12. Bölüm
-Merve- / Siyahın Yansıması / 11.Bölüm

11.Bölüm

-Merve-
evrem_65

Medya Kaan Erdinç

Merhabalarr

Oylamayı ve yorum atmayı unutmayın düşüncelerinize önem veriyorum çünkü ❤️

İyi okumalar!

 

Bütün gece bir sağıma bir soluma dönüp durdum. Kafamdaki düşünceler beni uyutmamıştı. Kağıtta yazılanlar beynimin bir köşesinde duruyor, gözümün önünden gitmiyordu.

Nasıl olurdu? Diye sordum sabaha kadar kendime. Nasıl olurdu da Behzat aileme kadar ulaşmıştı? Nasıl bir nefretti ki sırf sevgilisi sandığı için bana bile böyle kötülük yapmaya çalışıyordu? Nisa o kadar müsaitti ki yönetilmeye nasıl engelleyeceğimi düşünüyordum. Bana inanacak mıydı orasıda meçhuldu. Emin olduğum tek birşey vardı, Behzat'a istediğini verecekti. Onu bana karşı kullanacaktı. Fakat bundan ne gibi çıkarı olurdu ki? Olacakları tahmin ettiğimden çok korkuyordum. Nisa'yı piyonu yapacaktı. Kukla gibi oynatacaktı elinde. Buna engel olmak için dediği adrese gidecek herşeyi anlatacaktım. Kaan gitmemi istemesede çok tehlikeli olduğunu söylesede gidecektim.

Kendime kahve yapıp koltuğa oturdum. Düşünmekten başım ağrıyordu.Kapım çalınca kahve bardağını sehpaya bırakıp ayağa kalktım. Kulpu indirdiğimde Gözde ile karşılaştım.

"Günaydın canım." Dediğinde içeri girmesi için yol verdim.

Elinde börek dolu tabak ile içeriye girdi. "Börek yapmıştım da beraber yeriz diye geleyim dedim."

"Zahmet etmişsin ya, düşünmen yeter."

"Saçmalama ne zahmeti ya!" Koltuğa oturduğunda hemen içecek birşeyler hazırladım.

Bardağı önüne bırakıp karşısına oturdum."Çok yorgun gözüküyorsun. İyi misin?"

"Gece uyuyamadım sadece."

"Neden birşey mi oldu?"

"Ya biraz karışık bir durum ama, boşver ya iyiyim ben." Diyerek konuyu değiştirmeye çalıştım. Gözde'ninde kafasını şişirmek istemiyordum.

"Canını sıkan bir durum varsa söyle, beraber çözelim. Ayrıca benden mi saklıyorsun anlamadım?"

"Hayır canım yanlış anlama beni. Kafanı şişirmek istemiyorum sadece."

"Ne şişirmesi ya arkadaşım değil misin sen? Söyle hadi! Konuştukça dahada batıyorsun."

"Ya nereden başlayacağımı bilmiyorum ki çok karışık."

"Ne güzel işte benimde sana bir sürü vaktim var, dinliyorum hadi." Diyerek arkasına yaslandı ve kollarını göğsünün altında birleştirdi.

&&

"Bu anlattıkların gerçek değil mi? Çünkü bana şaka gibi geliyor." Gözleri kocaman açılmıştı. Ses tonunda bile şaşkınlık vardı.

"Keşke şaka olsa ama olanlar bu yani."

"Behzat'ın ne kadar kötü bir adam olduğuna mı yoksa Nisa'nın nankör olmasına şaşırayım bilemedim. Bu akşam görüşecektiniz değil mi?"

"Evet."

Endişeli ses tonuyla "Ama çok tehlikeli gitmesen olmaz mı?" Dedi.

"Gitmem lazım. Nisa'yı uyarmalıyım."

"Anlattığına göre Nisa için hiçbir şey ifade etmeyecek ama?"

"Ben yine elimden geleni yapayımda içim rahat etsin. Gerisi ona kalmış artık."

Gözde düşünerek bakışlarını başka bir yere sabitledi. "Kaan ile bu yüzden bir aradasınız demek ki. O da seni korumaya çalışıyor. Şimdi taşlar yerine oturdu."

"Başka neyden olacaktı tabii!"

Gözde pişkince gülerek "Ne oldu bir sinirlendin?" Dedi.

"Hayır canım sinirlenmedim." Dedim ses tonumu yumuşatarak.

"Ben sizi böyle yakıştırınca bir sinirleniyorsun ama hoşunada gitmiyor değil!" Dedi gülerek.

"Ya Gözde! Saçmalama lütfen. Ben neyin derdindeyim sen neyin derdindesin ya."

"Şaka yapıyorum kızım ya, ama olabilirde ben o elektriği aldım sizden. " Dedi göz kırparak.

"Ya Gözde!" Dedim uyarıcı tonda.

"Tamam şaka yapıyorum sakin ol." Diyerek ayağa kalktı. Cama doğru yaklaşıp dışarıya baktı.

"Sabah markette gittiğimden beri bu adamlar apartmanın kapısında bekliyor. Bu Behzat denilen adamla bir ilgisi olmasın?" Demesiyle ayağa kalktım. Pencereye doğru yaklaşıp dışarıya baktım. İki tane takım elbiseli adam apartmanın kapısında bekliyordu. Simaları çok tanıdık gelmişti. Behzat, bugün ayağına gideceğimi biliyordu. Neden böyle birşey yapsın ki?

"Hayır, sanmıyorum." Diyerek telefondan Kaan'ın numarasını tuşladım. Çalmasını beklerken kulağıma götürdüm.

"Efendim Berra?"

