Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@esslala

 

 

 

 

ORGANİK ŞEKERLERİMM İYİ OKUMALAR✨

 

3. BÖLÜM

 

Kara delik bir merkez olmuş beni içine çektiği o vakit kulağım duymaz dilim dönmezdi artık.

Kara bir merkezde olmayı ben istememiştim bu bana bahşedilmişti.

Duyduklarımın beni yanıltmakla kalmamış ne hikmetse kendimi utanmış olarak bulduğum bir an yaşamama neden olmuştu. Doğru duyduğuma emin olmak için etrafıma bakındım. Yüzüme haykıran adamın etkisiyle istemeden de olsa buz kesen bedenim onun buraya gelmesiyle de ayrıca gerilmişti.

Zihnim bir bilinmezlikle boğuşurken birkaç defa gözlerimi kıprtım ve ona bakıp istemsizce yutkunurken ağzımdan dökülene engel olamadım. "Nasıl?" Bakışların beni bulmasına neden olmuştu bu söylediğim. Gözler beni bulduğunda refleks olarak bir adım gerilemiştim. Bakışları korkunç değil ancak keskindi. Gördüğüm kahve çekirdeğini andıran renginde soğukluk yutkunmamı sağladı. Bakışlarını üzerimde uzunca hissetmek gerilmeme neden oluyordu. Adama bak be!

"Her şey anlaşılır." Ağzım bir açılıp bir kapanırken Serdar Bey'e sadece bakakaldım. Anlaşılan o ki duyduklarım doğru olsa dahi utanç duymak kaçınılmaz olmuştu. Diğerlerini bilmem ancak beni bu durumda görmesini istemezdim. Yüzümü buruşturdum. Kovulmadım ama halimden de memnun değildim. Kanlı canlı karşımda sol eli cebinde beni izleyen adama baktım bir süre. Siyah takım elbisenin içinde ulaşılmaz görünüyor adeta zırhına kuşanmış gibi duruyordu. Sence de bu adamı gördükten sonra kimlerle muhatap olduklarımızı sorgulama vakti gelmedi mi Sedef?

Yüzümden silinmeyen şaşkınlık ifadesi oturmuş bir hayli kalıcıydı. Neye şaşırıyordum ki bu gün Koraklı ailesiyle epeyce bir muhabbet ettiğime şaşmadım buna mı şaşıracaktım! Ama şaşırıyordum çünkü Serdar Koraklı'ydı bu. Sahi ne işi vardı burada? Oysa tüm Koraklı ailesi de en az yarım saat önce gitmişlerdi. Anlam vermek bir hayli güçleşirken sorar gözlerle etrafıma bakındım kimseler kalmamıştı.

Ercan Bey desen hala şokta olmalı ki tepki vermiyordu. Bir Koraklı sözünün üstüne başka söz diyebilir miydi? O da ayrı bir mesleydi. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste! Yüzümde pek de hoş olmayan gaddar bir gülümseme yapışmıştı adeta.

Hiç bir şey demeden giden Serdar Bey'in arkasından bakıp bozulan sinirlerimle güldüm. Gerçi daha ne desindi ki beni bir yükten kurtarması yetmemiş daha büyük bir yükten de kurtarmıştı. Geç olsada kendine gelip patronuyla konuşma çabasına giren Ercan Bey'e bakıyordum ki ikisi de gözden kaybolmuşlardı. Kızım ne yaşadın sen?

Huh! Sonunda üzerime kendi kıyafetlerimi geçirmenin verdiği mutlulukla ağır adımlarla personel çıkışından ilerliyordum. Saat de epey geç olmuştu. Neyseki pamuğuma fırsat bulup da haber vermiş zor da olsa uyumasına ikna etmiştim. Otobüs durağına geldiğimde kimseler yoktu halbuki saat o kadar da geç değildi. Yollar desen zaten ışıl ışıl saat fark etmeden aktıkça akan trafik vardı. Ancak belirli bir saatten sonra sefer aralığı artan halk otobüsünün geleceği yoktu. Beklemeye devam etmiş otobüs olmasa dahi taksinin gelmesini umut etmiştim. Ne bitmez çilen var Sedef!

