11. Bölüm
-Merve- / Siyahın Yansıması / 10.Bölüm

10.Bölüm

-Merve-
evrem_65

Medya Berra Derin

Merhabaalaar ❤️

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Umarım beğenirsiniz...

İyi okumalar! 😊

 

Araba farlarının yansıttığı ışıkta 3 tane takım elbiseli adam belirince Kaan'a döndüm. Heyecandan elden ayaktan kesilecektim şimdi! Allah'ım rüya olsun lütfen!

"Bize doğru gelenler Behzat'ın adamları mı yoksa?" Dedim yüksek çıkan sesime engel olamadan.

Yusuf,"Kaan! Bekle bizi! Sakın delilik yapma! Uzaklaş oradan."

"Ne yapacağız şimdi Kaan? Ben o cani adamı tekrar görmek istemiyorum! Kaan!" Gözlerim ıslanmaya başlayınca etrafım bulanıklaşmaya başladı. Kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum..

Kaan küfürler mırıldanarak elindeki sigarayı dışarıya attı. Camları kapatıp kapıyı kilitledi.

Yusuf hala telefondaydı. "Kaan az kaldı geliyoruz. Tehlikeli birşey yapma!"

Yüzümü ellerimin arasından çıkardım. Takım elbiseli adamlar mesafeyi kapatıyordu. Kaan bana doğru döndü. "Sakin ol Berra, birşey olmayacak."

"Olamıyorum." Diye mırıldandım korkuyla. Duygularımı bastıramıyordum. Çünkü ne olacağını biliyordum.

"Sana eğil dediğimde eğileceksin tamam mı?"

"Tamam." Dedim çaresizce.

Kaan gaza yüklenmeye başlayınca arabadan ses yükselmeye başladı. Bize doğru gelen adamlardan biri Kaan'a el kol hareketi yaptı.

"Eğil!" Dediğinde araba son süratle geri gitmeye başladı. Kemerin olmasına rağmen büyük bir kuvvetle torpidoya doğru eğildim. Aynı kuvvetle sırtımı koltuğa çarptım.

Silah sesini işittince yüzümü ellerimin arasına aldım. "Sana eğil dedim Berra!"
Elini başımın üzerine koyup eğilmem için baskı yaptı. Kemeri bir hışımla çıkarıp koltukta iki büklüm oldum. Silah sesleri gelmeye devam ediyordu. Gürültüden ve arabanın içinde hırpalanmaktan başka hiçbir şey anlamıyordum.

Korna sesi ile beraber asfaltın sesi kulağımı tırmaladı. Meraktan başımı kaldıracaken "Sakın kalkma!" Diye bağırdı. Bir kaç dakika süren kovalamacadan sonra araba durmuştu. Gözlerimi açtığımda telefonunu kulağına götürüyordu.

"Kaç arabayla gittin?"

"..."

"3 araba görebildim sen yinede riske girme."

"..."

"Bizim adamları görünce bir yola girdim. Sende dikkat et kendine. Çatışma adamlarla sakın!"

"..."

"Yusuf sakın! Karışma hiçbir şeye! O piçi ben bizzat kendi elimle öldüreceğim."

Telefonu kulağından indirdiğinde sırtımı doğrultum.

"İyi misin?" Dedi elindeki sigara paketini açarak.

"Asıl sen iyi misin?" Kendini benim için tehlikeye atmıştı. Sigarayı dudaklarının arasına götürürken sanki canı yanıyor gibiydi.

"İyiyim."

"Şuan bu durumda sigarayı içmek zorunda mısın?" Gözlerimi araba camına çevirince kurşun izlerini gördüm. Camlar nasıl üzerimize dökülmemiş hayretle baktım. Bir dokunsam yıkılırlardı herhalde. Arabayı çalıştırdığında karanlık yolda sürmeye başladı.

Soruma karşılık alamamıştım. Gözleri pür dikkatle yoldaydı. Kafası dolu gibiydi. "Her günümüz böyle tehlikeli mi olacak artık?" Diye mırıldandım. Kalp ritmim hala düzene girmemişti.

"İşte bu yüzden evine gitmeni, tek kalmanı istemiyorum. Anlıyor musun artık?"

"Anlıyorum da..." Dedim bakışlarımı kahverengi gözlerine çevirdim. "Nereye kadar böyle sürecek?" Hayat böyle devam etmezdi ki.

"Behzat ölene kadar." Dedi direksiyonu sıkarak. Kaan gün geçtikte kinleniyordu.
Sesi yüksek çıkmıştı. "Geberteceğim onu!"

Sessiz kalıp yolu izlemeye devam ettim. Hâlâ olayın şokundaydım. Ya eline düşseydik ne olurdu? Bu sefer hiç acımaz daha kötüsünü yaşatabilirdi. Aklım hala yaşanacak kötü senaryolar üzerinde çalışıyordu. Kıl payı kurtulduğumuza bile sevinemiyordum. Korku o derece üzerimde hakimiyetini kurmuştu.

Araba müstakil bir evin önünde durdu. Kaan inince bende indim. Karanlık olduğu için yeri ayırt edemiyordum. Bahçe kapısını açınca merdivenleri indik.

"Burası neresi?" Dedim adımlarını takip ederek. Dış kapının önüne gelince zile bastı. Kapı hemen açılınca karşımıza orta yaşlarda bir adam çıktı.

Panikle "Girin içeri hemen!" Dedi.

"Kaan?" Dedim arkasından.

"Berra sen içeride otur." Salon sol tarafımızda kalıyordu. Kaan dümdüz koridordan devam etti. Merdiven altında bir kapı vardı. Adamın kilidi açmasını bekledi. Ne yapıyordu Kaan hala anlamış değilim. Peşinden hızlı adımlarla devam ettim. Kapı tam üzerime kapanacakken elimle durdurdum.

