Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9. Bölüm

@esslala

 

HERKESE MERHABA YİNE ZANNIMCA GÜZEL BİR BÖLÜMLE GELDİM. İLGİ VE ALAKANIZ BENİM İÇİN OLDUKÇA ÖNEMLi. ŞİMDİDEN TEŞEKKÜR EDERİM İYİ OKUMALAR 🧡

 

9. BÖLÜM

Bir bilinmezlik delhizi vardı ki kayığında başı boş, sadece rüzgarın ittirmesi ve dalgaların ahengiyle ilerleyebiliyor adeta tüm ihtişamıyla salınıyordu.

İlerliyordu yönünü bilmez, nereye varacağından bir haber olan bilinmezlik, insanın içine düşen kurttu. Yayılma hızı ne görülmüş ne de duyulmuştu.

Bu delhiz insanı yutabilir ve hatta kaybolmasına neden olabilirdi.

'İlacını almadan gelme!'

Dakikalardır elimdeki kağıtta yazanı okuyordum. Adam beni her geçen gün şaşırtmaktan fazlasını yapıyordu. Son zamanlarda olanları hazmettiğim söylenemezken yenileri ekleniyordu hallice. Kendime gelmem epey zaman alırken daha fazla vakit kaybetmeden hazırlanıp hemen çıkmam gerekiyordu aksi taktirde Serdar Bey kahvaltıda boş masa ile karşılaşacaktı. Sema abla yapar Sedef!

Babaannemden önce kalkmış olmam bunun böyle devam edeceğini işaret ediyordu haliyle bir miktar moralim ağlıyordu. Pamuğumla kahvaltı yapamayacak olmak onu özlememe yeter de artardı dahası akşam yemeğinde de olmayacak olmam yüzümün istemsiz olarak asılmasına neden olmuştu.

Evden hızlı adımlarla çıkıyordum. Bana doğru elinde kutuyla gelen takım elbiseli tanımadığım adama baktım ancak anlam veremedim. "Sedef Hanım?" Yüzünde gülümsemeyle bana baktığında bende gülümsedim. "Buyurun benim." Kutuyu bana uzatmıştı. "Bunlar sizin için efendim." Elime bıraktığı kutuya şaşkınlıkla bakarken adam iyi günler diledikten sonra gözden kaybolmuştu. Benim de lafım ağzımda tıkalı kalmıştı. Bu da nereden çıktı hanım hanım Sedef Hanım?

Bugün de art arda şaşırıp kaldığım için epey zaman kaybetmiştim. Oyalanmamam gerektiğini hatırlayınca hızlı bir şekilde kendime geldim ve yola koyuldum. Kutu mu? Ona bakınıp oyalanmak için zaman yoktu vardığımda ilk iş bakmak olacaktı.

Sıcak havanın beni aldatmasına izin vermeden koştur koştur eve girmiş oldukça sessiz bir şekilde kahvaltıyı hazırlamıştım. Bir kahvaltı nasıl oluyorsa eksiksiz bir şekilde halledip saate baktığımdaysa sekiz buçuğa geldiğini görüp derin bir nefes aldım sonrasında dağıttıklarımı toparlayıp görüntü kirliliğine son vermemin ardından gözüme takılan kutuya baktım. Tabi ya! Tamamen unutmuştum.

Ne vardı bu kutuda? Seri bir şekilde açıp burnuma gelen güzel kokuyla daha bir heveslenmiş tamamen açınca da tarçın kokusuyla ciğerimi doldurmuştum. Kutu dolusu tarçınlı kurabiye mi? Muhteşem! İçindeki küçük nota bakıp istemsizce gülümsedim. "Gördüğüne göre beni arayabilirsin ablacığım." Seni gidi küçük Koraklı! Yüzümdeki gülümsemeyi silmeden numarasını bulup aramam uzun sürmemişti. Kısa sürede açılan telefondan gelen tepkiyi beklemiyordum açıkçası.

"Sonunda! Bir an olsun doğru adrese gitmediğini düşünüp köpürmeye başlamıştım." Kıkırdamadan edememiştim doğrusu. "Aslına bakarsan şimdi görme fırsatım oldu tatlım." Rahatladığını gösteren mırıltılar çıkartmıştı. "Aslında ben getirecektim ama dersim vardı." Onu görmeyi ben de isterdim. "Kısa zamanda görüşürüz illa ki." Özlüyordum. "Peki baktın mı tadına? Beğendin mi, nasıl olmuş? Sormam hata aslında elma yanaklım çok güzel yapar." Ah ne kadar aptalım! Tadına bakmamıştım. Biraz çekingen bir şekilde cevap verdim. "Şey ben notu görünce tadına bakmayı tamamen unuttum lakin kokusu beni büyüledi eminim lezzetti de çok güzeldir." Gerçekten tarçın kokusu beni büyülüyordu. "En kısa zamanda bakmalısın ben şimdi kapatıyorum yine konuşuruz çok öpüyorum. Tatmayı ihmal etme." Kapattığında yüzümde koca bir gülümseme vardı. Şaşkın kız!

