Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm

@evrem_65

Medya- Kaan Erdinç

Küçük bir dipnot, yazım hataları varsa affola. Yazarken hatta baştan sona okurken dahi göz yanılması olabiliyor :(

Bölümler düzenlenip sırayla eklenecek, güncelleme bildirimlerini takip etmeyi unutmayın ❤️

Kitaba başlama tarihinizi buraya yazın lütfen🌺

Umarım beğenirsiniz iyi okumalar!

 

"Hadi kızlar yarın görüşürüz." Bizim gruba el sallayıp okul bahçesinden ayrıldık. Başımı Nisa'ya çevirdim. "Bugün gidecek misin?"

"Sence?" Dedi tek kaşını kaldırarak. Dudağının kenarı oynadı. "Bu soruyu sormamalıydım ama senden duymak istedim." Elini omzuma attı. "Ya beni partiye davet etmiş bu fırsatı nasıl kaçırırım ki?" Sesi sokağı inletiyordu sanki. Heyecanlı olduğu için çok hareketleydi yerinde duramıyordu.

"Tabii söz konusu Berk olunca."

"Hadi çabuk olalım, ne giyeceğimi seçmedik daha!" Elimi tutup çekiştirmeye başladı. Gülmeme engel olamıyordum. Çok heyecanlıydı. "Ya zaten bizim sokaktayız, sakin ol!" Nisa sağ olsun sokağın yarısını koşarak tamamladık. Ambulans sesini duyunca geriledik. Yanımızdan geçince mırıldandım. "Bu seside duymasak ölümlü olduğumuzu unutacağız."

"Ne ölümü ne diyorsun Berra ya , korkuyorum ben biliyorsun."

"Tamam canım ya bir şey demedim."

"Deme-"Cümlesi yarıda kesilmişti. Saliseler içinde bir bana birde ambulansın olduğu yere baktı." Bizim apartmanın önü değil mi?" Cevap vermeme izin vermeden elimi bırakarak koşmaya başladı. Ölümü anımsatacak her şeyden korkuyordu. Eğer bekleseydi ona sakin olmasını ve korkudan panik yaptığını söyleyecektim. Arkasından koşarak takip ettim. Apartmanın önü kalabalıktı. Komşuların arasından birisi Nisa'nın omzuna dokundu. "Allah yardımcınız olsun." Nisa o an çılgına döndü.

Kalabalığı aşıp apartmana girdik. Kapı eşiğine varınca durdum. Adım atmaya cesaret edemiyordum. Aynı şeyleri tekrar yaşamak istemiyorum. Lütfen düşündüğüm olmasın. Lütfen...

Nisa'nın çığlık sesiyle dikkatim dağıldı. Kendimi zorlayarak içeri girdim. Salona doğru ilerledim.

"Anne!"

Kanlar içinde yan yana iki beden duruyordu. Annem ve babamdan sonra bana manevi aile olmuşlardı. Sahip çıkmışlardı. Bu manzara beni yıkmıştı.

"Baba!" Sinan amcanın omzundan sarsmaya başladı. "Baba uyan, uyan!"

Görevli, "Hanımefendi lütfen geri çekilin. " Gördüğüm manzarayı ve bulunduğum durumu sindirmeye çalışıyordum. Aklım almıyordu. Şoka girmiştim.

"Anne!"

"Neden uyanmıyorlar!"

"Anne!" Bağırarak annesinin cansız bedenini hızlı bir şekilde sarsmaya başladı. Nisa'ya doğru adım atarken görevli benden önce davrandı. "Hanımefendi lütfen."

"Nisa sakin ol canım." Elimi yanağına değdirdiğimde bileğimden itti. "Dokunma bana!"

"Tamam dokunmayayım, gel böyle." Ambulans görevlilerine daha fazla engel olmamak için kendime çektim.

"Mutlu oldun değil mi?" Duyduğum soruyu idrak etmeye çalışıyordum.

"Anlamadım."

"Öldüler ya mutlusun diyorum! Hoşuna gitti değil mi?" Bir kaç adım attıp karşıma geçti. Bir kaç saniye affalandım. Gözlerim kocaman olmuş şekilde ıslak gözlerine bakıyordum.

"Sen ne dediğin farkında değilsin sonra konuşalım olur mu?"

"Niye ağlamıyorsun, niye üzülmüyorsun? Ama ben biliyorum nedenini!"

