Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Birinci Bölüm "Mektup"

@esstellsy

 

Ölüm kalanların acısıydı.

Kalanların acısı, kalanların çaresizliğiydi.

Soğuktan titreyen bedenimi ısıtmak için yorganı daha sıkı sardım bedenime. Tek kişilik yatağımın içinde, anadan doğma bir şekilde cenin pozisyonu almıştım. Hava tüm hüzünlerime hüzün katmak ister gibi daha da kasvetliydi bugün. Yağmur bir türlü dinmek bilmiyor gök gürültüsü yağmuru hiçbir zaman yalnız bırakmıyordu.

Tıpkı bir anne gibi.

Benim annem gibi...

Ama artık gök gürültüsü yağmuru terk etmişti, yağmur yalnızdı.

Tıpkı benim gibi.

Annemi soğuk toprakların altına bırakalı kırk sekiz saat oluyordu. Yalnızlık beni esareti altına alalı kırk sekiz saat oluyordu. Ruhum kemiklerimden ayrılmış, bedenim hayata sırt çevirmişti. İlk defa kelimenin tam anlamıyla yalnızdım. Bir başımaydım. Soğuk yorganımın altına sığınmış, kanayan ruhumu tek başıma sarmaya çalışıyordum. Ağlamak istiyordum, gözyaşlarım kuruyana kadar ruhum bedenimden sökülene kadar. İliklerimde hissettiğim çaresiz acı bitsin istiyordum.

Kapının gürültüyle çalmasıyla sıkıntılı bir iç çektim ve yorganı üstümden iterek ayağa kalktım. Hareketlerim oldukça ağırken, kapıdaki kişi oldukça seri hareketlerle vuruyordu kapıya. Üstüme yerdeki pijamalarımı giydikten sonra sokak kapısını açmak için odamdan çıktım. Kimseyle görüşmek, konuşmak istemiyordum ama alacaklı gibi kapıyı çalan kişinin kim olduğunu da merak etmiştim.

 

Kapıyı açtığımda karşımda Serap teyzeyi görmeyi beklemiyordum. Serap teyze annemin en yakınıydı. Endişeli bakışları beni de endişelendirirken yutkundum. Buz mavisi gözlerinden alev çıkıyordu resmen. Kırışık yüzü gerilmiş daha da kırışmış durmasına neden olmuştu. Kapıyı tamamen açmamı beklemeden büyük siyah kapıyı eliyle ittirdi ve alelacele içeri girdi. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanmış ağzım da aynı sebepten aralanmıştı.

"Alaca. Geliyorlar."

Kapıyı bir çırpıda kapatıp büyük eliyle ince bileğimi hızla sardı ve beyazların hakim olduğu oturma odasına çekiştirdi. Normal şartlarda güçsüz bir kız değildim. Ama ruhsal ve fiziksel, her şekilde çökmüştüm. Gözlerimden yorgunluk akıyor olsa bile zihnim dinlenmek için bana hiç fırsat tanımıyordu. Serap teyzenin buz mavisi gözleri kısa bir süre üzerimde oyalandıktan sonra kaşları daha da çatıldı. Son gördüğüme göre daha dinç gözüküyordu fakat gözaltlarındaki morluklar hâlâ yerlerini koruyordu. Çatık kaşları kısa bir süre yumuşayacak gibi olsa da, bakışları kolyeme takıldığında daha çok çatıldı.

 

"Çok yakın." dedi çantasındaki beyaz zarfı çıkarırken. "Vaktimiz yok." Serap teyzeyi çocukluğumdan beri tanırdım ama ilk defa böyle garip görünüyordu. Sanki onu hiç tanımıyordum, o başka biri gibiydi. Davranışları ruhumu daha da ızdırap içine sokarken gözlerimi elindeki kağıt parçasından alamıyordum. "Bunu annen ölmeden önce senin için bıraktı." Aynı acı duygular tekrar gün yüzüne çıkarken istemsizce yutkundum. Annemden kalan bir şeyi okumak Kalbimi daha da derinden bıçaklamaktan farksızdı. Titreyen ellerime aldırış etmeden zarfı aldım ve içindeki kağıdı çıkardım. Burnumun ucunun sızladığını hissedebiliyordum. Ruhumun parçalarını birleştirmek istercesine özlediğim el yazısının içinde kaybolmaya bıraktım kendimi.

