Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16. Bölüm

@esslala

Selaminko minnoş Kıvılcım tayfam ✨

Her geçen gün büyüyen aile olma şerefine tazecik bir bölümle geldim.

Herkese iyi okumalar ❤️

 

16. Bölüm

Pişmanlık, Tüketiyordu.

Enine boyuna düşünmeden alınan bir kararın geri dönüşümü olmadığı vakit Serdar'ın dilinden dökülen keşkelerle süslenmiş bir melodiye dönüşmüştü.

Keşkeler yüzme bilmezken denize girmişti şimdi de yakarıyordu ve can havliyle çırpınıyordu. Serdar kalbinin derinliklerinde bu yakarışları canı acıyarak dinledi. Dahası nefesi kesile kesile izledi.

Boğulan kendisiydi.

Bu kararı almadan önce Sedef'in yaklaşımı onu hezeyana uğratmıştı ve kendisi şu an bile tüm bu olanlara inanmazken aklını yitirmiş gibi hissetti. Görünmez bir çift el gözlerini kapatmıştı, Serdar görmüyordu.

Serdar bodrumdaki kapıyı açmadan önce duraksamış tek bir şey düşünmüştü Umarım pişman olmam. Şimdi hastane odasının kapısının önünde "Çok pişmanım." Diyordu. Henüz kendine toparlanmak için vakit tanımamıştı olan her şeyi bastırmıştı.

Ben dedim açma! Demedim mi? Hangi yanın ağır bastıysa artık!

Saatlerdir iç sesiyle savaş veriyordu. Kafası patlamak üzereydi.

İçeride yatmakta olan genç kız az bile söylemişti. Serdar şu an ne yaparsa yapsın yaşananları geri alamazdı. Kıza bunları söylemek aklının ucundan dahi geçmemişti ama Sare'nin önünde aklı karışmış düşünceleri birbirine girmiş kalbi patlayacak dereceye gelmişti.

Ne saçmalamıştı o lanet olası çenesi bir tane bile doğru söz etmemişti. Şimdi bu durumu nasıl düzeltecek bilmiyordu. Ben biliyorum. Git doğruları söyle ve lütfen net ol!

Sedef'in gözlerinde gördüğü kırgınlığı unutamıyordu. Emin olduğu bir şey daha vardı ki Sare de ona bu yaptıklarından dolayı kızgındı. Çünkü Sare asla bir kadının kırılmasını istemez onların çok değerli olduğunu onları üzmenin çok büyük hata olduğunu söyleyip dururdu.

Şimdi Serdar ne yapmıştı? Vur demiş öldürmüş yetmemiş genç kızı gömmüştü. Eğer Sedef biraz daha konuşmasına izin verseydi o her şeyi anlatacaktı. Onu tanıdıkça Sare'yle kıyaslamamış sadece Sedef olduğunu kendi başına çok özel bir insan olduğunu anlamıştı. Dahası tanıdıkça benzerliğin bir önemi kalmamış benzemeyen yanların daha ağır basmıştı.

Çok geç kalmıştı çok. Şimdi genç kız onu görmek ister miydi? İstemez. Konuşmak ister miydi? Hiç sanmıyorum. Peki şimdi ne yapacaktı? Senin fikrin yok ama benim var.

Akın beklemediği bir tepki vermiş daha fazla yanlış anlaşılmasına yol açmıştı. O Sedef'i bir bakıma ondan uzak tutmak adına evine getirmiş otelde görme ihtimaline karşı bir nevi önlem almıştı. Yine de ona baktığında Sare'yi düşünmedim derse hayatı boyunca söylediği en büyük yalanlardan biri olurdu. Gerçi yalan söylememiş ne var ne yok anlatınca genç kızın hiç olmayacak kadar kırılmasına neden olmuştu.

Sahi Akın ne değişik bir adam oldu? Biz emindik onun saçma davranacağına. Gerçi normal davranmadı zaten Serdar. Onu boşver de sen Sare'yi zaten her zaman düşünüyordun ki! Sedef'e baksan da bakmasan da düşünüyordun.

Sıkıntıyla nefes verdi.

Sadece Sedef olduğumu hiç mi düşünmediniz?

Aklına gelen görüntüler canını sıkıyordu. Gözündeki, sesindeki kırgınlığı ne yapsa unutamazdı. Başlarda onun Sedef olduğunu düşünüp yaklaşmamıştı sonuçta. Gözü görmüş kalbi yanlış yola sürüklemişti. Aklına uymamakla ısrar etmişti. Kalbi doğru yolu bulduğunda da göründüğü gibi geç kalmıştı.