"Apartmanın kapısındaki adamlarla ilgili bir bilgin var mı?"

"Evet, bizzat ben gönderdim."

"Ya ne gerek vardı-"

"Berra canımı sıkma benim tamam mı?"

Karşılık verecekken arkadan yabancı kadın sesi gelmişti. "Kaan."

"Bir sorun yoksa şimdilik kapatıyorum sonra konuşuruz tamam mı?"

Bütün ilgi odağım arkadan gelen yabancı kadın sesine gitmişti. "Sen ne yapıyorsun?" Dedim kendime engel olamadan. O kadın sesi nereden gelmişti? Kimin yanında olduğunu istemsizce çok merak etmiştim ve bu beni çok rahatsız etmişti.

"İşlerim var, müsait değilim. Konuşuruz sonra."

"Görüşürüz." Deyip telefonu kapattım. Neden bu durum beni bu kadar rahatsız ettti?

Gözde"Birşey mi oldu modun düştü sanki?" Dedi kolumu tutarak.

Başımı sağa sola sallayarak "Hayır, iyiyim ben." Dedim.

Gözlerimin içine baktı. "Ne dedi o sana? Yüzünden anlıyorum Berra doğru söyle."

"Birşey demedi ya, arkadan yabancı kadın sesi gelince tuhaf oldum. İşe gidecekti bugün sözde."

"Bende ne sandım varya!" Dedi derin nefes vererek. "Sen kıskandın mı?"

"Anlamadım?"

"Evet! Kıskandın sen." Dedi kahkaha atarak.

"Ne kıskanacağım onu ya? Kıskanmadım tabii ki!"

"Hissediyorum işte kızım ben hissediyorum! Var sizde bir haller ama neyse."

"Bence sen kafayı benle Kaan'a bozmuşsun."

"Neyse hadi öyle olsun." Dışarıdaki adamları gösterdi. "Ne dedi onlar için?"

"Kaan'ın işi." Dedim koltuğa oturarak.

Duvardaki saate bakarak "Anladım." Dedi. "Ben artık gideyim işlerim var benimde."

"Tamam canım geldiğin için teşekkür ederim. Kafam dağıldı biraz."

"Canın birşeye sıkılırsa bir derdin olursa lütfen konuş benimle tamam mı? Böyle kapatma kendini."

Ayağa kalkıp kapıya kadar eşlik ettim. Tebessüm ederek"Senin içinde öyle." Dedim.

"Lütfen kendine dikkat et, Kaan'ı dinle. Tek kalma, gerekirse bizi çağır. Biz seni asla yalnız bırakmayız."

"Ya düşünmen yeter." Diyerek kocaman sarıldım.

İşaret parmağını sallayarak konuştu. "Akşam asla tek gitmiyorsun. Ve bana haber veriyorsun tamam mı?"

Gülmeme engel olamadan "Tamam." Dedim.

"Hadi görüşürüz."

"Görüşürüz." Diyerek kapıyı kapattım...

&&

Gözde'den sonra evi temizleyip duşa girdim. Ardından hazırlanmaya başladım. Üzerime kalp yaka detaylı siyah kalem elbise giydim. Günlük makyajımı yaparak dudağıma şeftali tonlarında bir ruj sürdüm. Daha sonra Saçıma dağınık bir topuz yaparak şekil verdim. Perçemlerimi ikiye ayırıp elimle düzelttim. Üzerime parfüm sıkıp bilekten bağlamalı topuklu ayakkabımı geçirdim.

Çantamı elime alarak evden ayrılmak için kapıya doğru ilerledim. Kapı kulpunu indirip araladığım vakit karşıma Kaan'ın kocaman cüssesi çıktı.

"Korkuttun beni!" Dediğimde baştan aşağı beni süzdü. Aynı şekilde bende onu süzdüm. Spor giyinmişti. Siyah kot pantolon üzerine siyah tişört ile deri ceket vardı. Tabii sol kolundaki ben lüksüm diye bağıran gümüş saati dikkatimi çekmedi değil.

"Hayırdır Berra? Çıkıyorsun haber falanda vermiyorsun?"

"Neyin haberini vereceğim sana Kaan?" Dedim evin kapısını kapatırken.

"Dün ne konuştuk seninle hatırlamıyor musun? Beraber gideceğiz."

"Bende, tek gideceğimi söylemiştim. Sadece beni çağırdı."

Apartmanın kapısına doğru yürüdük. "Yusuf herşeyi ayarladı. Orada tek olmayacaksın bende başka bir masadan sizi izliyor olacağım."

"Nisa'nın yanında o kadar da ileri gideceğini sanmıyorum."

Arabaya doğru adımlar atarken "Sanacaksın Berra." Dedi. "O adam herşeyi yapabilir."

Arabaya yerleştiğimizde kontağı çalıştırdı. Sokak arasından çıkarken gözümü Kaan'dan alamıyordum. Kirli sakalın arasında cildi tertemiz ay gibi duruyordu. Yüzü özenle kalemle çizilmiş gibiydi. Tipik erkek yüzünün çok ötesindeydi. Ve nedense bugün gözüme çok yakışıklı gelmişti! Acaba bugün o duyduğum kadının sesini sorsam yanlış anlar mıydı?

Ne diyorum ben! Ne oluyor bana? Kendine gel Berra, diyerek başımı önüme çevirdim...

Lüks oldukça renkli olan iki katlı restoranın önünde durduk. Kapıyı açıp indiğim vakit Kaan anahtarı valeye teslim ederek yanıma geldi. Merdivenleri çıkarken dudaklarını araladı.

