@esslala
|
Herkese selamm iyi okumalar dilerimm❤️ 15. Bölüm Damarlarımda akan her litre kan ağırlaşarak hızını artırmayı seçerken sakin kalmak, tek bir sebep için yalvaran hücrelerim ondan çıkan her kelimeyle intihar etmişlerdi. O benim sakinliğimi öldürdü. Vücuduma yayılmış olan sinir dalgasıyla beraber oldukça gerilmiş hissediyordum. Bu kadar azarı hak edecek bir şey yapmamıştım ben. Çocuk muydum da bana bu şekilde bağırıp çağırıyordu? Kendi kararımı vermiş sonuçlarına katlanıyordum. Ha ama doğru bana neydi öyle değil mi? Madem odayı boşaltmış o zaman kilitlemeseymiş. Bizleri mi test ediyordu kendince? Belki de oda baştan beri boştu Sedef. Hiç bir şey konuşmak istemiyordum sadece gidip sinirden söylenip söylenip ağlayacaktım. Şu son günler bir hayli yıpranmış olmam şu anı kolay sindirmeme engel oluyordu. Arkamdan seslenen kaba adama dönüp bakmak istemedim. Sahi hiçbir şey göründüğü gibi değildi işte! Bu mu kibardı bu mu naifti! Görmüştüm nasıl kibar olduğunu! Bize hep yabani davranmıyor muydu zaten! Saydırmalarımın ardı arkası kesilmezken kolumdan çekilip kendimi Serdar Bey'in kolları arasında bulduğumda her şey saniyelik bir şekilde gerçekleşmişti. Şaşkınlıktan kaskatı kesilen bedenim olanı idrak etmeye çalışıyordu. Bana niye sarılıyordu ki şimdi? Kafam göğsünde yapışmış kendi sıcaklığı beni de ısıtırken hala tepki veremiyor dahası onun beni kendine bastırmasına izin veriyordum. Nesef al Sedef! "Bir kişinin daha benim yüzümden hayatını kaybetmesini kaldıramazdım." Hayretle havalanan kaşlarıma açılan ağzım eşlik ederken neyse ki bu halimi görmüyordu. Ne demek istiyordu? Bir kişinin daha mı? Bu nasıl mümkündü benim yaşadığımı bir başkası da mı yaşamıştı? İçimden bir şeyler kopmuş ve ben bunu hissediyordum iliklerime kadar. Şimdi duyduklarım sıcak bedenine ters düşüp beni buz keserken beynim karıncalanmaya başlamış kulaklarım uğultulara teslim olmuştu. Yok canım katil değildir. Tamam bu olanlar belli ki Serdar Bey'den haz almayan insanlar tarafından gerçekleşmişti lakin bana isteyerek zarar verecek biri değildi. "Çok korktum." Sonra korku dolu bakışları geldi gözümün önüne ve gözlerimi kırpma ihtiyacı duymuştum. Çenemde biriken gözyaşlarımı fark ettiğimde bir kez daha şaşırdım. Ben hangi ara ağlamaya başlamıştım? Kendimi hiç mutlu hissetmiyordum. Sende sarıl! Üzgündüm böyle bir kaybından haberim yoktu. Gerçi olsa ne değişecekti muhtemelen ben yine doğru bildiğimi yapacaktım. Bu kaybın ona yaşattırdıklarını tahmin edemezdim ancak o benim kayıplarımı biliyor lakin ne hissettiğimi biliyor mu? Muamma. Benden uzaklaştığında hemen yüzüme bakmadı belli ki sarılmanın aydınlanmasını şimdi yaşıyordu önce çevreye ardından yüzüme bakmıştı. Ağladığım farkediliyor olacak ki kaşlarını çattı. Uzanıp göz yaşlarımı silmeye başladığında kısık gözlerle onu izledim. Ateş saçan gözleri yerini şevkate bırakmış olmalıydı. Bana öyle bakma işte bakma. "Sana bağırmak istemedim Sedef sadece bir defa daha bu gerçekle yüzleşmek canımı yaktı." İfadesiz yüzüne tezat sesindeki tını oldukça mahçubiyet barındırıyordu. Aynı ifadesizlik benim yüzüme de yerleşti. "Bu konudaki hassasiyetinizi anladım Serdar Bey. Merak etmeyin böyle bir şey tekrardan yaşanmayacak." Yaşanmayacaktı çünkü işi