Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.Bölüm

@evrem_65

Medya* Berra Derin

Yorumlarınızı bekliyorum, şimdiden iyi okumalar! ❤️

Gözlerimi uykumu bölen ses ile açtım. "Anlıyor musun beni?"

Yorganı üstümden çekip sırtımı dikleştirdim. Gözlerimi ovuşturmaya başladım.

"Dediğimi yapacaksın! Bulacaksın onu bana!" Bu dünki adamın sesi değil miydi? Sabahın köründe ne oluyor ya? Sesi yüksek ve çok sinirliydi. Yataktan kalkıp kapıya doğru ilerledim. Kilidi açıp kulpu indirdim.

"Akşama kadar vaktin var."

Ne zorba bir insan. Emirler falan veriyor birde. Odasının kapısı kapalıydı. Dün Ali'ye laf etmiştim ama benim meraklı halimin ondan bir farkı yoktu. Odanın kapısı açılınca panikledim. Göz göze gelince gözlerimi kaçırdım.

"Sen beni mi dinliyorsun?" Bakışlarını üzerimde hissediyorum.

"Ne münasebet!" Kapıyı arkasından kapatarak odadan çıktı. Gözlerimi üzerinde gezdirdim. Dün geceki gibi resmi giyinmişti. Kumaş siyah pantolon, beyaz gömlek ve siyah ceket... Sol kolunda ise saat vardı. Bana cevap vermeden önümden yürüdü. Yok ben dayanamıyorum gerçekten! Tahammül edemiyorum egolu kibirli insanlara!

"Bana baksana sen." dedim kapı eşiğinden ayrılıp. Hala yürümeye devam ediyordu.

"İnsan bir özür diler." dememle arkasını döndü. Gözlerini, gözlerime sabitledi. Nasıl kendinden bu kadar emin davranabilirdi?

"Dün odama girdin ve üstüme yürüdün. Hiç bir şey olmamış gibi devam ettin. Şimdide seni dinlediğimi söylüyorsun. Kimsin sen ya?"

Dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. "Kaan Erdinç." dedi alaycı bir tavırla. Anlamsız bakışlarımı üzerinde gezdirdim. Verdiği cevabı sindirmeye çalışırken arkasını dönüp gitti. Küstah!
Ben neden bu kadar takılıp ciddiye alıyorum ki. Herife baksana umurunda bile değil. "Bir şey yok, bir şey yok." diye tekrarlamaya başladım...

Hiçbir şey olmamış gibi arkamı döndüm. Bir an önce hızlı davranıp buradan gitmeliyim. Odaya vardığım gibi üstümü değiştirdim. Odayı ve valizi elimden geçirip aşağıya indim.

Ali "Berra, günaydın!" diyerek yanıma geldi.

"Günaydın canım."

Mutfaktan Hale çıktı, elinde ki tabakları masaya doğru götürdü. "Günaydın!"

"Günaydın." gülümseyerek karşılık verdim. Mutfaktan orta yaşlarda bir kadın çıkmıştı. Tonton sevimli bir kadındı. Elinde tepsi ile masaya ilerledi. Hale, kadını göstererek "Emine teyze ile tanış. Bizim ev mutfak hep ondan sorulur. Evimizin üyesi o." Ardından beni gösterdi. "Berra'da benim misafirim." dedi.

"Memnun oldum Emine teyze."

"Bende memnun oldum kızım, gelin bakalım sofraya geçin."

Ali elimden tutup masaya doğru çekiştirdi. Hale başa geçince bende çaprazına oturmuştum. Tabii ki Ali'de yanıma oturdu. "Emine teyze aç değil misin, beraber kahvaltı yapalım."

"Kaan oğlumla sabah erkenden yedim bir şeyler."

"Ya Kaan mı gelmiş? Bana hiç haber vermedi."

Ali, "Dayım neden beni görmeden gitti ki?" suratını asmaya başladı.

