Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@evelina

 

Uyan, kalk, yolun var

 

Dağılmaz dumanlar

 

Üfleme, çek içine, yan

 

"Biraz daha yolun var"

 

Der o ses içimde, hatta kafamda

 

Durulmaz asla, hiç yorulmaz

 

Çırpınırken ben inatla, inatla

 

 

Şarkı: NKBİ

 

π

 

Uyan!

 

Uyan!

 

 

Uyan, bunların hepsi birer rüya.

 

Hani sabah uyku ve uyanıklık arasında o ince çizginin arasında kalırsınız ve galip gelen uyanmak olur ya işte ben şu anda öyle bir durumun içindeyim. Sanırım sarsıldım ya da bana öyle geldi hızla yataktan doğrulduğumda yüzümde birikmiş ter tanelerini hissedebilmek rahatsız ediciydi.

 

 

Bir kaç derin nefes aldığımda gözlerimi sımsıkı kapatarak bekledim. Titrek nefeslerini durduramazken dün gecenin de bir rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu idrak etmeye çalışıyordum. En son başıma dayanmış bir silah yatağımın kenarında duran bir adet gri gözlü çocuk en net hatırladığım şeylerdi. Siyah yarım kol giydiğim penyemin sırt kısmında terlediğim için bir soğukluk hissederken istemsiz olarak tüylerim diken diken oldu.

 

 

"Çıldırıcam sanırım."

 

 

Kapadığım gözlerimi açarak odaya göz gezdirdim. Hiçbir şey yoktu. Hiç kimse yoktu. Galiba delirmiştim. Hepsi bir rüya mıydı? Yataktan kalkmak için ayaklarımı yataktan aşağıya sallarken hala temkinli bakışlarım odanın her bir köşesinde geziniyordu. Her an nereden geldiğini anlayamayacağım bir şey ile karşılaşabilirdim. Yataktan kalkarak önce bir esnedim. Banyo yapsam iyi olabilirdi ancak doğruyu söylemek gerekirse korkuyordum. Kimse yoktu artık korkumu saklamamam da gerekmezdi. Yalnızlık bir arkadaş gibi korkumu içinde hapsederdi. Hep böyle olmuştu ve olacaktı. Bu yola doğduğumdan bu yana yalnız başlamıştım böyle de devam ediyordu.

 

 

Balkonuma kaçamak bir bakış atarak yavaşça oraya doğru ilerledim. Perdeyi biraz aralayarak gelen giden var mı diye baktım. Kargalar daha b*kunu yemeden uyandığım için yolda giden ya da gelen kimse yoktu. Geriye çekilerek derin bir nefes aldım. Odamdan çıkarak banyoya yürüdüğüm sırada dış kapının iki kere tık tık sesini duyduğumda yüreğim de sancılar oluşmaya başladı. Bu kadar korku ödümü kopartacaktı sonunda. Ardından gelen zil sesi ile yavaşça kahverengi kapıya giderek kapı deliğine gözümü dayadım. Annemi görmem ile rahat bir nefes alarak vakit kaybetmeden geriye çekilerek kapıyı açtım.

 

 

Asker yeşili kısa bir elbisenin içinde sabahın erken saati olmasına rağmen dinç duran hâli ile bakakaldım. Saçları özenle taranmış gibiydi. Şeffaf ayakkabılarını elinde tutuyor ve direkt önüne bakıyordu. Boynunda gördüğüm inci kolye ile kaşlarım kalktı sanırım yeni bir hediyesi vardı. Geçmesi için kenara çekildim. Önümden bir şey demeden geçti.

 

 

"Erken geldin." Sesim de sorgular bir ifade yoktu. Aksine 'iyi ki erken geldin' tonlaması vardı. Ne olursa olsun annem benim güvenli alanımdı biliyorum şuracıkta elimi kessem kılını kıpırdatmaz. Ben ise kılına zarar gelse yakardım buraları. Belki de aramızdaki en büyük fark buydu annem onu koruyup kollayacak bir evlada sahipken benim hastalandığımda bir çorba yapacak annem yoktu.

 

 

Sağ tarafına doğru dönerek uzun kirpiklerinin kapadığı kahve gözleri ile küçümseyici bir bakış attı. "Eve giriş çıkış saatim ne zamandır seni ilgilendirir oldu?" Kısa bir an duraksadım. Dün yeterince korkmuş olmak ve şimdi de annemin bu şekilde davranması gözlerimi doldurdu. Ben sadece annesine ihtiyaç duymuş liseli bir ergenden başka bir şey değildim.

 

 

"Ağlayacak mısın?" Bakışları ile eşdeğer küçümseyici ses tonu yüreğime derin bir kesi bıraktı. Kanayan yara da acır ama asıl acı kanamadan yakan acıdır. Kanayan yaraya bir merhem varken kanamayan yaraya bir merhem bulmak çok zordu. Annem benim kanamayan yaramdı.Rutubetten artık rengi kararmış tavana çıkarttım gözlerimi gözyaşlarım geriye gitsin diye. Zehri bitmedi ama "Güçsüzsün." Dedi bu sefer.

 

 

"Güçsüz değilim." Titrememesi için çaba sarf ettiğim sesim ile bir kaç kez yutkundum. Alayvari bir ses çıkartarak bana doğru döndü. " Çocukken de böyleydin. En ufak ters lafa gözlerin dolardı." Benim kısa dağınık saçlarıma tezat uzun maşalı saçları karşımda sanki bir patroniçe ile konuşuyormuşum hissi verirken gözyaşlarım artık göz pınarlarımda değildi. Ağlamaya yakın değildim. Dik bir şekilde bakıyordum anneme.

