@esranurozer
|
Melike Şahin: Nasır Meğer candan öte bir can daha varmış ve onun da adı evlatmış. Bu zamana kadar yaşadığım her şey bomboşmuş. Bunu kendi evladımı kollarımın arasına aldığımda ve o muazzam kokusunu içime çektiğimde anladım. Yaşadığım hiçbir şey Ela'nın bana hissettirdiklerinin üstüne çıkamıyordu. Evlat; sadece sevgi ile büyütülecek bir candır. Ela'nın doğumumun üzerinden iki ay geçti. Zaman öyle hızlı ilerliyordu ki sanki hızlandırılmış bir hayat yaşıyorduk. Bu iki ay içinde bedenen o kadar yorulmuştum ki anlatılmaz yaşanır. İlk kırk gün Ela'nın uyku düzeni oturmamıştı. Sürekli acıkıyor ve sürekli ağlıyordu. Birsen teyze, Zehra abla ve Sevgi Hanımın yardımları olmasa Melih'le benim tek başımıza baş edebileceğimiz bir durum değildi. İkimizde o kadar tecrübesiz, o kadar toyduk ki ne yapacağımızı tam anlamıyla bilmiyorduk. Melih zaten Ela ağlarken sesi bir öncekinden kısık çıksa bile hastaneye götürmek istiyordu. Ev kalabalık, hava soğuktu. Öyle böyle derken tam kırk gün Ela'nın bu huzursuzluğu sürdü. Kırk günün sonunda sanki sihirli bir değnek ona dokunmuş gibi Ela rahatladı ve ağlamaları bitti. Biz bunun şaşkınlığını yaşarken, Birsen teyzeler bunun gayet normal olduğunu söyleyip durdular. İş bununla da sınırlı kalmadı. Ela'nın kırk günü doldurduğu gün Birsen teyze ve Zehra abla bizden habersiz kendilerince plan yapmış ve Ela'ya kırk mevlidi okutmaya kalkmışlardı. Evimizde ki sevdiklerimizin kalabalığına birde Birsen teyzenin mevlide çağırdığı tanımadığımız kadınlar eklenmişti. Bu olanların hepsi Melih'in iki saatliğine şirkete gittiği zaman diliminde oldu. Zaten Melih evde olsaydı buna kesinlikle izin vermezdi. Melih'in evden gitmesini bekleyen Birsen teyzeler hazırladıkları planı devreye soktular. Kızların ve benim bütün ısrarlarımıza rağmen evin içi kadın kalabalığıyla doldu. Bu duruma ne kadar sinirlensem de elimden hiçbir şey gelmedi. Kalabalığın içine Ela'yı çıkartmak istemediğim için kızımı da alıp kızlarla birlikte yukarıya çıktık. Ev resmen cümbüş alanıydı. Mevlid tam bitmek üzereyken, Melih'in eve gelmesiyle kızılca bir kıyamet kopmuştu. Melih sert bir şekilde Birsen teyzeye çıkışmış arada ben ve Sevgi Hanımda kaynamıştık. Evde ki kalabalığı kovmamıştı ama Birsen teyze ve Zehra abla'yı kovmaktan beter etmişti. Çok sürmeden Birsen teyze ve Zehra abla olayı toparlamış ve evdeki fazla kadın kalabalığı yok olmuştu. Kadınların gitmesiyle Melih kendi adamlarını ve kızları da evden kovmuştu. Herkes gidince kucağına kızımızı almış ve Sevgi Hanımla beni karşına dikerek söylenmişti. Yok, efendim biz bu kadar insanın içine küçücük bebeği nasıl çıkartırmışız. Bizim bu olanları engelleyecek kadar mantığımız yokmuymuş. Her şeyi geçmiş neden kendisini arayıp haber vermemişiz. Evi kadınlar hamamına çevirdiğimiz yetmiyormuş gibi bu durama kendi adamlarını da bulaştırıyormuşuz. Onların hesabını da sonra tek tek kesecekmiş. Bunun gibi bir çok şey söyledi. Melih bize kızarken, Ela her şeyden bir haber babasının kucağında mışıl mışıl uyuyordu. Normalde bu kadar sese çoktan uyanması gerekirken, konu babası ve güçlü kolları olunca küçük hanım huzurla uyuyordu. Yaşadığımız o vahim olayda böyle kapanıp gitmişti. İki haftadır her şey güllük gülistanlıktı. Melih normal düzenine dönmüş artık şirkete gidiyordu. Birsen teyze Melih evden çıktıktan sonra Kenan amcayı da alıp bize geliyor, Ela'yı seviyordu. Melih'in öyle davranmasına azıcık kırılmıştı farkındaydım ama çokta üstüne gitmiyordu. Bu durumu Melih fark etsin ayağına gelsin istiyordu. Ama Birsen teyzenin gözden kaçırdığı bir şey vardı. Melih yanlış yaptığını ve hatalı olduğunu düşünmüyordu. Birsen teyze kendi kendine küsmüştü ne yazık ki yine işin sonunda kendi kendine küslüğü bitirecekti. Herkes kendi halinde, herkes bildiğini okuyordu. Ben ise kimseye karışmıyor, sadece güzeller güzeli kızımla ilgileniyordum. Şimdi ise salonda üçlü koltuğa bağdaş kurarak oturmuş Ela'yı emziriyordum. Kızlarla birkaç gündür görüşemiyorduk ve bu akşam onları bize davet etmiştim. Birlikte oturacak, pasta börek yiyecek vakit geçirecektik. Sevgi Hanım akşam için hazırlık yapıyordu. Mutfakta yaptığı şeylerin nefis kokusu ta buraya kadar geliyordu. Açlıktan içim ezilmişti ama önceliğim kızım olduğu için ilk olarak onun karnının doymasını bekliyordum. Bakışlarımı kucağımdaki kızıma çevirdim. Mini minnacık elini göğsümün üstüne koymuş boncuk boncuk gözleriyle bakarak küçük dudaklarıyla süt emiyordu. Arada bir duruyor sonra tekrardan emiyordu. Çok masum ve güzeldi. Gerçeği hayalinden daha güzel tek şey evlatmış. Bunu kızma baktıkça daha iyi anlıyordum. Elimi uzatıp fazla uzun olmayan kumral saçlarını okşadım. Ela daha iki aylıktı ama babasının tıpatıp kopyasıydı. Melih'e çok benziyordu. Saçlarının rengi, gözleri her şeyi Melih'e benziyordu. Bana tek benzeyen