@esstellsy
|
Karanlık bir örtü gibi üzerimize örtüldüğünde, yalnızlık, yeniden gün yüzüne çıkmıştı. Kimsesizliğim kalbime ok misali batarken hiç bilmediğim bir yerde, hiç bilmediğim bir ailenin küçük bir odasındaydım. Yorgunluktan ağrıyan bedenimi ince bir yorgana sarmış ısınmasını bekliyordum. Aslında üşümüyordum ama vücudum istemsizce zangır zangır titriyordu. Dişlerim birbirine çarpıyor sessiz odada büyük bir gürültü yaratıyordu. Duyduğum fısıltılar sessizliğin bir günahıymış gibi zihnimi dolduruyordu. Anlamlandıramadığım bir sürü kelime duyuyordum, hepsi gerçek gibiydi ama değildi biliyordum. Anahtarın kilitte çıkardığı ses sessizliğimin çöktüğü odaya dolduğunda irkilerek gaipten seslerden kurtuldum. Odada yankılanan adım sesleri kapıya doğru döndüğüm sırtımı onlara çevirmemi sağladı. İlk olarak elinde tepsiyle gelen Azur gözüme takıldığında kaşlarım çatıldı. Hem dalga geçiyor hem de yemek getiriyordu. "Ölmemen için yanlış anlama." cevap vermeden gözlerimi arkasındaki bedende gezdirdim. İris'ti bu. Elleri önünde duruyor üzgün bakışları yüzümü turluyordu. Yavaşça ellerini yukarıya kaldırıp işaret diliyle konuşmamız gerektiğini belirttiğinde kafamı salladım. Anladığım kadarıyla İris konuşamıyordu ama duyabiliyordu. Onayımla birlikte daha rahat bir kaç adım atıp yatağın köşesine oturdu. Dik bir konuma gelip ona baktım. Tekrar ellerini kaldırıp "Nasılsın?" diye sordu. Benimle dalga mı geçiyorlardı acaba? Sabah bana gerçekten bir ucubeymişim gibi davrandıktan sonra şimdi nasıl olduğumu sorguluyorlardı. "İyiyim." diye yanıt verdim kısaca. İçimde kopan fırtınayı bilmesine gerek yoktu. Gözleri tekrar gözlerime tırmandığında "Güzel." dedi işaret diliyle. Bir kaç dakika duraksadıktan sonra devam etti. "Zehir'le alakan ne?" sorusu kısa bir an düşünmeme neden oldu. Gerçekten Zehir ile alakam neydi? Sadece Annemin yazdığı kadarını biliyordum. Sadece ismini. "Bunu benim de bilmediğimi biliyorsunuz. Zehir'i bulmam gerekiyor. Sadece bunu biliyorum." cümlem bittiğinde gözleri Azur'a döndü fakat ellerini gözlerinin aksine bana doğru hareket ettirdi. "Sana yardım edebiliriz." hevesle baktım. Diğer kardeşlerine göre bana bu şekilde yaklaşması şaşırtmıştı. Azur kafasını iki yana sallayıp öfkeyle, "Ona yardım etmeyeceğiz bunu aklından bile geçirme." dedi. Kaşlarım tekrar çatıldığında İris'e baktım. Ufak gözleri parlayarak Azur'a bakıyor gözlerinde anlamadığım bir duyguyu yansıtıyordu. Elleri tekrar havaya kalktığında içimdeki merak duygusu büyümüştü. "Beni tek anlayacak sensin lütfen." kırpıştırdığı gözleri Azur'un yıkıcı ifadesinin sarsılmasına yok açtı. Kısa bir duraksamanın ardından Azur, "Yapma İris yapma. Olan sana olacak." dedi. İris'in gözleri küçük bir kız çocuğu edasıyla parladığında "Lütfen." dediğini gördüm. "Bakarız, söz vermeyeceğim." Azur'un cümlesiyle İris derin bir nefes verdi. Bir süre kapının ağzında bekleyen Azur sıkıldığını belirten homurtularla odadan çıktığında İris'le yalnız kaldık. Gözlerim yavaşça ona çevrildi. "Bana neden yardım ediyorsun?" yüzündeki ifadenin sarsıldığını hissettim. Cevap vermeden ayaklanıp, geldiğinin zıttı olarak büyük adımlarla odadan çıktı. İris kaçıyordu. İris'in kaçmasını sağlayan bir şey vardı ya da benimle daha fazla konuşmak istemiyordu. Düşüncelerime bir de bunu eklemek istemediğim için doğrulduğum yatağıma geri uzandım. Gerçekten bana yardım edecekler miydi? Gözlerim usul usul kapandığında