 

 

"Tek bir lafım ile gözün dolacak kadar güçsüzsün. Hâlâ.Eziklikten başka bir şey değil." İşte bu sefer gülme sırası bana geçmişti. Kafamı iki yana salladım. "Ağlamak üzere olan bir insana 'güçsüzsün' denmez. Ya da 'ağlayacak mısın?' diye sorulmaz. 'neyin var?' denir mesela 'bir sıkıntın mı var?' denir." Derin bir nefes aldım. "Çocukken de sormazdın. Şimdi de." Hayatım her daim anneme kendimi kanıtlamak ile geçmişti işte yine aynı durumdaydım. Beni güçsüz ezik görmesin diyeydi bu dikliğim belki biraz bu halimden etkilenirde gelmezdi üzerime çocukken fark etmesi içindi gözyaşlarım bunu hiç anlamadı. "Ama maalesef sen durumun sadece kendin ile ilgili olduğunu düşünüyorsun." Tek kaşını havaya kaldırdı konuşmama değildi bu tek kaşının havaya kalkmasının sebebi genelde yumuşak davranırdım anneme yardım eder, ne derse alttan alırdım ama dün gece yaşadıklarım içimdeki korkuyu körüklüyordu. Ben ise daima korkumu sinire çevirmeyi öğrenmiştim. Devam ettim ama sözlerime. Durmadım. "Güçsüz olan bensem bencil olan da sensin. Anne."

 

 

Tek kaşı indi gözlerinde hiç bir duygu zerresi yoktu. Bencil demem onu üzmüş müydü? Hiç sanmıyorum. Kalın toprak tonları sürülü dudaklarını yaladı önce. "Bu hayat bana sadece kendine değer vermeyi öğretti." Kafasına sağ eli ile yavaşça vurarak devam etti sözlerine." Kafama vura vura hem de bu senin için bencillik ise evet bencilim." Bir iki adım atarak aramızdaki fiziksel mesafeyi azalttı. "Sana bir tavsiye kimseye çabucak bağlanma ya da biraz da olsa değer verme çünkü karakterler değişir hikaye hep aynıdır."

 

 

Hırstan gözleri koyulaşan anneme baktım ve umutsuzca başımı salladım.

 

"Sen bir kere yara aldın diye herkesin hikayesi aynı olmak zorunda değil." Dedim sesimin normal çıkmasına gayret ederken. "Sana sadece şunu söyleyebilirim. Anne. Sen sevmeyi bilmedikçe hikayen hep aynı olacak." Sözlerimden sonra biraz duraksadı kahve gözleri titredi sanki bakışları biraz olsun o hırçın halinden kurtuldu. Başını iki yana sallarken bukleleri hareket ediyordu.

 

 

"Anlamıyorsun ama anlayacaksın. Tek bir kişinin sevgisini arzulayıp o kişi tarafından yüzüstü bırakılınca anlarsın.Şu anda yaran yarama denk değil. Çiçek."

 

 

Bu kadar konuşmuş olmak hele ki bir de ayıkken kırk yılda bir karşılaşılacak bir durumdu gerçekten.Daha başka bir şey demeden banyoya doğru ilerledim kapıyı ardımdan kapadığımda boğazımda bir yumru vardı. Suyu açarak biraz ısınmasını beklerken bir kaç kez öksürmek istedim. Lakin öksürüğümün gözyaşlarına döneceğimi bilemedim. İnsanı asıl üzen şey olmak istediği yerde olamamak değil insanı asıl içten içe bitiren ve üzen şey hissetmek istediği duyguyu hissedememesidir, anlaşılmamaktır. Bir parça gözyaşı ile tamamladım banyomu. Havlumu vücuduma sararak koridora çıktım. Annemden bir iz yoktu etrafta büyük bir ihtimalle uyuyordu.

 

 

Odama geçerek üzerimi giymek için dolabımın kapağını açtım. Bu sırada ayak ucuma bir kağıt parçası düştüğünde kaşlarımı çattım. Dolabımda kağıt parçası ne arasın. Havlunun ucunu tutarak yere eğildim. Buruşmuş ellerim ile kağıdı tutarken ayağa kalktım. Sabah ki acaba rüya mıydı? Sorusunun cevabı gizliydi kağıtta.

 

 

Düzgün katlanmış kağıdı açarak aynı şekilde düzgünce inci gibi harfler ile yazılmış cümleleri okudum. Yalan yok ilk başta algılayamadım bir kez daha okudum.

 

 

'Dün gece iyi iş çıkarttın asi kız.Yine karşılaşacağız. Şimdilik kendine dikkat et. Bu arada ne kadar umursamaz dursan da gözlerindeki korku okunuyor.'

 

 

Ne demek bir daha karşılaşacağız böyle bir şeyi isteyen kim? "Salak çocuk. Bir de tekrar karşılaşacağız diyor. Nah." Elimdeki kağıdı buruşturarak çöp niyetine kenara yığdığım kağıtların yanına attım. "Hayır akıllısı beni bulmaz delisi peşimden ayrılmaz." Başıma ağrı çıkmıştı iyi mi, durduk yere. "Ne cins insanlar var ya. Şu kıç kadar yerde." Hem hiç gözlerimden bir şey anlayamazdı, annem demişti bir kere gözler yalan söyler. En çok gözler. Okul saatinin yaklaştığını gördüğümde söylenmeye ara vererek daha fazla vakit kaybetmeden üzerimi giyindim. Kısa saçlarımın sadece uçları ıslak duruyordu. Bir kaç kere taradım. Çantamı da alarak evden sessizce ayrıldım. Kulaklığımı kulağıma takarken bir yandan da telefonumdan şarkı seçmeye çalışıyordum.

