama durmadı konuşmaya devam etti. "Olmuyor... Bizim ilerimiz yok Aslı. Gerçekten çok üzgünüm ama ben seninle evlenemem."

Aslı'nın gözlerinden akan birkaç damla yaşı dudaklarından dökülen kelimeler takip etti. "Seviyorum dedin. Biz nişanlandık evlenmemiz gerekiyor."

"Aslı..."

"Bana böyle seslenme. Bana sadece Aslı deme! Ben senin sevgilinim, sevdiğin kadınım. Sende benim öyle. Biz evleneceğiz."

Tunç sıkkın bir nefes verdi. Başını iki yana sallayarak "Üzgünüm..." dedi sanırım o da başka söyleyecek bir kelime bulamıyor, bir üzgünüm kelimesinin ardına saklanıyordu. "Sana daha öncede anlatmaya çalıştım. Beni dinlemek istemedin. Bizden olmaz Aslı. Emin ol bende böyle olsun istemezdim. Ama gerçekten olmuyor Aslı. Aramızda ne saygı var ne de sevgi..."

"Ben seni seviyorum."

"Yapma Aslı." Dedi Tunç ve ekledi. "Yapma artık. Sevgi bazı şeyleri kurtarmaya yetmiyor. Senin sevgin benim sevgimi tüketti. Tükendim."

Hiç kimseden çıt çıkmıyor, hepimiz Aslı ile Tunç'un konuşmasını dinliyorduk. Aslı sürekli akan gözyaşlarını elinin tersiyle sildi ve diğer eliyle göğsüne vurarak konuşmaya başladı.

"Ben sana güvendim. Ya ben senin elinden tutup abi dediğim adamların karşında durdum. Senin için yaptım. Sen ne yaptın peki?" hissizce gülümsedi. "Beni kullanıp bir köşeye attın. Sevgim bitti diyerek beni öylece hayatından çıkartmaya çalışıyorsun. Korkaksın!"

"Aslı kimse kimseyi kullanmadı."

Aslı Tunç'u dinlemedi.

"İnanmıyorum sana Tunç, gerçekten inanamıyorum. Şu yaptıklarına bir bak? Beni rezil ediyorsun. Ben senin için onca şeye katlanırken, sen sadece saygı ve sevgi yok diyerek bizi bitirmeye çalışıyorsun."

"Sürekli başıma kalkmayı bırak artık Aslı!" diye sinirle bağırdı Tunç. "Yaptığın her şey için sana çok teşekkür ederim. Milyon kez teşekkür ederim. Ama yeter artık ben şunu yaptım, ben şöyle yaptım demekten vazgeç. Senin yaptığın her şeyi herkes yapıyor zaten. Herkes sevgilisiyle aynı evde yaşıyor, herkes sevgilisine destek oluyor. Herkes sevdiği adam ya da kadın için yemek yapıyor."

Tunç delirmiş gibi bağır çağır içini döküyordu. Sakinleşsin diye elini sıkıyordum ama bir işe yaramıyordu. Nasıl tepki veriyorlar diye göz ucuyla Çağlar, Ufuk ve Osman'a baktım. Üçü de gayet normal bir şekilde ikilinin tartışmasını dinliyordu. Gözlerim bu kez Mehmet abiye değdiğinde onun da bu üçlüden farkı yoktu. Melih desen olaylar karşısında buzdan bir duvardı. Birsen teyze Kenan amcaya yaslanmış kocaman açtığı gözleriyle bir Tunç'a bir Aslı'ya bakıyordu. Rüya, Aslı'nın kolunu sıvazlıyor, onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Senin benden uzaklaşmana sebep olan kişi Ahu. Biz ne güzel anlaşıyorduk Ahu aramıza girdi."

"Saçma sapan konuşma Ahu ile ne alakası var. Kendi kafanda kurup durma!"

"Yalan mı?" işaret parmağıyla beni gösterdi. "Her şey bunun yüzünden oldu. Sürekli aramızda, senin bütün planlarında Ahu var!"

"Evet var. Ahu benim kardeşim tabii ki de bütün planlarımda olacak." Boştaki eliyle omzumdan tutup beni kendine çekti. "Hep de var olacak!"

Aslı dudaklarını ısırarak başını salladı. "Çağlar abi, Ufuk abi, Osman abi bir şey söylesenize... Tunç benden ayrılmak istiyor."

"Ben hiçbir şey söylemem!" dedi Osman.

"Ben de hiçbir şey söylemem. İki insanın arasına giremem." dedi Ufuk.

"Bana hiç bakma Aslı. Koskocaman insanlarsınız. Olmuyorsa olmuyordur." dedi Çağlar.

Aslı fısıltıdan farksız çıkan sesiyle "Melih abi..." dedi. Sanırım son kozu buydu. Çünkü bu ilişkiye başladıklarında Melih fazla karşı çıkmamış ben istiyorum diye beni kırmayarak onay vermişti. Ama şu an Aslı'nın unuttuğu bir şey vardı. Nasıl o zaman birlikte olmalarını istiyorsam, şimdi de ayrılmalarını istiyordum.

Kaşlarımı kaldırarak Melih'in gözlerinin içine baktım. Melih hiçbir duygu barındırmayan gözlerini gözlerimden çekip Aslı'ya baktı ve sonunda dudaklarını aralayarak konuştu.

