Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5.Bölüm

@evrem_65

Medya Berra Derin

Merhaba SY okuyucuları ❤️
Umarım beğenirsiniz. Yorum ve oylamayı unutmayın öpüldünüz 🥰

İyi okumalar!

Kapının önünde bayağı kalabalık toplanmıştı. "Herkes dağılsın! " Diye bağırdı. Gördüklerimin şokundan çıkamamıştım. Aklım Ece'de kalmıştı. Adımlarımı kapıya doğru attığımda "Sen hiç bir yere gitmiyorsun! " Diye bağırıp kapıyı sert bir şekilde kapattı. Burnundan soluyordu. Çok sinirliydi. "O kadar derdin arasından birde sizinle uğraşıyorum. " Diye dudaklarının arasından tısladı.

Hiç bir tepki vermeden Kaan'ı izliyordum. İzliyordum fakat ben hala Ece'de takılı kalmıştım. Kendine zarar verip suçu bana atmıştı. O kadar gerçekçiydiki bilmesem bende inanırdım. Şimdi ben bu işin içinden nasıl sıyrılacaktım?

"Neyin peşindesin Berra sen?" Üzerindeki siyah ceketi kanepenin üzerine atıp gömleğinin kollarını kıvırdı. Ardından gömleğin ilk üç düğmesini açtı. "Konuşsana kızım!" Baş ucumda durdu.

"Ne istiyorsun Berra! Sürekli karşıma çıkıyorsun! Başıma bela mı olmaya çalışıyorsun? Bir kere insanca davrandım diye ne bekliyorsun benden?"

Düşüncelerimden uzaklaşıp kendimi Kaan'a odakladım. "Senden bir şey beklediğim yok. Saçmalamayı bırak!"

"Madem öyle ne işin var burada? Niye odama giriyorsun?"

"Sen o kıza inandın değil mi? Benim yaptığımı düşünüyorsun? Kız gözümün önünde kendine zarar verdi. Sonra suçu bana attı. "

"Berra odama niye giriyorsun, dedim. İkiletmeyi sevmiyorum. "

"Ece'yi takip-"

"Bana bir kez daha Ece dersen kalbini kırarım anlıyor musun?"

"Ama Ece ile-"

"Kes sesini!" Sesi odada yankılandı. Sinirlerim bozuldu. Sırtımı döndüm. Ellerimle yüzümü sıvazladım. Derin nefes aldım.

"Ailemle bütün iletişimini keseceksin. Bir daha ne eve ne de buraya adım atacaksın anladın mı?"

Kulağım dediklerini işittiğinde yüzümü döndüm. "Ne?"

"Hatta bu şehirden gideceksin."

"Ya sen kendini ne sanıyorsunda benim hakkımda kararlar alıyorsun?"

"Geldiğin yere geri döneceksin. Hemde hemen!"Sorduğum soruya karşılık alamamıştım. Papağan gibi aynı şeyleri tekrarlıyordu.

"Seni dinlemek istemiyorum!"

Kapıya doğru adım attınca kolumdan yakaladı. "Burası senin için tehlikeli. Tek başınasın kızım sen. Yapamazsın burada. Ankara'ya dön."

"Her yer benim için öyle. Ankara'da, İstanbul'da."

"Anlamıyorsun. Gitmen lazım!"

Anlamamış bakışlarla kahverengi gözlerine baktım. Tek kaşımı kaldırdım. "Neden gitmem gerekiyor?" Bu soruyu beklememiş olacak ki bir kaç saniye gözlerime baktı.

"Neden bir şey demiyorsun? Niye gitmemi bu kadar istiyorsun?"

"Çok konuşuyorsun Berra." Kolundaki saate baktı. "Az vaktin kaldı, akşam Ankara'ya biletin var."

"Ben hiç bir yere gitmiyorum! Ankara'ya ölsemde gitmem!"

"Gideceksin Berra! "

Soruma cevap almamış olmam kafamı karıştırıyordu. Bir sebep bulamıyordum.
"Merak etme senin başına bela olmam. Ayrıca neden başına olayım? Kimsin ki sen?"

Kaan git gide sinirlenmeye başlıyordu. Dişlerini sıkıyordu. Kaslarının gerginliğini görmemek için kör olmak gerekiyordu. "Gideceksin dedim!" Dudağının arasından tısladı. Sinirli hali beni korkutuyordu. Fakat gitmemi istiyordu. Burasının benim için tehlikeli olduğunu söylüyordu. Beni mi düşünüyordu? Sanırım bu son soruyu bin defada tekrarlasam usanmayacaktım. Çünkü söz konusu bendim.