yanı sürekli acıkıyor olmasıydı. Ela'nın Melih'e bu kadar çok benzemesi beni sinir ediyordu. Onu dokuz ay ben karnımda taşımıştım. Onu ben doğurmuş, ben içimde büyütmüştüm ama kızım annesine benzemek yerine babasına benziyordu. Bu adaletsizlik değil de neydi? "Kızım azıcık bana da benzeseydin ya?" yumuşacık saçlarını okşadım. Ela emmeyi bırakarak bana boncuk boncuk baktı. "En azından gözlerin bana benzeyebilirdi." Konuşmam hoşuna gitmemiş gibi yarım bıraktığı emmeye geri döndü. "Daha küçük ilerde göz rengi değişecektir Ahu Hanım." Meltem'in sesiyle bakışlarımı Ela'dan çekip yüzüne baktım. Bir elinde tabak bir elinde elma suyu olduğunu tahmin ettiğim bardakla bana doğru adımlıyordu. Elindekileri yemek masasına bıraktı. "Zaman geçtikçe ten rengi bile değişecek. Ela henüz çok küçük." Dedi ve ekledi. "Bunları Sevgi Hanım sizin için hazırladı. Poğaçalar sıcak." Gözlerimden kalpler fışkırmak üzereydi "Teşekkür ederim. Ne diye zahmet ettin?" bakışlarım Ela'yla buluştu."Hiç sanmıyorum." Derken Ela'nın gözlerinin içine bakıyordum."Değişecek gibi durmuyor." Poğaçaların mis gibi kokusu burnuma doluyor, karnım resmen zil çalıyordu. "Kızım doymadın mı daha? Annen de çok aç." Ela emmeyi bıraktığında onu kucağımda doğrulttum ve başını omzuma gelecek şekilde yasladıktan sonra belini küçük küçük okşadım. Bu sırada Meltem yanıma gelip kolunu Ela'ya uzattı. "İsterseniz bana verin gazını ben çıkartayım. Sizde bir şeyler yiyin." Başımı salladım ve hiç itiraz etmeden Ela'yı Meltem'in kucağına verdim. Meltem kucağında Ela'yla tur atarken, ben de vakit kaybetmeden yemek masasına geçip oturdum ve sıcak poğaçalardan birini alıp kocaman ısırdım. Mideme geçen birkaç lokma bir şeyle neredeyse mutluluktan havalara uçacaktım. Eğer biraz daha bir şey yemeseydim galiba açlıktan ölecektim. Hızlı hızlı yiyip bitirdiğim poğaçanın ardından ikin poğaçayı da alıp yemeye başladım. Ağzımdaki lokmayı yuttuktan sonra "Meltem?" diye seslendim ve ekledim. "Melih söyledi. Hastaneye başvurun kabul edilmiş. Ne zaman başlıyorsun işe?" "Evet, Ahu Hanım kabul edildim." Kocaman gülümsedi. "Önümüzdeki ayın birinde işe başlayacağım. Melih Bey sağ olsun hastaneye girmeme yardımcı oldu. Gerçi ben sizinle çalışmaktan da memnundum ama—" "Kendi işini yapman en güzeli canım." Diyerek sözünü kestim. "Biz yine ayrılacağız sayılmayız. Ben her zaman beklerim seni. Sen bizim için yabancı değilsin. Mesleğini yap gayet başarılı bir hemşiresin." "Teşekkür ederim Ahu Hanım." Gülümsedim. Önüme dönüp elma suyumdan bir yudum aldığımda aklıma gelen şeyle. "Sen de akşam bizde kalsana. Kızlar gelecek oturacağız. Bize katılmış olursun." "Bilmem, olur mu ki?" "Olur. Neden olmasın? Hem kızlar dediğime bakma abim ve diğerleri de gelecek." Meltem alt dudağını ağzının içine yuvarlayıp ısırdı. "Ahu Hanım yanlış anlamazsanız bir şey sormak istiyorum." Boğazını temizledi. "Gelecek kızların içinde Elif'te var mı?" Meltem'in bu sorusuna tabii ki de şaşırmamıştım. Sadece başımı onaylar gibi salladım ve "Evet, Elif ile Leyla'da gelecek." Meltem'in kaşları bir ok gibi havaya kalktı. "Tamam, o zaman bende akşam kalayım." Tekli koltuğa oturdu. Ela'da kucağına yatırır pozisyona getirdi. Gözleri Ela'nın yüzünü tavaf ederken, bir kez daha konuştu. "Yani bu durum nasıl söylenir bilmiyorum ama sizden de saklamak istemiyorum." Yutkundu. "Ki zaten bence sizde ne söylemek istediğimi biliyorsunuz. Ama ben yine de size bizzat söylemek istiyorum. Biz Osman'la görüşüyoruz." Gözlerini Ela'dan çekip benim gözlerimle temas kurdu. "Elif'in Osman'a olan yaklaşımından hoşlanmadım. Belki ben yanlış anladım. Belki de enerjimiz tutmadı bilmiyorum ama Elif ve Osman'ın aynı ortamda olmasını istemiyorum. Daha çok bu sebeple akşam kalmak istiyorum." "Anlıyorum." Derken tebessüm ettim. "Hayırlı olsun." Meltem'de benim gibi tebessüm etti. "Teşekkür ederim." Yerinde huzursuzca kıpırdandı. "Şey... Bu durum şimdilik aramızda kalırsa çok sevinirim." "Merak etme aramızda." Dedim ve elma suyumu bir dikişte bitirdim. Ayağa kalkıp Meltem'in yanına ilerledim ve uyuyan kızımı kucağıma aldım. "Ben Ela'yı yatırayım. Sende aileni arayıp akşam burada olduğunu haber ver canım." Meltem olumlu anlamda başını sallayınca bende Ela'yla yukarıya bizim odaya çıktım. Ela'yı beşiğine yatırıp üzerini örttüm. Tam bu esnada komodinin üstündeki telefonumun mesaj geldiğine dair bildirim sesini duydum. Komodinin üzerindeki telefonumu elime aldığımda mesajın guruptan geldiğini ve Berna'nın attığını gördüm. Mesajı açtığımda ekranda bir konuşma ekran kaydı belirdi. Daha ben yazışmaları okurken Berna grupta görüntülü arama yaptı.  