Bedenler evden çıkmaya yakın Nisa'da peşlerinden gitti. Ben hala dediklerinde takılı kalmıştım. Hayır Berra, o dediğinin farkında değil. Takılma... Elimi başımda gezdirdim. "Hayır! Kendine gel, sakin ol." Bir kez daha tekrarlayıp merdivenlere yöneldim.

"Nereye götürüyorsunuz? Bırakın onları!"

Ambulansın kapakları kapanınca Nisa kapıya dayandı. "Götürmeyin, yalvarırım!" Hıçkırarak ağlıyordu. Ağlamasını durdurmak için her şeyimi vermeye hazırdım ama elimden bir şey gelmiyordu.

Ambulans hareket edince yanına gittim. Kolundan tutup tüm gücümle çekmeye çalıştım. "Nisa dur lütfen."

"Bırak beni!" Tek eliyle omzuma bastırarak geriye itti. Dengemi kaybedip geri adım attım. Benden kurtulup ambulansın arkasından koşmaya başladı.
"Anneee!"

Daha fazla ambulansın hızına yetişemedi. Diz kapakları yerle buluşunca soluğu yanında aldım. "Nisa, kalk." Ayağa kalkması için yardım ettim. Az önce sergilediği tavrı tekrar yaptı. Bana iğrenirmişcesine bakıyordu. "Senin yüzünden!" dedi işaret parmağını bastırarak.

"Sen iyi değilsin, gel önce sakinleşelim."

Aramızdaki mesafeyi kapatarak yakınlaştı. Sanki bütün hıncını benden alırmışcasına avazı çıktığı kadar bağırdı. "Kes sesini!"

Bütün sokak bizi izliyordu kimse buna mani olmuyordu. Herkesin olayı anlamaya çalışır gibi bir hali vardı, tıpkı benim gibi. Gözlerim ıslanmaya başlayınca görüş alanım bulanıklaştı. Dudaklarımı araladım. Ağlamamak için direniyordum.

"Yapma böyle..." Diyebildim sadece.

"Kıskanıyordun sen beni. Oldu mu şimdi ha! Seviniyor musun?" Kolumdan tutup sarstı. Ağlamam şiddetlenmişti. Söyledikleri kalbime hançer gibi saplanmıştı. Beklemiyordum... Duyacaklarımı kırk yıl düşünsem hayal dahi edemezdim! Ama o şuan iyi değildi. Ailesini kaybetti ve ne yaptığını o da bilmiyor.

"İnsan kardeşini neden kıskansın?"

"Sen benim kardeşim değilsin!" o ne yaptığının farkında değildi ama ben ne duyduğumun farkındaydım. Diyecek tek kelime dahi bulamıyordum...

-5 YIL SONRA-

"Hala ne yüzle burada duruyorsun? Okulunda bitti. Defol git artık! Kurtulalım senden!"

Üniversiteyi bahane ettim yanında kalmak için. Eskiye dönelim diye her yolu denedim çabaladım. Düzelmiyordu...
Kardeşim dediğim insanı kaybetmiştim. Aslında o olayın yaşandığı günden itibaren kaybetmiştim. De ben kendimi kandırmıştım. Çünkü kaybettiğime kabullenemiyordum. Artık daha fazla gücüm kalmadı. Bu süreçte çok yıpranmıştım. Bir kardeşin yapabileceğinden daha fazlasını yapmıştım. Hakaretlerine her şeyine susmuştum. Kendimden ödün dahi vermiştim.

Anladım ki, insan dibindekini tüm gerçekliğiyle göremezdi. İllaki gözünün önünden çekilmem gerekiyordu. Ve bir şeyini kaybettiğini farkında olduğunda anlayacaktı. Şöyle ki benim her anında yanında olduğumun alışkanlığının eksikliğini hissettiğinde.
Bu durumda ise benim anladığım, bir insanı hiç kimsenin değiştiremeyeceğini. Yani sarfedilen o kadar emek ziyan olmuştu...

İşte bu farkındalık bana yarına alelacele son bileti aldırmıştı. Kurtuluyordu benden...

"Yüzsüz zavallı bir insansın sen! Kimsesiz yapayalnız!"

Artık cümleleri kalbimi kırıyordu. Beni binlerce parçaya ayırıyordu. Karşılık vermemek için hissizleşiyordum artık. Sanırım bu uzun sürede duygularımı kontrol etmeyide öğrenmiştim. Bir kaç saniye gözlerimi kapattım. "Cevap vermeyeceğim." diye tekrar ettim. Odanın kapısını kilitleyip yatağıma geçtim. Yarına kadar dayanmalıyım. 5 yıl dayandım bir kaç saat ne ki benim için.