"Benim hakkımda hiç bir şeye karar veremezsin anladın mı?" Yüzüne avazım çıktığı kadar bağırdım. İki ellerimle omzuna bastırdım. "Hiç bir yere gitmiyorum, bunu o taş kafana sok!"
Kaan'ı omzundan iterek odadan koşar adımlarla çıktım. Arkamdan "Berra!" Diye kükredi.

Asansörün kapısı açılınca '0' düğmesine bastım. Kapının hızlı kapanması için düğmeyi zorladım. Kapı yavaş yavaş kapanırken gözlerimi kapattım. Rahat bir nefes verip gözlerimi açtım. Asansör kapısının arasında el görünce çığlık attım. Tek eliyle asansörü durdurdu! "Sen manyaksın!" Yüz ifadesi beni çok ürkütüyordu. Üstüme doğru gelince kendimi kapana sıkışmış gibi hissettim. Hızlı bir hareketle herhangi bir asansör düğmesine bastı. Asansör ani bir çekimle durdu. Işıkların sönmesiyle gözlerimi kapattım.

"Kes şunu!" Soğuk ve güçlü elini çenemde hissettim. Çenemi sıktığında acıyla inledim. Refleks olarak iki elimle, çenemi sıktığı elini tuttum. İtmeye çalışıyordum fakat gücüne karşı gelemiyordum. Ne yaptığını idrak etmeye çalışırken nefesini tenimde hissettim. Sakalları yanağıma batıyordu. Ciğerlerim kokusuyla doluyordu...

Kaan'ın bana zarar vermeyeceğine inanıyordum ta ki şimdiye kadar. Sinirden gözü dönmüş olmalıydı. Şuan korkudan elim ayağım titriyor, göğüs kafesim hızla inip kalkıyordu. "Kaan." Dedim acıyla. "Canımı yakıyorsun." Acıdan gözlerim yaşarıyordu.

Dudaklarının arasından tıslamaya başladı. "Ben ne dediysem o olacak. Bugün gideceksin. " Her kelimesinde nefesi tenime çarpıyordu. Tüylerim diken diken olmuştu.

Ben kafayı yemiş olmalıyım ki "Sen benim ne sevgilim ne de arkadaşımsın. Ne dediğin umurumda değil." Dedim nefes nefese. Bazı anlarda kendimi dizginlemek zorundaydım. Mesela şuan olduğu gibi. Ne yazık ki kendimi tutamıyordum. Canıma susamış olmalıydım.

"Her şeyimi mahvettin Berra!" Derin nefes alarak devam etti. "Akşam seni ben bırakacağım hazır ol." Çenemdeki eli gevşeyince üzerimdeki ağırlığıda hafifledi. Elini hiç bırakmayacakmış gibi sıkıca tuttum.

"Neyi mahvettim ben? Ben bir şey yapmadım." Elini ellerimden kurtardığı an asansörün ışıkları yandı. Gözlerimi bir süre açmakta zorlandım. Görüşümü kazandığımda asansör kapılarının kapalı ve hareket halinde olduğunu idrak ettim...

"Bir şey yok Berra..." Diye bir kaç kez tekrarladım. Kalp ritmimin düzene girmesi için derin nefes alışverişi yaptım. Ece'den sonra Kaan'ın şokundan çıkmaya çalıştım. Beni göndermek istiyordu, ortada hiç bir sebep yokken! Bana hiç bir açıklama yapmadan! Gerçekten bir açıklamayı hakketmiyor muydum? Kendi kendine buna nasıl karar verebileceğini sanıyordu? Oysa ilk gördüğüm geceden anlamalıydım. Dediği dedik biri olduğunu. Gerçi bunun farkında olmam için iyice tanımam gerekirdi.

Asansör durunca kendimi dışarı attım. Buradan bir hışımla uzaklaşmak için çıkışa ilerledim. Kapıdan geçtiğim vakit temiz havayı içime çektim. Kabus gibi bir gündü! Saate bakmak için çantamdan telefonu çıkardım. Saat 20.30 gösteriyordu. Ayrıca birden çok bildirim gelmişti. Gözde'den hem mesaj hem cevapsız arama vardı. Eve gittiğim vakit onu yüz yüze görecektim. Telefonu çantamın içine attım. Caddeye varınca taksi durdurdum...

Taksiden inip apartmana girdim. Eve girmeden önce Gözde'nin kapısını çaldım.

"Kim o?"

"Sence?" Dedim sesimi yükselterek. Kapı aralandığında Gözde gözlerini kocaman açarak kaşlarını kaldırdı.

