Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.Bölüm

@evrem_65

Berranın giydiği elbise medyada

Yorumlarınızı bekliyorum, iyi okumalar!

Pikeyi üstümden atarak banyoya ilerledim. Günlük rutin işlerimi aradan çıkarıp mutfağa yöneldim. Kendime kahvaltı tabağı hazırladıktan sonra masaya geçtim. Çatala elimi tam uzatırken zil sesini işittim.

Saat daha 11.00 dı. Kimdi bu saate acaba? Merak ederek masadan kalktım. Kapıya yaklaşıp kapı deliğinden baktım. Gözde'nin olduğunu görünce nefes vererek kulpu indirdim.

"Günaydın. Rahatsız etmedim değil mi, uyumuyordun?"

"Günaydın, hayır bende tam kahvaltı yapacaktım."

"Zamanlama harika!" Diyerek iki elini birleştirdi. Ardından devam etti. "Bende seni kahvaltıya çağıracaktım. Bir oturup sohbet edemedik, hoş geldin diyemedim."

Gülümsedim. "Teşekkür ederim, hiç zahmet etme."

"Ama o kadar sofra hazırladık. Kıracak mısın beni?"

"Hayır tabii ki."

"Yeni geldiğini söyledin ve tek başınasın. Gerçekten ömür geçmez öyle, aynı şeyleri yaşadığım için söylüyorum yanlış anlama beni."

Bir süre sessiz kaldım. Haklıydı, ömür geçmezdi böyle. "Benimde canım sıkılıyordu, haklısın."

Dudakları yukarı kıvrıldı. "Hadi o zaman."

Evden anahtarı alıp kapıyı kapattım. Karşı daireye geçtim. Gözde arkamdan kapıyı kapattı. Evi benim daire ile aynıydı. Mutfağa doğru ilerledim.

Karşıma bizim yaşlarda bir genç kız çıktı. Elindeki tabağı masaya bırakarak "Hoş geldin." dedi.

"Hoş buldum."

Gözde beni göstererek "Yeni komşum Berra." dedi. Daha sonra arkadaşını işaret etti.

"Bu da arkadaşım Ayda."

İkimizde aynı ağızdan "Memnun oldum." dedik. Gözde gülerek "Bu kadar tanışma faslı yeter, kahvaltıya geçelim ya."

Gözde ile Ayda yan yana otururken ben karşılarına geçtim.

Gözde, "Seni çağıracağız diye masaya baya özendik.

"Elinize sağlık, çok güzel görünüyor masa." dedim

Ayda, "Afiyet olsun."

Gözde "Ben çok açım, herkese afiyet olsun." Diyerek yemeye başladı.

Ayda, "Bende bende."

Gözde o kadar iştahlı yiyordu ki canımı çektirmişti. Tabağımı doldurup elimi çatala attım...

*


Gözde çay bardağını masaya bırakarak bana baktı. "Ee Berra alıştın mı İstanbul'a?"

"Alışmaya çalışıyorum diyelim."

"Daha önce de tek yaşadıysan çabuk alışırsın."

"Yaşamadığım için zorlanıyorum ya zaten."

"Yaa, ailenle mi yaşıyordun? "dedi şaşırarak.

"Hayır, yani evet."Gülerek çayımı içtim." Çok karışık ya, arkadaşımla yollarımızı ayırdık. "

Ayda,"Olur öyle şeyler ya."

Başımı aşağı yukarı salladım. "Hayat devam ediyor, yapacak bir şey yok."

Gözde "Aynen öyle. Bende aile evinden çıkıp geldim buraya. Alıştım uzun zaman oldu."

"Çok iyi." dedim çatalımdaki lokmayı ağzıma götürürken.

"Ya kapıda sıkıldığını söylemiştin, neden bana uğramadın ki?"

"Rahatsız etmek istemedim."

"Merak etme artık ben seni rahatsız edeceğim."Gülmeye başladı.

"Hiç rahatsız olmam hoşuma gider."

Ayda, "Bende ikinizi rahatsız ederim artık."

Omzumu oynatarak, "Bana uyar." dedim.

"Aa Berra!" dedi ağzındaki lokmayı bitirmeden. Eliyle Ayda'ya işaret yaptı. Bir an yükselmişti.

"Ne oldu?" dedim meraklı gözlerle.

Gözde elini ağzına götürerek hızlı yemeye çalıştı. Ayda "Ne geldi aklına yine? Önce ağzındaki lokmayı bitir sakin ol." dedi gülerek.

Zorla yutkundu. "Ayda ile gece hayatı yapacağız. Kafa dağıtacağız sende gelsene!" dedi heyecanlı bir şekilde.

Rahat nefes verdim. "Ay bende ne sandım, korkuttun beni Gözde."

Ayda, "Evet, gelsene sende Berra. Kafanı dağıtırsın. Hem eğleniriz ya."

"Siz gidin ya, bana bakmayın. Teşekkür ederim."

Gözde kaşlarını çattı. "Hem sıkılıyorum diyorsun hemde kıçını kaldırmıyorsun nasıl olacak bu iş?"

Ayda kahkaha attı. "Doğru söylüyor." Ardından bana döndü. "Ya güzel giyinir makyajımızı yapar çıkarız. Havamız değişir ya. Otur otur tabii bunalır insan!"

Teklifini reddetmem Gözde'nin hoşuna gitmemişti. "Geldiğinden beri nereye gittin söyler misin?"