Ben bekleyedurayım ne gelen vardı ne giden. İyiden iyiye yorgunluk üstümde baskısını artırmış artık ayakta duramaz hale gelmiştim. En son evden çıkmadan önce kahvaltı masasında oturmamış mıydım? Sanırım yorgunluktan ağlayacak kıvama gelmiştim. Bir süre daha gelen olmayınca kaldırıma öylece çöktüm. Başımı dizlerime yaslarken otobüsün geleceği yöne bakıyordum. Göz kapaklarımın ağırlaşıp inmesine mi yanayım gecenin bir yarısı otobüs bekliyor olmama mı? Trafik de durağan bir hal almıştı nadir geçen arabaların farı gözlerimi yakıyordu artık. Direniyordum oldukça yaklaşan beyaz ışığa yüzümü buruşturup yerimden kalkmıştım çünkü tam önümde duran arabanın neden durduğunu anlamak istiyordum ki içindeki kişiyi görünce ne tepki vereceğimi bilemedim. Serdar Koraklı!

Kalbim göğüs kafesime çarparken midemin kasılıp gerginliği tüm bedenime dalga dalga yayıldı. Arabadan çıkan Serdar Bey'i gözlerimle takip ediyordum. Gelip önümde durduğunda boş boş yüzüne baktım. En az benim kadar boş bakan gözlerine aynı karşılığı vermek istemiştim. İfadesiz yüzüne ise sadece bir defa yutkundum. Yoksa ben de mi kovulmuştum? Bunu demek için de karşımda dikilmiş olamaz değil mi?Dedim ki olabilir!

"Siz?" Kuşkulu bir ses tonuyla sordum. Yorgunluktan sesim kısılmış benim bile kulağıma gelmek için can çekişiyordu. "Geç oldu." Bakışlarımı gözlerinden çekmek istesemde keskin gözlerinin ardında kendi gölgem vardı ve ben çekmedim. "Ben bırakırım." Yutkundum. Hızlı bir şekilde belirgin elmacık kemiğine ardından sakallarına sonra yine gözlerine baktım. Yüzüm ne hale gelmişti bilmiyorum fakat adama yabancı cisim görmüş gibi bakıyordum. Yabancı cisimden kastın Yunan Tanrısı ise ben okeyim!

Cevap dahi beklemedi. Soru sormamıştı sadece ne yapacağını söylemişti ve bir adım attıktan sonra benden tepki gelmeyince omuzlarının üzerinden milim kımıldamayan bana baktı. "Ne bekliyorsun?" Telefonumun saatine ardından kendisine bakıp durdum. Kendime baktım, sıkıntılı bir nefes bıraktım ki bunun anlamı onun bakışlarının beni ezip büzdüğünden kaynaklanıyor olmasıydı. Etrafa baktım çünkü teklife balıklama atlamış imajı çizmek en son istediğim şeylerden biriydi. En son başımla onaylayınca arabaya doğru ilerlemiş ve koltuğa yerleşmiştim. Biri çıkıp Serdar Koraklı'nın arabasına bineceksin deseydi eğer muhakkak duymazdan gelirdim. Sedef nefes al bak arabaya mis gibi adamın kokusu sinmiş! Onun kokusudur değil mi? Acı baharatlar şöleni. Mükemmel!

Kim bilir kaç kız bunun hayalini kuruyordu da bundan bana neydi? Benim hayalimde bu yoktu. Takip ettiğim magazin haberlerine gelen yorumları hep okurdum ve elbette yanımdaki bu adama gelen yorumlar dikkatimi çekiyordu. Sahte hesaplarla bir iki garip yorum yapmış olabilirdim ama ne yapabilirim fazla abartılıyordu bu şan şöhret.