 

Vedalara nasıl başlanır bilmiyorum. Veda etmek ne demek bilmiyorum. Korkuyorum küçüğüm, ben sadece terk etmeyi biliyorum. Bırakıp gitmeyi, arkamda kalanları üzmeyi biliyorum. Şu an henüz çok küçüksün benim yatağımda pembe ayıcığına sarılmış mışıl mışıl uyuyorsun. Bazen o masum dudakların hafifçe kıvrılıyor tebessüm ediyorsun sonra da babanı sayıklıyorsun. Seni öyle gördükçe yüreğim sızlıyor zihnim uğulduyor. Benim lanetim seni de bulacak diye çok korkuyorum, şuan yanımda mutlu bir şekilde uyuyorsun ama ben o mutluluğun bozulacağını bilerek uyumuyorum. Geceler boyu çok düşündüm küçük kızım. Beni kötü biri olarak hatırlamanı istemediğim için sana bu mektubu bırakıyorum. Ben bu mektubu yazarken şu an sadece dört buçuk yaşındasın. Ama bunu okurken çok büyük olacaksın. Annenin bir tanrıya hesap verdiği ya da bir hiçlikte olduğu saatlerde bu mektubu okuyacaksın.

 

Her şey dördüncü yaş doğum gününde başladı. Bana gelip garip garip sesler duyuyorum anneciğim dediğinde düşmüştü yüreğime kor bir sancı. Bunu engellemek için çok çabaladım sadece geçici bir çözüm buldum. Boynundan hiç çıkarmadığın o kolyeyi senin için boynumdan çıkardım. Anlamını bilmiyorsun ve merak ediyorsun biliyorum. Bu benim için ölüm demekti. ve her ne kadar korkak bir kadın olsam da seni korumak için her şeyi göze aldım ben Rahel. Sana burada açıklamak istediğim çok şey var ama yapamıyorum ne söylesem sana annem kafayı yemiş diye düşüneceksin. Bu yüzden sadece birkaç şeyden bahsedeceğim.

 

Korkma, ne olursa olsun günün sonunda yatağına korkmadığını bilerek gir. Her ne kadar varlığından haberdar olmasa da seni koruyacak kardeşlerin var. Şu an bu satırları okurken kaşlarının çatıldığını ağzının hafif aralık olduğunu hissedebiliyorum. İnanması güç biliyorum ama bana güvenmen gerekiyor. Sana söylemem gereken iki şey var. Zehir'i bul ve sadece Serap teyzene güven. Bir de... Benden nefret etme olur mu Rahel? Seni seviyorum.

 

Mektup burada sona eriyordu. Gözyaşlarım mürekkeplerin üstüne damlamış bir kan lekesi gibi dağıtmıştı. Endişeyle Serap teyzeye baktığımda gözlerinin boynumdaki kolyede olduğunu gördüm. Annem için çok önemli olan ama beni korumak için verdiği o kolyeye. Annemin yazdıkları açık uçlu bir sonuca varmıyordu. Kafam allak bullak olmuştu. Zehir kimdi? Benim kardeşlerim mi vardı? Kolyenin ucundaki pırlantaya benzer taştan ışıklar yayılmaya başladığında kaşlarım istemsizce çatıldı. Ağzım korkuyla aralanırken bakışlarım tekrar Serap teyzeyi buldu. İrisleri irileşirken seri bir hareketle oturduğu yerden kalktı ve tekrar kolumdan tutarak beni çekiştirmeye başladı. Bu sefer ona karşı koymadım.

 

"Hiç zamanımız kalmadı," annemin yatak odasına girdik. "Alaca sadece bana güven." Kelimeleri birbirine karışıyordu, ne olduğunu neler söylediğini kavrayamıyordum. Serap teyze annemin makyaj dolabını kenara çektiğinde beyaz büyük bir kapı bizi karşıladı. Ağzım hayretle açılırken, yüreğim boğazıma tırmanmış neredeyse ağzımda atıyordu. Vakit kaybetmeden kapıyı açıp içeri girdiğimizde bacaklarım korkuyla geriledi.

 

"Burası neresi böyle?" Hiç cevap vermeden beni arkasında bırakarak ilerlemeye devam etti. Garip gizli odaya girdiğimizde gözlerim yuvalarından çıkacak gibi fırlamıştı. Duvara yaslı duran kocaman altın varaklı bir ayna, aynanın tam karşısına denk gelecek şekilde yazılmış duvarda garip semboller vardı. Üstelik hepsi kanla yazılmış gibi duruyordu. Nefesim sıklaşırken olduğum yerde kalakaldım. Ne ileri gidebiliyor, ne de geri gidebiliyordum. Bacaklarım, korkuyla titriyordu. Hareket etsem sanki bir bilinmezliğe düşecektim.