Orta yaşlardaki adam konuşacakken Kaan "Abi tamam sorun yok." Dedi. Kapıyı açınca gördüğüm manzarayla ağzım açık kaldı. Hastane odasından farkı yoktu! Ameliyathaneye çevirmişler odayı!

Kaan sedyenin üzerine oturduğunda karşısına dikildim. "Bana açıklama yapacak mısın? Neden buradayız?"

Adam, "Nasıl yaralandın?" Derken çekmeceleri karıştırıyordu.

Kaan'a müsaade etmeden şaşırarak bağırdım. "Yaralandın mı sen? Neden söylemedin bana?" Elimi sağ koluna değdirdiğimde yüzünü ekşitti.

"Berra!" Dedi acıyla. "Birşey yok iyiyim."

Adam,"Aç yaranı."

"Kurşun yarası üst kol." Dedi ceketi çıkarmaya çalışırken.

"İnanmıyorum sana Kaan! Nasıl benden saklarsın!"

"Dur yardım edeyim sana." Önce sol kolundan ceketi çıkarıp ardından yavaş hareketlerle sağ kolundan çıkardım. Kolu bileğine kadar kan lekesi olmuştu. Onu böyle görünce içim bir tuhaf olmuştu. Nasıl fark edemedim? Nasıl anlayamadım ki? Ah Berra! Ama nereden bilebilirdim çok soğukkanlı davranıyordu ve ceketi siyah olduğu için lekeyi göstermiyordu.

"Gömleğide çıkarın."

Kaan sol elini düğmelerine götürürken hemen elimi attım. "Dur canın yanmasın ben yaparım." Gömleğinin düğmelerini açarken bedeninin nasıl kasıldığını hissedebiliyordum. Soğukkanlılığına ödül vermeleri gerekirdi. Düğmelerini açınca çıplak teni gözümün önüne geldi. Hiçbir şey olmamış gibi gömleğinin sol kolunu çıkardım. Sağ bileğinin düğmesini açtım.

"Bu böyle çıkmaz." Diyerek etrafta makas aradım.

Ne aradığımı fark etmiş olmalı ki henüz kim olduğunu öğrenemediğim adam makası elime uzattı. Gömleğin kolunu kesip çıkardım. Açık yarasını görünce başımı çevirdim.

"Of! Çok kötü olmuş ama..."

Adam, "Şimdi bana bırak." Diyerek karşısına geçti. Pamuğa birşey sürüp yaranın üzerine yavaşca sürmeye başladı. Kaan'ın yüz mimiklerini görünce içimden birşeyler kopuyordu sanki. Canı yanıyordu ama belli etmiyordu.

"Kötü birşeyi yoktur değil mi?" Dedim adama bakarak.

"Bu Kaan için hiçbir şey de. Bayağı kan kaybetmiş. Birde kurşun sıyırıp geçmiş, yarayı temizleyip dikiş atacağım."

Söylediği ilk cümle kafamda birkaç kere tekrarladı. Daha ne yaşamış olabilirdi? Şimdi uyuşturmadan temizleyip dikiş mi atacaktı? Canı çok yanacaktı ama...
Onu böyle görmek beni üzüyordu. Kaan yüz ifademi anlamış olmalı ki bana kapıyı gösterdi. "Dışarıda bekle."

"Yanında kalmak istiyorum." Dedim tiz çıkan sesimle.

"Ben iyiyim Berra, küçük bir dikiş atacak sadece. Git içeride otur beni bekle."

"Hayır, yanında kalabilirim."

"Çık hadi!" Dedi sert ses tonuyla. Haklıydı! Yüreğim parçalanıyordu sanki. Başımla onaylayıp odadan çıktım. Salona geçtiğimde kanepeye oturdum.

Sırf telaş etmeyeyim diye korkmayayım diye nasıl sakladı benden? Nasıl dayandı? Bu benim başıma gelse ne yapardım bilmiyorum. Kurşun yarası sonuçta. Canı çok yanıyor muydu acaba? Yarası gözümün önüne gelince gözlerimi kapattım. Çok kötü bir manzaraydı! Eti dağılmıştı resmen! Ah! Ne diyorum ben!

Yarım saat geçtikten sonra kolu sargılı bir şekilde yanıma geldi. Onu görmemle ayağa kalktım. "İyi misin?" Dedim.

"İyiyim sen sadece sakin ol." Ondan daha panikliydim. Sanki vurulan bendim. Refleks olarak elimi sol omzuna değdirdim. "Gel otur dinlen biraz."
Üstü tamamen çıplaktı. Kanepeye oturunca bende yanına oturdum. Sırtını geriye yasladı.

"Ağrın var mı? Ağrı kesici ister misin?"

Sorduğum soruyla bir süre gözlerimin içine baktı. "Bakma bana öyle cevap ver."

"Yeni aldım ağrı kesici." Dedi gözlerini kaçırarak.

"Nasıl oldu bu?" Dedim gözlerimi sargılı koluna çevirerek.

Adım sesleri dikkatimizi dağıttı. Elindeki iki bardağı sehpanın üzerine koydu. "Meyve suyu iyi gelir diye Kaan'a getirince sanada getireyim dedim."

"Teşekkür ederim."

"Hiç iyi görünmüyorsun Kaan, çık odaya dinlen." Yabancı adamın sesiyle gözlerimi, kahverengi gözlere sabitledim. Çok yorgun gözüküyordu. Koluna yeni dikiş atılmıştı tabii ki iyi görünmeyecekti.

