Yeni Üyelik
12.
Bölüm

11. Bölüm

@esslala

İyi okumalar 🧡

 

11. BÖLÜM

 

Yorgunluk çığ olmuş omuzlarımdan aşağı baskı uyguluyordu ve ben hızına yetişemiyordum.

Kim bilir hangi afetim pusuya yatmış beni sinsi bir sessizlikte bekliyordu da ben habersiz adımlıyordum.

Nasıl olurda günün yorgunluğu omuzlarıma binmiş beni yere ittiriyor gibi hissedebilirdim? Evet, her günüm mükemmel hissetmiyordum ancak bu kadar da kötü değildim. Uykusuz olmam da başka bir etken mi bilemiyorum ama bu hissiyat beni öldürecekmiş gibi hissediyordum. Sanki görünmez bir çift el boğazımda duruyordu, boğuluyordum.

Omuzlarım çökmüş bir halde eve doğru yürürken olanlar geldi aklıma ve kafamı iki yana sallayarak dudaklarımı yine ısırırken buldum kendimi. Ona bu şekilde görünmek elbette istemezdim. Başka türlü görmezdi zaten!

Kahvaltı vakti harici görmemiştim onu. Yemeğe gelmeyeceğini bildirmesi üzerine hiç vakit kaybetmeden erkenden çıkmıştım. Belki de bugün olan en güzel durumdu. Bu yorgunluğuma en iyi bu denk gelebilirdi.

"Seni gidi kaçak!" Aniden duyduğum sesle yerimden sıçrarken eş zamanlı omzuma asılan Suna ya baktım ve "Korkuttun Susu!" Dediğim sırada sarılmıştım. "Kaç gün oldu görüşemiyoruz Feride Sultan'dan duydum işten ayrılmış başka iş bulmuşsun? Eh ben aklına henüz gelemedim demek ki!" Çıkık yanaklarını sıktım. "Gel buraya" Kollarımı sımsıkı sardım.

"Neler yaşadım bir bilsen."

"Anlatsan bilirdim" Haklıydı.

"Tamam tamam en baştan anlatacağım bu şekilde olmaz yemeğe bize gel."

"Kurt gibi açım ve sabırsızım."

Koluma girip hızlıca yürümeye koyulmuştuk. Suna benim yaşadığım kazadan sonra hayatıma girmiş ve beni hayatla olan bağımın henüz canlı kalması gerektiğine inandırmıştı. Buna Ceren ve Suna'nın ağabeyi Ömer'de dahildi. Ne tesadüf ki karşımıza çıkan Ömer bize gülerek yaklaşıyordu. Suna'nın aksine buğday tenli ve kahverengi gözleriyle bütünlük oluştururken iri yapısıyla ikimizden de heybetliydi. Bu da hoş vesselam!

"Sana yabancılarla konuşma demedim mi ben Suna!" Dedikten sonra bana dönüp "Aa Sedef sen miydin ya?" Demişti. Yıllardır bu diyologla karşımıza çıkar ve Suna buna her zaman aynı cevabı verirdi "Göz doktoruna randevun hazır." Kahkaha atmamızı sağlayan Ömer'in Suna'nın kulağına asılması ve yaptığı mimiklerdi. Arkadaşımı kurtarmak adına Ömer'e sarılmış olayı tatlıya bağlamıştım.

Suna'yla olan ilişkisi bana kaybettiğim ağabeyimi hatırlatıyordu. Arada ona sarılmam beni rahatlatıyordu. "Ömer kuş nasılsın?" Yüzünden yorgun olduğu belli kafasını kaşıyarak bana baktı. "Bunu düşünmeye vakit bulamayacak kadar çok işim var Sedef, tam bitti dinlenmeyi düşünürken iş yerinde çıkan aksilik beni buluyor oraya gidiyorum şimdi. Sen nasılsın bakalım?" Ömer küçük değildi benden de yaş olarak büyüktü yıllardır iyi bir şirkette reklamcılıkla uğraşıyor ve görüldüğü gibi çok yoruluyordu. "İyiyim ben de o halde seni tutmayalım başka bir zaman sessiz gecelerden birini yaparız." Beni onaylayıp ikimize de sarılıp birer defa öpüp hızlıca arabasına binip gitmişti.

