Yeni Üyelik
74.
Bölüm

70. Bölüm

@esranurozer

                   

  
                          

Buray: Alaz Alaz

🍎🍏

Tatlı bir telaşın içindeydik. Çünkü Ezgi ve Ufuk evleniyordu. Telaşımızın sebebi buydu.

İstanbul'da bütün hazırlıklar tamamlanmıştı, akşam saat 21.00'da Melih'in özel uçağıyla Trabzon'a gidecektik. Birsen teyze yapılması gereken işleri Zehra ablaya ve Tunç'a emanet etti. Çünkü biz Kılıçaslan'lar olarak Trabzon'a gideceğiz ve Ezgi'yi alıp gelecektik. Yani Melih'in bütün planları bu yöndeydi, umarım hiçbir aksilik yaşanmaz ve planı istediği gibi giderdi.

İstanbul'da misafirlerin kalacak yerlerinden tut düğün salonuna kadar her şeyin ayarlanıp organize olmasından Tunç sorumluluk aldı. Eee tabii bu sorumluluğu almasının en büyük sebeplerinden biride Elif'in de ona yardım etmesinden kaynaklıydı. Yoksa benim biricik abim Ufuk'un düğün organizasyonunu yapacak kişi değildi.

Ezgi ve Ufuk Trabzon'a önden gitmişti. Ezgi ailesiyle yüz yüze konuşmak istemişti ve Ufuk'ta onu yalnız bırakmak istemediği gibi Ezgi'yle gitmişti. Ama Ezgi'nin ailesi Ufuk'un da kızlarıyla birlikte geldiğini bilmiyordu. Yani şu an Ezgi ve Ufuk aynı şehirde ayrılardı.

Ezgi'nin ailesi başta gelmemizi kabul etmemiş ama sonra Ezgi'nin ısrarlarına dayanamayıp bizi evlerine misafir etmeyi kabul etmişlerdi. Bu hepimize derin bir nefse aldırmıştı, özellikle de Ufuk'a.

Ela için hazırladığım küçük bavulun içine son olarak bebek yağlarınıda koyduktan sonra bavulun fermuarını çektim. Tam bu esnada telefonuma gelen mesaj bildirimiyle, komodinin üstünden telefonumu alıp ekrana baktım. Mesaj WhatsApptan gelmişti.

"GIYBET TİME...😈"

Ezgi: "Katil olmama ramak kaldı!"

"Evlenip dünya evine girmeden, cezaevine gireceğim. Az kaldı. Çoook azzz!"

Berna: "Ne oldu kız, taze gelin? Ne bu sinir uşağum?"

"Hassssjjjjjssss nasılda güzel şive kaptım ama?"

Ezgi: "Bernaaaağğğğ!"

Hızla parmaklarımı klavyede gezdirip bende cevap yazım.

Ahu: "Ne oldu Ezgi? Ailenle ilgili bir sıkıntı mı var?"

Görüldü...

Ezgi, yazıyor...

Ezgi: "Her şeyin üstüme geldiği yetmiyormuş gibi bir de mide bulantımla uğraşıyorum. Yetmiyor, ben bu durumu saklamaya çalışırken yengelerim sağ olsun bana destek olmak yerine annemi kışkırtıyorlar. İkisini de öldürmek istiyorum."

"Sabahtan beri temizlik yapıyoruz. Deterjan kokusundan dolayı midem allak bullak oldu. Ağlamak istiyorum. Hayır, önce yengelerimi öldürmek, sonra ağlamak istiyorum."

Berna, yazıyor...

Berna: "Hamile olduğunu yengenler biliyor mu?"

Ezgi: "Hayır, bilmiyorlar."

Ahu: "Tam olarak sorun ne Ezgi'ciğim?"

Görüldü...

Ezgi, yazıyor...

Ezgi: "Sorun... Yengemlerin benim mutluluğuma çomak sokmaları. Ben mutlu olmayayım onlar için yeter. Hayır, sonra bu görümcelerin adı kötüye çıkıyor. Gelinler süper iyi görümceler ise kötü!"

"Az önce annemi almışlar karşılarına güya 'benim' iyiliğim için fikir beyan ediyorlar. Neymiş efendim yangından mal kaçırır gibi kız istemekte nereden çıkmışmış? Yok, efendim Ufuk'un ailesi bile yokmuş ve ailesi olmayan bir adamın aile kurmasını düşünmek çok saçmaymış."

"Annem de öyle hiç ses etmeden onları dinliyor ya beni daha da çıldırtıyor. Bana diyor ki ben senin yanındayım kızım ama biliyorsun baban ne derse o demeyi de ihmal etmiyor. Yani babam beni Ufuk'a vermezse annem arayı bulacak gibi değil. Sözde yanımda ama tavırları yengelerimi destekler niteliğinde!"

"AY ÇILDIRACAĞIM KIZLAR!"

Berna: "Eee yani baban seni vermeyebilir. Bu durumdan bunu mu çıkartmamız lazım? Ayrıca ne alaka ya Ufuk'un ailesiz büyümesiyle yuva kurmasının arasındaki ilişki? Pardon ama ailesi olan her erkek mükemmel bir aile mi kuruyor? Yengelerine acayip kıl oldum."

"Kimse benim biricik KAYNIMA laf söyleyemez! Asla söyletmem! Senin çirkef yengelerin varsa Ufuk'unda kapı gibi iki yengesi var! Değil mi kız Ahu?"

Ahu: "Tabii ki de Ufuk'un her zaman yanındayız. Ufuk ailesiz değil, biz varız!"

Ezgi: "Babamın ne yapacağını inanın hiç bilmiyorum... Bildiğim tek şey sonuna kadar Ufuk'un yanında olup onu bırakmayacağım..."

Ezgi, ailesinin karşında bir başına savaşıyordu. Ailesine karşı gelecek bir kız değildi ama Ufuk'tan, özelliklede bebeğinden de vazgeçecek bir kız hiç değildi.

Ahu: "Abilerin peki, onlar ne düşünüyor?"

"Aslında Ufuk'u tanısalar severler."

Görüldü...

Berna, yazıyor...

Berna: "Ahu'ya katılıyorum. Kesinlikle Ufuk'u çok severler. Ah bir tanısalar..."

Ezgi, yazıyor...

Birkaç dakika ekranda Ezgi'nin mesaj yazdığına rağmen yazı göründü. Mesaj sayfasından çıkmamış Ezgi'nin yazdığı uzun mesajı pür dikkat bekliyordum. Berna'da benim gibi bekliyor olacak ki, herhangi bir cevap yazma girişiminde bulunmuyordu.

Ezgi: "En büyüğümüz olan Furkan abim ilk söylediğimde parladı ama sonra olayı o sakinleştirdi. Tabii bunda Samet abimin büyük katkısı var. Samet abim benim yanımda gelsinler bir bakalım deyince, Furkan abimde yumuşadı. En küçük kardeşim Erdem sağ olsun benim yanımda. Babam üç oğlunun gelsinler demesiyle tamam madem bir gelsinler, bir kızı bin kişi ister bir kişi alır dedi. Ayrıca Samet abimin eşi, Derya yengem; çocuk kimsesizmiş deyince babam ona kızdı. Ne olmuş kimsesizse kızım diye çıkıştı. Ufuk'u onlara karşı savundu ama bana gelince kaşları çatılıyor ve bu iş olmaz der gibi bakıyor. Yani anlayacağınız ben artık olayları akışına göre bıraktım. Ne olacaksa olsun bitsin bir an önce."

