Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Beşinci Bölüm "Günah"

@esstellsy

 

Kıyametin bu kadar yakın olduğunu hissetmek anlatılanları dinlemekten daha korkunç ve farklıydı. Henüz yaşananların gerçekliğini kavrayamamışken yaşanacak felaketlere hazırlıklı değildim. Delirdiğimi, hayal kurduğumu düşünüyordum ama aynı zamanda hayal olmayacak kadar acı çekiyordum.

 

Siyah'ın geçirdiği histeri krizinin ardından Zehir onu zor da olsa sakinleştirmişti. Sonrasında her ne kadar zorlu bir yolculuk yapmak zorunda kalsakta konseye geldik. Gökyüzü hiç görmediğim kadar öfkeli ve kırmızıydı. Yeryüzüne düşen her bir yağmur damlası günahkar bir insanın kanı gibiydi.

 

Bakışlarımı etrafta gezdirdim ilk gördüğümün aksine koridorlar bomboştu. Ne gardiyanlar etraftaydı ne de herhangi bir insan. Büyük salon güçlü bir yıkıma uğramış gibiydi. Sanki bizim hissetmediğimiz bir deprem olmuş ve her taraf çökmüş ve bir harabeye dönüşmüştü.

 

Kabloları sökülmüş düşmeye yüz tutan lambaların fersiz ışığı sürekli yanıp sönse de ilerlememize yardımcı oluyordu. Zehir etrafını dikkatlice kolaçan ederek daha önce hiç görmediğim dar bir koridora girdi. Arkada tek başıma kalmak istemediğimden hızlı adımlarla onu takip ediyordum, diğerleri de peşimizdeydi.

 

Dar koridorun sonunda hücrelerin bulunduğu yere ulaştığımızda Eyel "Çok saçma." diye mırıldandı. "Kocaman şehir yıkılmış sadece biz kalmışız gibi."

 

"Burada bir şeyler yazıyor." Gece bizden uzaklaşmış boş hücrenin içerisine bakıyordu. "Eski melek dili kullanılmış."

 

Siyah arkamızdan çıkarak Gece'nin yanına yaklaştı. Bu konuda bilgili gibi görünüyordu. Soğuk demirleri uzun güzel parmaklarıyla kavrayıp biraz daha yaklaştı.

 

"Şafak söktü, gün kızıla boyandı." duraksadı. "Kutsanan ölüler son kez canlarını bağışladı."

 

Ve sonra Siyah ile birlikte aynı kelimeleri fısıldadık. "Kader size kanla mühürlenmiş bir anlaşma hazırladı." Siyah'ın büyük ve iri gözleri beni bulduğunda irkildim.

 

"Sen bunu nasıl yaptın?" Korkuyla gözlerimi kırpıştırdım. "Bilmiyorum, bir anda istemsizce yaptım bunu." Siyah sıkıntılı bir nefes aldığında Zehir "Bu iki oluyor." dedi.

 

"Başka ne söyledi sana?" diye sordu Reyna merakla.

 

"İntikam." Zehir'in kelimesi karanlığa bir alev gibi düştüğünde hepsinin gözünde endişenin parıldamasına neden oldu.

 

Siyah düşünceli bir şekilde başka bir yöne yürümeye başladığında Zehir "Nereye?" diye sorsa da alamadığımız cevap bizi onun peşinden gitmeye mecbur kılmıştı.

 

İlerlediğimiz koridorlar labirent gibiydi sürekli başka bir odaya başka bir koridora kıvrılıp duruyordu. Sonunda kitaplarla dolu bir kütüphaneye geldiğimizde bakışlarımı etrafta gezdirdim. Anlamadığım dilde olan kitapların hepsi oldukça eski ve yıpranmış görünüyordu.

 

Siyah seri hareketlerle kitapları karıştırırken Gece ne olduğunu anlamış gibi ona yardım ediyordu. Eyel sıkıntılı bir nefes alarak kitaplıkların arasında dolanmaya başladı. "Her ne arıyorsanız burada olmadığını hissediyorum."

 

"Konuştu küçük cadıcık." Eyel Siyah'a göz devirerek rastgele kitaplara bakınmaya devam etti.

 

"Siz burada bakmaya devam edin, Guru'ya ulaşmaya çalışacağım." diğerleri de Zehir'i onayladığında bizi kütüphaneden bırakarak karanlık koridorda kayboldu.