"Duyuyorsun beni değil mi? Kıskanç!"

Komodinin ilk çekmecesini açıp kulaklaklığımı elime aldım. Daha fazla duymak istemiyorum. Telefondan herhangi bir şarkı açıp gözlerimi kapattım...

Evden çıkmadan önce mutfağa girdim. . Nisa'nın halası banyoda ve Nisa'da odasındaydı. Beni görmelerine olanak tanımadan ayakta bir şeyler atıştırıp odama geri döndüm. Tekrardan emin olmak için odayı ikinci kez gözlerimle taradım. Emin olduktan sonra valizimi elime alıp evden ayrıldım. Kol saatime baktığımda saat 21. 10 gösteriyordu. Caddeye çıktığım vakit hızlıca bir taksi çevirdim...

Ankara havalimanın önünde durdum. İlk defa şehir dışına çıkacaktım. Ve bu ilk defa uçağa bineceğim anlamına geliyordu. O yüzden aşırı heyecanlıydım. Birazda İstanbul'a gitmenin heyecanı vardı. Kendime yeni bir hayat kuracaktım...

Havalimanın kapısından içeri girdim. Bayağı insan vardı. Güvenlik kontrolünden geçerken gözüme kestirdiğim ilk kişiye biletimi gösterdim. Yolu tarif edince yürüyen merdivene yöneldim. Buranın iç hatlarını kavramaya çalıştığım için kafam karışıyordu. Gözüme çarpan WC yazısıyla durakladım. Biraz elimi yüzümü yıkasam iyi olacaktı.

Lavabodan çıkıp yoluma devam etmeye başladım. Ayağımda bir temas hissetiğimde irkildim. Çocuk sesini duymamla başımı eğdim.

"Benden korkma."

Beş yaşında tahmin ettiğim erkek çocuk elini bacağıma sarmıştı. Tebessüm ederek "Öyle mi küçük beyefendi?" dedim.

"Evet."

"Çok az vaktim var. Lütfen bana neden burada tek olduğunu söyler misin?"

Göz kontağını bozup bakışlarını çevirdi. "Polisler buraya geliyor. Beni onlara verme, benim annem rolü yapsan olur mu?"

"Anneni mi kaybettin, polisler seni annene götürece-" Araya özel güvenliğin sesi girince cümlem yarıda kesildi. Özel güvenliği polis sanmıştı, içimden tebessüm ettim.

"Merhaba hanımefendi."

"Merhaba." dedim bakışlarımı çocuğun üzerinde gezdirerek. Minnet ederek bakıyordu. Gözlerini kırpmıyordu bile. Polisten neden korktuğunu öğrenmeyi istiyordum. Sadece onu değil, neden benim yanıma gelmişti ve neden tekti?

"Beş yaşlarında erkek çocuğu arıyoruz. Çocuğun daha sonra yanınıza geldiğini gördük. Yoksa yanlış mı gördük?"

Dudaklarımı arayalayıp "Hayır çocuk benim." dedim. Bu sorunu kendim çözecektim. Minnetle bakan bu gözleri hayal kırıklığına uğratmayacaktım.

"Anladım. Kusura bakmayın rahatsız ettik. İyi günler."

"Önemli değil. İyi günler."

Güvenlikler yanımızdan ayrılınca çocuğa döndüm. "Çok korktum beni vereceksin diye. Kahramanım!" diyerek bacağıma sarıldı. Dizlerimi kırıp karşısına geçtim. Yüz yüze konuşmaya başladım.

"Seni arıyorlarmış, neden gerçeği sakladın?"

"Polislerden korkuyorum dedim ya!" kaşlarını çattı.

"Ama onlar özel güvenlikti. Polis değildi."

"Hayır! Silahları vardı!" Ellerini göğsünün altında birleştirdi. Demek silahtan korkuyordu.

"Adın ne senin?"

"Ali."

"Bende Berra memnun oldum." dedim elimi uzatarak. Elimi sıkınca gülümsedim.

"Şimdi seni annenin yanına götürmeliyiz Alicim. Meraktan bir hal olmuştur kadın. Nasıl kaybettin anneni?"

"Tuvalette girdim. Çıkınca bulamadım."

