Yeni Üyelik
79.
Bölüm

ÖZEL BÖLÜM

@esranurozer

ÖZEL BÖLÜM

Keyifle Okuyun...

🍎🍏

"Affet beni gece vakti,
Ay doğmuş süzülürken.
Sabaha kalmadan affet,
Tam ayrılık derken..."

Kulaklarıma işkence olan ses Melih'e aitti, şarkı söylüyordu. Hayır, hayır şarkı söylemiyor işkence çektiriyordu.

Melih, asla şarkı söylememeliydi. Şarkı söylemeyi bırak ağzının içinde bile mırıldanmamalıydı.

Saçlarımı daha fazla kurutmayı bırakıp fön makinesini kapattım. Çünkü çok sevgili biricik kocamın sesi fön makinesini bile bastırıyordu. Kapıyı açıp banyodan çıktığımda Melih'le Ela görüş açıma girdi.

Ela bizim yatağın ortasında sırt üstü yatmış Melih'te hafifçe üzerine uzanarak yüzünün her yerini öpüyor aynı zamanda da Ela'ya şarkı söylüyordu. Ela bu durumdan o kadar memnundu ki elleriyle sürekli babasının yüzüne dokunuyor, sakallarını okşuyordu.

Baba kızın görüntüsü tek kelimeyle muhteşemdi. Tek sıkıntı Melih'in kulak tırmalayan sesi bu görüntüye gölge düşürüyordu. Ela zaten babasının her şeyine âşık olduğu için bu kötü ses onun için sorun değildi. Çünkü bu sıralar küçük hanımın, babasının kendisine şarkı söylemesi en sevdiği şeyler arasındaydı.

Ela, tam 8 aylık olmuştu ve yerinde duramayan bir çocuktu uslu diyemeyeceğim kadar hareketliydi. Agulama uğulama dönemindeydik ve her yeni gün değişik sesler çıkartıyordu, konuşması yakındı. Özellikle babasının yanındayken daha çok sesler çıkartıyordu. Hepimiz Ela'nın ilk söyleyeceği şeyi merakla bekliyorduk.

Melih, Ela'nın minik ellerini tutup avuç içini öptü ve şarkıyı söylemeye devam etti.

"Çünkü sen çölüme yağmur oldun
Sen geceme gündüz oldun
Sen canıma yoldaş oldun
Sen kışıma yorgan oldun..."

Bu ses gerçekten çekilecek gibi değildi. Hızlı davranarak giyinme odasına girdim. Melih'in kulaklarıma adeta bir işkence ettiği sesiyle üzerimi giyindim ve daha fazla bu sese maruz kalmamak adına giyinme odasından çıktım. "Melih!" diye seslendim.

Melih'in bakışları beni bulduğundan çok şükür ki şarkı söylemeyi bıraktı. Sesimi duyan Ela yattığı yerde elini ve ayaklarını hareket ettirerek bana bakıyor aynı anda da mırıltılı sesler çıkartıyordu. Onun bu heyecanı açıkmış olmasından kaynaklıydı. Yatağa oturdum ve hemen Ela'yı kucağıma aldım. Göğsümü açar açmaz Ela direkt göğsümü kavradı ve emmeye başladı.

"Hayatım neden bize bunu yapıyorsun?" Ela'nın başının üstünü öptüm. Gözlerim tekrar Melih'i buldu. "Biz bu işkenceyi hak edecek sana ne yaptık?"

Melih ne söylediğimi anlamadığı için kaşlarını çattı. "Ne diyorsun Ahu, ne işkencesinden bahsediyorsun?" diye sordu.

Ah canım kocam üstten ona laf vurmamı da anlamıyordu.

"Şarkı söyleyerek kulaklarımıza yaptığın işkenceden bahsediyorum." Dediğimde Ela göğsümü bırakıp gözlerimin içine bakarak mırıl mırıl bir şeyler anlatmaya çalıştı. Babasına laf söylemem hoşuna gitmiyordu.

Ela ile Melih'in birbirine duyduğu bağlılık ve sevgi kelimelerle anlatamayacağım kadar çok kuvvetliydi. Özellikle Ela Melih'e çok fazla düşkündü. Şüphesiz ki ilerde konuşmaya başladığında ona en çok anneni mi babanı mı seviyorsun diye sorduklarında direkt hiç düşünmeden babam diyecek kadar düşkündü.

Melih, "Sana göre öyle güzelim." derken yanımıza uzandı ve Ela'nın tombul ayağının altını öptü. " Kızım benim sesime bayılıyor." Bir kez daha öptü. "Değil mi babacığım?" ve bir öpücük daha kondurdu ayaklarına. Ela sesli bir şekilde güldü ve göğsüme tekrar sokularak emmeye kaldığı yerden devam etti.

"Çünkü kızın konu sen olunca her şeye bayılıyor." diye ağzımın içinde homurdandım.

Melih kısık sesli bir kahkaha attı. "Sen bizi kıskanıyor musun yavrum?"

Hızla başımı çevirip yüzüne baktım. "Ya ne alakası var?" kaşlarımı çattım. "Ben niye kıskanacağım sizi canım? Bir şey ya kötüdür ya da iyidir. Maalesef ki senin sesin aşırı derecede kötü! Duşta bile şarkı söylenemeyecek kadar kötü kocacığım!"

