13. Bölüm
-Merve- / Siyahın Yansıması / 12.Bölüm

12.Bölüm

-Merve-
evrem_65

Medya Berra'nın giydiği elbise

Merhabalar ❤️

Umarım beğenirsiniz

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum iyi okumalarr😘

Üzerime birşeyler giyip salona geri döndüm. Tanımadığım takım elbiseli adamlar içeriye girdi.

"Alın bunu tedavi ettirin sonra bana ayırın. Özellikle ben ilgileneceğim piçle." Hala nabzı atıyordu. Katil olmak istemiyordum ama kendi canım söz konusu olunca bunu göze almalıydım. Bugünde olduğu gibi. Bana resmen tecavüz etmeye kalkıştı! Düşündükçe öfkeleniyordum!

"Tamamdır Kaan bey."

Aşağılık adamın bedenini alıp götürdüklerinde içeriye Yusuf ile Mert girdi. Başlarıyla bana selam verdiğinde koltuğa oturdum.

Mert yerdeki kan lekelerine bakarak "Abi nolmuş burada?" Dedi.

"Sizin gelmenize gerek yoktu." Dedi Kaan.

Yusuf "Biz yeng-" ne dediğinin farkına varınca cümlesini yarıda kesti. "Biz Berra'yı merak ettik. O yüzden geldik." Dediğinde Mert başını aşağı yukarı sallayarak onayladı.

Ardından içeriye "Berra bu kapı neden açık?" Diyerek Gözde girdi. Hepimize tek tek baktı. Yerdeki kanları görünce çığlık attı. "Berra iyi misin?" Hızlı adımlarla yanıma geldi. "Sana mı birşey oldu? Birşeyin var mı?"

Ayağa kalkarak gözlerine baktım. "Ben iyiyim birşey olmadı. Ufak bir kaza sadece."

"Ufak mı? Baksana halı kandan görünmüyor."

"Şuan hiç konuşacak durumda değilim gerçekten sonra konuşalım mı?"

"Tamam gel bana, burada kalamazsın dinlen benim evde."

"Teşekkür ederim belki daha sonra gelirim."

"Tamam canım. Birşey olursa buradayım ben."

Son kez içeridekilerle göz göze gelip evden çıktı. Mert "Abi bizde gidelim o zaman. Bize gerek yokmuş." Kapıya doğru ilerledi.

Yusuf, "Abi görüşürüz."

Kaan başıyla onayladıktan sonra evden çıktılar. Kanepeye oturup ellerimi yüzümde gezdirdim.
"Nasıl oldu bu olay?" Dedi Kaan tekli koltuğa oturarak. Bütün ciddiyetle yüzüme bakıyordu.

"Duşa girmiştim. Duşta iken içeriye girmiş. Sonra banyo kapısını kırıp üzerime geldi işte."

"İçeriye nasıl girdi?"

"Anahtarı kapının üstünde unutmuşum."

"Niye dikkat etmiyorsun Berra? Daha temkinli olman lazım."

"Unutmuşum diyorum Kaan olamaz mı?"

"Bunun oluru olmazı yok anlıyor musun? "

"Anlıyorum." Dedim hatamı kabul edip. Haklıydı. Ama kafam çok dalgındı dikkat edemedim.

"Git eşyalarını toplamaya başla."

"Ne için?" Dedim tek kaşımı kaldırarak.

"Bu ev sevdan başımıza daha çok iş açacak. Bir daha bu eve gelmeyeceksin!"

"Ne sevdası ya ne diyorsun? Hiçbir yere gitmiyorum ben!"

"Aslında benim hatam seni buraya göndermemeliydim."

"Kaan lütfen! Çok kötü bir gece yaşadım bugün lütfen üzerime gelme tamam mı!"

"Bu saatten sonra senin isteklerin geçerli değil. Geçerli olunca görüyoruz başına neler geliyor. Şimdi kalk valiz mi hazırlıyorsun ne yapıyorsan yap, birazdan gidiyoruz buradan." Ayağa kalktığında pencereye doğru ilerledi.

"Hiçbir yere gitmiyorum. Evimde kalacağım. Senin yanında oradan oraya koşturamam."

"Berra!" Diye bağırdı. Çok sinirliydi. Ses tonuna hakim olamadan konuşmaya devam etti. "Orospu çocuğunun teki evine rahatça girebiliyor! İster anahtar olsun ister olmasın her şekilde evine girmeyi yine başaracaktı! Hala evimde kalacağım diyorsun adamlara davetiye mi çıkarıyorsun derdin ne senin!"

"Ne davetiyesi çıkaracağım, ne gibi derdim olacak benim? Niye bu kadar gerginsin?"

Yunruğunu sıktı. "Bak düşünmek istemiyorum. O adamın sana dokunmaya çalıştığını görmek beni delirtiyor ve sen bu da yetmezmiş gibi evim diye diretiyorsun! Ne olsun istiyorsun? Ne bok var bu evde de istemiyorsun Berra!"

Çok öfkeliydi. Boynundaki damarı belirginleşiyordu. Belliki bu olay Kaan'ın çok zoruna gitmişti. "Kaan sakin olur musun? Bağırma bana."

Çenesini sıktığını anlıyordum. Sakin olmaya çalışarak mırıldandı."Git hazırlan seni bekliyorum hadi."

"Ben sana muhtaç değilim Kaan, seninle gelmek istemiyorum."

Söylediğim cümleden sonra gözleri fal taşı gibi açıldı. "Bugün psikolojinin sağlıklı olmadığının farkındayım bu dediğini duymamış varsayacağım. Yarım saatin var seni bekliyorum."

"Gayet ne dediğimi biliyorum merak etme. Bana eski konuları açtırma şimdi çık evimden!"

"Çık evimden mi?" Dedi tekrarlayarak. Affallanmış bir şekilde bana baktı.

"Eski konularda ne varmış?" Dedi üzerime yürüyerek. Ayağa kalkıp karşısında durdum. "Sen beni korumaya mecbur değilsin ve bende sana muhtaç değilim tamam mı?"

"Sen bana hiçbir zaman muhtaç değildin, olamazsında. Ama ben seni her zaman korumaya mecburum. Bu mecburluğum Behzat'ın öldüğü gün bitecek. Bunu sana daha öncede söylemiştim diye hatırlıyorum?"

"Mecbur değilsin Kaan anla şunu artık."

"Senin sorununu çözdüm ben, derdin bu değil." Dedi düşünceli bakışlarla.

"Neymiş benim derdim?" Dedim kollarımı göğsümün altında birleştirerek.

"Gurur." Dedi tekli koltuğa oturarak."Önüne çıkan her sorunu tek başına halletmişsin. Bu yüzden ben sana yardım edince seni hor gördüğümü sanıyorsun. Böyle sandığımı düşündüğün için benden kaçıyorsun."

"Ne?" Dedim anlamaya çalışır gözlerle.

"O yüzden böyle düşünmeyi bırak ve biraz bana güven. Gururun yüzünden bu evde durmayı inatlaştırma. Ayrıca bana hiçbir zaman inat ve gurur yapma çünkü ikimizin güvenliği için uğraşıyorum."

Ne diyeceğimi bilemiyordum öylece gözlerinin içine bakıyordum. Haklı olduğunu hissettiğim için mi susuyordum yoksa beynim söylediklerini hala idrak edemiyor muydu?