Sessiz geceler... Adının tam tersiydi bir yere kadar. O gece telefonlar kapanır mezeler hazırlanır çakırkeyf olana kadar şenlik havasında sohbet muhabbet bol kahkaha daha sonra sessiz gece başlar herkes susar gecenin sessizliğinde huzur bulurdu.

"Sen neler diyorsun Sese!" Hayretle bağıran Suna ya baktım. Olanlar onda sandığımdan da büyük bir etki yaratmıştı. "Suna biraz sessiz ol bende ki de kulak!" Hayretle dediğimi görmezden geldi. "Şimdi nasılsın, bana nasıl söylemezsin! Ağrın var mı?" Bu kız inanılmazdı Serdar Koraklı yerine bana takılmıştı. "Ben iyiyim Susu her şey yolunda." Bana sarılıp şöyle bir baktı ve "Şaka yapıyorsun değil mi Serdar Koraklı falan?" Bu defa gülmeye başlamıştım. Hatta abartıp kahkaha attım, şaşkınlıkla bakıyordu.

"Feride Sultana sormaya ne dersin?" Yerinden hızlıca kalkıp salona koşturmuştu. "Feride Sultan Feride Sultan!" Pamuğum telaşlanmış bir şey oldu sanıp korkmuştu ama Susunun bu tepkilerine de bir yerde alışmış olması gerekiyordu. "Serdar, Serdar Koraklı buraya mı geldi? Bizim mahalleye? Sizin evinize?" Ben gülerken pamuğum elindeki örgüsüne devam ederken konuştu. "Serdar oğlum mu? Geldi evet bir çayımızı içti yavrum." Susu daha da şaşırmış bakışları ikimizi taramıştı. "Serdar oğlun!" Ağzı açık kalan arkadaşımı koltuğa oturtup ağzını kapatmıştım. Bense ona pis pis sırıtarak baktım.

Susu nihayet A'dan Z"ye her şeyi öğrenip evine gitmişti. Tepkileri oldukça komik olan arkadaşım her defasında iyi ki deme sebebim oluyordu. Yüzümdeki koca sırıtış onun sayesindeydi.

Yatağıma kendimi atmış henüz uyumak üzereyken başucumda duran notu görmüş elime alıp uzun uzun bakmıştım. Gerçekten de inanılır gibi değildi Serdar Koraklı'ya aitti. Notu tutan elime baktığımda bir eksiklik hissetmiştim ardından faltaşı gibi ayrılan gözlerim sonrasında hissettiğim kalbimdeki tekleme olmuştu. Sedef! Nerde bu Sedef!

Bilekliğim yoktu! Hızlı bir şekilde kalkıp her zamanki kutusuna baktım ama boştu. Boğazım düğümlenmiş ne yapacağımı bilemez bir şekilde etrafıma bakınıyordum. Gözüm yanmaya başlamıştı bile. Bakmadık yer bırakmamıştım ancak yine de bulamamıştım. Gözlerim dolmuş bir halde babaannemin yanına gittiğimde telaşla bana bakmıştı. O yitik his canımı acıtıyordu.

"Yavrum ne oldu?" Yüzünü korku kaplamıştı. Çatallaşan sesimle konuşmaya başladım. "Bilekliğimi bulamıyorum babaanne." Ağlamaya dünden razı olan ben hiç vakit kaybetmemiştim. Beni kollarıyla sardı hemen. "Dur kızım baktın mı iyice odana?" Bakmadık yer bırakmamıştım. Saçlarımı seven pamuğum beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama çok mümkün değildi. Benimle birlikte o da aramaya başlamış ancak sonuç değişmemişti. Yalnız kalmak isteyerek odama gelmiş ağlamaya kaldığım yerden devam ederek büyük bir sıkıntıyla öylece yatmıştım. Belki de Koraklı'nın evindedir. Bir ihtimal...