Kaan, "Cengiz abi iyiyim. Birazdan kalkar gideriz."

"Bu halde nereye gideriz, Cengiz abi doğru söylüyor odaya çıkıp dinlenmelisin."

Cengiz abi dediği adam, "Odayı hazırladım gidin dinlenin kötü bir gün geçirmişsiniz."

Ayağa kalktım. "Hadi Kaan."

"Hayır Berra kalmayacağız."

Kaşlarımı istemsizce çattım. "Bu şekilde araba falanda süremezsin biliyorsun değil mi? Ki sürebilsen bile ben asla izin vermem. Hadi!"

Cengiz abi," Hadi oğlum kalk kız haklı. İnat etme."

Kaan sabır çekerek ayağa kalktı. Elime meyve suyu bardağını alıp dudaklarına uzattım. "Bunu bitirde öyle çıkalım. İyi gelecekmiş ya sana."

Kaan kahverengi gözlerini şoke olmuş bir şekilde bir elime birde gözlerime baktı. Cengiz abinin gülme sesleri geldi. "Berra varsa gözüm arkada kalmaz." Dedi gülerek.

"Berra sonra içerim." Diye geçiştirdi.

"Hayır, iç biraz hadi." Bardağı dudaklarına doğru değdirince sol eliyle bardağı tuttu. "Tamam içeceğim dur." Bardaktan bir kaç yudum aldıktan sonra merdivenlere yöneldik.
Üst kata çıkınca dar bir koridor ve 3 kapı vardı. Aşağıdaki kattan daha büyük bekliyordum üst katı ama tam tersi çıkmıştı. Kaan ilk odaya girince arkasından bende girdim. Beyaz çarşaflı çift kişilik yatak, iki kişilikte kanepe vardı. Gerisi dolap ve şifonyerdi.

Kanepeye oturunca ayağımdaki topuklu ayakkabıları çıkardım. Ayaklarımın rahatladığını hissedince gözlerimi kapattım. Oturduğum yerden kalkıp Kaan'ın yanına gittim. Yatağa oturduğunda sol elini, sağ dirseğinin üzerine koydu.

"Canın çok acıyor mu?" Deyince başını kaldırıp bana baktı.

"Sadece bir kurşun yarası. İyiyim ben."

"Sadece bir kurşun yarası mı?" Diye tekrarladım. Küçümsenecek birşey değildi bu. "Kolunu oynatınca nasıl acıdığını anlayabiliyorum. Bandaj falan mı alsak acaba?" Dedim.

"Bir kaç güne toparlar, gerek yok."

"Tamam en güçlü sensin Kaan!" Diye söylendim.

Anlamamış gözlerle mavi gözlerime baktı. "Neyse..." Dedim dikkatini dağıtarak çünkü hiç iyi bakmıyordu.

Ayağa kalkınca "Ne oldu?" Diye gözlerine baktım.

"Sen bu yatakta uyu ben şurada uyurum." Diyerek kanepeyi gösterdi.

"Saçmalama lütfen. Sen burada uyuyacaksın." Pikeyi çekip yastığını düzelttim.

"Gerçekten iyiyim. Alt tarafı kurşun yarası çok abartmayalım istersen."

"Kaan! Yaralısın sen bunun altı üstü mü var? Çık şu kompleksinden sinirlendirme beni." Dedim ses tonuma hakim olamadan.

Kaan gülerek, "Allah Allah, öyle mi?" Dedi.

"Öyle. Burada uyuyacaksın konu kapandı tamam mı?"

Kaan sırıtarak banyoya doğru ilerledi. İçeriye girdiğinde dolap kapaklarını açıp örtü, pike veyahut üzerime atabilecek birşeyler aradım.

"Ne arıyorsun?"
Geldiğini fark etmeyince irkildim. Dolap kapağını kapatırken "Birşey aramıyorum." Dedim.

"Arıyorsun söyle bakalım." Pantolonun çıkarmış üstüne siyah eşofman giymişti.

"Birşey aramıyorum." Dedim kelimelerimi bastırarak. Elindeki tişort ile siyah erkek şortunu bana doğru uzattı.

"Burada kıza dair birşey bulamazsın. Al bunları giy."

"Aslında bunları aramıyordum ama..." Diyerek elindekileri aldım.

"Ne arıyorsun o zaman?" Dedi tek kaşını kaldırarak.

"Ya neyse tamam ben bunları giyip geleyim." Deyince sırtını döndü. Sırtındaki yara izlerini görünce donup kaldım. Birsürü derin çizik ve dikiş izleri vardı. Sırtını görünce anladım kolundaki yarayı neden bu kadar basitleştirdiğini.
Yüzünü bana doğru dönünce banyoya ilerledim.

Üstümü değiştirince banyodan çıktım. Kaan yatağın sağ tarafına uzanmıştı. Sol elini başının altına koymuş tavanı izliyordu. Odanın ışığını kapattıp kanepeye oturdum. Kaan'ı odada bırakıp başka bir yerde uyumak istememiştim. Gözümün önünde olsun istemiştim.

"Orada rahat edemezsin."

"Ederim ben. Senin birşeye ihtiyacın var mı getireyim?"

"Berra! Gel şuraya. Ben orada uyurum."

"Ya uyurum diyorum sen dinlenmene baksana."

"Cidden sinirlendiriyorsun beni. Ya buraya gelirsin ya da ben gelirim."

Ne yani yanında mı uyuyacaktım? "Ben burada uyurum."

"Senin o küçük kanepede uyumanı istemiyorum. Ayrıca yemem seni korkma."

"Ya ne alakası var?" Dedim. Allah'tan ışık kapalıydı yanaklarımın kızardığını hissedebiliyorum.

