Yeni Üyelik
53.
Bölüm

51. Bölüm

@esranurozer


 

Yiğit Mahzuni: Gelseydim

Kûn Fe Yekûn. "Ol der ve olur."

Bu dünyaya gelmeden önce annemin içinde bir parça ettim. Doğdum evlat oldum. Kardeş oldum.

Şimdi ise içimde can bulan varlığa anne oldum.

Ben anne oldum...

Bu öyle bir histi ki ne tarifi vardı ne de sözlerle anlatılabiliyordu. Bambaşkaydı... Çok ama çok başkaydı.

Hastaneden çıkmış evimize gidiyorduk. Melih bir eliyle direksiyonu tutuyor, diğer elinin avuç içini ise karnımın üstüne koymuştu. Sanki elini karnımın üstünden çekerse bebeğimiz gidecekmiş gibi elini karnımın üstünden çekmiyordu. Parmaklarının ucuyla ara ara karnımın üzerini okşuyordu.

Minik mucizemi ilk olarak Tunç'a söylemek istiyordum ve bunun için eve gidene kadar bekleyemezdim. Apar topar evden çıktığımız için telefonum yanımda değildi. Başımı bütün dikkatini yola veren Melih'e çevirdim.

"Hayatım telefonunu verir misin?"

Melih göz ucuyla bana bakıp karnımın üzerindeki elini çekti ve ceketinin iç cebinden telefonunu çıkartarak bana uzatırken "Telefonu ne yapacaksın?" diye sormayı da ihmal etmedi. Gözleri yolda ve benim üzerimde mekik dokurken, ben rehberden Tunç'u bulmaya çalışıyordum. "Evdekilere mi haber vereceksin?"

"Hayır..." dedim ve rehberde Tunç'un ismini bulmamla derin bir nefes alıp konuşmamı tamamladım. "Tunç abimi arayıp haber vereceğim."

"Ne yapacaksın?" dudaklarının kenarını yapmacık bir tavırla kıvırdı. Bozulmuş bir ses tonuyla "Daha biz yeni öğrendik. Tunç'a ne gerek var şimdi?"

Melih'i duymazdan geldim ve Tunç'u arayıp telefonu kulağıma koydum. Telefon çalarken Melih başını iki yana sallayarak tekrar elini karnımın üzerine koydu. Telefon üç kez çaldıktan sonra, Tunç telefonu "Melih?" diye yanıtladı.

"Alo, abi?"

"Güzelim."

"Nasılsın abi?" diye sormamla Melih'in karnımın üstünde duran elinin baskısı arttı. Sanırım ciddi ciddi bu durama bozulmuştu.

"Ben iyiyim güzelim sen nasılsın?"

"Ben..." dedim kıkırdayarak "Hamileyim."

"Sen nesin ne?" Tunç'un afalmış bir sesle sorduğu soruya cevap vermeye kalmadan telefonun diğer ucundan Tunç'un haykırışları kulağımı doldurdu. "Ahu Valla de. Yemin et."

"Valla" dedim ve ekledim. "Dayı oluyorsunuz sayın Tunç Demir."

"Allah..!" heyecanlı heyecanlı konuşmaya devam etti. "Tebrik ederim güzelim. Allah analı babalı büyütsün. Nasıl mutlu oldum anlatamam Ahu. Bu haber bu zamana kadar aldığım en güzel haberdi."

Tunç'un ses tonuna yansıyan mutluluğu en derinden hissettim ve bu beni çok duygulandırdı. Dolan gözlerimi saklamaya kalmadan bir-iki damla yaş yanaklarımdan süzüldü.

"Abi..." derken sesim ağlamaklı çıkmıştı. "Ben seni özledim."

"Ahu, güzelim ağlama."

Melih, karnımın üzerindeki eliyle yanağımdaki göz yaşlarımı sildi. "Ağlamıyorum." dedim ve ekledim. "Sen gerçekten iyisin değil mi abi?"

"Çok iyiyim Ahu. Asıl sen nasılsın? Bak böyle ağlamaya devam edersen, şimdi arabaya atladığım gibi yanına geleceğim."

"Yok, yok" hızlı hızlı konuştum. "Sen keyfine bak. Gelme... Yani rahatın yerindeyse gelme demek istedim. Yoksa yanıma gelmeni isterim ama şimdi ben öyle duygulandım diye hiç tatilini yarıda kesme." Sesli bir şekilde ofladım. "Beni yanlış anlamadın değil mi abi?"

Tunç güçlü bir kahkaha attı. Biten kahkahasıyla "Anlamadım yanlış falan Ahu. Rahat ol kasma kendini ben senin içini dışını biliyorum. Hem bak ben sana ne diyeceğim." Güldü "Umarım yeğenim kız olur ve tıpkı sana benzer. Her şeyiyle sana benzerde Melih'i çıldırtır."

Burnumu çekerek kıkırdadım.

"Seni seviyorum küçük kardeşim." Sesli bir şekilde iç çekti. "Kendine ve yeğenime iyi bak."

"Bende seni seviyorum abi." Dedim ve ekledim. "Sende kendine dikkat et. Görüşürüz."

Telefonu kapattım ve Melih'e uzattım. Melih elimdeki telefonu alıp cebine koydu ve bu kez elini karnımın üzerine koymak yerine elimi tuttu. İri parmaklarının arasına kenetledi parmaklarımı. Ona minnet dolu bakıp gülümsediğimde, o da bana aynı minnet dolu gülüşüyle karşılık verdi.

