@esslala
|
HADİ BİSMİLLAH BAŞLAYALIM BAKALIM...
BİRBİRİNDEN DEĞERLİ KARAKTERLERİMİN HAYATINA HOŞGELDİNİZ😍
HERKESİN BEĞENMESİNİ UMUT EDİYORUM DESTEKLERİNİZİ BEKLİYOR OLACAĞIM...
İYİ OKUMALAR FINDIKSOSLUKEKLERRİM...
✨
Bana, müthiş derecede uzanmasını istediğim eller vardı. Çünkü her farklı el bambaşka bir hisse gebe kalacaktı. Sancılarım olacak ama o eller beni iyi hissettirecekti ve hatta iyileştirecekti. Ama olmadı. Yattığım yerden çoğunlukla kırık beyaz olan odamın duvarlarını izlerken yatağımda değilde bulutların üzerinde hissediyordum kendimi. Kendimi avuttuğum ve zevk aldığım en güzel eylemdi bu. Bazen tavana ve orada duran oldukça sade aydınlatmaya, bazen komidinimde duran kokulu renkli mumlarıma ama çoğunlukla gökyüzünü andıran ve hayatımı özel kılan duvarıma... Benden fersah fersah uzağa giden yıldız olan ellere... Ancak bu durum acı bir şekilde çok da fazla sürmüyordu çünkü gitmem gereken bir işim, görmek istemesem de mecbur olduğum ruh emici insanlar beni bekliyor olmalıydılar ve hatta yolumu gözlediklerine emindim. Yüzümü buruşturdum. Sıkıntıyla nefes aldım ve kendime birkaç dakika daha izin verdim. Hazır mıydım? Malesef! Ben hala hazır değilim Sedef! İç sesim de haklıydı. Kaburgalarımda hissettiğim ağrılar kan akışımı hızlandırırken doğrulup kendime gelmeye çalıştım. Yoğun bir gün, yoğun bir iş, yoğun mu yoğun can sıkıcı bir güne hazırdım. Hazır olmak zorundaydım. Elbette yüzümdeki gülümseme içten değildi bunu en iyi babaannem sağlıyordu ki o şimdi mutfakta olmalıydı. Burnuma gelen omlet kokusuyla gülümsedim ve sessizce mutfağa ilerledim. Hedefimi gözüme kestirdiğim sırada yavaşça yaklaştım ve hızlıca beline sarıldım. İnce kollarımın altında gerilen yumuşak teniyle gülmeye başladım. Panikle yerinden zıplamış olması ona hınzır hınzır bakmama neden olurken Feride Sultan homurdanmaya başlamıştı. "Deli kız hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?" Bana dönmüş ve beni kolları arasına almıştı. Elbette vazgeçmezdim. Onun yanında çok fazla eğleniyor kendimi mutlu hissediyordum. İçimden geldiği gibi davranmak da en doğal hakkımdı. Sadece munzurca gülümsemiştim. Her zaman yaptığım gibi uzanıp beyazlaşan saçlarından koklayarak öptüm. Kahvaltı masasında günlük planlarını anlatan Feride Sultan'ı bir kulaktan dinlerken aklım iş yerinde olacaklardaydı. Bugün her zamankinden daha yoğun olacağını ve personellerin ise her zamankinden daha disiplinli olması gerektiği söylenmişti. Ben, gündemden düşmeyen Koraklı ailesinin en lüks otelinde çalışan basit bir personel ve hatta sepettim. Kızım sepet falan değilsin! Şu alçakları kabullenerek sevindirme. Bir insana sepet gel, sepet git denilebilir miydi? Evet, bunlar toy olduğumdan dolayı diyorlardı. Toy dediğime bakmayın bu işteki birinci yılım dolmak üzereydi. Nerede kalmıştım? Evet, bir sepet olmayı tüm uzuvlarıma kadar hissettiriyorlardı. Ancak işi düşenlerin adresiydim. Bir sepet gibi... Yıllar önce ailemi trafik kazasında kaybetmiştim, bundan daha acı bir şey var ise o kazadan sadece benim hayatta kalmamdı. Her şeyin bittiğine o gün karar verdim. Yaşlı babaannem, beni bir başına elinden geldiğince hayatta tutmaya çalışmıştı. Belirli bir geliri ikimize de çok rahat yetiyordu. Peyzaj mimarlığı