"Hiç komik değildi." Dedi gözlerini devirerek.

"Ay espri yapmadım zaten tamam mı?"

"Neyse ya. Önce bir içeri gir bakalım."

"Yok hiç girmeyeyim kafam çok dolu, ayrıca çok yorgunum. Hemen duşa girip uyumak istiyorum. "

"Ya arıyorum telefonumuda açmıyorsun, bir sorun mu var? Kafan neden dolu?"

"Uzun hikaye yarın sabah konuşalım mı? Kendimi bugün hiç iyi hissetmiyorum."

"Tamam canım sen ne zaman iyi hissedersen o zaman konuşuruz. "

"Görüşürüz yarın o zaman. " Dedim kendi daireme doğru yürürken.

"Yarın kahvaltıya gelsene bana."

"Sabah haberleşiriz olur mu?" Kilidi girişe yerleştirdim. Bir yandan konuşup bir yandan kapıyı açıyordum. Kapıyı aralayıp içeri girdim.

"Olur."

Gülümsedim. "İyi akşamlar canım. "

"İyi akşamlar. "

Kapıyı kapatıp çantamı bir kenara bıraktım. Önce ellerimi yüzümü yıkayıp mutfağa ilerledim. Açlıktan midem kazınmıştı. Bugün üst üste geçirdiğim şoklar sebebiyle aç olduğumu fark edememiştim. Buzdolabın kapağını açarak dünden kalan yemeği çıkardım.

Bir kaç lokma ağzıma attıktan sonra su bardağını yudumladım. Ardından duvardaki saate baktım. Beynimi kemiren o soru hiç gitmiyordu aklımdan. Kaan bu akşam gelecek miydi? Verdiğim çıkışa rağmen dediğinde kararlı duracak mıydı?

Kaan için bir şey diyemiyorum ama ben kendim için oldukça kararlıydım. Hiçbir yere gitmeyecektim. Beni bilmediğim bir çıkmaza sürükleyecekti. Sadece sırf kendi istediği içindi. Öyle bir dünya yoktu! Alışmış herhalde dediklerinin yapılmasına ben karşılık verince delirdi tabii. Neyse! Sinirlenmemeliyim. Aa! Nasıl unuturum ya! Sahi kafa mı bıraktılar bende? Ece ile olan mevzumu açığa çıkaramamıştım. Bu işin peşini bırakmayacaktım. Halletmem gerekecekti.

Bardağı masaya bırakıp ayağa kalktım. Bir an önce kendimi yatağa atıp mışıl mışıl uyumak istiyordum. Tabii yatağa böyle giremezdim. Önce ılık bir su ile duş almalıydım...

Havluyu üzerime sarıp banyodan çıktım. Yatağın üzerinde duran bej rengi şortlu pijama takımımı giyindim. Saçlarımı küçük havlu ile kurutup yatağa girdim. Telefonumu elime alıp kurcalamaya başladım. Bir süre sonra esnemeye başlayınca telefonu komodinin üstüne bıraktım. Gözlerimi kapatıp kendimi uykuya teslim ettim...

Yatakta sola doğru dönerken kulağıma gelen zil sesiyle gözlerimi araladım. Bir an gerçekliğini sorgularken zil sesini tekrar işittim. O kadar üşeniyordum ki kalkmak için yol eziyet gibi görünüyordu. Ses beni rahatsız etmeseydi uyumaya devam edebilirdim sanırım. Üzerimdeki pikeyi kenara atarak ayağa kalktım. Telefonumdan saate bakıp komodinin üzerine bıraktım.
Saat 23.30'du ve kapım ısrarla çalıyordu. İçimden söverek kapıya vardım. Kimdi bu saatte gelen? Düşünmem pek zamanımı almadı, aklıma aniden Kaan geldi. Yok artık! Gelmiş olamazdı değil mi?

"Kim o?"

Kutuplardan daha soğuk olduğunu düşündüğüm sesiyle "Aç şu kapıyı Berra." Dedi.

Söylenerek kapıyı açtım. Karşımda gözlerime keskin bakışlarıyla bakan, yüzünde hiç bir mimik dahi oynamadan duruyordu. Baştan aşağı gözlerimi gezdirdim. Üzerinde siyah kumaş, içinde siyah tişört, üstünde ise deri siyah ceket vardı.

"Hiç hoşgeldin dememi bekleme. Sen gerçekten iyi değilsin. "

Bu sefer süzme sırası ondaydı. Baştan aşağı üstüme baktı. "Hazır değil misin sen?"