Gözlerim Melih'in yüzünü süzerken aklımdan geçeni kalbim hissetti. Melih çok iyi bir baba olacaktı. Bebeğimizi öyle çok sevecek, öyle çok koruyacaktı ki... Babamın bana yaşattıklarını bile unutturacaktı.

Melih hem bebeğimizin hem de benim kahramanımız olacaktı.

***

Bebeğimizi öğrendiğimizin ikinci günü Birsen teyzelere müjdeli haberi vermek için akşam bizim eve çaya davet ettik. Tabii bu çay davetine, sadece Birsen teyze ve Kenan amca gelmeyecekti. Onların yanı sıra vazgeçilmez Mehmet abi, Çağlar, Ufuk ve Osman'da gelecekti. Eee tabii birde beni hiç yalnız bırakmayan Berna ve Ezgi vardı.

Her zamankine nazaran bu sabah olabildiğince erken kalmış ve Sevgi Hanımın bütün itirazlarına rağmen akşam çayın yanında verilecek olan ikramlıkları hazırlamaya yardım etmiştim. Her şey hazır olunca, Sevgi Hanım beni mutfaktan göndermişti.

Saat zaten akşamın yedisini gösteriyordu ve birazdan Melih'te eve gelirdi. Çayın yanında bir sürü ikramlık börek, kek, kurabiye ve tatlı hazırladığımız için Sevgi Hanıma akşam yemeği yaptırmamıştım. Artık Melih akşam yemeği yerine ikramlıklarla idare edecekti.

Yatak odasına girmeden önce gözlerim annemin açık olan odasının kapısına takıldı. Adımlarımı annemin odasına doğru attım ve zaten açık olan kapıyı çalma gereği duymadan içeriye girdim.

Benim içeriye girmemle gözlerim annemin acı kahve gözleriyle kesişti. Birbirimizin gözlerinde kaybolurken, ikimizde aynı anda gülümsedik.

İçeriye tamamen girip, annemin yatağının ucuna oturdum. Annemin gözleri yüzümde dolaşırken eli karnımı buldu. Karnımı okşayan elinin üstüne elimi koydum.

"Anne..." dedim sanki o an boğazıma bir yumru oturdu. "Anne oluyorum. O içimde. Daha küçücük ama ben onun varlığını hissediyorum anne." Annemin gözünden akan bir damla yaş dudağının kenarında durdu. Gözlerinde gördüğüm duygunun adını tam olarak koyamadım. Gözlerinde hüzün vardı. Mutluluk, çaresizlik ve arafta sıkışmış bir ruh vardı.

Birbirimize uzunca baktık ve ben ilk kez annemin gözlerinde gördüğüm araftan korktum. Bu his beni delice korkuttu. Nasıl toparlayacağımı bilemeyerek oturduğum yerden kalktım ve titreyen dudaklarımı zar zor kıvırarak "Ben gidip banyo yapayım. Birazdan Birsen teyzeler gelir. O zaman senide aşağıya indireceğim anne." Yanağından öperek annemin odasından çıkıp yatak odama girdim.

Vakit kaybetmeden banyoya girip suyu ayarlayıp duşa girdim. Kısa bir duşun ardından, üzerime geçirdiğim bornozla banyodan çıktığımda Melih yatak odasına girdi. Ela gözleri beni bulduğunda parladı. Gülümsedim ve "Hoş geldin." dedim. Melih bana doğru adımlayıp önümde durdu. elleriyle yüzümü kavrayıp, alnımdan öptü.

"Hoş buldum çiçeğim." Parmağının sırt kısmını yanağımda gezdirdi. "Nasılsın? Miden bulanmadı değil mi bugün?"

"Yok bulanmadı."

"Hım" diye mırıldandı ve alnımdan bir kez daha öptü. "Hadi sen üzerini giyin. Ben de bir duş alayım."

Başımı salladım. Melih gülümseyerek yanımdan uzaklaşarak banyoya girdi. Bende giyinmek için giyinme odasına girdim. İlk saçlarımın suyunu havlu ile aldım daha sonra fön makinesini çalıştırıp saçlarımı tamamen kuruttum. Çamaşır dolabına ilerleyip çekmeceden aldığım beyaz iç çamaşırlarımı üzerime giydim.

Gül kurusu, kalın askılı, dizlerimin tam üzerinde biten elbisemi askıdan çıkarıp üzerime giyindim. Uzun saçlarımı geriye doğru tarayıp, elbisemle aynı ren bandanamı saçlarıma taktım. Nemlendirici kremden biraz alıp yüzme sürdüğümde, Melih belinde havlu ile giyinme odasına girdi.

Melih'e dönmeden aynadan görebildiğim kadar süzdüm onu. Kaslı vücudundan şerit halinde inan su damlaları ve saçını kurularken havaya kaldırdığı kol kasları muazzam görünüyordu. Ben onu ciğerci kedisi gibi süzerken, o gayet rahat bir şekilde saçının suyunu alıyordu.

Saçını kuruladığı havluyu, omzuna atıp kendisine ait kıyafetlerin olduğu dolaba yöneldiğinde, bakışları tamamen ondan çekerek, yüzüme sürdüğüm nemlendiriciyi yedirmeye çalıştım. Nemlendiriciden sonra kirpiklerime rimel sürdüm ve dudaklarımı da pastel nude tonlarında rujla renklendirdim.