&&

Dediğini yapacaktım düşünmeyi bırakıp ona güvenecektim. İlk adımım eşyalarımı toplayıp Kaan ile aynı evde yaşamayı kabul etmekti. Uzun bir yolculuktan sonra siyah demir kapılı girişi olan bir evin bahçesine girdik. LED ışıklardan dolayı etrafı tam kestiremiyordum. Arabadan indiğimizde "Kaan bey hoşgeldiniz." Diyerek yanımıza takım elbiseli biri geldi. Arabanın anahtarını aldığında yanımızdan uzaklaştı. Etrafı incelemeye devam ettim. Tek katlı kahverengi çatılı beyaz duvarları olan ve bahçesi orta büyüklükte bir evi idi.

"Çok büyük ev sevmediğini düşündüğümden bu evi aldım. Beğenmediysen değiştirelim hemen."

Ne cevap vereceğimi gözleriyle takip ediyordu. Anlaşılan fikrime önem veriyordu. "Hayır gerek yok, ben beğendim."

"Güzel o zaman." diyerek kapıya ilerledik. Cebinden anahtarını çıkarıp kapıyı açtı. İçeriye girmem için önce bana yol verdi. Kocaman geniş bir salonu vardı. Duvarlar beyaz, avize ise gümüş lüks duruyordu. Gri tonda koltuk takımı ve siyah yemek masası vardı. Evin arka tarafına bakan bahçe kapısı vardı. Sağa doğru ilerledim. Geldiğimiz yöne bakan mutfağı kapı eşiğinden izledim. Siyah desenli mermere sahip tezgah, beyaz dolaplarla uyum içerisindeydi. Mutfak dar değildi, Dört kişilik beyaz renkteki yemek masası olmasına rağmen idealdi.
Salon ile koridor arasında sadece bir duvar vardı. Bu koridora birkaç adım attıktan sonra sağımda üç kapı duruyordu.
İlk kapıyı araladığım vakit beyaz nevresim takımlarıyla çift kişilik yatak gözüme ilişti. Büyük beyaz gardırop,beyaz makyaj masası ve cam kenarında tekli koltuk ile sehpa vardı. Oda çok ferah, temiz duruyordu.

Bu odayı geride bırakarak hemen yanındaki odanın kapısını araladım. Siyah nevresim takımlı çift kişilik yatağı görünce aklıma hemen Kaan belirdi. Koyu renklere zaafı olduğu en baştan belliydi. Gardırobu koyu griydi, dört çekmeceli şifonyeri ise aynı renkteydi. Odada başka hiçbir şey yoktu. Ne kadar sıkıcı bir oda idi!

Ardından sonuncu odaya girdim. Burası çalışma odasıydı. Çok kasvetli gözüktüğü için daha fazla inceleyemeden kapıyı kapattım. Tabii banyo ve tuvalet olduğunu düşündüğüm kapıyı söylemeyi unutmuştum! Tek katlı olmasına rağmen genişliği iki katlı eve denk gelirdi. Çünkü ev dışarıdan göründüğünden daha büyüktü.

"İstemediğin birşey varsa söyle düzeltelim." Koridorun duvarına sol omzunu yaslamış bir pozisyonda beni izliyordu.

"Hepsi çok hoş." Dedim Kaan'ı kırmamak adına. Eminim istemediğim birşey olsaydı hiç düşünmeden saniyeler içinde hallederdi

"Birşeye ihtiyacın olursa bana söyle."

"Söylerim." Dedim başımı aşağı yukarı sallayarak.

Kolundaki saate baktı. "Saat geç oldu. Uyu istersen."

"Sen uyumayacak mısın?"

"Biraz işlerim var."

"Peki iyi geceler sana o zaman."

"İyi geceler." Dediğinde odama girdim. Beni izlediğini fark ettiğimde gülümseyerek kapıyı kapattım. Üstümdekileri değiştirip yatağa girdim.

Kafamın içi konuşmaya başlayınca gözlerimi kapattım. Hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Susturamıyorum kafamın içini! Bir yandan Ece'nin söyledikleri aklıma gelirken, diğer yandan Onur'un yaşattığı sahne gözümün önüne geliyordu. Bu yüzden kalbim sıkışacak gibi oluyordu.

Sağ tarafa dönüp cenin pozisyonuna geçtim. Sadece uyumak ve dinlenmek istiyordum. Bütün bu olanları unuttup akşama kadar uyumak istiyordum çünkü kafam birazda olsa kendine bu şekilde gelebilirdi.

2 Hafta Sonra


Odamdan çıkıp mutfağa ilerledim. Kendime kahvaltı tabağı hazırlayıp çayımı doldurdum. Kapıda Kaan belirince çay boğazımda kaldı.

"Sen evde miydin?" Dedim zorla yutkunurken.

Ceketini giyerken "Afiyet olsun." Dedi. Koyu lacivert takım elbise giymişti. İlk defa onu bu renkle görünce gözlerimi alamadım. Rengimi desem takım elbise mi desem üzerinde harika duruyordu. Takım elbiseyi taşımıyordu, takım elbise Kaan'ı taşıyordu. Her zamanki gibi sakal ve saç traşı aynıydı. Resmen erillik akıyordu!

Beni yanlış anlamasın diye gözlerimi kaçırdım. "Ben gittiğini sanmıştım bilseydim ona göre bir kahvaltı hazırlardım." Dedim mahçup bir şekilde. "Kaç gündür erkenden işe gidiyorsun bugünde öyle sandım. Keşke bana haber verseydin beraber kahvaltı yapardık.

"Dün gece geç gelince sabah uyuyakaldım. Ayrıca böyle şeylere takılma. Bir dahakine beraber yaparız."

Dün gece geç geldiğini hiç fark etmedim. Çünkü erkenden uyumuştum. Bu aralar kendimi uykuya ve yatağa bağlıyordum. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Bütün hevesimi almışlardı sanki. Durgunlaşmış gibiydim.

"Aç mısın, hemen sana kahvaltı hazırlayayım." Diyerek ayağa kalktım.

"Zahmet etme aç değilim."

Gülümseyerek "Peki, teklif var ısrar yok."
Dedim.

Mutfaktan çıkıp çıkışa doğru ilerledi. Arkasından takip ettim. Parfüm kokusu evi şimdiden talan etmişti. Ne sıkıyordu bu adam kendisine! Kokusunun bile erilliği vardı. Ne diyorum ben ya! Bilmesem Kaan'a aşık olduğumu sanardım.

"Bugünde yoğun geçer mi?" Dedim koltuğun koluna otururken. İzlemeye devam ediyordum.Cüzdanını ve telefonunu cebine yerleştiriyordu.

"Son günlerde sıkıntılı geçiyor. İşten dolayı geç gelebilirim. Birşey olursa beni ara."

"Anladım." Geldiğimiz günden beri bir yoğunluk içerisindeydi. Doğru düzgün yüzümüzü bile göremiyorduk. Evin içinde iki yabancı gibiydik sanki. Oturup doğru düzgün bir akşam yemeği yemişliğimiz bile yoktu. Ama belliydi şirkette bir sorunun olduğu. Bu sorunlar tahminimce Behzat'tan dolayı idi.

"Neden sordun bugün bir planın mı vardı yoksa?"

"Henüz karar veremedim de. Akşam belki dışarıda yemek yeriz diye düşünmüştüm. Tabii düşünüyorum hâlâ. Hem çıkmak istiyorum hem çıkmak istemiyorum."

"O zaman akşam haberleşiriz. Ayrıca sıkılıyorsan bana söyle veya şirkette yanıma gel."

"Neyse, ben seni daha fazla tutmayayım git hadi!" Dedim üzerine yürüyerek.

Dudağının sol kenarı oynadı. "Kovuyor musun beni?" Dedi.

"Evet. Git hadi." Dedim şakasına karşılık.

Karşısına geçtiğimde gözlerimin içine baktı. "Bak kovarsan kötü olur ama."