bırakacaktım. Az daha kalsaydık? Bana sarılmasının yaşattığı sıcaklık hala üzerimdeyken kendisi bir adım karşımdaydı. Kokusunu bu denli solumak kalp atışlarımı hızlandırmış baharatlarla harmanlanmış kokusu beynimi uyuşturmuş olsa da neyseki hemen geri çekilmişti yoksa ona karşı hislerim olduğunu anlayabilirdi. Hislerim... Laner olsun! Bu da nerden çıkmıştı? Hislerim falan yoktu sadece adam karşısında kim olsa etkileyebilecek potansiyeldeydi. Kendime gelmeliydim. "Buna sevindim." Konudan baya baya sapmış olduğumu fark ettim. "Dinlenmek istiyorum." Bir cevap beklemeden yavaş adımlarla yanından uzaklaştım. Hoşlanmak da bir his ya hani? Odaya geldiğimde kapıyı kapatıp sırtımı kapıya verdim ve gözlerimi kapattım. Elim kalbime doğru istemsizce yol aldığında kalp atışımın bu denli hızlı olmasını anlayamıyordum ama tüm bedenimde de hissediyordum. Bu adam bana dokunmamalıydı kesinlikle bünyeme zarar veriyordu ve ben yanlış bir düşünceye kapılmaktan çok korkuyordum. Daha fazla düşünmeyi bırakıp yatağa geçmiş dikkatle yerleşmiştim. Telefonum da yanımda değildi ve bu durum iyice sıkıcı bir hal alıyordu. Acaba Sunalar öğrenmiş miydi? Gerçi aksi imkansızdı da telefonumu unutmak en büyük aptallıktı. Kapı tıklatıldında yerimden doğrulmaya çalıştığım sırada "Gelebilirsiniz." Demiştim. Gözlerime değen kahve cenneti nefes alma ihtiyacımı artırmış ve derin bir nefes çekmiştim. Kahretsin Sedef! Ne yapıyorsun sen? Hiç iyi değildim ben burada kalmak en başından yanlıştı zaten. Hala tepki vermeden duran ben ve gözümün içine bakan Serdar Bey. Daha ne kadar utanabilirdim? İzin ister gibi yüzüme bakıyordu bense ona aval aval bakıyordum. Toparlan Sedef iyi ki bir sarıldı! Gözlerim elindeki poşetlere kaydı. Onlarda neydi? Gözlerimdeki merakı anlamış olmalıydı ki konuştu. "Bunları senin için aldım." Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken "Onlar ne Serdar Bey?" Diye sormadan edemedim. "İşine yarayacak ürünler var bakmak ister misin?" Görmemiş gibi poşete saldırmak istemiyordum ama merak da ediyordum. "Olur." Yüzüne sıcak bir gülümseme yer edinirken poşeti uzatmıştı. Henüz ne olduklarını bilmiyordum ancak oldukça doluydu. "Ne aldınız ki bu kadar çok? Keşke zahmet etmeseydiniz." İçini de mi görsek? Diş fırçasından bakım ürününe kadar almış olduğu eşyalara baktığımda haklı olduğumu anladım. Oldukça çok eşya vardı ve zahmet etmişti. Üç dört gün için fazla ürün vardı bu poşette. Düşüncelerimi esirgemedim. "Kısa bir süre için çok fazla ürün almışsınız." Omuzunu silkmişti. "Ne alacağımı bilemedim işine yarayacağını düşündüğüm şeyleri almak istedim." Gülümseyerek baktım bu hali diğer halleri gibi değildi. "Teşekkür ederim." Göz temasımızı bozan çalan kapı olmuştu. Anladığım kadarıyla o da kimseyi beklemiyordu. "Ben gidip bakayım." Uzaklaşan patronumun arkasından baktım. Kim olabilirdi? Belki de küçük koraklı gelmişti. Eğer oysa ne iyi olurdu. "Nerede sevgilin sanılan kız?" Yaklaşan sesle birlikte bu kişinin Akın Koraklı olduğunu anlamıştım. Derdi neydi bu adamın beni görüp ne yapacaktı? En son gördüğümde yumruk yumruğa biten konuşmalarıydı. Kaçacak yerim yoktu ve endişeyle oturduğum yerde bekledim. İçimi kaplayan huzursuzluk keyfimi kaçırmıştı. "Ne istiyorsun Akın?" Ses