Bir hayli hayran kitlesi vardı ancak pek umursadığı söylenemezdi. Bu güne kadar tek bir karşı cinsle görüntülendiğini görmemiştim. Varsa yoksa iş yemeklerinden çıkarken başka bir ortaklık partisine girerken görüntüleniyordu. Oldukça sakin bir yapısı vardı lakin sert duruyordu. Okuduğum yorumlarda binlerce beğeniden bahsediliyorsa nadir de olsa sert tavrından da söz eden olmuştu. Belki yalan dolandı biz milletçe severdik karalama kampanyasını. Bu bizi çok da ilgilendirmiyor.

Yorgunluğun verdiği ağırlık dik duruşuma bir hayli engel olurken her ne kadar rahat da olsam bu adamın yanında dik durmaya özen gösterip doğrudan karşıya bakıyordum. Çok sonra arkama yaslanıp camdan dışarı bakmamda hiçbir problem olmayacağı için yönümü tamamen cama çevirdim.

"Nerede oturuyorsun?" Duyduğumla sakin bir şekilde kafamı çevirip dikkatle yola odaklanmış haline baktım. "Kireçburnu" dediğim sırada kısa bir bakış atmıştı. Ağzının içinden bir şeyler geveledi ama duymadım. Bu kaşlarım arasında derin bir yarık oluşmasına neden oldu. Sonrasında ise navigasyonu göstermişti. "Buraya yaz." Biz bunun başına silah mı dayadık bizi eve bırak diye? Yavaştan bana bir sinir geliyordu ama görmezden geldim.

Bir süre navigasyona gereksiz bir öfkeyle baktım. "Parçalamayacaksan öyle bakma." Aynı sinirle de ona baktım ve sabır dilercesine kafamı sağa yatırdım birkaç saniye gözlerimi yumdum. Allahım sabır!

Mekanik ses duyulduğunda geriye çekilip yolları izlemeye devam ettim. Artık rahatlıkla geriye yaslanabilirdim.

 

 

Araba aniden sarsıldığında ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Lanet olsun, uyuyakalmışım. Direniyordum o kadar, bir işe yaramış olsaydı bari. Umarım fark edilmemişimdir.

Hala gelmemiş olmamız ise şaşırtıcıydı. Oysa yavaş kullanıyor sayılmazdı çok da hızlı değildi. Halbuki yollar da sakindi. Sanki saatlerdir uyuyorsun da dediğin lafa bak.

Merak eder olmuştum nasıl oldu da benim kovulma anıma denk geldiğini. Oysa sıradan değil en sıradan bir personeldim. Sepettim sepet! Sormamda bir sakınca olacağını düşünmüyordum. En fazla ne olurdu ki arabadan mı atacaktı. O zaman atsındı. Boğazımı temizleyip yerimden kıpırdandım.

"Bir şey sormak istiyorum." Ona bakıyordum. En ufak bir tepkisinde soracaktım. Çenesinin kasıldığına an be an şahit olunca istemsiz yutkundum. Tövbe tövbe! Sinirlenmiş miydi? Başını aşağı yukarı salladı. "Sor." Erkeksi sesi doldurdu kulağımı. "Kovulmama neden engel oldunuz?" Az daha bana düşman tavırlar sergilesin teşekkür dahi etmeden gidecektim eve!

Elbette şahsi bir durum olacağından değildi ciddi anlamda merak ediyordum. Devam ettim biraz daha ılımlı bir ses tonuyla. "Aslında hak etmiştim. Sorumluluğumu yerine getirmedim. Görevim dışında şeyler yaptım." Önüme dönmüş parmaklarımla oynamaya başlamıştım. Rolü kes!

Niye cevap vermiyor? Susmasan olmuyor değil mi kesin kovulduk!

Güzel dinliyordu lakin tepki vermiyordu. "Her şeyden haberim var. Sedef anlattı." Seni küçük Koraklı! "Nasıl?" Şaşkınlıkla ağzımdan çıkan soru karşısında sesimin ani yükselmesinden olsa gerek bana dönen adama bakamamış önüme dönmüştüm. "Kusura bakmayın şaşırdım sadece." Yo gayet sesini yükseltmek istedin.