Kurabiye kokusunun yanı sıra tadıyla da beni başka diyarlara götürünce kahvaltı masasına da koymuştum. Serdar Bey de sevebilirdi. Serdar Bey demişken sahi neredeydi bu adam? Evde sessizlik hakimdi. Saat dokuza geliyordu ki adım sesleri kulağıma gelmişti. Kapıda da görününce de rahatlamıştım tabi. Bu kadar hazırlık boşuna mı gitseydi?

"Günaydın Serdar Bey." Hızla adamı gözlerimle tararken takım elbise yerine siyah tişört ve gri eşofman altıyla görmek şaşırmama neden olmuştu? Bu defa alık alık bakmadım belli etmeye niyetim yoktu. Neden üzerini değiştirmemiş hala ev haliyle olduğunu anlayamamıştım. Hep böyle hoş muydu bu adam?

"Günaydın." Keyifsiz düz sesiyle cevaplayıp yerine geçtikten sonra kahvesini de servis yaparken mutfaktan çıkmayı düşünüyordum. Kendisi kahvaltı yapıyorken benim de diğer işlere bakmamda sakınca olmasa gerekti. Henüz çıkıyordum ki konuştu. "Sen kahvaltı yapmayacak mısın?" Şaşırmıştım. Bu durumu alışabileceğimi düşünmüyordum. Gözde Koraklı ile kahvaltı yapmak ne demekti? Olmaz yapmazdım hayır yani yapamazdım. "Siz yapın efendim ben atıştırdım." Kurabiyeler sağ olsun oldukça tok tutacak gibiydi ya da ben oldukça çok indirmiştim mideme. "İyi." Baya somurtuktu. "Afiyet olsun Serdar Bey." Demiş ve çıkacaktım ki yine konuştu.

"İlaçlarını aldın mı?" Almadım! Koca bir gülümseme yüzümde peydah olurken havalanan kaşlarıyla yüzümü inceledi. "İki dakika içinde ilacını almazsan babaannene haber veririm." Gözlerim duyduklarımla büyürken almadığımı nerden anlamıştı ki? "Nasıl anladınız ki?" Hayretle yüzüne baktım. Genişçe gülümsedi geriye yaslandı ve elindeki çatalla yüzümü gösterdi. "Şu gülüşü tanıyacak kadar insan tanıdım. Bir dakikan kaldı." Hızla etrafıma bakındım. Gözüme ilişen çantama koşturdum ve içinden ilacımı aldım.

Bakışlarım Serdar Bey'i bulunca yüzünde gülümseme görmeyi beklemiyordum ama görmüştüm. Çok güzel gülüyor Sedef. "O zaman afiyet olsun Serdar Bey." Koşar adım çıkmıştım mutfaktan. Utandın mı sen! Ay yüzün de mi kızardı sanki senin?

Çalan telefonuma bakıp Sema ablanın adını görünce hemen cevapladım. "Sema abla?" Neden hala gelmemişti? "Güzel kızım otobüs arıza yaptı ek seferin gelmesini bekliyorum sen bir problem yaşamadın İnşallah." Oldukça sesinden endişeli olduğu belliydi. "Yok abla ben hazırladım kahvaltıyı sen endişelenme ben temizliğe de başlayacağım şimdi." Temizlik yap da kafan dağılsın!

"Tamam kuzum yorma kendini gelince beraber yaparız." Neyseki sesinden rahatlamış olduğunu anlamıştım. Kapattığım telefonu cebime yerleştirip elektrikli süpürge ile işe koyuldum. Umarım ses Serdar Bey'i rahatsız etmez diyerek geveliyordum ki çalıştırdıktan sonra endişelerim toz bulutu olup havaya karışmıştı. Oldukça sessiz çalışan makineye bakıp ne kadar da iyi olduğunu düşündüm. Bizim evdeki sokağın sonundan duyuluyor desem yeriydi. Haliyle kolaylıkla hallolmuştu her şey. Düzenli temizlenen bir evin kirlenmesini beklemiyordum zaten.

Makineyle işim bittikten sonra mutfağa koşturup Serdar Bey'in bir şeye ihtiyacı olup olmadığına baktım. Kahvesi bitmişti. Fincanını hemen tazelemek için uzandığım vakit konuştum. "Serdar Bey başka bir şeye ihtiyacınız var mı?" Ben bakınca masada eksik görmüyordum ama sormaktan zarar gelmezdi. "Hayır yok ama kurabiyeyi kim yaptı?" Gözlerim kurabiyeyi bulunca henüz dokunmamış olduğunu fark ettim. Yeseydi ya tadı da çok güzeldi hem.