Melih ile konuşmalıydı onu fena halde haşlardı biliyordu ama zaten hak etmemiş miydi? En azından mantıklı düşünen birine ihtiyacı vardı. Zira bu yaşananlar onun mantığını yok etmişti. Neyi mantıklı yaptım ki! Kendi kendine hayıflanıyordu. Kalbindeki ağırlık ona fazla gelmeye başlamıştı.

Saatin kaç olduğunu görmeksizin aradı cevap vermesini bekledi. Belki uyuyordur dedi ama durum zannettiği gibi değildi. Oldukça eğlenen Melih eğlendiği gece kulübünde çok sonradan fark etmişti Serdar'ın aradığını ve cevaplamak için geç kalmıştı.

Saate bakıp endişelendi bu saatte Serdar onu sitti sene aramazdı. Hiç beklemeden yanında kendisine sırnaşan kızdan ayrıldı ve çıkışa doğru ilerledi o sırada telefonu ikinci defa çalıyor Serdar'ın açmasını bekliyordu. Şimdi de Serdar cevap vermiyordu.

Genç adam o vakit hemşireyle konuşmaktaydı bilgi alıyordu. Göz ucuyla telefona baktı ve sessize aldı. Bir denk gelemedik!

Durumu iyiydi biliyordu ancak soluk teni canını sıkmıştı. Verilen ilaçlarla uzun süre uyuyacağını öğrendi. Sıkıntıyla nefes bıraktı. Doktorun söylediği aklına geldi. Bu kadar sürede böyle bir geri dönüş beklemiyordum. Kesinlikle birkaç gün gözetim altında kalacaksınız. Doktorda şaşırmış ve az da olsa sert çıkışmıştı. Tanıdık olan doktor Serdar şükretsin ki daha da üstüne gitmemişti.

Düşünceleri Serdar'ı bir defa daha kendisine sinirlenmesine neden oldu. Çalan telefonuna baktı ve hemen cevapladı. "Alo Melih." Melih derin bir nefes bıraktı. Serdar'ın sesi iyiydi demek ki dostuna bir şey olmamıştı.

"Lan niye açmıyorsun! Bu saatte hayırdır ne oldu?" Serdar sıkıntıyla nefes bıraktı. "Sedef'i hastaneye getirdim apartopar." Melih bir defa daha endişeyle soluk alma ihtiyacı duydu. "Nasıl, ne oldu?" Hızlıca sormuştu. "Dikişleri açıldı." Cevabını alan Melih iyice şaşırmıştı artık bunu nasıl başarmışlardı gerçekten merak ediyordu. Allah'tan çok dikkat edeceklerdi!

"Nasıl başardınız bunu?" Aldığı cevap onu daha da şaşırtacağını elbette bilemezdi. "Bana bağırdığında oldu." İşte bu Melih'in ani frenle durmasını sağlamıştı. Bu ikisi ne yaşamıştı da bu hale gelmişlerdi? "Yok yok böyle olmayacak geliyorum yanına." Bu cevaplar onu tatmin etmiyordu çünkü.

Kısa zamanda hastanenin önünde buluşan iki arkadaştan biri dağılmış diğeri aklındaki soru işaretlerine cevap arıyordu. "Anlat en baştan bakayım." Sesinden de sabırsız olduğu anlaşılıyordu. Dalgalı saçları ve kendisinden büyük olduğunu belli eden hafif kırlaşmış sakalları onu ele veriyordu ancak Melih'e farklı ve oldukça iyi bir hava kattığı da inkar edilemezdi.

"Sedef ilaçlardan dolayı hemen uyanmayacak sahile gidelim." Serdar'a baktı bir süre sesinden belliydi ama görünce daha da belli olmuştu nasıl dağıldığı. Hiçbir şeye anlam veremese de hızla arabasına yöneldi.

Sahile gitmişlerdi ve Serdar ne olup bittiyse anlattı. Hatta Melih kendine hakim olamayıp bir tane yumruk geçirmişti çünkü o anlatırken yumruğu karıncalanmaya çoktan başlamıştı.

Yalnız iyi yumruktu!

Serdar'ın da tam olarak böyle bir şeye ihtiyacı vardı bu nedenle ses etmedi hatta bir iki tane daha atsa iyi olur diye düşünmeden edemedi. "Sen aklını peynir ekmekle mi yedin yoksa yenilecek aklın hiç mi yoktu!" İşte bu yüzden Melih onun için doğru seçimdi. Sadece o bu şekilde davranır onun kim olduğunu umursamazdı.

