Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@evelina

Bu şehrin beni anlamaya

Benim seni unutmaya

Rakının ısınmaya niyeti yok

Adı "Çilingir" olsa da

Bu sofra bi' sen kapısına

Diz çöker, çare bulamaz, of

 

Şarkı: Çilingir

 

π

 

Yaşadığın hayat zorlu olacak

 

Yolların taşla bezeli

 

Kolların diken izleri dolacak.

 

Ama korkma çocuk!

 

Her yaranın bir merhemi vardır.

 

Kendi merhemini bulmak yerine kendine merhem olandım ben. Adım Çiçek ama her bir tarafı dikenlerle kaplı olandım.

 

Kendi annesinin bile yüzüne bakmak istemediği o çocuktum.

 

Sabahın nurunda okula gitmek için hazırlanmıştım. Annem koltukta hala uyurken uyanmaması için parmak uçlarımda gidiyordum. Mutfakta bir şeyler atıştırırken sessiz olmaya çalışıyordum. Yeterince uykusunu almadığında fazla sinirli oluyordu.

 

Kendimi doymuş hissettiğim de masadan kalkarak dış kapıya sessiz adımlarla yürümeye başladım. Kapının ağzından çantamı alarak ardımdan kapıyı çektim. Ayakkabılarımı da giydikten sonra dolmuş durağına doğru yola koyuldum. Bu sırada iç içe girmiş olan ve karma karışık olan kulaklığımı açmaya çalışıyordum. Sonunda açtığımda kulağıma takarak en sevdiğim şarkıyı açtım. Madrigal-Dip. Bir yandan da sokakta tek tük insanın olmasını fırsat bilerek şarkıyı mırıldanıyordum.

 

Tam moda girmiş yürürken önüme siyah bir kedinin atlaması ödüm b*kuma karışmıştı.

 

"Ananı."

 

Diyerekten bulunduğum zelzenişten sonra hemen ardından dünkü iki lira beğenmez(!) çocuk çıkıverdi karşıma. Sabah sabah gerçekten mükemmel bir karşılaşmaydı. Konuşmak istemiyordum ki. Umursamazca derin bir nefes alıp yolumda ilerlemeye devam ettim. Sanırım aynı düşünceye sahip değildik. Şarkı devam ederken önüme geçerek bir şeyler söylemeye başladı. Şarkının sesi çok açık olmadığı için yarım yamalak duymuştum kulaklığın tekini kulağımdan çıkarttım.

 

"Anlamadım."

 

Karşımda otuz iki diş sırıtmaya başladı. Sabah için fazla neşeliydi. Beğenmedim.

 

"Kedime ayıp ettin diyorum. Ananı falan yakışmadı yani."

 

Gözlerimi devirdim.

 

"İnan, kedi senin dert ettiğin kadar dertlenmemiştir."

 

Onu hiç takmadan önüme dönerek yürümeye başladım dolmuş durağına yetişmem gerekiyordu. Zaten zar zor geliyordu dolmuş bir seferi kaçırırsam ikinciye ne zaman gelir bilemiyordum.

 

"Neden dertlenmesin ben kedi olsam....Kırılırdım."

 

Sonlara doğru kısılan sesi ile kısa bir an duraksadım. Ses tonu buruktu.Aynı yerden yara alan insanı tanırdım. Adını hatırlamadığım bu çocukta anneden yaralıydı anlaşılan. Yine de yarayı göstermemeliydi insan zira herkes saf ve temiz değildi. Bazı gaddarlar yaraya tuz basmaktan gocunmazdı. Karşımdaki çocuğun yarasını görmüştüm buna kör kalmayı tercih ettim.

 

"Kedilerde aile kavramı yoktur."

 

"Nasıl yani."

 

Şarkı değişti biz yürümeye devam ettik.

 

"Yoktur işte."

 

Daha sonra şaşkınlık dolu sesiyle konuşmaya başladı.

 

"Öyle basbaya"

 

Derin bir nefes aldım.

 

"Evet de sen niye şaşırdın bu kadar?"

 

Kafasına taktığı bereyi düzeltti ve benim sorduğum soruya hiç takılmadan kendisi başka bir soru sordu.