"Benim ne söylememi bekliyorsun Aslı? Çocuk musunuz siz? Adam ayrılmak istiyor. Bunun için ne yapabilirim? Kulağını çekip illa Aslı ile evleneceksin mi diyeyim?" Tunç ile göz teması kurdu. "İşi zorlaştırma. Bazı şeylerin sonu yoktur. Demek ki sizinde sonunuz yokmuş. Zorla güzellik olmaz. Adamı zoraki tutamam yanında."

"Öyle mi..?" dedi çıkışarak. "Ama sen karınla zorla evlendin. Ahu'yu yanında zorla tuttun. Senin zorakin güzel oluyor da benim niye olmuyor?"

"Aslı..!" diye kükredi Mehmet abi."

"Ne var ya yalan mı?" elleriyle göğsüne vurdu. "Ben yıllarca sizin sözünüzden çıkmadım. Belki işinize bir gün yararım diye hemşirelik okudum. Size bir yardımım dokunur diye kendimi parçaladım durdum. Ama siz benim mutluluğum için Tunç'u benim yanımda tutamıyorsunuz." Yönünü Birsen teyzelere döndü. "Size de yazıklar olsun Kenan amca Birsen teyze. Ben sizi kendi öz annem ve babam gibi sevdim ama siz birkaç günlük gelininizi benle Rüya'ya tercih ettiniz."

"Aaa..." dedi Birsen teyze öfkeyle. "Ne bu be? Kimse seni biriyle kıyaslama yapmıyor, ya da kimse seninle birinin arasında tercih yapmıyor kızım. Bütün kıyaslamalar senden çıkıyor. Yaa bu adam... "dedi eliyle Tunç'u göstererek "Bu zamana kadar sana iyi dayanmış Valla." Bakışları Rüya'yı buldu. "Rüya'ya ya gelecek olursak. Evet, ben Rüya'yı evimde istemiyorum. Bunun sebebi de Ahu. Valla hiç kimse kusura bakmasın. Ahu benim kızım ve ben kızıma zarar veren birini evimde görmek istemiyorum. Bu benim kararım, benim isteğim ve hiç kimseyi de ilgilendirmez."

"Büyük Kraliçe..." diyerek alkışladı Ufuk. Mehmet abi ters ters bakınca alkış çalmayı bırakan Ufuk'un ardından Birsen teyze konuşmasına devam etti.

"Şu kızcağızı ne zaman evime yemeğe çağırsam hep bir kavga hep bir sorun çıkıyor. Herkes yerini ve haddini bilsin. Siz bizim kızımız gibi olabilirsiniz ama Ahu bizim tek gelinimiz, kızımız, hatta ilerde torunlarımızın annesi olacak tek kişi. Bunu böyle kabullenin ya."

Birsen teyze Ufuk'un da dediği gibi kraliçeydi. Saatlerdir Melih'ten beklediğim tepkiyi saniyeler içinde Birsen teyze göstermiş ve herkesin ağzının payını vermişti.

"Mehmet abi..." diye seslendi Melih.

"Efendim aslanım."

"Bu kadını buradan hemen götür. Bir daha da Ahu ile karşı karşıya getirme. Yok, getirirsen de bu kez karımın dediğini yaparım. Kafana sıkmak zorunda kalırım."

Beni dinlemeyerek Mehmet abiye bitmek bilmeyen şanslarından bir tane daha veren Melih'e öfkeyle baktım. Melih ise öfkeli bakışlarımın üzerinde pek durmayarak başıyla Rüya'yı gösterdi. Mehmet abi Rüya'ya doğru yürürken, bakışlarımı Tunç'a çevirdim.

"Çıkart yüzüğünü abi. Bu iş bitsin artık gidelim."

Tunç başını sallayarak parmağındaki yüzüğü dokundu. Aslı "Hayır!" diye bağırdı. Tunç durmadı. Parmaklarının ucuyla tuttuğu yüzüğü parmağından çekip aldı. Aslı'nın "Hayır" diyen haykırışları yüzüğün tamamen parmaktan çıkmasıyla hıçkırıklara dönüştü. Tunç, çıkarttığı yüzüğü Aslı'ya doğru uzattı. Aslı yaşlı gözleriyle bir yüzüğe bir Tunç'a baktı. Akı kırmızı dönen gözlerini bana dikti.

"Senin yüzünden..!" diye bağırdı. "Her şey senin yüzünden..!" diyerek masanın üstünden bana doğru atıldığında Tunç'un elini bıraktım ve elini elimin tersiyle iterek kalem eteğime rağmen masaya çıktım. Sonunda istediğim olmuştu. Zaten bu gece ben Aslı'nın saçını başını yolmasam rahat edemeyecektim.

Masanın üzerinden Aslı'nın saçını kavrağımı gibi çektim. Aslı'nın "Ah" diye haykırmasını umursamadan, onu masaya yatırdım ve üzerine çıktım. Aslı altımda çırpındıkça ben onun neresine gelirse vuruyordum. Tunç ve Melih beni tutmaya çalıştıkça ben daha da sinirleniyor, sanki hem Rüya'yı hem Aslı'yı dövüyormuşum gibi bileniyordum.

Melih ile Tunç "Ahu dur." diyorlardı ama onları duymuyordum. Ta ki Melih beni kucağına alarak Aslı'nın üzerinden kaldırana kadar Aslı'ya vurmaya devam ettim.

"Dur artık."

"Bırak beni Melih!"

"Durursan bırakacağım Ahu."

Sakinleşmeye çalışarak derin nefes aldım ve Melih'in kollarının arasında debelenmeyi kestim. Bakışlarımı masanın üstünde ağlayan Aslı'ya çevirdiğimde onun başında Mehmet abiyi ve Rüya'yı görmemle sinirlerim bir kez daha fırladı. Melih'in kollarının esaretinden çıkarak Tunç'a doğru ilerledim.