daha da yaklaşınca artık gelmelerine az kaldığını anladım. "Dinlenmesi gerekiyor görüp ne yapacaksın?" Kahkaha sesi geldiğinde kaşlarım çatıldı. "Kuzenim adına özür dileyeceğim." Kendimi bu tavır karşısında kötü hissederken odanın önünde durmuşlardı. "Haddini aşma Akın." Duyduğum sakin sesin yanında yine sinirlendiği anlaşılan ufak tonu yakalayabilmiştim. "Kızma Serdar sadece hasta zi..." Dediği sırada benimle göz göze geldiğinde susmuştu. İşte bunu gerçekten beklemiyordum. Gerçi beklemediğim ne varsa karşıma gelip duruyordu. Adama bir şey oldu galiba Sedef! Oluşan sessizlik beni daha da rahatsız ederken aniden atılan kahkaha sesiyle yerimden sıçramıştım. Akın Koraklı kendinde miydi? Endişeyle gözüm Serdar Bey'e kaydığında yüzünde anlamadığım bir ifade vardı. Sıkıntıyla saçlarını karıştırdığını ardından alnını sıvazladığını görmüş bir şeylerin yolunda olmadığını anlamıştım. Ne oluyor Allah aşkına! Sessiz olmaya karar vermiş olmalı ki tekrardan dikkatimi ona vermiştim. Yavaş yavaş yanıma gelen Akın Koraklı'ya baktığımda suskunluğunu koruyordu gözleri ise umarım yanlış görüyorumdur nemliydi. Benim gördüğümü sen de görüyor musun dağ gibi adamı gülmekten ağlattık! Zorlukla yutkundu ve bunu yaparken yüzü buruştu. Hiçbir şey anlamıyordum. Ağır adımlarla gelip çift kişilik yatağın boş kısmına oturduğunda dikkatlice onu izliyordum. Koyulaşan mavi gözleri ne kadar da benimkiler gibiydi. "Sen" dediğinde içimden 'ben' diye tekrarlama gereği duydum. Ben ne? "O değilsin ama çok benziyorsun?" İfadesiz duran yüzüm bozuntuya vermemiş olsa da hasta mıydı bu adam diye düşünmeden edemedim. Kime benzetiyordu beni? Gözlerim tekrardan Serdar Bey'i bulduğunda endişeli bakışları üzerimdeydi. Bu hiç hoşuma gitmemiş kaşlarımı çatmama neden olmuştu. "Sandığın kişi değil o Akın?" Neler oluyor, biz kimiz Sedef? Aklımı kaçırmamak için sakin olmaya karar verdim ve olanı izledim. "Sayende sandığım kişi değil!" Bu bağırmayı beklemediğim için yerimden sıçrasam da izlemeye devam ettim. "Burada konuşmanın yeri ve zamanı değil." Hışımla kalktı yataktan. Bu tavrı oldukça ürkütücü dururken Serdar Bey'in karşısına geçmişti. Akın Koraklı nefretle bakıyordu. Yine yumruklar konuşmasın da olayı anlayalım. "Benzediği için mi yanında bu kız?" İşaret parmağı bana doğrulttuğunda istemsizce yutkunmuştum. Ne diyor bu köyün delisi! Bu da neydi şimdi? "Saçmalama Akın benziyor olması sadece tesadüf yanımda olmasıyla bir ilgisi yok." Kaşları çatılmış olsa da Akın kadar hiddetli bir öfkesi yoktu. Yine bir kahkaha sesi odanın duvarlarına çarptı ve gelip kulağımı istila etmişti. Bu iki adam hiç mi diyalog kuramıyorlar? Kime benziyordum, ne oluyordu? Tüm bu tartışma ne içindi? "Tabi bulmuşsun neredeyse tıpatıp benzeyen birini kendini mi avutuyorsun bu şekilde." Avutmak mı? Çirkin tavırları bir yana içime mesken olan zehirli sözleri canımı acıtmaya başlamıştı. Gözlerim Serdar Bey'e kaydığında cevap vermeye başlamıştı. "Hayır bu söz konusu bile değil." Dimdik duruşunu bozmamış hala yüzü ifadesizliğini koruyordu. Kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. "Onunla kendimi avutmam ki ikisini bir tutmam mümkün değil ayrıca..." Gözleri beni buldu ve susma gereği duydu. "Her neyse Akın uzatma." Uzatalım! Her