 

"Eyel haklı sanı-" Eyel'in çığlığı Reyna'nın kelimelerini bastırdığında kafamı baktığı yöne doğru çevirdim. Guru diye bahsettikleri kişi tam karşımızda tavana asılmış bir şekilde duruyordu. Vücudu işkence görmüş gibi yaralarla doluyken kıyafetleri kanlar içerisindeydi.

 

Vücudum titremeye, göğsüm hızlanmaya başladığında bir elin beni çektiğini hissettim. Reyna, elini koluma sıkıca dolamış beni diğerlerinin yanına çekiştiriyordu.

 

"Yürü!"

 

Reyna'nın sesi, panik ve acizlikle doluydu. Gözlerim Guru'nun üzerinde kalmıştı, o anki dehşet içinde her şey bulanıklaşıyordu. Sanki zaman donmuş gibiydi; arka planda yankılanan çığlıklar ve fısıldayan korkular arasında kaybolmuş durumdaydım.

 

Reyna beni çektiğinde, ayaklarım yavaşça hareket etmeye başladı. "Hızlan!" dedi. Sözleri bir emir gibiydi, ama içimdeki korku her adımda daha da derinleşiyordu.

 

Diğerleriyle birlikte bir koridora daldık, duvarlar kanla kaplıydı ve karanlık köşelerde belirsiz gölgeler hareket ediyordu. Korkularım zihnimi sarhoş ederken, Siyah'ın sesi beni yeniden odaklamaya çalışıyordu.

 

"Sakın birbirinizden ayrılmayın. Buradan çıkmamız gerekiyor."

 

Hızla ilerlerken, arkamızda yankılanan garip sesler, koşmamızı daha da zorlaştırıyordu. Kalbim kafamda çarpıyordu; Guru'nun durumu gözümün önünden gitmiyordu. Onun bile düşebildiği bu durumda bizi koruyabilecek hiçbir şey yoktu.

 

Bir an duraklayıp arkamı dönmek istedim ama Reyna'nın sıkı tutuşu beni engelledi. "Aptal olma Alaca, yürü!" sesi sert ve oldukça kararlıydı.

 

Diğerlerinin aksine Reyna'nın beni bırakmayıp kolluyor olması göğsümün derinliklerinde yeni bir umut ışığı yakmasına neden olurken kafamı salladım ve onun dediğini yaptım.

 

Koridor boyunca koşarken, ayak seslerimizin yankısı ve arkamızdaki karanlık, daha da ürkütücü bir hale geliyordu. Her köşeyi dönerken, içimdeki kaygı giderek büyüyordu. Fakat Reyna'nın elindeki güç ve kararlılık, beni adım atmaya zorluyordu.

 

Bir anda, koridorun sonuna ulaştık ve büyük bir kapıyla karşılaştık. Kapı ağır ve demirden yapılmıştı; yanlarında parlayan semboller beliriyordu. Siyah, duraksayıp kapıyı inceledi. "Bunu açmak için bir şeyler yapmamız gerek," Gözleri, belirgin bir endişe ile doluydu.

 

"Ne yapmalıyız?" diye sordum. Arkamda yankılanan sesler, zamanla yarıştığımızı hatırlatıyordu.

 

"Kapının üzerindeki sembollere dokunmamız gerekiyor," diye yanıtladı Gece. "Ama dikkatli olun; belki de tuzak olabilir."

 

Sembollere yaklaşırken, parmaklarım titriyordu. Her birine dokundukça, içimdeki korku biraz daha büyüyordu. "Ne yapmalıyız?" diye tekrar sordum.

 

Gece, ellerini sarmalayıp derin bir nefes aldı. "Üçe kadar sayacağım, Aynı anda dokunmamız gerekiyor."

 

"Bu yapacağımızdan emin misin Gece?" Siyah'ın sorusuyla Gece kafasını salladı. "Eflah öğretmişti bana birkaç şey."

 

İkisi birbirine endişeli bakışlar atarken, arkamızda çığlıklar yükseldiğini hissettim. Duyduğum fısıltılar bir ayinin parçası olan dualara dönüşürken ayakta duramayacak hale geliyordum. Dengemi sağlamaya çalışırken arkama döndüm, karanlıktan beliren gölgeler duyduğum seslerin silüetiymiş gibi bizi takip ediyordu. "Geliyorlar." diye mırıldandım.