"Madem yiyeceğimden korkuyorsun kalkta yer değişelim."

"Saçmalıyorsun şuanda. Hem sen dinlensene artık."

"Neyse kalk hadi geliyorum."

"Gelme tamam! Ben geliyorum." Deyip kanepeden kalktım. Yaralı koluyla kanepede uyumasına asla izin veremezdim. Zaten gönlüm hiç rahat etmezdi.Odayı gece lambası azda olsa aydınlatıyordu. Yatağa doğru adımlar atarken kalbim hızlanmıştı. Sol tarafa geçip sırtımı yatağın başlığına dayadım. Kokusu ciğerlerimi doldururken nefesimi düzene koymaya çalıştım. Bu şekilde de uyunmazdı ki.

Tiz çıkan sesimle "Birşeye ihtiyacın olmadığından emin misin uyayacağım çünkü ben?" Dedim.

"Uyu artık Berra, kaç kere iyi olduğumu söyleyeceğim sana."

"Seni düşünende kabahat zaten." Diyerek sırtımı ona döndüm. Sol omzumun üstüne yatarken Kaan'dan gülme sesi geliyordu. Hiç oralı olmamış gibi davrandım ama sinir bozucuydu. Gözlerimi kapatıp zihnimi boşalttım. Uykuya dalmayı bekledim..

Gözlerimi araladığımda burnumun dibinde çıplak omzunu görünce gözlerim fal taşı gibi açıldı. Kaan, gece bıraktığım gibi uyuyordu. Fakat yerinde duramayan bendim galiba çünkü tam dibine kadar girmiş sağ omzumun üstünde uyuyor vaziyette duruyordum. Elimi hareket ettirdiğimde kolunu tuttuğumu fark ettim. Büyük bir utançla elimi çektim. Yüzüne baktığımda gözlerinin kapalı olduğunu görünce içimden derin nefes verdim.

Yataktan kalkıp banyoya ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp elbisemi giydim. Banyodan çıkarken uyandığını fark ettim. Yatakta oturur pozisyonda duruyordu.

"Ağrın var mı?" Diyerek yanına gittim. Yarasına baktığımda kan lekesi gördüm. "Pansumanını değiştirmeliyiz."

"Gerek yok." Dedi sol eliyle yüzünü sıvazlayarak.

"Nasıl yok? Değiştirmemiz lazım."

Ayağa kalkınca bende kalktım. Arkasından takip ettim. Banyonun önünde durup yüzünü bana çevirdi. "Burayada gelmek istiyorsan gelebilirsin benim için sıkıntı yok."

"Buraya derken?" Anlamamış gözlerle ona baktım. Banyo kapısını işaret edince kaşlarımı çattım.

"Ne alaka? Saçmalama istersen." Deyip yanından uzaklaştım. Gülerek içeriye girdi. Bir kaç dakika sonra içeriden çıktı. Dolaba ilerleyip kendine siyah tişört çıkardı. Tişörtü bir hamlede giydi.

"Koluna hiç dikkat etmiyorsun. Çok tuhafsın gerçekten."

"Tuhaf değilim sen çok korkuyorsun."

Sargısı kıpkırmızı olmuştu. "O sargı bezinin değişmesi lazım. Hem hijyen açısından hem leke yüzünden. Kim bilir belkide dikişin açıldı. Öyle bir tişörtü giydin ki."

"Hiçbir şey olmamıştır. Hadi." Diyerek kapıyı gösterdi. Odadan çıktığımızda Cengiz abi kahvaltı masasını hazırlıyordu.

"Yardım lazım mı?" Dedim elindeki çaydanlığı getirirken.

"Herşey hazır oturun." Dediğinde Kaan ile yan yana oturduk. Cengiz abi ise karşımıza oturmuştu.

Cengiz abi "Kolun nasıl oldu?"

Hemen araya girdim şikayet edermişcesine "Hiç dikkat etmiyor Cengiz abi. Pansumanını bile bırakmıyor değiştirelim."

"Bu hep böyleydi kızım." Dedi başını olumsuz anlamda sallayarak. "Kolunu hareket etirmemelisin yaran kötüydü. Bırakta etin kaynaşsın. Ayrıca o pansuman yapılacak."

"Çok abartıyorsunuz, zaten iyileşecek."

Cengiz abi,"Doktor sen misin yoksa ben miyim?" Dedi çay bardağını yudumlarken. "Enfeksiyonu bir kap göreceğim ben seni." Ardından bakışlarını bana çevirdi. "Dikkat et buna kızım, yoksa bu kendine bakmaz."

"Ederimde beni dinlemiyor."

Kaan sırtını sandalyeye yaslayarak bize baktı. "Beni mi şikayet edeceksiniz böyle?" Dedi dalga geçer gibi.

Cengiz abi ile aynı anda "Evet." Dedik.

"Belli." Dediğinde gülmeye başladık...

Kaan'ın pansumanını yaptığı gibi evden çıktık. Arabaya bindiğimizde camı ve arabadaki kurşun izlerini görünce dün geceyi hatırladım.

"Nereye gidiyoruz?"

"Nereye gitmek istersin?" Dedi bana bakarak.

Gözlerimi kaçırarak "Evime tabii ki." Dedim.

"Sebep?"

"Evim çünkü Kaan?" Dedim alaycı bir ses tonuyla. "Hem bugün çok işim var. Sen ne yapacaksın?"

Kırmızı ışıklarda durup başını bana çevirdi. "Ne işin varmış bugün?"

"İş görüşmem var ve evimi temizleyeceğim hazırlık falan işte misafirim var."

"Misafirin kim?"