Berna: "Tamam abiler bizim tarafımızda. Yengenler bende. Anneni de Birsen teyze yumuşatır. Oldu bu iş oldu."

Ahu: "Sen şimdi hiç bunları düşünme. Git istemede ne giyeceksin onu düşün. Merak etme, her şey çok güzel olacak."

Görüldü...

Ezgi: "Umarım... Her şey güzel olur."

WhatsApptan çıkıp telefonu cebime koydum ve Ela'nın odasından çıktım. Yatak odasına girmek yerine aşağıdan gelen gülme seslerini merak ettiğim için merdivenlere yöneldim. Çağlar ile Tunç bizdeydi ve ben kızımı bu iki adama bakmaları için emanet etmiştim. Umarım ikisinin eğlenceli kahkahalarına benim kızımda katılıyordur. Aksi taktirde bu ikisinin yan yana olup kahkaha atacak kadar kızımı unutmuş olmalarını istemezdim.

Merdivenleri bitirdiğimde kahkaha sesleri daha güçlü duyuluyordu. Adımlarımı hızlandırıp salona girdiğimde, gözlerim yuvalarından çıkacak kadar çok açıldı.

Büyük sayılmayacak bir çarşafın bir ucundan Çağlar bir ucundan ise Tunç tutmuştu. Çarşafın ortasında ise benim minik kızım duruyordu. Hayır hayır minik kızım ortada duramıyordu çünkü Çağlar ve Tunç onu çarşafla birlikte birbirlerine atıyorlardı.

Benim minicik kızımı top gibi çarşafta sektiriyorlardı.

Bir de utanmadan koskoca adamlar buna kahkaha atıyordu. Kesinlikle ikisi de dayağı hak ediyordu.

"Çağlar amcana uç böceğim." Diyen Tunç kızımı çarşafla Çağlar'a doğru itti.

Gözlerimin önünde Ela'nın minicik bedeni çarşafta kaydı ve Çağlar'a doğru geldi. Şaka gibi ama gerçekti.

"Tunç dayına uç fıstık." Dedi Çağlar. Ve bu kez Ela çarşafta Tunç'a doğru kaydı.

Donup kalan beynim sonunda çalıştığında yüksek sesle bağırdım.

"ABİ..! ÇAĞLAR..!"

İkisinin aynı anda bakışları bana döndüğünde hala sırıtıyorlardı. Benim bir tanecik yavrum Ela'm ise çarşafın ortasında durmuştu. Hızlı adımlarla yanlarına ilerleyip elini kolunu hareket ettirerek dudaklarının arasından ses çıkartan kızımı kucağıma aldım.

"Siz ne yapıyorsunuz Allah aşkına? Böyle mi bakıyorsunuz siz benim kızıma?"

"Ne var bunda Ahu, Ela gayet keyif alıyordu." Dedi Tunç.

"Evet yenge. Nasıl güldüğünü görmen lazımdı." dedi, hemen arkasından Çağlar.

"Siz manyak mısınız ya? Ela daha 4,5 aylık. Minicik bedenini çarşafta sağdan sola savurdunuz. Ya iç organları hasar gördüyse?"

Tunç ve Çağlar aynı an da kahkaha attılar. Çok pişkinlerdi. Hiç utanmaları da yoktu. İkisinede yazıklar olsundu.

"Yenge ne yaptın sende yahu?" kendini koltuğa attı. "Çoğu anneler bebeklerini çarşafla sallayarak uyutuyor. Hasar görecek olsa Dünyadaki çocukların çoğunun organları kasar görürdü." Dedi Çağlar.

"Katılıyorum Çağlar'a Ahu." diyerek Tunç'ta kendini Çağlar'ın yanındaki koltuğa attı. "Ela resmen bu oyuna bayıldı."

Kocaman açtığım gözlerimden alevler çıktığına yemin edebilirdim ama ispatlayamazdım. Bu ikisinin kafasını birbirine geçirmek istiyordum. Kocam çok haklıydı. Ela bizim kızımızdı ve hiç kimse onun minicik bedenini hunharca çarşafta kaydıramazdı.

"Annem... Ne yaptılar sana güzel kızım?" Ela'nın yüzüne bakarak söylediğim cümleme karşılık Ela ağzının içinden güçlü bir ses çıkarttı. Minik elleri de durmadan hareket ediyordu. "Döveceğim bu vicdansız amcanı ve dayını annem."

"Abartmasan mı Ahu?" dedi Tunç. Gözlerimdeki öfkeyle gözlerinin içine baktım.

"Sizi Melih'e söyleyeceğim." Başımı salladım. "İkinizi de söyleyeceğim. Diyeceğim ki kızımın minicik bedenini oradan oraya hunharca, zalimce, vicdansızca savurdular."

İkisi sadece bir-iki saniye kadar birbirine bakıp kahkahayı bastıklarında, daha da öfkelendim. Acaba Melih'i beklemeden ben bunları dövse miydim? Şöyle yüzlerini tırnak izlerimle doldurabilirdim.

"Cık, cık, cık... İkinizede yazıklar olsun!" dedim ve arkamı dönüp salondan çıktım.

Ben merdivenleri bir bir çıkarken hala ikisinin güçlü kahkahası kulaklarımı dolduruyordu.

***

Saat 23.15'di. Melih'in özel uçağıyla Trabzon'a geleli yaklaşık yirmi beş- otuz dakika gibi bir süre olmuştu. Uçaktan iner inmez bizi Ufuk karşılamıştı. Her şey en ince detayına kadar düşünülmüştü. Bizim için kiralanan araçlara bindiğimizde Ufuk'un ayarladığı ötele doğru yola çıktık. Araçlar oldukça lüks bir otelin önünde durduğunda yine bizim için özel ayarlanmış odalarımıza çıkıp yerleştik.

Odaya girer girmez ben üzerimi değiştirmiş ve Ela'yı emzirerek uyutmuştum. Melih telefon görüşmesi yapıyordu. Onun telefon görüşmesi bitene kadar banyoya girip kısa bir duş aldım ve yine banyoda kurulanıp geceliğimi giyindim. Aynanın karşısında saçlarımı kuruturken Ufuk'un yüz ifadesi aklıma gelmesiyle istemsizce gülümsedim.

Ufuk, oldukça heyecanlı ve stresliydi. Eee stresli olması çok normaldi ne de olsa yarın hatta birkaç saat sonra kız istemeye gidecektik. Darısı bir kuala gibi Çağlar'ın koluna yapışan Berna çiçeğimeydi.

Gerçi hala Çağlar ve Tunç'a sinirliydim ama Ezgi ve Ufuk için bunu göz ardı ediyordum. Bence ikisi de bana dua etmeliydi. Çünkü ben insafa gelmiş ve onları kocama şikayet etmemiştim.

Ben ne kadar yüce gönüllü bir kadındım ya... Kendimi bolca tebrik ediyorum.

"Ahu..? Hadi gelsene uyumak için seni bekliyorum!"

İşte benim kendimi bolca tebrik etmem bile kocamın bana seslenmesine kadardı.

***

"Hazır mısın Ahu?"

Melih'in sesiyle son kez aynada kendime bakıp hızla banyodan çıktım.