"Hiç bir yere?" dedim alt dudağımı ısırıp.

"Tamam bu akşam çıkıyoruz. İtiraz istemiyorum."

"Ama-"

Ayda, "Hayır, çıkıyoruz! İtiraz yok dedik!" çay kaşığını çaya batırıp elime bastırdı.

Kahkaha atarak, "Tamam tamam dediğiniz olsun."

"Güzel."

"Ee nereye gideceğiz?"Soru sorar gibi bakışlarımı kızların üzerinde gezdirdim.

Gözde,"Bayağı popüler olan bir gece kulübüne. Her sınıf insan oraya gider. Eğlenmek için gayet uygun bir yer bence."

"Kaçta gideceğiz ona göre hazırlanayım?"

Ayda, "20.30 'da evden çıksak 21.00' da orada olsak nasıl olur?"

"Yalnız ben daha önce gece kulübüne gitmedim."

Ayda "Bir şey olmaz canım ne olacak."

Gözde, "Parti elbiselerin var mı?"

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır."

"Yeni aldığım bir kaç elbise var bir tanesi olur elbette ya."

Ayda "Tamam makyajda benden olsun, bugün ballı günündesin. "

Gülerek "Siz mi hazırlayacaksınız beni?" dedim.

Ayda eliyle sağ omzundaki saçını savurdu. "Neden olmasın?"

"Olsun olsun." dedim Gözde'ye bakarak.

Gözde,"Saat hemen geçsinde gidelim sıkılıyorum evde."

"O zaman ben kalkayım, evdeki işlerimi halledip, duşumu alıp geleyim olur mu?"

"Olur ama çıkacağımız saatten bir saat önce gel. Birden üçümüz hazırlanırsak savaş çıkar burada. Sen gelene kadar biz hazır oluruz."

"Tamam. Bu arada elinize sağlık her şey çok güzeldi."

"Afiyet olsun canım ne demek."

"Ben kaçıyorum bir kaç saat sonra görüşürüz yine kalkmayın yerinizden."

Gözde, "Dibimizdesin zaten hadi bekliyoruz seni."

Başımı aşağı yukarı salladım. "Hadi görüşürüz."

Ayda'ya el sallayarak kapıya ilerledim. Kapıyı arkamdan kapatarak kendi daireme geçtim. Bu kahvaltı bana iyi gelmişti. Enerjim yerine gelmişti. İyi hissediyordum kendimi. Koridordan çıkıp mutfağa ilerledim. Masanın üstündeki telefonumu gördüm."Bende diyorum neyim eksik, telefonumu unutmuşum." ekrana bakınca yabancı numaradan cevapsız çağrı gördüm. Hayret, telefonumun çalması beni şaşırtmıştı. Numara tanıdık geliyor bana. Numarayı geri arayıp kulağıma götürdüm.

Çalıyor....

Cevap gelmeyince telefonu kapattım. Telefonu masaya bırakırken saatin 14.00 olduğunu gördüm. O kadar vakit geçmiş miydi ya? Neyse ben işlerimi halledip duş alana kadar bayağı saat geçerdi. O yüzden hemen işe koyulmalıyım...

*


Her şeyimi halledip evden çıktım. Gözde'nin kapısını çalmaya başladım. Kapıyı Ayda açmıştı. "Ayda?" dedim şaşkınlıkla. Üzerinde kalın askılı kalem bir elbise vardı. Saçını dağınık topuz yapmıştı ve makyajı harikaydı!

"Çok güzel olmuşsun."

Gülümsedi. "Teşekkür ederim. Hadi gel Gözde'de makyajını bitiriyordu."

İçeri girip kapıyı arkamdan kapattı. Gözde'nin yatak odasına ilerledik. Ayna karşısında kendine makyaj yapıyordu. Bu seferde baştan aşağı Gözde'yi inceledim. Prenses model ince askılı siyah bir elbise giymişti. Saçlarını maşa yapmıştı. Gerçekten gözlerimi alamıyordum. Çok güzel olmuşlardı.

Gözde'nin ayna ile işi bitince bize döndü. "Nasıl olmuşum kızlar?"

"Harika!" dedim hemen lafa girerek.

"Teşekkürler."

Ayda, "Hadi şimdi harika olma sırası sende."

"Evet evet!" dedi Gözde dolabından bir kaç elbise çıkardı. Elinde üç tane elbise vardı. "Bunlar daha giyilmemiş hangisini giymek istersin?"

Elbiseleri incelemeye başladım. Elimi zümrüt yeşili elbiseye geçirdim. Çok kısa ve çok dekolte vardı. Bunu kaldıramam, diye düşünerek eledim. Diğer elbiseyi inceledim. Bordo renk kalem elbise ama sırtında bayağı dekolte vardı. Sürekli bu tarz elbise giyinen biri olmadığım için taşıyacağımıda düşünmüyorum açıkçası.

"Ya bunlar çok mu dekolteli?"

Gözde, "Hayır canım gayette ideal."

Ayda, "Daha önce giymediğin için böyle hissediyor olman normal." dedi.

Elinde son kalan elbiseye baktım. İnce askılı kırmızı renk mini elbiseydi. Yırtmaç detayı zincirliydi. Bu diğerlerine göre daha iyiydi sanki.

Gözde "Hadi Berra seç artık. Makyajını yapalım."

Kırmızı elbiseyi gösterdim. "Tamam ya bu olsun."

"Tamam onlara uygun elimde çanta ve ayakkabı var. Önce giyin bakalım bunu. Hadi."