Bazen her şey rüya gibi gelirdi insana bu da o zamanlardan biriydi. Hatta bir rüyanın içindeydim kesinlikle. Tamam, Serdar Koraklı'yı her gün görüyordum ama bu kadar yakından değil. Nefesini hissedecek kadar değil kokusunu alacak kadar değil. Her şey büyüleyici olduğu kadar rüya gibiydi. Gibisi fazla rüyanın ta kendisiydi çünkü bu çalan alarmla son bulmuştu. Ancak rüyanda görürsün zaten Sedef.

Oldukça berbat ruh haliyle uyuyup böyle bir rüyayı ancak ben görebilirdim zaten. Kendime gelmeye çalışırken sertçe tokatlamıştım ama işe yaramamıştı. Buruşuk yüzümle kalktığım yataktan homurdana homurdana lavaboya yönelmiştim. Ben kim Serdar Bey'e o kadar yakın olmak kimdi? Zaten ancak bu şekilde rüyalarımda görürdüm o kadar. Yine de bu Serdar Bey'i beğenmeme engel değildi işte. Yerimi bildiğim sürece istediğimi yapmakta özgür hissediyordum kendimi çünkü adama tek bir saygıda kusur ettiğim yoktu beğeni içten gelen bir şeydi. Gerçi utanç verici anlarıma şahit olmaya devam ederse kendimi kapı önünde bulmaktan korkmuyor da değildim. Varsın yine kovsun Sedef, biz alıştık.

Apar topar hazırlanıp evden çıktığımda her zaman bir şey unutmuş oluyordum. Telefonumu unutmuş olmam gibi. Sıkıntıyla nefes verip omuzlarım çökük bir halde beklediğim kapı önünde kapının açılmasıyla çok zor olsa da gülümseyebildim ve Sema ablanın beni gördüğü gibi şaşırmasını bekliyordum elbette. "Canım sen iyi misin?" Değildim hiç iyi değildim. Gelen soruyla elim boş olan bileğime gitti. "İyiyim Sema abla hadi geçelim." Fazla soru sormamasını diliyordum. Aynı ifadeyle mutfağın yolunu tutarken telefonla konuşan Serdar Bey'i görüp kendimi toparladım ve kafa selamı verip kendimi mutfağa attım. Kafa selamı ne Sedef!

Aynadaki yansımamı hatırladığımda yüzüm buruşmuştu bir de beni bu şekilde görmesini istemiyordum. Ağlamaktan şişen gözlerim kendini ele veriyordu. Hep utanç dolu gezinmek de canımı sıkıyordu. "Tatlım ben izin aldım bugün çıkarım birazdan haberin olsun ama sen gerçekten iyi misin?" Yine mi izin almıştı? Sema ablaya baktım ve hiçbir şey sorgulamadan konuştum çünkü ona bile halim yoktu.

"Sorun yok abla tamam git sen dikkat et kendine." Mutfaktan çıkana kadar arkasından bakmış işime dönmüştüm. Kendimi halsiz ve bıkkın hissediyordum. Anneme karşı o kadar utanıyorum ki! O kadar mahcubum ki! Hatırasına ancak böyle güzel bakabilirdim!

Kabuğunu soymuş olduğum elimdeki salatalığa ve bir de diğer elimdeki bıçağa buğulu gözlerle baktım ardından da etrafa sanki burada zorla tutuyorlarmış gibi bir his vardı üzerimde ve ben arkama bakmadan kaçmak istiyordum. Boğuluyor gibi hissettim kendimi sanki nefes alamıyordum. Birbiri ardına gelen düşünceler beni oldukça kötü etkilerken derin nefesler almaya çalıştım. Bir an elimdeki bıçağı düşürecek gibi olsam da kendimi toparladım. Güçlü olmalıydım bu şekilde kendimi salamazdım.

Neyse ki kendimi toparlamış işime kaldığım yerden geri dönmüştüm ancak omuzlarımda hissettiğim ağırlık hala benimleydi. Bu beni oldukça zorlamaya başlamıştı. Olanlar beni oldukça dalgın bir hale getirmiş önümde sallanan eli gördüğümde irkilerek kendimi gelmiştim. Bu kişinin Serdar Koraklı olmasını ayrıca beklemiyordum. Sema abla gitmiş miydi?