"Önce sen gideceksin arkandan ben gireceğim seni hemen çapraz bir masada izliyor olacağım. Birşey olursa bana bir bakış atman yeterli tamam mı?"

"Buraya geldiğini o da biliyordur değil mi?"

Kaan alaycı bir gülüşle bana baktı. "Seni yalnız bırakmayacağımı biliyor. Elbette herşeyden haberi vardır."

Girişin önünde durduk. Heyecanlanmaya başlamıştım. Vücut ısımın yükseldiğini hissediyordum. "Umarım bizi tezgaha düşürmez. İçimde kötü bir his var." Panik dolu bakışlarımla kahverengi gözlerine baktım.

"Biz ondan daha hazırlıklıyız emin ol. Kendisi buradayken açık alanda birşey yapamaz."

"Peki, ben gireyim artık." Başını olumlu anlamda salladığında kapıdan geçtim. Genç bakımlı bir kadın "Hoşgeldiniz efendim." diyerek beni karşıladı.

"Hoş buldum." Gözlerimle içeriyi süzdüm. İçerisi avizelerden dolayı fazla parlaktı.

Bej renginde koltuklar beyaz örtülü masalarla uyum içerisindeydi. Tabak, çatal servisi avizelerle aynı gold rengindeydi.

"Arka tarafı açık hava ,isterseniz üst katımızda da yer var. Kaç kişi olacak?"

Eminim rezervasyon yaptırmıştır." Behzat-"İsmini söylememe müsaade etmeden araya girdi."Siz Behzat beyin misafiri misiniz? Buyurun lütfen masanız hazır!"

Masaya kadar bana eşlik etti. "Afiyet olsun." Diyerek yanımdan ayrıldı. Gösterdiği masada sadece bir kadın vardı. Arkası dönük olduğu için yüzünü göremiyordum. Bulunduğum atmosfer çok tuhaftı. Kendimi garip hissediyordum. Nedenini bilmiyorum, onunla tekrar yüz yüze geleceğim için miydi acaba? Masaya doğru adımlarımı attım.

Ayrıca Behzat henüz gelmemişti. Bunu fırsat bilmeliydim. Karşısındaki sandalyeyi çekip oturduğumda gözleriyle mavi gözlerim buluştu.

Gözleri şaşkınlıktan yuvasından çıkacaktı. Tek kaşını çattarak ağzını açtı."Sen! Senin ne işin var burada?"

"Davet edildim."

Alaycı bir şekilde gülümsedi. "Seni neden davet etsin ki! Yalana da başladın demek. Beni takip ediyorsun değil mi doğru söyle!"

"Asıl senin ne işin var burada? Senin bu adamla nasıl bir diyaloğun olabilir?"

"Sana ne! Sen benim hayatıma mı karışacaksın şimdi de ha! Defol bu masadan iş görüşmem var!"

"Ne iş görüşmesi Nisa, bu yüzden mi İstanbul'a geldin? Kandırdı seni değil mi?"

"Seni şu denize atmadan çık git buradan anlıyor musun? Rezil edeceksin beni!"

"Seni uyarmak için geldim. Behzat'ın nasıl bir adam olduğunu biliyor musun sen? Kimle oturup kalktığını biliyor musun?"

"Beni uyarmak için mi?" Diye tekrarlayarak kahkaha attı. Küçümseyici bakışlarıyla beni süzdü. "Ya sen kimsin? Senden başka kim bana en büyük zararı verebilir ki? Ben senin ne bok olduğunu biliyorum bu lafların bana kesmez hadi ikile."

Laflarını zorla sindirerek sabır çektim. "Bak anlamıyorsun bu adam bana neler yaptı bilmiyorsun bile! Behzat kötülüğü isteyen biri o sana zarar verecek benim için seni kullanacak-"

"Senin için beni kullanacak öyle mi?" Az önceki hareketi yineledi. "Kızım sen kendini ne sanıyorsun? Sen kimsin ki senin için olsun? Ayrıca kimse beni kullanamaz tamam mı?"

Dudaklarımı araladığım vakit erkek sesi işittim. "Kusura bakmayın biraz geç kaldım." Behzat'ın sesini duymamla travmam tetiklendi. Duygularım yoğunlaşınca başımı sağa bile çevirmek istemedim. Nisa hızlıca ayağa kalktı. Üzerinde mini siyah dekolteli elbise vardı. Tebessümle"Behzat bey hoşgeldiniz." Dedi.

"Hoş buldum Nisa. Otur lütfen."Sağ tarafımıza baş sandalyeye oturdu.

"Nisacım sana sürpriz yapmak istemiştim aranızdaki soruna tam hâkim değilim ama manevi kardeşinle arayı düzeltmeniz için kendimce destek olmak istedim çünkü sen üzülmeyi hiç hakketmiyorsun."

"Behzat bey çok teşekkür ederim güzel düşünceniz için ama siz beni duymamışsınız sanırım o gün, tekrar söyleyeyim. Biz yolları ayırdık. Gerek yok böyle şeylere."

"Anladım çok haklısın özür dilerim bunu yapmamalıydım. Kendimi şuan çok mahçup hissediyorum."

Bakışlarımı masadan ayıramıyordum. O şahısla yüz yüze gelmemek için direniyordum. Nisa elini Behzat'ın elinin üzerine koyunca affaladım. "Lütfen Behzat bey özür dilemenize hiç gerek yok ben iyiyim gerçekten." Ne yaptığının farkına varınca elini geri çekti. Şok olmuş bir şekilde Nisa'nın gözlerine bakıyordum fakat benden bakışlarını kaçırıyordu.