"Ben de." Yola odaklanmış oldukça sessiz bir ses tonuyla konuşmuştu ancak sesinden dökülen durgunluk dikkatimi çekti. O neye şaşırdı? "Kardeşimin ricası." Ses tonunda öyle bir set vardı ki anlamamak elde değildi. Bilerek belirtmişti. Buna emindim çünkü diğer hayran kitlesinden bir farkım yoktu gözünde ve herhangi bir destursuz düşünceme engel olmak istiyordu. Haklıydı ve beni ilgilendirmiyordu. Sadece gülümsemiştim küçük hanımı düşündüm. Bana olan yaklaşımı zihnimde canlanmıştı. Dünya tatlısıydı. "Anlıyorum." Tamamen susmuştum. Sevilmeyecek insan mısın Sedef?

Araba yavaş bir şekilde durduğunda gözlerim açık kalmak için son çırpınışlarını veriyordu. Eğilip ayak ucuma bıraktığım çantamı aldıktan sonra olabildiğince samimi bir şekilde gülümsemeye çalıştım. Şu saatten sonra yaptığım her şey zoraki görünebilirdi emin değildim. Kendine işkence ettiğin o kadar belli ki Sedef, o nasıl gülüş!

"Teşekkür ederim Serdar Bey, iyi geceler." Arabadan inmiş doğrudan eve yönelmiştim. Araç hemen hareket etmemiş ben bahçe kapısından geçtikten sonra duymuştum uzaklaşan motor sesini. Gerçekten ince düşünceliydi.

O kadar yorgundum ki hiçbir şey düşünecek durumda değildim. Çantamdan anahtarlarımı zor bela bulup eve geçtiğimde pamuğumun oturduğu yerde uyuya kaldığını görmüş ve ne kadar inatçı olduğuna bir defa daha şahitlik etmiştim. Oysa ikna ettiğimi zanneden ben sadece kendimi kandırmıştım. Yanına gidip başına minik bir buse kondurduğumda ise gözlerini araladı.

"Sedef'im" diyerek doğruldu. "Pamuğum neden yerine gitmiyorsun? Bak geldim işte. Hadi odana geç ben de uyuyacağım şimdi." Gülümseyip yanağımdan öptü. "Tamam evladım. Yemek yedin mi çok yorgun görünüyorsun?" Endişeli gözleri bedenimi taramaya başlamıştı. "Endişelenme babaanne hadi uyu sen ben gayet iyiyim." Yorgun bir gülümseme peydah oldu yüzümde. "Peki madem iyi geceler." Odasına geçtiğini görünce ben de odama geçip nadir yaptığım şeylerden birini yapmış ceketimi sandalyenin üzerine atmakla kalmamış kendimi de olduğum gibi yatağa atmıştım.

Kaburgalarıma giren sancılar eşliğinde gözlerimi açtım. Bu sıralar yokluyordu kendini lakin bu defa şiddetliydi. Çok yorulduğumda oluşan bu sonuç beni henüz gün aymadan uyandırmış olması hiç iç açıcı değildi. Yavaş bir şekilde yerimden doğrulup geriye yaslanmış ufak dokunuşlarla durum analizi yapıyordum kendimce. Belirli yerlere bastırıyor nerelerin daha çok ağrıdığını tespit etmeye çalışıyordum. Tahmin ettiğim yerlerin ağrıyor olduğunu görünce de elbette yorgunluktan kaynaklandığına emin olup hafif dokunuşlarla masaj yapıp rahatlamaya çalıştım. Hala uyku sersemi olup üzerimdeki yorgunluğu atabilmiş değildim. Bir süre de atacağımı düşünmüyordum. Her zamankinden daha bitkin hissediyor olmamın nedeni ise kendimi pek bir ihmal etmiştim. Bu durumu pamuğum fark edip üzülmeden halletmeliydim.