"Batırdım farkındayım ama dinlemedi beni." Melih alayla güldü ellerini birbirine bir defa çarptı. "Dinleseydi eğer senden etkileniyorum diyecek miydin?" Serdar durdu düşündü, kaşları çatıldı ve bunu söylemek için çok erken olduğuna karar verdi. "Hayır henüz bunu ben bile kabul etmedim. Hiçbir şeyden de emin değilim." Melih sabır dilenircesine gözlerini sımsıkı yumdu ve burun kemerini sertçe sıktı.

"Neyse ki söylemedin bir de böyle durumun üstüne söyleseydin hiç inandırıcılığın kalmazdı." Serdar şimdi daha iyi anlıyordu ki Sedef'in güvenini de kırmıştı. Ne yapacağını bilmiyordu ama şu anda sadece iyi olmasını istiyordu. "Sedef'i de henüz iyi tanımıyorsun Serdar bir şeyler için çok erken bir ay oldu olmadı evinde çalışmaya başlayalı." Evet doğruydu Sedef'i de tanımıyordu lakin şimdi onu görme isteğini nasıl bastıracak onu düşünüyordu.

Zamanla bakış açısı değişmeye yüz tutmuş sadece Serdar'ın kalbine kalmıştı her şey ama ne yazikki bu durum işi yokuşa sürüyordu.

"Yine de kıza bunları nasıl söylersin? Sana aklınla hareket et dedim kıçınla değil!" Serdar'ın içi içini yiyordu. "O zaman kendini hazırla çünkü işten çıkacaktır." Serdar ne düşüneceğini bilemedi aniden Melih'e döndü. "Çıkar değil mi?" O bu kadar mantıksız bir adam değildi ama şimdi kesinlikle aklı çalışmıyordu. "Yüzüne de bakmaz." Serdar ağır ağır kafasını salladı az kalsın çocuk gibi yüzünü asacaktı. "Hatta senden nefret eder." Genç adam bu defa bariz bir şekilde yutkundu. Melih ise acayip eğleniyordu.

Arkadaşını uzun zaman sonra bu şekilde görmek onu mutlu etmişti ama yaptığı aptallığa hala kızıyordu. Hınzırca gülümsedi. Bundan sonrasını Sardar düşünmeliydi. "Hadi hastaneye gidelim." Diyen de Melih olmuştu zira Serdar'ın tüm devreleri kapalıydı.

Gün ağarmaya yüz tutmuş güneş ufak ufak yükseliyordu. Serdar hastane odasının içinden güneşin yükselmesini izledi ne de güzel görünüyordu. Bir gün içimize de doğar mı?

Gözleri yatakta henüz uyanmamış olan Sedef'e kaydı. Sarı saçları yatağa dağılmıştı. Solgun duran yüzüne rağmen parlamayı başarıyordu özellikle mavi gözleriyle bütünleşmesi yok mu? Yeni yeni yükselen güneş kesinlikle bu kızı kıskanabilirdi.

Cebinde titreyen telefonu eline aldığında kalbi istemsizce çarpmaya başlamıştı. Feride Hanım arıyordu işte bu çok kötü olmuştu. Bir şeyden emindi Sedef kötü olduğunu bilmesini istemezdi o nedenle soğukkanlılıkla cevapladı. "Efendim Feride Teyze." Play list number one: esselaa...

Feride Hanım torununu çok özleyeceğini bilse de hatır için kabul etmişti. Hem severdi komşusunu yılların dostluğu vardı ona da iyi geliyordu bu telaş onu da mutlu etmişti. Hiç boş durmamışlar akranlarıyla dolu dolu muhabbete girmişlerdi eski topraklar bir olunca sohbetler de yoğun oluyor tadına doyum olmuyordu.

Düğün günü kulağına çarpan sözü duymuştu ama Allah yardımcıları olsun diyerek dualar savurmuş deli kız telefonunu da unuttuğu için sürekli işi başından aşkın olan Serdar'ı da aramayı uygun bulmamıştı. Gel gör ki düğün bitmiş herkes dağılmış iste o zaman etraf durulmuştu. Kendilerini geriye atıp günün nasıl da güzel olduğunu hatta kendi torunu için de Allahtan hayırlısını dilemişti.

Sabaha karşı namaz kılmak için kalkan Feride Hanım üzerinde bir ağırlık hissetmişti ama bu onu secdeden ayırmaya yetmemiş abdest almak için yataktan çıkmıştı. Köyde hayat sabah ezanından sonra başlardı çok geç uyanmak adetlerinde yoktu. Birazdan herkes uyanmaya başlar çocuk sesleri doluşurdu evlerin içine. Böyle bir yerde yaşamak gibisi yoktu, temiz havası, sıcak insanları şehrin ne kadar da soğuk ve kirli olduğunu anımsattı. Yine de o mahallesindeki komşularından razıydı çok şükür hepsi iyi insanlardı.