 

"Biz geçende yavru kedi bulmuştuk abimle, bizimle kalıyor şimdi. Ailesini özler sanıyordum."

 

Anne bile dememişti 'aileye' sığdırmıştı her şeyi. Bir kapkaççıya üzüleceğim hiç aklıma gelmezdi. Yine de sorusuna cevap verdim ama laf sokmadan da duramadım.

Sonuçta üzülmem dün yaptığı şeyi değiştirmiyordu.

 

"Onu da mı çaldınız! İnanılmaz. Neyse özlemez. Hatta unutmuştur bile."

 

Dolmuş durağına yaklaşmıştım. Bir kaç öğrenci duruyordu. Ve işe gitmek için bekleyenler.

 

"En azından aynı durumdaymışız. Ailemizi unutmuşuz."

 

Sessiz mırıltısının ardından alayla konuştu.

 

"Çalmak falan ayıp oluyor. Hırsız mıyız biz!"

 

"Değil misiniz?"

 

Şu anda kaşlarını çattığına emindim. Birazdan bıçak çekerse ve şuracıkta karnıma saplasa ne yapabilecektim acaba. Yine de soğukluğumu korudum sanki normal konulardan konuşuyormuş gibiydim. Benim aksime adını unuttuğum çocuk biraz hiddetlenmiş gibiydi.

 

"Değiliz tabii! Senin bilmediğin şeyler var."

 

Umursamazca omuzumu kaldırıp indirdim.

 

"Deme ya neymiş?"

 

Kafasını sağa sola salladı ve elini bir cebi yırtık montunun içine soktu hâlbuki hava gayet ılıktı. Bu havada neden mont giyiyordu ki. Bunu da düşünmemeye karar verdim. Kendi sıkıntım bana yetiyordu bir başkasını düşünecek kadar vaktim de halim de yoktu.

 

"Söylemem abim asar beni tavana."

 

Bu sırada dolmuş durağına da gelmiştik. İnsanlar bir çocuğa bir de bana bakıp duruyorlardı. Göz devirme isteğimi zor da olsa durdurdum. Yanımdaki çocukta bakışlardan rahatsız olmuş olacak ki kıpırdanmaya başladı.

 

"Neyse ben kaçar. Bu arada fakirsin tamam da kendine yeni kulaklık al naçizane tavsiyem."

 

Tek kaşımı havaya kaldırdım. Suratımı gördüğünde sözlerine devam etti.

 

"Kulaklık takıyorsun boşuna hacı. Dışarı hep ses geliyor. Hadi eyvallah ben kaçarr."

 

Elini alnına götürerek kısa bir selam verip ardına bakmadan hızlı adımlarla gitmeye başladı. Şu kulaklığa baydığım paraya yazıktı cidden daha fazla rezil olmamak adına şarkıyı kapadım. Bir teyze usulca yanıma yaklaştı.

 

"Seni rahatsız mı etti o."

 

Anlamaz gözlerle baktım teyzeye.

 

"Hayır."

 

Teyze de biraz daha yaklaştı bana doğru. Ne o teyze dudağıma mı yapışacaksın? Ne bu yakınlık?

 

"Aman dikkat et etraf hep it kopuk dolu."

 

Kendimi geriye çektim. Fazla yakınlık hele ki tanımadığım biriyle fazla yakınlık kurmak bana göre değildi asla. Ellerimi cebime koydum ve karşımdaki teyzeye baktım.

 

"Tamam."

 

Daha sonra teyze de son kez bakarak ayrıldı yanımdan. Hayır yani çocuk yanımdayken hiç bir şey demeyip gittikten sonra soru sorulması da beni ayrı bayıyordu. Bu bayılan birinin yanına gidip 'Sen bayıldın mı?' demek ile aynı şeydi. Sabah sabah neler ile uğraşıyordum ya.