Elbiseyi giymem için bana müsaade ettiler. Elbiseyi giyip ayna karşısına geçtim. "Girebilirsiniz." diye bağırdım.

Gözde, "Çok yakışmış." Diyerek beni inceledi.

Ayda, "Güzel bir makyaj ardından kırmızı bir ruj. Gece parlayacaksın Berra!"

Gözde, "Gel bakalım. Ben saçlarını fönlerken Ayda'da makyajını yapsın."

Dediğini yapıp makyaj masasının karşısına geçtim...

Sarı saçlarımı omzumun arkasına attım. Ayda, makyajımı abartmayarak sade renkler kullandı. Sadece kırmızı rujumun rengi abartıydı. Şeffaf, gri taşlı ayakkabımı giyerek çantamı elime aldım.

Ayda, "Gerçekten yıkılıyorsun Berra."

"Teşekkür ederim sizde öyle."

Gözde, "Taksi gelmiş, hadi kızlar."

Telefonu çantama atmadan önce saatte baktım. Tamda dediğimiz gibiydi. Vaktinde evden çıkıyorduk. Apartmandan inip taksiye bindik. Gözde ön koltuğa geçerek şoföre adresi söyledi...

Adrese varınca taksiden indik. Kocaman park alanı olan bir yerde inmiştik. Park alanı doluydu. Dediği gibi popüler ve kalabalıktı burası. Büyük bir mekanın girişine doğru ilerledik.

Ayda "Çok kalabalık değil mi?"

Gözde, "Siz birde içeriyi görün. Bugün sabaha kadar eğleneceğiz. Kaçmak yorulmak yok tamam mı?"

"Sabaha kadar mı?" Gözlerim kocaman olmuştu.

"Evet." kapıya doğru yaklaşırken içerideki gürültüyü duyabiliyordum.
İki koruması bulunan kapıdan geçip düz koridorda tek sıra halinde yürümeye başladık çünkü yanımızdan geçen insanlara yol veriyorduk.

Düz koridoru atlatıp karşımıza sahne çıkmıştı. Mekan kocaman led ışıklarla doluydu. Tek ayaklı masalar ve masaların etrafında insanlar vardı. Solda dj, sağda ise kokteyl tezgahı vardı. Daha ilk dakikada bu son ses müzikle buranın kokusu bana dokunmuştu. Bakışlarımı etrafta gezdirmeye devam ediyordum. Yukarı çıkan merdiven vardı. Demek iki katlıydı. Yukarıyı merak etmedim değil. Gözde kolumdan tutarak çekiştirdi. Tezgaha yakın boş bir masaya geçtik.

Gözde bağırmaya başladı. Yabancı son ses müzikten anlayamıyordum.

"Anlamıyorum, bağır!"

"Burası nasıl?"

"Güzel!"

Gözlerimi etraftan ayıramıyorum. İlgimi çekiyordu. Çok kalabalıktı! Piste çıkıp oynayan insanları izledim. Gerçekten çok güzel kızlarda vardı. Aralarında iyi dans edenlerde.

Ayda bağırarak "Ya oturmaya mı geldik? Biraz hareketlenin!"

"Ben adapte olmaya çalışıyorum!"

Gözde, "Önce bir şeyler içelim! Ben size alıp geleceğim ayrılmayın."

Başımı aşağı yukarı sallayınca Gözde yanımızdan ayrıldı. Piste dans eden insanları izlemeye başladım. Müziği resmen yaşıyorlardı. Daha sonra üst katta baktım. Bir diğer ilgimi çeken üst kattı. Gözde elindeki pipetli kokteyl bardaklarını masaya bırakınca başımı çevirdim.

Ayda hiç sormadan elini bardağa
uzattı. İçmek için biran tereddüt ettim.

"Çarpar mı bu?" Gözde'ye bardağı gösterdim.

"Hafif bu çarpmaz." deyince bardağı elime aldım. Pipeti ağzıma götürdüm. Tadını alınca yüzümü ekşittim. Farklı bir aroması vardı. Ama içinde limon suyu olduğunu söyleyebilirim. Gerçi bu kokteyl yapımı çeşitli içki ve meyve aromalarından oluşuyordu. Benim kokteyl Gözde getirmişti artık nasıl bir aroma istediyse.

Başımı piste çevirdim. Genç bir adamla göz göze gelince bakışlarımı çevirdim. Burada diğer insanların bakışlarının üzerinde olmasına alışık olmamız lazımdı.

"Berra hadi piste!" Ayda kolumdan sarsınca irkildim.

Kulağıma yaklaştı. "Duymuyor musun sen beni? Sana sesleniyorum."

"Siz gidin ben içeceğimi
daha bitirmedim."

"Ya sonra içersin, gel."

Gözde, "Hadi Berra."

Çok ısrar ediyorlardı bir kaçış yolu bulmam lazımdı. "Tamam siz gidin ben lavaboya uğrayıp geliyorum hemen."

Gözde, "Tezgahın hemen solunda girişi. Unutma tamam mı?"

Başımı aşağı yukarı salladım. Gözde ve Ayda piste ilerlerken ben çantamı alıp tezgaha doğru ilerledim. Kalabalıktan geçmeye çalışıyordum. İnsanlardan müsaade isteyerek adım atıyordum.
Karşıma az önce göz göze geldiğim adam çıkınca durdum. Anlamamış gözlerimle bakıyordum.

Gülerek. "Selam." dedi.