 

"Çok güçlü, sesleri bastıramıyorum."

 

Gece hızla kafasını salladı. "Tamam, sayıyorum. Bir... İki... Üç!"

 

Üçte hep birlikte sembollere dokunduk. Büyük demir kapı titremeye başladıktan sonra yüksek bir gürültüyle açıldı ve karanlık içeri doğru aktı.

 

Siyah, Eyel ve Gece'yi içeri doğru iterken Reyna da yine kolumu sıkıca tutarak ikimizi diğerlerinin yanına soktu.

 

İçeri girdiğimizde, kapı ardımızda gürültüyle kapandı ve karanlık oda bize yuva oldu. Gözlerim alışmaya çalışırken, etrafı taradım. Odanın köşelerinde tuhaf figürler ve aynaya çizilen sembollerin aynısı vardı.

 

"Bunları daha önce gördüm." dedim büyük bir merakla. Ailesine hevesle bir şeyler söyleyen küçük çocuk gibiydim.

 

Siyah anlamlarını biliyormuş gibi sembolleri incelerken "Nerede gördün?" diye sordu.

 

"Size anlatmıştım annemin arkadaşı aynaya garip semboller çizdi diye. Burda olanlarla aynısıydı."

 

"Bunlar kutsal semboller." Siyah'ın sözlerini Eyel devam ettirdi. "Ve geçit açmak için kullanılır."

 

"Yani bir tür geçit mi açılmış?" Gece usulca kafasını salladı ve odanın ortasındaki büyük taşın yanına ilerledi. "Anahtar yok."

 

"Ne anahtarı?" diye sordum bu sefer. Söyledikleri şeyler bana o kadar yabancı geliyordu ki sanki yaşamayı tekrardan öğreniyordum.

 

"Hiçlik anahtarı," telaşlı bir şekilde kafasını kaldırdı. "Anahtar çalınmış, geçit açılmış."

 

"Geçit açıldığında, karanlıkta kaybolmuş ruhlar serbest kalır," dedi Gece, sesinde bir titreme vardı. Odanın soğuk havası, kelimelerinin ağırlığıyla daha da yoğunlaşmış gibiydi.

 

"Peki bunu kapatmanın bir yolu yok mu?" dedim, kafam karışık. Gece gözlerini çevirdi, derin bir sessizlik içinde düşüncelere daldı.

 

"Her geçidin bir bedeli vardır," dedi sonunda. "Hiçlik anahtarının yerine konması gerek. Ama bu, kaybettiğimiz bir şeyi geri almak demek."

 

"Ne kaybettik?" diye sordum, korkuyla. İçimde bir şeyler yol alıyordu ama ne olduğunu tam olarak bilemiyordum.

 

"Feza." Siyah'ın dalgın fısıltısı hepimizi kendine çevirmeyi başarmıştı. "Benim doğumum Feza'nın ölümü demekti."

 

"Ne demek istiyorsun?" diye sordum, midemdeki his büyürken. "Feza kim?"

 

Gece, derin bir nefes alarak devam etti. "Feza, karanlığın ve kaosun kaynağıydı. Onun varlığı, dengeyi bozdu. Bizim dünyamızın çöküşüne neden oldu."

 

"Geçidi kapatmanın tek yolu, onun ruhunu serbest bırakmak," dedi Siyah, sesinde derin bir acı vardı.

 

"Nasıl yapacağız?" diye sordum. "Onun ruhunu nasıl serbest bırakacağız?"

 

"Koral Katre." Siyah'ın kendinden emin sesi beni daha da ürkütse de başka bir çaremiz yokmuş gibi görünüyordu.

 

Eyel sırtını duvara yaslayarak derin bir nefes aldı. "Her şey birbirine bağlı olarak ilerliyor ve her son bizi Katre'lere getiriyor Siyah."

 

"Düğüm, hepimizi birbirine bağlamış ve kadere boyun eğmemizi sağlıyor."

 

"Bu, yalnızca bir yolculuk değil; aynı zamanda bir fırtına," dedi Siyah, gözleri karanlıkta parlayarak. "Feza Katre, bu fırtınanın merkezinde yer alıyor. Onun ruhunu serbest bırakmak, aynı zamanda geçmişin bağını da çözmek demek."