 

 

Tek temennim okula gidip uyuyup geri dönmekti gerçekten başka istediğim hiç bir şey yoktu. Dolmuş durağına gidene kadar ara ara arkama bakarak yürümek zorunda kalmak canımı sıkıyordu. Bu korku tohumlarını içime eken herkesten nefret ediyordum. Bu sabah şaşırdığım bir şey varsa o da şu yerden bitme Ahmet ile hiç karşılaşmamıştım. Zira karşılaşmakta istediğim pek söylenemezdi. Onun 'abi' dediği yüzünden başım belaya girmişti. Durağa geldiğimde yine bir kaç kişi bekliyordu. Zaten çok geçmeden dolmuşta gelmişti. Dört kişilik arka koltuğa beş kişi bindiğimizde yanımdaki teyze ile akraba olmama ramak kalmıştı gerçekten. Okula yakınlaştığımızda ileride Emir'i görmem ile kocaman gülümsedim. Dolmuşu durdurarak aşağıya indim. Yavaş yavaş kafasını yere eğmiş bir şekilde gidiyordu. Üzerine giydiği deri ceketi ve tek omuzuna astığı sırt çantası biraz daha etkilenmeme neden oluyordu. Deri ceket ona çok yakışıyordu. Yavaşça arkasından yürümeye başladım. Boğazıma heyecandan bir yumru oturmuştu, elim titreye titreye kaldırıp koluna dokundum. Arkasını döndüğünde beni görmeyi beklemiyor olduğu yüzünden okunurken minik bir tebessüm ettim.

 

 

"Günaydın Çiçek."

 

 

"Günaydın Emir." Sesim ile beraber o da bana gülümseyerek karşılık verdi. Birlikte okula gitmek için yürümeye başladık. "Sen normalde yürümezsin."

 

 

Benim ile ilgili bir detaya bu kadar hakim olması yüreğimde çekirgelerin horon tepmesine neden olurken tebessüm ettim.

 

 

"Bugün değişiklik olsun dedim." Hayır aslında seni gördüğüm içindi herşey. "İyi bakalım." Dediğinde ardından telefonu çaldı. Benim tarafıma doğru telefonu kulağına tutarken bir yandan hem konuşuyor hem de arabaların geçtiği yere doğru ilerliyordu. Neredeyse kaldırımdan aşağıya inecekti, bir araba neredeyse sıfırdan geçtiğinde panik ile kolundan tutarak kendime doğru çektim çekerken de "Canının hiç mi kıymeti yok ezileceksin." Demeyi de ihmal etmedim telefon ile konuştuğu için kolunu kaldırarak bana bakarken utanmıştım çünkü bakışı pek hoş bir bakış değildi.

 

Hemen kafamı başka yöne çevirirken yürümeye devam ettik. Başka bir arkadaşım olsa yapmazdım ama konu o olunca herşeyi göze alıyordum değişik bir şekilde, Emir'den gerçekten hoşlanıyordum ama beni içten içe üzen bir durum vardı. Bir araya geldiğimiz de çok fazla konuşmuyorduk bazen bir kaç cümle ile geçiyordu günlerimiz ya da hiç konuşmayarak.

 

 

Doğrusu hiç konuşmadığımız günler benim için kötü gün kategorisine giriyordu. Kendimi mutsuz ve huzursuz hissediyordum. Sessiz sessiz yolumuzda giderken önümüze koca gülümsemesi ile Ayşegül'ün çıkması beklediğim bir şey değildi zira kendileri uykuyu çok sevdiğinden geç geliyordu okula.

 

 

"Gü-nay-dın-larrrr! Nabersiniz?"

 

 

Şen şakrak haline tebessüm ettim. Emir ile aynı anda cevap verdik. Daha sonra da birbirimize bakarak tebessüm ettik. İşte mükemmel anı kutuma bir yenisi daha eklenmişti.

 

 

"Hayrola fazla neşelisin bugün? Erkencisinde aynı zamanda" dedi Emir merakla.

 

 

"Ayy hiç sorma valla. Sabah güzel bir mesaj ile uyandım." Etrafa melül melül bakışlar atmaya başladığında kafamı iki yana salladım. Uzun zamandır konuştuğu biri vardı. Çocuk ile uzak mesafe ilişkisi yaşadığını biliyordum. Başkalarının ilişkileri beni hiç bir zaman ilgilendirmediği için pek üstüne düşmemiştim bu durumun.

 

 

"Nasıl kutlu biridir ki bu senin gibi uykucu birini sabahın köründe uyanmanı sağlayacak kadar bağlamış kendine." Emir tebessüm ile kurduğu bu cümleler adeta ağzından şiir gibi akmıştı.

 

 

"Aşk böyle bir şeymiş demek ki." Dedi hemen peşine Ayşegül saçını kulağının arkasına alırken okula artık yaklaşmıştık. Öğrenci sayısı giderek artıyordu.

 

 

"Peh ne aşkığ beeee!!" Arkamızdan yükselen ses ile beraber kısa bir şok etkisi yarattığından Ayşegül ile beraber elimiz yüreğimize gitti. Kadir yüzündeki yarım gülümseme ile bize bakarken biz sadece ona göz devirmek ile meşguldük. Fark etmeden bir iki adım geriye giderken bir bedene çarptım ki kim olduğunu da biliyordum. Emir, ona çarpmama rağmen hiçbir şey yapmazken ateşe değmişcesine geri çekildim.

 

 

"Afedersin." Sesim, sesim neredeymiş benim güzel sesim. Biraz daha içime içime konuşursam sonunda gerçekten konuşmayı unutacaktım.