 

İki dakika sonra dolmuşun gelmesiyle beraber. İlerlemeye başladık. Zaten üç kişilik yeri vardı buna binmesem okula geç kalacaktım, bir kaç kişiyi geçerek öne oturdum. Arkada sıkış tıkış gitmek istemiyordum. Okulun oraya geldiğimizde birinin dolmuşu durdurmasıyla ben de aşağı indim. Şu okulun tek güzel yanı sadece Emir'i görmem olabilirdi. Okulun içine girerken derin bir nefes aldım şimdi dört katı kim çıkacaktı. Anam ağlıyordu çıkana kadar. Zor bela merdivenleri de çıktıktan sonra sınıfa girdim. Gözüm direkt ortada bulunan Emir'in sırasına kaydı.

 

Oradaydı işte telefonu ile ilgileniyordu ben ona bakarken birden kafasını kaldırdı. Göz göze geldiğimiz de midem de kelebekler uçuştu sanki.

 

"Günaydın Çiçek."

 

Gülümsememe engel olamadım.

 

"Günaydın Emir."

 

O da bana gülüp telefonuna bakmaya geri döndü. İşte sabahım şimdi mükemmel olmuştu. Sevinçle yerime oturduğum da sıra arkadaşım Ayşegül'ün ima dolu bakışlarıyla karşılaştım. İşgilleniyordu, bu olmamalıydı. Tüm kuşkularını yok etmeliydim.

 

"Günaydın."

 

"Günaydın Çiçek. Pek bir mutlusun hayrola."

 

Tebessüm ederek baktım. Hâlbuki içimden ruhsuzca durmak geliyordu şu anda.

 

"Güzel bir güne uyandım."

 

Ne güzel ne güzeldi ama. Ayşegül ise kafa sallayarak asıl en yakın arkadaşı olan Dilara'nın yanına gitti. Ben onun için bir durak gibiydim. Gelir benimle biraz vakit öldürür daha sonra da giderdi. Yalan yok yine de seviyordum. İlk ve tek arkadaşımdı. Anlamadığımı sanıyordu aksine herşeyin farkındaydım sadece karşımda anlatsam dahi yine de kendi bildiğini okuyacak ve itiraz edecek birisi vardı. Bir de üşeniyordum.

 

Dersin başlamasına pek bir vakit kalmamışken tek istediğim Emir'i biraz daha görmekti. Duvar kenarına geçip sırtımı duvara yasladım şimdi kimsenin dikkatini çekmeden izleyebilirim işte ama bir sorun vardı(!). Dilara ve Ayşegül, Emir'in yanında oturup konuşuyorlardı ve ayriyeten gülüşüyorlardı. Yüreğime hançer yemiş gibi hissettim. Gözlerimi onlardan alamazken bu sırada Dilara ile göz göze geldim. Samimiyetsiz bir gülüş sergileyerek önüme döndüğümde yakalanmanın etkisi ile kızardığımı hissettim. Ellerim ile yanaklarımı tutarken ,hocanın sınıfa girmesiyle beraber herkes yerine geçmeye başladı. Benim yolcu da durağına geldi.

 

Ders biyolojiydi. Çantamdan kitap ve defterimi çıkarttım.Biyoloji öğretmenimiz aynı zamanda da sınıf öğretmenimizdi. Seviyordum onu. Anne sıcaklığı vardı. Bir şey yaptıklarında kızsa da kıyamaz hemen yumuşardı. Bazen bize kek yapıp getirirdi.Yoklamayı aldıktan sonra ayağa kalktı. Üzerine giydiği mor yünlü bluzu esmer tenine çok yakışmış, kısa kestirdiği saçı onu genç göstermişti.

 

"Nasılsınız bakalım."

 

Sınıftan bir kaç kişi cevap verirken sessiz kaldım.

 

"Çiçek."

 

İsmimi duyduğum anda kafamı kaldırarak öğretmenime doğru baktım. Bana sıcak dolu bir gülümseme gönderdiğinde istemsiz yüzümde tebessüm oluştu. Sessiz bir cevap olarak kafamı salladım.

 

"Ayşegül ile beraber. Emir ve Kadir'in önüne gelir misiniz?"