Az önce girdiğim tuvaletti elimle işaret yaptım. "Buraya mı gittin?" Başını sağa sola salladı.

"Başka hangi tarafta var bilmiyorum ki bende. En iyisi gel seni güvenliğe götürelim. Bak ikimizde geç kalıyoruz."

"Hayır, polis olmaz!"

"Hayatım onlar polis değil ki. Hadi gel. Seni burada tek bırakamam."

"Silahları var, polis onlar!"

Bu çocuk gerçekten beni zorlayacaktı. Kol saattime baktım. 22.00 gösteriyordu. Yarım saatim vardı. "Hadi gel." bir kez daha söyledim.

"Gelmiyorum!"

Kollarını göğsünün altında birleştirmiş hareket bile etmiyordu. Elimi uzattım. "Tamam gitmiyoruz polise gel." İnanmak istermişcesine gözlerime baktı.

"Gitmeyeceğiz gerçekten. Anneni arayalım beraber." küçük beyaz yalandan ne olabilirdi ki? Elimi tutunca diğer elimle valizi sürükledim. Beraber yürümeye başladık.

"Annenin üstünde ne renk vardı? Nasıl biri?"

"Çok güzel birisi annem." deyince güldüm.

"Eminim çok güzeldir."

Gözlerimi kol saatine çevireceğim sırada bir kadının sesini işittim. "Alii!" Arkamı hızla döndüm. 26-28 arası tahmin ettiğim iş kadını giyimiyle oldukça alımlı bir kadın bize doğru geliyordu. Mesafeyi kapatınca Ali'ye sarıldı.

"İyi misin oğlum?"

Ali "Evet. "deyince ayağa kalktı.
Daha öncede görüştüğümüz iki güvenlik karşımda belirdi."Bu çocuk sizin mi Hale hanım?"

"Evet."

Güvenlik, "Annesi olduğunu söylemiştiniz neden yalan söylediniz?"

"Ben-" Cevap vermeme müsaade etmeden kadın araya girdi.

"Oğlumdan ne istedin?"
Bu soruya gülmemek için kendim zor tuttum. Benim birazdan uçağım kalkacak ve ben neyle uğraşıyorum. Gerçekten şaka gibi.

"Sizi polise teslim edeceğiz."

"Ne polisi ne teslim etmesi beyefendi. Ne saçmalıyorsunuz siz ya?"

"Göz göre göre bize yalan söylediniz. Çocuğu kaçırmaya çalıştınız."

Kadın, "Gerçekten sizin gibi bir hanımefendiye yakıştıramadım. Sizden şikayetçi olacağım. Bu yaptığınız karşılıksız kalmayacak."

Sabır diliyorum şuanda... "Oğlunuza kavuştuysanız ben yoluma gideyim çünkü uçağımı kaçıracağım." Valizimi sürükleyerek yanlarından ayrılmak için adım attığımda güvenlik kolumdan tuttu.

"Ne oluyor ya dokunma bana!"

"Dokunma ona! O benim arkadaşım." Ali'nin sesiyle güvenlik çocuğun annesine baktı. Keza aynı şekil bende.

"Arkadaşın mı?"

"Evet anne. O bana yardım ediyordu."

Kadın mahçup bir şekilde "Öyle mi?" dedi.

"Evet anne, beni polislere verme dedim. Vermedi. Beraber seni arıyorduk."

Araya güvenlik girdi. "Hanımefendi kusura bakmayın yanlış anlaşılma oldu."

Durumun son anda çözülmesi beni rahatlatmıştı. Kol saatime tekrar baktım onbeş dakikam vardı. Kadın konuşacakken araya girdim.

"Hiç önemli değil. Çocuğunuza kavuştuysanız ne mutlu bana. Benim acelem var. İyi günler." Valizimi alıp yanlarından koşar adımlarla ayrıldım.
Uçağa bineceğim kapıyı aramaya başladım...

Havalimanı büyük ve kalabalıktı. Bir an kaçıracağım diye aklım çıkıyordu. Gönül rahatlığıyla diyebilirimki uçağa binmiştim.

"Burası oğlum."

Bir dakika? Bu ses? Yoksa düşündüğüm olamaz değil mi?

"Aaa! Berra'da buraa anne!" Ali beni görünce sevinmişti. Orta koltuğa geçmişti. Kırk yıl düşünsem böyle bir şey yaşayacağımı söyleseler hayatta inanmazdım.