duyduğum boğazıma düğüm olmuş ağzımı dahi açacak gücüm kalmamıştı. Ruhum sızlıyordu. "Gözümdeki yerin hiç değişmeyecek Serdar en azından bırak şu kız daha fazla zarar görmesin senin yüzünden!" Akın Koraklı tükürür gibi konuşmuş ve hızlıca odadan çıktığında kuzeni olduğu yerde öylece kalmıştı. Hemen kendini toparlamış olmalı ki beklemeden arkasından gitti. Ben aklımdan dolup taşan soru işaretleriyle kalakalırken olanların neye bağlanacağını merak ediyordum. Ben neyin içine düşmüştüm? ✨ Saatler geçmiş ama Serdar Bey dönmemişti. Ne tepki vereceğimi bilmiyordum tüm bu hengame beni yorarken bir şeyler yemem gerektiğini düşünmüştüm. Oldukça yavaş bir şekilde hazırladığım sandviçi sakin sakin yemeye çalışsam da boğazıma takılıyordu adeta. Yüzümü buruşturdum ve etrafı da toparlayıp tekrardan odaya çekileceğim sırada orada çok sıkıldığımı hatırlamıştım. En azından akşam saatinde dizi eğlence programları oluyordu onları izleyebilirdim. Ne çok seversin! Televizyonu açtığımda ilk karşıma çıkan haber programında yaşanan hengameyi görmek son istediğim şeydi. Yüzüm net değildi ancak Sefer denen adam beni kıskacına almış tutuyordu. Nasıl bir durumun içine düşmüştüm ben lanet olası şansım hiç açılmayacak mıydı? Bunu babaannem hala nasıl görüp bu evi basmadı merak etmiyor değildim. Ya gittiği yerde televizyon yoktu ya da haberi almayacak kadar muhabbetleri koyu işleri yoğundu. Daha fazla izlemek istemiyordum lakin beni taşıyan adama baktım. Benimle asla kendini avutmayacak olan adama. Derdin ne senin Serdar? Niyeti neydi bilmiyorum ama nedense kendimi kötü hissediyordum. Kime neye benzettiler, konu neydi hiç haberim yoktu kendimi dolduruşa getirip bilip etmeden cephe de almak istemiyorum lakin Akın Koraklı'nın sesi kulaklarımdan gitmek bilmiyor yankılanıyordu adeta. Biz az önce kabus gördük! Ona benzediğim için mi yanında tutuyormuş? Benim de bir gururum vardı. Ben kendime böyle bir profil çizilmesini yakıştıramazdım. Ayrıca kimse beni yanında tutmuyordu nasıl bir eşya muamelesi yapabilirdi bana asla anlayamadım. Bir insanı bu denli değersiz gösterilemezdi söz konusu bensem buna kimsenin hakkı yoktu. Artık o her kimse o kişiye en ufak bir benzerliğim olmasını istemiyordum. Artık her kimse hiçbir zaman onun gibi olamazmışım. Yeter gerçekten düşünmek istemiyordum. Acıyla yüzümü buruşturdum. Başıma ağrılar girmişti ve daha fazla sorgulamak istemiyordum. Serdar Koraklı'yı gördüğümde ilk iş bu evde çalışmak istemediğimi söylemek olacaktı. ✨ Başımın altına bir şeyin kaydığını hissettiğim an gözlerimi aralamıştım. Serdar Beydi bu, demek ki uyuyakalmışım. "Ben giderim." Boğuk sesime aldırış etmeden geri çekilmiştim. Açıkçası ne onu görmek ne de konuşmak istiyordum başımın ağrısı artmıştı. "Uyandırmak istemedim." Sesi yorgundu ve hala yakınımda duruyordu ve ben bakmadım. Uykulu halim ne kadar suratsız olabiliyorsa şu an o haldeydim. "Önemi yok, izninizle." Dedikten sonra uzaklaşmasını bekledim hala bakmıyordum. Kalkmama yardım etmek istediğinde elimle durdurdum. "Gerek yok Serdar Bey." Kendim kalkmıştım. Gün boyu kendim kalkıp oturuyordum şimdi de kendim yapardım. "Seninle bu konu hakkında konuşmak istiyorum." Durmuştum üzerimdeki huzursuzluk tüm bedenimi esir almışken