Ezgi ile aynı anda aramaya karşılık verdiğimizde Berna'nın sinirden kızaran bal rengi gözleriyle karşılaştım. "Valla yeter artık ya!" Berna'nın çığlık atmasıyla hemen uyanmış mı diye Ela'yı kontrol ettim. Hala uyuyordu. "Berna bağırma Ela uyuyor." Derken hızlı adımlarla odadan çıkmaya çalışıyordum. Ezgi' de benim gibi sitem ederek okulda olduğu için bağırmamasını söyledi. Yatak odasından çıkıp Ela'nın odasına girdim ve tekli koltuğa oturup görüntülü sohbete döndüm. "Pardon kızlar. O kadar sinirliyim ki ben Ezgi'nin okulda olduğunu da senin bebeğin olduğunu da unuttum." "Ne oldu?" "Neden sinirlisin?" "Gönderdiğim mesajı görmediniz mi? Çağlar ile konuşmalarımızı attım." "Okumaya fırsat olmadan sen aradın." dedim. "Aynen." diye onayladı beni Ezgi. Berna gözlerini devirip elini boş ver diye savurdu. "Neyse siz sonra okursunuz. Ben asıl meseleye geliyorum kızlar. Bu sizinle konuştuğumuz kaçan kovalanır taktiğini devreye sokmaya karar verdim." "Ay sen daha o taktiği devreye sokmadın mı?" diye cırladı Ezgi. "Tabii ki de yapmadım Ezgi. Eşeklik bende..." elini göğsüne vurdu. "Kıyamadım. Piti piti köpek yavrusu gibi peşinden koştum durdum. Yazık dedim yapmadım. O yazıklar bana kazık oldu." "Öncelikle sen bir sakin ol. Derin bir nefes al ver." Berna dediğimi yaparak derin bir nefes alıp verdi. "Hıh şimdi ne olduğunu söyle." Berna son kez derin bir nefes aldı ve telefonu masa gibi bir şeyin üstünde sabitledi. Kısa sarı saçlarını iki kulağının araksına sıkıştırdı. Biz Ezgi ile pür dikkat Berna'ya bakarken, Berna ekrana yaklaşıp konuşmaya başladı. "Her şey iki gün önce başladı. İki gün önce Çağlar bana mesaj attı akşam hazır ol baş başa yemeğe çıkacağız dedi. Ay ben bir mutlu oldum. Bir sevindim anlatamam. İlk kez ben bir şey söylemeden sevgilim beni yemeğe çıkartacak nasıl mutlu olmam. Erkenden kafeyi kapattım eve gittim. Saatlerce özenerek hazırlandım. Sanki yemeğe değil davete gidiyordum o derece özendim." Berna o anlara gitmiş gibi gözlerini kapatıp dişlerini sıktı. "Eee sonuç?" diye sordu Ezgi. "Sonuç şu canım. Çağlar Bey geldi. Beni evin önünden aldı. Üstümü şöyle bir süzdü. İlk kez böyle bir şey yaptığı için bende daha evin önündeyken gideceğimiz yer için bu kıyafet uygun değilse çıkartayım mı diye sordum. Yok gayet iyi dedi." İki yandan saçlarını yolarak çekiştirdi. "Beni yemeğe nereye götürdü biliyor musunuz?" Ezgi ile aynı anda merak içinde "Nereye götürdü." Diye sorduk. "Çiğköfteciye götürdü. Üzerimdeki şışır şıkır elbiseyle tabureli bir çiğköftecide oturdum. İnsanların bana kaçamak bakışları arasında çiğköfte yedim." "Yok artık!" Ezgi bile buna şaşırdı. "Kalkıp gitseydin. Tepkini belli etseydin Berna." Dedim ve ekledim. "Hatta hiç o çiğköfteciye girmeseydin." "Ah bu benim eşek kafam." Kafasına vurdu. "Tepki göstermeyi bırak geçip çiğköfte yedim. Eve geldiğimizde anlasın diye onu içeriye davet etmedim. Veda etmeden arabadan indim. Niye veda etmedin diye bile sormadı." "Çağlar abide işin iyice suyunu çıkartmış canım. Bu yaptığına artık ne diyeceğimi bilmiyorum. Odun falan değil Çağlar abi bildiğin tam bir öküz." "Ezgi'ye sonuna kadar katılıyorum." "Durun daha asıl beni çıldırtan olayı anlatmadım." dedi Berna ve boğazını temizledi. "Ben yemekten döndüğümüzün ikinci günü Çağlar beni arayana kadar onu aramadım. Sonra öğlene doğru bu beni aradı ben de müşteri var diyerek telefonu kapattım. Akşama kadar bu böyle devam etti. Sonra işte akşam bana mesaj attı öyle havadan sudan konuştuk." Sinirle alt dudağını ısırdı. "Sonra da işte size attığım konuşma başladı. Tatlı falan diyor ya ben de zannediyorum bana diyor. Ama meğer beyimiz ciddi anlamda soruyormuş. Çıldırdım. Ay delirdim." Sinirden eli ayağı titriyordu. Bunu telefon ekranından bile çok net görebiliyorduk. Berna'yı ilk kez Çağlar'a karşı bu kadar öfkeli görüyordum. Aslında mesaj her zamanki konuşmaları gibiydi ama Berna uzun bir süredir sessiz kalıp sustuğu için bu mesaj bardağın son kalan boşluğunu doldurmuş hatta taşırmıştı. "Hiçbir şey söylemedim. Görüldü atıp telefonu komple kapattım. Geceyi zor sabah ettim. Sabahtan beri sizi aramak için zaman geçsin, Melih işe gitsin. Ezgi Ufuk'un yanından ayrılsın diye bekliyordum. Öyle doluyum ki sinirimi bir türlü atamıyorum." "Tamam, kuzum sakin ol. Sinirlenince kendini yıpratıyorsun. Çağlar abiye bir şey olmuyor." "Evet Berna. Sen önce bir kendi gücünün farkına var. Ya sen Berna'sın. Çenenle bile bir insanı öldürebilirsin." Derken gülümsedim. "Ne demiştin o zaman hatırla." "Dişe diş kana kan." Diye mırıldandı. "İşte bu..!" dedi Ezgi. "Bitti ama şu dakikadan sonra kaçan kovalanır taktiğini uyguluyorum." Başını hızla salladı. "Siz beni akşam görün. O Çağlar'ın kıçından kan alacağım." Ezgi kahkaha atarken ben "Sen yaparsın Berna. Ben sana sonsuz güveniyorum." dedim. Kızlarla birkaç dakika daha konuştuktan sonra akşam görüşmek üzere bitirdik görüntülü sohbeti. Ela'nın odasından çıkıp yatak odasına girdiğimde Ela'nın hala mışıl mışıl uyuduğunu görmemle ben de kendi yatağıma uzandım ve bu fırsatı