"Belli ki önemli işleri çıkmış yoksa o da bize eşlik ederdi oğlum." Ali'nin keyfi azıcık kaçmış gibiydi.

Hale. "Hadi afiyet olsun." diyerek elini çatalına uzattı.

*


"Ben artık kalkayım. Her şey için çok teşekkür ederim." Bu sefer minnettar olan bendim.

"Ne yapıp edeceğinden daha konuşmadık ki, nereye gideceksin?"

"Bir ev sahibi ile görüşmem var. Ona yetişmem lazım."

"Belki elimden bir şeyler gelirdi. Çok hızlı davranmışsın."

Gülerek, "Ben biraz sabırsız ve aceleciyim." dedim.

"Şöyle yapalım o zaman, numaranı alayım. Haberleşelim. Bir ihtiyacın bir yardıma ihtiyacın olur beni ararsın."

Dudağımı aralayacakken Ali araya girdi. "Ya Berra gitme." Kollarını göğsünün altında birleştirdi.

"Gitmem gerekiyor ama."

"Benimle hiç vakit geçirmedin."

"Ben yerleşeyim ilk misafirim sen ol tamam mı? O zaman çok vakit geçiririz."
Telefonu cebimden çıkarıp Hale'ye uzattım. Kendi telefonunu çaldırdıktan sonra bana geri verdi.

"Tamam." Dedi yüzünü asarak. Yanağından öpüp ayağa kalktım.

"Kapıdaki arkadaşlar seni bıraksın. Adresi söylersin onlara olur mu?"

"Her şey için çok teşekkür ederim." Hale'ye mahçup gözlerle baktım. Gülümseyerek karşılık verdi.

İçerideki herkesle vedalaşıp evden ayrıldım. Şoföre gideceğim adresi gösterdim...

"Burası Berra hanım."

"Tamamdır, teşekkür ederim." Arabadan aynı anda indiğimizde bagaja ilerledi. Valizi ayağımın ucuna bıraktı. "İyi günler." deyip arabaya geçti.

Araba gözden kaybolurken kaldırıma geçtim. Telefonu cebimden çıkarıp ev sahibini aradım. "Merhaba Ramazan bey, verdiğiniz adrese geldim."

"Geliyorum hemen."

Üç katlı gri renkli apartmanın önünde durdum. Ankara'daki son günümde bu evi ilanda incelemiştim. 1+1 eşyalı kiralık daire idi. Kenarda birikimim vardı, beni bir kaç ay idare ederdi herhalde. Evi ayarlayıp ardından iş aramalıydım.

Apartman kapısından ses gelince başımı çevirdim. Orta yaşlarda bir adam çıktı. Göz göze gelince gülümsedi ardından üstümü baştan aşağı süzdü.

"Berra mı?"

" Evet, "dedim başımı aşağı yukarı .

"Gel kızım sen böyle. Evi göstereyim."
Dediğini uygulayıp yanına gittim. Apartmanın içine girdik.

"Daire ilk katta. " Bir kaç adım attıktan sonra sola döndü. Kilidi açtığında benden önce davranıp içeri girdi. Kapıyı sonuna kadar açtı. Evin kapısı direkt salona açılıyordu. Salonun yanında yatak odası vardı. Eşyalar çok sade ve mütevaziydi.

"Eşyalar falan temiz. Evi temizliyoruz kontrol ediyoruz. Bir şüphen olmasın."

"Tamam." dedim hemen adama dönerek.
Daha fazla zamanımı evlere bakarak harcamak istemiyordum. Çünkü bir an önce İstanbul'da düzenimi kurmak istiyordum.

Adam bu hareketimi beklememiş gibiydi. "Anlamadım?"

"Bu evi kiralamak istiyorum."

"Önce içine tam baksaydın sonra bir sorun çıkmasın?"

"Önemli değil, çıkarsa da size söylerim zaten."

"Sen öyle diyorsan tamamdır."