okumuştum lakin iş konusunda bir hayli red alınca şartlar beni en bilindik otelin en vasıfsız personeli olmaya itmişti. Aslında vasıfsız değildim. Sadece çok fazla iş yerinde mobbinge maruz kalıyordum. Günümüz problemi olan bu sorun beni çileden çıkartmaya yetse de oldukça sabırlıydım. Artık iş aramıyordum. Buradan gelen gelir de epeyce yükümüzü hafifletiyordu. Halbuki benim yanımda olabilecek akrabalarım vardı. Tek yaptıkları o bedbaht günün sonrasında acıyan gözleri üzerime sinmiş olmasıydı. Yapacakları tek şey arada bir arayıp sormaktı lakin geçen yılların ardından ne arayan vardı ne de soran. Herkes evine bir sepet dahi alırken ben fazla gelmiş olmalıydım. Çok fazla... Tek aileme sarılıyordum, yanımda olan beni iyi hissettiren babaanneme. Pamuğum, her gün hiç üşenmez kapıda beklerdi ben çıkana kadar. Gözden kaybolmamı beklerdi de öyle içeri geçerdi dahası duaları bitmezdi. Koltuğuna oturup televizyon programlarından birine dalana kadar. Koştur koştur geldiğim personel girişinden geçerken lanetler ediyordum. Oysa erkende çıkmıştım evden. Sırf bugün en ufak bir hareketim göze batmasın da azar işitmeyeyim diyeydi her şey, sonuç yine olmamıştı. Yıldım! Ateş saçan gözlerle bana bakan Ercan Bey, sağ elini beline yerletirmiş sol bileğindeki saate bakıyordu. Orta boylu, esmer olan adamın karşısında dimdik durmaktan başka çarem yoktu. "Tam tamına altı dakika geç kaldın! Derhal işinin başına." Bu derece de hasta ruhluydu. Ben de istiyordum vaktinde gelmeyi ancak illa yolda başıma geliyordu bir şeyler. Örneğin inmeme on dakika kala sudan sebepten otobüste kavganın çıkması gibi. Sonrasında koştura koştura benim iş yerine gelirken yaya geçinde olmama rağmen ölümden dönmem gibi. Bunlardan haberdar mıydı? Hayır! Rica ediyorum yaya geçidindeyim birkaç saniye durmak senin görevin. Varsa yoksa emirler verip duruyordu. Asla personele öncelik yoktu benim gibi bir sepete hiç yoktu. "Orada dikilmeye devam mı edeceksin Sepet? Gel şunları taşımama yardım et!" Dikilmiyordum iş kıyafetimi düzeltiyordum. Bir de bu yüzden azar yemek istemiyordum. Yoksa en son kan çıkacaktı burada! "Sepet hadi!" Yaka kartımdaki ismi silip Sepet yazmanın vakti gelip geçmişti. Duymayanın kalmadığına emindim ama farz olmuştu bu. Bıkkın bir nefes bırakıp gözlerimi devirdim. "Geldim Aylin çemkirme." Başlarda çok tepki göstermiş olsam da bu duruma kimsenin bana saygı göstermediği bir ortam şartına alışmıştım bir şekilde. Mecbur kalmıştım... Allah biliyor ya bu Aylin'in saçını başını yolmak için avuçların kaşınıyor ama değmez, onun da sonu yakın, sen hanımefendiliğini bozma. Büyük bir organizasyon vardı. Koraklılar yeni iş ortaklarını herkese tanıtacak dahası uzun uzadıya bir dolu vaadlerden bahsedeceklerdi. Kolay değildi şan şöhret sahibi olmak, elleri her yere uzanıyordu. Böyle geceler ne için vardı? Bir tutam vakıflar ve dernekler ise çok çok tutam boy göstermekti niyetleri. Özellikle Bedir Koraklı, şirketlerin kurucusu tüm yönetimi oğlu Ender'e vermiş olsa dahi her yıl o kürsüye çıkar ve o kısa öz konuşmayı yapardı. Yaşlı ve tatlı bir adamdı. 