"Buraya kadar zahmet etmişsin ama ben cevabımı verdim diye hatırlıyorum. İyi geceler. " Kapıyı üzerine doğru kapatırken elini kapı arasına koydu. Kapıyı tek eliyle tutarak itti. Gücüne karşı gelmeye çalışırken çoktan farkı açmıştı.

"Gider misin Kaan?"

İçeriye adım atarak kapıyı tek eliyle kapattı.Yanımdan geçip salona doğru ilerledi. Kanepenin üzerine oturdu. Kolundaki saate baktı. "Yarım saatin var hazırlan."

Arkasından takip ettim. Karşısına geçip dudaklarımı araladım. "Şaka mısın sen? Ciddi ciddi soruyorum."

Göz kontağını bozup etrafı incelemeye başladı. Beni dinlemiyordu. "Gelmiyorum dedim niye anlamıyorsun, niye bu kadar ısrarcısın?"

"Acab tenezzül edip cevap verecek misin?"

"Çok soru soruyorsun, sussana biraz."

"Hiç düşündün mü, niye bu kadar soru sorduğumu?"

Eli sehpanın üzerine gitti. Nereye uzandığını görmek için başımı çevirdim. Ters dönmüş fotoğraf vardı. Kafama dank edince Kaan'dan hızlıca davranıp fotoğrafa elimi attım. Bu fotoğrafı görürse onun odasının karıştırdığımı anlayacaktı. "Eşyalarıma dokunmazsan sevinirim." Elini elimin üzerine koydu. Fotoğrafı kaldırmama izin vermedi.

"Ne saklıyorsun?" Dedi tek kaşını kaldırarak.

"Hiç bir şey, ne saklayacağım ki senden?"

"Göster o zaman."

"Hayır. Göstermek istemiyorum çek elini." Kalp atışım hızlandı. Nefesimin kesilmesine çok yakındım. Gözleriyle içimi okuyordu sanki. Birşeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Elini çekince fotoğrafı hızla elime aldım. Arkamı dönüp fotoğrafı ikiye katlarken odama doğru adım attım.

Ne olduğunu anlamadan arkamda Kaan belirdi. Sağ kolunu kıpırdamamı engelleyecek şekilde bana sardı. Sol eliyle elimdeki fotoğrafı çekti.

"Ne yapıyorsun sen?" Diye bağırdım. Sırtım gövdesiyle bütünleştiği için hareket etmekte zorlanıyordum. Fotoğrafı çevirdiği an yüzümü ekşittim.

"Nereden buldun bunu?" Diyerek beni bırakması bir oldu. Yüzüne doğru döndüğümde kaşlarını çatmıştı.

"Kaan." Dedim gözlerine bakarak. Beni yiyecekmiş gibi duruyordu. Cümlemi toparlamaya çalışıyor ne diyeceğimi düşünüyordum.

"O gün odamı mı karıştırdın yoksa?" Aradaki mesafeyi kapatıp bana doğru bir adım attı. Aramızdaki boy mesafesi beni zorluyordu.

"Hayır tabi ki!"

"Yalandan nefret ederim bana dürüst ol."

"Masanın üzerinde duruyordu tamam mı? İçeriye sen girince panikle ne yapacağımı bilemedim. "

"Sakın bir daha böyle hataya düşme. İkinci şansı vermem."

"Abartmıyor musun sencede, sanki ne yaptım?" Cevabıma karşılık gözleriyle konuştu. "Tamam yaptığımın etik olmadığının farkındayım."

Geri adım atarak mesafeyi açtı. "15 dakikan kaldı. Beni zorlama hadi." Kanepeye tekrar oturdu. Sağ ayağını sol dizinin üzerine attı.

Telefonumu elime alıp kanepenin çaprazında duran tekli koltuğa oturdum. "İstediğin kadar bekleyebilirsin benim için hiç sorun olmaz. Evindeymiş gibi hisset."

Kaşlarını havaya kaldırdı. Ardından başını aşağı yukarı salladı. Gözleri konuşuyordu! Gözleriyle beni tehdit ediyor gibiydi. O kadar emindi ki kendinden 15 dakika sonra ne olacağını ben bile merak ediyordum. Telefonda biraz vakit harcadıktan sonra sehpanın üzerinde duran kumandayı elime aldım. Televizyonu rahat göremedeğim için Kaan'ın yanına oturdum. Başını sola çevirip tip tip baktı. Ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.

"Orada boynum tutuluyor biliyor musun?"

Dediğime kulak asıp tekrardan kolundaki saate baktı. "7 dakika."

"Kronometre misin sen kendine gel."

"Berra." Dedi uyarıcı tonda.

"Televizyon izleme hevesimi kaçırdın. Ben uyuyacağım."