"Ödemeyi şöyle vereyim." Diyerek çantamdan kağıt paraları çıkarttım. Elimden alıp saymaya başladı. Parayı cebine atıp anahtarı uzattı. Anahtarı alınca elini uzattı.

"Hayırlı olsun. Güle güle kullan kızım."

Elini sıkarak "Teşekkür ederim." dedim.

Adam yanımdan ayrılınca eve girdim. Valizi kapının kenarına koyup evi dolaştım. Koridoru geçip sağa döndüm. Mutfak tam salonunun karşısındaydı. Ve tam ortasında orta boylarda bir yemek masası vardı. Kullanışlı, idare edilebilir bir evdi. Zaten tektim banada yeterdi.
Mutfağa ilerledim. Buzdolabını açtım. Önce markete gidip temizlik malzemeleri ardından dolabı doldurmaya karar verdim. Evi kendim için bir temizlikten geçirmek boynumun borcu gibi hissettim...

2 HAFTA SONRA


Eve yerleştiğim günden beri koşuşturma içerisindeydim. Ve bu durum beni çok yormuştu. Zaten mental olarakta iyi olduğum söylenemezdi...

Kendime pozitif cümleleri tekrarlasamda düşüncelerimden kafamı alıkoyamıyordum. Beni sürekli geçmişe götüren karanlıktan kaçamıyordum. Hiç bir şey yapamıyordum! Çünkü bu olumsuz, karamsar düşünceler enerjimi çekiyordu. Beni depresyona ittiyordu. Bir şeyle uğraşmalıyım diyorum, kafamı dağıtmalıyım diyorum ne yazık ki imkanlarım buna elverişli değildi. Onca yere sözleşmeli iş başvurusu yaptım hala geri dönüş yoktu. Bir an önce bir şeyler olmalıydı artık! Yoksa kafayı yiyeceğim.

Telefonum çalınca elimi sehpaya uzattım. Hale, yazısını görünce saate baktım. 21. 30 gösteriyordu. Merakla telefonu kulağıma götürdüm.

"Alo?"

"Berra, bayadır yoğunum hiç arama fırsatım olmadı seni kusura bakma canım. Ali'nin baskısına dayanamayıp bu saatte rahatsız ettim."

"Ya olur öyle şeyler, hiç sorun değil."

"Yerleştin mi? Nasıl gidiyor?"

"Evet, yerleştim. Fena değil her şey yolunda."

"Güzel. Yarın müsait misin peki?"

"Evet, de ne için?"

"Ali, kaç gündür seni görmek istiyor. Belki bende birazcık istiyor olabilirim." dedi gülerek.

"Yarın müsaitim gelin lütfen. Bende iş güç derken unuttum ilk misafirimi. Fazla açıldı aramız ya." Oysa ilk misafirim geçen hafta gelmişti. Karşı komşum, benim gibi 23 yaşında bir genç kızdı. Adı da Gözde idi. Çok sevecen neşeli bir karakterdi. Ayak üstü sohbet etmemize rağmen oldukça keyif almıştım.

"O zaman öğlen sendeyiz, olur mu?"

"Olur tabii ki, yarın bekliyorum sizi."

"Tamam canım görüşürüz o zaman. İyi akşamlar."

"Görüşürüz, iyi akşamlar."

Gülerek telefonu kapattım. İki hafta sonra yüzüm gülmüştü. Belki bu süreçte yüzümü güldüren tek kişiydi. Taşındığım günden beri her gün kendimi sorgulamama neden olan bu yalnızlık, yarın duygularımı birazda olsa Ali sayesinde bastıracaktı.

Yarın onlar için ne hazırlayacağımı düşünmeye başladım. Şimdiden kafam dağılmıştı. Sanırım bu bana iyi gelmişti...