Bir süre uyuyamadığımdan telefonumla ilgilenmeye başlamıştım. Kısa sürede ana sayfama düşen gündemdeki haberlere göz atayım derken Koraklı ailesinin boy boy fotoğrafları ardı ardına tüm sayfamı süslemişti. Genellikle bu tür organizasyonlarda içeri gazetecilerin girmesini istemiyorlardı. Nedenini bilmiyordum lakin ben henüz girdiklerini görmemiştim. Sadece kapıda bekleyip giriş çıkışlarda olabildiğince haber yapılmıştı.

Bir biri ardından fotoğrafları geçerken Serdar Koraklı'a gelmişti sıra. Halbuki genellikle ciddi duruşu ile bilinen Koraklı bu defa şaşırtıcı bir şekilde gülümsemiş bir diğer kare de ise sesli güldüğünü oldukça belli eden bir fotoğraftı. Her zaman ciddi görmüştüm onu. Şimdi bu şekilde görünce de ne kadar kusursuz göründüğünü düşündüm. Kumral teni pahalı olduğu belli olan takım elbisesinin içinde görenleri yine heyecanlandıran cinstendi. Hele ki gözleri... Bakıyorum da radarımıza Bay Koraklı girmiş! Ne girecek radarımıza kasıntının teki.

Her zaman olduğu gibi gelen yorumlara göz attığımda kendini aşan cürretkar yorumlar olduğu kadar klasik beğeni ifadesinin kullanıldığı yorumlar hakimdi. Şaşırmıyordum, asıl bu yorumlar olmadığında epeyce şaşırabilirdim. Merak ediyordum acaba hiç kendisine yapılan yorumlara bakıyor ve hatta ilgisini çeken oluyor muydu? Gerçi hepsi aynı çizgide olan yorumlardı. Merak işte belki de bakıyordu.

Kafamın dibinde çalan alarma yüzümü buruştururken yavaş bir şekilde yerimden doğrulmaya çalıştım. Ağrılarım azalmıştı bu iyiydi aksi taktirde bu gün diğerlerinden daha zor geçebilirdi. Her kaburga ağrısı yaşadığımda bir diğer acımda ruhumda yaşanıyordu. Bu nedenle geçmesi her yönden en olması gereken bir durumdu.

"Sedef'im bugün ev için alışveriş yapacağım senin de istediğin bir şey var mı güzel kızım?" Babaanneme yardımcı olmak istiyordum ancak işimden dolayı yapamıyordum. "Yok pamuğum. Sen de kendini yorma olur mu? Bak yatıyorsun üç beş gün." Yapınca bir defadan yapıyordu sonra da sonuçları taşıdıklarından daha ağır oluyordu. "Ne yapayım kızım hemen olsun bitsin istiyorum." Yalandan da olsa kaşlarımı çatmış sinirli bakmıştım. "Ben de seni o halde görmek istemiyorum ama onu ne yapacağız? Sonra çok üzülüyorum ben." Dediğim sırada çocukları andıracak şekilde yüzümü de asmıştım. İnandırıcı ol bari!

İnandırıcı değildim belki ama üzgün olma ihtimalime bile dayanamıyordu. Hemen yelkenleri suya indirdiği değişen bakışlarından belli oluyordu. "Tamam güzel kızım yormam kendimi aklın ben de kalmasın." Yaşı ilerlemiş olsa da kendine iyi bakıyordu benden daha dinç diyebilirdim. Duyduklarımla memnun bir şekilde gülümsedim ve kahvaltıma devam ettim. Arada bir öpücük gönderip gülümsetiyordum.

Personel kapısının önünde dikiliyordum. Sanırım beş dakika olmak üzereydi. Ercan bey kalmayı başarmış olabilir miydi? Kaldıysa çekeceğim vardı. Bu olanlardan elbette sepeti suçlayacaklardı. Hazırdım! Başarabilirdim. Kapıyı hızlıca açıp içeri geçtim.

Dünden kalan yorgunluk herkesin yüzünden okunuyordu. Gözlerim Ercan Bey'i aradı ancak bulamadı aslında rahatlamıştım bencil bir şekilde. Başkasının acısı beni ne zamandır mutlu ediyordu! Ercan söz konusu Sedef kendine yüklenme şimdi.