hâlâ aynı düşünce boşluğunun içindeydim gecenin siyahı üstüme örtü misali çökmüş ayın huzuru içimdeki kasveti bastırmaya yetmemişti. Uyku kollarını güvenli bir liman gibi bedenime doladığında zihnimi düşünce boşluğundan çıkarmıştı. -- Sarsılan yatak uykumu bölerken ellerimi gözlerime götürüp ovuşturdum. Bu yerde uyuyan insana saygı yok muydu? "Duymuyor musun, kalksana bir de seninle mi uğraşacağım?" sert ses gözlerimi tamamen açıp doğrulmamı sağladı. "Ne var?" Koral’ın uzun parmakları kolumu sıkı bir şekilde sardı ve ekstra bir güç kullanmadan beni yataktan kaldırdı. "Acelemiz var giyin." gözlerim yatağın kenarında dağ yığını olmuş kıyafetlere takıldı. Umarım sabah sabah gerçekten beni bir yerlere sürüklemek için çok önemli sebepleri olmalıydı. "Kapının önünde bekliyorum." cevap vermemi bile beklemeden odadan çıkıp gittiğinde boş bakışlarla kapıya döndüm. Bir de milletle uğraşıyordum. Açlık hissi beni iliklerime kadar ele geçirirken gözüm Azur'un getirdiği tepsiye kaydı. Güvenim olmayan bir evde yemek yemeyeceğim için Koral'ın yatağa attığı kıyafetlerden pantolon ve kazak alıp üzerime geçirdim. Nereye gideceğimizi bilmiyordum. Kapıya sert sert vurulan darbeler gerçekten oyalanma vaktimiz olmadığını gösteriyordu. Üstümü düzeltip odadan çıktım. "İki dakika bekleyince ölmüyorsun." kurduğum sert cümle ona etki etmemiş olmalıydı ki beni hiç umursamadı. "Acelemiz var diyorum sana." ses tonu tekrardan ürkmemi sağlarken kafamı salladım. Uzun adımlarla önden ilerleyip evden çıktı. Gözlerim usul usul etrafta dolaşırken yabancılık hissiyle Koral'a bir kaç adım yanaştım. Yaşadığım evrenden pek farkı yokmuş gibi gözüken bu yer aslında çok farklı bir yerdi. Koral'ın adımları ormana doğru kaydı. Güneş ışığı her tarafı aydınlatmasına rağmen sanki ormana ışık girmiyormuşçasına karanlıktı. Ağaçların uzayıp sıklaştığı yerlerde ilerledi adımlarımız. Ne kadar geçtiğini fark etmediğim bir süre sonra eli uzanıp kaya parçalarından birini kaldırdı. Gözlerim şaşkınlıkla aralanırken Koral hiçte şaşırmıyor gibiydi. Buraya yaklaştıkça aldığım her nefes ecelim gibi boynuma sarılmıştı. Yorgunluğun verdiği etkiyle daha da halsiz düşmüş gibiydim. Açılan boşluğa baktığımda Koral oraya girdi ve elini belime koyup beni de oraya doğru çektiğinde fısıltısı boşluğa yayıldı. "Gözlerini kapat. " İstemsizce de olsa ona itaat ettim. Bana kısacık gelen bir an sonrasında sarsıldığımı hissettim. "Açabilirsin gözlerini" gözlerimi açıp uzun koridorda gezdirdim. Az önce olduğumuz boşluğun aksine karanlık ufak ufak aydınlığa sahip koridor kafamın karışmasını sağlamıştı. Az önce boşluktaydık ve anında buraya gelmiş olmamız oldukça garipti. Koral’ın eli kolumu kavrayıp yürümem için çekiştirdiğinde zorluk çektirmeden yürümeye başladım. Sola doğru döndüğümüz koridor diğerinin aksine daha genişti. Gardiyanlar olabileceğini düşündüğüm bir kaç adam yer yer odaların önünde bekliyor sağa sola geziniyordu. Yürümeye devam ettiğimizde gözüme köşede kalan gardiyanların zor kullanarak sürüklemeye çalıştığı sarışın adama takıldı. Sert yüz hatları öylece duruyor, durmasına rağmen gardiyanların onu götürecek kadar güçlü olmadığını kanıtlamaya çalışır gibi etrafa bakıyordu. Gözleri beni bulduğunda, onun gibi bende ona bakıyordum. Mavi gözleri en koyu tonu alırken; kaşları havalanmış, ağzı hafifçe aralanmıştı. Koral sanki kimseyle göz teması kurmamı istemiyormuş gibi beni