Sabahın erken saatlerinde ayağa kalktım. Kahvaltı yaptıktan sonra çayın yanına bir şeyler hazırladım. Ali'nin hoşuna gideceğini düşündüğüm browni kurabiyeyi de yaptıktan sonra duşa girdim. Duştan çıkıp odama geçtim. Bol paça jean pantolon üstüne kalın askılı siyah crop top giydim. Saçlarımı kurutup açık bıraktım. Ardından yüzüme rimel ve ruj sürdüm. Son işlemim parfümümü sıkıp odaya geçtim.

Koltuğun üzerindeki telefona uzanırken kapı çaldı. Hızlı adımlarla kapıya vardım. "Hoş geldiniz!" Diyerek kapıyı açtım. İçeri girmeleri için yol vermiştim. Hale ile tokalaştık. "Hoş bulduk canım."
Ali'ye elimi uzattım. "Hoş geldin küçük beyefendi."

"Hoş buldum."

Kapıyı kapattık Hale'nin ceketi ve çantasını portmantoya koydum.
"Hemen ilerisi salon. Geçin oturun."

Salona vardığımızda Ali elindeki hediye kutusunu uzattı. "Sana ev hediyesi aldık, Berra."

Hale, "Hediyeyi Ali seçti, umarım beğenirsin."

"Ya teşekkür ederim." Hediye kutusunu elime aldım. Buruk tebessümle kutuya baktım. Bunun eksikliği vardı içimde, bastırılmış duygularım bugün açığa çıkmıştı.

Hediyeyi kutusundan çıkardım. İçinden romantik piyano dans eden balerinli muzik kutusu çıkmıştı. Rengi beyaz ve kalp şeklindeydi. Hediye çok hoşuma gitmişti. Uzun bir süredir hediye almıyordum, artık benim için manevi değeri yüksek olarak baş ucumda duracaktı.

Ali heyecanla ne diyeceğimi bekliyordu. "Çok güzel, çok beğendim."

"Beğenmene sevindik." dedi Hale, Ali'ye bakarken.

"O zaman kocaman bir öpücüğü hakketti." dedim ve Ali'nin yanağını öptüm. Ali utanarak annesinin yanına oturdu.

"Bizim oğlan utandı."Hale gülmeye başladı.

"Olur öyle şeyler değil mi, Alicim? "Başını aşağı yukarı salladı.

Hediyemi sehpanın üstüne koydum." Artık baş ucumdan ayırmayacağım hediyeyi, teşekkür ederim."

"Rıca ederiz, ne demek."

Ali sehpayı göstererek, "Bunları sen mi yaptın Berra?" birden fazla çeşit onu şaşırtmış olmalı herhalde.

"Evet, sizin için hazırladım hepsini."

"Ya öyle mi?"

Ali'ye gülmekle yetindim. Ardından Hale'ye döndüm. "Bir an unutacaktım. Ne içersin, çay, kahve?"

"Çayın varsa içerim canım."

"Alicim sen ne içmek istersin?"

"Ben..."dedi elini kafasına götürerek. Düşünmeye başladı.

"Bak şöyle yapalım istersen, " Sehpanın ortasında duran browni kurabiye tabağını Ali'ye yakın bir yere koydum." Bu kurabiyeleri senin için yaptım. Denemen lazım. Bende yanına meyvesuyu getiririm olur mu?"

"Olur." dedi elini kurabiye tabağına uzatırken.

"O zaman bir dakika bana müsaade."

Mutfağa doğru ilerleyip tepsiye iki çay bir meyvesuyu koyarak geri döndüm. İkramları yaptıktan sonra koltuğa oturdum. O sırada Ali "Anne bu kurabiye çok güzel olmuş!" diye yükseldi.

"Afiyet olsun annecim."

Gülerek Ali'ye baktım. "Çok şey hazırlamışsın eline sağlık."

"Afiyet olsun, ne demek."

"Berra, bana hep bundan yap tamam mı? Çok beğendim."

"Ya sen yeter ki iste afiyet olsun balıma." Elimi yanağına değdirdim.

Hale saçını kulağının arkasına koyarak bana döndü. "İşimden dolayı seni arayamadım kusura bakma. Bu aralar çok yoğunum."