Namazını kılıp toparlandıktan sonra komşusunun kahvaltı hazırlamaya başladığını görmüştü. "Dur Selma beraber yapalım." Selma'nın kırışmış yüzündeki gülümseme bir an olsun silinmiyordu. Yine gülümseyerek baktı yakın arkadaşına "Ferideciğim bitti sayılır sen geç masaya ben de geliyorum." Selma'nın oğluyla gelmişlerdi köye kocası erkenden çıkmıştı ahpaplarını ziyaret etmeden dönerse laf söz olurdu. İcabında hal hatır sorması gerekirdi.

Oğlu uykulu gözlerle masada oturuyorken Feride de yanına oturmuştu. "Günaydın Hasan oğlum." Hasan genç delikanlıydı oldukça da efendiydi torununa da Hasan gibi bir kısmet dileyip dururdu. Allah Hasan'ın gönlüne göre vermiş sevdiği kızla nişanlanmıştı onun da düğün tarihi yakındı. "Günaydın Feride sultan." Uykulu da olsa sesine yansıtmıyor yüzü gülüyordu. "Sevdin mi buraları." Dediği sırada Selma masanın köşesine çaydanlığı dikkatli bir şekilde bırakıyordu.

"Sevmem mi oğlum çok güzel buralar." Hasan da severdi doğallığı bu nedenle ara sıra gelir kalırdı burada. "Sedef'e de kısmet olursa bir gün onu da getiririz. Sahi o ne yapıyor?" Hasan nişanlısına öyle dalmıştı ki çevresindeki kızlar ne yapıyor ediyor haberi yoktu.

"Ne yapsın oğlum şimdilik geçici bir süre işe girdi ama kendi işini yapabilmek için uğraşıp duruyor." Torunundan bahsedince özlemi daha da artmıştı sesini de duymuyordu kaç zamandır. Sarı çiçeğiydi onun. Bir yandan kahvaltı ediyorlar bir yandan sohbet derken Hasan'ın gözü televizyona kaymıştı.

Günler öncesi olmasına rağmen her yerde haberi geçen Serdar Koraklı yine ekranlardaydı. Hasan kaşları çatılmış bir şekilde televizyona dalmıştı. Ne adamlar vardı masumların canlarını hiçe sayan. "Sabah akşam aynı haber!" Dediğinde iki yaşlı kadında televizyona bakmıştı.

Feride başta anlamadı ardından yazılanı okudu. "Serdar Koraklı baskına uğradı. Silahlar havada uçtu." Telaşlandı bir anda gözü kararırken "Sesini aç oğlum sesini." Dediği sırada eli kalbine gitmişti. Selma telaşla kalkıp arkadaşını sakinleştirmeye çalıştı. "Feride canım arkadaşım ne oldu böyle ne işin olur Serdar Koraklıyla?" Sesi açmıştı Hasan ve pür dikkat dinlediler.

Çalışanı iyi sadece dinlenmesi gerekiyor demişti. Feride gözleri dolmuş ağlamaya ramak kala "Sarı çiçeğim onun yanında çalışıyordu. Yaralanan Sedef'im." Elleri dizlerini vururken acı içindeydi yaşlı kadın. Eli tefona gitti Hasan'ın "Sedef'i arayalım Feride teyzem dört gün önce olmuş. Duruma bakalım sen sakin ol gözünü seveyim tansiyonun çıkacak şimdi."

Feride dizlerini dövmeye devam ederken bir yandan ağlıyordu. "Sedef'im" Sayıklıyordu diğer yandan. "Oğlum telefonu yanında değildi onun benim telefonumu ver şuradan." Titreyen elleriyle sehpayı işaret etti. Hasan ayaklanıp hemen telefonu getirmişti. Puslu gözlerle zar zor Serdar'ın adını buldu ve aramaya başladı. Kalbi boğazında atıyordu torununa bir şey olmasına dayanamazdı.

"Efendim Feride Teyze." Hiç lafı dolandırmadı. "Torunum Sedef'im nasıl ben şimdi gördüm televizyonda." Ağlıyordu yaşlı kadın ve Serdar gözlerini kısıp göz ucuyla uyuyan kıza baktı.

"Feride Teyze o iyi merak etmeyin dinleniyor." Feride eliyle göz yaşlarını sildi. "Sesini duymak istiyorum ver telefona Sedef'imi yavrumun nasıl olduğunu anlarım ben sesinden." Serdar ne yapacağını bilemedi henüz uyuyordu onu uyandırmak istemedi.

"Uyuyor Feride Teyze uyanınca arasın seni olmaz mı?" Feride nedense inanası gelmiyordu. Kesin kötü bir şey vardı ki söylemiyordu. "Bak Serdar sana bir defa güvendim.."