Duyduğum şeylerden sonra bir an afalladım. Şimdi ben Emir'in önünde oturacaktım. Öyle mi? Midemdeki kelebekler halaya durmuş oynarken gülmemek için kendimi zor tuttum. Yine sessiz bir cevap olarak kafamı salladığım da bir kaç kişinin daha yeri değişmişti. Biz sıramıza kurulurken. Arkadan bir ses geldi.

 

"Hoş geldiniz."

 

Ayşegül ile beraber arkaya doğru döndüğümde ilk göz göze geldiğim kişi Emirdi; ışıldayan mavi gözleriyle sonsuz bir okyanusun içinde kalmış gibi hissediyordum. Boğmuyordu beni, aksine yaşatıyordu. Yanaklarımın yandığını hissederken tek yaptığım bakakalmak olmuştu. Zaten benim yerime Ayşegül tüm neşesiyle cevap vermişti.

 

"Hoş bulduk!"

 

Emir'in gözleri anbean gözlerimden kopmazken, içimde kelebekler horona durmuş eğleniyorlardı. En azından benim için olan bu derin ve hisli bakışma, Kadir'in konuşmasıyla yarıda kalmıştı. Alnına dökülen koyu kahve saçlarını düzeltirken bir eliyle de kalemi çeviriyordu.

 

"Sınavlarda artık bir yardım edersiniz."

 

Umut dolu konuşması ve ardından gelen bulutlu bakışları, içimde tek bir rüzgar etkisi bile yapmazken, tek yaptığım düz bir ifadeyle bakmak oldu. Benim aksime Ayşegül, aynı fikirde olmadığını sırtıma birkaç kere vurup ardından sıraladığı sözlerle belli etmişti.

 

"Yerli Einstein yanımda oturuyor arkadaşlar, sakin olun. Değil mi Çiçek?"

 

Beklentiyle bakan bakışların üzerimde bıraktığı tek etki: gerginlikti. İnsanların benden bu kadar beklenti içinde kalmaları gericiydi. Zira tek istediğim kendi başıma kenarda köşede sessiz sedasız oturmaktı. Tırnaklarımı avuç içime geçirirken bir kaç kez yutkundum. Dudaklarımı ıslattığımda konuşmak için dudaklarımı araladım. Gerginliğin sesime yansımaması için çabalarken sesim kıçımdan çıkmıştı neredeyse.

 

"Fazla abartmıyor musun sence? Einstein falan."

 

Ayşegül'ün bir eli omuzumu tutarken hafif hafif sıktı.

 

"Ne abartması kanka yaaaa. Derslerde uyuyorsun falan ama sınav notlarında süper."

 

Bu sırada Kadir atladı lafa.

 

"Valla, bunun sırrı nedir üstad anlat bize."

 

Tırnaklarımı biraz daha bastırdım avuç içime. Yanlış bir şey söyleyip Emir'e rezil olmak istemiyordum. Kafamı yana doğru yatırdım.

 

"Pek bir sırrı yok aslında." Dedim.

 

Bu cevap kimseyi tatmin etmemiş olacak ki homurdanmaya başlamışlardı.

 

"Aman Çiçek. Naz mı yapıyorsun canım."

 

Ayşegül'ün gülerek sarf ettiği sözlerden sonra Kadir ile beraber gülmüşlerdi. Niye naza çekeyim ki hem sevmezdim öyle şey.

 

"Yok ya ne nazı." Dedim. Sesim hala ben de değildi sanırım zira cılız çıkmasını engelleyebildiğim söylenemezdi. Ayşegül ise hala yüzünde bulunan tebessüm ile elini koluma koyup okşadı.

 

"Bu hallerin beni benden alıyor kanka valla. Naz yapmıyorum diyor bir de ya."

 

Laf anlamayan kişiler için daha fazla açıklama yapmak istemiyordum. Kendi aralarında bir kaç şey daha dediler. Dinlemedim. Yandan Emir'e bir bakış attığımda yüzünde tek bir mimik dahi oynamıyordu. Zira bu duygusuz hal sesine de yansımıştı.

 

"Kız niye naz yapsın Ayşegül. Derslerine çalışıyor demek ki. Sizin aksinize!"