"Berra beni kırmadı ve bu davetime karşılık verdi. Sanada teşekkür ederim."

Cesaretimi toplayıp ela gözlerine baktım. Pişkince yüzüme bakıp gülüyordu. Nasıl bir adamdı bu böyle? Nasıl rol yapabiliyordu? Nisa'ya kendini böyle mi tanıtıyordu.

Behzat yapboz çözmeye çalışır gibi kaşlarını çattı. "Bana çok tanıdık geliyorsunuz bir yerde karşılaştık mı hiç?"

"Ev-" Lafı ağzımda bırakıp araya girdi. "Nerede karşılaşmış olacağız değil mi? Kocaman metropol bir şehirde?"

Sakin olmalıyım... Bir adamın her hareketi nasıl sinir bozucu olabilir? Fevri davranmayıp sakince Nisa ile konuşmalıyım. Daha detaylı daha sakin bir şekilde herşeyi baştan sona kadar anlatmalıydım. Şuan iş görüşmesini mahvederim diye diken üstündeydi. Bana kitlenmiş bir vaziyette her hareketimi takip ediyordu.

Araya garson girdi. Siparişleri alıp yanımızdan ayrıldı. Masadaki sessizliği Behzat bozmuştu. "Birkaç günlük süre zarfında bile dikkatimi çekti. İşe olan azmin hırsın ve çalışkanlığın beni çok hayran bıraktı. İş pozisyonunu terfi ettirmek istiyorum bu yüzden bunu böyle güzel bir akşam yemeğinde paylaşmak istedim. Tabii sende uygun görürsen."

Nisa'nın ağzı açık kalmıştı. Minnetle gözleri açıldı. Benim ise şaşkınlıktan gözlerim açılmıştı.

"Behzat bey ne desem bilmiyorum... Asıl siz beni uygun gördüyseniz ne mutlu bana. "

"O zaman anlaştık." Diyerek elini uzattı. Birbirinin elini sıktıklarında Nisa ayağa kalktı. "Müsaadenizle ben bir lavaboya gideyim."

Behzat,"Tabii lütfen." Dediğinde Nisa masadan kalktı. Birkaç adımdan sonra uzaklaştığında bakışlarımı çevirdim.

"Sen ne yapmaya çalışıyorsun? Nisa'ya ne hakla ulaşıyorsun?"

Pişkince gülmeye devam ederek sırtını yasladı. Ses tonunu çocuk sesi yapar gibi mırıldandı. "Kaan'ın küçük sevgilisi bana hesap mı soruyor birde ha? Sen büyüdün mü maviş?"

"Biraz olgun davran! Kaç yaşında adamsın. Pardon adam dedim özür dilerim yanlış oldu. Ayrıca iki yüzlülüğüne şaşırmadım değil oscarlık roldü. Kızı nelerle kandırmışsın." Yüz ifadesi bozulunca konuşmama devam ettim. "Nisa'yı bu meseleye katmayacaksın uzak duracaksın ondan anladın mı?"

Saf ayağına yatar gibi mimikleri vardı. İki eliyle beraber omuzlarını hava kaldırdı. "Nisa yardıma çok aç biri. Bende ona yardımcı oluyorum ne var bunda? Bence sen çok kafanda kuruyorsun? Hem fena değilmiş kız ha?" Göz kırptığında yüzümü ekşittim.

"İğrenç bir insansın! Nisa'dan uzak duracaksın pislik herif anladın mı!"

Sırtını dikleştirip gözlerimin içine öfkeyle baktı. "Ben zaten duruyorum o bana gelecek. Kuklam yapacağım onu. Hepinizle teker teker oynayacağım. Her gün sizi öldürmem için yalvaracaksınız bana. Öyle kolay kolay ölmek yok. Önce bedelini ödeyeceksiniz."

"Sen gerçekten ruh hastasının tekisin. Tedavi olman lazım." Ayağa kalktığımda dudaklarını araladı. "Git bakalım inanacak mı sana? Dene bir şansını tabii yanına gidip konuşmayı düşünüyorsan."

Gözlerimi kaçırmadan kendimden emin bir şekilde ela gözlerine baktım. "Eğer Nisa'ya birşey olursa seni kendi ellerimle öldürürüm. "

Behzat bu dediğime kahkaha attığında kaşlarımı çattım. "Canımı yakarsan bende senin canını yakarım. Bedeli neyse de öderim senin gibi korkak değilim merak etme."

Dediklerime şok olurken masadan ayrıldım. Hızlı adımlarla lavaboya gittim. Kapıyı araladığım vakit Nisa aynada makyajını tazeliyordu. Kapıyı arkamdan kapatarak sağ tarafına geçtim. Hiç yokmuşum gibi davranmaya devam etti.

"İnanmayacağını biliyorum ama o adam gerçekten kötü biri. Sandığından daha da tehlikeli. Behzat'tan şiddet gördüm. Hatta saçlarım! Biliyorsun ben asla kestirmem saçlarımı ama o aşağılık herif saçlarıma zarar verdi. Bana öfkeli, sinirli ve kızgın olabilirsin ama inanmak zorundasın. Senin iyiliğin için inanmalısın."

Allığını sürmeye devam ediyordu. "O adamın hiçbir şeyine ihtiyacın yok. Sen bunları kabul edecek bir kız değilsin. Ankara'ya dön. Eminim annen ve babanda böyle yapmanı istemezdi."

Nisa yüksek ses tonuyla "Ailemi ağzına alma kapa çeneni!

"Niye böyle yapmaya devam ediyorsun? Aileni ben öldürmedim!"

