@esstellsy
|
Korku, adrenalin, bilinmezlik hepsi damarlarımda akıyor, kalbime uzanan kan akışını kesiyordu. Kalbim göğüs kafesimi parçalamak istercesine atıyor, içerisi büyük bir acıyla yanıyordu. Amber gözleri üzerimden bir an bile ayrılmazken nasıl bir tepki vereceğimi bilmiyordum. Nasıl bir duruma düştüğümü bilmiyordum. Dudaklarım korkuyla mühürlenmişken onun da benden farkı yoktu. Söylediği sözler havada asılı kalmış büyük bir sessizlik oluşturmuştu. "Odadan çık ve beni bekle." Gözlerini üzerimden çekmeden bir iki adım geriledi. "Hesabını keseceğiz, sarı ceylan." Nefesim boğazıma takıldığında ne dediğini idrak edememiş gibi olduğum yerde duruyordum. Ne olduğunu bile bilmezken bana hesap diyordu. Bana bakarken dudakları yukarı kıvrıldı ve büyük gözleri kısılarak küçüldü. "Sanırım görevin sadece casusluk değil ha?" Sesinde samimiyetten uzak bir alay vardı. İma ettiği şeyi idrak ettiğimde ağzımın şaşkınlıkla aralanmasına engel olamamıştım. Ellerimi yumruk yaptım ve seri adımlarla odadan çıktım. Tırnaklarım avuçlarıma acı verici bir şekilde saplanıyordu. Hilal şeklinde küçük izler bıraktığına emindim. Kısa bir sürenin ardından kapı açıldığında görüş alanıma yine o girdi. En azından bu sefer çıplak değildi. Giyinmişti. Bakışları beni bulduğunda yüzüne memnuniyet dolu bir ifade takındı ve "Şimdi söyle bakalım, kimsin sen? Ne işin var burada? " diye bir soru yöneltti bana. Bu aceleci tutumu karşısında afallasam da cevap vermem gerektiğini biliyordum. "Alaca benim adım." diye mırıldandım. "Buraya nasıl geldim bilmiyorum." Alaylı ifadesi yerini şaşkınlık ve sinire bırakırken gözlerimi sakalsız yüzünde dolaştırıyordum. "Ne demek bilmiyorsun Alaca?" diye sordu kelimelerin üstüne basarak. "Bir yabancının odasına nasıl geldiğini nasıl bilmiyorsun amına koyayım?" Zihnim gerçekten karmakarışıktı hatırladığım tek şey annemin acısı ve Zehir ismiydi. "Zehir." diye mırıldandım tekrardan. Gerginliği öyle bir hissediyordum ki. Sesimin nerede olduğunu unutmuştum. Amber gözlerin bir anlığına koyulaştığında tüm uzuvlarımın uyuştuğunu hissettim. "Ne işin var senin Zehirle?" Sorusu bir bıçak gibi keskin, sesi bir silah gibi gürültülüydü. Yutkundum ve "Zehir'i tanıyor musun?" diye sordum. Gözlerimin parıldadığını hissetmiştim. "Ya Karavarisler'in köpeğisin ya da başka bir amacın var." Çenesi kasılırken üzerime doğru ilerledi. "Eğer ilk seçenekse," bir adım daha attı. "Ölümün ellerimden olacak." Korku tüm köklerini tekrardan damarlarıma saldığında yutkundum. Aldığım titrek nefeste onun kokusunu da ciğerlerime çekmiş bulundum. Kokusu naneli rüzgar gibiydi. "Karavaris kim bilmiyorum. Zehir'i de tanımıyorum." "Tanımıyorsan nasıl ismini biliyorsun?" diye hiddetlendiğinde gerçekten kafamı duvara sürtmek istiyordum. Hiçbir şey anlamıyordum neler döndüğünü kavrayamıyordum. "Bilmiyorum gerçekten. Anlayamıyorum neler olduğunu." Yeşil gözlerim dolu dolu olduğunda bir anlığına durakladı. Yüz ifadesinden bana inanmadığını anlayabiliyordum. "Buraya nasıl girdin?" Üzerime doğru eğildi. "Yalan söylemeden anlat." "Bilmiyorum," diye mırıldandım. "Annem öldü benim ardından elime bir mektup geçti." Sesim ince bir cam tabakası gibi çatladığında durdum ve derin bir nefes aldım. "Bir ayna vardı, semboller vardı. Sonra, sonra ben ortada durdum ve bir fısıltı duydum." Susarak ona baktığımda büyük bir dikkatle bana bakıyordu. "Nasıl bir fısıltıydı?" "Garipti, çok garipti. Bir dua