Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Asteria

@estevo

Geçmişteki hatalar ders çıkartılmak için vardır. Peki ya geçmişte yapılan hatalar ders alınamayacak kadar büyük ve geri dönüşü olmayan bir pişmanlık kadar kötüyse?

 

Genç kız yattığı yerden boş boş tavanı izlemeye devam ederken bir yandan da aklındaki düşünceleri susturmaya çalışıyordu.

Bu zamana kadar kendilerine verilebilecek en büyük ve en acı veren cezanın güçlerinin ellerinden alınması olduğunu zannederken yanılmış olmanın verdiği hüzünle derin bir iç çekti.

 

"Keşke.." dedi içinden. "Keşke sadece güçlerimiz alınsaydı." Elinde olmayan birşeyin yokluğuna alışması daha kolay olurdu çünkü. Ancak elinde kullanmaya her daim hazır olan güçlerini sanki yokmuş gibi etkisiz hale getirmeye çalışmak daha zordu.

 

Çünkü elinde olan şeyler kullanmak için vardır, saklamak için değil.

 

Ancak güçlerini kullanmak kendi elinde olduğu gibi tüm hayatları bitirmek de onun elindeydi. Bencil olamazdı, olmamalıydı!

Yöneticileri zaten yeteri kadar bencillik yapmıştı .

 

Aklındaki derin düşüncelerle birlikte gözlerini bilekliğine çevirdi. Bile isteye bencillik yapan birisi değildi. Ama yanlışlıkla yapabilirdi, henüz toydu. Güçlerini kontrol etmeyi tam olarak öğrenemeden dünyaya sürgün edilmişti.

 

Kendisinin elinde olmadan yapılan bir hata, tüm kontrolcülerin hayatını zindana çevirmişti. Asıl hatayı yapanlar ise kurtulmuştu. Çünkü ölüm onlar için bir kurtuluşdu.

 

Her ne kadar kendini kontrol etmeye çalışsa da kontrolünü asıl sağlayan bilekliğiydi.

 

Kendi güçlerini kontrol edememiş olmasının verdiği acizilik hissiyle gözlerini sıkıca yumdu. Berbattı. Yetersizdi.

 

Bazen aklındaki son kez bencillik edip kendisiyle birlikte tüm hayatların sonunu getirmek fikri çok cazip geliyordu. Çünkü diğer hayatlar gibi kendiside bitecekti.

 

Bu ızdırapın yanında ölmek kurtuluş hatta bi nevi ödül gibi geliyordu.

 

Ama yapamazdı. Kendisi gibi hatta kendisinden daha da suçsuz nice insanın canından olması demek, öldükten sonra da acı çekmek demekti. Herşeyin bir sebebi vardı. Tanrılar yapılan hata sonucunda tüm kontrolcülerin yaşamına son vermedilerse bir sebebi vardı.

 

İnsanların "her şer¹ den bir hayır doğar" cümlesi geldi aklına. Ama bu cümle sadece insanlar için geçerliydi. Kontrolcülerin yaşadığı diyarda sadece amaç vardı. Herşey bir amaç uğruna gerçekleştirdi.

Tanrıların hep bir bildiği vardı çünkü.

 

Zonia'da her yaşanan şey, öncesinde tanrılar tarafından planlanmış şeylerdi. Peki ya hayatlarının geri kalanını toptan değiştiren bu hata da tanrılar tarafından mı planlanmıştı. Yoksa on milyonda bir ihtimalle tanrıların kurduğu düzenin dışına mı çıkılmıştı.

 

Telefonundan gelen alarmın sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Saat yediye gelmişti. Hoş, insanlar alarmı uykularından uyanmak için kullanırlardı. Kontrolcü'ler ise, gün içinde kullandıkları güçlerinin harcadığı enerjilerini yeniden doldurmak için uykuya ihtiyaç duyarlardı.

 

Ancak güçlerini kullanmayan bir Kontrolcü'nün uyuması imkansızdı. Çünkü insanların uyumaları vücutlarında kaybettikleri enerjiyi geri depolamak için gerekliydi.