Elindeki çantayı sertçe lavabo tezgahına vurup bana döndü. "Sus diyorum sana sus! Dinlemek istemiyorum seni defol git!"

"Hiçbir yere gitmiyorum! Beni dinleyeceksin! Annen ve babanın hatrı için konuşmaya devam edeceğim. Sen anlamasanda inanmak istemesende gerçekler bu tamam mı? Kabul edeceksin bu durumu artık!"

"Allah'ım sen bana sabır ver!" Diyerek sırtını döndü. Kapıya doğru ilerleyecekken kolundan tuttum. "Benim konuşmam daha bitmedi! Behzat kim ki sen ona inanıp buraya kadar geliyorsun? Bir adamın eline ne muhtaç ediyorsun kendini? O adam iyi biri değil! İllegal İşler yapıyor! Daha ne dememi bekliyorsun?"

"Bıktım senin şu kıskançlığından! Her boku kıskandığın için herşey kursağımda kalıyor. Ailemi bile kıskançlığından hasetinden kaybettim. Böyle öksüz yetim ayağı yaparak insanlara mutsuzluğunu kötülüğünü aşıladın. Onlarında mutluluğunu çaldın kötülüğünü yaydın. Kim senin gibi biriyle yaşamak ister? Kim seni sevsin? Tek yaptığın şey kıskanmak özenmek? Herkes senin gibi olsun istedin tabii! Ama ben buna izin vermeyeceğim artık anlıyor musun? Bıktım senden ölsende kurtulsam yeter!'

Gözlerimi kırpmadan bakıyordum. "Ne..." Dedim dilim tutulurken. "Ne alaka?" Bunlar nereden çıkmıştı böyle? İçini mi döktü o yoksa bana? Ne diyeceğimi bilemiyordum.

İşaret parmağıyla yüzümü gösterdi."Hah işte böyle saf salak ayağına yatarak masum olmuyorsun yemezler kızım tamam mı?"

"Ne diyorsun Nisa? Ne saçmalıyorsun şuan farkında mısın? Ben buraya sana rağmen yanına geldim ve seni uyarıyorum sana zarar gelmesin diye. Sen hala bana böyle konuşuyorsun inanamıyorum."

Şokun etkisiyle beynimi kullanamıyordum. Böyle düşünüyordu demek hakkımda. Gerçekten ne diyeceğimi bilmiyordum.

Alay ederek güldü. "Ahahaha! Bilmesem beni düşünüyor sanırdım. Kızım sen kimi kandırıyorsun çocuk yok karşında. Kıskanıyorsun iyi yerlere gelmemeyim diye bilmiyor muyum ben? Ya sen üniversiteye gittin ben gidemedim bile! Benden hep üstün olmak istedin. Şimdi senden daha iyi olurum diye korkup beni uyarmaya geldin güya. Anlamıyor muyum sence?"

Gülerek "Ne?" Diye söylendim. "Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Neler saçmalıyorsun? Sağlıklı bir psikolojide değilsin gel seni doktora götüreyim."

Yüzünü ekşitti. "Of kes sesini duymak istemiyorum seni!"

"Annen ve babanda olsaydı şuan bana hak verirlerdi eminim."

"Ailemi ağzına alma demedim mi!" Diye bağırıp üzerime yürüdü.

"Onlarda benim manevi ailem sayılır, bencillik etme."

Sanki küfretmişim gibi gözlerinden ateşler çıktı. Avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. "Onlar senin hiçbir şeyin değil tamam mı!" Diyerek bütün gücüyle beni göğsümden itti. Acı ile inleyerek kalçamın üzerine düştüm. "Biz dışarıda kalmış sahipsiz bir yavruyu sahiplendik onu besledik anladın mı? Sevaplarımızın bedeliydin!"

Duyduklarım beynimde yankılanıyordu. "Kes sesini Nisa!" Ayağa kalkmaya çalıştığımda topuklu ayakkabısının altıyla bacağıma bastırdı.

"Sen öksüz, zavallı ve yetim bir kız çocuğuydun. Biz sana acıdık ve evimize aldık. Bizim için boş bir ağızdın. Senin ağzını besledik... Ayrıca seni hiçbir zaman sevmedim. Her gün o güne lanet ediyordum. Senin ailenin öldüğü güne her gün lanet ediyorum! Bok mu vardı da ailen öldü seni bize verdiler diyorum bazen sonra da diyorum ki gerçek ailesi bile dayanamamış ona ölmüşler! Gerçekten sana sadece acıyorum. Ve bu şımarıklığına dayanamıyorum. Tahammülüm kalmadı daha fazla! Nefret ediyorum senden!"

Kapı aralandığında birkaç adım geriledi. Gözlerim ıslandığında ayağa kalktım. İçeriye sarışın bir kadın girince Nisa dışarı çıktı. Göğüs kafesim sıkışmaya başlayınca nefes alamadım. Arkasından hızlı adımlarla çıktım. Hiçbir şey olmamış gibi masaya doğru ilerliyordu. Kalbime sanki hançerini batırıp gitmişti. Canım yanıyordu! Duygusal anlamda en çaresiz hissettiğim an şuandı! Dudaklarımı birbirine bastırıyordum. Ağlamak istemiyordum ama duyduklarım bende fırtınaya neden olmuştu.

Arkasından "Nisa!" Diye seslendim. Ağzına geleni söyleyip çekip gideceğini sanıyorsa yanılıyordu! Restoranın gürültülü sesinden dolayı duyamamıştı. Duymaması beni daha çok öfkelendirdi! Avazım çıktığı kadar "Nisaaa!" Diye bağırdım. Restorandaki gürültü kesilince pür dikkat herkes bana döndü! Nisa ise olduğu yerde kaldı. Sırtı hala bana dönüktü.