"Nesi kötü olabilir?" Dedim kollarımı göğsümün altında birleştirerek.

"Senin için kötü olur." Ellerini pantolon ceplerine yerleştirdi.

Tek kaşımı kaldırdım. Gözlerinin içine bakmaya devam ettim. "Çok merak ettim nasıl kötü olacakmış?"

Pişkince sırıtmaya başladı. "Çok özlersin beni." Duyduğum cümle ile kahkaha attım. "Hasretinden yatak döşekte olur muyum acaba?"

Gülmeye devam ederken telefonu çaldı. Ekrana bakıp ardından bana döndü. "Benim çıkmam lazım. Bir ihtiyacın olursa Efe kapıda tamam mı?"

"Tamam." Dedim gülerek. "Bunu daha kaç kere söyleyeceksin bana."

Dış kapıyı araladı. Çıkmadan önce "Sen alışana kadar." Dedi.

"Peki, görüşürüz akşam." Dedim elimi sallayarak. Gülerek elime baktığında affalladım. Elimi geri çektim. Ne vardı bu kadar gülünecek anlamadım. Normal bir alışkanlıktı yani.

"Görüşürüz." Dediğinde sırtını döndü. Arabasına binip uzaklaşmasını izledikten sonra kapıyı kapattım.

Kendimi kanepeye attığımda gözlerimi kapattım. O günden sonra 2 hafta geçmişti. Kendimi odaya kapatmıştım. Biraz sakinliğin iyi geleceğini düşünüyordum. Kaç gece uykusuz kalıyordum. Uykunun deli gibi bastırdığını ama uyuyamadığını bu dönemde öğrenmiştim. Sürekli gözümün önüne geçmiş geliyordu ve onları sindirmek çok zordu. Hâlâ o kabullenme sürecinin eşiğindeydim. Bunca zamandır olanları sindirmek çok zahmetli işti.

Kaan'a da dediğim gibi bugün bir yanım gün boyunca yatağa girmek isterken diğer yanım ise biraz canlanmamı, makyajımı yapıp, güzelce giyinmemi ve dışarı çıkıp hava almamı istiyordu. Yani bana iyi hissettirecek şeyleri yapmamı istiyordu. Ve ben henüz ne yapacağıma karar verememiştim.

Yastığı başımın altına koyup uzandım. Elime tv kumandasını alıp kanalları değişmeye başladım...

Gözlerimi araladığımda salonun avizesiyle göz göze geldim. Burada uyuyakaldığıma inanamıyorum. Tv kumandasını elime alıp kırmızı düğmeye bastım. Ses başımı ağrıtmıştı. Duvar saatine bakışlarımı çevirdim. Öğleni geçmişti. Ayağa kalkıp odama yürüdüm. Bütün gün uyuyordum artık buna bir dur demenin zamanı gelmişti. Kaan'ı ziyaret edip ardından yemeğe geçmeyi düşünüyordum. Bu aralar o da çok yoğundu farkındayım. Bu akşam yemeği belki ona da iyi gelebilirdi.

Ilık bir duştan sonra hazırlanmaya başladım....

Saçlarımı kuruttup makyajımı yaptım. Bu sefer gözlerim öne çıksın diye far sürüp ardından eyeliner çektim. Ardından allık ve ruj sürdüm. Gardırobun kapağını açıp ne giysem diye düşündüm. Hem benim kıyafetlerim vardı hemde Kaan ekstra olarak doldurmuştu. Gözüme siyah elbise çarpınca elime aldım. Gerçekten güzel bir parçaydı. Altına şeffaf ve gümüş aksesuarı olan ayakkabı olabilirdi.

Seçtiklerimi üzerime geçirdim. Boy aynasından kendime baktım. Midi boy bir elbise idi. Elbise bedenime yapışıyordu. Eteği balık model iniyordu, etek ucunda ekstra model vardı.
Siyah el çantasına gereken eşyaları bırakıp son kez aynada kendime baktım. Ellerimle açık bıraktığım saçımı düzeltip parfüm sıktım. Odamdan çıkıp kapıya doğru ilerledim. Duvar saatine baktım. Ben hazırlanana kadar epey saat geçmişti. 17.15 gösteriyordu.

Kapıyı araladığım vakit karşımda 2 tane takım elbiseli adam belirdi.

"Buyurun Berra hanım."

"Birşey istemiyorum." Dedim evin kapısını arkamdan kapatarak. Ardından koşarak yanıma otuz yaşlarında kumral biri geldi.

"Hanımefendi ben Efe, bundan sonra özellikle ben size yardımcı olacağım. Bir yere mi gidecektiniz?" Kaan'ın sürekli bahsettiği kişi bu adamdı demek.

"Kaan'ın yanına gidecektim." Dedim etrafımı incelerken bahçenin her bir köşesinden takım elbiseli adamlar vardı ve hiçbiri benimle göz kontağı kurmuyordu. Tek bir kişi hariçti. O da benden bir kaç metre uzaklıktaki esmer bir gençti.

"Araba bu tarafta sizi ben bırakacağım." Sırtını dönüp arabaya ilerledi. Arkasından bende takip ettim...

Binanın önünde durdu. Benden hızlı davranarak arabadan indi. Kapımı bir hışımla açınca hayretle baktım.

"Buyurun Berra hanım."

"Ben kendim açabilirdim neden zahmet ediyorsun." Dedim arabadan inerken.

"Ne zahmeti estağfurullah." Dedi başını öne eğerken.

Tebessümle "Teşekkür ederim Efe." Dedim.

"Sizi burada bekleyeyim mi yoksa? Ne zaman çıkarsınız?"

"Hayır beni bekleme lütfen. Ben Kaan'la dönerim."

"Size numaramı vereyim birşey olursa beni arayın. Ben artık sizin hizmetinizdeyim."

"Hizmet mi?"

"Evet, artık sizin hizmetinizdeyim."

"Hayır canım buna hiç gerek yok. Yinede teşekkür ederim."

Cevap vereceken lafını kestim."Görüşürüz." Diyerek yanından uzaklaştım. Binanın girişinden geçip asansöre bindim. Asansör 10.katta durunca indim. Adımlarımı odasına doğru yönlendirdim. Bakalım Kaan'ın tepkisi nasıl olacaktı. Kapıya yaklaştığımda gülme sesleri geliyordu. Kapıyı tıklatıp içeriye girdiğimde sesleri kesildi.

Sarışın, renkli gözlü, tahminimce 1.70 boylarında zayıf ve üzerinde kare yaka kırmızı renkteki mini elbisesi ile karşısında kahve içen kadını görmemle affaladım. Yarım gülüşü ile bana bakıyordu. Ardından bakışlarımı Kaan'a çevirdim. Beklemiyormuş gibi bir hali vardı sanki.

"Müsait miydiniz?" Dedim sessizliği bozarak.

"Evet, gelsene Berra." Dedi Kaan kadının karşısındaki boş koltuğu göstererek.

Kapıyı kapatıp koltuğa ilerledim. Sarışın kadın ayağa kalkarak elini uzattı. Gülümseyerek "Ben Pınar." Dedi.

Elini sıktım. "Bende Berra, memnun oldum Pınar." Dedim

Kaan "Bizde iş hakkında görüşüyorduk." Dedi açıklama yaparmış gibi. Nasıl iş görüşmesi ise kahkalar havada uçuşuyordu!

"Anladım. Bölmedim umarım yanına uğrayayım dedim bende.

"İyi yaptın."

Pınar,"Siz normal arkadaş mısınız yoksa iş mi?"