Melih az öncekinden daha büyük bir kahkaha attı, sırt üstü kendini yatağa bıraktı ve kollarını başının altına yerleştirdi. "Evet, güzel karımın kıskançlık damarı tutmuş..." parmakları belime dökülen saçlarımı buldu. Usulca okşadığı saçlarımdan bir tutamı alıp öptü. "Saçların eskisi gibi uzamış." Parmaklarının arasında duran saç tutamını burnuna götürüp kokladı.

Melih'in bu hareketi içimi eritti. Gözlerimden gözlerine akan kalpler vardı. Biz az önce ne konuşuyorduk, konu tam olarak neydi hepsi bir bir beynimden uçup gitti. Aklımı, kalbimi kurcalayan tek şey şu an Melih'e hissettiğim yoğun sevgiydi.

Melih yaşadığımız o vahim olaydan sonra hataya sıkı sıkıya tutulup bizi bırakmadığı günden beri sürekli Rabbim'e onu bize bağışladığı için dua ediyorum. O acı günden sonra Melih'e kızamıyorum, küsemiyorum, kırılamıyorum. Hele ki gerçeklerle yüzleştiğimde beni koşulsuz seven ve koruyan kişinin Melih'ten başkası olmadığını öğrendiğimden beri geçmişin üstünü bir daha açmamak üzere kapattım.

Geçmiş boğazına takılan acı bir yumrudur. Her yutkunduğunda acıtır. Kendiliğinden geçmesini beklersen asla geçmez, sürekli canını acıtır. Çok acı çeksen de o yumruyu kendi ellerinle söküp atmalısın. Evet, o an için hiç çekmediğin kadar acıyı iliklerine kadar hissedersin ama sonra acıyan yerlerin yavaş yavaş iyileşir ve sen artık acı çekmezsin.

Hayata geri dönmek için geçmişi ardında bırakıp önüne bakmalı insan. Ömür bitiyor, her gecenin ardından muhakkak gün doğuyor. Geçmişte değil tam bugünde yaşamalıyız. Geçmişin acısıyla değil bugününün bize verdiği mutluğun tadını çıkartmalıyız.

"Ahu..?" daldığım derin düşüncelerden Melih'in sesiyle kendime geldim.

"Efendim."

"Hafta sonu Bursa'ya gidelim mi?" gülümsedi. Parmaklarıyla hala saçımla oynuyordu. "Hem bizim için değişiklik olur hem de ailece baş başa kalırız, ne dersin?"

Eskiden olsa Bursa'da ki evimize gitmek isteyen taraf ben olurdum ama şimdi Melih sıklıkla Bursa'ya gitmek istiyordu. Emerken göğsümde uykuya dalan kızımdan bakışlarımı çekip Melih'e baktım. "Bursa'ya gitmek nereden çıktı şimdi?" diye sordum.

"Yavrum, 4 aydır evimizde yalnız değiliz farkında mısın? Ev, ev olmaktan çıktı yolgeçen hanına döndü. Kendi evimde yabancı gibi hissediyorum anasını satayım."

İlk defa bu konuda Melih'e hak vermeden edemiyordum. Zaten normalde kalabalık ortamlardan hoşlanmayan Melih hastaneden çıktığı günden beri bu kalabalığa maruz kalıyordu. Birsen teyze sağ olsun bizi hiç yalnız bırakmamıştı. Her gün hiç bıkmadan Kenan amcayı koluna takıp bizim eve geliyordu. Oğluna yakın olmak istediği için onu mazur görüyorduk ama diğerleri için aynı şeyi söylemem pek mümkün değildi. Özellikle Mehmet abi ve Tunç. İkisi de bu 4 aylık süre içinde bizim eve komple yerleşmişti.

"Biraz daha kendini toparla o zaman gideriz canım."

Melih bana cevap vermek için ağzını açmaya kalmadan aşağıdan bir gürültü koptu sesi bizim odaya kadar geldi. Bu gürültünün sesi ise Mehmet abiyle Tunç'a aitti yine birbirlerine girmişlerdi. Gürültünün şiddetinden dolayı göğsümde uykuya dalan Ela irkilerek uyandı.

"Yok, ben bu iki piçi üst üste koyup sikeceğim artık!" diye kükreyen Melih yattığı yerden kalktı. "Ne bu anasını satayım, kendi evimde huzur bulamıyorum amına koyayım!"

"Melih!" Kucağıma iyice sinen Ela dudaklarını büzdü ve bir anda ağlamaya başladı. Ela'nın ağlamsını duyan Melih odadan çıkmak için açtığı kapıyı kapatıp yanımıza ilerledi ve direkt Ela'yı kucağına alıp göğsüne yasladı.

Ela'nın ağlamasına asla dayanamıyordu.

"Şişt, güzel kızım ağlama." Başının üstünü öptü. "Tamam, babam geçti. Mis kokulu çiçeğim benim. " bir kez daha başını öptü. "Şimdi baban aşağıya inip o ikisinin gelmişini geçmişini, ilini irfanını, yedi sülalesini si—"

"Melih!" dedim kızgınlıkla. "Biraz sakin olur musun? Ayrıca bir daha Ela'nın yanında küfür etme!"

Melih çattığı kaşlarının ardından bana baktı. Başını iki yana sabır diler gibi salladı ve bakışlarını kucağında ağlaması durulan, huzurlu bir şekilde duran kızımıza çevirdi. "Güzelim," burnunun ucunu öptü. "Özür dilerim babam."