"Merhaba Alicim."

Ali'nin annesi, "Merhaba, ben Hale size teşekkür edemedim." uzattığı elini sıktığımda koltuğuna oturdu.

"Bende Berra memnun oldum."

"Yaşanan olaydan dolayı kusuruma bakmayın lütfen. Sizi dinlemeden o şekilde yükseldim. Söz konusu evlat olunca maalesef." Mahçup bir şekilde güldü. Çok naif ve kibar kadındı.

"Ben sizi anlıyorum yükselmeniz çok normal. Hiç önemli değil." Tebessüm etti.

Ali "Berra beni özledin mi?"
Hale, "Abla diyerek hitap eder misin oğlum?"

"Anne o benim arkadaşım ama."

Gülerek "Evet biz arkadaşız annesi. Ayrıca özledim tabii. " dedim.

"Kahramanımsın hala değil mi?"

"Tabii ki! Sende benim Kahramanımsın biliyorsun değil mi? Polislerin elinden aldın beni."

Göğsünü kabartmaya başlattı. "Olur öyle şeyler ya."

Gözlerimi açarak izledim. Çok bilmişe bak sen. Hale, "Oğlum ablanı rahatsız etme artık. Çok konuşuyorsun."

Ali kollarını göğsünün altında birleştirdi. "Ama anne..." sanırım bu küsme şekliydi.

Hostes konuşmaya başlayınca kemerlerimizi takmaya başladık. "Berra bana yardım eder misin?"

"Tabii Ali'cim." kemerini takıp geri çekildim.

Hale "Ben takardım siz rahatsız olmasaydınız keşke."

"Hiç önemli değil. Arkadaşım benden yardım istedi ama lütfen." Gözlerimi Ali'ye çevirdim.

"Evet anne Berra'dan istedim senden değil."

Bu çocuğun cevapları beni öldürüyor Kahkaha atmamak için direniyordum...

Yolculuğun yarısında Ali'nin sesi dikkatimi dağıttı. "Berra sende mi tatilden geliyorsun?"

Demek Ankara'dan tatilden geliyorsun küçük beyefendi. "Hayır canım."

"Neyden o zaman?"

İlla öğrenecek illa. Çocukların aşırı meraklı halleri bazen beni yorsada kıyamıyordum. "Aslında ben Ankara'da yaşıyordum. Artık İstanbul'da yaşayacağım çünkü taşınıyorum."

"Ya ilk defa mı geliyorsun İstanbul'a?"
Bugün resmen gülücük emojisiydim. Başımı aşağı yukarı salladım.

"Tek başına mı?" diye sordu gözlerini kocaman açarak. Bir silah, ikide yalnız kalmaktı fobisi.

"Evet."

Hale başını bize çevirdi. "Lütfen Ali'nin kusuruna bakmayın. Çokta soru sorar böyle."

"Soru sormak iyidir. Aslında hiç konuşmazsa sıkıntı olur. Ben severim çocukları, lütfen sizde bu durumdan rahatsız olmayın." gözlerimi Ali'ye çevirdim. "Beğendin mi Ankara'yı Ali?"

"Otelde kaldığım için pek anlayamadım ama olsun. Güzel yere benziyor."

"Tatilin otelde geçti demek." Araya annesi girdi. "Aslında işimden dolayı geldim. Açılışımız vardı. Organizasyonu Ali tatil olarak algılamış olabilir."

"Ya öyle mi? Hayırlı olsun."

"Teşekkür ederim. İstanbul'da bir tanıdığınız falan mı var?"

"Hayır da neden sordunuz?"

"Tek geldiğinizi ve taşındığınızı söylediniz. Samimiyetimle söylüyorum yanlış anlamayın beni lütfen, size yardımcı olmak istiyorum."

"Teşekkür ederim, düşünmeniz yeter."

Ali, "Berra İstanbul'da tek başına ne yapacaksın?" diye sordu ellerini yanaklarına götürüp. Gözleri fal taşı gibi açıktı.

"Çalışacağım. "dedim sırıtarak. Bu cevap ona yeterdi. Ali cevabımı beğenmemiş olacak ki kaşlarını çattı.

"Nerede çalışacaksın?"

"Ali, yeter oğlum ablanı rahatsız etme bu kadar." Hale bu durumdan rahatsızdı ve Ali ile başa çıkmıyordu.

"Senin gibi çocuklara öğretmenlik yapıyorum."