"Sadece arkadaşız." Dediğimde Pınar'ın yüzünde gülücükler açtı. Neden bu kadar rahatsız olmuştum ben? Bir tuhaf hissediyorum kendimi.

Pınar'ı incelerken gözlerini Kaan'dan alamadığını fark ettim. Gerçekten çok güzel bakımlı bir kadındı.
Pınar Kaan'dan önce davranarak "Birşey içer misin Berra?" Dedi. Bunu bana Kaan'ın sorması gerekmiyor muydu? Ne bu sahiplenmeler, buraya aitmiş gibi davranmak? Ben kafamda mı kuruyordum yoksa gerçeği mi düşünüyordum?

"Hayır almayayım teşekkür ederim." Şuan birşey içecek modum yoktu.

Kapı iki kere tıklandığında içeriye siyah takım elbiseli biri girdi. Yüzü bana çok tanıdık geliyordu.

Kaan, "Selim hoşgeldin." Diyerek ayağa kalktı. Hatırladım! Daha önce iki adamla buraya gelmişlerdi.

Selim yanımıza adımlar atarken "Hoş buldum bölmüyorumdur umarım." Dedi.
Ardından Pınar'a "Merhaba." Diyerek tokalaştı. Bana doğru döndü. Ağzı gülümsemekten arşa çıkacaktı!

"Berra, bu nasıl tesadüf böyle? Seni gördüğüme çok sevindim." Dedi elini uzatarak.

Zoraki bir şekilde gülerek "Tesadüf işte." Dedim. Yanımda duran boş koltuğa oturdu.

Selim, "Hiç yanımıza uğramıyorsun Kaan, biz seni görmeye geliyoruz sürekli. Arada bir sende uğra." Diye sitemini yapınca bakışlarımı Kaan'a çevirdim.

"Yoğunum bu aralar yoksa biliyorsun."

Selim bana bakarak konuştu. "Artık nasıl yoğunluksa bir telefon numarasını bile atamadın."

Kaan, ciddiyetle " Anlamadım." Dedi.

"Berra'nın telefon numarasını diyorum hani atacaktın atmamıştın. Neyse artık bir önemi yok evren bizi tekrar bir araya getirdi."

Pınar, "Ben neler kaçırdım böyle?" Diyerek güldü.

Selim "Dur daha yeni başlıyoruz." Dedi bana bakarak. Beni gözüne kestirmişti! Dediğini yapacak her tuşa basacaktı Selim anlaşıldı.

"Şu tanışmayı bir yapalım mı artık, bu akşam müsait misin?"

Duyduğum soru ile istemsizce bakışlarımı Kaan'a çevirdim. İkimize kitlenmiş bir şekilde bizi izliyordu.
Pınar, "Restorana rezervasyon yapmayı unuttuk!" Dedi çantasından telefonu çıkartıp.

Kendime hakim olamadan "Ne rezervasyonu?" Dedim.

"Yemek canım, Kaan ile akşam yemeği için rezervasyonu oluşturmayı unuttum."

"Öyle mi?" Dedim gözlerimi kahverengi gözleri ile buluşturup.

Kaan, "Belli olmadığını söylediğim için rezervasyonuda dahi yapmadık."

Bana gelince akşam haberleşiriz, sarışın kadına gelince rezervasyon!

Pınar,"Ne inatçı çıktın ama sende Kaan! Beni mi kıracaksın? Ben şimdi asistanıma söylüyorum bize rezervasyon hazırlasın. Oyunbozanlık yaparsan çok kırılırım!"

Sinirle bakışlarımı Selim'e döndüm. Basit gibi görünsede Kaan'dan bunu beklemezdim. Bu Sabah yoğun olduğunu kesin birşey olmadığını söylemişti bana. Ve ben gelmeseydim bu akşam başka bir kadınla yemeğe gideceğini bilmeyecektim! Aptal kafam, bende onu bekliyordum! Belki onada iyi gelir yanına gitmem diye saf saf düşünüyordum. Meğerse ona çoktan iyi gelen birisi varmış!

Kaan "Pınar-"

Hızla araya girdim. "Selim akşam müsaitim aslında."

Selim, "Akşam yemeğine beraberiz o zaman. " Dedi ceketinin cebinden telefonunu çıkartarak.

Pınar, "O zaman dörtlü gidelim. Hepiniz kabul musunuz?" Dedi.

Selim, "Berra nasıl uygun görürse."

"Olur gidelim." Dedim. Ardından Pınar Kaan'a seslendi.

"Kaan?"

Hepimiz Kaan'a döndük. Elinde telefon ile uğraşıyordu. Yüzü beş karış olmuştu. Pınar, tekrardan "Kaan!" Dedi. Kaan, telefonu sertçe masaya bıraktı.

Selim, "Birşey mi oldu gerginsin?"

"Hayır, iyiyim." Dedi burnundan soluyordu resmen. Gözlerini bana çevirdi. Bu durum hiç hoşuna gitmemişti. Gözlerinden sinirlendiğini anlayabiliyordum.

Madem bana böyle davranacaksın bedelinide ödeyeceksin Kaan efendi!

Pınar, "Kaan seni bekliyoruz."

"Ne için?" Dedi eline aldığı kalemle oynuyordu. Güya dikkatini dağıtıp sakinleşmeye çalışıyordu.

"Dörtlü yemeğe gidelim diyoruz."

"Olur fark etmez." Dediğinde telefonunu eline aldı.

Pınar, "Tamam rezervasyonu oluşturuyor. İstanbul boğazına karşı güzel bir yemek yiyelim hep beraber."

Selim, "Kalkalım mı o zaman? Orada devam ederiz."

Pınar, "Olur." Diyerek ayağa kalktı. Selim de ayağa kalkınca bende kalktım. Kaan küfürler mırıldanarak ayağa kalktı. Sessizce hareket eden dudaklarını okuyabiliyordum. Askılığın üzerindeki ceketi giyerken Selim araya girdi.

"Hangi restorant ben biliyor muyum?"

Pınar yeniden hemen bir plan yapmaya başladı. "Şöyle yapalım isterseniz biz yolu biliyoruz çünkü Kaan'la daha önce gitmiştik. Beraber bir araçla gidelim ya da ben seni takip ederim diyorsan sen bilirsin."

Selim," Biz sizi takip edelim o zaman. Berra ile ayrı geleceğiz."dedi. Tabii benimde bundan haberim yoktu ama işime gelirdi. Kaan ateş çıkartan gözlerini Selim'e çevirdi.

"Olur. Gidelim." Dedim adımlarımı kapıya doğru atarken. Sırayla odadan çıktık. Hemen arkamda Selim vardı. Asansöre ilerlerken mesafeyi kapattı.
"Çok güzel olmuşsun bu arada."

Yüzüm kızarınca gülümsedim. Of! Bu da ne böyle ilk dakikadan iltifat etmeler falan!

"Teşekkür ederim, çok kibarsınız."

Öksürük sesini duymamla arkamızda Kaan belirdi. Asansör düğmesine bastı. Hiç istifimi bozmadan önüme bakmaya devam ettim. Asansör gelince önce ben bindim. Ardımdan yanıma hemen Selim geçti. Önümüze ise Kaan ile Pınar geçti. Tuşa basıp bir an önce inmeyi bekledim çünkü karşımda ikisini böyle görmeye dayanamıyordum!

Birde akşam baş başa yemeğe çıkacaklarını düşündükçe hepten deliriyordum! Beni kestirip onunla ha?
Sakin ol Berra! Diye içimden tekrarlamaya başladım.

Asansör durunca çıkışa ilerledik. Merdivenleri inince arabalar ayağımıza kadar geldi. Selim beyaz lüks arabasını işaret etti. Yaklaştığımda ön kapıyı bana açarak kibar davrandı.