"Önümden çekilir misiniz?" Ses tonumu yükseltip bağırdım.

"Önce tanışalım mı?"

"Hayır, gerek yok."

"Emin misin?" dedi tek kaşını kaldırarak.

"Evet, çekilir misiniz?"

"Naz yapma bu kadar be kızım."

Ciddi tavrımı hiç bozmadım. "Naz?"

Kararlı olduğumu görünce önümden çekildi. Tezgahın yanındaki 'WC' işaretini takip ettim.

"Pişt! Fıstık!" biri kulağımın arkasında konuşur gibi hissedince koşar adımlarla insanlara çarpa çarpa lavaboya girdim. Bu ortama bu yılışık hareketlere alışık olmadığım için rahatsız olmuştum.

Lavaboya parlak zeminlerle büyük aynalarla dizayn edilmişti. Boş olan aynanın karşısına geçtim. O sırada kapı açıldı. İçeriye iki tane genç kız girdi. Biri esmer biri sarışındı.

Elindeki çantayı karıştırıp rujunu çıkardı. "Gördün mü, benimki gelmiş!"

Esmer olan kız, "Ya nasıl görmeyeyim o karizmayı of!"

Sarışın olan bu cümleden rahatsız olmuştu. "Yalnız benimki demiştim."

"Olabilir kötü bir şey mi dedim?" Esmer kız sarışına döndü.

Sarışın,"Biz aynı kişiden mi bahsediyoruz?"

"Evet, Kaan'dan bahsediyorum." Duyduğum isimle birkaç saniyelik şok geçirdim. Hayır hayır! İhtimali yok. Düşündüğüm kişi değil.

Sarışın rujunu sürdükten sonra çantasına attı. "Bir daha böyle bir yorum yapma canısı tamam mı? Enişten o senin."

"Peki, senin olsun."

"Hadi çıkalım." Lavabodan çıktıklarında yüzümü ekşittim. Duyduklarım mide bulandırmıştı. Neyin kafasıydı bu?

"Neyse." Diyerek belime kadar uzanan saçlarımı elimle düzelttim. O sırada kulağıma Hande yener'in sesi dolmaya başladı. İçeriye gidersem daha net sesi alacaktım.

İnsan bir kez kaybolunca
Her şey karmaşık gelir ya
Gözünün önünde dursa
Onu bile zor görür ya

Bu şarkıyı seviyordum. Yabancı müzikten sonra kulağıma iyi gelmişti. Lavabodan çıkıp masama doğru adımlarımı attım.

Bir an önce vazgeçelim
Küs kalan huzur bulamaz
Yol yakınken dönmeyenler
İflah olmaz
Aşk asla yenilmez böyle gelmez dize
Artık yazık bize

Masaya vardığımda kimse yoktu. Etrafımı inceledim. Pist o kadar doluydu ki ayırt edemiyorum. Hep bir ağızdan Hande Yener'in şarkısını söylüyorlardı.

Seviyorsun sen de hala
Saklama gözlerin ele veriyor seni
Seviyorsun
Hem de hala ilk günden bile
Belki daha çok seviyorsun
Gece gündüz pişmanlıktan kıvransan da
Seviyorsun kendini kandırma

Şarkı dilime dolanmıştı. Şarkıya eşlik ederek insanları izlemeye devam ettim. Elime bardağımı alıp merdivenlere baktım. Lavaboki kızı görünce sırıttım. Kalabalıktan Kız gözden kaybolmuştu. Gözlerim kızı ararken bana tanıdık gelen gözlere denk gelince affaladım. Yok artık!

Üst katta korkulukların arkasında bir elinde bardak diğer eli ise cebinde olan Kaan Erdinç'i görmemle içtiğim içecek boğazımda kalmıştı. Gözlerini ayırmadan ciddi bakıyordu.

Seviyorsun sen de hala
Saklama gözlerin ele veriyor seni
Seviyorsun
Hem de hala ilk günden bile
Belki daha çok seviyorsun
Gece gündüz pişmanlıktan kıvransan da
Seviyorsun kendini kandırma

Yanına lavabodaki kız gelince başını çevirdi. Yaşadığım şoku üzerimden atmaya çalışıyordum. Sürekli karşıma çıkıyordu. Ama bu kadarıda pes! Bu da mı tesadüf olur? Dün adımı sormuştu. Cevap vermedik diye beni mi takip etti ne yaptı?

Led ışıklardan bile bakışlarındaki o ciddiyeti kavradım. Gözünü avına kestiren bir avcı gibiydi. Kendimi tedirgin hissetmiştim. Bu sefer farklıydı. Bir an önce buradan çıkmak istiyorum. Kızları bulup ayrılacağımı söylemeliydim. Çantamı elime alıp insanlara çarpa çarpa piste adım atmaya başladım. Çok kalabalıktı. Biraz daha ilerlemem gerekiyordu. Pistin biraz daha ilerisinde Gözde'yi görmemle adımlarımı hızlandırdım.

Yakınlaşmama bir kaç adım kalmışken kolumdan çekildim. Öyle bir çekildim ki saçlarım gözümün önünde savruldu.
Kaan'la göz göze geldim. Kulağımın dibine girerek "Benimle geliyorsun." diye ikaz etti.

Kolumu kurtarıp, "Hayır!" diye bağırdım. Boşta kalan elimi tutup çekiştirmeye başladı.