 

 

"Sorun değil." Dedi sakinlik ile. Okulun kapısından içeriye girdik. Burada geçirdiğimiz son aylar olduğundan mıdır bilmem okula karşı değişim bir bakış açım oluşmuştu artık.

 

 

"Senin anlamayacağın şeyler bunlar Kadir." Dedi Ayşegül göz kırparak.

 

 

"Neyi anlamam ben neyi?" Diye karşılık verdi Kadir bir parça adını tam koyamadığım duygu ile elini siyah kapüşonlusunun içine sokarken yarım bir şekilde de Ayşegül'e dönmüştü. Ayşegül ise yüzündeki tatlı sırıtma ile "Aşk yani loveeee." Dedi ardından da ekledi "Hemen alınganlık yapma canım, şaka yapıyorum." Elini hem Emir'in hem de Kadir'in omuzuna vurdu. "Hem eminim aşk ikinizin yüzüne gülecek." Yandan bana da bir bakış attı.

 

 

"Çiçek senin görüşü bildiğimden bulaşmıyorum sana." Kafamı salladım. "Aşk istemem." Dedi Kadir Kurtlar Vadisi Memati gibi. "O beni öldürür."

 

 

"Aşk öldürmez, öldürüyorsa aşk değildir zaten. Aşk yaşatır." Uzun süredir sessiz kalan Emir konuştuğunda hepimiz aynı anda ona döndük, normalde Kadire katılıp goy goy yapmaları gerekti.

 

 

"Kanki bugün yatakta ters taraftan mı kalktın nedir bu edebiyat sabah sabah." Dedi Kadir mamalak gibi olmuştu çocuk iki dakika da. "Yoksaaaaa.....yoksaaaaa....sen aşk kuşu mu oldun?" Ayşegül'ün dediklerinden sonra bir afalladım ben o kadar alışmıştım ki sevmeye onun da birini sevebilecek olma düşüncesini hiç düşünmemiştim. "Oha olabilir mi lan, oo kardeşim ne zaman oldu o iş hiç haber etmiyorsun?" Diye arka çıktı Kadir.

 

 

"Saçmalamayın ne alaka?" Dedi şu anda bir git gel yaşadığım için olsa gerek sesindeki gizli duyguyu anlayamadım. "Hem ben üniversiteye kadar aşk, sevgili işi düşünmüyorum." İlişki istememesine sevinsem mi yoksa beni öğrense vereceği tepkiye şu anda daha iyi hakim olduğuma üzülsem mi bilemedim.

 

 

" O ne be öyle hem aşk bu paşam lise,üniversite dinlemez. Bir bakmışsın tutulmuşsun birine." Omuzu ile omuzuma vurdu "Değil mi Çiçek. Sen de bir şey desene." Ben bir şey mi diyeyim. Ben kenarda sessiz sessiz duruyorum bana niye bulaşıyorsun ki ya. Derin bir nefes aldım mantık kızım mantık. Sen nasıl davranırsın onu düşün "Emir kendi için kararını vermiş yani bunun üzerine pekte teori üretmeye gerek duymuyorum." Cümlem bittikten sonra önüme uzatılan el ile kısa bir bakıştım. Merdivenden çıkıyorduk ve şu durumda tökezlememek için zor duruyordum gerçekten midemdeki kelebekler kafamın üzerine çıkmış etrafında dönüyordu,uzattığı ele öküzün trene baktığı gibi daha fazla bakmamak için elimi elinin içine bıraktım.

 

 

"Desteğin için sağ ol." Dedi elimi bir kaç kez yukarı aşağıya yaptıktan sonra bıraktı. " Vay be Çiçek bunun adı hainlik. Köpek seni." Ayşegül'ün bu haline güldüm. Evet birbirimize bazen köpek derdik onun için hiç alınmadım valla şu anda bulutların üzerindeydim aksine ona "Sus sensin köpek." Diye cevap verdim. Tamam genelde sert bir yapım vardı ama bu arada bu şekilde şakalaşmayacağım anlamına gelmiyordu. Bugün kim ne yaparsa veya derse hiç umurumda değildi valla eli elime değmişti ya.

 

 

Sınıfa girip yerimize otururken çok geçmeden içeriye ingilizce hocası girmişti ve benim için kafayı gömüp uyuma vaktiydi. Tam kafamı koyacaktım ki "Valla bir gün döveceğim seni." Diyen ses ile göz devirdim. "Beni bir sal ya. Her gün aynı terane sıkılmıyor musun?" İsyankar sesime hiç aldırış etmeden yanağıma avucunu yaslayarak kafamı kaldırdı. "Öğretmenler konuşurken duydum, artık uyuyan olursa direkt notları düşük verilecekmiş." Omuzlarınmı kaldırıp indirdim." Ee bu beni ilgilendirmez ki." Bu sefer Ayşegül bana göz devirdi. "Arada o beynin yerinde susam tanesi olduğunu düşünüyorum. Listenin başında da sen varsın." Yine dinginlik ceketini üzerime geçirirken yeşil gözlerimde ılık meltemler esiyordu. "O kadar uyuyormuyum ya ben." Dedim aslında cevabı çok net biliyordum latife yapıyordum sadece. Ne kadar değersizmiş gibi göstersem de okul o evden ve bu şehirden acilen kurtulmam için bir biletti. Ardımdaki kimseyi düşünmeden yeni bir hayat kurmak istiyordum,zor olacaktı biliyorum ama imkansız değildi. Ben her zorluğu göze almıştım.