Hale şaşırarak gülümsedi. "Konuşmanızdan ve Ali'ye yaklaşımınızdan anlamalıydım eğitimci olduğunuzu."

"Seviyorum çocukları."

Ali "Annee! Berra benim öğretmenim olsun." diye bağırmaya başladı. Yok artık! Bu kadar da demedik canım. Özel öğretmen değilim ki canım sınıf öğretmeniyim. İş falan arayacaktım ben daha bu ne acele ya? Gerçi kalacak ve beni idare edebilecek bir paraya ihtiyacım vardı. Cebimdeki birikimim beni kaç gün idare ederdi? Yoksa talih kuşu kafama mı kondu ne oldu?

Hale, "Ali lütfen susar mısın?" diyerek gözlerinin içine baktı. Ardından bana döndü. "Lütfen size yardımcı olmama izin verin. Bugün için size minnettarım. Kalacak bir yerinizde yok değil mi?"

"Ben kendim her şeyi hallederim teşekkür ederim."

"Anlıyorum, şuan ikimizde birbirimizi tanımıyoruz. Madem böyle bir şey yaşandı bu bir tesadüf değil o zaman. Evim bu gece sizin için müsait, buyurun misafirim olun. Ben ve Ali varız. Yarın daha dinç kafalarla oturup konuşalım sizin için. İstanbul'a da yabancısınız farkındayım. Hem Aklıa sizde kalır giderseniz eğer. "

Ali elimi tuttu." Berra bize gel. Yarın sana İstanbul'u gezdireyim. " heyecandan elimi sıktığının farkında bile değildi.

Ağzım açık kalmıştı. Aslında bu gece iyi fikirdi. De bu samimiyet? Sanki uzun yıllardır tanıyormuş hissi? Ayrıldığım evin içindeki soğukluktan dolayı mıdır nedir? Bu sıcaklık beni sarsmıştı.

Hale,"Emin ol İstanbul geceleri daha tehlikeli. Seni düşünmesem bu teklifte bulunmam."

*

 

Evet evet! İlk saatler içerisinde ilk gördüğüm insana güvenen o şahıs bendim. Ya gece tek başıma başımın çaresine bakacaktım ya da bu b seçeneğini seçecektim. Ama görüyorum ki cevabım belli. Havalimanın çıkış kapısından bizi şoförlü lüks bir araba aldı. Bindim ama korkmadım değil hani. Ali mutluluktan sevinirken ben heyecandan düşüp bayılacaktım. Kendimle içimde savaş veriyordum. Doğru mu, yanlış mı diye. Gerçi deneme yanılma yolu ile bunun cevabını öğreneceğiz.


Yirmi dakikalık süren yolculuğun ardından arabadan indik. Büyük bir bahçenin içindeydik. Başımı kaldırdığımda bir villanın önünde durduğumuzu fark edince ağzım açılmıştı. Bu ev ise ben neyde yaşıyordum ki? Hale ve Ali önümde yürümeye başladılar.

Ali, Sürekli arkasına dönüp beni kontrol ediyordu. Gideceğimi falan mı sanıyordu acaba? Kapının önünde takım elbiseli iki tane koruma vardı. Ben kimlerle muhatap oluyorum ya diye sordum kendi kendime. Kapı kilidini açtığında içeri girdik. Işıklar açılınca evin deklarasyonu beni cezbetti. Salon çok büyüktü. Koltukla yemek masası beyaz ve lacivert renge hakimdi. Avizeler çok parlak ve büyüktü. İç açıcı beyaz tonlarında duvar kağıdı farklı hava katmıştı. Gerçekten iç mimar hakkını vermişti. Kapıdan düz devam edince salonu geçip bahçeye çıkıyordu. Ama sağdan ve düz gidersen mutfağa çıkıyordu. Mutfaktan çıkıp bir kaç adım sonra merdivene çıkıyordu.

"Eminim sende bugün çok yorulmuşsundur. Gel böyle devam edelim. Misafir odaları üst katta. " Hale'yi takip edip merdivenleri çıkmaya başladım. İlk katı bitirip ikinci kata çıktık. Dar koridordan yürümeye başladık. Birden fazla oda vardı burada.

En köşedeki odayı gösterip, "Bu oda hariç diğer odalar müsait. İstediğinde kalabilirsin." dedi sevecen tavırla.

"Teşekkür ederim."