"Buyurun Serdar Bey bir şey mi istediniz?" Boğuk çıkan sesime aldırmamıştım. Beni görünce kaşlarını çattığına şahit olsam da bir şey yapmadan bekledim. Telefonu yüzüme doğrultmuştu. "Babaannen seni istiyor." Keyifsiz olduğum için öylece bakmıştım ve telefonu alamadığım için halimi fark edince kulağıma tutmuştu. "Efendim babaanne?" Bulunduğum durum da bir yandan inanılır gibi değildi. "Sedef'im telefonu unutmuşsun güzel kızım." Yaptık yine bir şeyler.

Omuzlarım çökmüştü ve sıkıntıyla nefes verdim. "Serdar bey hopörlörü açın böyle yorulmayın hiç." Başıyla onaylamış dediğimi yapmıştı. "Evet, babaanne biliyorsun aceleyle çıkınca unuttum sen neden aradın?" Hala mutfakta duran patronum durumu utanç verici bir hale getiriyordu hala neden burada bu adam?

"Ah be kızım. Selma Teyzenlerin köyüne gideceğiz birkaç gün düğünleri varmış illa da ısrar ettiler gel gel diye. Yavrum seni de bırakmak istemiyorum. Nasılsın?" Göz ucuyla baktığım patronum beni izliyordu. Gözlerim dolmuştu daha ne kadar kötü hissedebilirdim? İstemsizce sesim daha da boğuklaştı ve sorusunu görmezden geldim. "Kaç gün sürecek?" Endişeyle bekledim. "Düğün sonrası biraz durur geliriz dedi evladım ben de tamam dedim." Moralim iyice bozulmuş huysuz bir şekilde konuşmuştum. "İyi madem kendine çok dikkat et babaanne ilaçlarını sakın unutma benim hatama da düşme telefonunu da kesin yanına al." Şu dediklerini kendine de yap Sedef.

İyice huysuz bir sesle konuşmaya devam ettim. "Şimdi orada şebeke de çekmez." Olacak iş değildi. "Güzel kızım ben dikkatli olurum sen de dikkat et kendine. Daha fazla sıkma canını. Anahtarlarını aldın mı peki?" Duraksadım ve almış olabileceğimi düşündüm "Almışımdır almamışsam Ömerlere geçerim." Pamuğum söylenmişti uzun uzun. Niye böyle huysuzlaştı anlamıyorum. Ömer'i de çok severdi. "Ömer ile ne alıp veremediğin var senin?" Diye sorduğumda "Hiç yavrum hiç." Omuzlarım daha ne kadar çökebilir diye düşünürken "Feride Teyze burada kalabilir." Şok olmuş bir şekilde arkamı dönmüştüm. Serdar Beyi tamamen unutmuş olduğumu fark etmiştim. Bu adamı unutman şaka mı?

"Serdar oğlum sana güveniyorum." Şaşırtan bir şey daha olmuş patronum gülümseyerek cevaplamış ve telefonu kapatmıştı. Sanki sana gülümsemiyor!

Neler olduğu konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Babaannem Ömer hakkında neden ketum davranmıştı anlayamıyorum hele ki Susu da söz konusuydu. Sadece Ömer değil Susu da vardı sonuçta. Her neyse kafam birçok şeyi algılamayı öyle bırakmıştı ki algılayamaz bir haldeydim.

"Burada kalmasam daha iyi Serdar Bey." Tek kaşını kaldırıp bana sorgular şekilde bakmıştı. Hayır yani kendimi rahat hissetmiyordum. "Anahtar?" Sıkıntıyla nefes verdim. "Almamışım." Kaşlarını indirmişti. "O halde kalıyorsun." Gözlerimi devirme isteğimi büyük zorlukla bastırmıştım. "Rica etsem telefonunuzu kullanabilir miyim? Babaannemi arayacağım." Sorgulamadan numarayı arayıp vermişti. Sahi hangi ara numaraları birbirlerine verdiler hiç haberim yoktu.