 

Bir Kontrolcü 'nün ise vücudunda kaybettiği enerjiyi geri kazanmak için yemek yemeleri, hatta ve hatta su içmeleri bile yeterli olurdu.

Güçlerini kullandıkları zaman bedenlerinden ziyade ruhların da ki enerjiyi harcamış olurlardı.

 

Aynı şekilde insanlar telefonu saate bakmak ve diğer insanlarla kolay iletişim kurabilmek için kullanıyor olmaları onların hayatını kolaylaştıran bir araç olduğundandı.

 

Kontrolcü'ler ise yaratılıştan gelen özellikleri sayesinde saatin kaç olduğunu her zaman bilirler, iletişim kurmak için ise güçlerinin onlara vermiş olduğu avantajı kullanarak telepati yoluyla haberleşirlerdi.

 

Tabi bu ancak Zonia'da geçerliydi. Kendi diyarlarının zaman algısı dünyadan çok farklıydı. Şuan Zonia'da haftanın beşinci günü bitmek üzereyken dünyada ikinci günü yeni başlıyordu.

 

İkinci kez çalan alarm ile aklındaki düşünceleri susturup saat sekiz buçuk da olan derse yetişmek için yataktan doğruldu Asteria. Zonia'dan dünyaya sürgün edilmelerinin üzerinden 2 yıl geçmişti. Tabi bu süre Zonia için geçerliydi. Dünyada geçirdiği süre toplamda neredeyse sadece altı ay olmuştu.

 

Alışma süreci çok zor geçmişti. Şimdi tamamen alıştığı söylenemezdi ama ilk zamanki gibi bilgisiz değildi. Sistemi az biraz çözmüştü. Bu ona ilk geldiği zamana kıyasla kolaylık sağlıyordu.

 

Odasında bulunan banyoya doğru adımladı genç kız. Yüzüne, düşüncelerini daha çabuk susturmak için, soğuk su ile yıkadı. Kendine geldiğinde tüm gece yatakta deli gibi dönüp durduğundan dolayı karman çorman olan saçlarına baktı. Bembeyaz, su gibi teninin aksine gece gibi karanlık ve siyah olan saçlarına. Lavabo dolabında bulunan çekmecesinden çıkarttığı tarak ile taramaya çalıştı. Nafileydi. Cok fazla dolaşan saçları tarağın kendilerini düzene sokmasına asla izin vermiyordu. Bıkkın bir şekilde üzerindekileri çıkartıp duşakabinin içerisine girdi. Suyu açtı. Soğuk olmasını umursamadan suyun bedenini ıslatmasına izin verdi.

 

Su onun düşmanı değildi. Suyu herkesten, herşeyden çok severdi. Çünkü ruhu sudan bir parça taşıyordu. Su onun için bir araç değildi. İhtiyaç da değildi. Su onun yaşam kaynağıydı. Varoluş sebebiydi.

 

Yeterince ıslandığına emin olduğundan sonra duş kabininden dışarı çıktı. Bornozunu giydikten sonra saçlarının fazladan ıslaklığını almak için askıda duran havlulardan birini eline alıp saçlarının yavaşça ve nazik bir şekilde ıslaklığını almaya başladı.

 

Az önce tarak geçmeyen saçları su ile ıslandıktan sonra sanki fırça ile fön çekilmiş gibi düm düz ve pas parlak olmuştu.

Banyoda daha fazla oyalanmak istemediği için dolabının başına geçti. Birinci sınıfa giden bir üniversite öğrencisine en uygun olan bol, açık mavi kot pantolon ve beyaz gömlek, içine de siyah askılı bir crop alıp dolabının kapağını kapattı. Kapağın altındaki ilk çekmeceyi açıp iç çamaşırlarını ve bir çift de çorap alıp yatağının üzerine bıraktı kıyafetlerini.

 

Hazırlanıp evden çıktığında ise saate baktı. Henüz sekize bile gelmemiş olan saat içini ferahlatmıştı.