İş kıyafetlerimi giyinmek için dolabıma gittiğimde Aylin ile karşılaşmak en son istediğim şeydi ancak olmuştu. "O, kimler gelmiş kimler." 'O' harfi ağzında gereksiz uzarken çektiği eziyeti ben hissetmiştim. Harf benden yardım istiyordu adeta.

Yine neyin peşindeydi bilmiyorum fakat rutin olarak canımı sıkmak istediğini biliyordum. Eline ne geçeceğini ise bunu başardığı zaman görecektim. Başarmak mı? O kadar kolay değil Aylin Hanım!

"Ne istiyorsun Aylin?" Ellerini göğüs hizasında birleştirip bana doğru bir kaç adım attı. Boyu oldukça ideal ve fazla sarı dahası alımlı bir kadındı. Elbette bu beni ilgilendirmiyordu. Bende sarı ve güzel bir kadındım. "Herkes seni konuşuyor. Nasıl oldu da Serdar Koraklı'nın himayesine girdiğin merak konusu." Belli oldu dertleri.

İğneleyici sözleriyle imalı bakışlarıyla oldukça vasıfsız bir durumda hadsizce duran bu kadına en ufak bir sempatim yoktu. Şu zorlandığım sınanmaya devam ettiğim hayatta en büyük imtihanlardan biriydi benim için. Oldukça gereksiz ve hatta çöp!

Yüzüne dahi bakmadan dolabımdan kıyafetlerimi almış tam kabine gireceğim sırada hala orada beklediğini bildiğim Aylin'e dönmeye dahi tenezzül etmemiştim. "Ne zamandır benimle yakından ilgileniyorsun? İşine bak!" Son kez ona böcek görüp iğrenen bakışımı atıp uzaklaştım.

Kim bilir hakkımda hadleri olmadan neler atıp tutulmuştu. En çok da bundan nefret ediyordum. Buradaki herkes o kadar mükemmelmiş de ben sadece sepet olmakla kalmamış ayrıma uğrayan tek kişiydim. Bakınca hepimiz personeldik lakin personeller içinde yapılan sınıf ayrımı hiçbir yerde yoktu. Hep bir hakimiyet kurma çabaları. Bir dönüp kendinize bakın aynı maaşı alıyoruz baksan patron onlar! Saçmalık.

Bu gün organizasyon yoktu hatta uzun bir süre olmazdı. Koraklı ailesi yaptığı davetleri çok yerinde ve zamanında yapıyordu. Biliyordum ki uzun süre konuşulacaktı. Benim aklımdan nasıl çıkmıyorsa kimsenin de dilinden düşecek gibi değildi.

Sessiz bir çalışma ortamı vardı. Demek ki geride kalan günlerdeki tantanaları Ercan yaratmıştı. Yerine kim gelecekti bilinmiyordu. Tek temennim gelenin gideni aratmamasıydı. Ercan Bey'i aradığım düşüncesi pek de iyi hissettirmiyordu. Elbette en kısa zamanda biri gelecekti lakin nasıl biri olacağı endişelendirmiyor değildi. Şurada anlaşalım ki gelen ruh hastası olmayacaktır.

Buradaki her çalışandan yeterince çekmiştim. Her biri kıdemli olduğunu iddia edip beni ezmeye çalışıyorlardı. En çok da bu sinirlerime dokunuyordu. Henüz benden bir hafta önce çalışmaya başlayan kişi dahi benden daha iyi muamele görüyordu. Bu olanlar ne kadar doğruydu? Ben hiçbirini doğru bulmuyordum. Hala işe alınan en son kişi bendim. Yeni birileri geldiğinde onlara da böyle davranacaklar mı diye meraklanmıyor değildim.