"Önemli değil, aramak zorunda değilsiniz zaten."

"Olsun deme öyle sen yinede."

"Hiç önemli değil."

"Nasıl gidiyor, alıştın mı?

"Yani alışıyorum yavaş yavaş."

"Evide beğendim ayrıca, çok mütevazi ve tek kişilik alan. Güle güle otur."

"Teşekkür ederim."

Hale gülmeye başladı. "Sanki uzun yıllardır tanışıyormuşuz gibi çok ilginç."

"Benim içinde öyle. Çok iyi denk geldik."

2 SAAT SONRA

 

Hale ile koyu sohbete dalmıştık. Kahkahalarımızı yarıda kesen telefon melodisiydi. Benim arayan ve soranım olmadığı için kimin çalıyor merak bile etmedim. "Gözümün önüne koymuşum yine görmüyorum. Şaka gibi." Sehpanın üzerinde duran telefonu kulağına götürdü.

"Efendim Çağla."

"..."

"Tekrar bakın. Yanlışlık olmasın rakamlarda?"

"..."

"Tamam ben geliyorum."

Ayağa kalktığında bende kalktım. "Ne oldu?" dedim meraklı gözlerle.

"İşle ilgili bir sorun çıkmış. Ofise gitmemiz lazım. Hadi Ali kalk oğlum."

"Keşke biraz daha kalsaydınız, çok mu önemli?"

Araya Ali girdi. Annesinden uzaklaşıp kollarını göğsünün altında birleştirdi. "Hayır! Gelmiyorum ben! Daha yeni geldim!"

"Oğlum gitmeliyiz diyorum, daha sonra tekrar geliriz."

"Başka sefere tekrar gelin ama olmadı böyle." üzgün bakışlarımı Hale ve Ali'nin üzerinde gezdirdim.

"Önemli olmazsa gitmezdim biliyorsun."

"Biliyorum, yapacak bir şey yok."

Hale Ali'nin yanına adım attığında Ali geri adım atmaya başladı. "Ben Berra'nın yanında kalmak istiyorum. Gelmeyeceğim!"

"Ya olur mu öyle şey, hadi Ali. Gidiyoruz!"

Hale kapıya doğru ilerleyince peşinden gittim. Partmontada duran eşyalarını uzattım. Üstünü giyinip tekrar Ali'ye döndü.

"Oğlum hadi diyorum."

Ali gitmemekte inatçıydı. "Aslında Ali yanımda kalabilir. Beraber vakit geçiririz."

Hale bir bana birde Ali'ye baktı. "Bana güvenebilirsin ama yine de siz bilirsiniz."

Ali kaşlarını çattı. "Ben burada kalacağım!"

Hale'nin telefonu tekrar çalınca ekrana baktı. "Peki bu seferlik böyle olsun Ali bey. İş çıkışı gelip seni alacağım, ablanı üzmek yok tamam mı?"

Ali bacağıma sarıldı. "Tamam." dedi bağırarak.

"Berra kusura bakma lütfen."

"Ya ne kusuru Hale, o benim arkadaşım ayrıca." Ali'ye bakarak gülümsedim.

"Ben kaçayım artık. Eline sağlık her şey çok güzeldi. Size iyi eğlenceler."

"Teşekkürler, sanada kolay gelsin."

"Sağol canım." Evden ayrıldığında arkasından kapıyı kapattım.

Ali bacağıma sarılmaya devam ediyordu. "Berra çok mutluyum!"

"Bende çok mutluyum. Gel salona geçelim."

Salona geçip koltuğa oturduk."Evet, Alicim bugün ne yapacağız?" Ali kumral bir çocuktu. Ela gözlerini havaya dikti.

"Bir düşüneyim." dedi.

"Düşün bakalım."

"Sahile gidecektik, hatırladım!"
Nasıl hatırlarsın ya ben bile unutmuştum.