gibiydi." Kaşları çatılırken geri çekilerek benden uzaklaştı. Aramızda yarattığı mesafe rahatlamama neden olurken derin bir soluk çektim. "Bunun olması imkansız." dedi sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi. "Yalan söylüyorsun ve ben yalanlardan hiç hoşlanmam." "Sana yalan söylemiyorum!" Yaşadığım paniğin etkisiyle sesim biraz fazla yüksek çıkmıştı. "Bana sakın sesini yükseltme." Tehdit dolu bir tınıyla konuştu. "Sinirlenmemi inan hiç istemezsin." Kaşlarım çatılırken, bana karşıladığı bu tavır için öfke dolduğumu hissettim. İstediği gibi davranabilmesi sinirlerimi bozmaya başlamıştı. "Koral!" İnce bir kadın sesi, Amber gözlü adamla bakışmamızı bölmüştü. Demek adı Koral'dı. Adının Koral olduğunu öğrendiğim adam, arkasını dönmeden sadece kafasını çevirdi ve sesin geldiği yere baktı. "Ne oluyor orada? Kim bu kız?" Koral kısa bir süreliğine bana döndükten sonra tekrar arkasındaki kıza döndü. "Konuşacağız şimdi." Büyük avucu bileğimi bir kelepçe gibi kapladığında kurtuluşumun olmadığını hissetmiştim. Buraya nasıl düşmüştüm ben? Aceleci bir tavırla uzun koridorları geride bırakarak beni büyük salona getirdi ve beyaz renkteki koltuğa oturmamı sağladı. "Ferzin diğerlerini çağır." Yanındaki kıza emir verircesine konuştuğunda, onun yerine ben sinirlendiğimi hissediyordum. Bu küstah tavırları oldukça iğreti duruyordu. Ferzin denen kız salondan çıktığında Koral karşımda geçerek gözlerini gözlerime sabitledi. "Yalan söylemeden olanları anlat şimdi." Ciğerlerime sıkıntılı bir nefes çektikten sonra kafamı ellerimin arasına aldım. "Ben sana neden yalan söyleyeyim? Olanları anlatmaya çalışıyorum. Beni anlamaya çalışmıyorsun." Patlama noktamdaydım artık. Bu halime göz devirdi. Sanırım sessizliği diğerlerini beklediği içindi. Başımı iki yana sallayıp oturduğum koltuğa biraz daha yaslandım. Açılan kapıyla beraber içeri giren kişilere kaydı bakışlarım. Gerginlik tüm hücrelerimi sarıp dikleşmemi sağladı. Hepsinin gözünde gördüğüm öfke olanlara karşı merakımı daha da artırırken neden olabileceğini düşündüm. Annem neden her şeyi açıklamak yerine beni bu yere gelmeye mahkum kılmıştı? Kafamın içerisinde bir sürü soru işareti dolanıyordu. "Konuşmayacak mısınız?" Öfkeli sesimle hepsi yerlerine oturdu. Koral hariç o ayakta duruyor, olası bir tehlikeye karşı beni öldürmeyi planlıyor gibi bekliyordu. "Sana mı soracağız?" "Her şeye atlama Azur." Koralı'ın sert sesiyle Azur dediği çocuğa kaydı bakışlarım. Gözlerini üzerimden bir saniye olsun çekmeden öfkeyle bakıyordu. Bu öfkenin sebebi neydi? "Artık biri bana olanları anlatacak mı?" yorgunlukla çıkan sesime karşı Azur'un yanında oturan Ferzin'in gözleri yavaşça kısıldı. Beni küçük görmek için her şeyi yapıyor gibiydi. "Bunun yaratacağı tehlike maks on dakika sürer." Çıldıracak gibiydim. Çığlık çığlığa kaçmak kurtulmak istiyordum. "Ne tehlikesi yaratabilirim size karşı? Kimsiniz bilmiyorum bile." Kelimelerim Azur denen çocuğu güldürmüştü. "Herkes kabusuyla ölmeden önce tanışır sarı." Sözleri midemdeki hissi daha da körüklemek dışında hiçbir şey yapmamıştı. Gözlerim tekrar tekrar salonda dolandı. Duvardaki ince işlemeler batan güneşin kızılına karışan sarılar gibi parlıyordu. Bakışlarım tekrar onlara döndü. "Ne zaman anlatacaksınız?" sorum havada öylece asılı kaldığında kimsenin cevap vermeyeceğini anlamam uzun sürmemişti. Umursamadan uzun saçlarını düzelten Ferzin bana doğru baktı "Hala konuşuyor mu