Tunç'un elini tuttum. "Gidelim abi." derken onu da benimle birlikte salonun çıkışına doğru çekiştirdim. Biz Tunç'la el ele dış kapıya doğru yürürken Melih "Siz nereye gidiyorsunuz?"

Melih'i duymazlıktan geldim ve durmadan yürüdüm.

"Ahu..!"

Dış kapıyı açtık, dışarıya çıktık ve Tunç'un arabasına doğru yürüdük.

"Ahu diyorum duymuyor musun?"

"Duymuyorum!" diye bağırdım. "Sen git Mehmet abine seslen kesin o seni duyar!"

"Ne diyorsun kızım. Beynim sikildi hiç bir şey anlamıyorum."

Tunç'un arabasının önüne geldik Tunç arabasının kapısını açtı. Tam içine geçip oturacakken Melih bize yetişti ve bir eliyle kolumdan tutup, diğer eliyle açılan araba kapısını sertçe kapattı.

"Ne yapıyorsun sen?" diye sordu kurşungeçirmez sesiyle. Ona çatık kaşlarımın ardından baktım. "Abimle eve gidiyorum."

Melih iki saniye kadar gözlerini kapatıp geri açtı. "Beni delirtme Ahu. Ben durmuşken sen neden abinle eve gidiyorsun? Bizim arabaya geç."

"Seninle gelmek istemiyorum. Abimle gideceğim."

"Ahu..!" dişlerinin arasından tıslar gibi sarf etti adımı.

"Melih benimle gelsin ben eve bırakırım Ahu'yu." diye araya girmeye çalışan Tunç'u duymazlıktan geldi Melih ve zehirli yeşiller bulaşan ela gözlerini gözlerime dikti.

"Hemen bizim arabaya geç Ahu." dedi.

Melih'in gözlerinin içine sinirle karışık hayal kırıklığıyla baktıktan sonra ona arkamı döndüm ve Tunç'a zoraki bir şekilde gülümsedim. "Yarın görüşürüz abi." Diyerek Melih'in arabasına doğru ilerledim. Ben daha birkaç adım atmışken Melih arabayı otomatik kilitle açtı. Arabanın içine geçip oturdum, emniyet kemerimi taktıktan sonra kollarımı göğsümde bağlayıp bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim.

Kısa bir süre sonra Melih'te arabanın sürücü koltuğuna geçip oturdu ve kontağı çevirerek arabayı çalıştırdı. Araba hızlı bir manevrayla Birsen teyzelerin evinin önünden uzaklaştığında "Ahu..." dedi Melih.

Cevap vermedim.

"Güzelim bana baksana bir saniye."

Yönümü iyice cama doğru çevirdim ve Melih'e asla tek bir cevap bile vermedim. Mehmet abiyi öylece üstün körü uyarmasına bozulmuştum. Tamam, tabii ki de gerçekten onu vurmasını istemiyordum ama en azından biraz daha sert bir şekilde onu uyarabilirdi. Ya da birkaç tane yumruk atabilirdi. Ona bu yüzden bozulmuştum ve şu an onunla konuşmak istemiyordum.

Melih eliyle saçıma dokundu okşadı. Yönümü ona dönmeden elimin tersiyle elini ittim. Melih "Yavrum..." derken derin bir nefes alıp verdi. "Küstün mü bana?"

Omzumu kaldırıp indirdiğimde, Melih arabanın hızını biraz daha arttırdı. Ara sıra üzerime odaklanan bakışlarını hissediyordum ama ben bir kez olsun yüzene bakmıyordum. Aramızda oluşan kısa süreli sessizliği yine Melih bozdu.

"Ahu berbat bir gece geçirdik. Şu an sinirlisin anlıyorum ama benimle neden konuşmuyorsun onu anlamıyorum."

Gerçekten bazen Melih'in bile isteye beni anlamadığını düşünüyordum. Bir de pişkin pişkin benimle neden konuşmadığını anlayamıyorum diyor. Ya zaten ben hırsımı almak istediğim herkesten aldım ama Mehmet abi yine zeytinyağı gibi üste çıkarak olaydan sıyrıldığı için ona olan öfkem yerli yerinde duruyordu. Bu olayların faturası Mehmet abiye kesilmesi gerekirken, sevgili kocam sadece üstün körü onu uyardı.

"Ahu..."

Boşuna uğraş veriyordu. Yönümü olabildiğince cama çevirdim. Melih'in dudaklarının arasından homurtu şeklinde çıkan küfürleri duymama rağmen tek bir kelime etmedim. Zaten Melih'te benimle konuşmayı sürdürmedi ve sürekli homurdandı.

Yaklaşık yarım saat süren yolculuğumuzun ardından, cezaevini andıran evimizin önüne geldiğimizde, Melih arabayı demir kapının önünde durdurdu. İki koruma adam bizim arabanın yanına gelirken, biride demir kapıyı açıyordu. Demir kapının açılmasıyla emniyet kemerimi çıkarttım. Koruma Melih'in bulunduğu tarafa gelip cama doğru eğildi.

"Melih Bey birkaç maruzatım var." dedi.

Melih'in korumaya cevap vermesini beklemeden, keskin bakışlarının altında arabanın kapısını açıp aşağıya indim ve açılan demir kapıdan içeriye girdim. Adımlarımı olabildiğince hızlı atıyor, aynı zamanda da çantamdan evin anahtarını çıkartmaya çalışıyordum. Sonunda anahtarı bulmamla dış kapıyı açıp içeriye geçtim. Adımlarımı merdivenlere yönelttim.