 

Kampüse doğru yol alırken üniversite yolunun önceki günlere kıyasla daha kalabalık olduğunu fark etti. Acaba duymadığı bir etkinlik yada festival falan mı vardı? Hoş, olsa da katılamazdı.

 

Çok garip bir şekilde dünyaya sürgün edildiğinde halihazırda kazandığı bir üniversite ve ne kadar harcarsa harcasın ömrünün sonuna kadar yetecek parası vardı. Bu bir ceza mı yoksa ödül mü asla karar verememişti ilk zaman. Çünkü buradaki insanların çoğu tek birşey istiyordu. Para.

Para olursa tüm dertleri bitermiş gibi hatta ve hatta zengin olsalar mutsuz olmayacaklar mış gibi düşünceleri olan insanlar birşeyi kaçırıyordu.

Özgür olmadıktan sonra, hayatı istediği gibi yaşayamadıktan sonra paranın hiçbir önemi kalmıyordu.

 

Güçlerini insanlardan daha kolay saklayabilmek ve insanlarla daha az iletişim kurabilmek için üniversitenin üst taraflarında yer alan, öğretim üyelerinin villalarında kendine ait küçük bir bahçesi ve çatı katı tamamen bir oda olan iki katlı bir evde kalıyordu.

 

Öncesinde Asteria'yı okuldan tanıyan bazı proflar bu durumu garip karşılamış olsa da uydurmuş olduğu küçük, pembe bir yalan ile genç kıza inanmışlardı.

 

Asteria kampüse ulaştığında hislerinde yanılmamış olduğunu gördü. En azından bugün kampüsün daha kalabalık olması konusunda yanılmamıştı.

 

Ancak ortada ne bir festival ne de bir etkinlik vardı. Kampüste bulunan kişilerin yarısını tanıyordu ancak diğer yarısını tanımıyor, daha önceden gördüğünü anımsıyordu.

Kontrolcü'ler insanlara kıyasla daha ileri seviye bir hafızaya sahip olduğundanmıdır nedir bilinmez dünyada kendini bulduğu ilk gün yüzünü gördüğü insanları bile unutamamıştı.

"Eğer buradaki insanları daha önce görmüş olsaydım kesinlikle hatırlardım." diye geçirdi içinden.

 

Bu şekilde derin düşüncelere dalmışken arkasından gelen kişinin ona çarpmasıyla öne doğru sendeledi.

 

"Yolun ortasında durmak yerine neden kenarda durmuyorsun, sorunlu musun!"

 

Ona çarpan kişinin sesini duyduğunda ona doğru döndü Asteria.

1.87 boylarında, kumral ve dalgalı saçları olan, kahverengi gözlü, yüzünde seyrek bir şekilde duran hafif kirli sakalı ile ona öfkeli gözlerle bakan bir erkek olduğunu anladı.

 

İnsanlarla neredeyse hiç denebilecek kadar az iletişim kurmuştu ancak bu kendini insanlara ezdireceği anlamına gelmiyordu.

 

"Gözün kör mü?"

 

Söylediği tek şey buydu. Ve bu karşısındaki kişinin daha çok öfkelenmesine yetmişti.

 

"Benim gözlerim gayet sağlıklı ancak senin beyninde bir problem var sanırım. Burda dikilip yolu kapatıyorsun birde bana laf atıyorsun. Derdin ne senin?"

 

Asteria karşısındaki ukala gencin seviyesine inmeyi kendine reva görmediği için çok da umursamadı. Öfkelenmek en son isteyeceği şeylerden bile değildi.

Önce sakince sağına baktı, ardından sol tarafına baktı. Tekrar çocuğa doğru dönüp bu sefer son kez konuştu.

 

"Göz doktorunu değiştirmeni tavsiye ediyorum zira burada senin yirmi tane kopyan yan yana dizilse hiç zorlanmadan rahat bir şekilde geçebilecekleri kadar yer var. Nasıl bir zorba olduğunu bilmiyorum ancak ilgilenmiyorum. Lütfen işine git beni oyalamaktan başka hiçbir işe yaramıyorsun şuanda."