Tam makyaj masasından kalkmak için hamle yapacakken, Melih omuzlarımdan tutarak beni tekrardan sandalyeye oturttu. Burnunu boyun girintime sokup kokladı. Kokladığı yere dudaklarını bastırıp uzunca öptü.

"Hazır mısın güzelim?" elleri saçlarımın üzerindeki bandanaya gittiğinde, öne doğru hamle yaparak onun etkisinden kurtuldum. Melih ile aynadan göz teması kurduğumda kaşlarını çatarak bana baktığını gördüm.

Bende tıpkı onun gibi kaşlarımı çattım ve oturduğum yerden kalkarak tam karşısına geçtim. "Hiç o kaşlarını çatma!" kollarımı göğsümde birleştirdim. "Bandanamı çıkartmana izin vermeyeceğim. Hem saçlarımda toplu değil." Üstüne bastıra bastıra konuştum. "Senin istediğin gibi açık."

"Saçların açık ama bunun sayesinde" işaret parmağıyla başımdaki bandanayı gösterdi. "Yüzün ortaya çıkmış. Saçındaki bu şey olmasa saçların yüzünü gizleyecek."

Gözlerimi devirdim.

"Bak bu kıskançlığın hiç normal değil." Yanına doğru yaklaşıp avuç içimi göğsüne bastırdım. "Acaba diyorum, sen bu konuda profesyonel birinden yardım mı alsan?"

Tek kaşını alayla havaya kaldırdı ve dudağının kenarını haylazca kıvırdı."Ne gibi bir yardım alayım yavrum?"

"Tedavi gibi bir yardım canım." Dedim ve ekledim. "Çünkü seninki kıskançlık boyutunu çoktan aştı. Artık acilen tedavi olman gerekiyor."

"Hadi ya!" dedi elimi tutarak göğsünden çekti. "Seviyorum seni kızım ben. Sevdiğim içinde kıskanıyorum. Hem ne zamandan beri sevmek kıskançlık oldu?"

"Seviyorsun buna eyvallah ama hastalık derecesinde de kıskanıyorsun."

"Laflara bak." Parmaklarının arasına burnumun ucunu sıkıştırdı. "Sen ne zaman bu kızlarla vakit geçirsen dilin fazla uzuyor."

"Melih..."

"Hadi hadi" dedi elimden tutarak beni çekiştirdi. "İnelim aşağıya şimdi gelir misafirlerimiz."

Yatak odamızdan çıkıp merdivenlerden indiğimizde evin içinde zil sesi duyuldu. Zamanlamamız süperdi. Biz Melih ile el ele merdivenlerden inerken, Sevgi Hanım kapıyı açtı. Kenan amca ve Mehmet abi en önde içeriye girdi. Hemen arkalarından Çağlar, Ufuk ve Osman girdi. Onların arkasından ise gülüşerek Birsen teyze, Berna ve Ezgi girdi.

Kapı önünde kısaca sarılıp merhabalaştıktan sonra misafirlerimizi salona davet ettik. Herkes koltuklara yerleşti. Tam bu sırada annemin yokluğunu fark ettim ve annemi aşağıya indirmesini istemek için bakışları Osman'a çevirdim. "Osman..." dedim

"Buyur yenge."

Osman'a sıcacık gülümsedim. Osman bu zamana kadar ne dediysem yapmış, asla Çağlar ve Ufuk gibi beni Melih'e gammazlamamıştı. Evet Çağlar ve Ufuk'u da seviyordum ama Osman başkaydı.

"Annemi aşağıya indirmeme yardım eder misin?"

Oturduğu yerden kalktı "Tamam" dedi.

Melih'in keskin bakışlarını sırtımda hissederek salondan ayrılıp Osman ile birlikte annemin odasına gittik. Zaten hazır olan annemi Osman kucağına alıp aşağıya indirdi. Salona girdiğimizde annemi tekli koltuğa oturttuk ve ben Melih'in yanına gidip oturdum.

Kenan amcanın "Sevgi Hanım benim kahvem sade olsun. Şekeri bıraktım." Demesiyle sanki o kahvenin kokusu burnumda tüttü ve midem bulandı.

"Kahvemiz kalmadı Kenan Bey kusura bakmayın." dedi Sevgi Hanım ve aceleci bir tavırla konuşmaya devam etti. "Ahu Hanımla sizin için bir sürü ikramlık hazırladık. Mis gibi de çay demledim. Şimdi getiriyorum hepsini." Diyerek mutfağa gitti.

Kenan amca sessiz kalarak Mehmet abiye döndüğünde, Birsen teyze Ezgi ve Berna'yı dürttü. "Kalkın yardım edin kızlar." Demesiyle bizim kızlar yeni gelin edasıyla süzülerek oturdukları yerden kalkarak mutfağa ilerlediler. Onların kalkmasıyla Birsen teyze bütün ilgisini anneme çevirdi. Melih'ler kendi aralarında konuşmaya başlayınca bende kızların yanına gitmeye karar verdim.

Mutfağa girdiğimde bütün ikramlıklar tabaklara yerleştirilmiş hazır bekliyordu. Sevgi Hanım çayları doldururken, Berna ve Ezgi tabakları tepsinin içine yerleştiriyorlardı. Ezgi beni görmesiyle kocaman gülümseyerek elindeki tabağı masaya bıraktı ve bana doğru adımlayıp kısık bir sesle konuştu.