bu halde hiçbir şey konuşmak istemiyordum. Meraktan öldün dinleyelim işte! "Ben pek konuşmak istemiyorum Serdar Bey izninizle." Sadece bunları söylerken bakmış ve fazlaca dağılmış bir halde olduğunu görmüştüm. Neydi onu bu kadar dağıtan? Belli ki son olanları bir netliğe kavuşturacaktı. Onu görene kadar ketum bir düşüncedeyken şimdi tam tersini düşünür olmuştum. Nasıl olurda saniyelik görmek insanı böyle değiştiriyordu nasıl bir etkisi vardı bu adamın üzerimde dahası bu hiç iyi değildi. Birkaç adım sonrasında durdum boğazımı temizledim ve yüzüne baktım. "Ya da konuşalım benim de sizinle konuşmak istediğim şeyler var." Tek yaptığı kafasıyla beni onaylamak olmuştu. Nasıl dağıldın bu kadar? Önce oturmuş bir süre ağzımızı bıçak açmamıştı sonra "Bu böyle olmayacak." Demiş ve ben ne olduğunu anlamadan ayağa kalkıp elini bana uzatmıştı. Bir eline bir yüzüne baktığımda kafasıyla tutmam için beni teşvik etmişti. Tuttuğumda ise beni evin asansörüne yönlendirmişti. Hiçbir şey söylemeden onu takip ediyordum ve elimi çekme isteği duydum. Ona karşı bir kırgınlığım vardı ve içimden bir ses haklı olduğumu söylüyordu. Ben çok korkuyorum duyacaklarımdan. Bodrum katına geldiğimizde neden burada olduğumuza anlam veremedim gerçi neye anlam verebiliyordum ki? Işıkları yandığında sandığımdan daha temiz ve özenli dizayn edilmiş bir yerdi. Eski püskü bir şeyler bekliyordum açıkçası. Demek ki çizimlerini burada yapıyordu. Üst kata nazaran buradaki çalışma alanı ve çizim ekipmanları da epey eksiksiz bir şekilde duruyordu. Daha önce gelmeliydim buraya! Kapalı duran kapıya ilerlediğinde öylece önünde bekledi ardından elini cebine atıp bir anahtar çıkardı ve yuvasına geçirdi. Kendi kafasında bir şeyleri tartışıyor gibi olsa da kapıyı açmıştı. Yemin ederim korkuyorum gel gidelim. Karanlık odanın ışığını açmadan önce bana baktı ve kafasıyla gelmemi işaret etti. Ne vardı o odada bilmiyorum ama umarım korkunç bir şey görmek üzere değilimdir diye de düşünüyordum açıkçası. Yanına geldiğimde elimden tuttu ve karanlık odaya ilerlememi sağladı ardından elimi bıraktı ve kapıya doğru ilerledi ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken ışıkları yaktı ancak benim dünyam o anda karardı. Korkunçtu, dehşet vericiydi. Duyduklarıma inanmazken artık gördüklerime de inanamıyordum. Bu da ne demek oluyordu? Etrafıma hızlı hızlı bakındım abarttığımı düşündüm sakince bakmaya karar verdim ve yavaş yavaş göz gezdirdim. Sen bu fotoğrafları ne zaman çekildin? Saçlarımın siyah haliydi. Gözlerimin kara hali. Burun ve dudak aynıydı saç boyu farklıydı ama her kimse denildiği kadar benziyordu. Demek ilk klon Dolly den sonra siz yapılmışsınız! Şaşkınlıkla gözlerim Serdar Bey'i bulduğunda ağzımı hala kapatmadığımı fark ettim. Elleri cebinde dikkatle beni izliyordu. Ben bir şey anlamadım Sedef? Bilseydim böyle olacağını yemin ederim gelmezdim. Bir şeyler söylemek istiyordum ağzım açılıp kapanıyordu kelimeler ağzımdan bir türlü çıkmıyordu. Klon olduğumu öğrendim! Omzunun gerisinde duran çerçeveler dikkatimi çekti ve oraya doğru ilerledim Serdar beyle birbirlerine bakmakta olan aşırı mutlu görünen bir çiftin fotoğrafıydı bu ama şöyle bir şey vardı ki bunlar yeni zamana ait değildi. Çünkü oldukça toy