çekiştirdiğinde, yabancıyla gözlerim ayrıldı. Yanlarından hızla geçip gittiğimizde önümüze boş bir salon açıldı. "Ne yapacağız burada?" sorum havada asılı kalırken Koral cevap vermeden beklemeye devam etti. Salonda bulunan yükseklik bir kürsüyü andırıyordu. Salon kocamandı, gerçekten içerisine yüzlerce kişiyi sığdırabilecek kadar büyüktü. Duvarlar anlamını bilmediğim işlemelerle ve aralıklarla asılmış meşalelerle doluydu. Ortam ne çok karanlık ne de çok aydınlıktı. Loş bir ışık sarmıştı her tarafı. Odanın üst kısmında açılan kapı içeri bir kaç kişinin girmesini sağladı. Önde yaşlı bir adam, arkasında da koridorda gördüğüm gardiyanlar girdi. Gözleri bir Koral'ın bir benim üzerimde dolanıyor, boşluğa sürüklemek istiyor gibi bakıyordu. Kulaklarıma dolan ilk şey bir yaşlı adamın sert sesi oldu. "Bu kaçıncı Koral?" Koral belli etmese bile endişeli duruyordu. Tüm vücudu gerilmiş, sık nefesler alıyordu. Bakışları adamın yüzünde turladıktan sonra. "Anlayamıyorum." dedi. "Bir anda ortaya çıktı, kafam dolu falan da değildi odadaydım. Bir süredir garip şeyler dönüyor. Anlayamadığım bir şey güçlerimi çekip bitiriyor." elini yavaşça cebine atıp parmaklarının ucunda parlayan tılsımımı onlara uzattı. "Bunu çıkartana kadar onun enerjisini hissedemiyordum. Bu şey onda olmasa bile yakınında olduğu sürece hissedemiyorum." Adamın sert bakışları Koral'ın eline düştüğünde bir iki adım geriledim. Öfkesinin hedefi olmak istemiyordum. "Eline nereden geçti bu?" diye sordu bana dönerek. "Annem verdi." diye mırıldandım. Sesimi ben bile duyamamıştım neredeyse. Bakışları boşluğu andırırken yüzünden bir şeyleri anlamak mümkün değildi. Düşünceli bir ifadeyle Koral'a döndüğünde, Koral "Karavarisler'i aradığını söylüyor." dedi. Benim burada olmam tamamen saçmalıktı. Gerçekliğinden bile emin olamadığım bu yerde benim ne işim vardı? Annem bunları yaşayacağımı bilmesine rağmen mi yollamıştı beni buraya? Yoksa kendi kendime hayal mi kuruyordum acaba? Gözlerimi tekrar etrafta gezdirdim. Burası hiç gerçek olmayacak bir şekilde gerçekti. İçimdeki kasvet gün yüzüne çıktığında karşımdakilere bir şey belli etmemeye çalışıyordum. Korkumu görürlerse daha çok üstüme gelirlerdi. En çokta Koral yapardı bunu. Sanki karşısındaki kişinin güçsüzlüğünden besleniyor gibiydi. Korkunç amber gözleriyle bakıyor, acımasızlığını belli ediyordu. Yaşlı adam gözlerini bana çevirdiğinde yutkundum ve kafamı dikleştirdim. Karşılarında küçük durmak istemiyordum. "Doğru." dedi oturduğu yerde rahatsızca kıpırdanırken. "Geçit açılmış, Pırıl ölmüş." Benim annemden bahsediyordu. Adı geçer geçmez dolan gözlerim içimden bir küfür mırıldanmama sebep oldu. Ellerimi sıkıca yumruk yaparak derin bir nefes aldım. "Nasıl olur?" diye sordu Koral sert ve kendinden emin bir şekilde. Yaşlı adamın kaşları çatılırken Koral da aynı sert ifadeyle ona bakıyordu. "Bunu sana sormak gerek Koral." dedi küçümseyen bir tavırla. "Soyunun en zayıf halkası olarak kalmak istemiyorsan dikkatini topla. Koruman gereken sınırları koruyamadığın için öldü Pırıl." Yaşlı adamın sözleri kulaklarımda uğuldarken dolu gözlerle Koral'a baktım. Onun yüzünden mi ölmüştü yani benim annem? Anlayamadığım bir ifadeyle bana döndüğünde bir iki adım geriledim. Kalbim kulaklarımda atıyor, içim içime sığmıyordu. Kötü bir şeydi bu. Hem onun yüzünden artık hayatta değildi hem de bana inanmamış dünden beri bir çöpmüşüm gibi davranmıştı. Hiçbir şey demeden