 

İkilinin gülen yüzü anbean solarken bu sefer ben gülmemek için kendimi zor tuttum. Emir'in beni koruması hoşuma gitmişti. Lakin benim yüzümden de arkadaşları ile arası açılsın istemezdim.

 

"Tamam bro sakin ol bir şey demiyoruz Çiçek'e" dedi Kadir.

 

"Valla ya! Ne oldu hem sanki kötü bir şey dedik." Diye destek çıktı Ayşegül ardından. Ben ise susuyordum. Her zaman ki gibi.

 

"Tamam."

 

Tek kelime ederek konuşmayı bıçak gibi kesen Emir ile hâli hazırda zaten ufak çaplı gerilen ortamı bu sefer bir soğukluk almıştı. Kısa süreli bir sessizlik olduğunda kimse ne olduğunu anlayamadığı için birbirimize baktık.

 

"Sen iyi misin Emir? Sinirli gibisin." Dedi Kadir. Emir'e doğru biraz daha eğilmiş dururken. Canı bir şeye mi sıkılmıştı acaba. Mavi gözlerini Ayşegül'e kenetlerken pek iyi bakmıyordu.

 

"İyiyim bro. Sinirli değilim. Sadece fazla laubali hale gelemiyorum o kadar."

 

"Offf iyice kasıntılık yaptın he." Dedi Ayşegül, Emir'in sözlerinden rahatsız olduğunu belli eden ses tonuyla. Eline ne zaman aldığını bilmediğim kalemi sıraya fırlatırken. Ardından da önüne döndü. Ben de bir şey demeden önüme döndüm. Yanımda oturan Ayşegül kendince homurdanmaya devam ediyordu.

 

"Sanki bir şey dedik. Artist artist hareketler."

 

Normal şartlar altında kimseyi kimseye karşı korumazdım, lakin konu Emir olduğunda adeta avukat kesilme potansiyeline sahip biriyim. Benim yüzümden demin önce ufak çaplı bir tartışmaya girmeleri bile yeterdi. Kimsenin, özellikle de arkadakilerin duymaması için yanına doğru yaklaştım. Zaten o da bu hareketime şaşırmış olmalı ki tek kaşını havaya kaldırarak yandan bir bakış attı. En azından bilirdi normal şartlar altında bu tip yakınlaşmalarda bulunmazdım. Dudaklarımı ıslatarak ve sesimi en düşük seviyede tutarak konuşmaya başladım.

 

"Belki bugün modu yoktur. Sonuçta hepimizin kendine göre dertleri var. Birden sinirini bu konudan çıkartmıştır. Olabilir şeyler bunlar."

 

Bu fikrimin de arkasındayım. İçimize attığımız her bir sorun, gün geçtikçe sırtımıza yük, belimize ağrı yapar. Bu sıkıntıyla da çevremize yansıtma durumumuz olurdu. Birçok kez yaşadığım bu durum sayesinde tecrübe kazanmış durumdaydım. Bu sırada da yanımda bana göz devirmekle meşgul olan Ayşegül, bıkkınlık dolu bir nefes verdi.

 

"Fazla mı iyi oldun ne? He, Çiçek. Hani normalde sen böyle demezsin, onun için diyorum. Ve sinirini olur olmadık insanlardan çıkaran otokontrolden yoksun biri için nefesini tüketme, bebeğim. Çünkü bazen insan birine kızmak ister ve kızar. Olayı bu kadar ıncık cıncık karıştırmaya gerek yok."

 

"Fazla iyilikle ne alakası var ya? Arkadaş olduğunuz için dedim sadece," dedim geriye doğru çekilirken. Kısa saçlarımı karıştırırken Ayşegül de arkaya göz ucuyla bakarak cevap verdi.

 

"Huyudur bu, bebeğim. Önce soğuk olur, sonra kendi kendine sıcak. Alıştım artık ama yine de bu otokontrolden yoksun olduğunu değiştirmiyor."

 

Kafamı salladım. Ne desem sinirinin yatışmayacağını anladığımdan sessiz kalma kararı aldım. Körü körüne inandığın bir olguyu değiştirmek zordu gerçekten. Önüme döndüğümde en iyi bildiğim şeyi yaptım: kafamı sıraya koyarak uyudum.