 

 

"Tabii ki yatağından çok şu sırada uyuyorsun." Anlayış ile kafamı salladım. Bu uykumun nedeni bazı geceler köpek gibi çalıştığım için oluyordu. Pek test kitabım olmasa da annemin sanırım acıdığı için verdiği paraları biriktirip ikinci el olanlarını alıyor onları çözmeye çalışıyordum. Bir hedefi ne kadar açık tutarsan olması da o kadar zorlaşıyordu bunun için pek hedeflerinden bahsetmeyi sevmiyordum.

 

 

"Tamam uyumuyorum al al." Bıkkın bir nefes verirken Ayşegül sırıtıyordu." Yalan söylemiyosun değil mi?" Dedim. "Neden yalan söyleyeyim beeee." Cırlaması ile kulaklarımı kapadım. " Tamam bir şey demedim." Öğretmenin bizi uyarması ile ikimiz de mum misali olup ders bitene kadar hiç konuşmadık. Hatta öğle arasına kadar pek konuşmadık çünkü genelde best kankisinin yanındaydı. Derslerde kızıyorlardı madem öğle arama da burunlarını sokmazlardı herhalde. Huzur istiyordum bir parça çok mu yani.Sıramdan kalkarak en arkaya geçtim duvar kenarına oturarak kafamı sıraya koydum uyumak üzereydim ki duyduğum ses ile kaşlarım istemsiz kalktı gözümü kısıkça açarak olanlara baktım. "Yaaa aşk olsun Emirrr!!" Dilara yine Emir'in yanına bitmiş bir şeyler anlatıyordu. Ayşegül de sessizce yanlarında duruyordu. Dilara güldü onu bu kadar şımartan şey neydi bilmiyorum ama hiç hoşuma gitmemişti bu durum.

 

 

"Yok bak o öyle değildi böyleydi." Diyerek elini kaldıran Dilara tam Emir'e vuracaktı ki. Emir Dilara'nın bileğini tutarak kendisine vurmasını engelledi. İçimden derin bir ohhh çekerken gözümü biraz daha açmıştım. Sadece Emir'in hareketlerini izliyordum ama gözüm bileğini tuttuğu elindeydi.

 

 

"Emir ne yapıyorsun bırak kolumu. Acıyor." Diye zelzenişte bulundu Dilara. Bir yandan da kolunu kendine çekmeye çalışıyordu. "Bir daha sakın bana vurmaya çalışma." Diyerek tuttuğu bileği nazikçe bıraktı. Dilara üzülmüştü. Kahve gözleri sislenmiş yanakları biraz kızarmıştı. Bileğini ovalarken "İlla böyle yapmana gerek yoktu. Düzgünce söyleyebilirdin." Son sözleri bunlar olurken oturduğu sıradan gürültü şekilde kalkarak sınıftan dışarıya çıktı. Ayşegül ise olaylara sessiz kalmayı tercih etmişti. Ekurisini korumaması ya da yanına gitmemesi şaşırtıcıydı. Uykum kaçmıştı uyumaya çalıştığım sıradan kalkarak Ayşegül'ün yanına kendi sırama geçtim. Emir önüne bakıyordu sadece bu sırada zil çalmış herkes içeriye girmeye başlamıştı çok geçmeden tüm neşesi ile Kadir içeriye girdiğinde sakince yanımıza geldi hepimizin yüzünde bakışlarını gezdirdiğinde en sonunda Emir'de durdu.

 

 

"Yüzünüzden düşen bin parça. Neyiniz var." Dedi ve kederle ekledi. "Benim yokluğumda bir olay mı oldu yoksa." Hiç birimizden çıt çıkmazken Kadir yerine oturdu. "Ayşegül sen söyle." Umut dolu bakışlar ile baktı derin bir nefes alıp verdi Ayşegül, doğrusu Emir bir kaç gündür fazla asabi yaklaşıyordu hiçbirimiz bunun nedenini bilmesekte en azından kendisine vurulmasını sevmediğini biliyorduk. Onun içindir belkide bu kadar tepki vermesi. " Dilara Emir'e vurmaya çalıştı Emir de tepki gösterdi işte ondan sonra böyle oldu. Benim bir şeyim yok. Çiçekte uyudu uyandı ondan böyle." Diyerek durum güncellemesi geçti. Kadir'in kaşları havaya kalktığında ne demesi gerektiğini kestiremiyor gibi duruyordu. "Anladım." Demek ile yetindi bunun için. Zaten sonra sınıfa öğretmenin gelmesi ile hepimiz sessiz kalıp dersi dinlemeye başladık. Uyumak istiyordum şu anda ben, bazen seslere dahi tahammül edemiyordum uyuyordum. Uyku en güzel kaçış aracımdı. Uyuyup uyanacak ve bu illet şehirden kurtulmaya bir gün daha yaklaşacaktım. Ardımda bıraktığım için üzüleceğim kişi Emir'di. Ne beni,bizi terk eden babamdı ne de beni ezik gören annemdi sadece Emir he bir de iyi kötü yanımda duran Ayşegül. En azından gerçekten birileri beni tüm huysuzluğuma rağmen seviyordu.

 

 

Düşündüm,düşündüm ve daha çok düşündüm. En sonunda yine aynı noktaya geldim. Bu şehri terk etmek. Şu anlık tek gayem buydu. Aniden zil sesini duymam ile kısa bir titresem de kendimi hemen toplamıştım ders fazla hızlı geçmişti sanki. Yanımdan geçmek üzere olan Emir bu titremeyi görmüş hemen yanıbaşımda durmuştu yarı yarıya sınıftan herkes gitmişti. Yeşil gözlerimi yerden sakince kaldırarak Emir'in maviş gözlerine çıkarttım. Denizden esen meltem ormanımdaki yaprakları usul usul okşadı.