Yanağımdan akan gözyaşlarımı umursamadan mesafeyi kapattım. Yüzünü bana doğru çevirince bütün gücümle sağ elimi havaya kaldırdım.

Dişlerini sıkarak "Sakın Berra!" Diye mırıldandı.

Sol yanağına bütün kuvvetimle tokat attığımda etraftan çığlık sesi geldi. "Ne yaptığını sanıyorsun sen!" Eliyle yanağını tuttup bağırmaya başladı. Hıncımı alamadığım için ensesinden saç diplerini avuçladım. Boşta kalan elimle ise çenesini sıktım. Gözlerimin içine bakmasına sağladım.Karşımda acıyla inliyordu.

Garson araya girmeye çalışıyordu. "Hanımefendi ne yapıyorsunuz!"

Kaan, "Berra!" Diyerek yanıma geldi. Saçını tuttuğum elimi çözmeye çalışıyordu. Gözlerimi, karşımdaki nankör insandan ayıramıyordum.

"Seni korumak için bin ton laflarını yuttum ve ayağına geldim. Bu da yetmezmiş gibi hakaret etmeye devam ettin, bana çok ağır konuştun. Nankörlük yapmaya devam ettin!"

"Berra bırak tamam!" Kaan bir eliyle belimi sarıp kendine çekiştirdi. Garsonlar ise Nisa'yı elimden almaya çalışıyorlardı. Benden ayırmaya çalıştıklarında daha çok hırslanıp saçlarındaki elimi sıkıyordum. "Bırak beni Kaan!"

Başka bir garson beni kolumdan çekiştirdiğinde Kaan, garsona bağırdı. "Çek lan elini! Dokunma!" Garson şaşırarak elini bir hışımla çekti.

"Birdaha benimle bu şekilde konuşmayacaksın! Artık aramızda hiçbir bağ kalmadı! Eğer o haddini birdaha aşarsan, dilini aileme kadar uzatırsan seni mahvederim Nisa! Anladın mı!"

"Saçım! Bırak beni!" Nisa acıyla kıvranırken elimi geri çektim. Kalbim ağzımdan çıkacaktı. Kalabalık insan topluluğu oluşmuştu.

"İyi misin güzelim?" Elini sağ yanağımın üzerine koydu. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Artık olanları ve Nisa'yı kabullenmeliydim. Herşeyi arkamda bırakarak çıkış kapısına doğru ilerledim. Hızlı adımlarla restorandan çıkıp merdivenleri indim.

Olayın etkisi üzerimde devam ediyordu... Beynimde şimşekler çakıyordu. Herşeye rağmen kardeş demiştim ona! Nasıl bu kadar kötü kalpli oldu? Yoksa ben mi göremiyordum. Ne kadar küçük düşünsemde,bunu yapmaz diye söylesemde daha beterini yapıyordu. Sahi ben neyine güvenmiştim? Beraber büyüdük diye mi, aynı oyuncaklarla oynadık diye mi, beraber sarılarak her gece uyuduk diye mi, çocukluk arkadaşım diye mi yoksa aynı ekmeği yedik diye mi beklememiştim? Ah! Ne aptalmışım! Onu kardeşim sanmıştım. Oysaki buraya gelirken bile onun için herşeyi göze almıştım. Karşılığı bu muydu sahi?

İnsan düşmanına söylemez o lafları. Beni hem aşağılayıp hemde hor gördü. En hassas noktamdan beni vurdu. Tabii nereden vuracağını iyi biliyordu. Çünkü canım çok acıyordu... İçimde büyük bir serzeniş vardı. Tek o değil büyük bir hayal kırıklığı, bir üzüntü birde sitem vardı. Ve kabullenmek vardı...

Gözümde çok yüksek bir konumdaydı. O kadar büyük duvarlar ördümki yıkılmaz dediğim duvarları başıma yıkmıştı. Şimdi o duvarların altında eziliyordum. Bu durumu kabul etmek çok zordu. Hala şaka gibi geliyordu. O insana ben kardeşim dedim ya! Nasıl olabilir! Nasıl! Bunca seneyi sorgulatmaya ne hakkı vardı bana? Kafamın içinden artık sorular gitmeyecekti.

Bunca zaman hiç mi değer vermedi bana? Hiç mi kardeş gibi görmedi? Beni hiç sevmemiş miydi? Bunca zaman herşey yalan mıydı onun için? Ben kendi kendime gelin güvey mi olmuştum yoksa beni kandırmış mıydı?

Ne olurdu kardeş gibi yaşamaya devam etseydik, birbirmize sahip çıksaydık. Herkese karşı gelseydik, mutlu mesut yaşasak ne olurdu? Neden bu yolu seçmişti?

Şiddetli korna sesi kulağımı doldurunca ayaklarım yerden kesildi. "Berra!" Dış dünyayla bağlantım kesilmişti sanki. Gerçeği ayırt edince gözlerimi açtım. Kaan belimden sarılıp beni çekiştirmişti. "Önüne bakmıyor musun sen? Yolun ortasında yürüyorsun." Karşıma geçip gözlerimin içine baktı.

Etrafıma baktığımda kaldırımdaydım. Ne ara buraya kadar geldim bilmiyorum. "Ben dalmışım galiba."

Gözlerimin içine bakıyordu öylece. Hiç uzatmadan elimi tuttu. "Neyse, gidiyoruz buradan hadi."

"Evime gideceğim." Diyerek elimi kurtardım.

"Ev olmaz."

"Evime gitmek istiyorum lütfen."