"Çoktan hazırım." Dediğimde Melih'in ela gözleri beni buldu. Oldukça yavaş bir şekilde gözlerini baştan aşağı üzerimde gezdirip ıslık çaldı. Üç büyük adımda yanıma gelip beni belimden tutarak kendine çekti ve dudağımın üstüne küçük bir öpücük bıraktı.

"Çok güzelsin yavrum." Bir öpücük daha kondurdu dudağıma. "Aklımı başımdan alacak kadar güzelsin..."

Kollarımı boynuna doladım ve bende iyice ona yaklaştım. "Sende çok yakışıklısın kocacığım." Dedim ve bu kez ben onun dudağını küçük bir öpücük kondurdum.

Üzerime, dizimin bir karış aşağısında, kol ve etek kısmında tül detayı olan, V yaka somon rengi, bir elbise giymiştim. Melih ise siyah takım elbise giymiş içine giydiği gömleğini ise elbisemle aynı renkten tercih etmişti. Oldukça uyumluyduk. Bizim bu uyumumuza kızımızıda ortak etmiştim. Ela'ya somon rengi üzerinde küçük kelebeklerin olduğu tüllü bir elbise giydirmiş, kısa tıpkı babasının gibi kumral saçlarına ise elbiseyle aynı renk bandaj taktım.

"Stresli misin?" diye sordum Melih'e. Sorduğum soruyla, ela gözlerinin odağı dudaklarımdan gözlerime çıktı.

"Ufuk kadar değil." Alnını ovdu. "Canımı okudu şerefsiz. Ahiretlik sorular soruyor. Ben yıllardır Ufuk'u tanımıyormuşum Ahu. Adam, hiç nefes almadan konuşuyor anasını satayım?"

Küçük bir kahkaha attım. "Heyecanlı... Ee birde üstüne baba olacak. Stres yapıyor."

Melih gözlerini devirdi. "Aman hiç hatırlatma Ahu. Günde hiç duymasam en az yüz kez Ufuk'un baba olacağını duyuyorum. Valla gına geldi."

"İdare et canım." dedim.

"İdare etmiyorum. Sabır ediyorum. Hatta Rabbimden sabır diliyorum." dedi.

Ben bir kahkaha daha attığımda Ela mızıkladı. Melih belimde olan eliyle beni kendine çekip alnımdan öptü ve geri çekilerek yatağın ortasında yatan Ela'ya doğru yürüdü. Bende arkasından ilerledim. Melih yatağın üstünde yatan Ela'nın üzerine eğilim boynundan öptü.

"Oh mis gibi okuyorsun babam." dediğinde Ela'nın elleri daha çok hareket etti. Melih öpmek için bir daha eğildiğinde, öylece kas katı kesildi.

Çünkü Ela'nın küçük dudakları iki yana kıvrılmıştı. Gülüyordu...

Ve biz kızımızın gülüşüne ilk kez şahit oluyorduk. İnanılmaz güzeldi.

"Ahu, güzelim sende benim gördüğüm şeyi gördün mü?" diye sordu Melih ve ekledi. "Kızımız güldü."

Sırtı bana dönük olan Melih'e beni görmediğini bilmeme rağmen sadece başımı salladım.

Melih Ela'yı kucağına aldı. "Babam, güzel kızım..." Kokusunu içine çekti. "Ölürüm senin için ama gözünü seveyim böyle güzel gülünür mü?"

Ela, direkt elleriyle babasının yüzünü avuçladı. Melih'in sakalları avucumun içene battığı için, elini çekiyor sonra tekrar yüzüne koyuyordu. Ela'nın Melih'in sakallarıyla derdi vardı.

"Bana bak, seninle baba kız çok ciddi bir meseleyi konuşmamız lazım." diyen Melih'in kaşları çatık, Ela'nın ise gözleri boncuk boncuk bakıyordu. "Akşam öyle herkesin kucağına gidip, kendini sevdirmek yok." Ela, ağlar gibi bir ses çıkartınca. "Hah aferin benim akıllı kızıma. Seni kucağına almak isteyen herkes için aynen böyle bas çığlığı kızım."

"Yok artık Melih." dedim ama kime dedim. Melih beni dinlemeyi bırak bakışlarını Ela'dan çekip bana bakmadı bile.

"Ve en önemli detay... Gülmek yok tamam mı?" Ela bir kez daha dudaklarının arasından güçlü bir ses çıkarttığında. "Anlaştığımıza sevindim bebeğim." dedi ve Ela'nın başının göğsüne yaslayıp saçlarının arasına bir kaç küçük öpücük kondurdu.

"Hadi, tamamsan çıkalım artık Ahu." dedi.

Çantamı ve Ela'nın bebek çantasını elime aldım. "Çıkalım." Dediğimde Melih tek eliyle Ela'yı göğsünde sabit tuttu diğer eliyle elimi kavradı ve biz odadan çıktık.

Otelin önünde herkes arabasında bizim gelmemizi bekliyordu. Birsen teyze ve Kenan amca gayet şık ve uyumlulardı. Birsen teyze krem rengi etek ceket takımı giymişti. Kenan amca ise gri bir takım giymişti. Mehmet abi ve Osman lacivert takım elbise giymeyi tercih etmişlerdi. Çağlar, siyah bir takım elbise giymiş, Berna ise Çağlar'a uyumlu bir şekilde siyah kalem elbise giymişti ve aşırı derecede güzel olmuştu.

En önemli kişiyi unutmamak gerekirdi. Damat ve baba olan Ufuk siyah takım elbise giymiş, Ezgi'nin kıyafetine uyumlu olmak için siyah gömleğine mürdüm rengi bir kravat takmıştı. Ufuk ekstra daha çok stresli, telaşlı ve heyecanlıydı.

"Ufuk, nefes al koçum." dedi Melih. Elimi bırakmıştı ve Ufuk'un omzunu sıkıyordu. "Ne bu halin lan? Az rahatla."

"Senin için söylemesi kolay tabii abi. Ezgi'nin ailesinin karşına çıkmak mı yoksa silahsız çatışmaya mı girmek diye sorsalar. Valla hiç düşünmem silahsız çatışmayı seçerim." dedi Ufuk.

Mehmet abi sesli bir kahkaha attı. "Ufuk, senin iyice beynin yanmış oğlum. Trabzon'un temiz havası mı çarptı seni?"

"Ne alakası var Mehmet abi?" Eliyle alnındaki teri sildi. "Benimle niye uğraşıyorsun? Baba olacağım ben."

Berna koluma girdi ve kulağıma doğru fısıldadı. "Adam nefes alsa aldığı nefese bile baba olacağını söylüyor." dedi. İkimizde kıkırdadık.

"Hadi, bırakın zevzekliği gidelim geç kalacağız." dedi Melih.

Hepimiz arabalara bindik ve Ezgi'nin ailesinin evinin yolunu tuttuk. Yolda giderken tam dört kez Ufuk Melih'i aramış ve Melih'in sinirden dolayı alında ve boynundaki damarın şişmesine sebep olmuştu.

İlk aradığında, aldığı kırmızı güllerin kırk bir tane olduğunu ama kırk tanesinin kırmızı kırk birinci gülün beyaz olması gerektiğini çiçekcinin bu detayı atladığını anlatmış, Melih'i delirtmişti.