"Efendim Serdar oğlum." Şu samimiyete bak! "Benim babaanne" Lafı uzatmadan konuya girdim. "Anahtarlarım yok en azından Sunalara bırak oradan alırım ben." Dudaklarımı kemirerek cevap bekledim. "Yavrum biz çoktan çıktık." Yüzümü asmıştım. "Ne çabuk" diye homurdanarak konuştum. "Ee kızım yolumuz uzun." Bir şey demek gelmemişti içimden bu nedenle kısa kestim. "Peki." Dedim ve kapattım. Yüzüm asık bir şekilde telefonu Serdar Bey'e uzattım ve teşekkür ettim. "Bir şey gerekirse çağırırsınız." Temizlik için mutfaktan ayrılmıştım.

Babaannemin tepkisini düşünüyordum beni oldukça şaşırtmıştı. Bu durumu daha sonra konuşmayı aklımın bir köşesine yazdım. Zaten üzerimde olan ağırlık beni oldukça zorluyordu bir de düşüncelerim dur durak bilmez bir hale gelmişlerdi. Durgunluğum iyice göze çarpmadan önce yanaklarıma hafif tokatlar atarak kendime gelmeye çalıştım. "Sedef!" Serdar Bey'i duyduğumda koşturarak mutfağa gitmiştim. "Efendim Serdar Bey?" Yüzüme tuttuğu boş fincana baktım bir süre. Boş fincan kadar boş bakıyordum. "Fincan var ama kahve yok." Refleks olarak kafama bir tane vurdum. Güldü mü o, yanlış mı gördük?

"Hemen yapıyorum Serdar Bey." Dikkatli bir şekilde bana baktı ve ayaklandı. "Gerek yok çıkıyorum şimdi." Eşyalarını almış kapıya doğru ilerlerken peşinden koşturdum. "Akşam gelecek misiniz? Yemek ne istersiniz?" Durdu saatini kontrol etti bir şeyler düşünüyor gibiydi. "Gelirim, zeytinyağlı yemeklerden yapabilirsin şu an pek aklıma bir şey gelmiyor ayrıca bu dalgınlıkla lütfen evimi yakma." Kaşlarım son dediklerine çatılırken ilerlemiş sonra geri dönmüştü. "Sema abla gelmeyecek izinli birkaç gün." Omuzlarım iyice düşmüş bir halde artık hiçbir ifademi gizlemeden kafamı sallamış ardından kapıyı kapatmıştım. Gelenler gümbür gümbür geliyor vesselam.

Bu kadar da olmazdı. Ne Pamuğum ne Sema abla vardı bu birkaç gün nasıl geçebilirdi ki. Derin bir nefes aldım az önce temizlediğim eve baktım, tertemizdi. En azından çizim yapabilirdim lakin Serdar Bey izinsiz eşyalarını kullanmamam gerektiğini en başında söylemişti. Saat henüz çok erken olduğu için yemeği daha sonra yapabilirdim. Bu nedenle uzun bir sürenin ardından televizyon izlemek için koltuğun karşısına geçtim. Gündüz programları dışında bir şey yoktu. Sıkıntıyla nefes verdim. En azından biraz kestirmek istedim ve koltuğa kendimi attım. Kısa sürede zihnim uyuşmuştu.

Çakır'ın havlamasıyla korkuyla yerimden sıçradım. Eğlenceli bir havlama değildi bu oldukça hırçın bir havlamaydı art arda havlarken bahçeyi gören kapıya koştum. Perdenin arkasından gördüklerim oldukça korkmama neden olurken bedenimin titremesine engel olamadım. Bu izbandutlar kim Sedef?

Siyah takım elbisenin içinde korkutucu görünen adamlar bahçeye girmiş etrafına bakınıyorlardı. İçlerinden biri kapıya doğru ilerlediğinde ne yapacağım konusunda bir fikrim yoktu. Kalbim boğazımda atıyordu ve üst kata doğru koşturmaya başladım. Bu adamlar kimdi bilmiyordum ama dertleri benimle değildi buna emindim.