"Sende hiç bir şeyi unutmuyorsun, maşallah." gülmeye başladı. Kolumdaki saate baktım. 16.20 gösteriyordu. "Dışarımı çıkalım diyorsun yani?"

Ayağa kalkarak "Evet." dedi. Aşırı istekliydi ama benim kılımı kıpırdatacak kadar halim yoktu.

"Park falan değilde neden sahil?" diye soruverdim aniden.

"Çünkü bizim evde de park var. Sıkıldım parktan. Ve seni sahile götüreceğim demiştim."

"Bak sen, kocaman oldunda beni mi götüreceksin?"

"Tabii ki," Elini saçında gezdirdi. Hemen de havalara girdi. Bu erkeklere doğuştan gelen özellikti herhalde.

"Peki madem öyle yapalım. Önce burayı toplayalım olur mu?"

Başını salladığında ayağa kalktım. Sehpanın üstünü boşaltmaya başladım. Ali'de bana yardım etmeye çalışıyordu. Sehpanın üzerindeki gördüğü ufak tefek şeyleri mutfağa bırakıyordu.

"Yardımın için teşekkür ederim Alicim"

"Rıca ederim." dedi gülerek. Utanıyordu da. Bir süre gülmemi tutmaya çalıştım.

Evi topladıktan sonra odamdan çantamı alıp evden çıktık. Sokaktan ana caddeye yürümeye başladık. Teknoloji geliştiği için yolu bulmakta zorlanmıyordum. Bir süre sonra taksi çevirdim. Araba park yerinde durduğunda indik. Hava soğuk değildi ve sahil kalabalıktı. Ali elimden tuttuğunda yürümeye başladık. "Sahili seviyor musun?" diye sordum.

"Evet, büyük dayım hep beni buraya getirir." Sahili neden sevdiği anlaşıldı.

"Büyük dayı mı?" Anlamamış ifadeyle gözlerine baktım.

"Büyük olan Kaan dayım, küçük olan Mert dayım."

"Demek iki tane dayın var."

"Evet."

"Anlaşıyor musun peki ikisiyle."

"Büyük dayımla daha çok." Bu bahsettiği kişi, düşündüğüm kişi değil mi? Öyle kaba bir insanla nasıl anlaşabilirdi?

"Anladım."

İleride pamuk şeker görünce Ali'ye döndüm. "Pamuk şekeri çok severim, sende sever misin?"

"Evet!" dedi heyecanla. Pamuk şekercinin yanına gidip iki tane aldım. Boş bir banka oturduk.

"Çok güzel değiller mi?" Ambalajını açıp yemeye başladık.

Ali ağzı doluyken konuşmaya çalıştı. "Evet" gülerek baktım.

"Berra, senin hiç arkadaşın yok mu?"

Soruyu beklemediğim için şeker boğazımda kalmıştı. Zor yutkunarak dudağımı araladım. "Bu nereden çıktı hayatım?"

"Tek başına geldiğini söylemiştin?"

"Evet tek geldim o yüzden yok."

"Benimde bir tane var işte."

"Ya kimmiş o şanslı kişi?"

"Sensin."

"Ya benimde tek arkadaşım sensin, unuttun mu kahramanımsın hatta."

Gülerek "Evet." diye mırıldandı.

Aklıma takılan soruyu daha fazla saklayamadan açığa çıkardım. "Polislerden neden korkuyorsun Alicim?"

"Çünkü silah kötü bir şey." Kaşları çatıldı.

"Sen bu yaşta silahı nereden biliyorsun?"

"Şeey..." sanki pot kırdığını fark edip durdu. Ardından hızlıca "Televizyondan gördüm." dedi. Gerçeği söylemiyordu.
Merak etmiştim. Israrla bunu öğrenmek istemiyordum. Güvendiği zaman bana kendisinin söylemesini bekleyecektim.

"Anladım birtanem."

"Benim şekerim bitti, bak senden hızlı yedim."

Ses tonumu değiştirip kaşlarımı çattım. "Ya ne çabuk yedin?"