değerlendirerek uyudum. Sonuçta insan anne olunca uykuyla arasında bir mesafe oluşuyordu. Hele geceleri uyumak artık hayal oluyordu. *** Ela'nın ağlama sesiyle yataktan nasıl kalktım bilmiyorum. Hemen beşiğe koşup yatağın içinde elini ayağını oynatarak dudağını büzmüş bir şekilde ağlayan kızımı kucağıma aldım. Sakinleşsin diye hafifçe kucağımda salladım. "Şişt... Tamam, annecim geçti ağlama artık." Ne kadar uyuduğumu bilmiyordum ama öyle derin dalmış olmalıyım ki Ela'nın ilk başta ağlamasını duymamıştım. Gözüm saate kaydığında yaklaşık iki saat uyuduğumun farkına vardım. Ela'yı unutarak nasıl böyle rahat uyumuştum? Kendimi acayip suçlu hissettim. Ağlaması duran ve artık sakinleşen kızımla birlikte yatağa oturdum. Minik tombul yanakları ağlamaktan kızarmıştı. Hemen üzerimdeki tişörtü sıyırıp göğsümü açtım ve Ela'nın dudaklarını yaklaştırdım. Ela dudaklarıyla birleşen göğsümü direkt alıp emmeye başladı. Oy yavrum benim meğer açlıktan bu kadar çok ağlıyormuş. "Sen çok mu açıktın annem." Saçını okşayıp başından öptüm. "Oy kıyamam ben sana." Ela, bir eli göğsümün üstünde hızlı hızlı süt emmeye devam etti. Boncuk gözleri hala dolu doluydu. Dayanamadım bir kez daha öptüm. Misler gibi kokusunu içime çektim. Boşuna dememişler; hiçbir çiçek evlat kokusu kadar güzel kokamaz diye. "Bugün baban erkenden gelecek." Bakışlarım saate kaydı. "Hatta belki de şimdi yoldadır. Baban gelince seni birlikte yıkayalım mı kızım?" Ela emmeyi bıraktı ama dudaklarını göğsümden ayırmadan bekledi. Bu haline gülümsedim ve öpmeye doyamadığım saçlarına bir öpücük daha kondurdum. Ela tekrar emmeye devam etti. Konu ne zaman babasına gelse sanki anlıyormuş gibi gözlerini bana dikiyordu. Gerçekten baba kız arasında görünmez bir bağ vardı ve bu bağ Ela karnımın içindeyken oluşmuş, doğduktan sonra kör düğüm olmuştu. Bir müddet daha Ela'yı emzirdikten sonra doyduğuna kanaat getirerek onu göğsümden ayırdım. Gazını çıkarttım ve tekrar beşiğine koydum. Tam bu esnada evin içinde zil sesi yankılandı. Büyük ihtimalle Melih gelmiş olmalıydı. Beşiğin içine doğru uzanıp Ela'nın boynunu kokladım. "Babamız geldi." Ela ellerini minik hareketlerle oynatınca ellerini tuttum ve iki elinin avuç içine dudaklarımı bastırıp öptüm. "Ben senin için kıyafet hazırlarken, sende beşiğinde babanı usluca bekle kızım." Ela'yı beşikte bırakıp onun odasına girdim. Dolaptan kıyafetlerini alırken Melih'in "Ahu, güzelim?" diyen sesini duydum. "Ela'nın odasındayım. Kıyafet hazırlıyorum hayatım." Birkaç adım sesinin ardından Ela'nın odasının girişinde Melih göründü. Ceketini çıkartmış, beyaz gömleğinin kollarını kıvırmıştı. Ela doğduktan sonra Melih işten eve gelir gelmez aşağıdaki banyoya giriyor elini yüzünü yıkayıp öyle bizim yanımıza geliyordu. Ah benim düşünceli hassas kocam... Yanıma gelip beni kollarının arasına aldı ve alnımı öptü. Gözleri Ela'nın beşiğini taradı ve çattığı kaşlarıyla "Ela nerede?" diye sordu. "Bizim odada." "Hımm..." dudakları alnımdan yanağıma doğru yol aldı ve yanağımı öptü. "Bu akşam toplanması da nereden çıktı yavrum? Her gün bizim evimizdeler." Dudakları çeneme kaydı ve çenemi de öptü. "Zaten dün kızımın Tunç'un kucağında uyumasına hala sinirliyim." Tamamen benden geri çekilip gözlerimin içine baktı. "Birde resmini bana atıyor puşt." "Melih..." "Ne Melih ne? Korumalara talimat vereceğim ben olmadığımda o Tunç'u eve almasınlar." Melih ve bitmek tükenmek bilmeyen kıskançlığına gözlerimi devirdim. Parmak ucumda yükselip dudağına küçük bir öpücük kondurdum. "Hadi sen git Ela'ya bak. Bende kıyafetlerini hazırlayıp geliyorum." Gülümsedim. "Kızımızı birlikte yıkayalım." Melih kafa salladı ve kollarını benden çözerek odadan çıktı. Ben de hızlı bir şekilde Ela için gerekli her şeyi hazırlayıp odadan çıkarak bizim odaya gittim. Yatak odasından içeriye girer girmez Melih'in beşiğin başında durmuş Ela'yla konuşmalarına şahit oldum. "Hiç bana öyle masum masum bakma küçük hanım." Ela, Melih'in kızgın sesine karşılık garip sesler çıkarttı. Melih ise kaşlarını çatmış beşikte yatan kızımıza bakıyordu. Parmağını Ela'ya uzatınca, Ela küçücük elleriyle babasının parmağını tuttu. "Çok kızgınım sana. Böyle temaslarla kızgınlığım geçmez haberin olsun." Parmağını tutan elini dudaklarına yaklaştırıp öptü. "Yaptıklarını unutamıyorum." Bir kez daha elini öptü. "Biz ne konuştuk seninle? Hani kimsenin kucağına gitmeyecektin?" Neydi dün o yaptığın?" parmağının sırt kısmını yüzünde gezdirdi. "Hesap ver bakayım babana. Tunç'un kucağında uyumakta nereden çıktı?" Melih'in bu tutumu beni şaşkına uğrattı. Daha kızımız küçücük olmasına rağmen onunla anlayamayacağı şeyler konuşuyordu. Sanki karşısında büyük bir insan varmış gibi onu uyarıyordu. Ela beşiğinde huzursuzca kıpırdanıp, anlamsız sesler çıkarttığında "Melih?" diyerek araya girdim. Göz ucuyla bana bakan