İkinci arayışında hazırlattığı çikolataların fıstıklı olduğunu ama aslında fındıklı olması gerektiğini söylemiş ve tekrar çikolata hazırlatmak istemişti. Melih buna da delirtmişti.

Üçüncü arayışında, Ezgi'nin yaptığı tuzlu kahveyi içmek istemediğinden söz etmiş ve Melih'e eğer ona o tuzlu kahveyi içirirlerse Ezgi'nin ailesini tehdit etmesini söylemişti. Melih'in sabrı tam bu noktada bitmiş ve daha önce hiç duymadığım küfürleri Ufuk'a ettikten sonra telefonu suratına kapatmıştı.

Dördüncü arayışında ise "Abi ben seni şey için aradım. Eheheh ben baba olacağım biliyorsun değil mi?" demişti ve Melih bu kez hiç bir şey söylemeden suratına telefonu kapatmıştı.

Ufuk'un sinirlendirdigi kocamı sakinleştirmek ise bana düşmüştü. Acaba Ufuk evlenene kadar onu Melih'in telefonundan engellese miydim?

Sonunda Ezgi'lerin evine geldiğimizde, arabadan iner inmez Ufuk, Melih'in yanına "Abi şey..." diye koşturarak geldi. Melih işaret parmağını tehditvari bir şekilde Ufuk'un yüzüne doğru salladı.

"Eğer tek kelime daha edersen senin ses tellerini sikeceğim! Ne bu amına koyayım! Sabır falan kalmadı bende Ufuk. Sesini çıkartma! Gidip şu kızı isteyelimde düş yakamdan."

Ufuk ve Melih hariç bu durumdan zevk alan biz kahkaha attık. Melih'in ters bakışları ve ağzının içinde söylenmeleriyle iki katlı mustakil evin kapısının önüne geldik ve Melih zile bastı.

Kenan amca ve Birsen teyze en önde yan yana duruyorlardı. Onun arkasında, Melih, kucağımda kızım ile ben bizim arkamızda sırasıyla Çağlar ile Berna, Mehmet abi ve Osman vardı. En arkada ise elinde çiçeği ve çikolatasıyla Ufuk duruyordu.

Bir-iki dakika sonra kapı yirmili yaşların başında olan beyaz tenli, oldukça uzun boylu bir genç tarafından açıldı. Genç "Hoş geldiğiniz." dedi ve gülümseyerek bizi içeriye davet etti. Yine aynı sırayla içeriye girdiğimizde, kapının önünde yan yana dizilmiş Ezgi'nin ailesi bizi karşıladı. En başta Ezgi'nin babası ve hemen yanında annesi duruyordu. Annesinin yanında iki tane genç adam yan yanaydı. Sanırım bunlar Ezgi'nin abileriydi. Abilerin yanında biri kapalı beyaz tenli bir kadın diğeri esmer ama sarı saçlı bir kadın vardı. Bunlarda büyük ihtimalle meşhur yengelerdi. En sonda ise Ezgi duruyordu.

O kadar heyecanlıydı ki, baştan aşağıya vücudu titriyordu. Çokta güzel olmuştu. Kalın askılı, mürdüm renginde dantelli midi bir elbise giymişti ve kıvırcık kızıl saçlarını düzleştirmiş ve omuzlarından aşağıya doğru salmıştı. Gerçekten çok güzeldi.

Ezgi'nin ailesi beklediğimizin aksine bizi sıcacık ve güler yüzlü bir şekilde karşıladı. Bütün aile üyeleri yüzlerinde ki gülümseme ile bize tek tek "Hoş geldiğiniz." dediler.

Berna ile ben Ezgi'ye sıkı sıkıya sarıldığımızda Ezgi'nin bir kuş gibi atan kalbinin çırpınışlarını daha çok hissettim. Ufuk, elindeki çiçek ve çikolatayla Ezgi'nin karşına geçince kapının önünde gerçekleşen karşılama faslına Ezgi'nin abilerinden biri son vererek daha doğrusu Ezgi ve Ufuk'a yalnız kalmaları için müsaade ederek bizi salona davet etti.

Biz salona geçip koltuklara yerleştiğimizde, çok geçmeden Ufuk ve Ezgi'de salona geldi. Ezgi'nin babası tekli koltuğa otururken, diğer tekli koltuğa da Kenan amca oturdu. Böylelikle Kenan amcanın oturduğu tekli koltuğun tarafından duran üçlü kanepeye bizimkiler, Ezgi'nin babasının oturduğu tekli koltuğun tarafında duran üçlü koltuğa ise abileri oturmuştu. Ufuk, üçlü koltuğun yanına yerleştirilmiş sandalyeye oturdu. Ben, Berna ve Ezgi ise yemek masasının etrafında dizili olan sandalyeye oturduk.

"Nasılsınız?" diye ilk söze Kenan amca girdi.

Ezgi'nin babası; "Çok şükür iyiyiz sizler nasılsınız?" diye karşılık verdi.

Kenan amca "Bizde iyiyiz çok şükür." dediğinde Birsen teyze söze girdi. Bakışlarını Ezgi'nin annesine sabitledi ve güler yüzüyle "Siz nasılsınız?" diye sordu. Ezgi'nin annesi "İyiyiz elhamdülillah sizleri sormalı." dedi. Sanırım ilk on beş dakika sırasıyla bu konuşma devam edecekti.

"Aha başladı malûm nasılsınız, iyiyiz, siz nasılsınız muhabbeti." diye fısıldadı Berna. Ezgi ile benim aramda oturduğu için rahatça konuşmuştu. Ezgi'nin dudakları kıvrıldığında oda Berna gibi fısıldadı. "On beş dakika rahatım desene."

"He... Rahatsın gelin hanım." Dedi Berna.

Ela kucağımda huzursuzlanınca Melih'in baskıları bizi buldu. Sorun yok der gibi gülümsedim ve Ela'yı hafifçe kucağımda salladım. Sanırım kalabalık onu huzursuz etmişti.

Berna Ela'nın elini uzanıp tuttu. "Fıstığım sen bu ortamı sevmedin mi?" dedi fısıltıyla ve avucunun içini öptü.

"Ahu, kucağıma versene Ela'yı. Ben heyecandan onu öpmedim bile." dedi Ezgi kollarını uzatmış, parlayan gözleriyle Ela'ya bakıyordu. Ela'yı, Ezgi'nin kucağına verdiğimde, aileler arasındaki nasılsınız faslının sona erdiğini fark ettim.

Ezgi'nin annesi, kaşıyla gözüyle Ezgi'ye işaret ettiğinde. Ezgi oturduğu yerden kalktı. İki yengeside kalkınca Berna durur mu hiç? Hemen oda kalkıp Ezgi'nin arkasından gitti. Kısa bir süre sonra önce Ezgi'nin yengeleri içeriye girdi hemen arkasından elinde kahve tepsiyle Ezgi ve Ezgi'nin arkasından su bardaklarının olduğu tepsi tutan Berna girdi salona.

Ezgi herkese kahvesini verdikten sonra en son Ufuk için özel olarak yapılmış kahveyi verdi. Sonrada tekrar yerine oturdu.

Kenan amca ve Birsen teyze Ezgi'nin annesi ve babasıyla sohbeti ilerletmişti. Hem sohbet ediyorlar hem de önlerinde ki hazırlanmış envai çeşit ikramlıklardan atıştırıyorlar, bir yandanda kahvelerini yudumluyorlardı.