 

Anladığım kadarıyla yaşanan her şeyin bir sebebi ve daha önceden belirlenmiş bir kaderi vardı ve annem en çok bundan korkuyordu. Yüreğimin sızladığını hissettim, en büyük korkularımız bizi ağına almadan asla bırakmazdı.

 

"Onlarla iş birliği yapmak zorunda kaldığımıza inanamıyorum." Reyna sinirle ardımızdan kapanan kapıya bir tekme attı. "Soktuğumun soyu!"

 

"Sakin ol Reyna! Saçma sapan tavırlar almayı bırak. Biz kimseye bayılmıyoruz." Gece ne kadar kardeşini yatıştırmak istese de Reyna'nın hiç umrunda değilmiş gibiydi.

 

"Zehir tek başına çıkıp gitti, bir an önce onu bulup dönmemiz gerekiyor." Eyel haklıydı, birbirimizden ayrılmadan buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıydık.

 

Hissettiğim duyguları arka planda tutmaya çalışarak odadaki kızlara baktım. Sadece bir anlığına sanki onları daha önceden tanıyormuşum gibi hissetmiştim. Garip duygular, garip gerçeklikler içerisindeydim ama yine de buna alışıyor olma hissi en kötü olanıydı.

 

Gece, tekrar kapıyı açmamız için işaret verdiğinde hepimiz büyük demir kapıya ellerimizi yerleştirdik. Büyük bir gıcırtıyla açılan kapının ardında yine bizi bilinmez bir karanlık karşılıyordu. Gece ve Siyah önden çıkarken biz de hızlı adımlarla arkalarından ilerledik. Henüz kimse itiraf etmemiş olsa da korkuyorduk, bunu iliklerime kadar hissedebiliyordum.

 

Bu sefer Eyel, Reyna'nın yaptığı gibi kolumu sıkıca sardığında adımlarımı daha da hızlandırma gereği duydum çünkü Eyel hiç duraksamıyordu. Siyah geçtiğimiz yolları takip ederken bir yandan da "Zehir!" diye seslenmeyi ihmal etmiyordu.

 

Harabe olmuş koridorları nihayet aşarak ormana ulaştığımızda etrafta gezdirdim gözlerimi. İçerisi her ne kadar korkunç olsa da burası daha da tedirgin etmişti beni. Rüzgarın uğultusu, yaprakların hışırtısı kulaklarımda uğuldayan fısıltılara karışıyor göğsümde patlamak üzere olan volkanı körüklüyordu.

 

Siyah ve Gece etrafa bakınmaya devam ederken, Zehir birkaç dakika önce çıktığımız yerde göründü. Onu gören Reyna "Zehir!" diyerek koşar adımlarla yanına ilerledi ve sıkıca sarıldı. Zehir'de karşılık olarak kollarını beline sarmıştı. Sonunda Zehir'in geldiğini gören Siyah ve Gece'de yanımıza geldiler.

 

Hepimizi gören Zehir'in yüzünde beliren rahatlama, hepimizin üzerindeki gerilimi biraz olsun hafifletti. Reyna, Zehir'in etrafında dönerken, gözleri hala endişeyle ormanın derinliklerine bakıyordu. "Neden bizden uzaklaştın?" diye sordu, sesi titrek bir kaygıyla doluydu.

 

Zehir, "Bir şeyler hissettim," dedi, derin bir nefes alarak. "Sadece burada değil, tüm şehir karanlık altında." Herkesin gözleri bu sözlerin ağırlığını taşıyordu. Karanlığın içinde bir şeylerin var olduğu hissi, içimdeki korkuyu tazelemişti.

 

Havanın ağırlaşmasıyla birlikte ormanın derinliklerinden garip sesler yükselmeye başladı. Yapraklar arasındaki hışırtılar, bir tür çağrışım yaratıyor gibiydi. Zehir, dikkatlice etrafa bakınarak, "İris'in kartalı tekrar yanıma geldi. Onlarla konuşmamız gerekiyor." dedi tıpkı Siyah'ın söylediği gibi.

 

Eyel, "Ne yapacağız?" diye sordu, sesi kısık ve tedirgindi.