oldukları zamana ait duruyorlardı. Küçük hali de olsa ilk defa böyle içten gülerken görmüştüm. Gülmeyi biliyormuş demek ki! Gözlerinin içi gülüyordu benzediğim iddia edilen kıza bakıyordu ki iddialar kesinlikle doğruydu. Hayrete düşürecek kadar benziyorduk. Henüz bir şey söylecek kadar kendimi toparlayamazken gözlerim duvarın her santiminde gezinmeye devam etti. Neredeyse boş alan yoktu her yerde bir çerçeve mevcuttu. Boğazımda sıra sıra dizilen yumruları yutkunarak geçirmek istesem de işe yaramıyordu. Fena bozguna uğradın Sedef. "Sare." Gözlerim onu buldu hayranlıkla bakıyordu mest ediyordu bakışları. "Benziyorsunuz değil mi?" Sesinde hüzün yüzünde buruk bir tebessüm vardı ayrıca bu da soru muydu? "Yıllar önce benim kullandığım araba kazasında hayatını kaybetti." Kalbim patlamış olabilir miydi? Gözlerim hala çerçeveleri tarıyordu. Kalbimin atışını boğazımda hissediyorum kan akışım gür şelale olup hızla akıyordu. Kaderimiz ikimize de kötü oyunlar oynamayı başarmış bizden sevdiklerimizi almıştı. "Benim için sadece o vardı. Ölmesine rağmen de bu değişmedi." Şimdi anlıyordum Akın Koraklı'nın söylemek istediklerini. Peki ya avutmak gerçekten bu mümkün olabilir miydi? Gerçi asla yapmazmış öyle demişti. Asla demedi! Çerçevelere değerli bir madene bakarcasına içtenlikle bakıyor ancak gözlerinden okunan acı ise kendini gizlenmeyecek kadar güçlü görünüyordu. Acısı keskin bir bıçak olmuş kalbimden girip sırtımdan çıkmıştı. Ve o bunu henüz bana bakmadan yaptı. "Seni ilk gördüğümde alkollü olmama bağladım açıkçası bu benzerliğe çok şaşırdığım kadar sinirlendim de." Sinirlenmek mi? Garipti bunda benim hatam yoktu. İfadesiz bir şekilde yüzüne baktım ve gözümü dahi kırpmadım. Sıkma kendini bayılacaksın! "Seni bir daha görmek istemedim çünkü benim kaybımı yüzüme vuruyordun." Sessizliğimi koruyordum sadece dinlemeyi seçmiştim. Allah biliyor ya bu sessizliğim uzun süreli olmayacaktı. "Kutlama gecesinde seni her gördüğümde canım yandı." Ne denirdi ki? Bana ne de geç! "Bir daha görmem diye düşünürken otelde sonra ailemle yemek masasında derken karşıma çıkmaya başladın." Bir dakika evine getiren kendisiydi! O halde ailesi de benzetmiş ama kimse bir şey dememişti gerçi bunu bana nasıl söyleyebilirlerdi ki? Kurduğum bağ yalan üzerine miydi? Yaşadığım aydınlanmayla sertçe yutkundum. Neyse ki çok da şey etmedin. Hissettim. Nabzımın bileklerimde dehilde şakaklarımda atıp beni yerle yeksan ettiğini hissettim. Sedef o da beni bu yüzden mi sevmişti? İyiden iyiye bir şeyler kopuyordu içimden ve kalbim bu adam tarafından acımasızca avuçlanıyordu. Nefes al! "Bir gün güldün sen değilde sanki Sare vardı. Bir gün kaşlarını çattın o an Sare'nin hep güler yüzlü olduğunu hatırlattım kendime. Bir gün uyurken gördüm tamamen Sare'ydi sanki." Bağır yüzüne! İfadesizliğimi bozup kaşlarımın havalanmasına engel olamamıştım. Gözlerimden okunan ifadeyi anlatamazdım çünkü oldukça karmaşık hissediyordum. İkimizi kıyaslamak yerine benim Sedef olduğumu hiç mi düşünmemişti bu adam? Her şeyin bir benzerlikten ibaret olduğunu benim başka bir insan olduğumu hiç mi düşünmemişti? Yüzüme buruk bir tebessüm yayıldı kıvrılan dudağımın kenarı ateş olup gözlerimi yaktı. Acının tebessüm haliydi belki de bu. Akın