"Teşekkür ederim." Diyerek arabaya bindim. Ardından şoför koltuğuna geçti.
Kaan'ın arabası önümüze geçince kontağı çalıştırdı.

Araba hareket ederken çantamdan telefonumu çıkardım. Ekranda Kaan yazısını görünce üzerine dokundum.

Gönderen Kaan
Üzerindeki elbiseyi çok mu aradın?
Daha kaç kere konuşacağız bu konuyu.

Gönderen Kaan
Müsaittim ne demek? Ne yapmaya çalışıyorsun?

Gönderen Kaan
O piçten uzak dur yoksa elimde kalacak

Cevap vermeyeceğim daha çok kudursun. Gülerek telefonu çantama koydum. Beni mi kıskanıyordu o?

"Neye gülüyorsun böyle?" Dedi Selim sessizliği bozarak.

"Öyle aklıma birşey geldi sadece."

"Merak ettim ne geldi aklınada böyle güzel gülüyorsun?" Başını sırayla bir yola birde bana çeviriyordu.

"Eski bir arkadaşıma güldüm o kadar."

"Peki öyle olsun." Dedi gülerek.

"Kaç yaşındaydın bu arada?" Duyduğum soruyla bıkkınlıkla başımı cama çevirdim. İşte şimdi başlıyoruz!

Bütün yol boyunca Selim sorularıyla beni esir almıştı. İşime kadar soru sormuştu. Anlaşılan beni nüfusuna alacaktı! Araba durduğunda esirliğim bitti diye sevinmeye başladım. Aynı anda indiğimizde Kaan ve Pınar görüş alanıma girdi. Anahtarı valeye teslim ettiklerinde
Pınar'ın eliyle gösterdiği üç katlı kırmızı ışıklı restoranın girişine doğru ilerledik. Merdivenleri çıkarken yavaş ve temkinli adım attım. Bunu fark eden Selim elini refleks olarak belime yerleştirdi.

"Benden destek alabilirsin istersen."

Kaan "Selim!" Diye seslenince hepimiz sesin geldiği yöne döndük.

Hemen araya girdim. Sırtımı hareket ettirerek istemediğimi belli ettim. "Hayır iyiyim böyle teşekkür ederim."

"Peki nasıl istersen." Ardından kahverengi gözlerin sahibine döndü. "Kaan birşey mi diyordun?"

"Birşey soracaktım.Neyse sonra konuşuruz."

Pınar, "Bende birşey oldu sandım." Dedi Kaan'ın koluna girerek. Topuklu ayakkabılar onuda rahatsız etmişti anlaşılan ya da dokunmak istiyordur! Neden bahane üretelim ki?

Restoranın girişinden geçince bizi resmi giyinen beyefendi karşıladı. İçerisi ne kadarda geniş bir restorantı. Dışarıda katlardan dolayı küçük duruyordu. "Hoşgeldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim?"
Tabii ki organizasyonu ayarlayan Pınar muhatap oldu. "Pınar Taş adına rezervasyonumuz vardı."

"Buyurun yeriniz hazır." Adamı takip etmeye başladık. 2.kata çıktığımızda deniz manzaralı dörtlü masayı gösterdi. Çatısı açık değildi sadece pencereler ful açıktı. Masalar tamamen beyaz renklerle dekor edilmişti. Duvarlar aynalar ile kaplatıldığı için farklı bir izlenim veriyordu. Ayrıca renkli loş ışıklar kullanılmıştı. Bilmiyorum ya kararsız kalmıştım buradan.

"Başka bir isteğiniz var mıydı efendim?"

Pınar "Çatı katınız dolu muydu?"

"Evet efendim."

Pınar kendimce sitem etti."Çatı katı daha güzeldi ya. Neyse geç kalan bizdik yapacak birşey yok."

Masanın sağ tarafındaki ilk sandalyeye oturduğumda Selim de hemen sol yanımda bulunan sandalyeye oturdu. Karşıma Pınar geçince yanına Kaan oturdu.

Bizimle ilgilenen adam "Afiyet olsun efendim." Diyerek yanımızdan ayrıldı.

Kaan ile göz göze gelince ölümcül bakışlarını(!) attı. Hiçbir şey olmamış gibi yüzüne gülümseyip önüme döndüm. Baş başa kalsak beni yerdi herhalde! Çünkü sinir küpüne dönmüştü. Çok gergindi.

Garson masaya menüleri bırakınca birini elime aldım. Menüyü karıştırınca Selim konuştu.

"Ne yemek istersin Berra?"

"Bilmiyorum bakıyorum şuan."

Pınar dudaklarını büzerek "Böyle boğaza karşı güzel yemek giderde diyetimi bozmak istemiyorum." Dedi. Demek fit vücudunu diyete borçluydu.

Pınar, "Kaancım sen ne yemek istersin canım?" Menüyü alıp Kaan'ın önüne koydu. "Bak böyle et menüsü var. Sen et seversin." Gözlerimi ikisinden alamıyordum.

"Fark etmez." Dedi Kaan başını diğer tarafa çevirirken, Pınar sağolsun ağzına kadar girmişti.

"Sen seçtin mi Berra?"
Aynı soruyu Selim'den duyunca menünün kapağını kapattım. "Ben çok kararsız kaldım ve ağır yemekler istemiyorum. Sana bırakıyorum."

Selim ile her diyaloga girdiğimde Kaan başını kaldırıp bize çeviriyordu. Gözleri sırayla bizim üzerimizde gidip geliyordu.

"Emin misin? Canın birşey istemiyor mu?'

"Sen ne yersen bende onu yiyeceğim."

"Peki o zaman." Menüyü alıp incelemeye başladı.

"Siz karar verirken ben bir lavaboya gideyim."

Pınar "Yolu bilmiyorsundur gelebilirim istersen."

"Öğrenirim birazdan sağol."

Masadan kalktım. Balkon katından çıkıp içeriye girdim. İlk gördüğüm garsona lavaboyu sordum. Birkaç metre uzaklıkta tezgah vardı.Tezgahın arkasında duran koridora ilerledim. Koridorun sonunda kalan kapının kulpunu indirdiğimde sırtımdan öne doğru itildim. Acıyla inlediğimde sertçe kapı kapandı.

Sinirle arkamı döndüğümde yüzü öfkeden kaskatı kesilmiş Kaan'ın cüssesiyle çarpıştım.

"Ne işin var senin burada? Deli misin sen!" Panikle etrafa baktım.

Sol kolumu eliyle kavrayıp kapıya doğru çekiştirdi. Beni kapı ile arasına aldığında yüzüme doğru konuştu. "Derdin ne senin Berra! Sen beni delirtmek mi istiyorsun?"

"Ne derdim olabilir, neden seni delirteyim?" Dedim sakin bir ses tonuyla.

Kendini dizginlemeye çalışıyordu. Dişlerinin sıktığının farkında bile değildi. Çenesini germekten kıracaktı az kaldı.

"Sakin olur musun biraz?"

"Hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun dahada sinirleniyorum!" Dedi ses tonu yükselerek.

"Ben birşey yapmıyorum tamam mı?"

"Sen bana o piçi öldürtmeye mi çalışıyorsun?"

"Öyle bir niyetim yok merak etme." Sağa doğru adım atmak isteyince elini kapıya bastırarak geçmemi engelledi.

"Çık şuradan biri gelecek şimdi."

Birşey söylemek için dudaklarını araladı. Vazgeçip sustu. Sakince konuşmaya çalıştı. "Dua et elimden kaza çıkmasın." Odadan çıkmak için hareketlendiğinde kapıdan uzaklaştım. Kapıyı sertçe kapattığında çıkan gürültü ile yüzümü ekşittim.