"Misafirimi ne yapacaksın?"

"Misafirin kim?" Dedi baskılayarak.

"Kim olacak Anıl tabii ki."

"Anıl denilen şahıs evine mi gelecek?"

Gülerek "Evet gelemez mi?" Dedim.

"Başka kim olacak?"

"Sen niye bu kadar soru soruyorsun ya?"

Yüz ifadesi ciddileşmişti. Bir yandan yola bir yandan da bana bakıyordu. "Berra başka kim olacak diyorum."

"Kimse olmayacak Kaan." Dedim bıkkın ses tonuyla.

"Söyle gelmesin Berra."

"Neden böyle birşey yapayım?"

"Elin adamını niye evine alıyorsun?" Ses tonu yüksek çıkmıştı.

"Elin adamı değil o. Hem seni ilgilendirmiyor."

"Başka yer mi yok eve geliyormuş. Söyle gelmesin dedim."

Omuz silkerek bakışlarımı yola çevirdim."Adresi çoktan attım belki benden önce varır."

"Aferin sana!" Sinirden kasıldığını boynundaki damardan anlayabiliyordum. Birde direksiyonu tutan elinden. Hiç hoşuna gitmemişti.

"Sana ne oluyor pardon da?"

"Elin adamıyla niye evde tek buluşacaksın Berra!"

"Hâlâ elin adamı diyor ya." Diyerek sabır çektim. "Elin adamı değil! Ya sana neden açıklama yapıyorum ki ben? Sanane tamam mı?"

"Elin adamı değil demek gelip tanışalım o zaman."

"Anlamadım?"

"Gelip tanışalım o zaman diyorum. Anladın mı şimdi!"

"Sen neden bu kadar kişiselleştirdin anlamadım ki aşıksan söyle Allah Allah." Ne dediğimin farkına varınca affaladım. Sanırım o da benim gibi affalayınca sorduğum soruyla iki kez üst üste başını bir yola birde bana çevirdi. Dudaklarını aralayacakken telefonu çaldı.

"Sorun yok iyiyim."

"..."

"Sen dediklerimi ayarla."

"..."

"Hızlı ol bekliyorum."

Telefonu kapatıp yola odaklandı...

Araba evimin önünde durunca indim. Karşımızda siyah lüks araba vardı. Şoför koltuğundan takım elbiseli biri çıktı. Elinde siyah spor çanta ile yanımıza ilerledi.

"Kaan bey dediklerinizi getirdim." Çantayı elinden aldı. Ardından araba anahtarını uzattı. Kaan'da elindeki araba anahtarını uzattı.

"Halledin bunu."

"Tamamdır Kaan bey." Eliyle adamın kolunu sıvazlayıp yanıma yaklaştı. Apartmana doğru ilerledim. Kapıyı aralayıp içeri girdiğimde biri "Berra." Diye seslendi

Kaan yanımdan geçip içeriye girdiğinde arkamı döndüm. Gözde'yi görünce gülümsedim. Yanına gidip kocaman sarıldım.

"Yüzünü gören cennetlik kızım ya."

"Çok yoğunum bu aralar biliyor musun?"

"Nasıl bir yoğunlukmuş o öyle?" Deyip göz kırptı. Gözleriyle birşeyler ima ettiğinde güldüm. "Saçmalama. Daha neler!"

"Ya bırak! İşi pişirmişsinde bize haber vermiyor-" lafını kesip araya girdim.

"Şş! Sessiz ol duyacak bak!"

Pişkince sırıttı."Sanki ne dedim? Zaten görünen köy kılavuz istemez canım merak etme."

"Ya Gözde niye inanmıyorsun bana. Olsa derdim ama değil mi?"

"Daha ne olacak canım evde bulamıyoruz seni artık. Sahi nerelerdesin sen?"

"Ya birgün anlatırım uzun uzun, ben şimdi gideyim olur mu?"

"Tamam canım, birşeye ihtiyacın olursa buradayım ben."

Tebessümle "Bende burdayım." Dedim. Arkamı dönüp eve girdim. Onu içeride göremeyince "Kaan?" Diye seslendim. Odamın kapısı açılınca gözlerim kahverengi gözleriyle buluştu. Üstünü değiştirmişti. Siyah kumaş pantolon ile siyah gömlek giymişti. Çok şık ve karizmatik duruyordu. Çuval giyse bile yakışırdı herhalde. Ne diyorum ben ya?

"Seni göremeyince merak ettim. Bir yere mi gideceksin?"

"İşlerim varda, önce senin şu elamanı tanıyalım." Diyerek koltuğa oturdu.

"Benim eleman mı?" Kaşlarımı çatarak mırıldandım. Telefonum çalınca odağımı değiştim. 'Anıl' yazısını görünce kulağıma götürdüm.

"Efendim?"

"Birşeye ihtiyacın var mı diye aradım. Kırk dakikaya orada olurum trafik olmazsa."

"Teşekkür ederim. Sen gel yeter."

"Çekinipte söylemiyorsan bozuşuruz ama biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum Anıl, hadi bekliyorum gel."

"Gelince konuşuruz o zaman."

"Tamam canım." Deyip telefonu kapattım. Şu üstümdekilerden kurtulup dün geceden arınmam lazım. Kırk dakikam vardı. Eşyalarımı alıp banyoya ilerledim...

Sıcak bir duştan sonra üstüme kalın askılı bordo renginde kalem elbise giydim. Elbisenin boyu dizlerime kadardı. Saçlarımı kurutma makinası ile kurutup omzumdan belime kadar uzanmasına izin verdim. Ardından yüzüme hafif makyaj yapıp son dokunuşla dudağıma glos sürüp odadan çıktım. Allah'tan evim topluydu ama bir dip köşe temizlik yapamadığım için içimde kalmıştı. Vaktim olsaydı çoktan temizliğe girişmiştim ama neyse.