"Rıca ederim. Biz artık gidelim Ali buraya bayılıp düşmeden." Ali'nin uykusuzluktan gözleri kapanıyordu.

"Sabah kahvaltıda görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz canım." Merdivenlere yöneldiğinde gösterdiği oda dikkatimi çekti. Utanmasam meraktan gidip bakacaktım. Bunun etik olmadığının bilincindeyim ne yazık ki. Arkamı dönüp karşıma ilk çıkan kapının kulpunu indirdim. Odanın ışığını yaktım. Sanırım Hale en çok beyazı seviyordu. Bu odada beyaz tonlarındaydı. Çiftli yatak vardı. Yorganın rengi lilaydı ve hoşuma gitmişti.

Kapım tıklanınca irkildim. "Berra hanım, valizinizi getirdim."

Evi görünce valizimi unutmuştum!

"Girin lütfen."

Kapıda bekleyen korumalardan biri valizimi getirmişti. Kapının kenarına bıraktı. "Teşekkür ederim." dediğim vakit odadan çıktı. Bu üstümdekilerle nasıl yatabilirdim ki zaten?

Valizimi açıp içinden siyah pijama takımımı çıkardım.
Hızlı bir şekilde üstümden kurtulup pijama takımımı giydim. Banyoya giderek elimi yüzümü yıkadım. Saçlarımı topladığım tokadan kurtarıp açık bıraktım. Kafamın rahatladığını hissediyorum. Ellerimle saç diplerime masaj yaptım. Işığı kapatıp koşar adımlarla yatağa girdim. Yorganı üstüme çekip sağa döndüm. Gözlerimi kapattım.

Kendi odamdan sonra bu oda bana aşırı büyük gelmişti. Yatağımıda arıyor gibiydim. Uyuyamıyordum. Kendimi bir tuhaf hissettim. Boy aynası gözümde bir değişik gözüktü sanki. Allahım sen aklıma mukayyet ol. Şeytan vesvese yapıyor herhalde. Soluma döndüm. Korkmaya başlıyorum ama ışık falan yok mu ya burada? Elimi komodinin üstüne atınca küçük bir nesneye çarptı. Kendi çıkardığım sesten korkmuştum. En üst katta tek başıma olduğumu düşününce iyice korkuyordum. Telefonum nerede benim? Kahretsin ya telefonumu çantada unutmuşum. Kapıdan ses gelince başımı çevirdim. Kapım mı aralanıyordu yoksa ben vesvese mi yapıyordum? Kapı aralığından iki metre siyah bir karanlık mı görüyorum ben?

"Halisünasyon mu görüyorum hurafeler mi bastı bu odayı ya!" kafayı yememe ramak kaldı. Kalbimi teslim edeceğim neredeyse! Her yerim yanıyordu! Sanki bir ateşin içine atılmıştım. Elime geçen yastığı kapıya fırlattım.

"Nereden geldim bu lanet hurafeli eve ya! Bir besmele çekerim, Allah derim gider herhalde. Ay ne saçmalıyorum ben!"

Kapı sertçe kapandığında ağzım açık kalmıştı. Tepki veremiyordum çünkü kalbim ağzımda atıyordu. Gördüğüm siyah silüet üstüme doğru geliyordu sanki. Yakınlaşmaya başlayınca gözümü kapatıp ağzımı açtım. Avazım çıktığı kadar bağırmaya başladığımda ağzımı bir el kapatmıştı. Gözlerimi açmaya cesaret edemiyordum! Ellerimi, ağzımın üzerindeki ele götürmüştüm. Gücüm yetmiyordu elini çekmeye. Gözlerimi açtığımda karşımda tanımadığım biri vardı. Oda karanlık diye yüzünü göremiyordum. Kim olduğunu kestiremiyordum. İki elimle vurmaya başladım. Nefesim gittikçe sıkışıyordu. Bayılacak gibiydim. Ağzımı elinden kurtardığımda bağırmaya başladım.

"Bırak beni!" Işık açılınca gözlerimi kıstım. Karşımda tekrar belirince ayağa kalktım. Şimdi daha net görebiliyordum.
Daha yüzünü incelemeye fırsat vermeden saldırmaya başladım.

"Sapık mısın sen! Odama niye öyle giriyorsun! Kalbime iniyordu! Sapık!" Ellerimi göğsüne geçiriyordum ki bileklerimden kavradı.

"Bırak beni! Amacın ne senin ya? Ağzımı kapatmalar falan? Cevap versene sapık?"