"Esma teyze yapmış, Sedef de sabah bana göndermişti geç kalmamak için mecburen buraya getirdim ve içindekini sonradan öğrendim. Belki siz de yersiniz diye koydum ama isterseniz kaldırayım. Tarçınlı o, tarçın sever misiniz ki?" Uzun konuştuğumu fark edip hemen susunca sadece yüzüne baktım. "Tarçın" Çatallaşmış sesiyle boğazını temizlemiş bir yudum kahvesinden içip tekrar yüzüme bakmıştı. "Uzun zaman önce yemeyi bıraktım." Huzursuz olduğunu hissettim. "Lütfen kaldır onu." Bu denli istemeyeceğini düşünmemiştim. Adama sorsaydın ya Sedef!

"Ben gider alırım." Duyduğumuz ses ile Sema ablayla yerimizden sıçrarken ikimizde bunu beklemiyorduk. Bugün Serdar Bey çalısmasına evde devam edeceğinden şoförü de izinliydi. Akşam yemeği için de gerekli malzemelerin birkaçı eksik olunca ben gitmeyi teklif etsem de Sema abla inatla kendisi gitmek istedi haliyle ben yorulmasını istemediğimden dakikalarca süren ikna etme çabalarım sonunda başarısız olmuş dahası Serdar Bey'i de rahatsız etmiştik. En sonunda yanımıza kadar gelmesinin başka açıklaması olamazdı. Hadi beraber gidin!

"Serdar oğlum rahatsız mı ettik yoksa?" Ben sesimi çıkarmadan durmuş olanlara tanıklık ediyordum sadece. "Mutfağa geliyordum zaten." Eh bu iyi bir şeydi o zaman. "Sen eksik listesini ver giderim ben." Sema abla atılıp yine ve yine karşı çıkmıştı. "Oğlum ben giderdim." Sonrasında da "Sema abla!" diye mırıldanan ben olmuştum. Nasıl gideceksin acaba abla hayır niye bu inat?

"Eksik bir şey kaldı mı?" Allahım inanamıyorum tüm bu olanlara! Benim Serdar Bey ile market alışverişinde ne işim vardı? Bu adam gazeteciler tarafından görüntülenirse ne olacaktı daha önce paçayı kurtarmış olabilirdim peki ya şimdi olursa ne olacaktı? Gözümü kısmış sağa sola bakıyorken beğeniyle yanıma bakan kadına baktım. Bakışlarını gizlemeyecek kadar cüretkardı.

"Sana diyorum." Omzumdan ittirildiğimde irkilerek yan tarafıma bakmıştım. "Ay ne oldu?" Diyerek sormuş ardından içinde bulunduğum durumu idrak edip hemen kendime gelmiş şöyle bir sepete baktıktan sonra da konuşmaya başlamıştım. "Dalmışım ben ne dediniz?" İttirmek ne, yabani misin sahiden?

"İnsanlara garip garip bakmak yerine kulağını bana ver." Gözlerimle yüzünü tarayıp sessiz kaldım. "Daldık iyi ki?" Homurdanıp reyondan bir iki bisküvi ekledim. "Sedef ağzının içine içine konuşma!" Dibime kadar girip uyarıcı tonuyla konuşmuştu. Ay az daha konuş Sedef!

Koca bir gülümseme yüzüme yerleştirip geriye adım atmıştım. Etrafıma bakındım çok da sakindi. "Soya sosunu unutmuşum hemen alıp geliyorum." Dedikten sonra koşturarak uzaklaşmıştım. Bir sıcak bastı sana Sedef...

Bulunduğum durumun halbuki ne kadar güzel olduğunun farkına varmış mıydım acaba? Yine de küçük Koraklıyla olduğu kadar rahat olabileceğimi sanmıyordum işte. Edemiyorsun zaten, sanki adam seni yiyecek.

"Şişeden ne istiyorsun?" Yakında duyduğum sesle irkilince Serdar Bey'e bakıp ardından iki elimle sıktığım sişeye döndüm. Tek gelseydim ne olacaktı sanki! Ah Sema abla ah inatlaşman yetmiyor kendi isteği olmadığı için rahat edemeyeceğimi bildiği halde beni de göndermişti.

Az önce tabiri caizse mal gibi beni görmemiş gibi hafif sesli güldüm. "Ben yine dalmışım efendim." Sepete yavaş bir şekilde bıraktığım şişenin ardından kasaya doğru ilerlemek ne kelime ben uçmuştum o ne yaptı bilmiyorum. Kesin niye seni işe aldığını sorguluyor.