'Bu şirketi kurarken Ender'i, Halis'i, Kudret'i düşünmedim. Sizi, çocuklarımızı ve en önemlisi torunlarıma güzel bir gelecek sunmayı hedefledim ve yaptım. Bugün burda ailemizin genişlemesi sebebiyle bir araya geldik. Hepiniz hoş geldiniz. Güzel bir gece diliyorum.' Der ve kürsüden ağır adımlarla yüzünden hiç silinmeyen gülümsemesiyle çekilirdi. Adeta düğün merasiminde gibi hissediyordum ben o esnada kendimi ama her yeni ortakları onların ailesinden farksızdı anlaşılan. Tabi işin içinde olmayınca vizyon bu kadar oluyordu demek ki. Yok ne vizyonluğu hala da düğün merasimi konuşması bu! İstemsiz kıkırdamıştım. Aile bağı oldukça kuvvetliydi. Belki de Bedir Bey sayesinde oluşan zorunlu bir durumdu ancak dışarıya güzel lanse ediliyordu. Tek gerçek olan iki amca oğlunun iyi anlaşamadığıydı. Koltuk davası değildi. O kadar çok şirketleri vardı ki koltuk sayısı varis sayısını geçiyor her varise güzel bir konum düşüyordu. Onların arasındaki durum bambaşkaydı. Magazin programlarını süsleyen Serdar ve Akın kuzenler gündemden bir an olsun düşmüyorlardı. Bu mümkün olabilir miydi? Bedir Bey'in oğulları arasında olan Kudret ise kendine bambaşka bir hayat seçmişti. O gündemden uzakta ailesiyle başka şehirdeydi. Yaptığı iş yine aynıydı. Mühendisti kendisi ancak kendi işiyle meşguldü. Kudret her ne kadar kendi bildiğini yapıp gitmiş olsa da ailesiyle iletişimini asla kopartmamıştı. Sadece medya onu boğuyordu. Kutlamanın yapılacağı salon tek kelimeyle ihtişam saçıyordu. Her şey buram buram zenginlik, para kokuyordu adeta. Nereye baksam lüks, nereye baksam şatafat beni selamlıyordu. Ancak benim gibi bir sepet bunu fark edebilir bunun büyüsüne kapılabilirdi. Çok da sürmemişti. Duyduğum ses dişlerimi sıkmama neden oldu. "Kapat şu ağzını da diğer eksiklere bakalım Sepet. Hadi seri olmak gerek, seri!" On dakika önce kendisi benim konumumda değilmiş gibi çemkirmekten zevk alıyordu tabi ki. Ayağımdaki mantar topuklularla koşturmaktan henüz erken saatlerde fire verirken bu günü kazasız belasız geçirmek için sadece dua ediyordum ve de çokça sabıra ihtiyacım vardı. Gel biz bunun saçını başını yolalım. İç sesim beni yanlış yola sürüklemek üzereydi... Böylesi organizasyonlarda geri planda durmayı her zaman çok istiyor ve duruyor olsam da müdürümüz bana bu defa görünür işler vermişti. Ne vardı bunu gösteriş sever Aylin ve Sevda yapsaydı? Aylin neyse de Sevda geçen organizasyonda beyaz bir elbiseyi kırmızı şarapla boyayınca bugünlük görevden muaf olup arkada getir götür yapacaktı. Onun yerine de ben görevlendirilmiştim. "Sepetin işlerini yapmak istemiyorum." Şeklindeki sitemkar vikvik sesini duymayı hiç mi hiç istemiyordum lakin duymuştum. Ayrıca Aylin'in ise kulak tırmalayan sesi ona eşlik etmişti. "Sen bir devirdin bu sepet on şampanya devirir belki kovulur bile." Anlamsız bir kahkaha koyvermişti. Hayalperest olmakta Aylin gibi ol! Ne yaşıyordu yine bu kadın? Ben kovulunca benim gibi sessiz kalıp amele işi yapabilecek miydi? Tırnağım kırıldı demeden koli taşır mıydı? Belim, ayağım ağrıdı, demeden odalardaki temizliği sağlayabilir miydi? Yapamazdı. O sadece gösterişle bir iki konuk göze kestirip olmayan şansını değerlendirip durmaktan ileriye gidemezdi. Kendisi de sıradan bir personeldi lakin bunu idrak edememişti. Eğer bende kendime güveniyorsam bu günü alnım ak bir şekilde çıkaracak onların ağzına da tek bir laf