Serdar'ın elinden telefon alındığında neye uğradığını şaşırmıştı. Yanına baktığında Sedef telefonu kulağına tutmuş gülümseyerek dinliyordu. Hangi ara kalkmış da yanına gelmişti? Ayakta durması iyi olmayabilirdi şuraya oturup konuşsa olmaz mıydı? Endişeli ve şaşkın gözlerle izledi. Gülüşe bak Allah'ım!

"Torunuma bir şey oldu da söylemiyor musun bana? Ben sana boşuna mı güvendim." Babaannesi her ne söylüyorsa hoşuna gidiyor olmalı ki Sedef zevkle kafasını sallıyordu.

"Feride Sultan beni araman için bana bir şey olması mı gerekiyordu." Feride duyduğu sesle hemen yumuşadı. "Yavrum güzel kızım benim nasılsın?" Sedef kendini iyi hissetse de acıyan yerleri vardı. Kalbi gibi ruhu gibi yarası hafif kalıyordu.

"İyiyim ben pamuğum endişelenme. Sadece dinlenmem gerekiyor çok güzel ilgileniyorlar benimle için rahat olsun." Feride hemen torununun yanına gitmek istiyordu. Onu ne halde olduğunu bilmeden öylece bırakmazdı.

"Sen ne dersen de ben hemen geleceğim yanına seni bırakmam o halde yavrum." Yaşlı kadının kararlı sesi genç kızın içini ısıtsa da Sedef onaylamaz şekilde kafasını salladı. "Feride sultan iyiyim gelmene gerek yok, Hasan orada mı?" Serdar pür dikkat Sedef'e odaklanmıştı. "Burada kızım."

Sedef Hasanla konuşmak istiyordu çünkü ikna etse etse o ederdi. "Ver telefonu ona." Dediğinde Feride, bu kız kesinlikle deli diye düşünmeden edemiyordu. Babaannesi bakmayacakta kim bakacaktı kendisine söylene söylene uzattı telefonu Hasan'a.

"Al oğlum seni istiyor." Hasan kaşlarını havalandırdı ve bekletmeden aldı telefonu. "Sedef geçmiş olsun canım ne oldu bir şeye mi ihtiyacın var?" Sedef gülümsedi yorgunlukla. Hasan görmese de kafasını iki yana sallamıştı. "Yok Hasan iyiyim ben teşekkür ederim ama ikna et babaannemi şimdi hastanede sefil olmasın. Sen biliyorsun yeterince bekledi başımda hem iyiyim sadece dinlenmem gerekiyor." Acıyla yutkunduğunu yüzünün buruştuğunu görmese inanacaktı Serdar.

Serdar biliyordu ki Sedef çok zor şeyler yaşamıştı. Aferin kendisine ki kızı daha da yormuştu. Hasan da biliyordu durumları. "O iş ben de kuzucuk ama söz ver çok iyi bakacaksın kendine." Sedef rahatlamıştı. "Merak etme sen dikkat ederim kendime güveniyorum sana Hasan hadi görüşürüz." Kapatmıştı telefonu.

Sedef, Serdar'ın elinden telefonu çekip alarak iyi bir şey yapmadığının farkındaydı biri ona yapsa o da hoş karşılamazdı bunu ama durum farklıydı bu nedenle çok üstünde durmadı telefonu Serdar'a uzattı hiçbir şey söylemedi. Yerine geçti öylece oturdu. Serdar aksini beklemiyordu zaten kendini bu duruma hazırlamıştı o nedenle sessiz kaldı. Yine de yaptığı yanlışın farkındaydı bir şeyler söylemesi gerekiyordu. Bu nedenle tabureyi çekti yatağa yaklaştı ve oturdu. Bu defa kelimeleri doğru seç hadi bakalım Serdar.

"Doktor birkaç gün gözetim altında tutacak seni o nedenle burada kalacaksın mecburen." Sedef dinledi kafasını salladı sadece. Harbiden de bakmıyor yüzüne!

"Ağrın var mı peki?" Kaşları çatık olan Sedef kızgın olduğunu saklama gereği duymadı. Hem neden içine atacaktı ki? Elbette kızacak ve yansıtacaktı. Ona neymiş ağrımdan sızımdan!

Serdar konuya bir yerden girecekti ama Sedef hiç yardımcı olmuyordu. Çünkü sorusuna karşılık sadece öfkeyle baktı. Bir süre bir şey demedi Serdar ama sonra konuşmaya karar verdi.