Melih, kollarını Ela'ya uzatıp onu kucağına aldı. "Sen karışma Ahu. Bu baba kız arasında mühim bir mesele." Melih, Ela'yı deli gibi kıskanıyordu. Elinden gelse onu cam bir fanusun içinde saklayarak büyütecekti. "Bak şimdiden söylüyorum sakın akşam Tunç'un kucağında uslu uslu durma. Ağla, huzursuzluk çıkartı. Bozuşuruz yoksa." Sonra kaşlarını birden çattı. "Yok, yok vazgeçtim. Sen sadece Tunç'un kucağında değil. Hiç kimsenin kucağında uslu durma." Burnunu Ela'nın küçücük boynuna sokup derin derin kokladı. "Kimse senin güzel kokunu koklamasın babam." Melih'in kızımıza bu kadar düşkün olmasına hayran olmamak mümkün değildi. Onu böylesine koşulsuz sevip kollaması beni mutlu ediyordu. Biliyordum ki Ela asla benim gibi baba sevgisinden mahrum büyümeyecekti. Ela'nın da her kızın olduğu gibi ilk aşkı tek kahramanı babası olacaktı. Yanlarına yaklaşıp kollarımı ikisine birden sardım. Başım Melih'in sırtına yaslıyken, elimle kızımın yanağını okşadım. "Hadi yıkayalım kızımızı gelirler şimdi." "Sen suyu ayarla yavrum ben de kombiyi yükseltip Ela'yı getiriyorum." Banyoya girip suyu Ela için ayarlayıp küvetin dolmasını bekledim. Küvet dolarken Ela için aldığım ona ve tenine zarar vermeyecek duş jelini küvetin içine döktüm ve elimle suyu köpürttüm. Melih, üzerini soyduğu Ela'yla banyoya girdi ve kızımızı bana uzattı. Ela'yı kucağıma almamla Melih direkt üzerindeki gömleği çıkarttı. Sonrada da pantolonunu çıkarttı altında kalan boxerla küvete doğru ilerledi. Ela'yı her yıkadığımızda onu küvetin içinde tutmak için kendiside küvetin içine giriyordu. Ben ilk zamanlarda Ela'yı yıkamaya korktuğum için Birsen teyze ve Zehra abla yıkıyorlardı. Daha sonra bu yıkama işine Melih bir son vermişti. Bizim bebeğimiz bundan sonra biz yıkayacağız demiş ve Ela'yı artık ikimiz tek başımıza yıkamaya başlamıştık. Ben ne kadar korkak ve çekingen yaklaşıyorsam, Melih tam tersi bir o kadar soğukkanlı ve kendinden emin hareket ediyordu. Kızımızla ilgili her şeyi birlikte yapıyor, biz kendi başımıza tecrübe ediniyorduk. Melih küvetin içine oturunca Ela'yı kucağına verdim. Ela'nın sırtı Melih'in göğsüne yaslı duruyor, başı ise babasının boynunun hemen altında duruyordu. Ela vücudu suya temas eder etmez elini ayağını hareket ettirip çırpındı. Melih kızımız sakinleşsin diye başının üstüne küçük öpücükler bırakıyor bir eliyle karnını sıvazlıyordu. Yanlarına yaklaşıp duş başlığını elime aldım ve ürkmemesi için yavaşça Ela'nın vücuduna tuttum. Ela'nın hareketleri hızlanınca Melih'in gülme sesi yükseldi. "İtiraf et sende seviyorsun banyo yapmayı kızım." Ela bir elini suyun içine koyup çıkartıyor diğer eliyle ise babasının karnını saran kalın kollarına koymuştu. Küçük dudaklarından çıkarttığı mırıltılarla suyun içinde çırpınıyordu. "Evet, evet sen haklısın babam." Dedi Melih ve başını eğip kolunun üstünde duran elini öptü. "Ne dediğini anlamıyorum ama sen ne diyorsan hepsinde haklısın güzelim." Baba kız kendi aralarında konuşurken ben avucumun içine biraz şampuan sıkıp Ela'nın saçlarını yıkadım. Ela iyice huzursuz olunca hızla vücudunu da duş jeliyle lifledim. Suyun içinde saatlerce kalsa bile sesi çıkmayan kızım iş köpüklenmeye gelince huzursuz oluyordu. Vücudunu iyice duruladıktan sonra küçük hanım mızıklanmayı bıraktı. Mayışmış bir şekilde babasının göğsüne iyice sindi. İkisinin bu haline iç çekerek baktım. Ah ben aylardır bu göğüse hasrettim. Ela hapşurunca daldığım düşüncelerimden hemen çıktım ve dolaptan aldığım havlusuyla yanlarına gittim "Çok yaşa babam." Ela bir kez daha hapşurdu. "Çıkartalım. Üşütecek şimdi." Havluyu açtım Melih kızımızı havlunun içine koydu. Hızlı hareketlerle havluyu bedenine sardım. Banyodan çıktığımda Melih arkamdan gelmedi sanırım duş alacaktı. Ela'yı yatağımızın üstüne yatırdım. Havluyla iyice vücudunun suyunu aldım. Saçlarını özenle kurttum. Bebek yağıyla karnına, boynuna, kollarına ve bacaklarına masaj yaptım. Yaptığım masajla elimin altında gevşedikçe gevşedi. "Masaj yapmam hoşuna gidiyor değil mi bebeğim?" dikkatlice yüz üstü çevirdim. Sırtına da bebek yağı sürüp masaj yaptım. "Oh mis kokulum bal kızım." Omzuna dudaklarımı bastırıp öptüm ve onu sırt üstü çevirdim. Pişik kremi sürdükten sonra bezini taktım ve üstünü hızla giydirip kucağıma aldım. Başını boynuma yaslayıp mis kokusunu içime çektiğimde onun küçük dudakları boynumda meme aranmaya başladı. Gülümsedim. Gerçekten sürekli acıkıyordu. Başını boynumdan çekip kucağıma yatırdım ve göğsümü açarak kızımı doyurmaya başladım. Ela'yı emzireli birkaç dakika olmuştu ki Melih banyodan çıktı. Bakışlarımız birbirini bulduğunda ikimizde aynı anda yutkunduk. Çok özlemiştim. Doğumdan sonra birbirimize yeterince vakit ayıramıyorduk ve onunda beni deli gibi özlediğinin farkındaydım. Gerçi vakit ayırsak ne olacaktı? Doğumdan sonra kırk gün kanamam