Birkaç saniye durdu."Ben bırakacağım seni o zaman. Araba geride kaldı. Taksiye binelim." Yola bakmaya başladı.

"Gerek yok ben kendim giderim."

"Seni böyle bir başına bırakamam." Eliyle yoldan geçen taksiye işaret yaptı.

"Yalnız kalmak istiyorum." Dediğimde gözlerimin içine baktı. "Şuan senin isteklerin geçmiyor tamam mı?'

Biraz daha zorlasa oturup ağlayacaktım mentalim o derece berbat durumdaydı. Titreyen dudaklarımla "Kaan lütfen, biraz kendimle baş başa kalmalıyım." Dedim.

Önümüzde duran sarı renkteki arabaya baktı. Kararsız kalmış gibi hali vardı. Beni yalnız bırakmak istemediğini hissetsemde zoraki bir şekilde başıyla onayladı. "Tamam önce sen varırsın eve. Bende arabayı alır arkandan gelirim."

"Hayır, sakın öyle birşey yapma."

"Hadi konuşma bin arabaya."

&&

Çantamdan anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. İçeriye girdiğimde direkt banyonun yolunu tuttum. Bugünün kirini üzerimden atmalıydım. Azda olsa duşa girmek kendime gelmemi sağlayabilirdi. Ama beynim pek buna müsaade etmiyordu. Düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Çantamı kanepenin üzerine atıp banyoya girdim. Elimi lavaboda yıkayıp aynada kendime baktım. Makyajım akmıştı bu yüzünden yüzümün cansızın gözükmesinde payı vardı.

Duyduğum cümleler kafamın içinde tekrar yankılanınca gözlerimi kapattım. Oysaki içimde Nisa'yı bitirip İstanbul'a kendi yolumu çizmeye gelmiştim. Hiçte düşündüğüm gibi olmamıştı. Bitiremediğim için bugün beni duygusal anlamda çok üzmüştü. Kabullen Berra! Diye tekrarladım içimden. Kardeş dediğin insanın gerçek yüzü bu! Bunca zaman maske kullanan, kendini saklayan ve iyi rol yapan insandı. Şimdiye kadar doğru olanı sen yaptın bu yüzden kendini kötü hissetmene gerek yok. Elbet birgün pişman olacak karşına affedilmek için çıkacak. İnsanoğlu çiğ süt etmiş neticede, olanlara şaşmamak lazım. İç sesime hak verip düşünmeyi kestim. Üzerimdekilerden kurtulup suyun altına girdim...

Asılı olan beyaz bornozumu giyip kemerini bağladım. Küçük havlu ile saçlarımı kurularken kapıdan ses işittim. Sesi işitmemle birkaç saniye durdum. Emin olmak için kapıya odaklandım. Kapının kulpu aşağı yukarı hareket edince yüreğim ağzıma geldi. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ben rüyada falan değilim değil mi? Kapı iki kere tıklandı. Yüksek ve mutlu ses tonuyla "Berra?" Diye yabancı erkek sesi duyduğumda elimdeki havlu yeri boyladı. Bu adamın ne işi var evimin içinde! Sesi tanıdık geliyordu ama çözemiyorum.

"Anahtarını kapı üstünde unutursan eve böyle davetiye çıkartırsın bu sana ders olsun Mavi."

Nasıl ya! Ben anahtarı nasıl üzerinde unuturum! Ah! Aptal kafam! Dalgınlıktan olmalı.

"Sesimi duyunca soluğun kesildi tabii. Onur ben güzelim korkma kapıyı aç hadi."

Onur mu? Behzat'ın sağ kolu değil miydi bu adam? Ne yüzle evime geliyordu? Her an yere düşecek gibiydim. Banyonun duvarları sanki üzerime geliyordu. Elim ayağım boşalmış titriyordu. Kapıyı zorlamaya başlayınca olduğum yerde kalakalmıştım.

"Hadi kapıyı aç yoksa kendi yöntemlerimle kıracağım bu kapıyı."

Sakin ol Berra! Diye içimden tekrarladım. Düşünmeye çalış! Ne yapabilirim burada diye etrafıma bakmaya başladım.

Gülerek "Beraber duş almak istemez misin?" Dedi. Bunu söylerken çok farklı imada bulunmuştu. Kapıya omuz atınca ses banyoda yankılandı. Bir kez daha kapıya sertçe vurduğunda etrafıma baktım. Beynim olanları idrak edemiyor ve bu yüzden çözüm odaklı davranamıyordu. Kitlenmiş olanları bekliyordum. Kafamda senaryolar dönmeye başlayınca gözlerim ıslanmaya başladı. Çaresizce binlerce kez etrafıma bakıyordum. Hiçbir şey göremiyordum!

Kapıya bütün gücüyle vurduğunda aralandı. Kapı arasından siyah takım elbiseli esmer bir adam çıktı. Onur denilen bu şahsın yüzüne bakmak bile istemiyordum.

"Defol git evimden!"

Siması 'ben tehlikeliyim!' diye bağırıyordu. Pişkince gelerek üzerime doğru yürümeye başladı. Aramızdaki mesafe kapanırken geriye doğru adımlar attım.

"Kaçma benden ama Mavi sana ne zararım olabilir ki?"

Sırtım duvarla çarpışınca nefesim kesildi. Gözlerimin içine beni yiyecekmiş gibi bakıyordu. Karşımda durunca avazım çıktığı kadar bağırdım. "Uzak dur benden!" Bedenim bir kuş gibi titriyordu.

"Sakin ol yavrum." Diyerek elini omzuma dokundurdu.