Şimdilik kendi işime odaklanmış otelin odalarını temizlemekle görevliydim. Çoğu zaman sevmiyor olsam da mutfaktaki atmosferden daha iyiydi odalarda tek başıma temizlik yapmak. Hem müzik söylüyor kafamı dağıtıyordum hem de Aylin ve yandaşlarından oldukça uzaktım. Onlar benim yaptığım işlerden o kadar uzak duruyorlardı ki ellerinden geldikçe yalnız kalmamı sağlıyorlar çoğu işin bana kitlenmesine neden oluyorlardı. Lakin buna son vermek de benim elimdeydi. Yeni müdür geldiğinde öyle ya da böyle durumu izah etmek bana düşecekti. Yapmaz mıyız güzel bir darbe! Onlara öyle bir darbe yapacaktım ki akılları hayalleri duracaktı.

An itibariyle sürekli oda temizliği yapabilirdim. Şu anda kendi halimde dinleniyor ve kimse bu duruma çemkirmiyordu. En güzeli rahattım en azından huzurlu hissediyordum. Günü tamamiyle yukarı katlarda geçirdiğim için kimsenin çekilmez yüzünü görmemiştim. Şimdi de dinlenmek için ara verdiğim sırada Çiğdem'in gelmesiyle yerimden doğruldum. "Ne yapıyorsun Sepet?" Ah Sepet! Bunu da duymuyordum pek ne güzel.

"Ara verdim. İşim bitmek üzere neden sordun?" Kimsenin öylesine sorduğu bir soru değildi en azından bana. Genellikle bu sorunun ardından bir azar gelirdi lakin Çiğdem'in benimle bir alıp veremediği yoktu sadece o da sepet diyordu. "Benim acil bir işim çıktı son iki odam kaldı ve bir de Serdar Bey'in odası sen yapabilir misin diyecektim." Neyse ki zararsızsın sen.

Çiğdem de buradaki eski personellerdendi bu nedenle otelde sadece bir tane Koraklıya ait oda vardı o da Serdar Bey'e aitti ayrıca onun temizliğinden sadece Çiğdem sorumluydu herkes girip çıksın istemeyen kişi de Serdar beyden başkası değildi. Böyle bir emir vermesi oldukça doğaldı. Benden cevap bekleyen gözlere bakan esmer kadına baktım. "İki oda tamam da Serdar Bey'in odasına girmem sorun olmayacak mı?" Sıkıntıyla omuzlarını indirip kaldırdı. "Tek seferden bir şey olmaz. Zaten oda tertemiz her gün temiz odayı temizlemek başka bir eziyet. Girince anlayacaksın." Yüzünden anladığım kadarıyla gerçekten de gitmesi gerektiğini belli ediyordu. "Peki yaparım. Oda kartlarını ver bana" Rahatlamış bir şekilde soluk vermiş ve ellerime kartları tutuşturup koşar adım uzaklaşmıştı bense ellerime bakıp kalmıştım. Kesinlikle bana borçlandın Çiğdem!

Kısa bir süre daha dinlendikten sonra bu defa daha seri olup kalan odalarımı bitirmiştim sıra Çiğdem'in odalara geldiğinde ise ilk Serdar beyin odasından başladım. Tüm yorgunluğumla beraber sona bırakırsam eğer asla tam anlamıyla işimi yapmış olmazdım. Zaten oldukça geniş olan oda elbette en özeliydi. Bazen burayı Çiğdem nasıl temizliyor diye düşünmüyor değildim. Daha önce görmüştüm elbette odayı lakin ilk defa yalnızca ben temizleyecektim. Neresini temizleyeceksin hala mis gibi temizlik kokuyor oda. Bence kapat kapıyı çık buradan. ​​​​​​iç sesim nadiren de olsa haklıydı.

Temiz odayı temizlemek nasıl bir mantıktı? Boşuna harcadığım bu efor beni gerim gerim germişken bu konuda Çiğdem'e saygı duymaya başlamıştım. O kadar büyüktü ki kalan iki odayı nasıl yapacağımı düşünüyordum. Ben dedim sana çık bu odadan! Al sana iyi oldu!