 

 

"İyi misin?" Dedi bir parça normal bir parça endişeli sesi, kafamı salladım sadece. "İyiyim sadece bir an zil çalınca korktum." Sağ elini kaldırarak omuzuma dokundu. "Merak etme ben yanındayım." Nutkum tutuldu o an gerçekten. Dört kelime bir araya geldiğinde bu kadar etkili olabilir miydi? Olmuştu işte. Tebessüm ettim " Sağ ol." Demek ile yetindim çünkü sanırım başka bir kelime söyleyecek gücüm yoktu şu anda. "Kantine iniyorum ben, bir şey ister misin?" Hayır anlamında başımı salladım. Omuzlarını kaldırıp indirdi 'sen bilirsin' der gibi daha sonra da gitti. O gitti ama ardında aklı karışık bir kız bıraktı. O gitti ama ardında heyecanın vücudunu istila ettiği bir kız kaldı. Önüme dönerek sırıttım sadece. Bugünün cuma olması kesinlikle çok kötü bir andı. Çünkü ben Emir'i bir gün görmesem özlerdim.

 

 

Kafamı utanç ile sıraya koyarken gözlerimi kapadım o anı zihnim yeniden yeniden sundu gözümün önüne biraz önceyi,ben ise aynı heyecan ile kaldım ama en son hesaba katmadığım bir şey oldu yanlışlıkla uyuyakaldım.

 

 

"Çiçek gitme vakti kalk." Kolumun adeta deşilmesi ile kapalı gözümü açmaya çalıştım bakın çalıştım çünkü o kadar uykum vardı ki göz kapaklarım açılmamak için adeta yalvarıyordu. Maalesef okula ancak bu kadar tahammül edebilirdim onun için zor da olsa kafamı kaldırdım. Ayşegül kendi çantasını ve benim çantamı da toplamış bekliyordu. "Hele şükür ya bir an hiç uyanmayacaksın sanmıştım valla." Kollarımı iki yana açarak esnedim. "Kaç ders uyudum?"

 

 

"Çok değil canım iki derscik falan."

 

 

Benim için rekor gibi bir şeydi bu olay. Kafamı salladım sadece sıradan kalkarak çantamı geçirdim omuzumdan tam çıkmak üzereydim ki önüm kesildi. Bu deri ceket, bu koku, bu formada baştaki düğmenin açıklığı ve sıcak nefes yeşil gözlerimi biraz yukarıya kaldırdım Emir yine mavi gözleri ile bakarken ne olduğunu anlamaya çalıştım ne oluyordu? Kelebekler bu sefer sadece benim değil Emir'in de etrafını sararak ikimizi bir çembere almıştı. Alık alık ona bakarken o güldü. Ben sanrı falan görüyor olabilir miydim? Bunun başka bir açıklaması olamaz çünkü. "Bir sorun mu var?" Dedim sessizce. Kafa salladı. "Sadece görüşürüz demek için geldim."

 

 

"Niye bekledin ki. Sonra da görüşürdük."

 

 

"Uyuyordun bekledim."

 

 

Kocaman gülümsedim.

 

 

"Peki o halde." Dedim Allah'ım kulaklarım yanlış mı duyuyor? Acaba o da beni mi seviyordu? Ayşegül'ün dedikleri gerçek olabilir miydi?

 

 

"Görüşürüz." Dedi denizinden meltem esti " Görüşürüz." yapraklarıma ılık ılık meltemi çarptı. Başka bir şey demeden gitti. Ardından baktığım ile kaldım. Annem her ne kadar sevgiyi sevmese de bence sevgi çok güzel bir histi. Rüzgarın usulca saçlarda dolanması gibiydi, kalan son kekin ortadan bölünmesi gibiydi tıpkı ılık ve güzel bir hissi vardı. Annem sanırım bu konuda biraz abartıyordu.

 

 

"Çiçek yine daldın gittin. Hadi kalk!" Ayşegül'ün kolumdan çekiştirmesi ile kalkmak zorunda kaldım. İçim o kadar sıcacıktı ki sadece gülümseyip durmak istiyordum. Sanırım sevgi sarhoşu olmuştum. Normalde ordan oraya çekiştirilmeyi sevmezdim ama bu seferlik hiç bir şey demedim. Merdivenlerden inerken de okuldan çıkarken de, Ayşegül bir çok şey anlattı yine dinlemedim. Tek düşündüğüm şey Emir'in beni seviyor olabilme ihtimaliydi. Ayşegül koluma elini koymuş, birlikte yürürken canım belki de ilk defa yürümek istemedi, dolmuş ile gitmek istiyordum. Okulda uyumam gereken süre zarfında uyuyamamıştım ve uyumazsam çalışamazdım. Bu düşünce ile kaşlarımı çattım.

 

 

"Ya sen beni dinliyor musun?" Yanımdaki sitemkar ses tüm düşüncelerimi dağıtırken yerde olan bakışlarımı kahverengi gözlere çıkarttım. Beklenti ile bakan gözleri cevap beklediğini ayan beyan belli ediyordu.

 

 

"Dinlemedim. Dalmışım." Dedim omuzlarımı kaldırıp indirirken. Ayşegül ise küskünce baktı bana sevmediği şeyler arasında dinlenmemek vardı.

 

 

"Bir sorun mu var?" Dedi yine de beni düşünerek ve ekledi "Emir gittikten sonra böyle oldun. Valla etkiliyor bu çocuk seni." Kafamı hemen iki yana salladım gizli olan gizli kalmalı kutusundan hiç bir zaman çıkmamalı. Kimse okul bitene kadar bu sevgiden haberdar olmamalıydı. Göz önünde olmayı sevmiyordum.