Elini bir hışımla ittim. "Dokunma bana!"

Görüş alanımı cüssesiyle kapatmıştı. Üzerindeki ceketi çıkarıp yere attı.

"Şuan beni nasıl tahrik ettiğinin farkında mısın? Böyle zoru oynaman beni delirtiyor."

"Ne diyorsun sen pislik herif! Çekil önümden!" İki elimle göğsünden bastırarak ittim. Hiçbir faydası dokunmamıştı.

"Sende istiyorsun ama ağırdan alıyorsun bilmiyor muyum ben ha?" Dedi gülerek. Yüzüne tokatı geçirdiğimde yüz ifadesi bozulmuştu. Soluna bakarak sabır çekti. Kıl payı duvarla arasından çıkıp kaçmaya çalıştım. Arkamdan elini belime atıp kendine çekti.

"Dokunma bana şerefsiz!"

"Sinirlenirsem hiç iyi şeyler olmaz! Sabrımı zorlama Mavi!"

Elinden belimi kurtarmaya çalıştım. "Bırak beni pislik!"

Sırtımı göğsüne doğru bastırdı. Boşta kalan eliyle çenemi tuttu. Kulağıma doğru fısıldadı. "Artık baş başayız kurtuluşun yok benden."

Nefesini boynumda hissedince korku bütün bedenimi esir aldı. Gözlerim ıslandığı an etrafı bulanık görmeye başladım. Kollarının arasında çırpındım.

Sakalını ve dudağını boynuma dokundurunca ağzımdan hıçkırık kaçtı.

"Dokunma bana!"

Elini kalçama götürmeye kalkıştığında çığlık attım. "İmda-" eliyle ağzımı kapattığında nefesim kesildi.

"Kimse seni duyamaz o yüzden keyfine bak sende zorlama bizi." Allah'ım nolur yardım et! Kurtar beni bu adamın elinden! İçimden bir mucize olsun diye dua etmeye başladım.

Lavabo tezgahındaki sıvı cam sabunluğu gözüme ilişince hedefimi değiştirdim. Onur pis elleriyle vücuduma dokunmaya çalışırken sağ elimi kurtardım. Sabunluğa uzanıp elimle kavradığım gibi kafasına bütün gücümle vurdum.

Acıyla inlediğinde kollarının arasından sıyrıldım. Salona doğru hızlı adımlar attım. Arkamdan sinirle kükredi. "Mavi!"

Dış kapının kulpunu indirdiğim vakit saçlarımdan çekildim. Acıyla bağırdım. Yüzüne bakmam için kolumdan çevirdi. Gözlerinden ateş çıkıyordu. Sol yanağıma büyük bir öfkeyle tokat attıığında yeri boyladım.

"Seni çok fena sikeceğim!"

Acıyla yerde kıvranırken üstündeki gömleği çıkardı. Ayağa kalkmaya çalıştığımda bacaklarıma tekme attı. Bacaklarıma büyük bir kramp girince olduğum yerde kaldım. "Demek sert seviyorsun ha! Göstereceğim sana sert nasılmış!"

Hıçkırıklarım evi inletiyordu. Üzerime doğru eğilip bornozumun bir ucunu tuttu. "Çıkart lan şunu!" Hırstan deliye dönmüştü.

İki elimle olabildiğince bornozumu korudum. "Yalvarırım bırak beni!"

İki elini kullanarak bornozumun yakalarından tuttu. "Bııraak!" Ellerinden kurtulmak için tırnaklarımı koluna geçirdim. Bir eliyle belimi sarıp diğer eliyle boynumu tuttu. Köprücük kemiğime doğru eğildi. Başımı sağa sola sallayarak bağırdım. "Şerefsiz! Adi herif! Dokunma bana!"

Bütün vücudumla direnirken pantolon ile belinin arasına sıkıştırdığı silahı gördüm. Birkaç saniye silahla bakıştım. Bana dokunmasına ölmeyi tercih ederim.

Korktuğum şey bugün benim kahramanım olabilir miydi? Bu iğrenç eziyet son bulabilir miydi? Cesaretimi toplayıp elimle silaha uzandım. Silahı kavradığımda namlusunu beline bastırdım. Hissetmiş olmalı ki başını kaldırdı. Anlamaya çalışır gibiydi.

Hızlı ol Berra! Tek çaren bu! Silah elimde titiriyordu. Hiç tereddüt etmeden hızla tetiği çektim. Silah sesi kulaklarımı doldurunca Onur'un bedeni merminin gücüyle sendelendi. Ardından üstüme tüm ağırlığını verdi.

O sıra evin kapısı açıldı. Kaan "Berra!" Diyerek içeri girdi. Üzerime yığılan Onur'u iterek beni ayağa kaldırdı.

"Ne oldu burada! İyi misin!" Elimdeki silahı alıp beline yerleştirdi. Baştan aşağı üzerime baktı. Gözleri bir o kadar şaşkın iken öfkeliydi. Bakışlarımı Onur'a çevirdim.

"Öldü mü?"

Kaan hayretler içerisinde olanlara bakıyordu. "Kaan.." Ellerimle yüzümü kapattım."Katil mi oldum ben şimdi?"

"Şş! Sakin ol. Bana bak." Diyerek iki kolumdan tuttu.

"Bana dokunmaya çalıştı! Kendimi korumak zorunda kaldım! Öldü mü?" Hıçkırıklarım artınca kolunu omzuma atıp sarıldı.

"Doğru olanı yaptın. Kendini korudun."

 

Umarım beğenmişsinizdir. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle. Hoşçakalınn❤️❤️

Bölüm : 16.02.2025 15:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...