olmuştu. Ve bu birbirimizden uzak kalmanın en büyük sebeplerinden biriydi. Melih sabırlı bir adamdı ama ben onun kadar sabırlı değildim. Kocama kavuşmak istiyordum. Melih'le birbirimizi Hint dizlerinden bir sahnedeymişçesine ağır çekimde süzme işimize kızımın emmeyi bırakmasıyla son verdim. Melih giyinme odasına girdi bende dünya tatlısı kızıma baktım. "Doydun mu?" minnoş minnoş gözümün içine baktı. O bana böyle baktıkça içimde tarifi olmayan bir şey akıyor, içim içime sığmıyordu. Kucağımda yatar vaziyette duran kızımı kaldırıp boynunu koklayıp sayısız öptüm. "Yerim ben seni yaa. Sen bal mısın bu kadar tatlısın?" boynunu bir kez daha öptüm. "Oh mis. İyi ki doğurmuşum seni." Ela'nın mırıltılı çıkarttığı sesleri hayran hayran dinlerken zil sesi duyuldu. Yüzümdeki gülümseme büyüdü ve yataktan kalktım. "Hadi aşağıya inelim bakalım teyzeler mi gelmiş yoksa dayı mı gelmiş?" Kucağımda Ela ile merdivenleri inerken, Leyla'nın sesini duymamla kızımın teyzelerinin geldiğini anladım. Zaten iki seçenek vardı ya teyzeler ya da dayı gelirdi. Amcalar gün içinde çalıştıkları için anca akşam bizi ziyarete geliyorlardı. Gerçi Tunç'ta gün içinde çalışıyordu ama o çoğu zaman sırf bizi görmek için işten erken çıkıp Ela'yı sevmeye geliyordu. Salona girdiğimde Leyla oturduğu koltuktan "Elaaa..." diye fırlayıp bize doğru koştu. Ellerini havaya kaldırıp bana gösterdi. "Ellerimi ve yüzümü yıkadım. Kucağıma alabilir miyim?" diye sordu. Ela'yı kucağına doğru uzattım. "Alabilirsin tabii ki." Leyla temkinli bir şekilde Ela'yı kucağına aldı. "Aşkım sen nasıl güzelsin. Oy oy yerim ben seni." Bana arkasını dönüp "Elif abla gelip baksana ya. Çok minnoş çok tatlı..." Yüzümde büyüyen gülümsemeyle Elif'e baktım o da gülüyordu. "Sen getirsene yanıma. Ben ayakta tutamam şimdi onu." Eliyle dizlerine vurdu. "Kucağıma ver." Leyla, Elif'e doğru yürüyüp Ela'yı kucağına verdi. İki kız Ela'ya hayran hayran bakarken, kızımın keyfi yerindeydi. "Ahu çiçeğim?" Arkamı döndüm ve elinde poğaça yiyen Berna'yla burun buruna geldim. "Sen ne zaman geldin?" "Kızlarla birlikte geldim." "Hayır, yanlış bizi erkenden kendisi zorla getirdi." Dedi Elif bütün soğukluğuyla. Berna omzunu kaldırıp indirdi. "Kafede daha fazla kalamadım. Evet, Çağlar'a sinirliyim ama beni ararsa açarım ve en önemlisi birlikte gelmeyi teklif ederse hop hemen üstüne atlarım. Kendime güvenemediğim için bende böyle bir çözüm buldum." "Anlamaya çalışıyorum." dedim. "Aman..." dedi uzatarak "Çokta takılma. Beni arayacak ulaşamayacak." Elini havaya kaldırıp tırnak içinde işareti yaptı. "O çok kıymetli vaktini ayırıp bana bakmaya gelecek ve Sarp'tan buraya geldiğimi öğrenince de delirecek." Başını salladı. "Biraz da o delirsin." Elindeki poğaçanın hepsini ağzına attı. Hızlıca çiğneyip yuttuktan sonra elleriyle saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı ve ellerini birbirine vurarak "Teyzesinin çiçeği... Haniymiş benim bal böceğim." Diyerek kızların yanına doğru yürüdü. Berna'ya sadece şaşkın şaşkın bakmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. Ruh hali sürekli değişkenlik gösteriyordu. Kesinlikle Çağlar onun bütün dengesini bozuyordu. Onların yanına adımlayacakken kapı çaldı. Hemen ardından Meltem'in "Ben bakıyorum." Diyen sesi duyuldu. Homurdanan Elif'le göz göze geldik. Yanlarına geldiğimde başını kaldırıp bana baktı. "Bu kızda akşam burada mı kalacak?" diye sordu. "Evet, burada kalacak." Elif gözlerini devirdi. "Bütün keyfim kaçtı." Bakışlarını kucağındaki kızıma çevirdi. "Sende olmasan burası hiç çekilmez Ela bebiş." Elif'i tanımlayacak olsam tek kelimeyle soğuk nevale derdim. "Allah'ım... Öldüm sanki cennet böyle güzel olamaz." Tunç'un sesiyle bakışlarımız ona döndüğünde, biz ona o Elif ve kucağındaki kızıma bakıyordu. Şaşkınlığımı gizleme gereği duymadan "Abi..?" dedim sorar gibi. "Güzelim..." dedi yanıma gelip beni kollarının arasına aldı. Kısaca bana sarıldıktan sonra kollarını benden ayırıp Elif'e doğru adımladı. Tam Ela'ya uzanacakken Melih'in gür sesi duyuldu. "Aklından bile geçirme! Uzaklaş kızımdan!" "Niyeymiş o?" ellerini havaya kaldırıp kendisine doğru gelen Melih'e gösterdi. "Ellerimi yıkadım. Yeğenimi seveceğim." Melih, eğilip Elif'in kucağındaki kızımızı kendi kucağına aldı. "Sevmek falan yok! Benim kızım sevilmekten pek hoşlanmıyor." "Sen yanlış biliyorsun bence." Dedi Tunç ve Elif'e yandan bir bakış atıp Melih'le göz teması kurdu. "Kaslı kollarımda mışıl mışıl uyuyor." "Lan..!" sesini yükselttiği için Ela'ya baktı. Garibim Ela o kadar sakin duruyordu ki anlatamam. "Sen niye bu saatte geldin lan? Şirkette çalışıyor olman gerekmiyor mu?" Tunç koltuğa oturdu ve başını kaldırarak Melih'e baktı. "Seninde çalışman gerekiyordu ama görüyorum ki sende erkenden çıkmışsın." "Aynı şey mi lan? Ben patronum oğlum. Canım ne zaman çıkmak isterse o zaman