Koraklı haklıydı. Bu kadar bilinmezliğe karışıklığa rağmen beni evine alması bundan dolayı olmalıydı. Kendini avutuyordu benzerliğimle. O olmadığımı biliyordu ama beni görmek ona iyi geliyordu çünkü duvardaki fotoğrafa kaydı gözlerim ve gerçekten benziyorduk. Yanan biz mi olduk yine! Siz hiç kendinizi Sepet gibi hissetmiş miydiniz? Ben uzun zaman sonra yine kendimi sepet gibi hissetmeye başlamıştım. İşi bitince bir köşeye atılan sepetten farkım yoktu yine. Acıyla karışık sesli güldüm ve sadece karşımdaki adama baktım. "Hiç benim sadece Sedef olduğumu düşünmediniz mi?" Sesim buz gibi çıkmıştı. Serdar Bey fotoğraflara baktı baktı ve derin bir nefes aldı. Kalkıp inen omzunu izlemiştim. "Aklımda sadece Sare vardı aklım hiçbir zaman seni gördüğümde onu geri planda tutmama engel olmadı. Kalbimle hissediyordum sen o değilsin sadece benzerlik ama b..." Elimi kaldırıp susturmuştum. Ben yeterince dinlemiş cevabımı almıştım. Beni ben olduğum için değil sevdiği kadına benzediğim için yanına almış evine getirmişti. Bu nedenle iş vermiş her gün görmeyi planlamıştı. Belkide kendimi feda etme konusundaki tepkisi de bu nedenle fazla olmuştu. Sevdiği kadının görüntüsünden mahrum olacaktı. Tüm ilgisi alakası bundan kaynaklanıyordu. Gerçi ne sanmıştım ki benim gibi birine karşı duyguları olacağını falan da düşünmemiş sadece kendi çapımda hoşlanmaya başlamıştım. Çakan kıvılcımlar kor aleve dönüyordu kalbimde. Duygularımı belli edip kendini kaybeden aşıklar gibi de asla davranmamıştım neyse ki kendimi fazla kaptırıp bu hataya düşmemiştim. Tekrardan acıyla karışık gülümsedim. Ancak yüzüne öyle bir baktım ki derin bir iç çekme ihtiyacı duyup bakışları telaşla yüzümde gezinmişti. "Sedef seni tanımak istedim çünkü farklı yönler görmem..." Dayanamamıştım. Bu defa sert çıkmıştım. Ne anlatıyordu daha bu? "Yeter! Beni tanımak istedin çünkü Sare'yi farklı yönleriyle görmek gibi bir şeydi bu. Benim kim olduğum önemli değildi olmadı da. Sen sadece sevdiğin kadını gördün hastalandığında sevdiğin kadınla ilgilendin o kanlar içindeyken sevdiğin kadın için korktun!" Patla kalbim de kurtulalım buradan. Her söylediğim boğazımı yırtarak çıkmıştı dışarı hatta bu fazla yükselmem çok da iyi olmamıştı dikişlerimde oluşan yangınla gözlerim oraya kaydı. Hay lanet bin lanet! Gördüklerim yüzümü buruşturdu. Evet, şimdi de endişelenebilirdi sevdiği kadın için çünkü kanaması vardı. Öfkeyle bakmıştım çünkü hissettiklerimi anlatacak hiçbir kelime bulamıyordum. Canım acıyordu ancak bu ruhumun acısının yanında hiçbir şey değildi. Ruhumu da sökmezsin adam! "Sedef." Gözleri açıkta olan sargıdaydı gittikçe kırmızıya boyanıyordu. Kanayan kesinlikle dikişlerim değil kalbimdi. Hissizlik başladığında gözlerim kararmış olduğum yerde sendelemeye başlamıştım. "Ne Sedef! Daha ne diyeceksin?" Yaklaşmak istiyor ancak çekiniyordu yine de her ihtimale karşı tetikte bekledi. Gözlerinde gördüğüm endişe mümkünmüş gibi daha da canımı yaktı. "Ben Sedefim sadece Sedef!" Başım beni zorlarken sıkıca tutulan kollar arasında ne denildiğini duymaya fırsat kalmadan yığılmış olmam da bu düşüncemi doğrulamıştı. Bu kollar beni ben olduğum için sarmalamıyordu. Yine de sayıkladım. "Sedefim ben."
Desteklerinizi bekliyor olacağımm ❤️
|
0% |