Ocağın üstüne su koyduğumda Kaan, "Nereden geliyor bu arkadaşın?" Diye sordu.

"Ne yapacaksın nereden geldiğini?"

"Merak."

Arkamı dönünce göğsüne çarptım. Arkamda beklemediğim için korkuyla inledim. Sırtımı mutfak tezgahına çarpınca aradaki mesafeyi kapattı.

"Ne yapıyorsun arkamda korkuttun beni?" Sahi arkamda ne yapıyordu? Beni mi izliyordu yoksa. İki elini mutfak tezgahına yerleştirdi. Gözlerimin içine bakmaya başladı.

"Ne için İstanbul'a geliyormuş?" Parfüm kokusu ciğerlerimi sararken kalp ritmim bozuluyordu. Nefesimi düzene koyarken dudaklarını araladı.

"Soruma cevap ver Berra." Başımla beraber sırtımı olabildiğince geriye doğru atıyordum ki aradaki mesafe açılsın diye. Kaan ise tam tersini yapıyordu üzerime geliyordu.

"İş için." Diyerek gözlerimi kaçırdım.

"Ne işiymiş bu?" Dedi tek kaşını kaldırarak.

"İnşaat mühendisi kendisi."

"Ne kadar kalacakmış burada?"

"Şimdilik 6 ay dedi bilmiyorum Kaan." Düşüp bayılacaktım şimdi. Elimle göğsünü ittiğimde hiçbir işe yaramamıştı.

"Umarım bu arkadaşın senin evinde kalmayı düşünmüyordur?"

"Düşünse ne olacak?" Dedim gözlerinin içine bakıp.

"Düşünemez." Gözleri arada dudaklarımda gidip geliyordu. Ne yapmaya çalışıyordu anlamıyordum? Heyecandan kriz geçirmemi mi istiyordu acaba? Yanaklarım yanıyordu. Gözlerimin içine öyle bir bakıyordu ki sanki zihnimi okuyordu. Başımı sağa çevirdiğimde derin nefes verdim.

"Birdaha bu arkadaşın için böyle süslenme tamam mı?" Duyduklarım beni sinirlendirmişti. Başımı kaldırıp gözlerine baktım.

Tek kaşımı kaldırıp "Kimse için süslenmedim tamam mı? Ayrıca karışamazsın sen bana. Çekil önümden." Dedim.

Pişkince sırıtmaya başladı. "Sinirlendin mi sen?"

"Evet! Sinirleniyorum." Dedim iki elimle göğsüne bastırarak. "Rahat bırak beni Kaan!"

"Bırakmazsam ne olurmuş?" Gülmeye devam ediyordu. Hoşuna gittiği o kadar belliydi ki. Aradaki mesafeyi yavaş yavaş kapatıyordu. Bir yanım geri çekilmek isterken bir yanım ne olacağını bilmek istiyordu. Dudaklarıma doğru eğilirken kalbim göğsüm kafesimi kırıp geçecekti. Bütün varlığını üzerimde hissediyor gibiydim. Aramızda öyle bir çekim kuvveti vardı ki kendime engel olamıyordum. Bana ne yapmaya çalışıyorsa başarılı oluyordu. Ona karşı gelmek çok zordu. Çünkü duygularımı bastıramıyordum. Nefesini dudaklarımda hissediyordum.

Geri çekil Berra! İzin verme! İç sesimle mücadele veriyordum. Yapamıyordum. Bana ne hissetiriyorsa çok güçlüydü! Büyüsüne kapılmayı durduramıyordum. Beni hipnoz ediyordu! Sol eliyle yanağımı kavradı. Aradaki mesafeyi kapatıp öpecekken kapı çaldı. Kaan atmosferin büyüsünden çıkmak istemesede utanarak "Kapı çalıyor." Dedim. Küfürler mırıldanmaya başladığında zil sesi kulağımı doldurdu. Geçmem için yol verdiğinde kapıya doğru ilerledim.

Utançtan başımı duvarlara vuracaktım. Kendine gel Berra! "Birşey yok." Diye mırıldandım kendi kendime. Birkaç kere nefes egzersizi yapıp kapıyı açtım. Çünkü hala elim ayağım titriyordu!

Anıl, 1.80 boyunda kumral sarışın biriydi. Uzun zaman sonra onu görünce yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. "Mavişim!" Deyip kollarını açtı. Sarılmasına karşılık verdim. "Hoşgeldin." Dediğimde yanağımı öptü.

"Özlemişim seni." Diyerek geri çekildi. Arkamdaki bir noktoya kitlendiğinde başımı çevirdim. Kaan ellerini pantolon cebine yerleştirmiş bir şekilde bizi izliyordu. Çenesini sıktığını aradaki mesafeden bile anlamıştım.

Anıl bana bakarak "Canım misafirin mi vardı?" Dedi.

"Kapıda kaldın gel içeride oturalım."

Salona doğru yürüdüğümüzde Kaan ile yüz yüze geldik. Kaan elini uzattıp "Hoşgeldin." Dedi.

Anıl olayı anlamaya çalışır gibi bir bana birde Kaan'a baktı. Elini sıktı. "Hoşbuldum da-" Lafını kesip hemen araya girdim. "Tanıştırayım Kaan benim ark-" Kaan cümlemi bitirmeme fırsat vermeden konuştu. "Erkek arkadaşı,yani sevgilisiyim." Dedi bütün ciddiyetle.

Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Gözlerimi kahverengi gözlere çevirdim. Ne yapmaya çalışıyordu? Neden yalan söylemişti!

"Öyle mi?" Dedi Anıl da benim gibi şoka uğramıştı. "Evet, Kaan erkek arkadaşım yüze yüze tanıştırmak istiyordum sizi." Diyerek Kaan'ın elini tuttum. İnanmamış gibi duruyordu.

"Memnun oldum bende Anıl." Diyerek gülümsedi.

"Neyse hadi oturalım." Kaan sayesinde çok gergin bir ortam oluşuyordu.

Anıl elindeki poşetleri bana uzattı. "Hiç zahmet etmeseydin gerçekten." Dedim minnetle bakarak.

"Saçmalama ne zahmeti." Söylenerek tekli koltuğa oturdu. Poşetleri masanın üzerine bırakıp çayın yanına ikram için birşeyler hazırlamaya başladım...

Çay servisini yapıp Kaan'ın yanına oturdum. "Siz nasıl tanıştınız?"

Anıl'ın sorusuyla Kaan ile bir kaç saniye bakıştık."Kaan'ın yeğeni öğrencimdi. Öyle tanıştık işte."

"Peki, Ankara'ya dönmeyi düşünüyor musun?"

"Hayır, iyiyim böyle. Sen özledin mi Ankara'yı?"

"Yani arada özlettiriyor kendisini ama yapacak birşey yok."

"Yani yapacak birşey yok." Diyerek çayı yudumladı. Kaan, Anıl'a gözleriyle resmen kilitlenmişti. Rahatsız olduğunu hissediyordum.

"Nisa'yı da mı özlemedin?" Dedi gülerek. Sorduğu soruyla çay boğazımda kaldı. Öksürük krizlerine girince Kaan su bardağını uzattı. Suyu yavaş yavaş yudumlarken Anıl " İyi misin?" Diye sordu.

"İyiyim ya çay boğazımda kaldı."

"Ee soruma cevapta vermedin?"

Elimi Kaan'ın dizinin üstüne koydum. "Kaan sağolsun bana kimseyi aratırmıyor biliyor musun?"

Anıl bir kez daha şoka uğramış gibiydi. "Öyleyse çok güzel."

"Öyle."

Kaan'ın telefonu çaldığında ayağa kalktı. Konuşmak için müsait bir yere geçince Anıl ses tonunu kısarak gözlerimin içine baktı.

"Neden erkek arkadaşının olduğunu söylemedin? Kapıdan beri beni izliyor. Yavşak piç falan sanıyor şuan beni."

"Oha! Daha neler Anıl saçmalama."

"Ne ohası? Öyle kızım. Ben olsam bende öyle sanardım."

"Abartıyorsun şuan bence."

"Ben bunu buluşmadan saymıyorum. Seninle müsait bir zamanda baş başa konuşup hesabını keseceğim."

Tam cevap verecekken Kaan geldi. Yanıma otururken bu sefer Anıl'ın telefonu çaldı. Anıl 'da müsait bir yere geçtiğinde Kaan konuştu. Sırasıyla mı telefonları çalıyordu anlamadım.

"Benim gözüm bunu hiç tutmadı. Birdaha görüşmüyorsun bununla."

"Artık birşeyime karışma tamam mı?"

"Görüşmeyeceksin dedim."

"Görüşeceğim."

Kafam allak bullak oldu bugün gerçekten! Ne yaşıyordum ben ya? Anıl yanımıza geldiğinde telefonu cebine koydu. "Benim acil gitmem lazım. Daha sonra telafi etsem ayıp olur mu size?"

"Ne oldu neden gidiyorsun?" Kaan ile beraber ayağa kalktık.

"Ya iş kazası olmuş gidip bakmam lazım."

"Çok geçmiş olsun." Dedim üzülerek.

Anıl, Kaan'a elini uzattı. "Tanıştığıma tekrardan memnun oldum. Herşey için sağolun."

"Eyvallah." diyerek elini sıktı. Kapıya kadar eşlik ettim.

Kaan yanımızda olduğu için rahat konuşamıyorduk. Eminim bana anlatacak çok şeyi vardı. "Görüşürüz Anıl."

"Görüşürüz Berra." Dediğinde kapıyı kapattım.

Salona geri döndüm. Tekli koltuğa oturdum. Sırtını kanepeye yaslayarak oturan Kaan'a baktım.

"Neden yalan söyledin?"

"Sen onu bırakta bana kimsen olmadığını söylemiştin?" Diyerek dirseklerini bacağının üzerine koyarak ellerini birleştirdi.

"Sözde sen benim herşeyimi biliyordun ne oldu?"

"Biliyorum." Dedi emin bir şekilde.

"O zaman neden soruyorsun?"

"Seni evlatlık alan ailenin biyolojik kızı değil mi Nisa?" Dedi gözlerimin içine bakarak. Bu cümleyi beklemediğim için gözlerine bakmakla yettindim. "Bu konuda hassas olduğunu düşündüğüm için hiç konusunu açmadım."

"Evet öyle." Dedim şaşkınlığımı gizleyemeden."Sen nereden biliyorsun?"

Sağ bacağını sol dizinin üzerine atıp arkasına yaslandı. "İstanbul'a neden geldin?"

Sorduğu sorulardan rahatsız olduğumu yüz ifademle belli ederken dudaklarımı araladım. "Neden sürekli bana sorular soruyorsun?"

"Senden duymak istiyorumdur belki bazı şeyleri."

"Bayağı ilgilisin hayatım hakkında, ki fark edilmeyecek gibi değil zaten."

"Ankara'ya geri dönmekte istemiyorsun. Ankara'da ne oldu da manevi aileni bırakıp geldin?"