"Nasılsın bakalım çiçeği burnunda taze anne?" daha ben cevap vermeden heyecanlı bir şekilde "Ay Ahu..." dedi ve ekledi. "Kenan amcanın ne tepki vereceğini çok merak ediyorum. Birsen teyze çok sevinir kesinde işte Kenan amca robot gibi bir adam ya tepkisini çok merak ediyorum."

"Bende çok merak ediyorum Valla." Dedi Berna.

Dudaklarımı büzerek "Sevinir herhalde bilmiyorum ki..."

"Sevinmez mi hiç?" diye araya girdi Sevgi Hanım "Çok sevinir. Torun çok başka bir şey." Burukça gülümsedi. "Haydi oyalanmayın şunları içeriye götürelim. Şimdi Melih Bey Ahu Hanımın yokluğunu fark eder. Karımı çalıştırıyorsunuz diye bize kızar."

Konuyu kapatarak ikramlıkları içeriye taşıdık. Herkes önündeki ikramlıkları yerken, ben sadece elmalı kekten yiyordum ve tadı inanılmaz derecede güzeldi. Ama anlaşılan o ki bu elmalı kek kocama güzel gelmemişti. Çünkü kendisi çatalın ucuyla bir lokma aldığı kekin geri kalanını benim tabağıma koydu.

"Ahu kızım, kurşun dökmemize karşı çıktın ama bak gördün mü? Geçen güne nazaran daha iyisin." dedi Birsen teyze.

Ah Birsen teyze birazdan beni halsiz düşürenin nazar değil de torunun olduğunu öğreneceksin diye geçirdim içimden.

"Ne kurşunu?" diye sordu Kenan amca.

"Geçen Zehra ile birlikte Gönül ablayı da alıp Ahu'nun yanına geldik. Ahu'nun üzerindeki göz, nazar ne varsa gitsin diye kurşun döktük."

Kenan amca "Böyle boş batıl inançları bırak Allah aşkına Birsen." Dedi ve elindeki poğaçadan kocaman ısırdı. Hızlı hızlı çiğnediği poğaçayı yuttu. "Hurafe hep bunlar."

Birsen teyze umursamaz bir tavırla omuzlarını silkti. "Sen bakma Kenan'a kızım. O'na kimse nazar etmediği için nazarın ne olduğunu bilmez."

"Ooo" dedi Çağlar "Birsen Kraliçe vurdu gol oldu."

Çağlar'ın biten cümlesiyle herkes gülmeye başladığında, Kenan amca burnundan soluyarak Çağlar'a baktı ve önündekileri yemeye devam etti.

Birsen teyze "Ahu?" diye seslendi.

Bakışlarımı Birsen teyzeye çevirip "Efendim anne." Dememle Kenan amcanın yediği ikramlıklar boğazına kaçtı ve öksürmeye başladı. Sanırım Birsen teyzeye anne demem onu afallattı.

Tabii ki de bir afallayan Kenan amca değildi. Hemen yanı başımda gözlerini bana dikmiş şaşkınca bakan kocamda afallamıştı.

Birsen teyze Kenan amcanın sırtına vurarak "Helal, helal " dedi. Sevgi Hanım mutfağa gidip bir bardak suyla içeriye girdi ve suyu Kenan amcaya uzattı. Kenan amca kana kana içtiği su bitince bardağı sehpaya koydu.

"Poğaça boğazıma takıldı." Derken gözleri tıpkı oğlu gibi üzerimdeydi. "Ahu..." arkasına yaslandı. "Bir bana da efendim desene kızım."

"Efendim Kenan amca."

Kenan amca kızardı bozardı. "Hah" dedi hayıflanarak "Ben niye Kenan amca oluyorum." Göz ucuyla Birsen teyzeye baktı. "Birsen'e anne diyorsun, bana neden baba demiyorsun kızım?"

Çünkü sen sana baba dememi engelleyecek iz bıraktın yanağımda.

Çünkü sen, bana zarar veren insanları savundun.

Çünkü sen beni hep kimsesizliğimden vurdun.

Bunları demedim tabii sadece içimden geçirdim ve gülümsedim.

Melih saçımdan bir tutamı parmağının ucuna doladı. Önce kokladı sonrada öptü. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdı. "Sen az önce benim anneme anne mi dedin?"

"Hıhım anne dedim, bir sakıncası mı var?"

"Yok, yavrum ne sakıncası olacak? Bilakis bu durum hoşuma gitti."

Gülümsedim, o da benimle birlikte gülümsedi.

Biz Melih'le kendi aramızda konuşurken Kenan amca hayıflanmasına devam ediyordu. En sonunda "Aa" dedi Birsen teyze "Koca adamsın kıskançlık mı yapıyorsun sen?"

Gözler Kenan amcanın üzerindeyken Berna ince bir sesle "Kanan baba " demesiyle Berna ile göz göze geldik ve bana göz kırptı. "Ben sana Kenan baba derim sen hiç üzülme!"

"İstemez!" dedi vurgulu bir ses tonuyla. Ama Berna bu durur mu hiç?

"Öyle deme Kenan baba alınıyorum bak. Sonuçta sen benim sevgilimin manevi babası sayılırsın."