"Soya sosu vardı kızım ama iyi olmuş aldığınız bitmek üzereydi." E sen bunu neden Serdar Bey'in yanında söylüyorsun Sema abla! İki çift gözün üzerimde olduğunu hissedince her zamanki gibi otuz iki diş sırıttım. "Az kaldığını görünce ekledim listeye." Daha sonra sevdiğini söylediği bisküvileri gözüne sokarcasına uzatıp eline vermiştim. "E bunlar yoktu listede." Göz kırptım. "Yeriz yeriz." Dediğimde gülüşerek eşyaları yerleştirmekte yardım etmeye devam etmiştim. "Sema abla bugün hafif bir şeyler yap lütfen." Yavaş adımlarla çıkıp gitmişti. Nasıl unutuyorsun bu adamın varlığını? Kendime inanamıyordum ben de.

"Ne yemek yapacaksın abla?" Benim aklıma gelmiyordu. "Zeytin yağlı fasulye yapayım hem sever hem de fazla ağır gelmez." Düşününce mantıklıydı. "Tatlıyla arası yok mu peki?" Bir anda gözleri parlayınca doğru bir noktaya mı değindim diye düşünmeden edemedim. "Sütlü tatlı mı yapsak ki? Serdar oğlum sever hem o da hafif oluyor." Tatlıyla pek aram yoktu hatta hiç yemezdim. Nadiren sütlaç yada muhallebi. "Olur yapalım o halde." Dedikten sonra işe koyulmuştuk.

Tatlıyla aram olmadığından onu Sema abla yapmak istemiş ben de fasulye yemeğini yapmıştım. Kısa zamanda yemekler hazır olurken mutfaktaki güzel kokuyu nüfuz ettikçe acıktığımı daha çok hisseder olmuştum. "O halde ben masayı hazırlayayım." Dediğim sırada Sema abla yaptığı sütlaçları kaselere paylaştırıyordu. "Bir servis daha ekle lütfen." Serdar Bey söylediklerinin ardından mutfağa adımlarken arkasından bakakalmıştım. Nasıl, kim geliyordu? Kimin geldiğini sormak da olmazdı ki şimdi. O halde ben paydos mu veriyordum? Çok da acıkmıştım. Yüzüm neredeyse düşmek üzereyken kendimi toplayıp mutfağa koşturdum.

"Melih seni özlediğini söyledi." Sema abla halinden oldukça memnun bir kahkaha atarken gelenin Melih Yılmaz olduğunu öğrendiğimde kesin gitmem gerektiğini anlamıştım. Onu görecek olmak oldukça güzel bir durum olsa da Serdar Bey misafiri geldiğinde burda olmama gerek olmadığını söylemişti. E açız biz!

Evet, ben hiçbir problem olmayacağını hatta işime geleceğini düşünmüş olsam da açtım. Bu benim için şu anda problemdi. Omzum düşük bir şekilde etrafa bakındım eksik gidik olmadığına karar verdikten sonra da "Her şey tamam olduğuna göre ben gideyim." Sema abla şaşkınlığını gizleyememişti. "Yemeğe kalmadan mı? Hayatta bırakmam." Bazen bu evin sahibi Sema abla olup olmadığını düşünüyordum. "Misafir de olacak ben evde yerim bu akşam." Hemen ikna olmasını bekliyordum. "O halde tatmadan bırakmam." Eh bu olabilirdi hem de çok iyi olurdu. "Tamam o zaman." Moralim ağlıyordu.

Kendi kendine söylenip tabağa servis yaptığı hali o kadar tatlıydi ki yanına gidip yanaklarını sıkmadan edemedim. "Ya sen çok mu üzüldün." Sıktığımdan dolayı kızaran yanaklarını öpüp yerime tekrardan geçmiştim. "Deli kız." İkimiz gülüşürken Koraklı tarafından izlendiğimizden haberimiz yoktu bende yerime geçerken fark etmiştim. Tuhaf tuhaf bakması garipti. O var diye kendim gibi davranamayacaksam ne anladım bu işten.

"Kızım erkencisin?" Pamuğuma sıkıca sarılıp yanaklarını güçlü güçlü öptüm. "Serdar Bey'in arkadaşı yemeğe geleceği için bana gerek yoktu." İçeriye doğru adımlarken burnuma gelen mis kokularla mutfağa koşturmuştum. İşte bu! Biber dolması... sevinçten kendimi dans ederek bulduğumda "Şaşkın kız ne yapıyorsun?" Babaannem kahkaha atarken onu izledim. Ben de bilmiyordum ki. "Sevinçten sevinçten." Hiç vakit kaybetmeden kendime bir servis açıp hemen yemeye koyulmuştum.