Merdivenleri sık nefesler alarak ikişer ikişer çıktım. Yatak odasına girdiğim gibi hızlı bir şekilde üzerimi değiştirip, gri puantiyeli penye gecelik takımımı giydim. Dolaptan çıkarttığım bir pikeyi elime alıp, Melih için eşofman ve tişört alarak giyinme odasından çıktım. Yatağın üstünde duran Melih'in yastığını da elime alıp hepsini üst üste koydum. Elimdeki eşyalarla kapıya doğru ilerledim. Tam kapıyı açacakken kapı açıldı ve Melih karşımda belirdi.

Melih'in şaşkın yüzünü umursamadan elimdekileri "Al..!" diyerek göğsüne doğru çarptım.

Melih bir bana bir göğsüne çarpan eşyalara baktı. Üzerindeki şaşkınlıktan hemen kurtulup "Bunlar ne Ahu?" diye sordu.

"Yastık, pike ve eşofman."

Melih ciddi misin der gibi gözlerini devirdi. "Peki, bunları bana neden verdiğini sorabilir miyim?"

"Tabii ki" dedim ve ekledim. "Bunları yatarken kullan diye sana veriyorum."

"Ne alaka kızım. Ben zaten burada yatağımda yatıyorum."

"Hayır yatmıyorsun. Git nerede yatarsan yat ama bugün benim odamda, benim yatağımda, benimle birlikte yatmayacaksın!"

Melih'in şaşkınlığından yararlanarak kapıyı suratına kapattım ve üzerindeki anahtarı iki kez çevirerek kapıyı kilitledim.

"Ahu aç şu kapıyı! Bak benim asabımı bozma! Ne demek benimle yatmayacaksın?"Kapıya sertçe vurdu. "Hemen aç şu kapıyı!"

Ayağımla sert bir tekme attım kapıya "Açmayacağım işte! Seninle de yatmayacağım! Git nerede yatarsan yat!"

"Ahu..!" kapıyı kıracak kadar sert vurmaya başladı. "Aç şu kapıyı bak kırarım!"

"Kırarsan kır bana ne parası benden mi çıkıyor? Git beni rahat bırak. Seninle yatmayacağım."

"Ulan ben ne yaptım? Aç kapıyı."

"Açmıyorum..! Açmayacağım..! Sen git o pek kıymetli Mehmet abinle koyun koyuna yat!"

"Mehmet'in ta gelmişini geçmişini sikeyim. Amına koyayım bu ne ya?" kapıya kuvvetlice vurdu. "Bak seni son kez uyarıyorum Ahu. Ya bu kapıyı güzellikle açarsın ya da ben şimdi bu kapıyı kırarım!"

"Git Melih."

"Bunu sen istedin Ahu."

Kapıyı yerinden sökecek güçte tekmelemeye başladığında Sevgi Hanımın "Aman Allah'ım Melih bey ne yapıyorsunuz?" diyen sesini duydum. Melih Sevgi Hanıma cevap vermeden sert soluklarının arasından kapıyı tekmelemeye devam ettiğinde Sevgi Hanım bir kez daha konuştu. "Ay şimdi evi başımıza yıkacaksınız."

Kapıdan olabildiğince uzaklaşıp yatağın köşesine geldiğimde, Melih'in kapıya attığı son tekmeyle kapı gürültülü bir şekilde açıldı ve duvara çarptı. Melih'in göğsü aldığı soluklardan dolayı kalkıp iniyordu. Alnının üstünde birkaç tane ter damlası birikmişti, dişlerini sıktığı için yanakları içine göçmüş ve çenesi seğiriyordu.

Alev alan ela gözleri gözlerimi hedef almışken, Sevgi Hanım her an bir şey olur diye hemen Melih'in arkasında atakta bekliyordu.

Gözlerimi Melih'in alev alan ela gözlerinden çekip kırılan kapıya baktım. Başımı iki yana salladım. "Gerçekten seni medeniyete davet ediyorum." dedim ve tekrar gözlerimi Melih'in yüzüne diktim. "Sen laftan anlamıyor musun? Seninle aynı yatakta yatmak istemiyorum."

"Anlamıyorum amına koyayım. Hele ki saçma salak bahanelerle bana trip atarak benimle aynı yatakta yatmak istememeni hiç anlamıyorum."

"Düzgün konuş benimle! Senin karşında Mehmet abin yok!"

"Mehmet abimi sikeyim."

"Melih Bey, Ahu Hanım" diye bize seslendi Sevgi Hanım. "Yapmayın böyle, sakinleşin."

"Ben sakinim Sevgi Hanım sakin olmayan Melih. Laftan anlamıyor, olayları büyütüyor ve kavga çıkartıyor."

Melih dudaklarının arasından güler gibi tısladı. "Ben mi olayları büyütüyorum? Bunu iyice düşün istersen Ahu!" Bana doğru adımlamaya başladığında geri geri giderek elimle onu durdurmaya çalışarak "Yaklaşma bana! Gelme... Dur olduğun yerde!" dedim.

Melih beni dinlemeden gözlerini gözlerime dikerek üzerime yürümeye devam ettiğinde, ani bir hareketle sağ tarafa kayarak kırılan kapıya doğru koştum. Melih beni tutmaya çalışsa da başarılı olamadı ve ben kıl payı elinden kurtuldum. Kapının önünde bekleyen Sevgi Hanımı çekilmesi için baktığımda beni anlayarak kenarı çekildi.