Birsen teyze ile Ezgi gülmemek için kendilerini zor tutarken, Ufuk ve Osman gayet rahat bir şekilde gülüyordu. Mehmet abi telefonuyla ilgileniyor, annem ise tebessümle olan biteni izliyordu. Melih saçlarımla meşgul olurken, Çağlar tek kaşını havaya kaldırarak kıstığı mavi gözleriyle ne alaka der gibi Berna'ya bakıyordu.

"Yok, yok istemez. Demesi gereken kişi baba desin başka birinden baba dedesini istemiyorum."

Bu taş banaydı.

"Ama Kenan babacığım-"

Çağlar "Yeter Berna! Uzatma." Diye Berna'nın sözünü kesti.

Berna Kenan amcadan bakışlarını çekip Çağlar'a baktı. Bal rengi gözlerini kıstı, kısa saçlarını parmaklarının yardımıyla kulağının arkasına sıkıştırdı ve öne doğru eğildi.

"Aşkım çok merak ediyorum senin kelime haznende" elini havaya kaldırıp parmaklarıyla tırnak işareti yaptı. "Yeter, uzatma, vaktim yok, uğraşamam, dışında başka kelimeler yok mu? Sürekli aynı şeyleri söyleyip duruyorsun. Hayır, anlamıyorum neden sen bu kadar ağrasifsin? Acaba diyorum" parmağını düşünür gibi çenesine koydu. "Sen önceki hayatında ayı mıydın?"

"Abi bu çok iyi ya..!" diye katıla katıla güldü Ufuk. "Yemin ediyorum tespit gibi tespit."

Ezgi "Ufuk..!" diye uyardı.

Çağlar rahat bir şekilde arkasına yaslanıp çayını yudumladı. "Ben önceki hayatımda ayıysam sen de kesin cırcır böceğisindir." Kaşlarını mümkünmüş gibi daha da havaya kaldırdı. "Maşallah çenen hiç durmuyor. Sürekli ötüp duruyorsun."

Gözlerim ikisinin arasında mekik dokurken aklımdan geçen tek bir soru vardı. "Bunlar nasıl sevgili oldular?"

Berna ağzını açıp cevap verecekken Melih araya girerek baskın bir sesle "Yeter." dedi.

Sonra saçımda dolanan parmakları saçımı serbest bıraktı ve elimi tuttu. Gözlerimin içine onay bekler gibi baktı. Sanırım artık bebeğimizi annesi ve babasına söylemek istiyordu. Gözlerimi kapatıp açarak istediği onayı verdim.

"Anne, baba" dedi ortamda sessizlik oluştu. Birsen teyzenin ve Kenan amcanın gözleri Melih'e odaklandığında, Melih diğer elini karnımın üzerine koydu. Birsen teyzenin gözleri Melih'in elini takip etti ve elini karnımın üzerinde görmesiyle anlamış gibi elini ağzına kapatarak "Allah'ım." Dedi.

Melih gülümsedi ve tek tek anne ve babasının gözleriyle temas kurdu. "Ahu hamile..." Tıpkı Birsen teyze gibi Kenan amcanın da bakışları karnıma kaydı. "Bizim bebeğimiz olacak."

Birsen teyze "Ay yüce Rabbim çok şükür dualarımı kabul etti." diyerek oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi ve beni kollarının arasına aldı. "Ay nasıl mutluyum anlatamam." Hem ağlıyor hem konuşuyordu. "Yavrularımın yavrusu olacak. Çok şükür binlerce kez şükür."

Birsen teyze kollarını benden ayırdığında, Kenan amcanın yaşlı gözlerle Melih'e doğru geldiğini gördüm. Kollarını Melih'e sardığında ağlıyordu. Oğlu vurulduğunda bile ağlamayan adam torunu olacağını öğrendiği için ağlıyordu.

Kollarını Melih'ten ayırıp erkekçe omzunu sıktı. "Baba oluyorsun ha? Tebrik ederim oğlum." Önünü bana dönüp yanıma yaklaştı. "Tebrik ederim kızım sende anne oluyorsun."

"Teşekkür ederim Kenan amca."

Bana başını sallayıp Birsen teyzeye sarıldı. "Dede oluyorum Birsen."

"He" dedi Birsen teyze "Dede oluyorsun, bende babaanne oluyorum."

Birbirlerine sarılıp ağlamakla karışık güldüklerinde Kenan amca gür bir sesle "Yarın torumun şerefine kurban keseceğim. Fakire fukaraya dağıtacağım." dedi. Birsen teyze Kenan amcayı onaylayarak "Bende mevlüd okutacağım."

Resmen ikisi bizi unutmuş kendi aralarında ağlaşıp seviniyorlardı ve bu ortamı yine benim canım arkadaşım Berna bozdu.

"Hadi selfie çekelim. Sonrada ben onu instagramda paylaşacağım. Altına da tam olarak şöyle bir not düşeceğim. 'Aslında bu karede göründüğümüzden fazlayız.' Böyle yapalım lütfen."

Berna'nın isteğini geri çevirmeyerek "Tamam" dediğimde herkes beni onayladı.

Hepimiz dip dibe yaklaşıp Berna'nın telefonuna gülümseyerek poz verdik ve Berna selfiemizi çekti.

Bu Melih ile benim bebeğimizle verdiğimiz ilk pozdu. Umarım Allah bize bunun gibi nice pozlar vermeyi nasip ederdi.