vermeyecektim. Bilmiyorlardı belki ama onlardan daha çok bu işlerde çalışmıştım. Günün sonunda kovulan biz olmayacağız! "Sepet umarım bir beceriksizlik yapmazsın." Alaycı gülümsemeyle bana bakan Sevda ve Aylin'e dönüp düşünür gibi yaptım. Yüzüme yerleşen korkunç gülümsemeyle Sevda'nın dolgun, yuvarlak yüzünden bakışlarımı çekip Aylin'in kemikli, uzun yüzüne kenetledim. Tek kaşımı kaldırdım ve soğuk mavi gözlerimdeki alay zehirlerini üzerlerine akıtmaya başladım. "Nasıl yani, şampanya devirmekten mi bahsediyorsunuz? Ha yoksa konuklardan birine sırnaşıp da senin gibi göze batarım diye mi endişeleniyorsun Aylin?" Zoraki bir kahkaha atmıştım ve sinirden renk atan Aylin'e göz kırpıp omzuna yalancı bir destekle dokundum lakin o elimi hemen ittirmiş olsa da sadece güldüm. Burada işim bitmişti ve müdürün yanına gitmem gerekiyordu. Arkamdan ne kuyu kazacağını düşünüp durduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun Aylin? En fazla kovulur başka yerin kurtarıcısı olur sizin samimiyetsiz yüzünüzü görmezdim. Lakin paraya ihtiyacım vardı sırf bunlar gibi kötü niyetlilere meydanı bırakmazdım.
✨
Salon oldukça dolu bir hal aldığında konuklara giden en sakin yolları gözüme kestirerek bu işe başlamış ve elbette herhangi bir personel arkadaş diyorum fakat hiçbiri arkadaşım olmasa da onlardan uzak duruyordum. Benim için hepsi Aylin ve yandaşlarından ibaretti. Her an elinden geleni ardına koymaz biri de benim vicdanım var demezdi. Malum vicdan pek yanlarına uğramıyordu. Boşları almak yerine yenisini bırakmak elbette kolay, konuklara gülümsemek daha kolay, en kolayı ise iletişime geçmiyor olmaktı. Mutfak girişine doğru elimdeki boşlarla ilerlerken yanından geçtiğim oldukça süslenmiş genç kızlardan oluşan masadan gelen beğeni nidaları dikkatimi çekince başımı onların baktığı yöne çevirdim. Eksik tamamlanmıştı. Tüm aile üyeleri yediden yetmişe buradayken sadece Ender Bey'in oğlu Serdar görünmüyordu ki artık o da buradaydı. Herkesin bu denli onu beğenmesini elbette anlıyordum. Bakınca hiçbir kusuru yoktu. Fazla büyük olmayan kahverengi gözleri şahin gibi keskin bakıyordu. Zarif bir burnu vardı. Yüzünü süsleyen sakalları seyrek olup düzenli kumral saçları uzaktan bile ipeksi dokusunu belli ediyordu. Böylesi genç ve güzel kızların radarlarına takılması oldukça normaldi. Benim radarım mı? Sizce önceliğim bir radarın olması ve oraya en imkansızı takmak mı? Elbette hayır! Taksan ne olur ki Sedef? Bize de bir iki değişiklik olur. Hem baksana adam tam bir beyefendi. İç sesim de bir hülyalı bir hülyalı. Mutfakta koşturmalar durmaksızın devam ediyordu. "Oldu olacak bana da sepet deyin de tam olsun!" Vikvikleyen bir ses kulağıma değince istemsiz de olsa sesli güldüm. Anla şimdi, ben mi daha iyisini yapıyorum sen mi? İki bardak taşımakla benim işimi kıyaslayıp bana sepet ünvanını vermeyecektin Sevda Hanım. Yanına yaklaştım son derece halimden memnun bir gülümsemeyi ince dudaklarıma yerleştirdim. "Şu an şu dakika kovulduğumu düşünsene benim yerime sen sepet oluyorsun. Biliyor musun Sevda, sırf bunun için kovulsam asla üzülmem." Yüzündeki yorgunlukla öylece donakalırken yüzü kireç gibiydi. Mesajı aldığında olanlardan haberdar olduğumu anlamıştı. Bizden kaçar mı kızım! Bilmiyor