çıkarım. Sana hesap mı vereceğim!" "Aynı şey tabii." Diye diklendi Tunç. "Ben de hem abiyim hem de dayıyım. Yani erken çıkabilirim." Gerçekten bazen hem kocam hem de abim fazla abartıyorlardı. Başımı ağrıtmışlardı. Melih Tunç'a cevap vermek için dudaklarını araladığında "Tamam, yeter artık uzatmayın." dedim ve ekledim. "Akşam oldu zaten bir saat erken ya da geç ne fark eder. Hadi hep birlikte yemek yiyelim. Diğerleri de gelir zaten." "Harika fikir." Dedi Berna. Melih ağzının içinde homurdandı. Tunç, Elif'e gözlerini dikti. Elif sinirlenip salondan çıktı. Leyla ciğere ulaşmaya çalışan kedi misali Melih'in sağında solunda dolanıyor, Ela'yı kucağına almak istediğini Melih'e söylemeye çalışıyordu. Birkaç adımda Melih'in yanına gelip Ela'yı kucağından alıp Leyla'nın kucağına verdim. Leyla otuz iki diş sırıtarak koltuklara ilerlediğinde Melih'le göz teması kurdum. "Azıcık sakin ol. Yemeği hazırlamak için mutfağa gidiyorum." Melih'ten gözlerimi çekip Tunç'a baktım. "Sorun çıkartmadan oturun." "Sen onu kocana söyle Ahu. Sorunları hep o çıkartıyor güzelim." "Ulan yarından itibaren seni her gün mesaiye bırakmayan Melih'i bütün İstanbul siksin! Bakalım o zamanda aklına estikçe gelecek misin?" Başımı iki yana salladım. Gerçekten ikisi umutsuz vakaydı. *** Oldukça hararetli geçen bir akşam yemeği yemiştik. Herkes birbirine laf sokup duruyordu. Herkesten kastım. Melih, Tunç, Elif ve Meltem dörtlüsünden bahsediyordum. Konuşma bu dörtlünün arasında dönüp dolaşıyordu. Gerçekten akşam toplanalım dediğime pişman olmuştum. Yemekler yendikten sonra kızlar Sevgi Hanıma yardım etmiş ortalığı toplamışlardı. Ben de Ela'nın karnını doyurmuştum. Akşamın ilerleyen saatlerin de ise Ezgi, Ufuk, Osman, Çağlar ve Mehmet abide gelmişti. Çağlar gelir gelmez Berna'yı kolundan tutarak onu mutfağa çekmişti. Tekrar içeriye girdiklerinde Çağlar'ın kaşları çatıktı, Berna'nın ise yüzü gülüyordu. Bu durum benim gibi Ezgi'nin de gözünden kaçmamıştı. Şimdi ise kızlarla içerde oturmuş çay içiyorduk. Melih'ler ise havanın soğuk olmasına aldırış etmeden kış bahçesinde oturmaya karar vermişlerdi. Bahçede oturmalarının en büyük sebeplerinden biride Osman ve Tunç hariç hepsinin sigara içiyor olmasıydı. Berna, Ela'yı kucağına almış telefonunu da Leyla'ya vermiş sürekli fotoğraf çekmesini istiyordu. Berna'nın kucağında ağlamaya başlayan kızımı uzanıp kendi kucağıma aldım. Gözleri küçülmüştü yavrumun uykusu gelmişti. "Uykusu geldi." dedim Berna'ya ve ekledim. "Zaten şimdiye çoktan uyuması gerekiyordu." Kızımı göğsümün üstüne koyup hafifçe salladığımda zaten kapanmaya az kalmış gözleri de kapandı. Onu gözümün önünden ayırmak istemediğim için oturduğum üçlü koltuğun üstüne koydum ve yanına yastıkları dizdim. Hemen yanı başına da ben oturdum. "Çağlar abi gözlerini buradan çekemiyor." Derken gülümsedi Ezgi. "Ne yaptıysan işe yaramış gibi. Gelir gelmezde seni mutfağa çekmeler falan..." "Tabii canım. Maymun gözünü açtı bir kere." Leyla, Ela'nın ayakucuna geçip oturdu. Bu kızın bu kadar çok bebek hayranlığı olduğunu bilmiyordum. Resmen geldiğinden beri gözlerini Ela'dan ayırmamış her fırsatta kucağına alıp sevmişti. "Çağlar abiyle aranız mı kötü ki?" diye soran Elif'le bakışlarımı tekrardan kızlara çevirdim. "Kötü değil canım." Dedi Berna. "Sadece Çağlar aşırı ilgisiz ve ben bundan çok rahatsızım. Azıcık burnunu sürtmem lazım." "İnşallah bu kez bu söylediklerinin arkasında durursun Bernacığım." dedi Ezgi. Berna ağzını açıp cevap verecekken cam bahçe kapısı açıldı ve Çağlar içeriye girdi. Berna'nın yanına gelip dik dik yüzüne baktı. "Berna senin telefonun mu bozuk?" diye sordu. "Yok, bozuk değil." "O zaman internetin mi bitti?" "Yok, internetim de var aşkım." Ezgi sesli bir şekilde uyarı niteliğinde boğazını temizledi. "Eee o zaman neden az önce Ela'yla birlikte fotoğrafını bana atmadın? Normalde günde sekiz yüz elli kez bana Ela'yla olan fotoğraflarını atar, bundanımız olsun mu diye beni darlardın." Çağlar konuştukça Berna'nın bal rengi gözleri parlıyordu. İnşallah Çağlar'a dayanamayıp yelkenleri suya indirmezdi. "Ihım..." diyerek boğazını temizledi ve kendini toparladı. "Ay işte sende az önce dedin ya günde sekiz yüz elli tane fotoğraf attığımı. Bu yüzden ben de bu kez sana fotoğraf atmadım." Çağlar kıstığı mavi gözleriyle Berna'nın yüzüne baktı. Kısa bir süre düşündü ve başını iki yana salladı. "Var sende bir şeyler ama hadi hayırlısı." Elini Berna'nın alnına götürüp ateşini ölçtü. "Ateşin de yok. Bugün bir garipsin. Niye telefonun kapalı diyorum. Farkında değilim diyorsun. Beni niye beklemedin diyorum. Canım istemedi diyorsun. Tuhaf..." saçını kaşıdı. "Çok tuhaf..." Berna neredeyse gözlerinden kalpler fışkıracak derecede Çağlar'a bakarken, Çağlar eğilip Berna'nın saçlarından öptü. "Sen yine de bana o fotoğrafları at." Dedi ve dışarıya