Arkamı dönerek kırmızı boğa görmüş gibi bana bakan Melih'e baktım. "Tamam" elimle odanın içini gösterdim. "Çok istiyorsan sen bu odada yatabilirsin." Meydan okuyarak dudağımın kenarını kıvırdım. "Ben bu gece annemle yatacağım." Melih'in tek kaşı alayla havaya kalktı. "Ha eğer çok istersen sende gel! Annemle benim aramda yatarsın."

"Ay Valla sizde az değilsiniz Ahu Hanım." diyen Sevgi Hanımı duymazdan gelerek Melih'e arkamı döndüm ve annemin odasına doğru ilerledim. Annemin odasının kapısını açtığımda Sevgi Hanımın "Melih Bey durun, üzerine gitmeyin." Dediğini duydum. Açtığım kapıdan içeriye girip kapıyı kapatacakken Melih'in sert adımlarla buraya geldiğini gördüm.

Kocaman açtığım gözlerimle bu kadarda olmaz diye düşünürken Melih tam önümde gelip durdu. İri ellerinin birini belime koyup beni kendine çekti. Burnundan verdiği sert solukları yüzümü talan ederken, dişlerinin arasından tıslar gibi konuştu.

"Sabrım kalmadı Ahu... Bak Allah çarpsın zor sabrediyorum. Gecenin bir yarısında karımı kollarımın arasına alacağıma, saçma sapan şeyler yüzünden tartışıyorum. Yeter... Küsme işine yarın devam edersin."

"Bırak beni..." diyerek kollarının arasında çırpındığımda Sevgi Hanım "Canan Hanımı korkutacaksınız şimdi." Dediğinde gözlerim hızla annemin yatağına kaydı.

Annem korkuyla açtığı gözleriyle tedirgince bize bakarken, Melih birden beni kucaklayıp omzuna attı. Baş aşağı sarkan başımla saçlarım aşağıya doğru savrulduğunda, ben çığlık atarak Melih'in sırtını yumrukluyordum.

Bizim odadan çıkmamızla Sevgi Hanım annemin odasına geçti ve "Merak etmeyen Canan Hanım bunlar böyle anlaşıyor." dedi.

Melih bütün çırpınışlarıma rağmen beni yatak odasına getirdi. Bir eliyle beni sabitlemeye çalışarak, diğer eliyle az önce kırdığı kapıyı kapatmaya çalıştı. Ama sadece çalıştı çünkü kapı kapanmadığı gibi aralık kaldı. Melih kapıyla uğraşmak istemeyerek beni yatağa doğru taşıdı ve çok sert olmayacak bir şekilde bedenimi yatağa fırlattı.

Çattığım kaşlarımla yüzüne öfkeyle bakarak yataktan kalkacakken "Sakın..." dedi "Sakın aklından bile geçireyim deme Ahu." kravatını eliyle açtı ve uzunluğunu ölçmek ister gibi kravatın uçlarından iki eliyle tutup çekiştirdi.

Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken, dizlerini yatağa dayadı ve üzerime abanarak iki elimin bileğinden tutarak yukarıda sabitledi. "Ne yapıyorsun?" diye sorduğumda bana cevap vermeden kravatı el bileklerime dolayarak bir ucunu yatak başlığına bağladı.

Melih resmen beni kravatıyla yatağa bağladı.

"Çabuk çöz beni!" diye çığlık çığlığa bağırdığımda, Melih sanki ben ona hiçbir şey söylememişim gibi ıslık çalarak üzerimden kalktı ve giyinme odasına girdi. "Melih..!" çığlık attım.

"Ben de seni seviyorum yavrum. Hem de çok seviyorum."

Çırpınmanın bana bir şey kazandırmayacağını anladığımda çırpınmayı bıraktım. Kısa bir süre sonra Melih altında sadece gri bir eşofmanla giyinme odasından çıkıp yanıma doğru ilerledi. Bakışlarımı ondan çekip karnıma baktım. Melih yatağın boş kısmına oturdu. Parmağına doladığı saçımın ucunu burnuna götürüp kokladı ve öptü. Sonra yatak başlığına bağlı olan ellerimi çözdü. Serbest kalan bileklerimi kendi ellerinin arasına alıp uzun uzun tek tek öptü. Melih, bileklerimi bırakır bırakmaz yatakta kayarak ona arkamı döndüm.

"Işığı kapat yatacağım." Dedim buz gibi donuk bir sesle.

Melih ışığı kapatıp yatakta yanıma uzandı ve kollarını vücuduma sarıp beni kendi bedenine yasladı. Burnunu boynuma gömdü ve derince bir soluk aldı. "Ölürüm senin yoluna yavrum. Ama gözünü seveyim boş meseleler yüzünden aramıza böyle sınırlar koyma!" şah damarımı öptü. "Ne olursa olsun ben her zaman seni kollarımın arasına alarak uyuyacağım."

Cevap vermedim. Zaten Melih'te bir cevap beklemedi. İçinden geçeni söyleyip, dediği gibi beni kollarının arasına alarak uyudu.

***

Sabah gözlerimi araladığımda terlemiş ve terden dolayı sırılsıklam olmuştum. Uzun saçlarımın birkaç teli benim boynuma yapışmışken, bir kısmı Melih'in çıplak göğsüne dökülmüştü. Tabii Melih'in çıplak göğsüne dökülen bir tek saçlarım değildi. Başım ve iki elimde Melih'in göğsünde kendine yer edinmişti. Bir bacağımı Melih'in iki bacağının arasından geçirmiştim. Resmen dün akşam adama seninle yatmak istemiyorum diyen ben değilmişim gibi bir Kuala gibi yapışmıştım.