 

Serap teyze nerden bulduğunu bilmediğim kırmızı bir kalemle aynaya farklı semboller çizmeye başladı. Titreyen elim kolyemin üzerine gittiğinde parlaklığının elimi yaktığını hissettim. Dudaklarımda ufak bir inilti peyda olurken elimi hızla geri çektim. Serap teyze hâla sembollerle uğraşıyordu.

 

"Cevap vermeyecek misin? Ne oluyor burada?!" Bakışları bana döndüğünde yüzünde çok büyük bir sakinlik hakimdi. "Tılsımı ver."

 

Tılsım? Ne dediğini anlayamıyordum. Korkuyla kafamı iki yana salladım ve geri adımlar attım. Zihnimdeki yaralı şeytan burada bir şeylerin ters gittiğini fısıldıyordu. Tüm uzuvlarım bunun olmaması gerektiğini haykırıyor beni vazgeçirmeye çalışıyordu. Ama başka bir şey vardı, annemin güveni. Eğer arkadaşına güvenmiyor olsa mektubunda ondan bahsetmezdi. Değil mi?

 

"Alaca o tılsımı vermek zorundasın. Fazla vaktimiz olmadığını söylüyorum." Endişeyle konuştuğunda duvarlardan başka sesler yükselmeye başlamıştı. Çığlıklar bir kadının dudaklarından dökülüyor, fısıltılar bir şeytanın ininden çıkıyordu. Birbirine karışan seslerin ardından kapı sesleri duyduğumu hissettim. Garip gürültüler ve duvarların titremesi. Sanki deprem oluyordu.

 

Korku, üzerime bir is lekesi gibi sinmişken Serap teyzeyi dinlememe gibi bir lüksüm yoktu. Titreyen ellerimle kolyemi çıkardım ve avucuna bıraktım. Sanırım bundan bahsediyordu. Duyduğum sesler daha da yükselirken tılsımı aynanın tam önüne koydu ve beni de çekiştirerek garip sembollerin tam karşısına geçirdi.

 

"Gözlerini kapat." Tereddüt etsem de duyduğum garip sesler beni oldukça geriyordu. Onlardan kurtulmak istedim ve gözlerimi kapattım. Kulaklarımı sağır edecek kadar güçlü sesler ve fısıltıyla bastıran duayı andıran garip cümleler. Son duyduklarım bunlardı. Ardından kendimi kuş kadar hafif hissettim. Hiçbir ses yoktu, sanki upuzun bir boşlukta asılı duruyordum. Hiçbir şey yoktu, yaşam yoktu, acılar yoktu, hisler yoktu.

 

Bir yazarın mürekkebinin son damlalarıydı burası. Yazarın yazmayı düşündüğü fakat cesaret edemediğiydi.

 

Eski bir romanın huzurlu sayfaları bir anda kanlı yapraklara dönüştüğünde gözlerimi hızla araladım. Evimde değildim veya o odada değildim. Gözlerimi tekrar tekrar kırpıştırdım. Bu gerçek olamazdı değil mi? Nefeslerim sıklaşırken bakışlarımı büyük odanın içinde gezdirdim.

 

Neredeydim ben?

 

Gözlerim kısa bir sürede sırtı bana dönük adamı göz hapsine almıştı. Çıplak sırtı güneş ışığında bir heykel gibi parlıyordu. Sırt kaslarından aşağı sicimle inen su damlaları yutkunmama neden oldu. Ne oluyordu böyle? Duvardan yardım alarak oturduğum yerden kalktım ve ona doğru adımladım. Sanki benim burada olduğumu hissetmiyor gibiydi. Parmak uçlarım istemsizce sırtına dokunmak için sızlarken biraz daha ona yaklaştım. Hâlâ beni bir tehtid olarak görmüyordu. Nefesim daha da hızlanırken beklemeyeceğim bir şey oldu ve belinde duran havlu yeri boyladı. Benim odada olduğumu gerçekten hissetmemişti!

 

Bir iki adım geriledikten sonra kendimi tutamayarak çığlık attım. Güçlü sesim odada yankılanırken adam, havluyu tekrar beline sararak bana döndü.

 

O sırada amber gözleri benim yeşil irislerimle birleşti. Kalbim özgürlüğünü ilan ederek göğüs kafesimi terk ederken yutkundum. Aramızda çok az bir mesafe vardı ve saçından damlayan su damlaları direkt benim yüzüme düşüyordu. Yanağıma, burnuma, dudağıma. Kaşları çatılırken boy farkını azaltmak istercesine biraz daha eğildi.

 

"Senin burada ne işin var?" Kaşları alayla havalandı. "Casusculuk mu oynuyorsun küçük ceylan?"

 

----

 

Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar♡

 

 

Loading...
0%