Üzerimdeki kıyafetlerin ıslanmış olmasına mı üzülsem bu şekilde hiç rahat edemiyor oluşuma mı? Ben nereden bilebilirdim ki banyodaki fıskiyenin arıza yapıp kapanmayacağını dahası her yere deli gibi şu fışkırtacağını? Temiz koca banyoyu kirletmiştim. Çıkıp gidecektin!

Oda servisini aramış Kemal'den yardım istemiştim. Şu anda gelmesini beklerken başka yerlerin temizliğiyle ilgileniyordum. En azından boş durup vakit kaybetmek istemiyordum. "Sepet?" Sonunda gelmişti. "Burasıyla ben ilgilenirim işim bitince gelir tekrardan temizlersin." Kafamla onaylamış ve biten işimle başka bir odaya geçiş yapmıştım. Ne oda ama? Altı üstü otel odası bu kadar büyük olmasının sebebi neydi? Zaten tek kişi geliyor kalmıyordu bile sadece odası vardı ve her gün istisnasız temizlenirdi. Ne gereği varsa hiç anlamamıştım. Vizyonumuz yetmiyor.

Neyseki kalan son iki oda diğer odalara kıyasla daha temiz olduğundan beni yormamıştı. Bitkin bir halde son durak Serdar Bey'in odasına girdiğimde Kemal de ustayla birlikte odadan çıkmak üzereydi. Beni görüp "Ufak bir arızaymış halledildi. Sen temizliği halledersin. Kolay gelsin." Dedikten sonra uzaklaşmışlardı. Halbuki tatlı dilli olanları da vardı aralarında mesela Çiğdem mesela Kemal. Diğerleri yılandı adeta yılan. Çıngıraklı olanından.

"Usta sen ne yaptın!" Bu bir soru değildi bu hayallerimin yıkıldığı bu bana bugün yapılan en büyük düşmanlıktı. Gördüklerimle ağlamak üzereydim. Usta sana hiç acımamış Sedef.

Nasıl oldu da bu oda sanki temizlik yapılmamış gibi bir hal almıştı anlamıyordum. Her yeri tek tek kontrol ettiğimde neyseki banyoya giden kısımların kirlendiğini ve dağıldığını gördüm. Odalardan başlamaya karar vermiş yavaş bir şekilde işe girişmiştim. Yine pert bir halde hisseder olduğum sırada banyodaki dağınıklıkları topluyordum. En fazla bir fıskiye değiştirilmiş olmalıydı ama görende zanneder banyo tamamen tadilata alınmış gibiydi. Peki yerdeki çamurlara ne demeli!

Kendimden geçmiş bir şekilde temizliğe odaklanmıştım ki kaburgama giren ağrıyla yere çökmek zorunda kalmıştım. Bu defa ölüyorum galiba!

Nefesim kesilmişti vücudum elektrik akımına maruz kalmış gibiydi. Batıyor oluşu canımı yakarken soluk olmama engel olmasıyla acı dolu inleme döküldü titrek dudaklarımın arasından. Sedef ne oluyor?

Bir süre elimi ağrıyan yerden çekmeden öylece bekledim çünkü kımıldayacak olsam daha çok ağrıyacağını biliyordum. Hiç bu kadar şiddetli bir ağrıyla karşılaşmadığımdan ne yapacağımı bilmiyordum. Sadece geçmesini bekledim. Bir süre hafifler gibi olduğu sırada kalan işleri yapmaya başlayacaktım ki henüz hiçbir şey yapmadan bu defa acıyla karışık ses çıkarmış ve kendimi yerde bulmuştum. Çiğdem yaktın beni!

Ne yapacağımı bilmez bir şekilde beklemekten başka bir şey aklıma gelmiyordu. Dahası telefona yakın da değildim. Yardım isteyebileceğimi sanmıyordum.

"Neyin var?" Dibimde bu soruyu soran kişinin Serdar Koraklı olmasını elbette beklemiyordum.

Kafamı kaldırıp acı karışık buğulu gözlere yüzüne baktığımda tek şey tekrardan yere doğru yol alan kafamı hissetmek olmuştu.

 

 

 

Bu da burada kalsın bakalım 🌹

 

 

 

Loading...
0%