Bakışlarımı Gözde'ye çevirdim. Yanında Ayda'yı da görüyordum ama beni görmüyorlardı. Bağırmaya başladım. "Gözde!"

Ayaklarım benden bağımsız Kaan'ı takip ediyordu. Elimi öyle bir kavramıştı ki hareket dahi edemiyordum. Merdivenlere doğru ilerliyordu. Benide peşinden sürüklüyordu. "Bırak beni!"
Müzikten sesimi duymuyordu. Ayrıca çok hızlı yürüyordu. Topuklu ayakkabılarımla ayak uyduramıyordum. Merdivenlere çıkmaya başlayınca çekiştirdi. Hızına yetişemiyorum neyini anlamıyor! Aramızda iki merdiven farkı vardı. Farkı kapatmak için kendine doğru çektirdi. O sırada tam adım atacakken dengemi kaybettim. Sağ ayak bileğim burkulmuştu! Acıyla bağırdım. "Yavaş ol!"

Gözünü artık ne kapatıysa beni görmüyordu. Arkasına dahi bakmıyordu. Üst kattı o kadar merak etmiştimki Kaan sağolsun sayesinde gördüm. Merdiveni arkamıza alıp sol tarafa ilerledik. Ayağımın üstüne her bastığımda canım yanıyordu. En köşede siyah kapı vardı. Kapıyı açmasıyla içeriye savrulmam bir olmuştu.

Burası bildiğin ofisti. Çalışma masası ve önünde iki tane koltuk bir kanepe vardı. Oda bayağı büyüktü. Müzik sesi azalmıştı. Kapıyı sert bir şekilde kapatıp bana döndü. Üzerime doğru yürümeye başlayınca olduğum yerde hiç duruşumu bozmadım.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" karşımda dikildi. Gözlerimin içine tehlikeli bakıyordu. Sanki karşısında düşmanı vardı.

"Ne işin var burada?"

"Ne yani bunun için mi apar topar götürdün beni?" kendime engel olamadan gülmeye başladım.

Gülmem onu sinirlendirmişti. "Affedersin sinirlerim bozuldu. Bu durum bana biraz komik geldi." Gülmeme engel olamıyordum.

"Kes sesini!"

Tüm gücüyle bağırdığında gözlerimi kapattım. Sesi dışarıdan gelen müziği bile bastırmıştı. Bu sahne bana Nisa'yı hatırlattığında dudaklarım titremeye başladı. Gözlerimin ıslandığını fark edince göz kapaklarımı bastırdım. 5 yıl önceki o anı yaşıyor gibi hissettim. Kırıldığım yerden vurmuştu beni. Ama bilmeyerek...

Öfkeyle gözlerimi açtım. Mimiklerimi, duygularımı göstermemek için zorlanıyordum. Nefesim kesiliyor gibiydi. "S-sakın." dedim aynı ses tonuna çıkarak. "Sakın bir daha bana bu şekilde bağırma!" Karşısında ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Şimdi çekil önümden gideceğim!" Kaan'ı arkamda bırakarak kapıya ilerledim. Kulpu indirip kapı aralandığı vakit elini kapıya bastırdı. Kapı yüzüme kapanmıştı. Gerçekten sabrımı sınıyordu. Benimle olan derdini anlayamıyordum? Gözlerimi kapattım, "Bir şey yok Berra..." diye tekrarladım.

"Bana bak." Elini kapıdan çekmişti.

"Bakmayacağım." Bir kez daha kulpu inirdirmek için hareket ettiğimde kolumdan tutup kendine doğru çevirdi. Sırtımı kapıya yasladım.

"Gözlerime bak." Belli ki göz temasını oldukça seviyordu. Dediğini yapıp gözlerine odaklandım. Kahverengi gözleri, sanki gözümdeki perdeyi aşıp zihnimi okuyacak gibiydi. Çok derin bakıyordu. Tabii bir o kadarda şüpheli.

"Kime çalışıyorsun?"

"Ne?"

"Bana gerçeği söyle sana merhametli davranayım."

"Ne saçmalıyorsun sen?"

"Aptal ayağına mı yatıyorsun şimdi?"

"Sen ne dediğinin farkında değilsin herhalde. Saçmaladın."

Dudağının kenarı yukarıya kıvrıldı. "Ben ne dediğimin farkındayım. Hala neyi inkar ediyorsun."

"Artık sinirlerimi bozmaya başladın. Seninle bir işim yok. Şimdi çekil önümden."

"Böyle zor kızı oynayarak dikkatimi mi çekmeye çalışıyordun yoksa?"

"Sen iyice saçmaladın! Hastasın sen!" iki elimle göğsünden ittim. Sırtımı dönerek kulpu indirdim. Kapı benden önce açıldı. Karşımda tanımadığım adamı görünce affaladım.

"Kaan abi," dedi karşımdaki adam. Bakışları bir bende birde arkamdaki kahverengi gözlerde gidip geliyordu.

"Mekanı acil boşaltmamız gerekiyor."

"Sebep?"

"Behzat'ın adamları buraya geliyor."

"Gelsinler?"

"Bu sefer farklı bir şekilde," Adam ben varım diye rahat konuşamıyordu.

"Burada olduğunu öğrenmiş. Aramızdan biri sızdırmış. Mert abi acil çıkman gerektiğini ve karşılık vermek için uygun olmadığını söyledi."

Aşağıdan müzik sesi kesilmiş insanların bağırış çağırış sesi geliyordu.

"Yapacağınız işi sikeyim. İtibarı olan bir mekan burası."