Lavaboya yabancı bir kadın girince işimi kısa tuttup masaya doğru ilerledim.

Yemeklerimizi yedikten sonra masaya çay ikramı yapılmıştı. Hava akşam saatlerinde soğuk olmuştu. Sırtımı sandalyeye yaslayıp kollarımı göğsümün altında birleştirdim.

Selim, "Üşüdün mü Berra?" Diyerek ayağa kalktı.

"Hayır iyiyim ben." Üzerindeki ceketi çıkarıp omzuma bıraktı. "Buna hiç gerek yok. Teşekkür ederim." Diyerek ceketi üzerimden alacakken "Sakın." Dedi.

"Sakın üzerinde kalacak o."

Pınar, "Selim ne kadar düşüncelisin. Geldiğimizden beri dikkatimi çekiyor bu kibarlığın. Keşke bazılarıda anlasa." Diyerek göz ucuyla Kaan'a baktı. Ağzı beş karış açılmış hayranlıkla onu izliyordu.
Kaan elindeki çay bardağını sıkmaktan kıracaktı.

Gülerek "Bu laf şimdi Kaan'a mıydı?" Dedi Selim.

"Hayır canım sözüm meclisten dışarı." Dedi gözlerine bakarak "Kaan birtane ya."

Kaan zoraki bir şekilde "Üşüyor musun?" Dedi. Ardından ceketi çıkarıp Pınar'a verdi. "İsterseniz kalkalım hasta olmayın sonra uğraşamayız." Dedi Kaan alaycı bir şekilde. Kalkmak için bir sebep yaratmıştı oysa.

"Ben uğraşırım." Dedi Selim bakışlarını üzerime kilitleyip. Kaan, Selim'e gözlerini kilitlediğinde içimden dua ettim. Her an saldıracakmış gibi hâli vardı.

Selim, "Berra artık numaranı alabilir miyim? Yeğenim hakkında da konuşmak istiyordum."

"Şuan çalışmıyorum ama." Dedim gözlerimi Kaan'dan kaçırıp.

Gülümseyerek telefonunu çıkardı."Olsun sorun değil, bende kalsın çalıştığında konuşuruz acelemiz yok."

Gülmesine karşılık verip çayımı yudumladım. "Telefon numaranı mı vermek istemiyorsun yoksa?"

"Hayır canım ne münasebet?" Dedim dudağımın kenarını oynatarak.

Pınar resmen bu halimizden keyif alıyordu, "Alt tarafı telefon numarası ya bu kadar naz yapma Berra."

"Hayır canım ne naz yapacağım." Diyerek telefonumu çıkardım. Klavye bölümüne girip Selim'e verdim telefonu.

Selim sanki büyük bir zafer kazanmış gibi "Senden de kendimi kaydettim." Dedi.

Pınar kahkaha attı. "Nasıl mutlu oldu ya kıyamam."

Cam kırılma sesini işitmemle gözlerimi Kaan'a çevirdim. Elindeki çay bardağını kırmıştı. Panikle "Kaan iyi misin?" Dedim kendime engel olamadan. Avucunun içi kanamaya başlayınca elini serbest bıraktı.

Pınar, "Kaan! Nasıl yapabildin bunu?" Elini tuttup garson çağırdı. "İlk yardım çantanız var değil mi?"

Garson elini görünce "Hemen getiriyorum." Diyerek uzaklaştı.

Kaan, "Gerek yok bir çizik sadece. İyiyim ben Pınar."

Pınar, elini tuttup incelemeye başladı. "Kesmişsin elini ne çiziği."

Selim, "Abi sende bardağı ne öyle tutuyorsun ya hastaneye gidelim isterseniz."

Kaan "Gerek yok abartmayın bu kadar."

Garson ilk yardım çantasını getirince başımı denize karşı çevirdim. Pınar maşallah doktoru aratmıyordu.
Masada cam kırıkları vardı. Garson masayı silerken Pınar ise yarasını pamukla temizleyip sargı beziyle sardı.

Pınar, "Elin acıyor mu?" Dedi elini tutarak.

Kaan hiçbir şey olmamış gibi davrandı. "İyiyim sağol. Kalkalım artık bizde." Dediğinde hepimiz ayağa kalktık. Bu bardak olayından sonra ortamda bir sessizlik oluşmuştu zaten. Kalkmak hepimiz için iyi bir seçenekti.

Arabalara geri bindiğimizde Selim'e eski evimin yolunu tarif ettim. Arada konuşmak için konu açıyordu ama hiç oralı olmuyordum. Bir an önce yolun bitmesini bekliyordum...

Eski evimin önüne geldiğinde nezaketten gülümsedim. "Teşekkür ederim."

"Rıca ederim. Seni bazen rahatsız edebilirim sorun olmaz umarım." Elimde duran telefonuma Kaan'dan mesaj gelince ekrana baktım

Gönderen Kaan
Efe hemen arkanızda seni alacak.

Bende taksiyle geri gitmeyi düşünüyordum. Bu mesaj iyi olmuştu. Benden cevap bekleyen Selim'e döndüm ani bir refleks ile.

"Rahatsız ederim derken?" Dedim anlamamış gözlerle.

"Ya işte bir kahve içmeye, ne bileyim yemek yemeye diye rahatsız edebilirim."

"Anladım pardon saat geç oldu ya bir ağırlık çöktü bana."

"Fark ettim."

"Görüşürüz. İyi geceler." Diyerek arabadan indim. Apartmana doğru ilerledim. Arabanın asfalt sesinden gittiğini düşünerek arkamı döndüm. Araba sokak arasından çıkınca beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra beni bırakan siyah araba tekrar görüş alanıma girdi.

Efe arabadan inecekken "Hayır, inme." Diye çıkıştım. Arka koltuğa yerleştiğimde hareket etti.

"Kaan eve vardı mı?"

Ondan önce varmalıydım beni büyük sorguya çekecek bugün için hesap soracaktı. Gerçi hesap vermek zorunda değilim. Bugün benim yerime başkasını tercih etmişti. Hiç pozitif düşünmeyeceğim olanlar için.

"Bilmiyorum efendim."

Başımı geriye yaslayıp yolu izledim...

Evin bahçesine girince istemsizce heyecanlandım. Bakalım beni içeride ne bekliyordu. Arabadan inip girişe doğru ilerledim. Evin kapısını anahtarla açıp içeri girdim. Kapıyı kapattıp arkama döndüğümde salonda koltuğa oturmuş sigara içen Kaan'ı görünce hiç oralı olmadım.

Odama doğru yürümeye devam ederken "Berra." Dedi kalın ve ciddi çıkan sesiyle.

"Uyuyacağım Kaan." Dediğimde "Hayır otur şuraya konuşacağız." Dedi.

"Konuşacak birşeyimiz yok."

"Berra otur." Dedi elindeki sigarayı kül tablasına bastırarak.

"Oturmayacağım ben uyuyacağım tamam mı?" Odama doğru ilerledim. Kapıyı kapatacakken karşımda belirdi. Eliyle kapıyı açtığında birkaç adım geri attım.

"Tamam seni dinliyorum." Dedim bıkkınlıkla.

Karşıma geçip "Bugün ne yapmaya çalışıyordun?" Dedi. Beyaz gömleğinin kollarını kıvırmış, ilk üç düğmesini açmıştı. Gözlerimi gözleriyle buluşturdum. Beni pür dikkatle izliyordu.

"Birşey yapmaya çalışmıyordum."

"Selim ile olanlar ne?"