"Abi, ben bu kahveyi içeceğim ama elim titriyor ne yapacağım?" diye fısıldadı Ufuk. Melih Ufuk'a boş boş baktı. Duymamış gibi yaptı ve kahvesini içmeye devam etti. Ama Ufuk bu durur mu?

"Abi sen Osman'la yer değiştirsen, o çaktırmadan kendi kahvesiyle benim kahvemin yerini değiştirir."

"Ufuk, bu kahveyi içmen için iki saniyen var. Yoksa fincanıyla birlikte ağzına sokarım." diye resmen dişlerinin arasından tısladı Melih.

Ufuk gözlerini kocaman açtı ve kahve fincanı tek seferde kafasına dikti. Melih'in dudakları iki yana kıvrıldığında, Mehmet abi, Çağlar ve Osman açık açık gülüyorlardı.

Gece yavaş ama sorunsuz ilerliyordu ta ki Ezgi'nin abisinden birinin ortaya sorduğu soruya kadar.

"Ufuk Bey ne iş yapıyor?"

Ezgi'nin abisinin sorusuyla yüzünde yer edinen gülümseme yok oldu. Ufuk'un da sertçe art arda yutkunduğuna şahit oldum.

"Oğlumuz makine mühendisi." dedi Kenan amca büyük bir gururla.

Ezgi'nin abisi başını usulca sallayıp gözlerini Ufuk'a dikti. "Makine mühendisi olan bir adam benim okul öncesi öğretmenliği yapan kardeşimle nasıl tanışmış koskoca İstanbul'da çok merak ediyorum?"

"Furkan abi..." dedi sitemle Ezgi.

Furkan, Ezgi'nin yüzüne bakınca sıkkın bir nefes verdi. Ufuk'u kabul etmek istemiyordu ama küçük kız kardeşine kıyamıyordu.

"Ben Ezgi'yi bir tesadüf eseri gördüm ve gördüğüm ilk andan itibaren ona deli gibi aşığım." Yutkundu. "Seviyorum. Hem de çok."

Ezgi'nin babası sesli bir şekilde boğazını temizledi. Ufuk başını yere eğdi. Ortamda bir anda sessizlik oldu. Melih, elini Ufuk'un omzuna koydu.

"Aklınızı kurcalayan bütün soruları sorabilirsiniz." Dedi Melih ve ekledi. "Sorularınız asla cevapsız kalmaz."

Ela, Melih'in sesini duymasıyla önce dudaklarını büzdü sonra ağlamaya başladı. Ayağa kalkıp Ezgi'nin kucağından Ela'yı aldım. Ela'nın ağlaması ortamda ki gerginliğin üstünü kapatmıştı. Ben, kucağımda Ela'yı susturmaya çalışırken herkesin bakışları bir anda ağlayan kızıma ve bana döndü.

"Ela'yı bana getir Ahu." diyen Melih'le ona doğru adımladım ve kızımı babasının kucağına verdim. Melih, Ela'nın boynunu öptü ve başını göğsüne yasladı. Ela eliyle babasının parmağını tuttu ve bir anda ağlamayı bıraktı.

"Demek ki derdi babasıymış." Dedi Ezgi'nin kapalı olan yengesi ve gözlerini bana dikti. "Kaç aylık?"

"4,5 aylık." dedim gülümseyerek.

"Maşallah.Allah bağışlasın." Dedi.

"Teşekkür ederim." dedim.

"Eee sizin var mı bebek?" diye sordu Ezgi'nin küçük kardeşi, Berna'ya bakarak.

"Ay yok." derken Berna yüzük olan eliyle saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Biz daha yeni nişanladık Çağlar'la."

Erdem'in bakışları Çağlar'ı buldu. Sonra dudakları iki yana kıvrıldı. "O zaman umut var desene."

"Ne var ne var?" Dedi Çağlar.

Ortam sürekli başka bir konuyla geriliyordu. Kenan amca olaya el atarak boğazını temizledi ve "Salih Bey..." diye seslendi. Salih amcanın bakışları Kenan amcayı bulduğunda Kenan amca konuşmasına devam etti.

"Buraya gelme sebebimizi biliyorsunuz. Hayırlı bir iş için kapınızı çaldık."

Hepimiz nefsimizi tutmuş Kenan amcanın sözünü bitirmesini bekliyorduk.

"Gençler, birbirlerini sevmişler bize de ön ayak olmak düşer. Salih Bey, Allah'ın emri Peygamber efendimizin kavriyle kızınız Ezgi'yi oğlumuz Ufuk'a istiyorum."

Ezgi'nin babası oturuşunu dikleştirdi. Bir kez Ezgi'nin yüzüne baktı ve sonra gözleriyle Kenan amcanın yüzünü esir aldı.

"Benim tek bir çiçeğim var. Çok şükür Rabb'im bana bu günleri göstermeyi nasip etti. Dört çocuğum var ama bir çiçeğim var. Solmasın, kimse onu kurutmaya cesaret etmesin diye, üzerine gölge olduğum tek çiçeğim. Yüzündeki gülümsemeye hayran olduğum. Gözünden düşen bir damla yaşa öldüğüm, yeri gelirse hiç düşünmeden öldüreceğim gönlümün tek çiçeği. Bilmem anlatabildim?"

Ezgi'nin babası konuştukça, dolan gözlerinden yaşlar bir bir akıyordu. Babası Ezgi'yi çok seviyordu. Biricik kızını gönlünün çiçeği yapmıştı.

Berna ile göz göze geldiğimiz de ikimizde burukça gülümsedik. Çünkü ikinizinde kalbindeki kapanmayan yaraydı; baba.

"Gönlümün çiçeği sevdalanmış. Elden ne gelir ki? Yok desem çiçeğim solacak. He desem, gönlüm çiçeksiz kalacak."

"Baba..." Bir hıçkırık koptu Ezgi'nin boğazından. Aslında o hıçkırık kalbinden kopup gelmişti.

"Benim ne istediğim önemli değil. Önemli olan kızımın ne istediği." dedi ve yaşlı bakışları Ezgi'yi buldu. "Kızım sen bu adamı istiyor musun?" diye sordu.

Ezgi, gözlerini babasından çekip başını yere eğdi ve usulca olumlu anlamda başını salladı.

Salih amca bakışlarını Ezgi'den çekip Ufuk'a baktı. Kaşları çatık bakışları sertti. "Bana bak delikanlı eğer kızımın gözünden senin yüzünden tek bir damla yaş akarsa, seni o bir damla yaşla boğarım."

"Asla üzmem." Diye atıldı Ufuk. "Gönlünüzün çiçeğini kendi gönlümün çiçeği yapacağım efendim."

Ufuk'un alalacele konuşmasına Ezgi'nin erkek kardeşi bir kahkaha attı. "Enişte sende kafa adamsın ha." diyerek bir kahkaha daha attığında, hiç konuşmayan abisi çocuğun ensesine sertçe vurdu. "Kes zevzekliği Erdem." dedi.

Salih amca, bir süre Erdem'e ters ters baktı. Sonra bakışlarını Kenan amcaya çevirdi ve konuştu.

"Ee madem kızım istiyor. Hayırlı olsun. Allah tamamına erdirsin inşallah. Bende verdim gitti."