"Kızım yavaş." Feride Sultanı duymuyordum bile çünkü hala açtım. "Sen dolma yaparsında ben durabilir miyim?" Pamuğum gülerek bakmış asıl olması gerekeni yapıp yavaş yavaş yemeye başlamıştı. "Bari ağzın doluyken konuşma." Kafasını iki yana salladı. Ama konuşturan o Sedef.

"Nasıl gidiyor bakalım yeni iş." Her şey yolundaydı ancak tatmin edici değildi. "Güzel Feride sultan ama..." Yemeyi kesmiştim elimdeki çatalı tabağın kenarına bırakıp geriye attım kendimi. Pamuğum sözümü tamamlamamı bekler gibi yüzüme ilgiyle baktığında "Sema abla çok iyi Serdar Bey de aynı şekilde hatta yaptığım da çok az iş var ama kendi işimi yapmak istiyorum ben." Pamuğum asıl derdimin ne olduğunu anladığında kafasını aşağı yukarı hareket ettirip masadaki elimi avuçlamıştı. "Haklısın güzel kızım elbet Rabbim derdine derman olacaktır." Haklıydı sabretmem gerekiyordu. Elbet güzel şeyler olacaktı. "Umarım dediğin gibi olur pamuğum."

"Ne yapıyorsun evladım uyumayacak mısın?" Pamuğumun sesiyle kafamı kaldırıp saate baktığımda epey geç olduğunu fark ettim. Ee ne de olsa sevdiğim işi yaparken saatin nasıl geçtiğini asla fark edemiyordum. Küçük Koraklı'nın kurabiye jestinden sonra ona en iyi yaptığım şeyi yapmak istemiş kişisel hesabından gözüme kestirdiğim bir fotoğrafını çizmeye başlamıştım. Tabi kendimi kaptırıp birden fazla çizmiş olduğuma şaşırmıyordum. Severek yaptığım işti bu asla vazgeçemezdim. Yapmak istediğim ve asla bırakmayacağım iş...

"Sedef kuzum çok erken gelmene gerek yok kahvaltıyı ben hazırlarım."

Uyanır uyanmaz aldığım en güzel mesajdı bu. Hin bir gülümsemeyle etrafıma baktım. Bu pamuğumla kahvaltı yapabileceğim anlamına geliyordu. Uzun süredir aynı masada kahvaltı yapmıyor oluşumuzdan kaynaklı içimde yer edinen özlem bir tarafta dururken şimdi bundan kaynaklı heyecanla hazırlamıştım masayı. Oldukça seri davranmış kısa sürede her şeyi hazırlamıştım. Bir yandan da çok vakit kaybetmemeyi düşünüyordum.

"Sedef?" Uykulu gözlerle bana doğru gelen babaanneme gülümseyerek baktım. "Sema abla geç gelebileceğimi söyledi ben de sana kahvaltı hazırlamak istedim." Sandalyeye yönelmişti. "Beni de uyandırsaydın ya kızım." Bardaklara çayı doldururken bir yandan da gülümsedim. "Sultanım ne olacak sanki hadi yiyelim oyalanmadan da çıkarım ben." Kahvaltı sevdiğim bir öğündü tabi bu öğünü bana sevdiren babaannem olmuştu. Beni yola getirmekte üstüne olmayan bu pamuk kadın öylesine sabırla güzellikleri bana ilmek ilmek dokudu ki ben bile anlayamamıştım. Nerden bilebilirdim böyle olacağını.

Otobüsten inip eve doğru ilerlerken elimde küçük Koraklı için yaptığım çizimler vardı. Bir tanesinde bazı eksiklikler fark etmiş evden çıkmadan tamamlamayı düşünüyordum ki pamuğumla sohbete dalıp düzeltmeyi unutmuştum. Ben de Sema abla ile sohbet ederken kısa sürede yaparım diye yanıma almıştım. "Hoşgeldin tatlım." Sema abla her zamanki sıcaklığıyla karşılarken beti benzi atmıştı kolumdan tutup beni mutfağa hızlıca çekiştirmesine anlam verememiş şaşkın şaşkın bakakalmıştım. Henüz ne olduğunu sormak üzereydim ki "Kızım sen burada kal Serdar oğlumun kuzeni burada tartışıyorlar aman diyeyim görünme." Dedikten sonra mutfaktan çıkmıştı. Sema abla nereye kaybolmuştu şimdi? Endişeyle etrafa baktım. Henüz hiç dokunulmamıştı hazırlanan kahvaltıya.

"Akın sözlerine dikkat etmeyeceksen evime gelme demedim mi?" İlk defa sesini bu denli yükselttiğini duymuştum. Ağzıma attığım salatalığı kütür kütür yiyordum. Bakkal ismail amca daha lezzetlisini getiriyor!