Ela, babasına kıkırdayıp şikâyet eder gibi mırıldandı. Melih hayranlıkla Ela'yı inceledi. Sürekli eliyle yüzüne dokunan kızımızın elini tutup öptü. Her fırsatta Ela'yı öpüyordu. Öpüyor, öpüyor ama bir türlü doymuyordu.

Yine baba kız kendi aralarında aşk yaşamaya başladığı için ben oturduğum yerden kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda omzumun üzerinden ikisine bakarak konuştum.

"Ben aşağıya iniyorum sende Ela'yı çok hareket ettirme sonra emdiği sütü kusuyor."

Melih'in cevabını beklemeden odadan çıktım ve aşağıya indim. Salon kapısından içeriye girer girmez Tunç koşarak arkama geçti ve ben daha ne olduğunu anlamadan yüzüme aldığım sert yastık darbesiyle afallayıp geriye doğru savrulacakken arkamda duran Tunç'un beni tutmasıyla zar zor ayakta kaldım.

Yüzüme çarptıktan sonra yere düşen yastıkla eş zamanlı Mehmet abinin ve Tunç'un "Ahu?" diye seslenmeleri bir oldu. İkisin arasında duruyordum, yastığı fırlatan Mehmet abi birkaç adım önümde yastıktan kaçan Tunç ise hemen arkamdaydı. Resmen kim vurduya gitmiştim

"Ay Allah sizi bildiği gibi yapsın emi!" Birsen teyze öfkeyle bağırdı. "Kaç yaşında adamlarsınız şu yaptığınızı çocuk bile yapmaz!"

Birsen teyze söylenerek oturduğu yerden kalktı ve yanıma geldi. Tunç ve Mehmet abi mahcup olmuş bir şekilde yüzüme bakıyorlardı.

"İyi misin kızım?" ters ters Mehmet abiyle Tunç'a baktı. "Bu öküzler tepişirken sen arada kaynadın."

"Birsen teyze hep bu pezevenk Tunç'un yüzünden oldu." Dedi Mehmet abi.

"Niye benim yüzümden oluyormuş lan? Sen insanlıktan nasibini almayan türünün son örneği olan bir yaratık olduğun için şakadan anlamıyorsun."

"Ay yeter!" dedi Birsen teyze ve ekledi. "İkinizde konuşmayın, susun!"

Birsen teyzenin kolumdan tutup çekiştirmesiyle koltuğa oturdum. Yastık yüzüme sert çarptığı için hafiften başım dönüyordu. Hemen yanı başıma oturan Birsen teyze karşı koltuğa yan yana suç işlemiş küçük çocuklar gibi oturan Mehmet abi ve Tunç'a söyleniyordu. Su dolu bardağı bana uzatan Sevgi Hanımın elinden suyu alıp içtim.

"Siz niye böylesiniz çocuğum? Kazık kadar adamlarsınız, çocuk gibi hareketler yapıyorsunuz. Sizinle ciddi bir şey konuşulmuyor hemen tepişiyorsunuz!"

Mehmet abiyle Tunç aynı anda birbirlerini göstererek konuştu. "Hep bunun yüzünden!"

"Ay çıldıracağım şimdi!" diye iyice sinirlenen Birsen teyze oturduğu yerde zor duruyordu. "Siz benim bu dünyadaki imtihanım mısınız?"

"Yok," dedi Tunç sırıtarak. "Ben bu dünyada Melih eniştemin imtihanıyım Birsen teyze."

Hemen ardından da Mehmet abi konuştu."Üzgünüm ama bende Ahu'nun imtihanıyım Birsen teyze."

Tunç ve Mehmet abi birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Sonra ikisi aynı anda yumruk yaptıkları ellerini tokuşturdular.

Şaşkındım, bu ikisi ne ara bu kadar samimi olmuştu?

"Allah size tez elden akıl fikir versin İnşallah!" dedi Birsen teyze.

"Âmin, Yarabbim." Diye araya girdi Sevgi Hanım.

"Ne lan bu sesiniz?" Melih'in sesiyle hepimizin bakışları salon girişinde kucağında Ela ile duran Melih'e baktık.

Mehmet abi ve Tunç hızla oturdukları yerden kalkıp Melih'e doğru koştular. Evet, yanlış duymadınız bu koca iki adam resmen Melih'e doğru koştu. Melih üzerine doğru gelen tehlikenin çok net farkında olduğu için kaşlarını iyice çattı, tek elini havaya kaldırıp işaret parmağını tehditvari bir şekilde ikisine doğru salladı ve sert sesiyle adeta kükredi. "Hele tek bir adım daha atın ben size ne yapıyorum!"

"Ela'yı ver o zaman." Dedi Tunç ve kollarını uzattı. "Fıstığım, gel dayına."

Ela, dayısına gülücükler attı ama utanarak başını babasının boyun girintisine soktu. Normalde benim kucağımda olsaydı kim çağırsa uçarak giderdi ama babasının kucağındayken kimsenin kucağına gitmiyordu. Sadece acıktığı zaman benim kucağıma geliyordu.

"Uzak dur kızımdan Tunç. Öyle ağzını yaya yaya benim kızıma fıstığım falan deme!"

"Emredersin..."sinsice güldü ve iki adım geriye gitti. "ENİŞTE!"

Tunç bilerek Melih'in damarına basıyordu. Enişte denmesinden nefret ettiğini bildiği için bile isteye onu kızdırmaktan geri durmuyordu.

"Ulan senin enişte diyen ağzına sokayım, puşt!"