 

"Acilen onlarla görüşmeliyiz," diye yanıtladı Zehir. "Ama ne olursa olsun, kendimizden başka kimseye güvenmeyeceğiz."

 

~

 

Bir daha görmeyeceğim sandığım yolları şimdi alışmaya çalıştığım kardeşlerimle dönerken tarifi olmayan bir his kaplamıştı göğüs boşluğumu.

 

Zehir, Gece ve Siyah önden ilerlerken Eyel, Reyna ve ben onları takip ediyorduk. Soğuk orman bedenimi iyice sarıp sarmalamıştı. Karanlık yeryüzüne öyle bir hakim oluyordu ki, zaman kavramı yetersiz kalıyordu. Sanki bir daha güneş doğmayacakmış gibiydi.

 

Tanıdık olan o gösterişli şatonun önüne geldiğimizde Siyah duraksadı. "Bunu yapmak istemiyorum."

 

"Bunu kimse istemiyor Siyah." dedi Zehir. "Zorunda olduğumuz için yapıyoruz."

 

Siyah burnundan sert bir nefes verse de uzun ince bacaklarını hareket ettirerek Zehir'le birlikte ilerledi. Sarmaşıklarla dolu bahçeyi geçip büyük görkemli demir kapının önüne geldiğimizde sanki bunu bekliyorlarmış gibi kapı kendiliğinden açıldı. Reyna ve Eyel şaşkınlıkla birbirine bakarken karanlığın içindeki İris bize gözüktü.

 

Gökyüzüne benzeyen mavi gözleri solgun bir hal almış parıltısını kaybetmişti. Bu haline rağmen küçük bir tebessüm yerleştirdi dudaklarına. Belki de sadece Zehir'i gördüğü için sevinmişti.

 

"İçeri gelin." dedi İris parmaklarını kullanarak.

 

İris'in davetiyle hepimiz içeri girdik. Zehir, kendinden emin ve sert adımlarla İris'i takip ederken Siyah, sanki bir şeyler onu etkiliyormuş gibi etrafına bakınıyordu.

 

Yeniden o büyük salona girdiğimde bu sefer yabancı değildim. Bakışlarımı salonda gezdirdim, Ferzin her zamanki gibi tekli koltuğa oturmuş Azur ise pencerenin kenarında durmuş dışarıyı izliyordu. İris bize oturmamızı işaret ederken bakışlarımı beyaz koltukta düşünceli bir şekilde oturan Koral'a çevirdim.

 

Amber gözleri mavilerimle buluştuğunda gözlerim kısıldı. Koral’ın bakışları üzerimde yoğun bir baskı yaratıyordu. Amber gözlerinin derinliğinde kaybolmuş gibi hissettim; sanki zaman durdu. İçimdeki kararsızlık, kalbimin hızla çarpmasına neden oldu. Ondan korkmuştum ve hala korkuyordum ama bana bir şey yapamayacağını biliyordum. Her ne kadar kardeşleri olduğumu kabullenmeseler de beni koruyacaklarını bilmenin verdiği güven vardı içimde bir yerlerde.

 

Siyah, Ferzin'in gözlerinin en derinine meydan okurcasına bakmayı sürdürerek karşısına oturdu. Ne olursa olsun kendinden asla taviz vermiyordu. Gece'de kardeşini yalnız bırakmayarak onun yanına oturdu.

 

Azur perdeyi çekerek yanımıza ilerledi. "Gün ekibi toplandı sonunda."

 

Eyel gözlerini devirerek tekli koltuklardan birine oturdu. "Bu durumda bari boş yapmayı bırak." Azur ona karşılık olarak sadece kederli gülümsemesini sundu.

 

Zehir ortamın dağılmasına izin vermeden "Konuşmamız gerekiyor, Katre." dedi. Hedefi doğrudan Koral'dı. Başka kimseyi umursamıyordu.

 

"Farkındayım," arkasına yaslandı Koral. "İris'e seni çağırmasını ben söyledim. Ama promosyon paketlerinle geleceğini düşünmemiştim." son kelimelerini benim gözlerime bakarak söylemişti.

 

Zehir alaycı bir şekilde güldü, "Kaşınıyorsun."

 

Koral kardeşlerine baktıktan sonra "Tamam tamam." dedi uzatmayacağını belli eder gibi. "Otur şuraya Karavaris."