***

Hamileliğin güzel olduğu kadar yorucu ve zor tarafları da vardı. Mesela şu an en belirgin zor yanı mide bulantılarımdı.

Akşam yediğim elmalı kek mideme dokunmuş ve gecenin ilerleyen saatlerinde beni oldukça zorlamıştı. Birkaç kere istifra ettiğim için Melih beni doktora götürmek istese de ben kabul etmemiştim. Hal böyle olunca, ben uykusuz kaldığım için Melih'te uykusuz kalmıştı. Sabaha karşı üç gibi midem biraz rahatladığında anca uyuyabilmiştik.

Ama şimdi sabah sabah mide bulantım beni yataktan kaldırmıştı. Melih'i uyandırmadan kendimi banyoya atmış ve istifra etmiştim. Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra tekrar uyuyamayacağımı anlayarak yatak odasından çıkıp aşağıya indim.

Mutfağa girdiğimde Sevgi Hanımın kahvaltı hazırladığını gördüm. "Günaydın." Dedim ve sandalyeyi çekip oturdum.

"Günaydın Ahu Hanım." Dedi ve kâseye koyduğu yeşil zeytinin üzerine zeytinyağı ve bul biber attı. Hazırladığı yeşil zeytin kâsesini masaya yerleştirdi. Benimle göz teması kurdu. "Açıktınız mı? On dakikaya hazır olur kahvaltı ama siz açıktıysanız başlayın. İki canlısınız siz."

"Yok acıkmadım. "elim karnıma gitti. "Sabah biraz midem bulandı. Tekrar uyumak istemediğim için aşağıya indim."

Sevgi Hanım anladığını belirtir gibi başını salladı. Buzdolabına ilerleyip kapağını açtı ve içinden süt çıkardı. "Sizin için süt ısıtayım. İçine de bal koyarız midenize iyi gelir."

"Olur, teşekkür ederim."

Sevgi Hanım cezveye boşalttığı sütü ocağın üstüne koyup altını yaktı. Isınan sütü bardağın içine boşalttı ve bir tatlı kaşığı balı sütün içine koyarak karıştırdı. Hazır olan sütü önüme bıraktıktan sonra, kahvaltı hazırlama işine devam etti.

Sıcak ballı sütten birkaç yudum içtim. Midemin biraz rahatladığını hissettim. Sütten bir yudum daha alacağım zaman zil çaldı. Sevgi Hanım kapıyı açmaya yeltendiğinde ben elimle onu durdurarak ayağa kalktım. "Ben bakarım." Diyerek kapıya doğru ilerledim.

Kapıyı açtığımda karşımda gördüğüm Tunç'la çığlık çığlığa "Abi..." diye bağırdım ve boynuna atladım. Tunç'ta beni sarıp sarmaladı. Elleri sırtımı sıvazladı.

"Nasıl beğendin mi sürprizimi güzelim?"

"Çok beğendim abi." Kollarımı boynundan çektim. "Hoş geldin. Hadi gel içeriye."

Tunç gülümseyerek "Hoş buldum." Diyerek yanağımdan bir makas aldı. "Senin için Adana'dan ellerimle topladığım bir sepet dolusu elma getirdim." Yere eğildi ve ayakucunda duran kırmızı elma dolu sepeti eline aldı.

Dolu dolu gözlerimle Tunç'a baktığımda, Tunç'un gözleri kocaman açıldı ve "Ahu..." dedi birden "Umarım elmadan miden bulanmıyordur. Eğer öyleyse hemen bu sepeti yok edebilirim."

"Yok, şimdilik sadece kahveden ve ağır kokulardan midem bulanıyor." Elindeki sepete uzanmaya çalıştığımda sepeti çekti. "Bırak sen ben taşırım." Dedi ve biz birlikte içeriye girdik.

"Bunları nereye bırakayım güzelim?"

"Mutfağa bırak abi. Ben seni salonda bekliyorum."

Tunç başını sallayarak mutfağa girdiğinde ben de salona geçip L şeklindeki koltuğa oturdum. Kısa bir süre sonra Tunç bir elinde elma dolu tabak diğer elinde ise yarım bıraktığım sütümle salona girdi. Elindekileri sehpanın üzerine bırakıp, sehpayı bana yaklaştırdı ve yanıma oturdu.

Tabağın içinden bir tane elma alarak ısırdım. Elmalar o kadar güzel ve sulu suluydu ki bütün tat damağıma dağıldı. "Eee abi Adana nasıldı? Kafan dağıldı mı biraz?"

"İyi, bol bol tarlada bağda vakit geçirdim. Buralardan uzak kalmak bana yaradı."

"Tekrar dönecek misin?" diye sormamla Tunç "Bilmem " diye cevap verdi. Başımı çevirip yüzüne baktığımda onun gözlerinin karnımın üzerinde olduğunu gördüm. Açıkçası bu beni birazcık utandırdı. Yerimde kıpırdandığımda Tunç dudaklarına yerleştirdiği gülümsemeyle konuştu.

"Senin hamile olduğuna inanamıyorum Ahu. Sanki rüya gibi geliyor bana." Gözlerini karnımdan çekip gözlerimin içine baktı. "Kendini benim gözümden bir görsen Ahu." derin bir soluk aldı. "Hala benim küçük kız kardeşimsin ve sen bu küçücük bedeninde bir can taşıyorsun. Benim küçük kardeşim anne olacak. Beni de dayı yapacak! Bu çok güzel... Aşırı derecede güzel..."