muydum sanki bu ikisi beni asla rahat bırakmazdı. Aylin uzak durup dikkat çekmiyordu güya ancak gözü üstümdeydi. Bir iki persenolin bana çarpacak gibi olması ya da bile isteye lafa tutması asla normal değildi. Özellikle böyle bir günde. Aylardır iki kelam etmeyen Mert, gelmiş benimle sohbet ediyordu, oldukça komikti çok komik. Bir süre sonra konukların da iyisiyle güler yüzüyle karşılaşmak beni iyi hissettiriyordu. Kendimi tamamen odaklamış her bir tarafta eksikleri tamamlarken uzun süredir bu konumda olmayı özlediğimi fark etmiştim. En azından sepet diyenim yoktu. Vikvikleyen ve çemkiren yoktu. Etrafa göz gezdirip eksik var mı diye bakınırken endişeyle bir o tarafa bir bu tarafa giden Hazan Hanım'ı görünce kaşlarım bu duruma seyirci kalmayıp çatılmıştı. Ender Bey'in eşiydi. Peki neden endişeliydi? Yanına gidip gitmemekle kararsız kaldığımda ayaklarım ona doğru ilerlemeye başlamıştı bile. Peki üstüme vazife miydi bu durum? Değildi. Çaresiz duran oldukça ağlamaklı haline seyirci kalamadım. "Hazan Hanım iyi misiniz?" Endişeyle gözleri beni taramıştı. Beyaz yüzüne düşen arkada bulunan kolonun gri gölgesi endişesini gizleyemezken eskisinden daha dik hale gelince arkasından da bir azarın gelmesini beklemiştim. Bilirdim bu durumu, kesin kovulacaktım. Ellerimde hissettiğim Hazan Hanım'ın ellerini gördüğümde oldukça şaşırdım. Tutup beni kimsenin görmediğinden emin olmak ister gibi kolonun arkasına doğru çekiştirmişti. "Tatlım, kızım Sedef bana sinirlenip ortadan kayboldu. Bulamadım buradan da uzaklaşamıyorum. Sen bakabilir misin?" Boşver bakma Sedef! Bakınırdım bakınmasına da yokluğumda meydan boş ağza lafın koşması demek olurdu. Olan olsundu Sedef Koraklı daha önemliydi. "Siz merak etmeyin ben hemen bulmaya çalırım." Hızlı adımlarla yanımdan uzaklaşınca arkasından ne kadar zarif bir kadın olduğunu sayıklarken bulmuştum kendimi. Hızla etrafa göz attım, her şey yolunda görünüyordu. Peki ben nereden başlamalıydım? Nasıl bulacaksın Sedef? Kovulmamamız gerekiyor. Rica ediyorum kovulmadan hallet bu işi. Koskocaman otel, neredeyse bir saat olacaktı. Hem Sedef'i arıyor hem de işimi boşlamadan boşları topluyordum. Çıkışlardaki görevlilere sorduğum da hala otelde olduğunu anlamıştım. On dokuz yaşındaki kız sinirlenip nereye gidebilirdi? Kullanıma açık tüm toplu yerlere bakınmıştım. Yoktu! Ara da bir kontrol ediyordum hala salona da gitmemişti. Sinirlenmişti, o halde yalnız kalmak istiyordu. Kendine ait otelde odası da olmadığından tabi ya! Çatı! Kendini atmasa bari! Koştur koştur çatıya giden yöne ilerliyordum. Asansörler hemen gelmeyecek gibi durduğundan merdivenlere yöneldim. Kolay değildi bunu çıkmak ama az arşınlamamıştım. Soluk soluğa kaslarım yanmaya başladığı sırada gelmiştim çatıya. Burası da büyüktü ama parlayan lila elbisesiyle kös kös oturan Sedef'i görebiliyordum. Yavaş adımlarla yanına ilerleyip oturdum. O da elbisesini bir an olsun düşünmemiş oturmuş olmalıydı. Kesin kovulduk biz! Sen şu an mutlusun tabi buldun kızı ama bizi Ercan denen ruh hastası kovacak! Aylin de yakar kınayı. İç sesin kapanma düğmesi malesef ki yoktu. "Merhaba." Dediğimi duyduğunda önce irkildi ardından annesinin yaptığı gibi beni taradı ve zarif yüzüne yakışan gözlüklerini