İki bileğimi elleriyle sıkarak birbirine yapıştırdı. Canımı acıtıyordu. Başımı yukarı kaldırınca göz göze geldim. Genç yaşlarda, yüz hatları çok keskin, siyah saçlı, kahverengi gözlü, kirli sakallı bir adamdı. Boyu abarttığım kadar varmış. Geniş omuzları giydiği gömlekte bile belli oluyordu.

"Ayrıca sen kimsin ya? Nasıl girdin sen içeri!"

Elinin altında çırpınıyordum adeta. Elleri çok büyüktü ve güçlüydü de.

"Asıl senin ne işin var bu evde?" Sesi otoriter ve kalındı. Ne sanıyor bu kendini ya! Gözlerini ayırmadan gözlerimin içine bakıyordu. Pür dikkatle beni dinliyor gibiydi.

"Bırak beni acıtıyorsun!" dememle ellerini üzerimden çekti. Bileklerimi ovuşturmaya başladım." Uzaklaş benden." deyip göğsünden itmeye çalıştım. Sadece çalışmakla yetindim. Bir cm bile oynamamıştı. Hala gözlerimin içine bakıyordu.

"Tamam ben uzaklaşırım sen kal orada." Bir kaç adım geri attım.

"Artık kim olduğunu söyleyecek misin yoksa bağırayım mı?"

Aklım olanlara ermiyordu. Bu adamda nereden çıktı? Ne arıyordu bu evde? "Eve nasıl girdin?" Ellerini pantolon ceplerine yerleştirdi. Bu hareketini yaparkende gözlerini üzerimden çekmiyordu. Rahatsız olmaya başlamıştım.

"Bacadan." deyip sahte bir şekilde güldüm.

Hiç mi bir insanın mimiği oynamaz ya. "Tamam sen gülme ben gülerim." deyip otuz iki dişimi gösterdim.

"Bak psikolojimi bozuyorsun benim kim olduğunu söyle ya da git?"

"Eve nasıl girdin?" aynı soruyu tekrar sorunca bıkkınlıkla nefes verdim. Kapıya doğru yaklaşmaya başladım. İkimizde birbirimizden inatçıydık. Daha fazla tahammül edemeyeceğim. "Al evin senin olsun tamam." deyip sol elimle kulpu indirdiğimde sağ kolumdan tutup kapıya itti. Sırtımı kapıya çarpınca ağzımdan küçük bir inilti kaçmıştı.

"Burası benim evim. Sen kimsin?" dedi gözlerime tekrar bakarak. Benim evim mi? "Ama Hale?" dedim şaşkınlıkla.

"Hale'nin misafiri misin?" dedi anlamaya çalışarak.

"Yani iki korumayı ezip giremeyeceğime göre? Öyleyim, bu gece geldik. Ve bu gece kimse yok demişti. Sen ne alaka?" dedim kaşlarımı çatarak.

Kapının kulpunu indirip kendine çektiğinde otomatikmen itilmiş gibi oldum. Odadan çıkarken, "Kardeşiyim." dedi ve kapıyı kapattı. Yaptığı tavırları alaycı bir gülümse ile anlamaya çalışıyorum. Hiç bir şey olmamış gibi çıkıp gitti. İnsan bir özür falan diler değil mi? Kafayı yiyeceğim gerçekten ya. Ukala! Ne sanıyor ki bu kendini? Bu heriften hiç hazetmemiştim. Hangi devirde yaşıyor acaba.

Arkasından kapıyı açtığımda çaprazımdaki kapı kapandı. Demek orası senin odandı.
Yalnız Hale gibi naif hanım hanımcık bir kadının böyle bir adam ile kan bağı olmasına ne demeli?

Peki, bu şahısla aynı koridorda durmama ne demeli? Ya tekrar aynı eylemde bulunursa? Ya dışarıdan burası daha tehlikeli ise?
Gözlerimi kapatıp bir kaç saniye bekledim. "Çok düşünme Berra. Yoksa kafayı yersin. " diye tekrarladım. Aklıma gelen fikirle odanın kapısını kilitledim. Birazda olsa beni güvende tutardı. Işığı kapattıp yatağıma geçtim. Gözlerim ağırlaşınca kendimi uykuya bıraktım...

Bölümler eklenmeye devam edecek takipte kalın arkadaşlar ❤️ Öpüyorum hepinizi.

Loading...
0%