 

 

"Emir ne alaka uykumu alamadım." Derince bir yutkunarak devam ettim. "Emir benim arkadaşım. Başka bir şey yok." Bakışlarım tekrar sokak taşlarına çevirdim. "Aman tamam be ama favori shipimsiniz istesen de istemesen de." Cevap vermedim. Konuşmak istemiyordum daha fazla. Keşke bazı insanlarda mecbur kalmadıkça konuşmasa. Büyük Çınarın önüne geldiğimizde Ayşegül durdu. Kolumda olduğu için ben de dururken elini kolumdan çekti.

 

 

"Çiçek benim bir yere gitmem gerekiyor bebeğim." Dedi hemen,kafamı salladım sadece. Bu sessiz bir cevaptı uzun kollarını belime dolarken beni kendisine doğru çekti. Bu ilk sarılışımız değildi ama her seferinde bana iyi geliyordu. Ben de kayıtsız kalmayarak ellerimi sırtına dokundurdum. Geri çekildiğinde gülümsüyordu tebessüm ettim.

 

 

"Uykunu iyi al. Pazartesi dinç gel Çiçek. Yoksa gazabımdan kurtulamazsın." Tehtitvari sesi ile tebessümüm gülümsemeye döndü. "Hiç sanmıyorum." Dedim sadece. "Bekle ve gör bebek hadi ben kaçtım." Diyerek sağ taraftaki sokağa girdi. Her gün aynı uyarıyı yapmaktan asla vazgeçmiyordu lakin ben yine uyumaktan geri durmuyordum.Bir süre ardından baktım, gözden kaybolana dek ne zaman ki gözden kayboldu tekrar önüme döndüm. Siyah hırkamın ceplerine elimi sokarak dolmuş beklemeye karar verdim. Yürümeye üşeniyordum. Uykum da vardı hem.

 

 

Bir süre sanırım bir iki dakika sonra ben uslu uslu olduğum yerde dururken birisi bana çarptı. Hazırlıksız yakalandığım için sağa doğru savrulurken düşmemek için elimi cebimden çıkartarak bir dayanak bulmaya çalıştım tam bu sırada bana çarpan kişinin kolumu tutması ile dengede durabilmiştim. Korkudan olsa gerek kalbim hızlı hızlı atarken hem çarpıp hem de beni tutan kişiye kafamı çevirdim, gördüğüm gri gözler ile kısa bir an ne olduğunu idrak edemedim. Gerçekten daha sabahına yazdığı notun bu kadar hızlı gerçek olması hayatın cilvesinden çok hayatın tokadı gibi bir şeydi benim için. Her yüz bir anı defteri gibiydi benim için ne yaşadıysak yüzüne bakmam yeterdi hatırlamak için ve gri gözlü çocuğun yüzüne bakarken hiç iyi anılar canlanmıyordu gözümde tek bir iyi anı olabilirdi o da Ahmet'i çağırırken bana belki de benim öyle sandığım ufak tebessümünden başka bir şey değildi.

 

 

"Önüne bakmıyor musun?" Dedim normal bir şekilde sanki dün akşam hiç bir şey olmamış gibi.

 

 

"Yolumun üzerinde duran sensin." İşte bu cevaba en muhteşem cevaplarımdan birini verdim, gözlerimi devirdim. Bıkkın çıktığına emin olduğum sesim ile "Gerçekten ben sizden kurtulamayacak mıyım?" Diye de süsledim. Dudaklarını büzüp "Üzdün şu anda." Dedi. Sanırım kendince eğleniyordu. Hiç bir şey demeden yeşil gözlerimi, gri gözlere kenetledim. Bir süre bakıştığımız için midir bilmem farkettiğim şey grinin içi siyahtı hayır göz bebeğinden bahsetmiyorum gerçekten grinin en ücra köşelerinde saklı bir siyahlık vardı. Belki bir sır belki de kendi.

 

 

"Üzülmen bile yalan senin." Dedim bir anda bu dediğime anlam veremez bakışlar ile karşılık verirken ben kolumu aşağıya çekerek elinden kurtardım, söylediğim an pişman olmuştum. "O ne demek şimdi." Derken tek kaşı sorgular bir şekilde kalkmıştı hala dibimde oluşunu görmezden gelirken doğru kelimeler için zihin çarkım dönmeye başladı dudaklarımı ıslatırken tek amacım vakit kazanmaktı. "Dün gece." Sesimin ayarının kaçtığını fark ettiğimde biraz daha kıstım sesimi. "Dün gece bana yalan söyledin." Bu seferde iki kaşı yukarıya kalktı şaşırmıştı.

 

"Ne yalanı?" Dedi hemen.

 

"Biliyordun."

 

"Neyi biliyordum?"

 

"Adamların dışarıda nöbet tuttuğunu bunu bile bile sanki ihtiyacım varmış gibi durdun. Benim için değil kendi çıkarların içindi." Sustuğumda dudaklarımı birbirine bastırdım. İnsanların beni kullanmalarından nefret ediyordum. Saf yerine konmak sadece biraz daha insanlardan nefret etmemi sağlıyordu. Bir an bocaladı sanki uzun ince parmaklarını çıtlattı, üzerine giydiği siyah tişörtü ile bakıştım biraz bu süre zarfında en sonunda konuşmaya karar vermiş olacak ki gerçekten normal şartlarda beğeneceğim ses tonuyla konuştu.