afallamış bir ifadeyle yaşlı adama döndüğünde, yaşlı adam bana bakıyordu. Yüzünde hiçbir ifade olmadan dümdüz bakışlardı bunlar. "Zehir'i çağırın." dedi arkasında duran gardiyanlara. Uğuldayan kelimeler arasında seçebilmiştim bu cümleyi. Kanım kaynıyor vücuduma acı olarak akıyordu. "Hayır." dedi Koral, "Ben buradayken bir santim bile yaklaşsın öldürürüm. Yeminim var yaparım, sonuçları umurumda olmaz." Yaşlı adam alayla güldü. Samimiyetten uzak korkutucu bir gülüştü bu. "Defol git öyleyse. Kız burada kalacak." dedi. Tavsiye değil bir emirdi bu. Koral bu tavra tahammülsüz bir şekilde homurdandı ve bileğimden yakalayarak beni kendine çekti. "Kalamaz." adımları çıkışa doğru ilerlerken, beni de ardından sürüklüyordu. Kolumu ne kadar çekiştirmeye çalışsam da beni bırakmamıştı. Yaşlı adam arkasından seslense de Koral durmamıştı, hiçbir gardiyan da buna karşı çıkmamıştı. Direnen sadece bendim. Kolumu tekrar çekmeye çalışırken "Bırak!" diye bağırdım. "Bırak lütfen bırak." Ne zamandır akmadığını bilmediğim gözyaşları yanaklarımdan süzülürken bir hıçkırık koptu boğazımdan. Koral'ın tutuşu hafiflerken kafasını bana çevirmişti. "Bırak! Gelmek istemiyorum seninle, gelmeyeceğim." İçimdeki fırtına büyürken bir hıçkırık daha çıktı dudaklarımın arasından. Gözyaşlarım sel olmuş akıyordu. Koral resmen benim annemin ölmesinde büyük rol oynamıştı. Onun yapamadığı şey yüzünden annem ölmüştü. Yanıma yaklaştığında kokusunu ciğerlerimde hissedebiliyordum. Tek kolunu bacaklarımın altından geçirdikten sonra diğerini de sırtıma koydu ve beni kucağına aldı. Bırakması için çığlık atıp bacaklarımı sallıyor, omzuna vuruyordum. Bir çeşit kriz geçiriyor gibiydim ama umurumda değildi onunla gitmek istemiyordum işte. Hıçkırıklarım devam ederken çırpınışlarım duraklamıştı. Ne yaparsam yapayım hiçbir etki etmiyordu, beni umursamıyordu. "Koral ne olur bırak beni." dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. "Neden bana böyle yapıyorsun? Sana bir şey yapmadım ben." Yine cevap vermedi, sadece önüne bakıyor hızlı adımlar atarak yürüyordu. Bu daha da öfkemi artırırken omzuna tekrar vurdum. "Bırak beni diyorum bırak!" bakışları bana döndüğünde amber gözlerinde garip bir ifadeyle karşılaşmıştım. Ne olduğunu anlamadan sertçe beni yere bıraktığında dengemi sağlamakta zorlandım. Hala da başım dönüyordu. "Siktiğimin yerinde ölüp gebermek istiyorsan buyur git!" dedi bağırarak. Karanlık ormanda sesi yankılanmıştı. Korkuyla sıçrayıp bir iki adım gerilediğimde "Zehir gelene kadar, mutlu mesut oturabileceğini mi sanıyorsun sen orada?" diye sordu. "Aptal!" dedi tekrar sesini yükselterek. "Oradaki kimse senden haz etmedi aptal kız. Ölmek mi istiyorsun? Yürü!" kolumdan tutarak ittirdi. Duyduğum şeyler nefesimi kesmeye yetmişti. Gerçekten söyledikleri doğru muydu? Gözyaşlarım etrafı buğulu görmeme neden olurken dönen başım da hiç yardımcı olmuyordu. Burnumu çekerek ona baktığımda çatık kaşlarıyla gözlerime baktığını gördüm. Etraf birden titremeye başladığında karanlık olan orman daha da kararmaya başlamıştı. Ayakta durmak zorlaşırken Koral'ın koluna tutundum sıkıca. Gözlerim zar zor açık tutuyor dengemi sağlamakta zorlanıyordum. Bu halimi görmüş olacak ki tekrar beni kucağına aldığında gözlerimi kapatmıştım. Vücudumun her bir kısmı ağrıyordu, özellikle de başım. Açlıktan bulanan midem de ağrılarımı daha da tetikliyor vücudumun ferini alıyordu. Kafam omzuna düştüğünde