"Madem konuşmuyorsun o halde beni dinleyebilirsin." Sedef tepki olarak gözlerini kahvelerle buluşturdu. Serdar aniden gök mavisinin ona bakmasıyla duraksadı konuşsa mı konuşmasa mı karar veremedi. Bakışarak sorun çözülmez yalnız.

Sıkıntıyla nefes bıraktı hala gözlerinin içine kızgın bakıyordu. Bir süre durdu boğazını temizledi, yok muydu burnundan soluyan halleri?

"Kardeşimin bunlardan haberi yok o küçükken Sare vefat etti bu nedenle hatırlamıyor bu konuda yanlış düşünmeni istemiyorum. O sana anlamadığım bir şekilde çok bağlandı ve bu bağı ondan kolayca kimse alamayacak gibi..." Daha da kaşlarını çattı Sedef. "Almayı mı düşünüyorsunuz?" Sert çıkan sesine karşılık Serdar ne diyeceğini bilemedi. Yalnız iyi kızmış, çok iyi kızmış. Bu öfkenin ateşi bizi yakmazsa iyidir.

"Evet, başta bunu da düşündüm." Sedef kafasını hissiz bir gülümsemeyle iki yana salladı. "Ama sonra bağınız o kadar güçlü ki buna kimsenin zarar veremeyeceğini anladım. Çünkü Sedef bir yabancıyla ilk defa böylesine bir bağ kuruyor." Sedef bunu biliyordu ne de olsa minik Koraklı ona bahsetmişti.

Sevinmişti, minik Koraklı kendisi olduğu için sevmişti onu ama bunu karşısındaki adama belli etmedi ve hala kızgın bir ifadeyle baktı. Peki ya Ender Bey? Biliyordu nasılsa ona bakarken gözlerinin içi gülüyordu o da bu benzerlikten dolayı yapmış olmalıydı başka seçenek yoktu. Zaten koskoca Koraklı malikanesine öylece davet etmesini bir türlü aşamamıştı demek bu yüzdendi.

"Melih seni ilk gördüğünde beni uyardı. Sadece benzerlik dedi. Onu sakın Sare gibi görmeye kalkma onun başka biri olduğunu unutma dedi." Eh en azından Melih Yılmaz da farkındaydı olması gerekenin zaten bakınca aptal bir adama benzemiyordu. Serdar Koraklı da benzemiyordu ama bu yaptığı aptallıktı.

Sedef dinliyor kendi içinde savaşıyordu. "Sema abla da bilmiyordu." En azından samimiyetine inandığı kişiler onun canını yakmamıştı. Bir kişi yetmişti aslında eh o da zaten ulaşamayacağı et değil miydi onun için?

"Kendimle çok savaştım ben Sedef. Benzemediğin konusunda hep kusur aradım hep bir farklılık peşine düştüm."

Kusur mu aramış bir de? Doğru tabi ben kim Sare Hanım kim öyle değil mi? Elbette bir kusrum olacak ondan daha iyi olmak zaten ne mümkün! Sedef'in iç savaşı harlanmıştı. Susuyordu ama dayanılacak gibi değildi duydukları. Adamın ne dedigini dinlemedi ve dan diye konuştu.

"Bulabildin mi peki kusur?" Serdar sertçe yutkundu. Cevap vermeden Sedef tekrar konuştu.

"Bulmuş ama göz ardı etmişsindir. Ayrıca belirtmek isterim senin kusur olarak gördüklerin eminim ki beni ondan ayıran beni ben yapan özelliklerimdir." Serdar bir defa daha yutkundu. Ne bekliyordu ki, karşısında cevapsız kalmasını mı?

Allah da beni kahretsin. Dedi Serdar kendi kendine. Öfkeden laciverte dönen gözlere baktı. Öfke böyle mi yakışır bir kadına? Ne düşündüğünü fark edip bir defa daha yutkundu. Az kaldı lacivertten siyaha çalacaktı. Cevap bekliyordu.

"Haklısın ben de oraya gelecektim." Boğuk çıkan sesini aldırmadı ve boğazını temizleme ihtiyacı duydu. "Seni tanımak için çaba sarf etmedim. Senin de dediğin gibi farklılıkların seni Sedef yaptı." Bıkkın bir nefes bırakan genç kız adamı bu tavrıyla susturmuştu, öfke karışık alayla baktı.

"Farklılıklarım beni Sedef falan yapmıyor ben her zaman Sedeftim ama sen görmek istemedin." Sitemkar sesi Serdar'ı zorluyordu. Olanı eksiksiz anlatmaktan başka elinden bir şey gelmezdi şu saatten sonra. Oğlum Serdar ne yap et kızı yatıştır. Pençeli hali fazla güzel değil mi? Hele o kızaran yanakları yok mu? Allah'ım sen sabır ver bana.