Ayağa kalkıp sehpanın üzerindekilerini toplamaya başladım. "Daha fazla bu konu hakkında birşey duymak istemiyorum tamam mı?"

Elimdeki tabakları mutfak tezgahına bırakırken kapı çaldı. Merakla kapıya ilerledim. Kapıyı açtığımda kimseyi görmedim. Kapıyı kapattığımda Kaan ayağa kalktı.

"Kim gelmiş?" Diyerek yanıma yaklaştı.

"Kimse yok." Dediğimde ani hareketle kolumu kavradı. "Geri çekil." Diyerek beni arkasına aldı. Kapıyı açıp etrafa baktı. Dış kapının önündeki paspasın üzerine doğru eğilince "Ne oldu?" Dedim.

Elindeki beyaz zarfı alıp kapıyı kapattı. "Bu ne şimdi?" Dediğimde zarfı açtı. Beyaz bir kağıtta birşeyler yazıyordu. Kağıtta yazılanları okurken yüz kasları gerildi. Kaşlarını çattı. "Orospu çocuğu!"

Merakla "Ne yazıyor orada?" Dedim. Elindeki kağıdı çekip okumaya başladım.

Merhaba Mavi
Öncelikle seni göremediğim için üzgün olduğumu belirtmek isterim. Ama çok yakında hasret gidereceğimiz için sorun etmiyorum. Biliyor musun, öğrendiğimde manevi ailenin olması beni çok duygulandırdı. Hemen gidip tanışmak istedim. Ki öyle de oldu zaten. Manevi kardeşin senden bahsetti :) Ailesinin ölüm sebebi senmişsin. Meğer seninle ortak yönlerimiz varmış. Yarın akşam İstanbul boğazına karşı Nisa ile beraber iş görüşmem olacak. Seninde manevi kardeşine destek olmanı isteyeceğini düşündüğüm için davet etmek istedim. Adres bilgileri arka sayfada yazıyor. Yarın görüşürüz Mavi.

Sinirle "Ne bu şimdi Kaan!" Diye bağırdım. "Ne yapmaya çalışıyor bu pislik herif! Niye benim ailemi araştırıyor? Neden benim ailemde senin ailen değil Kaan!"

Sinirle kağıdı yere fırlattım. Ailemin içine girmiş Nisa ile çoktan tanışmışlar bile. Yemek yiyecek kadar samimi olmuşlardı ve üstelik Nisa İstanbul'daydı!

"Berra önce bir sakin ol."

"Hiçbir şey anlayamıyorum artık. Bu adamın seninle derdi yok mu? Neden senin ailen değilde benim ailem?"

"Benim ailemin içinde beraber büyüdük. Onda bağ kaldıysa hâlâ onlara zarar vereceğini sanmıyorum. Ama bana her şekilde zarar vermek istiyor. Ve en büyük zaafım sen olduğunu sanıyor. Beni senden vurmaya çalışıyor. Güya bana aynısını yaşatmak istiyor."

"Çok saçma bu." Diyerek koltuğa oturdum.

"Ailene birşey olmayacak."

"Ne demek birşey olmayacak, Nisa İstanbul da farkında mısın? Kızın aklını çoktan çelmiş bile!"

Ayağa kalkıp telefonumu aramaya başladım. "Ne arıyorsun?"

"Telefonumu." Dediğimde mutfak tezgahında duran telefonumu elime alıp numarasını tuşladım. "Onu uyarmalıyım." Diyerek kulağıma yakınlaştırdım.

'Numarayı eksik veya yanlış tuşladınız. Böyle bir numara bulunmamaktadır.'

Duyduğum cümle ile telefonu tezgaha bıraktım. Yüzümü ellerimin arasına aldığımda Kaan elini omzuma attı. "Berra, halledeceğim ben tamam mı?"

Gözlerim dolduğunda kendimi toparladım. "Hiçbir şeyi halledemeyeceksin!" Diyerek Kaan'ın elini ittim. Kahverengi gözleri hayretle bana baktı.

"Kağıtta yazılanı okumadın mı? 'Ailesinin ölüm sebebi senmişsin' yazıyordu. Hâlâ bana kin ve nefretle dolu! Behzat'ın bunu nasıl kullanabileceğini biliyor musun? Nisa'yı kendi tarafına çoktan çekmiş. Bizi birbirimize düşman edecek..." Son cümleyi söylerken sesim titredi. Ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözlerim ıslanıyordu. Kaan'ı bulanık görüyordum.

Tiz çıkan sesimle "Olacakları tahmin edebiliyorum Kaan." Dedim. "Çünkü Nisa, anne ve babasının ölümü için beni suçluyor. Onun gözünde ben katilim anladın mı? Bana birşey olsa üzülmez bile."

Bunları söylerken bile zoruma gidiyordu. İçimde bir yerlerde Nisa'ya hâlâ değer veriyordum. Çocukluğum, gençliğim hepsi O'ydu! Bütün anılarım onunlaydı. Onunla nasıl karşı karşıya gelebilirdim ki?

Yerde ki kağıdı elime aldım. "Onunla konuşmalıyım. Herşeyi anlatacağım."

Kaan, "Böyle birşeyi aklından geçirme sakın!" Diye bağırdı.

"Yarın dediği adrese gideceğim. Bunu yapmak zorundayım. O hâlâ benim manevî kardeşim. Onu koruyamazsam kendimi affetmem Kaan."

 

Bölüm sonuna geldiik.Yeni bölüm bildirimlerini takip etmeyi unutmayın.

Hoşçakalın yeni bölümde görüşmek dileğiyle 😊❤️❤️

Bölüm : 27.11.2024 03:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...