Koştur koştur çıktığım merdivenlerde son adımda ayağım takılmış yere kapaklanmıştım. Lanet olsun kaburgama giren sancı nefesimi keserken yetmemiş bacağımı de çarpmıştım. Büyük acı içerisinde koşturduğumda kapının kırılma sesi gelmişti. Oha ama ya!

Kalbim duracak gibi atarken elim ayağım titriyordu. Bu odalardan birinde saklanacak yer yoktu. Aklıma gelen çatı katıyla oraya aksayarak çıktım ve eski kutuların ardına saklandım. Ağzımı kapatmakla kalmamış korkudan gözlerimi de kapatmıştım. Yaklaşan adım sesi kalbimi zorlarken gözlerimi sımsıkı yumdum. Açılan kapı sesiyle iyice köşeye çekilmiştim. Gözlerimi açtığımda birden fazla kişinin nefes sesi vardı. Yoksa o gün bugün mü?

"Nerede lan bu kız?" Kız mı, ben mi? Benim için mi gelmişler? Kim bunlar? Allah'ım yardım et bana. Benden size ekmek çıkmaz abicim!

"Sefer abi Serdar çıktıktan sonra evden tek bir kuş bile uçmadı abi." Duyduğum tokat sesiyle yerimde irkilmiş sessizce bekliyordum. Yaklaşan adım sesiyle korku dolu anlarım daha da artarken dua etmekten başka seçeneğim yoktu. "Bulun lan çabuk!" Bana ne yapacaklardı bunlar ne istiyordu benden? Sefer de kimdi? Ulan patron kimi sardın başıma?

"Kilitli bir oda var abi kesin orada." Ben burdayım! Demek isterdim. Hass hayır! Hayır o odaya girmemeleri gerekiyordu. Serdar bey kimse girmesin dediyse görülmemesi gereken bir şey olmalıydı. Bir şey yapmalıydım. Burada köşeye kısılmış bir halde ne yapabilirdim ama o odaya kimse girmemeliydi. Sus otur aşağı!

Bir anda gelen cesaretle "Ne istiyorsunuz benden?" Demiş ve zorlanarak ayağa kalkmıştım. Ellerinde olan silahı gördüğüm vakit nefesim kesilirken korkuyla yutkundum. "Küçük hanım da buradaymış." Tiksinerek yüzüne baktım. Hali tavrı öyle iticiydi ki midem bulanmaya başlamıştı. "Al götür şunu aşağı." Sefer denen adam emirler yağdırıyordu. Bana doğru sırıtarak gelen adamın yüzünde memnun ifade beni tedirgin ederken bana dokunacağı sırada bir adım gerilemiştim. "Dokunma bana!" Dediğim sırada tokat atmıştım.

Sefer denen adam kahkahayı basarken adını bilmediğim adam oldukça sinirlenip o da bana tokat attığında yüzüm tamamen sağa dönmüş yanağım uyuşmuş ve sanırım dudağım patlamıştı. Bunun üzerine Sefer daha da sinirli bir halde gürledi. "Kim sana vur dedi lan?" Diyerek bir tane daha ona tokat atmıştı. Bu böyle devam edecek miydi Allah aşkına henüz akıbetim belli değildi.

Kolumdan tutup ite kalka aşağı indirdiklerinde hırsını alamayan adam beni koltuğa fırlattığında acıdan dişlerimi sıkmıştım. Sinirli gözlerle karşımda duran adamlara bakıyordum.

"Küçük hanımın kendini feda edecek kadar önemli ne varmış o odada bir bakalım, kırın kapıyı!" Diyerek bağırdığında yerimden sıçramış kalkmak isterken kollarımdan tutmuş hareketlerimi engelleyen iki adama karşı koymaya çalışıyordum. Ne diyor bu adam Sedef?

"Hayır! Ben buradayım işte ne istiyorsunuz hala ayrica tek çöp yok orada!" Sefer bana öfkeyle dönüp. "Kes sesini!" Diyerek bağırmıştı. Hayır, bu olmazdı o kapı kapalı kalmalıydı ben bile merak etmeyip bir gün olsun düşünmemiş tamamen saygı duymuşken bu olamazdı. Herkes sen mi? Ayrıca herkes sen mi cidden sana ne! SANA NE!