"Abi zaman kısıtlı şimdi arabayı arkaya getireceğim. Yangın merdivenlerini kullan." Adam elini uzatınca
Kaan cebinden anahtarı çıkardı. Anahtarı eline alınca kapı kapandı.

"Haberi sen verdin değil mi?"

Gülerek arkamı döndüm. "Sen kafayı yemişsin. Ben gidiyorum artık tamam mı?"

"Hiç bir yere gitmiyorsun benimle geliyorsun."

Tek kaşım çoktan havaya kalkmıştı. "Neden seninle gelecekmişim?"

"Bana her şeyi anlatmadın."

Beni kapıdan uzaklaştırıp kulpu indirdi. "Gelmiyorum seninle!"

"Sana soru sormadım." Bileğimden kavrayacakken bir kaç adım geri attım. Eli boşluğa düştüğünde yüzünü bana döndürdü.

"Beni zorluyorsun."

"Anlamıyorsun herhalde? Gelmek istemiyorum dedim."

"Geleceksin." üzerime doğru yürümeye başladı. Ondan kaçmak adına adımlarımı geri atıyordum. Sağ ayak bileğim beni çok zorluyordu. Her adımda canım acıyordu.

"Sana anlatacak bir şeyim yok, neden inanmıyorsun bana?" Korku bedenimi esir alıyordu. Kafasında kuran bir adamla gitmek istemiyordum. Ne yapacağından nasıl davranacağından emin bile değildim ve bu beni son derece korkutuyordu.

"Bana her şeyi anlattığında seni bırakacağım tamam mı?" Sanki zihnimi okuyordu. Gözlerini ayırmadan aradaki mesafeyi kapatıyordu.

"Anlatacak bir şeyim yok diyorum."

"Canımı sıkmaya başlıyorsun. Ve canım sıkıldığında iyi şeyler olmaz anlıyor musun?"

Aramızdaki kovalamaca sırtımı duvara çarpınca son vermişti. Üzerimde karanlık bir bulut gibi duruyordu. Görüş alanımı kapatmıştı. İçeriden patlama sesi gelince sessizlik oluştu. Silah sesine benziyordu. Tedirgin bakışlarımı Kaan'a çevirdim. An itibariyle burada varlığımı sorgulamama neden oldu. Benim bu kadar tehlikeli yerde ne işim vardı?

"Gelmişler, siktir!" Dudağının arasından tısladı. İçeriden gelen ses hoşuna gitmemişti. Hızlı bir hamlede elimi kavradı. Arkasından tekrar sürüklemeye başladı. "Ayağımı acıtıyorsun!" Odadan çıktığımda üst kattın bomboş olduğunu görünce ciddiyetin ne kadar büyük olduğunu idrak ettim.

Demir kapının önünde durdu. Ne yaptığını çözmeye çalışırken ayak bileğimin etrafında toplanan acı beni zorluyordu. Ayağımı yere her bastığımda canım acıyordu. Dudağımı ısırdım. "Ayağım çok acıyor, yavaş ol." Tabii ben kime söylüyorum ki, umurunda bile değil.

Kapı açıldığında çok hafif esen rüzgar tenimle buluştu. Kapı, bizi ara sokakla buluşturdu. Sokak lambası aydınlatmak için yeterli değildi. Dairesel yangın merdivenine ayağımı uzattım. Topuğum demire temas edince 'tok' ses geldi. Kaan'ın buna alışması biraz zaman alabilirdi.

Merdivenin dairesel şekilde ve eni dar olması beni korkutuyordu. "Ben kendim ineceğim." dememle bana doğru döndü.

"Elimi bırak."

Gözlerime düşünürmüş gibi bir kaç saniye baktı. Güvenmiyordu.

"Kendim ineceğim, dedim." Diyerek elimi kurtardım. Ondan hızlı davranarak merdivenleri inmeye başladım. Ayağımın acısına katlanamıyordum. Merdivenleri bitirmek bana zulüm gibi gelmişti.

"Abi buradayım!" ileriden ses gelince başımı kaldırdım. Bir kaç adım uzaklıkta lüks siyah araba duruyordu.

Kaan kolumdan tutup adımlarımı arabaya doğru yönlendirdi.

"Arabaya binmek istemiyorum."

"Bineceksin." Kafayı yiyecektim. Gücüne karşı gelemiyordum ve sinirleniyordum.

"İstemediğimi söylemiştim. Anlamıyor musun?"

"Sana soru sormadığımı söylemiştim."

Arabanın ön kapısını açtı. "Bin arabaya."

"Bineceksin."

"Binmeyeceğim." belimden kavrayıp kapıyla koltuk arasına aldı.

"Her şekilde bineceksin, beni zorlama hadi." Haklıydı. Yine zorla bindirecekti. Dediğini yapıp bindim. Kapıyı kapatıp sol tarafa doğru ilerledi. Anahtarı adamın elinden aldı. Şoför koltuğuna yerleşip kontağı çalıştırdı.

"Ne yaptığını anlamıyorum. Mesela şuan niye buradayız?" bıkkınlıkla nefesimi verdim. Evime gitmek istiyordum. Gözde ile Ayda'ya ulaşmak istiyordum.

"Her şeyi anlatacaksın bana."

"Anlatacak bir şeyim yok benim diyorum anlamıyorsun."

Gece kulübünden uzaklaşmaya başladık. Yollar çok yabancıydı. Başımı sola çevirdim. "Nereye gideceğimizi söyleyecek misin artık?" tenezzül edip cevapta vermiyordu.