Kocaman gülümsedim.

"Kaç aylık? Acaba konuşsam beni duyar mı?"

Dudaklarımı büzerek "Daha çok küçük beş haftalık, seni duyar mı bilmiyorum abi."

"Olsun" dedi Tunç "Ben yinede konuşayım belki duyar."

Gözlerimin içine onay bekler gibi baktığında ona istediği onayı gülümseyerek verdim. Tunç titreyen elini karnımın üstüne koydu ve hafifçe başını karnıma yaklaştırdı. "Merhaba ufaklık. Ben senin dayınım."

İçimden gelen gülme isteğimi serbest bırakarak kıkırdadığımda, Melih'in "Ahu..." diyen gür sesiyle birlikte yerimde sıçradım. Resmen ödümü kopartmıştı.

Sanki kırmızı görmüş boğa gibi bir bana bir Tunç'a bakıyordu her an bize saldıracak diye tedirgin oldum. "Melih" diye konuşmaya çalıştığımda sözümü keserek "Siz ne yapıyorsunuz burada?"

Bu ne biçim bir soruydu. "Oturuyoruz." Dedim saf saf.

"Oturduğunuzu görüyorum." Parmağıyla Tunç'u işaret etti. "Bu adamın benim çocuğumla bu kadar yakın mesafede durmuş ne yaptığını soruyorum."

"Yeğenimle tanışıyorum." Dedi Tunç ve ekledi. "Hoş buldum. Ben iyiyim sen nasılsın Melih?"

"Siktir!" diye hırladı Melih.

"Canım" dedim yumuşacık bir sesle. "Ne dikiliyorsun orada? Gelsene yanımıza." Melih olduğu yerden kıpırdamadan gözlerimin içine baktı. "Melih, abim bana sürpriz yapmış Adana'dan ziyarete gelmiş."

Şu an neyi açıkladığımı da bilmiyordum. Melih tuhaf davranıyordu.

"Biz de yanınıza oturalım bakalım." Diyerek olduğu yerde kıpırdadı ve salona girdi.

Melih tekli koltukta oturmuş tek dizini sinirle sallarken, çatık kaşlarının altından kıstığı gözleriyle Tunç'a bakıyordu.

"Sen hayırdır ya?" başını salladı. "Ne işin var burada? Yıllık izine ayrılmıştın. Niye geldin Adana'dan?"

Gözlerimi belerterek "Melih..!" diye ikaz ettim. Melih bana ne var bakışı atarak tekrardan Tunç'a yöneldi. "Bir şey sordum. Cevap bekliyorum."

"Hala yıllık izindeyim. Sadece güzel haberi alınca Adana'dan geri döndüm." Tunç yanıma iyice yaklaşarak eliyle saçımı okşadı. Tam o esnada Melih "Lan..!" diye dişlerinin arasından tısladı. Aldığı sert solukların arasından sertçe konuştu. "Sikeceğim şimdi senin belanı! O elin kolun rahat dursun lan!"

Melih'in bu haline yavaştan sinirleniyordum. Tamam kıskançtı ama bu kıskançlığı Tunç'u kapsamamalıydı. Çünkü Tunç benim abimdi.

"Ne bu sende ki sinir?" dedim.

Öfkeli gözleri beni buldu ve oturduğu yerden kalkarak yanıma geldi. Tunç'u kolundan tutup ileriye çekti ve benimle Tunç'un arasına oturdu. Beni kendine çekip başımı göğsüne yasladı. Saçlarımdan öptü.

"Eli kolu rahat durmuyor yavrum. Her fırsatta o elleri sana dokunuyor. Ve inan bana, ben o sana dokunan elindeki parmakları kırmamak için kendimi zor tutuyorum.

"Yok artık." Dedi Tunç ama Melih Tunç'u takmadı.

"Anlıyorsun değil mi beni yavrum? Kimse sana dokunamaz." Dişlerini sıktı. "Bu kişi Tunç bile olsa."

"Anlamıyorum." Dedim sitemle "Tunç kimse mi o benim abim."

"Abin olması sana sürekli dokunacağı anlamına gelmiyor."

"Melih...!"

"Tamam ya" dedi Tunç araya girerek "Kavga etmeyin." Gözlerim Tunç'u buldu kolundaki saate bakıyordu. "Hem ben artık kalkayım Ahu. Eve gider dinlenirim biraz."

Aceleci bir tavırla Melih'in kollarından çıkıp ayağa kalktım. "Daha yeni geldin abi. Birlikte kahvaltı yapalım sonra gidersin."

"Başka zaman birlikte kahvaltı yaparız güzelim." Oturduğu yerden kalkıp, Melih'in bütün homurdanmalarına rağmen beni kollarının arasına alıp saçlarımın üstünden öptü. "Birlikte vakit geçireceğimiz çok zamanımız var. Ben yine gelirim senin yanına."

Bana arkasını dönüp salondan çıktığında ben de onun arkasından ilerledim. Ağladım ağlayacak kıvama gelmiştim ve Melih'e de aşırı sinirlenmiştim. Dış kapıyı açıp dışarıya çıkınca "Görüşürüz güzelim." Dedi elimi kaldırıp salladım. "Görüşürüz abi."