Tunç Melih'i sinir etmenin verdiği zevkle dört köşe olmuş vaziyette Birsen teyzenin yanına gidip oturdu ve başını omzuna koyarak Birsen teyzeye sırnaştı. Birsen teyze Tunç'u kolunun altına aldı.

Çünkü Birsen teyze bir anne olarak Tunç'un nasıl anne hasreti çektiğini biliyor ve hissediyordu. Birsen teyze bir kez çocuk doğurmuş ama ona sorsanız Melih'le birlikte 6 tane oğlu var. Mehmet abi ve Çağlar'ları zamanında oğlum diyerek bağrına bastığı gibi Tunç'u da bağrına basmıştı.

Birsen teyzenin kalbi kocaman bir yuvaydı ve o yuvaya hepimizi yerleştirmiş hepimize anne olmuştu.

"Versene oğlum Ela'yı kucağıma!"

Mehmet abinin sesiyle dalgın bakışlarımı Tunç ve Birsen teyzeden çekip onlara çevirdim. Mehmet abi, Melih'in göğsüne yasladığı kızımızı kucağına almaya çalışıyordu. Melih ise Ela'yı vermek istemiyordu.

"Mehmet abi hiç boşuna çırpınma kızımı sana vermeyeceğim." Dedi ve tek eliyle Mehmet abinin göğsünden ittirdi. "Çekil önümden."

"Ulan bu kız bütün gün senin kucağında zaten azıcık bize ver de bizde sevelim."

Melih kocaman açtığı gözleriyle Mehmet abinin yüzüne baktı. "Hadi ya!" dedi sesini yükselterek. "Nedense bende tam tersini düşünüyorum. Kızımı benden daha çok siz kucaklıyorsunuz! Evimde benden bile daha çok kalıyorsunuz! Sürekli burnumun dibindesiniz!" Mehmet abinin üzerine doğru büyük bir adım attı. "Siktir olup gidin lan evimden."

"Çok ayıp ediyorsun aslanım, senin evin benim evim mi var? Sen demek ben demek, ben demek sen demek aslanım."

Mehmet abinin vurdumduymaz konuşması Melih'i daha da öfkelendirdi. Eğer Ela kucağında olmasaydı büyük ihtimalle Mehmet abinin üzerine atlardı. Tam bu sırada Ela küçük elleriyle Melih'in yüzüne dokunup agulu uğulu sesler çıkarttı. Babasına bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Melih'in bakışları Ela'nın yüzünü bulduğunda anında yumuşadı.

"Efendim babam." Dedi boynunu koklayarak öptü. "Sende mi bu yılışık adamları evimizde istemiyorsun?"

Ela sesli bir şekilde mırıldanmaya devam etti.

"Aynen babacığım bende istemiyorum bunları evimizde." Yanağından öptü. "Oh mis gibi kokuyorsun." Diyerek Melih yanıma gelip oturdu. Ela'nın sırtını göğsüne yapıştırıp dudaklarını başının üstüne bastırdı. Ela bütün dikkatini karnının üzerini saran babasının kolundaki tüylere dikti. Küçük elleriyle keşfetmeye çalışır gibi tüylere dokunuyordu.

"Bende yeğenimi öpeceğim ya..." dedi Tunç sitem ederek. Ama Melih'ten aldığı cevap "Siktir lan!" oldu.

Mehmet abi hayran bakışlarıyla bize doğru yaklaşıp, kedinin ciğere baktığı gibi Ela'ya bakıyordu. "Azıcık kucağıma versen ölür müsün lan?" derken gözleri Ela'nın yüzünde geziniyordu.

Mehmet abi Melih'e aşırı düşkündü ama Melih'ten olan kızımıza her şeyden daha çok düşkün olmuştu. Görende Ela'yı ben değil de kendisi doğurdu zannedecekti. Mehmet abideki öyle bir düşkünlüktü yani.

"İşte benim sana bulduğum kızla görüşüp evlenirsen seninde böyle çocuğun olur Mehmet." Diye araya girdi Birsen teyze. "Bir ailen olur, kendi çocuğunu seversin."

"İstemiyorum dedim ya Birsen teyze."

"Ay çıldıracağım ha şimdi! Niye istemiyorsun evladım? Yaşını başını aldın evlen çolçocuğa karış."

"Neden evleneyim ki? Melih var, Ela var. 2 ay sonrada Ezgi doğuracak Umut olacak. Yani benim evlenmeme ne gerek var Birsen teyze?"

"Pardon da Mehmet abi benim kocam ne alaka? Niye konuşmana Melih'i katıyorsun?"

"Ahu şimdi hiç kıskançlık yapma!" birde yetmezmiş gibi gözlerini devirdi. "Senden önce Melih'in hayatında ben vardım."

Sen şaka mısın der gibi Mehmet abinin yüzüne baktım. Ama kendisinin hiç şaka yapar gibi bir hali yoktu, oldukça ciddi duruyordu.

"Ya Mehmet abi sen benim kocamdan ne istiyorsun?" diye carladım. "Lütfen aramızdaki kara kedi olmaktan vazgeç."

Mehmet abi beni umursamadan hemen Melih'in yanındaki boşluğa oturdu. Parmağının ucuyla Melih'in kol tüyleriyle oynayan Ela'nın yanağını okşadı. Kıstığı gözlerinin altından bana üstten bir bakış attı.

"Burada bir kara kedi varsa emin ol o kişi ben değil sensin Ahu!"