"Ben yanlış bir şey söylediğimi düşünmüyorum Serdar!" Akın Koraklı da sinirliydi. Bir tane de domates attım ağzıma. Kusura bakma İsmail amca bu daha lezzetli!

"Sen her defasında benim sabrımı zorluyorsun sabahın bu saatinde kendine uğraş mı arıyorsun, cidden mi Akın?" Konu neydi bilmiyorum ama Serdar Bey oldukça öfkeliydi. Olay ne Sedef? Ben nereden bileyim!

"Biliyorsun sana bunu hatırlatmaktan asla ama asla geri durmayacağım sen nefes aldığın sürece bu böyle devam edecek." Kaymak ve ekmekle bakışıyordum ki Akın Koraklı'nın sesinden akan öfke tüylerimi ürpertmişti.

"Lanet olası bitmek bilmeyen düşüncesiz adamın tekisin." Gelen seslerin aksine kafamı uzatıp da salondaki duruma bakasım gelmemişti. İkisi de sert adam vesselam!

Eğer ki bu durumu kayıda alıp yeni haber için yanıp tutuşan aç gazetecilerden birine verecek olsaydım o halde benden ballısı olmazdı herhalde. Bravo Sedef! Neler düşünüyorsun sen?

"Gözümdeki katil profilin hiçbir zaman yok olmayacak." Ne dedi o? Legolas bir koşu yardıma gel!

Duyduklarımla başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Kendimi zorlayarak başımı uzatıp baktığımda kuzenine yumruk atan Serdar Bey'i görmüş hemen geri çekilmiştim. Sert bir şekilde yutkundum. Katil demişti, nasıl oluyordu bu? Serdar Bey? Kulaklarım da bir tuhaf bu aralar zaten. Legolas nerdesin çocuğum?

Çarpan kapı sesiyle yerimden sıçradığım vakit kafamı tekrar uzattığımda yüzündeki süzülen kanı görmüştüm. Mutfakta bir ileri bir geri yapıp dudağımı dişliyordum. Duyduklarım... hala kulaklarımda Akın Koraklı'nın sesi vardı. Derin bir nefes almıştım ardından aklıma ilk geleni yaptım.

Buzluktan aldığım torbayla ağır adımlarla yanına gittim. "Alın bunu." Sesim pürüzlü çıkmıştı ve boğazımı temizleme ihtiyacı duydum, kurumuştu ve şimdi fark ediyordum. Beni görmeyi beklemediği her halinden belli olan bakışlarıyla baktı yüzüme. Az önce öfke saçan adam mıydı bu? Bu titrek bakışlar mı? "Ne zamandır burdasın?" Burnundan solumasını beklediğim adam oldukça sakindi. "Çok olmadı efendim alın bunu." Elimdekini almamıştı. Kafasını geriye atıp derin bir nefes aldı. "Duydun mu?" Sert bir şekilde yutkunmuştum. Duymadık değil mi Sedef? Biz bir şey bilmiyoruz.

Yanına oturmuştum onu izliyordum dikkatle. "İzin verin." Neyden bahsettiğimi anlamadığından yüzüme bakmıştı. Torbayı havaya kaldırıp gösterdim buruk bir şekilde gülümsemiştim. Başıyla onaylayınca da yavaş bir şekilde yüzüne bastırdım. Şu yakışıklı yüze bu yapılır mı?

Kızaran bölgeye bakıyordum dikkatle, şişebilir hatta morarabilir gibi duruyordu. Buzu çekip parmağımla kontrol ettim tekrar buzu tuttuğumda gözlerine baktım. Beni izliyordu, bu yakınlık fazlaydı sanki. Sen daha yakınlık görmemişsin kızım!

"Duydun değil mi?" Gözlerimi kaçırdım. "Boş verin kahvaltı yapmayacak mısınız?" Baktı yüzüme hiçbir mimik okunmuyordu. Elimin üzerine elini koyduğunda bakışlarım oraya tırmandı. Buzu kendisi alırken boşta kalan elimi indirdim. "Bugün evdeyim kahvaltıyı sonra yaparım." Oysa kesinlikle gidecekmiş gibi giyinmişti. "Nasıl isterseniz." Olanlardan sonra gitmeyeceği o kadar belliydi ki.

Saatler sonra elimde hiçbir iş yokken çizimlere gömülüp mutfak masasını esir almış çevreden soyutlanmıştım. Öylesine huzurlu bir zaman dilimiydi ki aklımdan sadece çizgilerin dansı renklerin uyumundan ve Sedef Koraklı'nın kocaman gülümseyen yüzünden başka bir şey yoktu ta ki omuzumda hissettiğim el beni yerimden sıçratana kadar.