"Ne olmuş Selim ile?" Dedim çantamı yatağın üzerine atarak.

"Ne mi olmuş? Adam sana yavşıyordu, sende adamı kabul ediyordun! Daha ne olabilir?" Dedi kaşlarını çatarak.

"Saçmalama Kaan!" Dedim.

"İlla o adamı öldürmemi istiyorsun değil mi?"

"Ne alakası var bunun, öldürmek ne demek saçmalama tamam mı?"

"Sana o piçten uzak dur diyorum sen tam tersini yapıyorsun. Ne ulaştı eline böyle yaparak?"

"Sanane Kaan, istediğimi yaparım karışma bana." Yatağa oturup topuklu ayakkabılarımı çıkardım. Kaan'ı umursamayışım onu dahada çileden çıkarıyordu.

"Hadi çıkar mısın, duşa gireceğim."

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun, beni dinleyeceksin!"

"Git Pınar seni dinlesin! Hadi çık!" Diye bağırdığımda affaladı.

"Pınar ne alaka kızım?" Dedi üzerime doğru yürüyerek. Ayağa kalkıp karşısında durdum. Mesafeyi kapatıp gözlerimin içine kilitlendi.

"Bilmem sen daha iyi bilirsin."

"Ne ima etmeye çalışıyorsun yine?"

"Ben birşey ima etmiyorum. Görüneni söylüyorum. Ayrıca beni oyalamana gerek yok tamam mı, hayır desende anlayışla karşılayabilirdim. Ve sakın birdaha bu muameleyi bana yapma!"

Pınar deyince nasıl şalterlerim atıyordu varya!

"Ne anlatıyorsun Berra. Ne yapmışım sana?"

"Of bilmemezlikten geliyorsun ya birde delireceğim."

Aradaki mesafeyi açıp makyaj masasına doğru ilerledim. Masadaki tokayı kullanarak saçlarımı topladım. Yüzümü Kaan'a tekrar döndüğümde gözleri elbiseme gitmişti. Sabır çekerek başını çevirdi.

"Senin şu amınakoduğumun dolabında düzgün elbise yok mu?" Dedi öfkeyle.

Kaşlarımı çatarak "Düzgün konuşur musun?" Dedim.

"O orospu çocuğunun sana dokunmasına nasıl izin veriyorsun? Sakat mı bırakayım o piçi?" Dedi ateş çıkartan gözleriyle. Konu tekrar Selim'e bağlanmıştı. Selim deyince Kaan kendinden geçiyordu.

"Ne dokunması ya?"

"Sırtına dokundu ya kızım? Birde hiçbir şey yok sırtında!" Diye kükredi. Cümlesinin sonuna doğru sesini kontrol edememişti. Ben bile irkilmiştim.

"Sen beni mi kıskanıyorsun?" Dedim dudağımın sağ kenarı oynarken. Gülerek karşısına geçtim.

"Eğer öyle ise daha çok kıskanacaksın çünkü benimle tekrar buluşmak istediğini söyledi." Diyerek yatağa oturdum. Bacak bacak üstüne atarak Kaan'ın deliye döndüğünü seyrettim. Ve ben bu durumdan çok keyif almıştım. Hakketmişti!

"Berra o adamla birdaha buluşursan yemin ederim yaşatmam onu!" Elini yumruk yaptığında kollarındaki damarları belirginleşti.

"Neden, bu seni ilgilendirmiyor Kaan?"

Eliyle yüzünü sıvazladığında "Beni deli ediyorsun Berra!" Diye mırıldandı.

"Tamam çıkar mısın artık odamdan dinlenmek istiyorum."

"Numaranı neden veriyorsun kızım sen?"

"Ya ne yapsaydım orada çocuk gibi vermek istemiyorum mu deseydim?"

"O numarayı sileceksin birdaha muhatap olmayacaksın."

"Sen önce kendi muhatap olduklarına bak sonra bana karış tamam mı?"
Ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledim.

"Ben kimlerle muhatap oluyorum yine ne söylemeye çalışıyorsun?"

Elimle kapıyı işaret ettim."Hadi seni dışarıya alalım."

"Sen önce bir derdini söyle. Böyle altan altan laf sokarak anlaşamayız."

"Benim bir derdim yok."

Pişkince güldü. "Yok mu? Dertten kıvranıyorsun burada."

"Yok dedim!" Sinirlenmeye başlıyordum.

"Hadi söyle bekliyorum." Dedi ellerini pantolon ceplerine yerleştirerek. Bu sefer roller değişmişti.

"Bir derdim yok diyorum!"

"Pınar falan diyordun, Pınar mı yoksa derdin?"

"O kız benim neden derdim olsun ki!" Diye bağırınca kaşları havaya kalktı.

"Belli." Dediğinde daha çok sinirlendim.

"Değil diyorum anlamıyor musun?"

"Ya zaten Pınar senin neden derdin olacak ki? Birşey yapmıyordu kız." Dedi tane tane konuşarak.

Şaşkınlığımı gizleyemeden "Ha öyle mi düşünüyorsun?" Dedim.

Güldüğünde kaşlarımı çattım. "Çıksana sen odamdan!" Dedim kolundan yakalayıp. "Çık yoksa seni varya!" Diyerek itmeye çalıştım. Nasıl ağır ise çekiştiremiyordum. Şimdi kendi saçımı başımı yollacaktım sinirden!

"Ee ne yaparsın beni?" Dedi çekiştirdiğim kolunu serbest bırakıp. Omzumun üzerine atıp beni kendine çekti.

"Dokunma bana!" Diyerek iki elimle göğsünden ittim. Pardon itmeye çalıştım çünkü hiç bir işe yaramıyordu. Kendisi ne yapmaya çalışıyordu anlayamıyordum! Ve bu beni çok sinirlendiriyordu!

"Sen Pınar'ı mı kıskandın?" Dedi başını yüzüme doğru eğerken.

"O kızı neden kıskanayım! Ben sana sinirliyim! Ayrıca bırak beni!"

Kolunun altında kıvranırken kokusu beni şimdiden alıkoymuştu. Duygularının esiri olma! Diye içimden söylendim. Kaan ile her temas ettiğimde tüylerim diken diken oluyordu.

"Neden bana sinirlisin?"

"Birde soruyor musun? Of! Bırak beni Kaan! Uğraşma benimle sinirleniyorum tamam mı!"

"Ya sen sinirlensen ne olabilir ki şu tipe bak." Dedi dudağının sağ kenarı yukarı doğru hareket etti.

"Ne varmış tipimde? Ya bırak beni!" Israrla beni tutmaya devam ediyordu. Sinirle elini ısırdığımda acıyla inledi.

"Ne yapıyorsun kızım sen!"
Kolunun altından kendimi kurtardım. "Nasıl dişler öyle elimi deştin kızım ya." Söylenerek eline baktı. "Küçük birşeysin ama işlevinde iyi gibi sanki." Dediğinde sinirle "Kaan sus!" Diye bağırdım.

"Tamam susuyorum sen sakin ol sadece. Şimdi neden bana sinirli olduğunu söyle hadi."

Sanki bu soruyu bekliyormuş gibi ağzım açıldı hemen "Sözde bugün akşam beraber yemek yiyecektik. Meğer sen o kızla yemeğe gidiyormuşsun beni evde oyalayacaktın!"

"Ne?" Dedi gözlerini kısarak.

"Ben oraya senin için gelmesem nereden bilecektim ki değil mi?"

"Orada öne atlamasaydın ben zaten o kızı reddedecektim ama sen duramadın yerinde."

"Aynen, eminim öyle olurdu."