"Ne saçmalıyorsun amına koyayım?" dedi Melih ters ters Mehmet abiye baktı. "Ahu'yla düzgün konuş. Hatta Ahu'yla mümkünse hiç konuşma! O sikik ağzından hayırlı bir şey çıktığı yok! 4 ay önce arkamdan iş çevirdiğini henüz unutmuş değilim. Tekrar tekrar siktirme bana ağzını!"

Mehmet abi sağ avuç içindeki kurşun yara izini istemsizce kaşıdı. "Öğrenmesi gerekiyordu." Dedi ses tonu kısık ama baskındı.

"Sana mı kalmıştı bu?" diye tısladı Melih. "Zamansız davranışların asabımı bozuyor. Bu yüzden o ağzından çıkanlara sahip çık!"

Melih kendine geldiğinde annemin günlüğünün elime geçtiğini ve olanı biteni okuduğumu öğrendiğinde Mehmet abiyle aralarında büyük bir arbede yaşandı. Melih çok sinirlendi, öfkesi öylesine dolup taştı ki kendine hâkim olamayarak Mehmet abiyi sağ elinin avuç içinden vurdu.

Bütün bu kargaşa bittikten sonra bizzat Melih'ten dinledim bu günlük olayını. Başlarda Melih'inde bu günlükten haberi yokmuş, günlüğü annem öldükten sonra odasını aradıklarında bulmuşlar ve her şeyi böylelikle öğrenmiş. Günlüğü okuduktan sonrada bana söylememe kararı almış. Aklımda ve kalbimde annemi bildiğim gibi hatırlamamı istemiş.

Şimdi düşünüyorum da bizim hikâyemiz gerçekten bir var oluş hikâyesi değil, yok oluş hikâyesi. Bütün var olan gerçeklerimizin birer birer yok olup, yeniden birbirimize kenetlenmemizin hikâyesi.

Bu intikam oyununu ne Melih ne de ben başlatmıştık. Bu intikam oyununun tek suçlusu bizzat benim annem ve babamdı. İkisi de hayatımı mahvedecek şeyler yapmışlardı.

Yükselen sesler daldığım düşüncelerden beni alıkoyamıyordu. Melih'in iyileşmesinin üstünden 4 ay geçmesine rağmen geçmişi düşünerek geçmişe dalmaktan geri duramıyordum. Her şeyi unutsam bile içimde yara olan şeyi unutamıyordum.

En çokta varlığından haberdar bile olmadığım bebeğimin benden kayıp gitmesini unutamıyordum.

Evin içinde yankılan zil sesiyle silkelenip kendime geldim. Sevgi hanım kapıyı açmaya gittiğinde Mehmet abi ile Melih'te tartışmaya bir son verdiler. Zaten çok geçmeden salon girişinde elinde bir sürü poşetle Ufuk belirdi, hemen arkasında da kocaman karnıyla Ezgi duruyordu.

"Selam millet, biz geldik." Diye şakıdı Ufuk. Koşar adımlarla içeriye girip elindeki poşetleri yemek masasının üstüne koydu. "Özlediniz mi bizi?"

"Özleyecek fırsat mı veriyorsun hayatım?" dedi Tunç ve oturduğu yerden kalkıp Ufuk'la birlikte poşetleri kurcaladı. "Neler aldın bakayım?"

Ben Ezgi'ye kollarımı dolayıp sarıldım ve daha sonra koltuğa rahatça oturmasına yardımcı oldum. Birsen teyze gelip Ezgi'nin karnını okşayıp, yanaklarından öptü.

"Ufuk?" dedi Melih bariton bir sesle. "Çok merak ediyorum senin mesai saatinde şirkette çalışman gerekiyorken benim evimde ne işin var?"

Ufuk teessüf eder gibi başını iki yana sallayıp, yeşil gözlerini irice açtı. "Kırılıyorum ama abi. Unuttun mu, ben baba olacağım. Eee bir babanın en büyük görevi nedir? Çocuğunun canının çektiği her şeyi anında alması!"

Yanında oturduğum Melih'in sıktığı dişlerinin gıcırtısını duyduğumu söylesem abartmış olmazdım. 'Ben baba olacağım' hastalığına yakalan Ufuk Melih'i delirtiyordu.

"Şirkette kim çalışıyor ulan!?" gözlerini tek tek Mehmet abi, Ufuk ve Tunç'un yüzünde gezdirdi. "Şu birlikte yola çıktığım insanlara bak amına koyayım!?"

"Aman dert ettiğin şeye bak aslanım." Dedi Mehmet abi ve ekledi. "Çağlar ve Osman şirkette ya."

"Zaten bir hayırlı Çağlar ve Osman. Hepinizi kovacağım! Bakın başınızın çaresine."

Ufuk yüksek bir sesle bağırdı. "Abi azıcık empati kursana!" eliyle kendi göğsüne hafiften vurdu. "Aşeriyoruz biz!"

Ufuk'un bu haline daha fazla dayanamayarak güldüm. Ezgi yanımda iyice diklenip Ufuk'a ters ters baktı. "Yalan söyleme Ufuk, ben aşermiyorum her şeyi sen aşeriyorsun. Keşke oğlumuzu da sen doğursan, ne güzel olur."

Ufuk omuz silkti.

"Bu kez ne aşerdiniz Ufuk?" diye sordum. Hala gülmeye devam ediyordum.