Sema ablaya bakıp gülümsediğim sırada zaman kavramım körelmiş beynim durmuş gibiydi. "Kuzum öyle dalmıştın ki duymadın beni." Evet soyutlanıyordum hemde bir hayli. "Kusura bakma abla ben kaptırınca kendimi duymuyorum hiçbir şeyi." Sıcak bir şekilde gülümsemişti. "Olsun tatlım problem değil benim erken çıkmam lazım yemekleri sen yapacaksın." O kadar şeyi nasıl yapacaktım ben! Aşirete yemek hazırlayacaksın sanki Sedef. Yapabilecek miydim? Tamam yani güzel yapardım da beğenir miydi? Sahi saat kaçtı ki?

Kendimi soyutladığım sırada patron evden çıkmış ve akşam yemeğine geleceğini söylemiş. Sema abla ise evindeki bazı problemlerden dolayı erken ayrılmıştı tek başıma koca mutfakta bırakmıştı beni. Neyse ki elim hızlıydı. Sevdiği gibi fazla tuzlu olmayan salatası şimdiden hazırdı yanına yaptığım zeytinyağlı yaprak sarması umarım masada kalmaz birbiri ardına midesine giderdi. Onun da pişmesine az bir süre kala yeni yaptığım muhallebileri de dolaba yerleştirmiş dağılan etrafı da toparlamaya koyulmuştum. Dünkü sütlaç yok olmuştu! Melih Yılmaz hepsini yemişti ve bana kalmamıştı. Her şey iyi güzelken zaman geçmiş lakin Serdar Bey gelmemişti.

Bu haksızlıktı! Oysa uğraşmıştım o kadar. En azından pamuğumu aramalı durumdan haberdar etmeliydim. Birkaç çalıştan sonra açılan telefona enerjik bir sesle cevapladım. "Pamuğum nasılsın?" Cevap dahi beklemeden konuşmaya devam etmiştim. "Sanırım geç geleceğim. Serdar Bey henüz gelmedi. Gelip yemeğini yesin etrafı toparlar gelirim ben." Sıkıntıyla nefes bırakmıştı. "Yavrum çok geç olursa ya nasıl geleceksin bir başına." Saate bakıp haklı olduğunu düşündükten sonra bozuntuya verip onu telaşlandırmak istemedim. "Sen düşünme orasını ben hallederim Feride Sultan." Nasıl olacağı konusunda en ufak bir fikrim yoktu. "Dikkat et kendine yavrum." Dedikten sonra kapatmıştı telefonu.

Koca mutfak beni iyice darlamış salondaki büyük masanın başına geçmiştim. Küçük koraklı için yaptığım çizimleri tamamlamış ve hatta bir yenisini daha bitirmek üzereyken yorulduğumu fark edip geriye doğru kendimi bırakıp gerinmiştim. Kısa bir süre sonra başımı masaya koyma gereği duydum çünkü gözlerim oldukça yorulmuştu. Her şey iyi güzeldi çizimlerim harikaydı tabi ben bunu sertçe açılan kapı ve bulunduğum durumdan ötürü hızlıca çizimleri kaldırmaya çalışırken hepsini mahvetmem dışında mükemmeldi. Şu an şu dakika ağlayabilirdim. Benim için oldukça önemli olan çizimlerin hepsi ıslanmıştı. Bu da yetmezmiş gibi göz göze geldiğim Serdar Bey'i görünce yerimden fırlamam ciddi anlamda çok net olmuştu. Neredeydim ben? Kabus!

Hay Allah! Uyuyakalmış olmam yetmiyor salondaki koltukta üzerimde pikeyle bir güzel, oh şu halime bak! Yerimden hızlı hareketlerle kalkıp masaya gitmiş çizimlerimin gayet sağlam olduklarını görünce derin nefes alıp ardından mutfağı hedef almıştım. Oradaydı, iştahla yaptıklarımı yiyor yüzünden de hiçbir duygu okunmuyordu. Kapıyı hafifçe tıklatıp dikkatini çektiğimde hareketleri yavaşladı ve suyundan büyük bir yudum aldı. Bir şey demesini beklemeden konuşmaya başlamıştım.

"Uyuya kalmışım ne zaman koltuğa gittiğimi dahi hatırlamıyorum." Gözleri üzerimde mimiksizdi. "Ben taşıdım." Ne diyeceğimi bilemedim. Yüzümün utançtan kızardığına yemin edebilirdim. "Geç otur." Önündaki sandalyeyi işaret etmişti. Kafamla onaylayıp oturmuş iki elimi birleştirip ne diyeceğini beklemiştim oldukça mahçup hissediyordum.