Araya telefon melodisi girince bakışlarımı yatağa çevirdim. "Bu senin telefonun mu?" Dedi Kaan yüz mimikleri donuklaşınca.

"Evet." Yatağa doğru ilerledim. Bu saatte kim arıyor olabilirdi beni.

"Bu saatte kim arıyor hayırdır?" Dedi benimle beraber yatağa yürüdü. Çantamı yataktan alıp telefonumu çıkardım. Ekranda Selim yazısını görünce hemen sessize aldım.

"Kim arıyor?"

"Ya boşver kapattım telefonu. Hadi çıkta uyuyalım artık." Üzerime doğru yürüdü. Ardından üst üste mesaj bildirimi gelince Kaan'ın kaşları çatıldı.

"Kim lan bu saatte?" Dedi sert sesiyle.

Aramızdaki mesafeyi kapattıp telefonuma uzandı. İki elimi arkama götürdüm. Aptal Selim! Neden bu saatte arayıp mesaj atıyorsun ki, ölmek mi istiyorsun!

"Niye saklıyorsun Berra." Sağ kol hareketiyle belimden yakaladı. Sol eliyle telefonumu ellerimin arasından kurtardı. Elini havaya kaldırarak telefonu kurcalamaya başladı.

"Telefonumu karıştırma!" Diyerek uzanmaya çalıştım. Boyum yetmiyordu. Gerçi belimden sıkıca tuttuğu için hareketim kısıtlanmıştı.

Sesli bir şekilde mesajları okumaya başladı.

"Eve girdin mi? Seni çok merak ettim sen yazmayınca aradım. Bugün çok güzeldi, sende çok güzeldin tabii. Hala aklımdan çıkmıyorsun. Yarın buluşalım mı, aramız açılmasın." Mesajları okuduktan sonra kahverengi gözlerini bana çevirdi.

"Bak onuda aklınıda sikerim! Dediğim adrese gelsin bakalım ömür boyunca aklından çıkaramayacağı bir an yaşatacağım ona." Elini sırtımdan çektiğinde mesaj yazmaya başladı.

"Kaan! Hayır, saçmalama!" Kolundan çekiştirip yazmasını önlemeye çalıştım.

"Kaan sakın öyle birşey yapma. Gerek yok!"

Sol kolunu tutup asıldığımda kızdı."Çek elini Berra!"
Boyuna yetişmek için yatağın üzerine çıktım. Telefonu bir hışımla çektiğimde öfkeli gözlerini bana çevirdi. "Ne yapıyorsun kızım sen!"

"Gerek yok diyorum!"

"O yavşağa haddini bildireceğim ver o telefonu bana!"

Boynundaki damarı tekrar ortaya çıkmıştı. Burnundan soluyordu. "Berra ver!"
Gözleriyle bana saldıracak gibiydi! Birkaç adım geriye attım.

"Böyle şeylere hiç gerek yok tamam mı, sakin ol."

"Gereğini sikeyim."

Ayağım kaydığında sırt üstü yatağa düştüm. Telefonu almak için üzerime çıktığında telefonu sırtımın altına koydum.

"Sen neden bu adamı savunuyorsun!"

"Kalk üstümden ne yapıyorsun?"
Elini belime götürünce bileğinden tuttum. "Berra sen bu işe karışmayacaksın! Zaten bu işi sen başımıza açtın!"

Ona karşı gelip direnmeye devam ettim. "Bu o kadar büyütülecek bir konu değil tamam mı?"

"O piç kurusuna güzel bir anı bırakmasam kötü olur."

"Abartıyorsun şuan ve beni kıskanman benim sorunum değil."

Ellerim durmayınca iki bileğimden tuttu. Aradaki mesafeyi kapattıp bedeninin ağırlığını üzerime verdi. Kalbim hızlanmaya başlıyordu. Nefes alışverişlerim hızlanıyor, terliyordum. Beni hemen etkisi altısına almasınada kızmıyor değildim. Nasıl bir çekim gücüydü bu böyle.Göğüs kafesim hızla inip kalkıyordu.

"Evet senin sorunun değil." Dedi gözlerime bakarak. Bir anda öfkesi dinmişti. Kahverengi gözleri büyük bir heyecanla parlıyordu. Anlaşılan bu çekimi sadece ben hissetmiyordum.

Bedenimi oynatmaya çalıştım. Ağırlığı o kadar beni zorluyorduki istemsizce alt dudağımı ısırdım. Başımı sağa çevirip "Kalk üstümden!" Dedim. Göz teması kurmak benim için şuan çok zordu. Kokusu ciğerlerimi doldururken yakınlaşmaya devam etti. Yüzlerimizin arasındaki mesafe kapanırken kalbim ağzımdan çıkacaktı. Heyecandan bayılmak üzereydim!

Bedenim altında cayır cayır yanıyor ve titriyordu. Karşı gelmek dahi istemiyordum. Olanı görmek ve yaşamak istiyordum. Çünkü beni büyük bir güçle ağına almıştı. Nefesini yüzümde hissediyordum. Dudaklarımızın arasında cm farkı vardı sadece. Buna hazır mıydım bilmiyordum!

Hiç beklemediğim anda dudaklarıma yapışınca irkildim. Büyük bir tutkuyla dudağımı öpüyordu. Neden durdurmak yerine istiyordum! Ne oluyor bana?Duygularım yoğunlaşıyordu. Tutkusu sert bir hale bürünmeye başladı. Alt dudağımı iki dudağının arasına aldı. İsteği dahada yoğunlaşmaya başladı. Sanki daha fazlasını ister gibi büyük bir şehvetle öpüyordu.

Bir elini belime yerleştirdi. Aradaki bütün mesafeleri yıkmak ister gibiydi. Belimi sıkıca sarıp kendine çekti. Boşta kalan elimi çenesine götürdüm. Sakalına dokunduğumda kendimi tuhaf hissetmiştim. Ama bu kötü bir tuhaf değildi. Elimle devam etmesini istemediğimi belirtmek için itmeye başladım.

Dudağımı kurtarmaya çalışıyordum fakat olmuyordu. Tüm gücüyle yoğun bir şekilde öpüyordu. Dilini, ağzımın içinde hissetiğimde omzunu itttim.

"Dur." Diye mırıldanabildim sadece. Kaan'ın hiç bırakası yoktu. Ama buna bir dur demeliydim çünkü nereye gideceğini tahmin edebiliyordum.

Diğer elimi de kurtardığım anda iki elimle göğsünden itmeye başladım. Nefesim kesiliyordu. Beni öyle sert öpüyordu ki canım yanıyordu. Dudağımı ısırdığında ağzımdan küçük bir inilti kaçmıştı.

Kapı zili çalınca paniklendim. Bu saatte neden kapı çalardı düşünemiyordum. Zil üst üste çalmaya devam ediyordu. Bunu sadece umursayan bendim ve Kaan durmuyordu!

Nefes nefese "Dur artık!" Dediğimde öpmeyi kesti. Belimi tutan elini bir hışımla geri çekip ayağa kalktı. Yüzüme bakmadan kapıyı arkasından kapatarak odadan çıktı.

Olduğum yerde kaskatı kesilmiştim. Bir yandan olayın şokunu yaşarken diğer yandan etkisi devam ediyordu.

 

Vee bölüm sonuu

Umarım beğenmişsinizdir. Bölüm için yorumlarınızı bekliyorum

Bu arada Kaan ile Berra'nın son sahnesini yazarken çok kararsız kalmıştım kötü mü ettim bilemedim siz ne düşünüyorsunuz 🤭😄

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle hoşçakalın ❤️

​​​

Bölüm : 22.02.2025 04:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...