Ufuk, sesli bir soluk verdi ve "Çok şükür Allah'ım." dedikten sonra Melih'e döndü. "Abi, Ezgi'yi bana verdi babası." Diye sırttı.

"Duydum." dedi Melih ve içten bir şekilde gülümsedi. "Hayırlı olsun."

"Sağ ol abi."

Kenan amca "Allah tamamına erdirsin. Ufuk gel Salih Beyin elini öp oğlum." dedi.

Ezgi ile Ufuk büyük bir rahatlama ve sevinçle büyüklerin ellerini öpmüş, bizlere sarılmışlardı.

Yüzükler takılınca, Erdem inatla ablasının nişan tepsisini tutmak istemişti ve tutmuştuda. Yüzükler takıldığında kurdale kesileceği zaman. "Eheheh enişte makas kesmiyor." demiş ve Ufuk'tan oldukça yüksek bir bahşiş koparmıştı. Daha fazlasını da alırdı tabii ama Ezgi'nin Samet abisi onu azarladığı için durmuştu.

Yüzükler takılmış, kurdele kesilmişti. Ezgi ve Ufuk'un omuzlarındaki yüklerden biri azalmıştı.

***

Yüzükler takılıp kurdale kesildikten sonra Ezgi'nin ailesini bir hafta içinde düğün yapmaya ikna etmek oldukça zor olmuştu. Kenan amca ayrı, Birsen teyze ayrı, Melih ve Mehmet abi aile üyelerine ayrı ayrı dil dökmüşlerdi.

Salih amca olmaz derken, Ezgi'nin annesi ve yengeleri kesin bir dille asla olmayacağını söylüyorlardı. Allah'tan Ezgi'nin iki abisi ve erkek kardeşi ne kadar sert olsalar da orta yolu bulmaya çalıştıkları için işi yokuşa sürmek yerine olayın çözümünü arıyorlardı.

Bir sürü dil dökmenin ardından en sonunda büyük olan Furkan abi "Baba uzatmaya gerek yok. Ezgi'nin işi zaten İstanbul'da düğün olsun bari kendi evinde kocasının yanında olur." dedi.

Samet abide "Abim doğru söylüyor baba. Ezgi'de istiyor zaten. İşi yokuşa sürmeye gerek yok." Diye Furkan abiye destek verdi.

"Oğlum olur mu hiç öyle şey?" diye çıkıştı Ezgi'nin annesi Emel teyze. "Sanki yangında mal kaçırıyorlar. Ne bu bir hafta içinde düğün dernek mi kurulurmuş canım? Bizimde kendimize göre hazırlık yapmamız lazım."

"Olur anne olur. Niye olmasın." dedi Furkan abi. "İşi yokuşa sürmeyin."

Emel teyze o gece itiraz edecek oldu ama Salih amcada oğullarına hak verdiği için düğün işinide kabul etti. Hafta sonu Pazar günü İstanbul'da düğün olacaktı. Bu yüzden Perşembe akşamı Trabzon'da kına yapılacaktı. Biz Ezgi'yi Pazar akşamı istediğimiz için hazırlıklar için dört günümüz vardı.

Bu dört gün Trabzon kazan biz kepçe altını üstünü getirmiştik ve Ezgi için alışveriş yapıyorduk. Emel teyze asla bir şeyden memnun olmuyor, Birsen teyze sabırla onu memnun etmeye çalışıyordu.

Ezgi bu süre içinde İstanbul'da bir arkadaşının hazırladığı gelinliğiylede ilgileniyordu. Annesi, bir yandan yengeleri bir yandan üzerine geliyorlardı ve unutmamak gerekir ki Ezgi hamileydi.

Öyle böyle derken en sonunda kınanın yapılacağı gün gelmiş çatmıştı. Bütün hazırlıklar tamamlanmış, sayamadığım kadar çok akrabaları kınaya davet edilmişti. Ezgi kınayı kadınlar arasında yapmak istemişti ama annesi onu kesin bir dille reddetti.

"Bizim akrabalarımızın hepsi İstanbul'a düğüne gelemez. Bari dayıların amcaların ve diğer akrabalar kınaya gelsin Ezgi. Zaten oldu bittiye getirdin her şeyi bu kına benim istediğim gibi olsun. Kına erkek kadın karışık olacak."

Ezgi, itiraz etse dahi bir işe yaramayacağını anladığı için pes ederek mecburen kabul etti.

Şimdi hepimiz kınanın yapılacağı düğün salonunda, gelin odasındaydık. Ezgi'nin strestenmidir bilinmez midesi bulanıyordu.

"Daha iyi misin kuzum?" diye sordu endişeyle Emel teyze. Limonlu suyu Ezgi'ye içmesi için uzattı. "Yoruldun tabii dört gündür koşturup duruyorsun."

"İyiyim anne. Heyecan yaptım sadece." dedi Ezgi.

"Ezgi'm canım arkadaşım sakin ol. Daha bu kınanın düğünü var çiçeğim." dedi Berna ve Ezgi'nin yanına oturdu. Bende yaklaşıp Ezgi'nin diğer boş tarafına oturdum. "Evet, sakin ol." Dedim ve gülümsedim. "Sorun olmayacak merak etme."

"İnşallah." dedi Ezgi.

Ela, pür dikkat Ezgi'nin üstündeki bindallının parlak işlemelerine bakıyordu. Bindallı kırmızı ve bol taşlı olduğu için acayip dikkatini çekmişti.

"Oyy boncuğum sen neye bakıyorsun böyle." Diyerek Ela'yı kucağına aldı Ezgi. "Şuna bak ya. Nasıl da boncuk boncuk bakıyor. Gözleride tıpkı Melih abinin gözlerinin rengi Ahu."

"Evet, maalesef benim kızım tıpkı babası teyzesi."

"Kucağına ne çok yakıştı. Dur fotoğrafını çekeyim de Ufuk'a atayım." dedi Berna ve Ezgi'nin Ela'yla fotoğrafını çekip Ufuk'a attı. Sonra Ela'yı kendisi kucağına alıp selfie çekildi. Ela'yı benim kucağıma verdi. Telefonuyla birşeyler yaptı ve bir-iki saniye sonra telefonu çaldı.

"Alo Aşkımmm." Sırıttı. "Evet evet," daha çok güldü. "Nasıl güzeliz ama değil mi? İstersen bizimde bir sürü bundanımız olabilir." Bir-iki saniye karşı tarafı dinledi ve büyük bir kahkaha attı. "Bende seni seviyorum ultra odun sevgilim. Ah pardon artık nişanlım. Bir ay sonra inşallah kocam olacak bey." diye konuşarak gelin odasından çıktı Berna.

"Arkadaşın biraz tuhaf." Dedi Samet abinin eşi Derya abla. "Nişanlısı da öyle. Az önce Erdem'i duvara sıkıştırmıştı Ahu'nun kocası zor aldı elinden."

"Yenge, Erdem Berna'ya asılmaya devam ederse inan bana hiç kimse onu Çağlar abinin elinden alamaz."

"Ay o adamda çok sinirli canım." dedi bu kez Furkan abinin eşi Gülay abla. "Bu kadar sinir insana zarar eder. Seninki de böyle sinirli mi?"

"Hiç sinirli değil." dedi Ezgi ve gözlerini devirdi. "Ufuk ne annemin ne de sizin düşündüğünüz gibi bir adam değil. Beni seviyor, bana değer veriyor. Bende onu seviyorum."