Araba hızlanmıştı. Sokak aralarından çıkıp otoyola girdi. Yolda pek araba olduğu söylenemezdi. Yol boyunca devam eden içimdeki huzursuzluk beni rahatsız ediyordu. Kendimi güvende hissetmiyordum. Kısa süren yolculuk , arabayı yolun kenarına çekmesiyle son buldu.

Sol elini direksiyonun üzerine koyarak gövdesini bana doğru döndürdü. Gözlerinde ki o kararlı ifadesini görebiliyordum. İstediğini almadan bana huzur yoktu.

"Anlat Berra. " dedi aramızdaki sessizliği bozarak. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Dudaklarımı araladım. "Sen adımı nereden biliyorsun?" dedim ona dönerek.

"Sen beni aptal mı sandın? Senin gibi tipleri çok gördüm."

"Senin gibi tipleri derken?" Gözlerimi kısarak kahverengi gözlere baktım. Ardından biçimli dudaklarına.

"Bir gün evimde bir gün şirkette! Şimdide buradasın! Beni takip edebileceğini mi sandın?" Sesi yükselmişti. Kafasında kurduğu bu senaryodan oldukça rahatsızdı.

Dudağımın kenarı oynadı. "Sen," dedim gülmeme engel olamadan. Dedikleri bana o kadar absürt geldi ki mantığıma uymuyordu.

"Sen beni yanlış anladın. Sen kimsin ki seni takip edeceğim?"

"Hala kıvırmaya çalışıyorsun. Amacın ne senin benden para koparmak mı yoksa dikkatimi çekip gözüme girip ajanlık mı yapmak? " Her konuşmasında affalanıyordum. Her kelimesi beni şaşırtıyor konuşmamı zorlaştırıyordu. Sanki beynim duruyordu.

"Ne kadar verdi sana söyle daha fazlasını vereyim?"

Ona karşı bakışlarım bile değişmişti. Bulunduğu ithamlar gururumu kırmıştı. Daha tanımadan nasıl bir insana bunları söylersin ki?

Benden cevap bekliyordu. Gözleri dudağım ve gözüm arasında gidip geliyordu.

"Sen iğrenç bir insansın!" diye bağırdım.
Sırtımı dönerek kapıyı açmaya çalıştım. Kilitliydi!

"Gerçekleri söyleyince sürekli kaçma eğilimindesin. Çok acemisin. Rengini belli ediyorsun. "

"Aç şu kapıyı, ineceğim!"
İkinci kez Nisa vakasını yaşamak istemiyorum. Artık sinirlerim bozulmaya başlıyordu. Hakkımda böyle konuşulmasına dayanamıyorum.

Benim aksine sakin davranıyordu. Beni izliyordu. "Behzat iyi pazarlık yapar aslında. Kabul etmen normal."

"Ya ne Behzat'ı ne diyorsun ne saçmalıyorsun? Kafayı yemişsin sen."

Yaslandığı koltuktan doğrulup dikleşti. Aramızdaki mesafeyi kapatmaya başladı.
Her yaklaştığında parfüm kokusu ciğerlerime doluyordu, fresh okyanus kokusu gibi... Tarif edemiyordum.

"Sahi sen yeğenimi mi kullanacaktın bana yakınlaşmak için? Ne istiyordun?"

Duygularını belli etme Berra, ona istediğini verme. Güçlü dur!
İç sesimi dinledim. Gözlerimi kaçırmamak için direniyordum!

Sol elimi omzuna bastırıp ittim. Bunu yapma gereği hissettim."Öncelikle şunu belirteyim, senin gibi tipler. Hatta biraz daha açık konuşayım çünkü öz eleştiri yaptığını hiç düşünmüyorum. Senin gibi, serseri ve kabadayı tipler ilgi alanım değil. Bunda anlaştık mı?" dedim yaslandığım koltuktan doğrulup.

"Beni suçladığın saçma sapan şeylerle hiç alakam yok ve bulunduğun ithamlar için benden özür dilemelisin. Özrünü diledikten sonra bu kapıyı aç."

"Bunun için iyi prova yapmış olmalısın." Dudağının kenarı oynadı.

Şaka gibi! Dediklerime inanmıyordu. Taş kafalı! Sabır çektim. "Hala inanmıyorsun bana değil mi? Ne yapmam gerekiyor seni inandırmak için?"

"Her şeyi anlat."

"Anlatacak bir şeyim yok!" diye bağırdım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Daha fazla karşılık veremiyordum. Beni anlamamaya yemin etmiş gibiydi.

"Geçmişin çok temiz, anca bir ajanın geçmişi bu kadar temiz olabilir."

Kafayı yiyeceğim hala ajan diyor, gerçekten bu insan akıllıyı bile deli eder. "Pardon geçmişimden ne bekliyordun?"

"Ailende dahil kimse yok, iyi gizlemişsin."

"Çünkü kimsem yok benim anladın mı?" Bunları söylerken bile sesim tiz çıkmıştı. Bir an durup kendimi sakinleştirdim. "Asıl senin amacın ne ya? Kendi itibarın için beni peşinde sürüklemeye ne hakkın var?"

Konuşmak için dudaklarını araladı. Ondan hızlı davrandım. "Seni daha fazla dinlemek istemiyorum. Sen kafayı yemişsin, o pis düşüncelerine beni alet etmeyi kes." Ellerimi tekrar kapıya götürdüm. "Kapıyı aç!" avazım çıktığı kadar bağırdım. Sinir krizi geçirecektim. Daha fazla tahammül edemiyorum. Duvara konuşsam dile gelirdi.