Yavaşça başımı kaldırıp Melih'in yüzüne baktığımda, hafif aralık dudakları ve düz çizgi hailini alan kaşlarıyla gayet huzurlu uyuyordu. Onu uyandırmadan yataktan kalkmaya çalıştığımda yeni fark ettiğim kalçamda duran eliyle beni kendine çekti. Sanki elini koyacak başka bir yer yokmuş gibi kalçamdan tutmuştu.

Zar zor kalçamı elinden kurtarıp yataktan çıktım ve kendimi banyoya attım. Suyu ayarlayıp kısa bir duş aldıktan sonra, havluyu bedenime sarıp banyodan çıktım. Tam giyinme odasına gidecekken Melih'in sesini duydum.

"Günaydın bebeğim."

Gözlerim Melih'i bulduğunda yatak başlığına sırtını dayamış, kollarını göğsünde birleştirerek dudağının kenarını kıvırmış bir vaziyette bana baktığını gördüm.

"Günaydın." Dedim tok bir sesle ve giyinme odasına girdim. Çekmeceyi açıp içinden krem rengi iç çamaşır takımımı çıkarttım. Üzerimdeki havluyu çıkartacakken omzumda bir dokunuş hissettim. Bu dokunuş Melih'e aitti.

Melih'in sıcak nefesi omzuma değerken, çok geçmeden dolgun dudakları omzumun üstüne bir öpücük kondurdu. Nefesimi tuttum ve deli gibi çırpınan kalbimin sakinleşmesini umdum.

Melih dudaklarını omzumdan çekti ve önüme geçerek koyulaşan ela gözleriyle gözlerimin içine baktı. Parmak uçlarının yardımıyla üzerimdeki havlunun kıvrım kısmını açıp havlunun bedenimden ayrılmasını sağladı.

Siyaha çalan ela gözleri çıplak vücudumda gezindi. En son gözlerimi bulan gözlerinin içindeki şehveti ilklerime kadar hissettim. İşaret parmağının sırt tarafını usulca yanağımda gezdirdiğinde, dudaklarını haylazca kıvırdı. Az önce çekmeceden çıkarttığım krem rengi iç çamaşırına uzanıp aldı. Gözlerini gözlerimden ayırmadan dizlerinin üzerine çöktü. Ayağımı kaldırmam için bacağıma hafifçe iki kere vurdu. Ayağımı kaldırıp ona yardımcı oldum. Diğer ayağımı da kaldırdıktan sonra Melih yavaş hareketlerle çamaşırı yukarıya çekti.

Ayağa kalkmadan önce dudaklarını karnımın üstüne bastırmasıyla kalbim göğüs kafesimden fırlayacak derecede hızlı atmaya başladı. Melih'in tenime bıraktı her dokunuşu beni, kuru bir yaprakmışım gibi oradan oraya savuruyordu.

Tenim onun dokunuşlarına muhtaçtı. Dokunuşlarında var oluyordum.

Tamamen ayağa kalktı ve iki eliyle yüzümü avuçladı. Dudaklarımı alnıma bastırdı ve uzunca öptü. Geri çekildiğinde "Hala kümsüyüz yavrum?" diye sordu.

"Hıhım" diye mırıldandım.

Melih'in elleri nemli saçlarımı buldu. Elleri saçlarımı okşarken gözleri gözlerimdeydi. "Peki..." dedi ve beni kendine çekerek sarıldı. "Küskünlüğün ne zaman biter?"

"Bilmiyorum. Şu an canım sana küsmek istiyor."

"Canına kurban olurum senin."

Melih'i hafifçe göğsünden iterek benden uzaklaşmasını sağladım. Çattığım kaşlarımın ardından yüzüne baktım. "Sana çok kızgınım."

"Farkındayım" dedi saçlarımı okşamaya devam ederek. "Farkındasın ama bir şey yapmıyorsun."

"Ne yapmamı istiyorsun güzelim?"

"Mehmet abiye en azından iki yumruk atabilirdin." Dediğimde Melih kaşlarını hadi ya der gibi havaya kaldırdı. "Sen iyice şiddet bağımlısı oldun Ahu. Hiç hoşlanmadım bu huyundan."

"Eee ne olacak üzüm üzüme baka baka kararır derler. Bende senin izinden ilerliyorum işte."

Melih beni umursamadan eğildi ve yerdeki havluyu eline alarak saçlarımı kurutmaya başladı. "Bu saçlarını neden kurutmuyorsun? Hasta olacaksın." dedi.

Omuz silktim. "Canım istemiyor, saç benim saçım değil mi? ister kuruturum ister kurutmam. Hem zaten ben karar verdim saçlarımı kestireceğim." Melih'in saçlarımın üstünde olan elleri durdu. Kıstığı gözlerinin ardından yüzeme baktı. "Tam bu kısalıkta kestireceğim." Ellimi çenemin hizasına koyup kestireceğim boyutu gösterdim.

"Bu dediğini yap da başına neler geliyor gör!"

"Beni tehdit mi ediyorsun?" sorduğum soru öylece havada asılı kaldı. Çünkü Melih için konuşma çoktan bitmişti. Sutyenime uzanıp göğüslerime takacakken, birden kaşları çatıldı. Sanki göğüslerimde bir şey fark etmiş gibi uzunca baktı.

"Yavrum senin göğüslerin mi büyümüş?"