"Biz ne düşünüyormuşuz Ezgi hanım? Benim o çocuğu gözüm hiç tutmadı. Sevemedim. Gözleri fırıldak gibi dönüyor."

"Kimin?" diye çıkıştım. "Ufuk'un mu?" Cıkcıkladım. "Ufuk asla sizin bahsettiğiniz gibi bir adam değil Emel teyze. Bence Ufuk'u tanımaya çalışın eminim sizde onu tanıdıkça çok seveceksiniz."

Gelin odasının kapısı bir kez tıklatılıp açıldı ve Birsen teyze önde Ufuk arkasında içeriye girdiler. Birsen teyze yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle "Vakit geldi, Ufuk ve Ezgi salona giriş yapsınlar." Dedi ve bana döndü. "Ahu kızım sen gelsene iki dakika bizde yukarıya çıkalım." Başımı sallayarak oturduğum yerden kalktım ve Birsen teyzeyle gelin odasından çıktık.

"Ay Ahu şiştim Valla. Bitse de gitsek." Hem benimle konuşuyor hem de çantasının içinde bir şeyler arıyordu. "Hah." dedi aradığı şeyi sonunda bularak ve önümde durdu. Çantadan çıkarttığı iki tane nazar boncuğunu yüzüme doğru salladı.

"Birini kendine tak, diğerini Ela'ya tak kızım."

"Ne gerek var anne böyle şeylere?"

"Ay Ahu, nazar değecek kızım. Sen inanmıyor olabilirsin ama ben inanıyorum. İstanbul'a dönelim kurşunda döktüreceğim." Nazar boncuğunun birini Ela'nın elbisesinin içine taktı diğerini de benim elbiseme iliştirdi.

"Valla çok yoruldum. İnanki ben Melih ve senin düğününde böyle yorulmamıştım."

Ah o zamanlar benim sözde ailem Tunç hariç hepsi Melih'ten korktuğu için kimse karşı gelemiyordu. Yorulmaman çok normal anneciğim dedim. Tabii ki de içimden.

"Bir de şu Ezgi'nin küçük kardeşi var ya oğlan ne yılışık yahu. Çağlar'ı çıldırttı. Göz göre göre utanmadan Berna'ya yavşıyor. Melih'te sinirli. Ufuk bir yandan Çağlar bir yandan çocuğum kaç parçaya bölündü."

Birsen teyze konuşuyor ben öyle yorum yapmadan onu dinliyordum.

"Ahu, Ezgi'ye takacağımız Turalı altın kolyeyi evde unutmuşum ya. Kenan'a alalım buradan bir kuyumcudan dedim. Düğünde takarsın ne olacak dedi bana. Bu adamda beni sinir ediyor. Tek amacı tıkınmak bir çözüm bulayım dediği yok."

Birsen teyzenin söylenmeleri eşliğinde salona giriş yaptığımızda direkt Melih'lerin olduğu masaya ilerledik. Melih Çağlar'a birşeyler söylüyordu, Çağlar ise sinirliydi. Konuşmaya arada Osman'da katılıyordu. Masaya vardığımızda ilk bizi fark eden Mehmet abi oldu. Oturduğu sandalyeden kalktı ve kollarını uzatarak Ela'yı kucağına aldı.

Birsen teyze Kenan amcanın yanına oturdu. Bende hemen Melih'in yanına oturdum ve elimi omzuna uzatıp tuttum. Melih iki saniye kadar bakışlarını bana değdirip elimi avucumun içene aldı ve öptü. Sonra tekrar Çağlar'ın yüzüne baktı.

"Tamam oğlum haklısın. Az daha sakin ol." Dedi Melih.

"Abi, adam yılışık kuyruk gibi Berna'nın peşinde dolanıyor. Kuyruğunu kopartmama az kaldı."

"Az idare et be abi." Dedi Osman ve ekledi. "Hem hani sen kıskanç değildin?"

"Kıskançmışım demek ki lan! Şimdi konumuz benim kıskançlığım mı?"

Çağlar'ın isyanından sonra gözlerim Berna'yı aradı ve en sonunda Salih amcanın yanında oturup onunla konuştuğunu gördüm.

"Tamam Çağlar. Bir kaç saat daha sakin ol yeter. Sorun falan istemiyorum."

"Abi, bu ne ya. Adam resmen benim sevgilime yavşıyor. Ben niye Ufuk puştu yuva kuracak diye sevgilime değen gözleri oyamıyorum ya?" Sinirle saçını geriye attı. "Berna benim sevgilim. Benim! Benim..! Benim!"

"Tamam ulan senin sevgilin." diyen Melih'in konuşmasıyla gelinle damadın geldiğine dair müzik çalmaya başladı.

Ezgi ve Ufuk alkışlar eşliğinde el ele salona giriş yaptılar ve dans etmeye başladılar. İkiside oldukça heyecanlıydı. Kısa süren danstan sonra müzisyenin çiftleri ortaya davet etmesiyle, insanlar ortaya oynamaya geldiler. Ezgi ve Ufuk yerlerine oturdu. Salonda oyun havaları çalmaya başlayınca insanlarda eğlenceye kendini kaptırdılar. Hatta bu kendini eğlenceye kaptıran insanların arasında Berna'da vardı.

Saatler ilerledi. Mehmet abi bile bir kez halaya girdi horon tepti. Melih sadece oturdu.

Ezgi'nin kınası yakıldığında Birsen teyze tıpkı benim elime koyduğu gibi tam altın koydu Ezgi'nin elinin içine. Ezgi ve annesi uzunca sarılıp bolca ağladılar. Sonra ortamdaki hava değişsin diye bir kez daha çiftleri ortaya çağırıp dans müziği çaldı.

Melih kızımızı kucağına aldı. Bir eliyle de benim elimi tuttu ve ortaya sürükledi. Üçümüz birbirimizi kucaklayarak dans ettik. Ela'nın minik başı Melih'in göğsünde yer bulurken benim başım onun kalın omuzundaydı. Melih, kızım ve benim tek dayanağımızdı.

Zaman ilerledikçe, insanlarda yavaş yavaş düğün salonunu terk ediyorlardı. Benim ayağımı ayakkabı vurduğu için Çağlar, Osman ve Ufuk'un oturduğu masada oturuyordum. Berna ve Birsen teyze Ezgi'nin yanındaydı. Ufuk'un konuşmasıyla bakışlarım onu buldu.

"Kalbim göğsüme sığmıyor oğlum. Valla biri içerde sanki kalbimi deşiyormuş gibi hissediyorum dedi Ufuk. Heyecandan dolayı yerinde duramıyordu.

Ne var lan heyecanlanacak? Rahat ol azıcık." dedi Çağlar.

Tabii sana rahat ol demesi kolay Elinin tersiyle alnında biriken ter sildi. "Ah Ezgi'yle şu imzaları bir atalım Valla bende rahatlayacağım. Bana doğru hafifçe eğilip "Yenge, kayınvalidem bana öldürecek gibi mi bakıyor yoksa benim Elf gözlerim yanlış mi görüyor?" diye sordu.

Ufuk'un bu haline dayanamayıp küçük bir kahkaha attım. "Yok gözlerin çok iyi görüyor. Kayınvaliden seni gerçekten öldürmek ister gibi bakıyor" dedim

"Yapma yaa... Diye hayıflandı. "Allahım ne olur beni bu dertten sorunsuz kurtar sana adak adıyorum beş koyun keseceğim. Yok yok tam on koyun keseceğim. Amin Allah'ım.