 

Daha doğrusu uyumaya çalıştım. Zira bu sefer Ayşegül uyumama pek müsaade edecek gibi değildi. Kolumu tutup çekiştirmesi de cabasıydı. "Gece beşik mi sallıyorsun kızım, kalksana." Yeni kapamış olduğum gözlerim açılmamak için direnirken tuttuğu kolumu kurtarmaya çalışıyordum. Birkaç kez omuzumu salladım. "Aynen Ayşegül, beşik salladım. Bırak, uyuyacağım," dedim. Ama inadı inat olan pek sevgili arkadaşım uyumama izin verecek gibi değildi. Bu sefer de saçımdan bir tutam alarak yüzümde gezdirmeye başladı. Huylanmazdım böyle şeylerden. Tepki vermedim.

 

"Okula gelince yaptığın tek şey uyumak zaten. Bir kalk, bak etrafa, kim ne yapıyor ne ediyor diye. Konuş be benimle, AAAAAAA!"

 

Biraz fazla yüksek çıkan sesiyle tek gözümü açarak baktım. Peşine de bir göz devirdiğimde tek yaptığı pişmiş kelle gibi sırıtmak oldu.

 

"Kimse umurumda değil."

 

"Offf git ya."

 

Huysuz çıkan sesiyle beraber içimden sabır çekerek kafamı sıradan kaldırdım. Kahve gözleri, yeşil gözlerimle çakıştığında zafer kazanan küçük çocuk gibi gözleri parıldadı. Küçücük bir tebessüm ettim, varla yok arasında. Bazen ters cevap versem de seviyorum Ayşegül'ü, kimse bana yaklaşmazken yanıma ilk gelen oydu. Konuşmam için fazlasıyla çabalayan da oydu. Seviyorum Ayşegül'ü, iyi kız.

 

İstediği gibi yaptım. Sohbete dalmış konuşurken bir şeyler almak için kantine gitmeye karar verdik. Taş-kağıt-makas oynadık. Tabii ki ben yenildim, sevmiyordum böyle oyunları, yeniliyordum hep. Kantine gitmek için ayağa kalktığımda Emir'in de peşim sıra gelmesiyle beraber sınıftan çıktık.

 

Sessizce yanıma biraz daha yaklaştı. Kelebekler şahlanırken, derin derin nefes aldım. Merdivenlerden inmeye başladık. Yanımdan boğaz temizleme sesi geldiğinde, bir şey diyeceğine emin olduğum Emir konuşmaya başladı.

 

"Ee, Çiçek, nasılsın?"

 

Emir bana bakarken ben ise o tarafa bakamayacak kadar utanıyordum. Sevgi gerçekten insanı çok değiştiriyordu.

 

"İyiyim, sen nasılsın?"

 

"İyiyim ben de," dedi.

 

"Bugün gergin gibisin," dedim vakit kaybetmeden, yüreğim ağzımda atıyordu sanki heyecandan. O çok sevdiğim gülüş sesi doldu kulağıma, tebessüm ettim.

 

Kantinden içeriye girerken sorum havada kalmıştı. Fazla kalabalık olmasa da insan vardı. Bunaltıcıydı bu durum. Fazla insan sevmem.Birkaç şey alıp parasını öderken Emir ile arama öğrencilerin girmesiyle kaşlarımı çatarak etrafıma baktım. Emir'i göremiyordum. Birkaç adım atarak kalabalıktan kurtulduğumda beklemeye başladım. Kafamı etrafta gezdirirken gözlerim pencerenin önünde duran kara kediye daldı. Sokak kedisi olduğunu belli eden, toz içinde kalmış tüyleri ve gökyüzü gibi mavi gözleri beni kendine kenetlerken bir süre bakıştık. Zihnime sabah hırsız çocuk ile aramızda geçen diyalog geldiğinde kafamı yana eğdim. Kedi de beni taklit ederken yüzümde bir gülümseme belirdi. Ben hipnotize olmuş gibi cama bakarken önüme birden çikolata uzatılmasıyla sakince gözlerimi uzatan elin sahibine çevirdim. Emir, tıpkı kara kedide olduğu gibi gökyüzünü andıran mavi gözleri ile bakıyordu. Sanki gözleri gülüyordu.