Saygı mı? Etrafımdaki adamlara bakıp boşa çırpındığımı düşünüyordum ki ağzına kadar açılan kapının duvara çarpma sesi evde yankılanmış ve üzüntüyle gözlerimi kapatıp çökmüştüm. Koşturarak gelen adam "Oda bomboş abi tek bir çöp yok." Hayretle açılan gözüm ve boşuna kendimi yem ettiğim gerçeğiyle yüzleşirken kafam karıncalanmaya başlamıştı. Bok bile yokmuş Sedef! Aferin kızım böyle devam! Nokta atışı konusunu da bir ara konuşalım.

Sefer ağır adımlarla yanıma gelmiş diz çökmüştü elindeki silahı yüzümde gezdirdiğinde korkuyla iç çektim. "Küçük hanım kendini bunun için tehlikeye atmış olamazsın öyle değil mi? Söyle bakalım taslaklar nerede?" Ben ne kadar aptal olduğumu düşünürken dibime giren adamın yüzüne baktım ne taslağından bahsediyordu bu? Ne olduğunu bile bilmediğim bir oda için kendimi tehlikeye atmış olmam yetmiyor bir de konunun benle hiç mi hiç ilgisi olmadan sorgulanıyordum. Senin kör talihin bizi bir gün bitireceğini biliyordum da bu çok erken oldu.

Sefer elindeki silahı boynumdan aşağı indirip buluzumun askısını indirmeye çalıştığında dayanamamış tekmelemeye başlamıştım. Bunu beklemiyor olacak ki geriye sendeleyip elindeki silahı ateşlemiş kuvvetli bir çığlık atmama neden olmuştu. Lanet olsun ki korkudan ağlamaya başlamış kendimi fazlasıyla savunmasız hissetmiştim.

"Seni küçük o..." Demeye kalmadan polis sireni tüm evi sarmıştı içimde doğan kurtulma umutlarına sarılıp bir nebze rahatlamış olsam dahi bununla kurtulamayacaktım. Polisler henüz içeri girmemişlerdi. Muhtemelen silahlı oldukları için beni tehlikeye atmak istemiyorlardı. Şu sorunlu hayatımda bir rehine olmadığım eksikti ya neyse. Gel de Suna'yı inandır!

Sefer durmadan birbiri ardına küfürler savuruyor arada o sinirle kolumdan tutup beni hırpalıyordu. "Söyle lan neredeler?" Acıyla inliyordum çünkü orantısız güç uyguluyordu psikopat herif. Alnıma değen soğuk metali hissettiğimde sertçe yutkundum. O gün bu günmüş cidden!

"Tüm etrafınız sarıldı. Silahlarınızı bırakıp teslim olun!" Birbiri ardına gelen ses ile umutlarım artıyordu. Bu pisliklerin kaçacak yeri kalmamıştı. Burada sonsuza kadar kalamayacaklarına göre elbette buna bir son vermeleri gerekecekti.

"Tekrar ediyorum silahlarınızı bırakın ve teslim olun."

Sefer küfürlerine devam ederken gözü dönmüştü. Benden uzaklaşmasına sevinecektim ki gözünü kara bürümüş rast gele ateş etmeye başlamıştı. Korkuyla kesik kesik inliyor bana isabet etmemesi için dua ediyordum. Adamlarından bir iki tanesini yaralamıştı bile ve dualarım karşılık bulmamış karın bölgemde hissettiğim sıcaklıkla gözlerim yerinden çıkacak kadar ayrılmıştı.

Bir gün bana bunları yaşayacağımı söyleyen biri olsa güler geçerdim lakin şu an oluk oluk kan kaybediyor gözü dönmüş adamın daha fazla kimseye zarar vermemesini umuyordum. Sokak kapısı büyük güçle kırılmış duvara çarpmıştı lakin dönüp bakamamıştım bedenim güçsüzlüğe doğru yol alırken sadece çok geç kaldıklarını düşünüyordum. Çok geç.

 

Beğeni ve yorumları bekliyor olacağım gençler❤️

 

Loading...
0%