"Ooo abi sen daha kınada böyle terliyorsan, düğünde ne yapacaksın?" diye alayla sordu Osman.

Ufuk, resmen Çağlar ve Osman'ın dalga konusu olmuştu. Ufuk ikisini de görmezden gelip, az ileride kucağında kızımızla ayakta Mehmet abiyle konuşan Melih'e yüksek sesle "ABİ..?" diye seslendi. Melih onu duymayınca bu kez "Melih abi?" diye seslendi. Melih'in bakışlanı bize döndü ve yanımıza ilerledi. Tam yanımda durup tek koluyla belime sarıldı ve Ufuk'un gözlerinin içine "Ne oldu" der gibi baktı.

"Abi hani ben şimdi hem baba oluyorum hem de evleniyorum ya...?

Gözlerini kıstı Melih ve "Eee... dedi.

"Ee'si şu abi. Sen şimdi tecrübeli sayılırsın. Git kayınvalidemle konuş bana böyle bakmasın ya. Baba olacağım ben. Ayrıca damadım şu an. Yakında evleniyorum. Benim için bir şey yap abi. Ha son bir şey daha var. Baba olacağımı söyledim mi? Eğer söylemediysem söyleyeyim. Ben baba olacağım abi."

Ufuk, son zamanlarda Melih'in sınırlarını ve sabrini aşını zorluyordu. Yine o zorlama anlarından birini yaşıyorduk. Melih kaşlarını havaya kaldırdı ve başını bir kere aşağı yukarı salladı. "Senin için bir iyilik yapacağım koçum." derken Ufuk'un dudaklan iki yana kıvrıldı ve Melih "Erdem..?" diye seslendi. "Ufuk enişten sizinle horon tepecekmiş koçum. Al enişteni göstersin marifetlerini

Ufuk'un yüzü düştüğünde, Çağlar ve Osman katıla katıla gülüyorlardı.

Furkan abi, Samet abi ve Erdem Ufuk'u aralarına almış ve canı çıkana kadar horon tepmişlerdi. Ufuk her fırsatta beni kurtarın der gibi Melih'lere baksa da bizimkiler asla oralı olmamıştı.

Ufuk'ta mecburen kendini kayınbiraderlerinin insafına bıraktı.

***
Gece sona erdiğinde, kendimizi otele zor atmıştık. Yarın öğleden sonra İstanbul'a dönecektik. Hepimiz aşırı derecede yorulmuştuk ve bir an önce evimeze dönmek istiyorduk.

Melih bizi odaya bırakıp, Mehmet abilerle konuşmaya gitti. Ela uyuyordu. Sanki düğünde oradan oraya koşturan benim minik kızımmış gibi top atsan uyanmayacak kıvamdaydı. Altını değiştirirken de üzerini çıkartırkende uyanmamıştı mışıl mışıl uyuyordu.

Bunu fırsat bilerek banyoya girdim ve hızlı bir duş aldım. Bornozu üzerime geçirip banyodan çıktığımda odanın kapısı aynı anda açıldı ve Melih'le göz göze geldik.

Melih kararan ela gözlerini gözlerimden çekmeden omzuna attığı ceketini yatağın üstüne attı ve bana doğru adımladı tam önümde durdu.

"Duş mu aldın yavrum?" Büyük elleri bornozumun kuşağına gitti ve bir düğümünü açtı. "Beni niye beklemedin?"

Nefes alma eylemini hatırlayarak derince bir nefes aldım. "Bu kadar erken geleceğini bilseydim, beklerdim."

Yutkundu. Yutkundum.

"Çok yorgun musun?" diye sordu. Gözleri dudaklarım ve gözlerim arasında mekik dokuyordu. "Seninle birlikte duş almaya ihtiyacım var."

Gözlerinin en derine baktım. Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp ısırdım. "Sanırım benimde canım seninle duş almak istiyor." dediğimde Melih bornozumun son düğümünü de açtı ve bornozun önü açıldı. Elinin sırt kısmını bornozun açılan kısmından boynum ve göğüslerim boyunca gezdirdi. Sonra tek ve hızlı hamleyle bornozu üzerimden çıkartıp. Beni karşısında çırıl çıplak bıraktı.

Arsız gözleri vücudumu baştan aşağıya süzmeye başladığında istemeden beni bir an da utanç bastı. Ellerimle vücudumu kapatacakken Melih benden önce davrandı ve beni kucağına aldı. Bacaklarımı beline doladım. Melih hızlı adımlarla banyoya girdi kapıyı kapattı ve beni banyo tezgahına oturttu.

İki eliyle yüzümü kavrayıp dudaklarıma hırsla yapıştı ve beni delice öpmeye başladı. Dili dilime değiyor, öpüşü damağımda muhteşem bir tat bırakıyordu. Geri çekildi ve iki bacağımı ayırarak bacak arama girdi. Ellerim gömleğinin düğmelerine gittinde onun elleri pantolonunun kemerini açıyordu.

Gömleğin bütün düğmelerini açmayı bitirdiğimde o çoktan kemerini çözmüş, pantolonunun düğmesini ve fermuarını açarak bedeninden indirmişti.

İki eliyle tekrar yüzümü kavradı ve dudağımın üstüne bir öpücük kondurdu. "İçine gireceğim. Ön sevişme için sabır edebilecek durumda değilim sanırım Ahu."

Dudaklarımı dudaklarına yaklaştırdım ve tüy kadar hafif bir öpücük kondurdum. "Ne duruyorsun? Seni bekliyorum." Derken bacaklarımı daha da araladım.

Melih'in gözleri giderek koyulaştı. Erkekliğini kadınlığımın girişine yaklaştırdı. İkimiz aynı anda inledigimizde Melih kadınlığımın üstüne kendimi sürttü ve bir anda içime girdi.

"Ahh..."

Melih'in sertliği duvarlarımı zorladığında ilk kez kadınlığımın sızladığını hissettim. Tırnaklarım resmen Melih'in omuzlarına gömülmüştü.

"Çok mu acıdı?"

Melih'in sorduğu soruya cevap verebilecek durumda değildim. "Ahu, güzelim..." Sesinde ki endişe giderek arttığında içimden çıkmak için bir hamle yaptı. İzin vermedim bacaklarımı kalçasının üstünde bağladım.

"İyiyim... Hadi devam et."

"Emin misin yavrum?"

"Eminim... Hadi."

Melih benden aldığı onayla yavaş yavaş içimde hareket etmeye başladığında, içimdeki sızı zevke dönüştü. Melih içimde daha da sertleşti ben daha çok gevşedim.

İkimizin iniltileri, Trabzon'un lüks bir otelinin banyosunun içinde yankılanıyor.

Birlikte yanıyor, yine birlikte sönüyorduk.

BÖLÜM SONU

🍎🍏

Çiçeklerim, Finale son 2 bölüm.🥺

Ayrıca Twettirda #buzyanığı etiketiyle yaptığınız bütün paylaşımları takip ediyorum. Hepinize desteğiniz için teşekkür ederim.😍🙏🏼♥️

İyi ki varsınız. 🙏🏼Sizi seviyorum.♥️

 

Loading...
0%