Açık dış kapının pervazında Tunç'un araksından uzaklaşana kadar baktım. Kapıyı kapatıp arkamı döndüğümde Melih'in ellerini cebine koymuş vaziyette bana baktığını gördüm. Gözlerimi ondan çektim ve hızlı adımlarla yanından geçip gidecekken kolumdan tutarak durdurdu beni.

"Sen bana tavır mı alıyorsun?"

"Bırak kolumu!" dedim

Bırakmadı.

"Sana soruyorum bana tavır mı alıyorsun?"

"Estağfurullah ben kim sana tavır almak kim?"

"Ahu böyle konuşup benim asabımı bozma!"

"Tamam." Dedim pes etmiş bir sesle. "Söyle nasıl konuşayım. Ne de olsa ne yapacağıma hep sen karar veriyorsun. Nasıl konuşacağıma da sen karar ver. Söyle hadi nasıl konuşayım?"

Tek kelime etmeden uzunca bana baktı. Sonra dudaklarını aralayarak fısıltı şeklinde konuştu.

"Bilmediğin şeyler var ve ben seni deli gibi kıskanıyorum."

Avuç içimle göğsünü ittim. "Tunç benim abim. Kıskanacak bir şey yok ortada."

Dalga geçer gibi güldü. Başını havaya kaldırıp yüzünü sinirle sıvazladı.

"Bak işte şöyle yapma. Abim abim deyip durma deliriyorum. Eyvallah Tunç iyi biri tamam ama ben yinede kıskanıyorum. Hele ki o siktiğim pezevenk Tekin'in yaptıklarından sonra senin hiç bir şey yaşamamışsın gibi abi abi diyerek Tunç'un etrafında dolanmana deli oluyorum. Yapma! Gözünü seveyim yapma Ahu."

Gözümden akan yaşlar yanaklarımı ıslatırken titrek bir sesle konuştum. "Bazı şeyleri yok sayarak yaşamaya çalışıyorum. Ben senin gibi değilim. Olayların üzerine gitmek yerine hayatıma kaldığım yerden devam etmeye çalışıyorum."

"Güzelim..." dedi Melih sıkkın bir nefes alarak "Seni kırmak istemiyorum. Kavgada etmek istemiyorum. Ben seni anlamaya çalışıyorum. Seninde beni en azından anlamaya çalışmanı istiyorum. Şu gözlerini azıcık aç. Bak ben bunu Tunç için söylemiyorum. Şu gözlerini aç ve etrafında olup biteni gör."

Ne demekti bu şimdi?

Melih şaşkınlığımdan yararlanarak beni kendine çekti ve alnımdan öptü. Geri çekildiğinde "Sevgi Hanım" diye seslendi. Sevgi Hanım mutfaktan çıkıp geldiğinde "Yukarıya çıkıp Canan Hanıma bir bakın odasından ses geliyordu." Gözleri beni buldu. "Belki de yanlışlıkla bir şeyleri devirmiştir." Her bir zerresinde ima dolu kırıntılar vardı ve bu kırıntılar bana saplandı.

"Ben çıkıyorum. Biraz işim var." Elini karnımın üzerine koyup okşadı. "Kendinize dikkat edin." Diyerek evden çıktı.

Ben ise arkasından öylece afallamış bir şekilde baka kaldım.

***

"Melih..!"

Uyanmama sebep olan evin içinde yankılanan bu ses Mehmet abiye aitti.

"Melih..!"

Bir kez daha bağıran Mehmet abiyle gözlerimi iyice açtım ve yataktan doğruldum. Gözlerim saate kaydığında saatin akşamın dokuz bucuğu olduğunu gördüm. Yataktan kalkarak yatak odasından çıktım. Tam merdivenlere yöneldiğimde Melih çoktan merdivenleri inmişti.

Ben de merdivenleri indiğimde ilk mutfağın girişinde tedirgince bekleyen Sevgi Hanımı gördüm. Sevgi Hanımı daha sonraya bırakıp salona doğru ilerleyecekken Melih'in gür sesini duydum.

"Akşam akşam ne bağırıyorsun amına koyayım?"

Adımlarımı hızlandırıp salonun girişine geldiğimde Mehmet abi Melih'in yakasından kavradı. Ağzından çıkan tükürüklerle konuştu. "Daha ne bağırdığımı mı soruyorsun ulan?"

Melih yakasını Mehmet abiden kurtardı. "Yürü." Dedi kolundan tutarak "Dışarıda konuşalım."

"Ne konuşacağız amına koyayım? Ne var da neyi konuşacağız?"

"Mehmet abi!"

"Ulan sen nasıl yaparsın bunu bana? Nasıl benden gizli saklı iş yaparsın?"

"Sikeceğim şimdi seni. Kıs lan o seninin ayarını Ahu uyanacak şimdi?"

"Uyansın!" diye bağırdı Mehmet abi. "Ben daha yeni uyandım o da uyansın!"

"Mehmet abi!"

Tam içeriye girip varlığımı hissettirecekken Mehmet abinin konuşmasıyla olduğum yerde kala kaldım.

"Sikerim senin Mehmet abini! DNA testinde çıkan sonucu benden nasıl gizlersin?"

BÖLÜM SONU

Çiçeklerim oy vermeyi ve beni buradan takip etmeyi unutmayın. Sizi seviyorum. Sağlıcakla kalın ♥️

Loading...
0%