"Ben hep hızlıyım!" Diyerek övünmeye başladı.

"Demek öyle." Ali cevap verecekken telefonum çaldı. Çantamdan telefonu çıkardım. Hale arıyordu.

"Alo?"

"Nasıl yolunda mı her şey?"

"Evet, sorun yok. Hatta sahile geldik."

"Kıskandım bensiz sahile gittiniz demek."

"Birdahakine sizle artık."

"İnşallah... Ya Berra benim işim bu gidişle uzayacak. Eve geç döneceğim. Seninde daha fazla rahatsız olmanı istemiyorum. Dayısı şirkette şuan Ali'yi Mert dayısının yanına bırakır mısın? Aklım kalmasın sonra. Dayısınında haberi var geleceğinden. "

"Bırakırım canım ne olacak sanki."

"Süpersin vallahi! Sana hemen adresi atıyorum."

"Tamam bekliyorum ben."

"Tamam atıyorum ben birazdan. Hadi öptüm çok!"

"Bende, görüşürüz."

Telefonu kulağımdan uzaklaştırırken Ali konuştu. "Ne dedi annem?"

"Mert dayının yanına gideceğiz, seni bekliyor."

"Ama bir şey yapamadık ki."

Kolumdaki saatte baktım. Saat 18.25 idi. "Saat senin için gecikiyor. Artık ayrılma vakti küçük beyefendi."

"Ayrılmaları sevmiyorum!"

"İnanır mısın bende sevmiyorum."
Telefonuma bildirim gelince ayağa kalktım.

"Hadi gidiyoruz."

*


Attığa konuma gelmiştim. Kocaman 'ERDİNÇ HOLDİNG' yazıyordu. Oldukça büyük gösterişli bir yerdi. Yanımda Ali olmazsa oturup kaç katlı olduğunu sayardım. Holdingin girişine ilerledik.
Kapıdaki güvenlik ile göz göze geldik. Daha sonra Ali'ye bakıp selam verdi.

"Berra hanım buyurun."

X-ray cihazından geçmemize müsaade etmeden başka yoldan yönlendirdi. Danışmandaki adam selam verince bende selam verdim. Asansöre ilerleyince arkamızdan güvenlik seslendi.

"12 numaralı düğmeye basacaksınız."

"Teşekkürler." deyip asansöre girdik.

Düğmeye basınca beklemeye başladım. 12 fazla yüksek değil miydi ya, korkmaya başladım ben.

"Ali."

"Efendim."

"Korkmuyor musun?"

"Neyden?" dedi karşıma geçerek.

"Yok bir şey ya."Diye geçiştirdim. Birde çocuğun psikolojisini bozacaktım. Çık çık bitmiyor bu nedir ya!

Kocaman sırıtmaya başladı. "Asansörden mi korktun yoksa?"

"Hayır canım ondan değil. Bak korkuyor muyum, hayır?"

"Ya tabii tabii."

Gülümseyerek önüme döndüm. Bir kaç dakika süren asansör macerasını sonlandırıp koridora çıktık. Holdinge yanlış zamanda geldim herhalde çünkü kimsecikler yoktu. Gerçi saat iş çıkışını geçmişti. Ben kafamda hesap yaparken Ali birden sağ tarafa doğru koşmaya başladı. Arkasından yetişmeye başladım. "Düşeceksin, yavaş olur musun!" İlk gördüğü kapıyı açıp içeri girdi. Kapı aralığından içeri baktım. Genç yaşlarda birisi vardı. Oturduğu koltuktan ayağa kalkmıştı. Ali'ye kollarını açmıştı.

"Dayıcım hoş geldin."

"Hoş buldum." Diyerek dayısına sarıldı.

Bu manzara hoşuma gitmişti. Gülümseyerek izledim. Çok samimi ve sıcak bir ortamı oluşturmuştu.

"Teşekkür ederim." Birden bakışlar bana çevrildi.

"Rıca ederim."