Başımı eğip göğüslerime baktım. Normalden biraz fazla şiş duruyorlardı. Regl günüm yaklaşıyordu, sanırım ondan böyle şiş duruyorlardı. Melih'le göz teması kurdum. "Regl olacağım, ondan böyle büyük duruyor."

Melih anladığını belirterek başını salladı. Sutyenimi giydirip kopçasını taktı. Boynuma bir öpücük kondurdu. "Bugün bir anlaşma için Yalova'ya gitmem gerekiyor." Dedi ve dudaklarının arasından güler gibi bir ses çıkartarak ekledi. "Mehmet abiyle."

Mehmet abinin adını duymamla kan beynime sıçradı. Melih'i göğsünden iterek benden uzaklaştırdım. Ben sinirle onun yüzüne bakarken, o sırıtıyordu. Yanağımdan bir makas aldı. "Hatta belki şu an Mehmet abi çoktan bize gelmiş aşağıda beni bekliyordur." Dedi.

Kesinlikle beni kışkırtmaya çalışıyordu. Çamaşır dolabına doğru ilerleyip içinden bordo bir tişört ve siyah kot pantolon çıkartıp giyindim. Melih ise hala olduğu yerde durmuş bana gülüyordu.

Saçlarımı üsten tarayıp sıkı bir atkuyruğu yaptım. Giyinme odasından çıkmadan önce göz ucuyla Melih'e baktım. "Ben aşağıya iniyorum. Sende üzerini değiştirip gel."

"Duş alıp geliyorum karıcığım." Dedi gülümseyerek.

Melih'i arkamda bırakarak giyinme odasından çıktım. Dün akşam Melih kırdığı için aralık olan kapıyı açıp yatak odasından çıktım. Merdivenleri seri bir şekilde indiğimde, mutfaktan gelen Mehmet abinin sesini duydum.

"Sevgi Hanım siz yukarıya çıkıp Melih'e bir baksanıza."

"Valla hiç kusura bakmayın Mehmet Bey ben bakamam." Dedi Sevgi Hanım. "Hem şimdi inerler aşağıya."

Mutfağa doğru ilerleyip içeriye girdiğimde sırtı bana doğru dönük masada oturan Mehmet abiyi ve hemen onun karşısında kıtlıktan çıkmış gibi sucuklu yumurta yiyen Ufuk'u gördüm. Sevgi Hanım ise tezgâhın önünde çay dolduruyordu.

Boğazımı sesli bir şekilde temizleyip varlığımı belli ettim. Üçünün de bakışları bana döndüğünde aheste aheste yürüyerek Mehmet abi ve Ufuk'un arasındaki sandalyeyi çekip oturdum.

"Günaydın yenge" dedi Ufuk ağzı dolu olduğu için ne dediği biraz zor anlaşılıyordu. "Günaydın." Diye karşılık verdim ve bakışlarımı Mehmet abiye çevirdim.

"Sana da günaydın sevgili kumam." Dememle Ufuk içtiği çayı ağzından püskürttü. Sevgi Hanım, Ufuk'un beline "Helal" diyerek vurdu. Mehmet abinin şaşkınlık içeren ama aynı zamanda çatık kaşlarına ev sahipliği yapan yüz ifadesi oldukça komikti.

"Kuma mı?" diye sordu.

"Evet" dedim başımı sallayarak "Kuma, benim kumam."

"Nereden bulup çıkartıyorsun böyle saçma hitapları Ahu?" dedi Mehmet abi önündeki çaydan bir yudum aldı. "Kuma da neymiş?"

"Kuma aynı erkekle, aynı zamanda evli bulunan kadınların birbirlerine hitap etme şekli Mehmet abi." Diye açıklama yapan Ufuk'a elimi kaldırarak çak yaptım.

"Siktir lan! Boş boş konuşma!" diye çıkıştı Mehmet abi.

"Aaa" dedim hayıflanarak "Neden öyle söylüyorsun Mehmet abi biz seninle kuma değil miyiz?"

"Ahu..!"

"Ne var ya yalan mı? Bak şimdi sayacağım yalansa siz söyleyin."

Sevgi Hanım, Ufuk'un yanına oturdu ve ikisi birden bana bakarak "Tamam." Dediler.

"Melih'in sürekli etrafında dolaşan sensin." Dediğimde yine ikisi birden "Doğru" dediler.

Mehmet abinin şekilden şekle giren yüzüne gülmemek için dudaklarımı ısırarak konuşmaya devam ettim.

"Yediğini içtiğini düşünen sensin. Aslanım diye seven sensin. Uğruna adam öldürecek, hatta ölecek sensin." Bakışlarımı beni heyecanla dinleyen Sevgi Hanım ve Ufuk'a çevirdim. "Artırıyorum. Sırf Melih için asker arkadaşının emanetinden vazgeçen yine sensin."

"Hepsi kelimesi kelimesine doğru." Dedi Ufuk. Sevgi Hanım başını sallayarak Ufuk'a katıldığını belirttiğinde, bakışlarımı yüzü sirke satan Mehmet abiye çevirdim.

"Acaba Melih seni nikâhına aldı da bana mı söylemiyor?"

Mehmet abi kem küm ederek sinirle oturduğu yerden ayağa kalktı. "İşim gücüm yokmuş gibi çoluk çocukla uğraşıyorum."

Mehmet abinin bu haline daha fazla dayanamayarak kahkaha attığımda bana Sevgi Hanım ve Ufuk'ta katıldı. Mehmet abi daha da sinirlendi. "Sen ne gülüyorsun amına koyayım lan?" dedi Ufuk'a hitaben.