 

"Senin için almıştım," dedi. Bu sırada da sınıfa doğru yavaş yavaş yürümeye başladık. Çikolatayı hâlâ bana uzatırken elimle elini biraz itekledim.

 

"Teşekkürler ama bence sen onu Ayşegül'e ver."

 

"Niye?"

 

Sesinde tereddüt ile derin bir nefes alarak hızımı biraz arttırdım.

 

"Gönlünü almak için," dedim yutkunurken. "Çünkü sana kırıldı biraz sen öyle davranınca."

 

"Yanlış bir şey dediğimi düşünmüyorum."

 

Vakit kaybetmeden verdiği cevaplarla yandan bir bakış attım. Annem hep şey derdi, yani içtiği ve kafasının güzel olduğu zamanlarda: 'Her doğru her yerde söylenmez.' Ona göre doğru olan bu olguyu illaki bizim yanımızda apaçık söylemesi gerekmezdi.

 

"Seninle neyin yanlış neyin doğru olduğunu konuşmak istemiyorum Emir. Nesnel bulgular dışında her düşünce özneldir en nihayetinde. Sana sadece ona verirsen daha iyi olabilir, aranıza soğukluk girmez diyorum o kadar. Yine de düşünerek aldığın için sağ ol."

 

Sanırım önümüzdeki şu iki gün konuşmama kararı alsam hiç kötü olmazdı. Fazla konuşmuştum, benlik değildi pek bu hâl. Emir ise cevap vermedi. Sustu. Ayşegül'ün huyunu biliyorum, bir güzel söze bir tatlıya hemen affederdi. Sınıfın önüne geldiğimizde ikimiz de sıralarımıza giderek oturduk.

 

"Ayşegül."

 

Arkamızdan gelen ses ile Ayşegül arkasına döndü. Ben de bu sırada vakit kaybetmeden beni kollarına çağıran uyku için kollarımı sıraya koyarak kafamı kollarıma dayadım. Sanırım Emir beni dinlemeye karar vermişti.Kulağıma dolan sesleri bir süre dinledim. Emir çikolatayı Ayşegül'e vermiş ve aralarındaki sorunu halletmiş gibi duruyorlardı. Onları dinlerken ben de uyuyakaldım zaten.

 

π

 

Günün sonunda, evime giden yolda ipsiz sapsıza bulaşmadan eve geçebilmişken benden sakini yoktu şu anda. Tek yapmak istediğim biraz ders çalışmak, daha sonra da banyo yaparak uyumaktı. Mükemmel bir fikirdi bu.

 

Anahtarla kapıyı açtım. Ev buram buram ayrılık ve kalp kırıklığı kokuyordu. Aheste aheste içeriye girerek kapıyı ardımdan kapadım. Sırtımı kapıya dayamış dururken derin titrek nefesler aldım. Annem mesaj atmıştı "Yokum," diye. En azından haber vermesi bile bir adım sayılırdı. İşi vardı demek ki. Çantamı odama koyarak önce lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Aynadaki yansımam ile bir kaç saniye boyunca bakıştık. Bir şey demeden durdum sadece. Daha sonra banyoyu öne çekerek güzel bir banyo yaptım. Ardından üzerimi giymek için odaya gittiğimde, altıma dolapta bulduğum siyah eşofmanı ve siyah yarım kollu penyeyi geçirdim. Odamın balkonunu açarak içerinin hava almasını sağladıktan sonra mutfağa geçtim.

 

Yemekti, dersti derken hava karardığında mola vermek için yatağıma uzandım. Bu da beni kesmediğinde biraz balkona hava almak için çıktım. Çıktım ama keşke çıkmasaydım. Ne olduğunu anlayamadan önce birkaç ayak sesi, ardından gelen fener ışığı ve ağzıma kapatılan el ile eve doğru çekilmem bir oldu.

 

Bunlar o kadar hızlı oldu ki tepki bile veremedim.

 

Loading...
0%