Kapıyı açmamla arabadan indim. Kilidi açtığına göre ikna olmuştu. Yüzüne bakmadan kapıyı sertçe kapattım. Araba göz önünden kaybolunca etrafıma baktım. Otoyolda tek başıma kalmıştım. Çok sessizdi. Köpek sesi duyunca irkildim. Şu başıma gelene bak. Hep Kaan'ın yüzünden!

Nasıl evime gideceğim, ne yapacağım şimdi ben? Hareket etmek için adım attığım sırada acıyla bağırdım. Elimi bileğime attım. Davul gibi olmuştu. Ayakkabıları ayağımdan çıkardığımda rahatlamıştım.

Korna sesiyle yüzümü ekşittim. Yanımda siyah bir araba durdu. İkna olmamış bu belli! "Söyleyeceklerin bitmedi mi? Bu yüzden geri mi geldin?" Öfkeyle kusuyordum. İçim soğumuyordu. Sağ tarafın camı açılınca tanımadığım orta yaşlarda bir adam gözüktü. Kaan değildi. Şoke içerisinde gözlerimi adamdan alamadım. Çok başka şekilde sırıtıyordu.

"Bu saatte senin gibi güzelliğin ne işi var?"

"Ne diyorsun sen sapık! Yoluna bak hadi!"

Karnıma kramplar girmeye başladı. Korkuyorum... İlk defa başıma bu olaylar geliyordu. Bünyem bunun için hazır değildi.

"Hadi arabaya bin güzellik."

"Parçalarım senin arabanı! Terbiyesiz! Yaşından utan!"

"Bunun yaşı mı var? Hadi naz yapma. Anlaşırız."

"Defol git diyorum sana!" elimdeki ayakkabıyı arabaya fırlattım. "Çizerim arabanı duydun mu beni?"

"Ne manyak karı çıktın." adam camı kapattığında diğer ayakkabıyıda fırlattım. "Pislik! Nefret ediyorum sizden!" Uzaklaşmaya başlıyordu. Elimde kalan çantayıda fırlattım. Kendime hakim olamıyordum. Gözlerim ıslanınca görüş alanım bulanıklaştı. Eşyalarımı yerden toplamaya başladım. Araba sesi duymamla hızla arkamı döndüm. Siyah arabayı görmemle yerden aldığım ayakkabıyı ön cama fırlattım.

Tiz çıkan sesimle, "Defol git dedim!" diye bağırdım.

Arabanın kapısı açıldı. İçinden Kaan çıkınca birazda olsa rahatlamıştım. "Ne yapıyorsun sen?" Diyerek bana doğru adım attı.

"Hadi arabaya bin."

"Binmiyorum!"

"Burada tek kalamazsın. Hadi."

"Ne oldu ya beni mi düşünmeye başladın şimdi de?"

Aramızdaki mesafeyi kapattıp karşımda dikildi. "Hadi."

"Binmiyorum, dedim."

"Sinirlerin bozulmuş senin." Elini koluma atınca ittim.

"Dokunma bana!"

"Çok inatçısın." Diyerek bir elini belime diğer elini bacaklarıma uzattı. Ayaklarım yerden kesilince çırpınmaya başladım.

"İndir beni! Ne yaptığını sanıyorsun sen?" ellerimi tişörtüne geçirdim. Ağlamaktan ve saatin epey geçmiş olması gözlerimi ağırlaştırmıştı. Yüzünü netleştiremiyordum.

"Ayrıca çokta bağırıyorsun."

Sağ kapının önüne gelince yere indirdi. Kapıyı açıp belimden tuttu. "Bana neler söyledin, hayatta binmem arabana."

Belimden bastırdı. "Burada kalamazsın. Binmek zorundasın." Elini kapının üzerinden çekip kapıyı bir hışımla kapattım. Sırtımı kapıya yasladım.

"Beni ikna edemezsin. Söylediklerin hala aklımda!"

Karşımda dikildi. Boşta kalan elini arabaya yasladı. "Arabaya bin sonra konuşuruz bunu." bu sefer gözlerini kaçıran oydu.

"Özür dile." dedim gözlerimi üzerinden çekmeden. Dediğimi beklememiş gibi salise içinde gözlerini gözlerimle buluşturdu.

Tek kaşını havaya kaldırdı. "Ne?"

"Çok ağır ithamlarda bulundun. Hiç bir şey olmamış gibi yapamam."

"Sonra konuşuruz dedim." Kapıya yaslandığımı görmesine rağmen kapıyı açtı. Kapı araladığında mesafe biraz daha kapanmıştı. Bu temasın beni etkilemesine izin vermedim.

"Bana bir şey söyle."

Belimden tutup kendine doğru çekti. Saliseler içinde kapıyı sonuna kadar aralayıp koltuğa yerleştirdi. Ayağa kalkmaya çalışınca kemeri takmaya başladı.

Ayağa kalkmak için hareketlendim. "İneceğim ben çek elini!"

Kemeri takıp uzaklaştı. " Sen haklıydın tamam mı? Şimdi daha iyi oldun mu?" bir kaç saniye gözlerime bakıp kapıyı üzerime kapattı...

Vee bölüm sonuu
Umarım beğenmişsinizdir. ❤️

Loading...
0%