İç sesi ve düşünceleri birbirine giren genç adam ne yapacağını şaşırmıştı. Sedef'in bu hali hiç diğer gördükleri gibi değildi. Çok güzeldi.

"Seni tanıdıkça karşılaştırma isteği henüz ben fark etmeden yok olmuştu. Buna ilk başta ben de şaşırdım. Nasıl olduğuna anlam veremedim ve seni tanımak istedim." Durdu Sedef öylece sinirli bir şekilde parmaklarıyla oynuyordu bu yüzden devam etti.

"Ben yine o odaya iniyorum yine Sare ile konuşuyorum ve ona seni de anlatıyorum." Sedef bunu beklemiyordu parmak hareketleri durdu ve Serdar'a döndü. Mavi gözleriyle baktı gökyüzünü andıran insanı kesinlikle etkisi altına alabilecek mavileriyle. "Beni?" Kaşları inanmadığını gösterircesine havalandı.

Bu Serdar için önemli bir gelişmeydi çünkü sonunda kızmak yerine başka bir şekilde bakıyordu. Şaşkındı ve bu hali daha önce fark etmese de şimdi pek bir hoşuna gitmişti. Gördüğün ilk andan bu yana hoşuna gidiyor zaten Serdar. Şimdi mi fark ediyorsun. Yapma dostum ben farkındayım gayet hoşumuza gidiyor Sedef. Derin bir nefes aldı Serdar. İç sesi için sabır dileniyordu.

Serdar kafayı yediğini düşünüyordu. Bu kız kendisine bu şekilde bakarken ne düşüneceğini bilemediğini fark edeli çok olmuyordu. Cevap ver kıza, bak nasıl güzel bakıyor. Şaşırınca da güzel oluyor değil mi?

"Evet, seni çünkü bilmeliydi bu seninde hakkındı Sare kendisine benzeyen birinin sadece Sedef olduğunu bilmeliydi."

Bir miktar bu duruma sevinmiş ve hatta gözünden belli belirsiz bir parlama peydah olmuştu lakin çok geçmeden ifadesiz yüzüyle adama baktı. Acaba ne anlattı? Merak etmeden de edememişti.

Serdar ise gözünde beliren anlık parıltıyı fark etmişti ama hemen ardından ifadesizleşen yüzüne ne diyebilirdi ki?Sedef her şeye rağmen kırgın ve kızgındı. Bu adam ona hiç kendisi olduğu için iletişim kurmamıştı. "Ben kimim?" Serdar bu soruyu beklemiyordu. Genç kıza baktı uzun uzun ardından biraz yaklaştı ve konuşmaya başlamadan önce biraz düşündü.

Sadece Sedefsin demek yeterli olacak mıydı? Tabi olur Serdar! Kızın cevabını kıza takdim ederiz. Hiç kendimizi yormayalım. Tüm bu konuşma bu cevabı mı hak ediyordu oldukça kararsız kalsa da maviliklere odaklandı.

 

"Sarı civcivsin." Samimi bir gülümsemeyle bunu söylerken Sedef bir defa daha şaşırdı kaşları havalandı hatta dudakları aralandı. Ne güzel gülümsüyordu öyle? Diye düşünm

Az kaldı lacivertten siyaha çalacaktı. Cevap bekliyordu.

"Haklısın ben de oraya gelecektim." Boğuk çıkan sesini aldırmadı ve boğazını temizleme ihtiyacı duydu. "Seni tanımak için çaba sarf etmedim. Senin de dediğin gibi farklılıkların seni Sedef yaptı." Bıkkın bir nefes bırakan genç kız adamı bu tavrıyla susturmuştu. Öfke karışık alayla baktı.

"Farklılıklarım beni Sedef falan yapmıyor ben her zaman Sedeftim ama sen görmek istemedin." Sitemkar sesi Serdar'ı zorluyordu. Olanı eksiksiz anlatmaktan başka elinden bir şey gelmezdi şu saatten sonra.

Oğlum Serdar ne yap et kızı yatıştır. Pençeli hali fazla güzel değil mi? Hele o kızaran yanakları yok mu? Allah'ım sen sabır ver bana.

İç sesi ve düşünceleri birbirine giren genç adam ne yapacağını şaşırmıştı. Sedef'in bu hali hiç diğer gördükleri gibi değildi. Çok güzeldi.

"Seni tanıdıkça karşılaştırma isteği henüz ben fark etmeden yok olmuştu. Buna ilk başta ben de şaşırdım. Nasıl olduğuna anlam veremedim ve seni tanımak istedim." Durdu Sedef öylece sinirli bir şekilde parmaklarıyla oynuyordu bu yüzden devam etti.