bu?" Sinirden delirmemek için tırnaklarımı avuç içime bastırdım. "Zehir Karavaris'i soruyor bana." Koral'ın sesiyle yine Azur'un o garip kahkahası yankılandı. "İki lira farkıyla Karavaris'in kayıp kardeşi olmak ister miymiş?" "Geldiğinizden beri sizden açıklama bekliyorum. Anlattığım şeylerle dalga geçiyorsunuz. Nesiniz siz böyle? Sirk mi işletiyorsunuz?" Cümlem bittiğinde öfkeli bakışlarının tekrar hedefi olmuştum. Gerçekten artık umurumda değildi. Saçma sapan konuşup beni aşağılamak dışında hiçbir şey yapmıyorlardı. "Viyaklamayı da mı öğrendin sen?" Azur tekrar alayla konuştu. Kafasını masaya çarpmak istediğim kişi sayısı dakikalar saniyelere karıştıkça artıyor içimdeki öfke çığ misali giderek büyüyordu. Karşımdakilerin de böyle olduğunu hissettim her ne olduysa küçük bir olay değildi belli ki yaşanan şeyler herkese karşı öfke doldurmuştu. Bakışlarım tekrar Koral'a döndü. Yoğun bakışları üzerimde dolanıyor, her bir cümlesinde beni aşağılamaya devam ediyordu. Yüz hatları ona hangi kanıtı sunarsam sunayım değil bildiğine inanacağını belli ediyordu. Bakışlarımı diğerlerine çevirdim. Olayın ne olduğu hakkında pek bir bilgim yoktu fakat bu ortamda fazlasıyla gergin hissediyordum. "Zehir'le konuşmam gerekiyor, neden bana inanmıyorsunuz?" "Bize karşı soru kalıbı kullanmanı tercih etmem. Genelde cevap ya da itiraf almak tercihimizdir." Ferzin'in sert sesi odanın duvarlarında yankılanıp parçalara ayrıldı. Korkuyu hissettim gözlerinde gördüğüm öfke iliklerime kadar titrememi sağlamıştı. "Bir anda çıkıp Karavaris'i aradığını söylüyorsun. Üstelik yıllardır sikik soyadlarını ağzımıza bile almazken. Çocuk mu kandırıyorsun?" Koral ciddi ses tonuyla olaya müdahale ettiğinde sesinin karşısında titreyebileceğimi fark ettim. Aralarında kötü bir şey geçtiği belliydi ama anlayamıyordum. Benim bunlarla ilgim neydi? Ben sadece bana denileni yapmaya çalışıyordum. Bakışları şeytanın öfkesiyle harmanlanıyor gibiydi. Gözlerimi üzerinden çektim. " Ben size gerçeği söyledim ve siz buna inanmak zorundasınız." İçimin aksine sert ses tonuyla kurduğum bu cümle bir kaç kişinin alayla kıkırdamasını sağladı. "Sana inanmak zorunda olduğumuzu falan nerden çıkardın? Kimsin ki sana inanalım biz?" Azur'un cümleleriyle biraz olsun rahatladığım koltukta tekrar gerildim. Bir evde kimse mi sakin olmazdı yahu? "Sizi bir şeye inandırmama gerek yok öyleyse. Sadece Zehir'i arıyorum ben. Zehir Karavaris." Cümlem bittiği anda Koral'ın alaylı bakışları üzerime düştü. "Kıyamam Zehir'i mi arıyorsun sen?" Azur'un sesi tekrar kulaklarıma doldu. Şunu fark ettim ki Ferzin'in ses tonundan, Azur'un gülüşünden ve direkt olarak Koral'dan ürküyordum. "Tam olarak ne zaman adam akıllı cevap vereceksiniz?" Kelimelerim kendimden emin çıksa da her şeyi fark ettiklerini biliyordum. "Seni ciddiye aldığımızda." Koral tekrar konuştuğunda kafamı köşede sessizce oturan kıza çevirdim. Bakışları ellerine düşmüş sessiz, durgun bakışlarla öylece oturuyordu. Bir anlığına varlığını sorguladım. Hiç bir şey umurunda değilmiş gibi öylece karşısını izliyordu. Duyduğu birkaç şey canını sıkmışa benziyordu. Sanki ona baktığımı hissetmiş gibi kafasını kaldırdı ve kısa bir süreliğine gözlerimiz birleşti. Ardından bir şey görmemden korkuyormuş gibi bakışlarını hızla benden ayırdı. “Ne yapacağız bu kızı?” diye sordu Ferzin. " Bir süre burada kalsın sonrasını düşünürüz." kaşlarım çatılırken konuşan Koral'a baktım. Kaslı kolunu