Ufuk hemen poşetleri kurcalayıp içinden dışı pembe turp şeklinde bir şey çıkartıp havada salladı. "Ejder meyvesi aşerdik yenge."

"O ne lan?" Tunç'un verdiği tepkiyi vermemek için kendimi zor tuttum.

"Sen bu babalık işini yanlış anlamış olmayasın Ufuk?" dedi Mehmet abi. "Oğlum sen değil Ezgi aşerecek. Hayır, yani senin canının çektiği bir şeyi yemeyince çocuğun bir taraflarında bir şeyler çıkmayacak! Rahat ol yani hacı."

"İnsan daha varlığından bile yeni haberdar olduğu bir şeyi nasıl aşersin?" diye sitem etti Ezgi. "Ay Vallah'ı çıldıracağım!"

İyice yükselen sesten dolayı huysuzlanan Ela'yla birlikte oturduğu yerden bir hışımla ayağa kalktı Melih. "Ela'nın karnı açıktı, biz odamıza çıkalım karıcığım! Malum kendi evimizde tek rahat ettiğimiz yer odamız!"

"Melih!" dedim arkasından ama beni umursayan kim? Mahcupça Birsen teyze ve Ezgi'ye baktım. "Kusura bakmayın."

"Aman boş ver, adam haklı. Biz karı koca alınmayacak kadar yüzümüzü yırttık artık." Dedi Ezgi.

"Eee bana hiç bakma Ahu, ben kendi oğluma alınacak değilim." Dedi Birsen teyze.

Bu kez bakışlarım sanki az önce Melih onlara laf vurmamış gibi gayet normal bir şekilde ejder meyvesini tartışan üçlüye değdi. Ama onların beni umursadığı yoktu. Bende hiçbir şey söylemeden Melih'le kızımın yanına gitmek için salondan çıktım.

Yatak odasına girdiğimde karşılaştığım görüntü muazzamdı. Melih sırt üstü uzanmış ve Ela'yı iki eliyle tutarak havaya kaldırmıştı. Ela'ya bir şeyler söylüyor sonra minik bedenini üzerine çekip boynuna öpücükler konduruyordu Ela'nın sesli gülücükleri odayı dolduruyordu.

Melih Ela'yı havaya kaldırdı. "Anlaştık değil mi bebeğim? Babandan başka hiç kimsenin kucağına gitmeyeceksin!" Ela babasının çatık kaşlarını şaşkınca baktı. Sonra Melih kollarını indirip Ela'yı kendine çekti ve sesli bir şekilde boynundan öptü. Ela kendinden geçmişçesine gülüyordu.

Melih tekrar Ela'yı havaya kaldırdı ve kaşlarını tekrardan çattı. Ela'nın gülmesi duruldu yüzü yine şaşkın ifadesini aldı. "Başkasının yanında böyle güzel gülme bak bozuşuruz. Şu tipe bak, kurban olurum ben sana!" dedi ve tekrar Ela'yı kendine çekip boynunu öpmeye başladı. Ela'da gülücükler saçtı.

Bu baba kızın arasında bir oyuna dönüşmüştü.

İkisi de öylesine güzel görünüyordu ki içim sevgiyle dolup taştı. Daha fazla beklemeyerek yanlarına ilerledim ve yatağa oturdum. Önce uzanıp Ela'yı kucağıma aldım ve iki yanağını sulu bir şekilde öptüm sonrada direkt Melih'in dudaklarına yapıştım. Melih saniyelik bir zaman diliminde afallasa da hemen kendini toparlayıp tek elini belime attı ve beni kendine çekerek alt dudağımı iki dudağının arasına alıp emdi.

Aslında sadece masum bir öpücük alacaktım ama bir an da öpücüğümüz arsızlaştı. Melih'in dili ağzımın içine kayıp dilime değdiğinde, gözümün önünde baloncuklar uçuştu. Kasıklarıma giderek yayılan ateş alt tarafımı kavuruyordu.

İkimizde aynı anda inliyor, ikimizinde iniltisi birbirimizin ağzının içinde kayboluyordu.

Birbirimizi deli gibi özlemiştik. Birbirimiz için yanıyorduk.

Aramızda sıkışıp kalan kızımızın ağlamasıyla nefes nefese birbirimizden ayrıldık. Ama Melih kendisinden çok uzaklaşmamı istemediği için bir eliyle belimden tutuyor diğer eli ise yüzümü kavramıştı. Alnını alnıma yasladı. Alıp verdiği ılık nefesi yüzme çarpıyordu.

Gözlerimi kapattım ve içimden Melih'in nefesini kesmediği için Rabbim'e bir kez daha şükür ettim.

"Çok özledim..." dedi fısıldayarak. "Öyle çok özledim ki Ahu, yanıyorum." Parmakları yanağımı okşadı. "Seni her saniye özlüyorum. Ben seni sevmeye doyamıyorum güzel karım." Dudağımı öptü. "Çok seviyorum."

Melih'e cevap vermek yerine bende onun dudağının üstüne dudaklarımı bastırdım. Ama ne yazık ki bu kez öpüşmemiz az önceki kadar uzun sürmedi sebebi ise sanki dayak yiyormuş gibi çığlık kıyamet ağlayan kızımızdı.

Aman çok kıymetli babasına kimseler dokunmasındı.

Mehmet abi bir, kızım iki bunlar yüzünden kocama doğru düzgün dokunamıyordum bile.

Melih kıskanç, kızım Melih'ten daha beter kıskanç.