 

"Bu kadar kolay kandırılman benim suçum değil." Dedi dedi ama benim o an elim ayağım buz kesti. Durmadı ama devam etti " İhtiyacın vardı ben de bunu kullandım. Bunda bir yanlış görmüyorum." Belki ilk defa ya da iki üç kez saymadım bilemiyorum gördüğüm birinin beni bu şekilde parçalaması kendime lanetler okumama yetmişti. Şu anda sıcak nefes alışverişini, yüzümün hatta saç diplerimde bile hissederken o kadar uzak ve soğuktu ki artık bir insan nasıl bu kadar yakın olup aynı zamanda da uzak olabilirdi ki.

 

Kandırılmak hem de bu kadar kolay kandırılmak koymuştu lakin içimdeki yıkıma karşın yüzüm mahkeme duvarı kadar katı ve sertti emindim. İçinin yangını dışarıya vurmasın diye büyütülmüştüm ben. Bir adım mesafe koydum aramıza belki o bir adım sandı lakin o bir adım benim için uçuruma eşdeğerdi.

 

"Güzel! Şimdi hayatımdan defolup gidebilirsiniz. Gerçekten ne o Ahmet Mehmet her kimse onu ne de seni görmek istiyorum. Oyunun bittiyse istediğin eğlenceyi aldıysan. Git artık." Eş zamanlı olarak gelen dolmuş ile dik adımlar ile ilerledim hiçbir şey yapmadı belki de gitti bilemiyorum. Ardıma bakmadım çünkü dolmuşun en arkasına geçerek oturdum. Kapı kapandı ve uzaklaştık. Hayatımdan gereksiz ve bana zarar veren kim varsa gitmeliydi. Yeterince sorunum varken bir de bununla uğraşamazdım. Yol aktı gitti teker teker yolcular indi evim en ücra köşede olduğu için tek kalıyordum genelde tıpkı şu anda olduğu gibi. Tek fark ile dolmuş şoförünün yanındaki muavini ile.

 

 

Evimizin sapağına yaklaştığımı gördüğümde. "Müsait bir yerde inebilir miyim?" Dedim lakin durmadı. Kaşlarımı derince çatarken elime anahtarlığımı alarak sıkıca tuttum. Arabanın hızı yavaş yavaş artarken aynı derece de korku da bedenimi esir alıyordu. "İndirir misiniz?" Dedim bu sefer bir öncekine nazaran daha yüksek ses ile. Durmadı. Hayat tüm tokatlarını ardı ardına yüzüme indiriyordu gerçekten. Aynadan pis sırıtışını görmek midemi bulandırıyordu.Yerimden kalkarak öne doğru gittim. "İndirsene beni be." Bağırdığımda hiç etkilenmemiş gibi yola devam etti. Aklımdan binbir türlü senaryo geçerken tek düşündüğüm nasıl kurtulabileceğimdi. Elimde sıkı sıkı tuttuğum anahtarı hiç düşünmeden şoförün omuzuna saplarken acı bir bağırıştan sonra kaçmak için cama bir kaç kere vurdum. "Ahhhh...pis s*rtük." Muavin kolumdan tutmaya çalırken sert ve büyük elleri yüzünden kaçabilecek gibi değildim.

 

 

"Bırakın beni!" Avazım çıktığı kadar bağırırken bir yandan da uzatmaya çalıştığı eline en sert yumruklarımı vururken diğer elimle de camı kırmaya çalışıyordum. "Tut lan şunu." Dedi şoför koltuğundaki, omuzundan kanların geldiğini görebiliyordum. "Tutacağım şimdi. Bir dur lan!" Sinirli sesi ile beraberinde gelen kolumu tutmasıyla acı bir çığlık daha attım kendimi geri çekmeye çalışırken hala camı kırmaya çalışıyordum. Kısa saçlarım yüzüme doğru geldiğinden beni rahatsız ederken kolumu tutan ele baktım sinirle dişlerimi gıcırdatırken önüme gelen kol ile yine tıpkı anahtarı sapladığım gibi bu sefer de dişlerimi adamın koluna geçirdim. "Lan abi köpek gibi ısırdı." Kolumu bıraktı ama ben bırakmadım bu sefer de ben tuttum kolunu ne kadar ısırabiliyorsam daha fazlasıyla ısırmaya çalıştım. Bir kaç kez kolunu salladı." Bıraksana lan."

 

 

Ağzıma artık o iğrenç kan tadı gelirken "S**tirme belanı bırak beni." Diyen sinirli sesi gram dinlemedim o bir yandan kendini kurtarmaya çalışırken diğer yandan şoför de olaya dahil olup muvaini kolunu çekmeye çalışıyordu. En son saçlarıma koparırcasına çekmesiyle daha büyük bir acıyla geri çekildim ardından gelen kulağımı çınlatan tokat ile nevrim döndü "Koparttı kolumu resmen abi." Dedi tombul teneke ben ise koltukta kendime gelmeyi bekliyordum. Sıska olanı acıyla inledi. "Bunun hesabını sana çok güzel soracağım." Dedi yaralı omuzunu tutarken anahtar hala orada duruyordu ne olursa olsun evimin anahtarını bu pislik vücudunda bırakamazdım. Aynadan bir kez bakarak önüne döndü, tombul teneke de bileğine bakmakla meşguldü ağzımda iğrenç tadı vardı biraz daha kendimi toparladığımda ileriye atılarak sapladığım anahtarı çektim. Arabanın içinde tekrar bir çığlık koptuğunda "Canın cehenneme adi." Diyerek bağırdım. Ama hesaba katmadığım bir şey oldu tekrar yediğim şamar ile zaten gidik olan nevrim bu sefer yerini kapanlığa bıraktı.

 

Loading...
0%