koltuğun kenarına yaslamıştı. "Sizinle falan kalmayacağım." bakışları zehire karışıp tenime aktı. "Sana soran oldu mu?" Öfkeyle ayaklandığımda sonunun ne olacağını düşünmemiştim. Sadece burada kalmak istemiyordum. Yumruklarımı sıkarken öfkeden aldığım son cesaretimle, "Benim hakkımda karar veriyorsan bana soracaksın." diye çemkirdim. Gerçekten kendimi mahalle kadınları gibi hissediyordum. Hissettiğim duygu karmaşaları davranışlarımı da değiştiriyordu. Sanki içimdeki şeyleri dizginleyemiyor gibiydim. Gözleri yavaşça kısılıp bir süre yüzümde oyalandı. Bir şeyleri tartmaya çalışır gibi uzunca baktı gözlerime. "Sen kimsin ki ben sana bir şey soracağım?" Öfkesi tekrar gün yüzüne çıkmıştı. Korku tekrar bedenimi kaplayıp huzursuzluğun içime kök salmasına izin verdiğinde yutkundum. "Oturup burada sana kendimi anlatamayacağım. Bilmen gereken kısım belli, inanıp inanmamak sana kalmış." Sinirle gözlerine baktım. Gözleri daha da koyulaşırken bakışları Azur'a döndü. Azur'un bakışlarında gördüğü şey geri adım atmasını sağlarken karşısında daha dik durdum. Korkuyor olabilirdim ama ona boyun eğmek istemiyordum. "Şuan seninle uğraşmayacağım sadece dediklerimi uygulayacaksın." “Sen kendini ne sanıyorsun ki? Kimsin sen?” Bana kullandıkları soruyu ona yönelttiğimde üstüme doğru bir kaç adım attı. "Koral Katre." Sert ve gür sesi ortamda sessizliğin oluşmasına neden olurken gözlerimiz kesişti. Anlam veremediğim bir şekilde bu adamın gözlerine bakıyor olmak tüm irademi bana kaybettiriyor gibiydi. "Aslan kesilen kedi yavrusu gibi şuna bakın." Azur'un sesiyle derin bir nefes aldım. Kafayı yememe ramak kalmıştı. Fazla oyalanmadan buradan kurtulmalıydım. Derdimin dermanı Katre'ler değildi bunu hissediyordum. Onların gözlerinde öfke vardı, onların gözlerinde yangın vardı. Kalplerinde karanlık zihinlerinde bir günah vardı. "Ne yapmamı istiyorsun?" öfkeli çıkan sesim Koral'ın bakışlarının etkisi altında olmamı sağladı. Beklemediğim bir anda önüme geçip büyük adımlar attığında arkasından ilerledim. En azından nereye gittiğini bilmeliydim. Uzun koridora ilerledik duvardaki mumların aydınlatmaya çalıştığı uzun koridor boyunca yürüyüp sağa döndük. Kırmızı desenlerin hakim olduğu siyah bir kapıyı açıp içeri girmemi bekledi. "Geç." Süs köpeği gibi peşinden sürükledikten sonra bir de komut veriyordu. Olay çıkarmamak için dediğini yaptım. Neredeyse boş olan odada kaçmama yardımcı olacak hiç bir şey yok gibi duruyordu. Üstüme doğru adımladığında korkuyla geri geri yürüdüm. "Nereye kadar kaçacaksın?" Kolu arkamdaki duvara tam belimin yanından yaslandığında kaşlarım istemsizce çatıldı. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? "Ne yapıyorsun?" sorum öylesine dururken elini kaldırıp boynuma yaklaştırdı. Parmaklarının ucu boynuma temas ederken dokunduğu yerler yanıyordu. Ellerimi itmek için göğsünün üzerine koyduğumda ne olduğunu anlamadan boynumdaki tılsımı koparıp avucuna sarmıştı. "Siktir." tılsımım elinin içinde dururken benden uzaklaştı.
"Bize zarar vereceğini düşündüğüm bir şey yaparsan sana en büyük zararı veririm." öfkeyle konuşup odadan çıktığında kapının kilit sesini duymuştum. Kafamda canlanan planlar yeri boyladığında Endişe yeniden göğsümün üzerindeydi. Madem buradan ufak tefek şeylerle kaçamayacaktım o zaman burayı cehennem yerine çevirecektim. Öfkem ve korkum benim anahtarım olacaktı. Annem ve sözleri benim yeminim, yapmam gereken tek şey olacaktı. |
0% |