çıktı. "Az önce olanları gördünüz değil mi kızlar?" diye soran Berna şaşkın âşık gibi gülüyordu. Kollarını uzattı. "Biriniz beni cimciklesin. Olanlara inanamıyorum." Ezgi, Berna'nın üzerine atılıp onu cimciklediğinde Berna çığlık attı. Biz ise bu haline kahkahalarla güldük. "Eee Meltem hayırlı olsun. Hastanede işe başlıyormuşsun. Senin adına çok sevindin." dedi Ezgi. Meltem samimi bir şekilde gülümseyip "Teşekkür ederim. Önümüzdeki ayın birinde başlayacağım inşallah." "Hayırlı olsun." dedi Berna ve ekledi. "Bizi unutma ama gel arada." "Gelirim tabii." "Gelir tabii..." dedi Elif homurdanarak "Hiç burayı boş bırakır mı? Göz önünde bulunmak ister." "Elif..!" diye ikaz ettim. "Ne var? Konuşuyoruz sadece." "Sorun yok Ahu Hanım." Derken Meltem gözlerini Elif'e dikti ve kaşlarını havaya kaldırdı. "Tatlım boş bırakmaktan kastın sadece burası için mi?" "Başka boş bırakmadığın yerlerde mi var tatlım?" Elif, Meltem'in imasına karşılık geri durmamış onun meydan okumasına karşılık vermişti. Ama keşke vermeseydi. "Ne oluyor kızlar?" diye soran Ezgi'nin sorusu havada asılı kaldı. "Yok, boş bırakmadığım tek bir kişi var. İnan boş bırakmayı da düşünmüyorum. Haberin olsun tatlım." Elif sinirden alt dudağını ısırdı. "Bana bak! Senin derdin ne kızım?" diye çıkıştı. "Benim derdim belli. Asıl senin derdin ne? Sen onu söyle." "Kızlar..." dedim araya girerek. "Neyin tartışmasını yapıyorsunuz?" Meltem derin bir nefes aldı ve arkasına yaslandı. Boğazını temizleyip içerideki herkesi en çokta Elif'i bozguna uğratacak şeyi itiraf etti. "Biz Osman'la görüşüyoruz. Sevgiliyiz..!" Berna, Ezgi ve Leyla şaşkınca Meltem'e bakarken, Elif'in gözlerinin seğirdiğini gördüm. Yüzünde şaşkınlık, kızgınlık, kıskançlık ve hayal kırıklığı vardı. Kızlar üzerinde ki şaşkınlığı atıp hayırlı olsun deyip tebrik etti. Elif ise kal gelmiş gibi öylece Meltem'e baktı. Daha sabah aramızda kalsın diye benden ricada bulunan Meltem yaşadığı küçük çaplı bir kıskançlık sonucunda Osman'la ilişkisi olduğunu açıklamıştı. Kıskanan bir kadından daha gözü kara hiç kimse yoktu. *** Bolca itiraflı geçirdiğimiz gecenin sonunda herkes evine gitmek için bizden ayrılmıştı. Melih dışarıda korumalarıyla konuşurken bende uyuyan kızımı yukarıya çıkarttım ve yatak odamızdaki beşiğine yatırdım. Giyinme odasına girip geceleri Ela'yı emzirdiğim için rahat olsun diye sütyen giymeden askılı şort takım geceliğimi giydim. Banyoya girip dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı ensemde toplayıp yüzüme krem sürdüm. Banyonun kapısı bir kez tıklatıldı ardından "Ahu?" diye seslendi Melih. "İçeriye gel." dedim. Melih kapı kolunu indirip içeriye girdi. Kapıyı kapattı ve gözlerini üzerimde gezdirdi. Bana doğru yavaşça adımlayıp arkamdan belime sarıldı. Dudaklarını çıplak omzuma bastırdı. "Ela hala uyuyor." "Hıhım." Bir anda beni kendine çevirip iki eliyle yüzümü avuçladı. Burnunu yanağım boyunca sürüp dudaklarıma yapıştı. Kısa bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Çok özledim." Bir kez daha dudağımdan öptü. "Kanaman devam ediyor mu?" diye sordu. "Etmiyor." Dediğimde ellerim çoktan gömleğinin düğmelerine gitmiş hatta üsten üç düğmesini açmıştı bile. "Ben de çok özledim." Geri kalan düğmeleri de açtım ve Melih'in üzerinde ki gömleği çıkartıp yere attım. Artık sabır falan kalmamıştı. Bedenlerimiz cayır cayır yanıyordu. Melih dudaklarıma yapışıp beni tutkuyla öpmeye başladı. Ben de ona aynı şekilde karşılık verdim. Melih birden ellerini bel oyuntuma koyup beni havaya kaldırdı ve lavabo tezgâhına oturttu. Dudaklarını dudaklarımdan ayırmadan üzerimdeki askılı kıyafetin askısını aşağıya indirdi. Dudaklarımı serbest bırakıp geriye çekildiğinde ikimizde nefesimizi düzene sokmaya çalıştık. Melih tek omzumda kalan askıyı da aşağıya çekince göğüslerim gözlerinin önüne serildi. "Şuan kendini benim gözümden görseydin çıldırırdın Ahu." büyük elinin işaret parmağını iki göğsümün arasına sürttü. "Deli oluyorum sana." Sağ göğsümü avuçladı. Dudaklarımdan bir inleme firar etti. Diğer eliyle de sol göğsümü avuçlayıp sıkınca, bir kez daha inledim. Başım arkaya kaydığında ilk önce göğüslerimin üstünde Melih'in sıcak nefesini hissettim daha sonra ıslak dudaklarını. "Ah... Melih..." "Melih sana kurban olsun yavrum." Bacaklarımı aralayıp kendini bana bastırdığında, pantolonun üstünden bile şişkin erkeliğini o bölgemde hissettim. İkimiz aynı anda inledik. "Sana ne kadar ihtiyacımın olduğunu hissediyor musun Ahu?" iyice beni kendine bastırdı. "Çıkart onu yerinden ve yuvasıyla buluştur. Birleştir bizi güzelim." Elim Melih'in pantolonuna gitti. Düğmesini açtığım pantolonunun fermuarını indirdim. Tam elimi orasına uzatmıştım ki, içeriden Ela'nın ağlayan sesi gelmesiyle Melih'i hızla ittim. Kızımızın varlığı, yanan ateşimizi içimizde söndürmemize yetmişti. BÖLÜM SONU |
0% |