Melih'ten tamamen ayrıldıktan sonra ağlayan Ela'yı susturmak için direkt göğsümü açtım ve onu bende en çok sevdiği şeye meme kavuşturdum. Ela homurdanarak göğsümün ucunu kavrayıp emmeye başladı. Yandan yandan babasına bakıyor, hem emiyor hem de şikâyet eder gibi mızıklıyordu.

Melih bu kez işaret parmağının sırt kısmını Ela'nın yumuşak yanaklarında gezdirdi. "Sen niye bana öyle bakıyorsun kızım?" derken eğilip başından öptü. Ela ise iki eliyle göğsümü kavrayıp emmeye devam etti. Kıskançlık damarı tutmuş babasına tavır almıştı.

Melih Ela'yla bir süre daha uğraştıktan sonra gönlünü almıştı. Zaten ikisinin ayrı kalması gibi bir durum söz konusu bile olamazdı.

Melih Ela'sız, Ela Melih'siz nefes alamıyordu. Bende ikisinin arasında ki kara kediydim.

***

Biraz odada kaldıktan sonra Melih'le birlikte tekrardan aşağıya inmiştik. Melih'in laf vurmaları ve Ufuk'un baba olma heyecanıyla atışarak Sevgi Hanım ve Birsen teyzenin hazırladığı yemeği hep birlikte yedik. Şimdi de ev halkı salonda çay içiyordu. Ben çayı sevmediğim için içmiyordum. Bu yüzden Melih rahatça çay içsin diye Ela'yı ben kucağıma almıştım.

"Ay..." dedi Birsen teyze coşkuyla. Ezgi ile yan yana yanımda oturuyordu eli ise Ezginin şişkin karnının üzerindeydi. "Nasılda güçlü tekme attı maşallah." Ezgi mutluluktan kocama gülümseyerek Birsen teyzeye baktı ve bir şeyler söyledi ama ne söylediğini algılayamadım.

Çünkü benim tek odak noktam Ezgi'nin şişmiş karnıydı. İstemsizce elim kendi karnımın üstünü buldu.

Eğer bebeğim benden gitmeseydi şimdi bende onun minik hareketlerini karnımda hissedecektim. Ama ben bırak hareket etmesini hissetmeyi onun varlığını bile hissedemeden kayıp gitmişti.

Elim karnımda dolan gözlerimi Ezgi'den çektiğimde karşımda oturan Melih'le göz göze geldik. Melih'in koyulaşan ela gözleri ağır ağır karnımın üstüne kaydı ve sertçe yutkundu.

Bir kez daha yutkundu, bir kez daha ve bir kez daha... Ama ne kadar yutkunursa yutkunsun boğazına oturan yumrudan kurtulamadı.

Şimdi o da benimle birlikte bebeğimizi kaybettiğimizi öğrendiği an'a gitti.

4 ay önce...

Melih'in yastığını düzelttim. Sonunda normal odaya çıkmıştık ve Allah'tan bir şey olmazsa birkaç güne tamamen hastaneden çıkacaktık. Melih zorlu bir ameliyat geçirmişti ve hala çok fazla ağrısı vardı.

"İyisin değil mi?" alnına dökülen saçlarını okşadım. "Yastıkla böyle rahat mısın canım?"

"Çok iyiyim güzelim." Şakağında gezen elimi tuttu. "Artık beni düşünmeyi bırak, perişan oldun." Kaşlarını çattı. "Solgun duruyorsun."

"Bir şeyim yok iyiyim ben." dedim. Sen yaşam savaşı verirken ben bebeğimizi kaybettim diyemedim.

"İyi olmadığını görüyorum, biliyorum, hissediyorum Ahu."

Uzun uzun gözlerinin içine baktım. Melih'ten bir şeyleri saklamak imkânsız gibi bir şeydi. Daha yeni yeni kendine gelmişken ona bebeğimizi kaybettiğimi söyleyemezdim. Şimdi hiç sırası değildi.

Odanın kapısının tıklatılmasıyla sonunda Melih'in delici bakışlarından gözlerimi çektim. Tunç kucağında Ela ile içeriye girdiğinde, Melih yattığı yerde diklenmeye çalıştı. Sanki ilk kez Ela'nın yüzünü görüyormuş gibi gözleri duygudan duyguya geçiyordu.

Tunç, kucağında uyuyan Ela'yı Melih yaralı diye kucağına vermedi. Hemen yanındaki boşluğa Ela'yı yatırdı ve bakışlarını Melih'e dikti. "Geçmiş olsun Melih."

Melih,"Eyvallah!" derken gözleri yanında uyuyan kızımızdaydı, büyük eli ise kızımızın küçük elini kavramış ufak ufak okşuyordu.

Tunç bizi yalnız bırakmanın şu an için en iyi şey olduğunu düşünmüş olacak ki odadan çıktı.

Melih'le Ela'nın görüntüsü burnumun direğini sızlattı. Aynı zamanda da o sızıyı kasıklarımda da hissediyordum.

"Bu nasıl bir şey Ahu? Ela'nın kokusuna bile hasret kaldım. Sanki yıllardır sizden uzak gibiyim."

Boğazım düğümleniyor, nefes alamıyordum. Dolan gözlerimden yaşlar bir bir akıyor, kendime bir türlü hâkim olamıyordum. İliklerime kadar sızım sızım sızlıyordum.