"Yemediysen eğer kendine servis aç, eline sağlık. Sen yaptın değil mi?" Kafamı kaldırıp göz teması kurdum bu kadar yumuşak konuşup nasıl bu kadar ifadesiz olabiliyordu? "Evet, ben yaptım Serdar Bey afiyet olsun." Gözümle masayı taramıştım. Yemek yemediğim ve dünden olanlar aklıma gelince kendime tabak almış masaya yerleşmiştim. "Ayrıca çizimlerini gördüm." Kalp atışım değişmişti bakışlarımın parladığına yemin edebilirdim. Bir anda işimi bırakıp kendisine odaklandım. Serdar Bey yetenekli bir iş adamıydı evet, ama temelinde mimarlık yatıyordu. Görüşü benim için çok önemliydi.

"Sedef'in yaptığı kurabiye jestinden sonra ben de bir şeyler yapmak istedim." Anladığını belirtir bir şekilde başını hareket ettirmişti ardından hiçbir şey söylememişti. Dımdızlak kalmış gibi hissetmem canımı sıkmış bir şeyler yapmak adına ağzıma sarma atmıştım. Cidden biliyordum bu işi. Evden karnım aç ayrılmayacaktım ve bu oldukça güzel bir durumdu. Büyük bardaktan suyumu yudumlarken göz ucuyla baktığım adam oldukça düşünceli duruyor yaptığım hareketleri izliyordu. Ben iştahlı biriyim henüz doymadığım için yemeye devam ediyordum. Yine de yavaş mı yesen karşındaki alelade biri değil. Umrumda bile değildi. Yemek yerken kendimden geçtiğim söylenirdi ve bu doğruydu. Hakkını vermeden yemek yemeyeceksen yeme yani. Ya havle!

"Nereden öğrendin?" Gelen soruyla durmuş ağzımdaki lokmayı yutana kadar sessizce bakmıştım. "Neyi?" Geriye yaslanıp suyumdan koca yudum aldım. "Çizim yapmayı?" Hah o eğitim almamıştım çocukluktan gelen bir bütünlüktü benim için. "Kendi kendimi geliştirdim. Eğitim almadım yani evet bölümüm gereği öğrendim bir şeyler lakin orada bu çizimleri yapmadım. Bu bana doğuştan verilen bir armağan." Söz konusu çizimler olunca susmazdım da. Devam ettim konuşmaya. "Hatta çizim olunca zaman duruyor mekanın hiçbir hükmü yok gözümde. Bana kağıt olsun veyahut peçete parçası sonra da bir kalem. Daha ne isterim ki bu yüzden ne kalemimin ucu bitsin ne de çizmem için kağıt parçaları." Onlardı beni hayata bağlayan. Güçlü kılan.

"Sadece portre mi yoksa başka çizimlerin de mevcut mu?" Her şey her şey her şey! "Ne olursa çiziyorum. Tasarlamayı da seviyorum ancak bazen beni aşıyor ama isteyince yapamayacağım şey yok benim için. Hatta çantamda bir çizim defterim vardır ne zaman olursa zaman mekan fark etmez çiziyorum. Özellikle de çiçekleri. İşim gereği çizmeden duramam." İlgisini çekmiş gibiydi. Kaşları havalandı. "Ne işi?" Dümdüz bakma be adam.

"Peyzaj mimarlığı mezunuyum ben." Şaşkınlığı katmerlenmiş gibi bir hali vardı. "Sen o yüzden çizerken kendi dokunuşlarını da kattın." Kocaman gülümsedim bu ona gerekli cevabı vermiş olmalıydı. Başını ağır ağır sallayıp ses çıkartmadan öyle durunca bende fazla geç olmadan harekete geçmiş boşalan tabakaları kaldırmaya başlamıştım. Bende sormak istedim ve iş yaparken bir yandan da sordum. "Peki siz? Neler çiziyorsunuz yani iş dışında yada çiziyor musunuz?" Bakışları gölgelenirken işime devam ettim. Cevap vermese de olurdu. Ama merak ediyoruz!

"Uzun zaman oldu bireysel yapmıyorum." Dedikten sonra dalgın haline bürünmüştü ve beni izlemeye devam etti ardından beklemediğim bir şey yapmış tüm hareketimin durmasını sağlamıştı. Bir anda elimi elleri arasına alıp sadece inceledi. Ne yapmaya çalıştığını anlamamış olsam da öylece kalmıştım. Elimi evire çevire incelemesi beni şaşırtmamış gibi "Bu gece burada kalıyorsun." Demesi ise mutfağa ölüm sessizliği düşmesini sağlar nitelikteydi.

 

 

 

Ne!!! bakalım neler neler olucak beklemede kalınnn 🌺

 

Loading...
0%