parmak uclarıyla düzeltti. Hemen ardından toplu saçından açık kalan narin boynunda gezdirdi tırnak uçlarını. "Merhaba." Durgun çıkan sesinden akan merak sızıntısı dikkatimden kaçmadı. Duru bir güzelliği vardı ayrıca ağabeyine hiç benzemiyordu. Gülümsedim. "Konuşmak ister misin?" Diyerek sordum. "Seninle mi, neden?" Ani bir hüzün dalgası bedenimi keşfe çıkmıştı. Sen kimdin de seninle konuşacaktı! Sepettin sen sadece sepet! Yüzüm ne hali aldı bilmiyorum fakat ben bunlara alışkındım o yüzden görmezden gelip geniş geniş gülümsedim. Bu yaşıma kadar çok şeye gülümsemiştim. "Şey öyle demek istemedim, hangi konuda konuşacağız?" Yeniden gülümsedim, hala bir umut vardı demek ki. "Duyduğuma göre sinirlenmiş ve çekip gitmişsin, gördüğüme göre de annen bir hayli üzgün ve endişeliydi." Bezgin bir şekilde açıkta kalan omuzlarını indirmişti. Ay ışığının aydınlattığı gözleri her şeyi anlatıyordu. Peki bundan bize neydi? Gayet ağabeyi de bunu yapabilirdi. Tanrım kovulduk kesin, ilk tepkisini de unutmadım ayrıca. "Şu mesele." Sıkıntılı nefesini havaya katarken başını iki yana sallamıştı. "Annemin endişesi sosyetik arkadaşlarının ağzına laf verecek olmasıdır. Nereye baksam abim için birbiriyle gereksiz yarışa giren kızlar var. İş anlaşmaları, sözleşmeler, gelirler, yok efendim giderler. Ben henüz on dokuz yaşındayım. Bunlar beni oldukça sıkıyor. Bir ilgilenenim var ağabeyim o da bu sıralar çok meşgul ve ben bunaldım. Her yemek masasında iş konuşulmasından annemin yanına gittiğimde onu telefonla sürekli arkadaşlarıyla derneklerden vakıflardan dolayı koyu bir sohbette bulmaktan sıkıldım. Aile dostları desen benden büyük saygıdan mı mecburiyetten mi bilmem selam verip gidiyorlar." Minnacık kızı ne hale getirmişler. Baksana Sedef nasıl da içli içli bakıyor sana. Hayretle havalanan kaşlarım bunu beklemiyor olduğumu gösteriyordu. Oldukça bunalmış belki de sevgi eksikliği ya da yanlış çıkarımlar. "Peki arkadaş?" Hüzün karışık buruk bir gülümseme yüzüne yer edindi. "Evet, arkadaşım var ama ben annemle babamla daha çok vakit geçirmek istiyorum. Fırsat buldukça gelen abi ilgisi değil." Ne kadar da önemliydi aile olmak. Çoluk çocuğa karışınca aile olunmuyordu. Her birey mutlu olduğunda, sevgiyi hissedince aile oluyordu. "Beni seviyorlar biliyorum ancak bunu göstermeye vakitleti yok. Görüyorum arkadaşlarımı annesiyle alışverişe gidiyorlar, geziyorlar, yiyip içiyorlar. Babasıyla maça gidenler var ya da spor salonunda aktivitelere beraber katılan. Annem butiği eve getiriyor. Babam nasıl oluyor bilmiyorum ama oldukça fit ve ağabeyim çoğu zaman kendi evinde. Ben istiyorum ki beraber olalım." Kendi ailem gelmişti gözlerimin önüne. Her gece babamın kolunun altında televizyon izlerken uyuya kalırdım. Gece annemin üstümü örtmek için geleceğini bildiğimden bilerek üstümü açıp beklerdim. Ağabeyim mahalle maçında eksik varsa beni alması ise en büyük şansımdı. Gözlerim dolu dolu olduğunda saatin geçtiği sinyali aklımda şimşek misali çakmıştı. "Eyvah! Sedef Hanım çok geç oldu gitmeliyiz." İsteksiz bakışları yüzüne yansımış ve omuzları çökmüş bir şekilde bana baktı. "Kalsaydık." Saate bakındım. Belki biraz daha kalabilirdik. Zaten bu saatte kadar kovulma kararım verilmiştir. "E ben de