Güçlü kalmak için savaş veriyordum ama hiç gücüm yokmuş gibi hissettiğim için savaşı hep kaybediyordum.

Kaldığımız odanın kapısı bir kez daha tıklatılıp açıldığında bu kez içeriye Melih'in doktoru, Doktor Emre ve birkaç tane hemşire girdi. Melih'in genel kontrolünü yaptıktan sonra Emre'nin keskin bakışları beni buldu.

"Yenge ağlama artık abim iyi." Duraksadı. Gözleri Melih'le benim aramda gidip geldi. "Hem seninde dinlenmen gerekiyor. Biliyorsun ki daha yeni düş—"

"Emre!" dedim hiddetle sözünü keserek.

Emre sertçe yutkundu ve kırdığı potun farkına vardı.

"Evet..." dedi Melih ve ekledi. "Cümleni tamamla daha yeni ne?"

"Tamamlayacak bir şey yok." Dediğimde Melih bakışlarını Emre'den çekmeden, "Sana sormadım Ahu. Evet, seni dinliyorum Emre! Daha yeni ne cümleni tamamla!"

Emre kesik kesik nefesler alıp verirken, diğer doktor ve hemşireler odadan çıkıp gittiler. "Abi yenge söylese daha iyi olacak." Dedi bütün yükü benim üstüme atarak.

Melih'in ela gözleri gözlerimi buldu. Gözlerimin içinde ne gördüyse, gözleri gittikçe kararıp ela irislerine gölge düşürürken sertçe yutkundu. Âdemelmasının sert kavisi öyle bir hareket etti ki bütün bedenim buz tuttu. Gözlerimi kaçırdığımda Melih bu kez göz hapsine Emre'yi aldı.

"Son kez soruyorum Emre! O cümlenin devamını getir."

Emre konuşmak için ağzını açtığında kaçınılmaz sona yaklaştığımı anladım. Boğazımı yaran nefesi yutkundum. Emre "Abi," diye söze girdi. Elim ayağım titredi.

"Abi, yenge sen ameliyattan çıktığında düşük yaptı." Emre bir çırpıda söyledi ve fısıltılı sesiyle konuşmaya devam etti. "Üzgünüm abi, Allah sabır versin. Geçmiş olsun." En son söyledikleri bunlar oldu sonra Melih'le beni odada bırakıp gitti.

Bakışlarımı Melih'e çevirip bakmaya korkuyordum. Ne bir ses vermişti ne de herhangi bir tepki. Sessizdi. Nefes bile alıp verdiğini hissedemiyordum. Bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde göreceğim şeyden deli gibi korkuyordum.

"Yanlış duyduğumu söyle Ahu!" dedi en sonunda konuşarak. "Yalvarırım bana yanlış duyduğumu söyle Ahu!"

Daha fazla dayanamayıp gözlerimi Melih'le buluşturduğumda kaskatı kesilmiş vaziyette duvara bakıyordu. Bir eli Ela'nın elini tutmuşken diğer elini yumruk yapmış, sıkıyordu.

"Melih..."

"Sen hamile miydin?" sesinde ki rengin değiştiğini hissettim.

"Melih..." dedi bir kez daha.

"Şimdi bizim bebeğimiz gitti mi?" sesi titredi. Ağlamak üzereydi.

"Ben..." derken yırtıcı bir hayvanın pençeleri boğazımı parçalıyormuş gibi cümlemin devamını getirmeye zorlanıyordum. "Ben onun varlığını bile fark edemedim." Gözümden akan yaş yüreğimdeki yangını söndürmeye yetmedi. "İçimden kayıp gitti."

Melih bir an da başını bana çevirdi ve tek eliyle belimden tutup kendisine çekti. Yüzünü karnıma gömdü. "Allah'ım!" dedi feryat ederek. "Allah'ım bu nasıl acı? Bu nasıl bir sınav?" artık ağlıyordu.

"Özür dilerim." Karnımı öptü. "Özür dilerim seni koruyamadığım için Ahu." gözyaşları karnımı ıslatıyordu. "Özür dilerim bebeğimizi kaybetmemize sebep olduğum için." Hıçkırarak ağlamaya başladığında ben çoktan kendimi kaybetmiş Melih'in saçlarını okşayarak ağlıyordum.

Melih yüzünü karnıma gömüp dakikalarca hıçkıra hıçkıra ağladı.

Melih'in ilk kez kendini kaybedecek kadar çok ağladığına şahit olduğum ilk andı.

4 ay önceki an'a daldığım düşüncelerden yanağımı ıslatan gözyaşım ve Ela'nın kucağımda çırpınışlarıyla kendime geldim. Hemen kendime gelip yanağımdaki ıslaklığı sildim.

Ela kollarını uzatıp Melih'e gitmek istiyordu. Aguluyor, uğuluyor bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Melih tam Ela'yı kucağına almak için yerinden kalktığında Ela hepimizi şaşkınlığa uğratarak minik dudaklarının arasından mırıldandı.

"Ba-ba..."

Melih olduğu yerde kala kaldı keza aynı şekilde bende öyle. Ela bir kez daha "Ba-ba..." dediğinde Melih iki büyük adımda yanımıza gelip Ela'yı kucağına alıp gözlerinin içine baktı.

"Bir kez daha söylesene kurban olduğum." Ela Melih'in sakallı yüzüne minik elleriyle dokundu ve o sihirli kelimeyi bir kez daha söyledi.

"Baba..."

BÖLÜM SONU.

 

Loading...
0%