"Buyurun bir şeyler ikram edeyim. O kadar yol geldiniz."

"Acelem var benim. Ali'yi bıraktığıma göre gideyim ben. İyi akşamlar."

"Görüşürüz Ali." Diyerek el salladım. Aynı şekilde oda elini salladı. "Görüşürüz, Berra."

Kapıyı arkamdan kapatarak asansöre yöneldim. Asansöre yaklaşınca içine takım elbiseli bir adam girdi. Aradaki mesafeyi kapatmak için adımlarımı hızlandırdım. Kapı tam kapanacakken düğmeye bastım. Kapı açıldığında gördüğüm yüze bakakalmıştım. Kaan Erdinç! Ya sırası mıydı gerçekten? Sinir sistemimi bozuyordu. Yalnız o da beni beklemiyor gibiydi. Gözlerimi gözlerinden kaçırıp asansöre bindim. Hiç bir şey olmamış gibi sırtımı dönmüştüm.
Ardından 0 numaralı düğmeye basmıştım.

Arkamda olması beni biraz tedirgin ediyordu. Hatta biraz değil çok fazla!
Asansör 11 numaralı katta durmuştu. Kapı açılınca aynı şekil takım elbiseli bir adam ile karşılaştım. Yer vermek için bir kaç adım geriye gittim. "Merhaba Kaan bey," diyerek asansöre girdi.

Kibirli takım elbiseli beyefendimiz en soğuk sesiyle "Merhaba." dedi.

Beni sanki sıcak bastı. Ne oluyor bana! Heyecanlanmıyorum ben hayır! İç sesimle savaş içerisine girmiştim. Gözlerimi kapattıp "Bir şey yok Berra..." Diyerek mırıldanmaya başladım.

Dediğimi duymuş olacak ki önümdeki adam bana döndü. "İyi misiniz hanımefendi?"

Gözlerimi hızla açıp adama baktım. "E-evet. İyiyim. Teşekkürler." Bir an Türkçeyi unuttum sandım.

Başını olumlu anlamda sallayarak önüne döndü. 9 numaralı kattan "İyi akşamlar." Diyerek ayrıldı. Tekrar baş başa kalınca bir adım öne ilerledim. Bu adamla aynı asansörde olmak beni rahatsız ediyordu.
Daha fazla dayanamamış olacak ki sessizliği bozdu.

"Senin ne işin var burada?"

Muhatap dahi olmak istemiyordum. Cevap verirsem tartışmaya kadar ilerleyecekti. Bu yüzden bir an önce asansörden çıkmayı umut ediyordum.

"Tekrar soruyorum, ne işin var burada?"

Kolumdan tutup kendine doğru çevirdi. Çok ciddi bakıyordu. Sanki kafasında çözülmesi zor olan bir yapboz çözüyordu. Tek kaşını havaya kaldırdı.

"Dokunma bana!" Diyerek kolumu elinden kurtardım.

"Soruma cevap ver." Sanırım göz temasını çok seviyordu. Gözlerini hiç ayırmıyordu. Göz teması kuramayan ben bu durumdan rahatsız olmuş arada bakışlarımı kaçırıyordum.

"Vermeyeceğim."

"Vereceksin."

Gülerek önüme döndüm. Birde emir vaki yapıyordu. Kendini bir şey sanması beni güldürüyordu.

"Adın ne senin?" beklemediğim soruyu alınca başımı çevirip omzumun üstünden baktım.

"Artık soru sormayı keser misin?"

"Neden sorularıma cevap vermiyorsun?" Bana çok tuhaf bakıyordu ve nasıl baktığını anlayamıyordum. Şüpheli mi desem tehlikeli mi desem, karar veremiyorum.

Zamanlama harikaydı. Asansör istediğim katta durunca arkama bakmadan yanından ayrıldım...

Bölümler eklenmeye devam edecek takipte kalın arkadaşlar ❤️ Öpüyorum hepinizi.

Loading...
0%