bilincim de karanlığa mahkum olmaya çok yakındı. Hiçbir şey hissedemiyor, hiçbir şey duyamıyordum. Hatta bu kez kokusu bile burnuma dolmuyor, ciğerlerimi yakmıyordu. -- "Hiçbir şey yememiş, vücudu yorgun düşmüş." dedi tanıdık bir ses. Ferzin'in ince sesiydi bu duyduğum. Baş ağrısı öyle ağır geliyordu ki gözlerimi açamıyordum, açmak istemiyordum. Göz kapaklarıma vuran ışık gözlerimin bile ağrımasına sebep oluyordu. Karanlık ve sessiz bir ortama ihtiyacım vardı bu ağrıların dinmesi için. "Dün size yemek götürün demiştim." dedi erkeksi sesin sahibi yani Koral. Sinirli bir tınıyla çıkıyordu. "Götürdük," diye yanıtladı Azur onu. "Dokunmamış hiçbir şeye." "Bekleseydiniz o zaman lan!" diye yükseldi Koral. "Sizin yüzünüzden bir de bu aptal kızla uğraşıyorum." Sözleri kalbime otururken hiç kendimi bu kadar değersiz hissetmemiştim. Annem her zaman beni el üstünde tutar, hiç üzülmeme izin vermezdi. Onun sayesinde bir kere bile bağırılmadan büyümüştüm ben. Şimdi bana böyle davranılması öyle zoruma gidiyordu ki. Gözlerim hafifçe aralandığında ilk geldiğimdeki gibi Koral'ın odasında olduğumu görmüştüm. Kokusu her tarafa sinmiş gibiydi. İstemsizce yüzümü buruşturdum. Onunla ilgili hiçbir şeyi hissetmek istemiyordum. "Uyandı." dedi Azur bana bakarak. Diğerlerinin de gözü bana dönmüştü. Aldırış etmeden doğrulduğumda baş ağrısı kendini her şekilde belli ediyordu. Elimi şakaklarıma götürerek yüzümü buruşturdum. "Ağrı kesici getir." dedi Koral Ferzin'e. Ferzin bir süre beni inceledikten sonra Koral'a döndü. "Ona göre bir şeyler yok, bünyesine daha kötü etki edebilir." Bir ağrı kesici bile içemiyordum bu aptal yerde. Arkama bakmadan koşarak kaçmak istiyordum. Bir daha gelmemek üzere. "En hafif olanını getir. Bir şeyler yedikten sonra içecek." benim yerime kendi kendine kararlar alması sinirimi bozmuştu. Belki ben istemiyordum? "Yemek falan yemeyeceğim." dedim güçsüz çıkan sesimle. "İstemiyorum hiçbir şey." Koral'ın kaşları çatılırken amber gözlerinin hedefi ben olmuştum. "Kalkıp zıkkımlanacaksın. İkiletme beni." sinirlerim daha da gerilirken nefret dolu bakışlarımı ona sabitledim. Kafasını tutup bir yerlere çarpma isteği içimde git gide büyüyordu. Öfkeyle nefesler alıp verirken Ferzin odadan çıktı. Koral da kısa bir süreliğine odadan çıktıktan sonra elinde küçük bir tepsiyle geri gelmişti. Karnım açlıkla guruldasa da canım istemiyordu. Yiyemeyeceğimi biliyordum. Tepsiyi kucağıma bıraktıktan sonra doğruldu. "Hepsi bitecek." Gözlerimi tepsideki yiyeceklere çevirdim. Hepsi yeni hazırlanmış gibiydi ve çok lezzetli gözüküyordu ama gerçekten de istemiyordum yemek. Bakışlarım tepsideki yiyeceklerde oyalanırken Koral yatağın kenarına oturdu ve kaşığı büyük eline aldı. Ne yaptığını anlamak için ona baktığımda kaşığı çorba tabağına daldırıp çıkardıktan sonra bana uzattı. "Ye şunu." kaşığı ağzıma doğru uzattığında ağzımı açarak çorbayı içtim. Sıcak sıvı boğazımı yakarken yutkundum. Uzun zaman sonra bir şeyler yemek aşırı midemi bulandırıyordu. Koral bir kaşık daha alıp bana uzattığında dışarıda bir gürültü koptu. Kıyametin sesi her yerdeydi. Koral kaşığı bırakıp ayaklandığında ben de tepsiyi kenara koyarak ayağa kalktım. "Katre!" tanımadığım gür bir ses yankılandı etrafta. Dışarıdan gelmesine rağmen oldukça gür bir sesti. "Hayatını cehenneme çevireceğim orospu çocuğu!" büyük bir gürültü daha. "Benim olanı aldın, ben senin kanını kurutacağım." |
0% |