 

Asteria sözünü bitirdikten sonra arkasını dönüp dersinin olduğu sınıfa doğru yürümeye başladı. Bu insanları bir türlü anlayamıyordu. Birisini küçük düşürmeye çalışmak ancak olmayan egolarını poh pohlamaktan başka bir şey değildi.

 

Nihayet kampüse girdiğinde içerisinin daha sessiz olmasından dolayı bi tık mutlu oldu. Az önce içinde yanmak için can atan öfke kıvılcımlarının söndüğünü hissetti. Bu iyi bir şeydi.

 

"Hey!"

 

Arkasında çok yakınından duyduğu ses ile dönmeye niyetlenmişti ki omuzunda bir el hissetti.

 

Arkasını döndü ve elin sahibine baktı. Tanıyordu. Üniversite kayıt imzasında önünde duran açık kumral çocuktu bu. Sadece o gün ufak bir sohbetleri olmuş ardindan sadece kampüste göz göze geldiklerinde birbirlerine ufak tebessümler yollayıp hiç konuşmamışlardı.

 

Anlamaz gözlerle çocuğa bakarken çocuk elini yeni farketmiş olucak ki hemen geri çekti ve mahcup bir gülümseme yolladı.

 

"Kusura bakma rahatsız etmek istememiştim. Az önce bahçedeki olayı gördüm. İyi misin diye bakmaya gelmiştim."

 

Konuşurken al al olan yanakları ve Asteria'nın gözlerinden kaçırdığı gözleriyle Asteria'ya çok tatlı gelmişti. Çocuğun olduğu yerde daha fazla utanmasını önlemek için hafif bir tebessüm ile konuşmaya başladı.

 

"Önemli değil. Dalmışım öyle duymadım bana seslendiğini. Merak etme iyiyim. O gereksizleri kafama takarak hayat kalitemin kötüleşmesine izin veremem."

 

Hafif dalga ile söylediği şeyler üzerine karşısındaki çocuk elini uzattı.

 

"Seninle tam olarak tanışamadık. Ben Koray. İzin verirsen sana kahve ısmarlamak istiyorum."

 

Çocuğun çekingen olduğu kadar cesur teklifini her ne kadar reddetmek istemesede girmesi gereken önemli bir dersi vardı.

 

"Kusura bakma on dakika sonra dersin başlayacak. Başka bir gün sözüm olsa olur mu? Ben de Derin Asteria, memnun oldum Koray. "

 

El sıkışırlarken Koray önce reddedilmiş olmanın verdiği hüzünle yutkundu. Daha sonra Asteria'nın samimi sözü ve adını öğrenmenin mutluluğuyla hüznü toz bulutu misali dağıldı.

 

"Tabiki sorun değil. Ama aldım sözünü haberin olsun."

 

Çocuğun eğlenen tavrı ile Asteria en içten gülümsemesini yolladı.

 

"O zaman şöyle yapalım benim dersim on gibi bitecek eğer senin için de uygun olursa on çeyrekte kafeteryada buluşalım. Ne dersin?"

 

"Harika olur derim. İyi dersler Asteria."

 

Koray'ın gülen yüzüne karışılık Asteria tekrar gülümsedi ve ufak bir görüşmek üzere faslından sonra dersliğe girip ortalardaki sıralardan birine oturdu.

 

Dersler aynı sıkıcılığı ile devam ederken Asteria ister istemez kendini Koray'ı düşünürken buldu.

 

Bugün daha yeni başlarken okadar şey yaşanmıştı ki bu sefer Asteria olaylarının hızına yetişememişti.

Aynı şekilde kafası okadar doluydu ki bilekliğindeki küçük taşın çatladığını bile görmemişti...

 

¹Şer: kötü olan şey anlamına gelir.

 

Oy ve yorum yapmayı unutmayın aşklarimmmmmm.

 

 

Loading...
0%