 

Zehir, aldığı sandalyeyi Koral'ın karşısına çekerek oturdu. Uzun kaslı bacakları iki yana açılmış hafifçe öne doğru eğilmişti. Bakışlarım İris'i buldu, pür dikkat Zehir'i izliyordu.

 

"Konuş bakalım Katre."

 

"Guru öldü, geçit açıldı." Koral bakışlarını bana çevirdi. "Biliyorsunuz." kaşlarım istemsizce çatılırken amber rengin hedefi olmak hiç hoşuma gitmemişti.

 

Onun bakışlarını yakalayan Zehir, "Bana bak." dedi uyarı dolu bir sesle. "Başka taraflara değil."

Koral'ın dudağı hafifçe yukarı kıvrıldı ardından tekrar Zehir'e odaklandı. Bu adamın tavırlarını anlamak oldukça güçtü.

"Şehirdeki herkes kendilerini eve kilitlemiş, gardiyanların hiçbiri ortalıkta yok. En önemlisi de Ahra kayıp." Koral’ın sesi soğuk ve netti. “Ahra’nın kayboluşu tehlikeli bir işaret,” dedi. “Bu durumu göz ardı edemeyiz.”

Zehir, Koral’ın gözlerindeki kararlılığı hissederek başını salladı. “Nerede olduğunu bilmiyoruz. Geçidin açılması demek, onun peşinde birilerinin olduğu anlamına geliyor.”

Gece, Koral'ın konuşmasına izin vermeyerek "Biliyordum." dedi. "Ahra'nın bana durduk yere eğitim vermeyeceğini anlamam gerekiyordu!"

Koral'ın kaşları çatılırken, "Ahra seni eğitti mi?" diye sordu hepsine sürpriz olmuş gibi görünüyordu.

"Ahra kim?" Koral'ın sorusu havada asılı kalırken yeni bir soru yöneltmiştim cevaplanması umuduyla. Bir şeyleri bilmeden konunun ne olduğunu anlayamıyordum.

"Ahra, Guru'dan sonra konseyde sözü geçen biriydi." dedi, herkes dikkatle onu dinliyordu. "Ahra ve ben yakındık ama bir süre sonra bana garip şeyler anlatmaya ve bir şeyler öğretmeye başladı. Başta bu bana saçma geliyordu ama şimdi anladım, Ahra bunun olacağını zaten biliyordu. İlk hedefinin Guru olduğunu biliyordu, bu yüzden kendini konseyden attırıp hainmiş gibi davrandı."

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" diye sordu Ferzin. Gece'ye hiç inanmadığı yüz ifadesinden belliydi.

"Şu durumda yalan söyleyecek halim yok Ferzin." sesi oldukça netti. "Bana anahtarın olduğu kapıdan bahsetmişti. Sadece onlarla iletişime geçebilen biri olduğunda o kapı açılabilir demişti bana." Gece hırsla açılan gözleriyle bana döndü. "Alaca!"

"Ne demek istiyorsun?" diye sordum, bedenimden geçen ürperti sesimi titretmişti.

"Sen olmasaydın o kapı açılmayacaktı. Kader, ne olursa olsun seni buraya mecbur kılacaktı Alaca." oturduğum yerde iyice küçüldüm. Derin bir nefes aldım. Göğsümdeki sıkışma, kelimelerin ağırlığıyla birleşmişti. Kaderin beni bu noktaya getirdiğini bilmek, içimi bir boşlukla dolduruyordu. Kulaklarımda uğuldayan fısıltılar, duyularımı daha da keskinleştiriyordu; kalbimin hızlı atışı, beklenen bir sona yaklaşmanın gerilimini hissettiriyordu.

Uzun bir süre konuşmayıp sadece ciddiyetle bizi dinleyen Azur, "Bu da düğümün gerçek olduğunu kanıtlamış oluyor." dedi. "Hepimizin bir bağı var."

"Ve bu düğümü koparıp geçidi kapatmak için Feza'nın ruhunu serbest bırakmamız gerekiyor." Koral, Siyah'ın açıklamasına karşılık kafasını iki yana salladı.

"Yanılıyorsun Siyah, sorun sadece Feza değil. Ruhu kana bulanmış her ölü, Tanrı'ya bile intikam alacak."

 

Bölüm sonu.

 

 

Loading...
0%