Tam bu sırada Melih mutfağa girerek "Hayırdır?" diye sordu. "Ne bu neşeniz?"

Mehmet abi ters ters bize baktı. Sonra bakışlarını Melih'e çevirdi. "Ben bunlarla uğraşamayacağım. Seni dışarıda bekliyorum." Diyerek mutfaktan çıktı. Hatta bize sinirlendiğini belli etmek ister gibi dış kapıyı sert bir şekilde kapattı.

Melih şaşkınlıkla "Ne oldu şimdi bu adama?" diye sordu. Oturduğum yerden ayağa kalkarak kollarımı Melih'in boynuna doladım. "Boş ver sen onu hayatım. Aramızda küçük bir kuma savaşı oluştu."

"Ne...?"

Ufuk boğazını temizleyerek "Abi ben de dışarıdayım." Diyerek mutfaktan çıktı.

"Bende Canan Hanıma bakayım." Dedi Sevgi Hanım o da mutfaktan çıktı.

Mutfaktan herkesin çıkmasıyla Melih'le baş başa kaldık. Melih elini belime koyarak beni kendine çekti. Benim elim onun boynunda onun eli ise benim belimde duruyordu.

"Küskünlüğe son mu verdin kedicik?"

Kıkırdadım "Hıhım" diye mırıldandım Melih'in yanağını sulu bir şekilde öptüm. "Yalova'dan bugün kesin döneceksin değil mi?"

"İşim biter bitmez geleceğim. Ve işimi gün içinde bitirmek için elimden geleni yapacağım." Burnumun ucunu öptü. "İstediğin bir şey var mı gelince getireyim sana?"

Başımı hayır der gibi iki yana salladım. "Sen gel yeter kocacığım."

Melih'in dudakları iki yana kıvrıldığında gözlerim dudaklarına kaydı. Melih başını eğip dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı ve onu öpmemi bekledi. Aramızda bir nefes boşluğu olan dudaklarımızı birleştirdiğimde, sanki ilk kez öpüşüyormuşuz gibi birbirimizi tutkuyla öpmeye başladık.

Öpüşmemiz ne kadar sürdü bilmiyorum ama nefesimiz bize etmeyince dudaklarımızı ayırmak zorunda kaldık. Nefes nefese birbirimize sarılı vaziyette dururken Melih dudaklarını bu kez alnıma bastırıp orada soluklandı. Geri çekildiğinde, yüzümü iki eliyle kavradı. "Şimdi gitmem gerekiyor." Dedi.

Başımı salladım ve dudaklarımız bir kez daha birleşti. Bu kez öpüşmemiz kısa sürdü. Melih benden ayrıldı elimden tutarak dış kapıya kadar beni çekiştirdi. Kapıyı açmadan önce "Kendine dikkat et yavrum. Akşama yetişmeye çalışacağım."

"Sende kendine dikkat et." Dedim ve ekledim. "Seni kumama emanet ediyorum."

Güldü. Güldüm.

Kapıyı açarak dışarıya çıktı ve kapıyı ardından kapattım. Salona doğru ilerlerken Sevgi Hanım elinde çalan telefonumla merdivenlerden indi. "Ahu Hanım abiniz arıyor." diyerek telefonu bana uzattı.

Heyecanla telefonu elime alıp çağrıyı yanıtlayıp kulağıma koydum. "Alo abi"

"Güzelim ne yapıyorsun?"

"Yeni uyandım abi kahvaltı yapacağım. Gelsene birlikte yapalım." Salona doğru ilerledim. "Nasılsın bu arada."

"İyiyim güzelim. Sana afiyet olsun ben çoktan kahvaltımı yaptım." Bir nefes boşluğu kadar duraksadı. "Ben sana bir haber vermek için aradım."

"Ne haberi?" diye sordum tedirgince, umarım Aslı ile barışmamıştır.

"Ahu ben Adana'ya gidiyorum."

"Ne..?"

"Dur hemen şaşırma—" diye konuşan Tunç'u "Temelli mi gidiyorsun diye susturdum."

"Yok, yok "dedi hızlı hızlı konuşarak "Sadece biraz buralardan uzaklaşmak istiyorum. Yıllık iznimi kullandım. Birkaç ay Adana'da annemin büyüdüğü şehirde vakit geçirmek ve kafamı dinlemek istiyorum."

Birkaç saniye sessizliğe gömüldü.

"Ama eğer abi gitme ben senin gitmeni istemiyorum dersen gitmem Ahu."

Gitmesini istemiyordum ama onun kendini toparlaması için buradan gitmesi gerekiyorsa buna da engel olamazdım. "Git abi." Derin bir nefes alıp verdim. "Git kendini toparla ve bir an önce kardeşinin yanına gel."

"Teşekkür ederim." Dedi Tunç bu teşekküre neleri sığdırdığını konuşmaya kelimeler yetmezdi. "Seni seviyorum Ahu."

"Ben de" dedim "Bende seni seviyorum abi."

Telefon konuşmamız sonlandığında kendimi L koltuğa atıp başımı geriye yasladım. Bir süre tavanı öyle boş boş izledim. Hayatımı düşündüm, hayatımda kalanları düşündüm ve kendi ailemden benim hayatımda kalan tek insanın Tunç olduğunu gördüm.

Tunç, benim Melih'ten de önce sığındığım limandı. Onca fırtınalar atlatmasına rağmen beni fırtınaya kurban vermeyen limanım.

BÖLÜM SONU

Loading...
0%