zaten kovulmuşumdur. Kalalım o zaman." Şaşkınlıkla iri gözlerini kırpıştırarak bana bakmıştı. "Nasıl?" Ağzı açık kaldı kızcağızın. Gülmemeliydim bu nedenle dudaklarımı birbirine bastırdım, sadece gülümsemeye çalıştım. "Bugün gerçekleşen organizasyon oldukça önemliydi ve ben de görevliydim. Ancak senin yanındayım dahası müdürüm beni affetmeyecektir." Şaşkın ifadesine bakıp sadece kıkırdamıştım. "Bu nasıl olur yanlış bir şey yapmadın?" Boyumdan büyük işlere kalkıştım küçük hanım. Bence buna da onun vizyonu yetmez Sedef? Nerden bilsin Ercan'ı? "Sorumluluğumu yerine getirmedim." Kovulduğuma sevinir olmuştum. "Benimle arkadaş oldun!" Duyduklarımla bakakalmıştım. Kalbim minik çocuğun el çırpması ile eş değerdi. Arkadaş mı demişti o? "Gerçekten mi?" Gülümsemişti. "Evet hatta nasıl bir enerjin var bilmiyorum ama bunları ilk defa sana anlattım biraz da olsa rahatlamış hissediyorum." Yüzünde o tatlı gülümseme yayılırken ılık havayı içine çekmişti. Tanışmamıştık o da bunu düşündüğünden olsa gerek heyecanla yüzümü inceledi. "Ama tanışmadık. Benim kim olduğum belli peki sen?" Gülümsedim, elimi uzattım. "O halde ben de Se..." Henüz adımı söylemeden arkamızdan gelen sesle kalbim duracaktı. "SEDEF!" Biz aynı anda hareklenmekle kalmadık. "Efendim." Diyerek de ayağa fırlamamız çok ani olmuştu. Lanet olsun bana şaşkınlıkla bakan Sedef Hanım ve oldukça öfkeli bakan Serdar Bey karşısında ne diyeceğimi bilmiyordum. Sana burada kim Sedef derdi ki hemen atlıyorsun? Ah akılsız kafam! Ben kendim ile savaş verirken şaşkınlık nidası ortama bomba gibi düşmüştü. Bu kız bir garip bakıyor bize? "Senin de mi adın Sedef!" Bakışlarımı Serdar beyden alıp sağımdaki küçüğe dönünce normale dönmüş kısık sesle konuştum. "Evet." Beklemediğim bir şekilde boynuma atlayan ve boyu benim kadar olan Sedef şaşkınlığıma şaşkınlık katmıştı. Ölecek miyim? Mümkünse acısız olsun! Az öncekinden eser kalmamış bir sesle güldüğü belli olan sesler çıkarttı. "Şimdi seni daha çok sevdim." Hemen ayrılmış bana bakmaya devam ediyor sinirlenen abisini tamamen görmezden geliyordu. Oysa ben onun varlığıyla kendimi müthiş derecede gergin hissediyordum. "Hım öyle mi? Çok sevindim." Diyebilmiştim. Kızım bu nasıl cevap? Gerçekten beni çıldırtıyorsun. "Burada ne işin var senin Sedef?" Serdar Bey'i duyduğum an bir adım gerilemiştim. Tek istediğim göze batmamaktı. "Sıkıldım hava almak istedim ve bu sayede bir arkadaş edindim." Ağabeyinin karşısında gayet dik ve kendinden emin duruşuna hayranlıkla baktım. Hemen sonra beni göstermesiyle öylece kaldım. Gözleri beni bulan Serdar Bey ile iyice büzülürken bakışlarının değiştiğini bir dakika, şaşkınlıkla baktığına yemin edebilirdim. İlk defa mı personel görüyor bu adam! Nedeni sıradan bir personel olmam olabilirdi. Kardeşiyle arkadaş olmama layık görmediyse demek ki. Şaşkınlık yerini büyük ciddiyete bırakmıştı. Delici bakışlarını yüzümün nazarında kısa bir an bedenimde de dolaştı. "Anladım." Oldukça pürüzsüz düz bir ses tonuyla devam etti. "Hadi gidiyoruz." Kardeşinin belinden kavrayıp uzaklaşmalarını izledim. Öylece baktım arkalarından. Bir sonraki kirli çamaşırlar gelene kadar bekleyen sepetten farksız bekleyecektim.
Yazım hatam olduysa affola. Kendinize iyi bakın.
|
0% |