"Ben yine o odaya iniyorum yine Sare ile konuşuyorum ve ona seni de anlatıyorum." Sedef bunu beklemiyordu parmak hareketleri durdu ve Serdar'a döndü. Mavi gözleriyle baktı gökyüzünü andıran insanı kesinlikle etkisi altına alabilecek mavileriyle. "Beni?" Kaşları inanmadığını gösterircesine havalandı.

Bu Serdar için önemli bir gelişmeydi çünkü sonunda kızmak yerine başka bir bakıyordu. Şaşkındı ve bu hali daha önce fark etmese de şimdi pek bir hoşuna gitmişti.

Gördüğün ilk andan bu yana hoşuna gidiyor zaten Serdar. Şimdi mi fark ediyorsun. Yapma dostum ben farkındayım gayet hoşumuza gidiyor Sedef.

Derin bir nefes aldı Serdar. İç sesi için sabır dileniyordu.

Beni bu kadar görmezden gelmeseydin oğlum. Biz önceleri iyi anlaşıyorduk seninle.

Serdar kafayı yediğini düşünüyordu. Bu kız kendisine bu şekilde bakarken ne düşüneceğini bilemediğini fark edeli çok olmuyordu.

Cevap ver kıza bak nasıl güzel bakıyor. Şaşırınca da güzel oluyor değil mi?

"Evet, seni çünkü bilmeliydi bu seninde hakkındı Sare kendisine benzeyen birinin sadece Sedef olduğunu bilmeliydi."

Bir miktar bu duruma sevinmiş ve hatta gözünden belli belirsiz bir parlama peydah olmuştu lakin çok geçmeden ifadesiz yüzüyle adama baktı. Acaba ne anlattı? Merak etmeden de edememişti.

Serdar ise gözünde beliren anlık parıltıyı fark etmişti ama hemen ardından ifadesizleşen yüzüne ne diyebilirdi ki?

Sedef her şeye rağmen kırgın ve kızgındı. Bu adam ona hiç kendisi olduğu için iletişim kurmamıştı. "Ben kimim?" Serdar bu soruyu beklemiyordu. Genç kıza baktı uzun uzun ardından biraz yaklaştı ve konuşmaya başlamadan önce biraz düşündü.

Sadece Sedefsin demek yeterli olacak mıydı? Tabi olur Serdar! Kızın cevabını kıza takdim ederiz. Hiç kendimizi yormayalım. Tüm bu konuşma bu cevabı mı hak ediyordu oldukça kararsız kalsa da maviliklere odaklandı.

"Sarı civcivsin." Samimi bir gülümsemeyle bunu söylerken Sedef bir defa daha şaşırdı kaşları havalandı hatta dudakları aralandı. Ne güzel gülümsüyordu öyle? Diye düşünmeden edemedi.

Sarı mı civciv? Genç kız ne dese bilemedi.

"Sarı saçlar ve mavi gözlerle özellikle küçük burnunla hayatımdaki kimseye benzemiyorsun sen benim için sadece Sedefsin." Burnun derken işaret parmağıyla genç kızın burnuna minik bir dokunuşta bulunmuştu. Bu durum görünen şaşkınlığına ek olarak gözlerinin kırpıştırmasını sağlamıştı. Öyle güzel duruyordu ki Serdar derin bir iç çekip geriye gitti. Çünkü burnuna gelen zambak kokusu beynini şu andan almak için farklı bir çaba veriyordu. Boğazını temizledi ve son olarak devam etti.

"Dahası yetenekli bir mimar, oldukça yetenekli bir aşçısın insanlar arasında iletişimi gayet güçlü olan çoğu insana enerji armağan edensin." Saydıkları Sare'ye göre ağır basan yönleri olmuştu. İçinden gelmiş bunları söylemek istemişti yoksa sadece Sedefsin de diyebilirdi. Benim sözümün hiç hükmü yok mu dostum? Diyemezdin!

Sedef son duyduklarına şaşırıp en son duyduğuna da az da olsa iyi hissetmiş ve belli belirsiz gülümsemişti bu durum adamı da gülümsetmeye yetti. Serdar gülümsemenin bulaşıcı olduğunu artık daha iyi anlamıştı.

Yine de Sedef kendisine yapılanı hemen sineye çekecek değildi. Gülümsemesi geldiği gibi hızla kayboldu. Mavilikleri kahve cennetinin en derinlerine aktı. Günlerdir aklında cirit atan düşüncesini dile döktü.

"Ben işten ayrılmak istiyorum."

Melih ve nokta atışları!

 

 

 

 

 

Ne bekliyorduk ki? Bakalım neler olacak kendinize cici bakın öpüldünüz ❤️

 

 

Loading...
0%