Ayağa kalkınca bileğimden tuttu."Kimliğini almayı unutma."

Başımı havaya kaldırıp sabır çektim. Bu gece beni uğraştıracaktı. "Almıyorum."

"Alacaksın." Gözünü bir kere dahi kırpmadan baktı.

Cevap vermek için dudaklarımı araladığımda kapı çaldı. Başımı önce kapıya sonra Kaan'a çevirdim.

Kaan, "Birini mi bekliyordun?"

"Hayır." Dememle ayağa kalktı. Ondan hızlı davranıp kapıya ilerledim. Kapıya yaklaşıp "Kim o?" Dedim.

"Siparişinizi getirdim. "

Arkamda beliren Kaan'a döndüm. Sesimi kısarak konuştum. "Ben bir şey sipariş etmedim." Ardından kapı deliğinden kim olduğuna baktım. Uzun boylu, iri yapılı genç birine benziyordu.

"Bu adrese tanımlı siparişiniz hanımefendi."

Kaan kulağıma doğru eğildi. "Aç kapıyı al siparişi."

"Emin misin?"

"Evet." Kapının kenarına geçti. Bir gariplik vardı. Açmak istemiyordum. Kimsenin adresimi bileceğini sanmıyorum. Bilecek pek arkadaşımda yoktu. Korkarak kapı kulpuna dokundum. Son kez kahverengi gözlerine baktım. Emin olduğunu görmek için. Başını olumlu anlamda salladı. Ardından sağ elini sırtına götürdü. Elindeki siyah tabancayı görünce ağzım açık kaldı.

"Bu ne-" Eliyle ağzımı kapatıp köşeye çekti. İşaret parmağını dudağına götürdü. "Sessiz ol."

"Ama bu silah-"

Kaşlarını çattı."Sus." Başımı aşağı yukarı salladım. Kapı zili tekrar çaldı. "Hadi yap şunu." Kaan'ın bildiği şeyler vardı ve benden saklıyordu. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Bana yansıtmadan bunları çözececeğini düşünüyor olabilirdi ama her zaman haklı olmayacağını bilmeliydi de.

Eski yerlerimize geçtik. Korkmuyor değildim. Bir anlık cesaretle kapı kulpunu indirdim. Kapı aralandığında adamla göz göze geldim.

"Berra Derin mi?"

"Evet."

Elinde hiç bir şey yoktu. "Sipariş nerede? "Diye sorduğum vakit arkadaki elini havaya kaldırdı. Silahı görmemle kapıyı üzerine itmem bir oldu. Ani bir refleksle kapının kapanmasına engel oldu. Kapıyı itirip içeriye adım atınca bir kaç adım geri attım. Kaan'a göz ucuyla baktığımda dudağını oynattı. 'Sakin ol' dediğini duyar gibiydim. Kaan nası bu kadar sakindi? Panikten elim ayağım birbirine dolanıyordu. Tanımadığım adam evime girdi. Silahı bana doğru tutuyordu."Kıpırdama sakın!"

Kaan'ın görebileceği hizaya geldiğinde silahın dipciği ile ensesine vurdu. Adam yere yığılırken çığlık attım.

"Ne yaptın sen?" Dedim ellerimi ağzıma götürürken.

"Hemen evden çıkmalıyız." Silahını beline yerleştirdi.

"Ya sen ne yaptığının farkında mısın? Adam yaşıyor mu?"

Şokun etkisinden çıkamıyordum. Elimi yerde yatan adamın boynuna götürecekken Kaan elimi kavradı. "Delirtiyorsun beni Berra! Adam ölmedi bayıldı. Uyanmadan gitmemiz lazım."

"Yani iyi. " Derin nefes aldım. Öldü sandım, kalp krizi geçirecektim.

"Adam seni öldürebilirdi farkında mısın kızım? "

"Öldürmedi ama değil mi?"

"Ben olduğum için olabilir mi acaba?"

"Ayrıca bana kızım demeyi kes."

"Sen adama kafayı yedirtirsin." Elimden çekip kapıya sürükledi. Evden çıkınca kapıyı üzerine kapattı. Apartmandan koşar adımlarla çıktım çünkü hızına yetişemiyordum. Park halinde duran siyah arabaya ilerledik. Arabaya binince Kaan kontağı çalıştırdı. Direksiyonu sola kırıp gazı sonuna kadar kökledi.

"Yavaş sürer misin şu arabayı, neden bu kadar panik oldun?"

"Çok küçük düşünüyorsun bu yüzden hiç konuşma tamam mı? Yoksa ben sinirleniyorum!"

"Ben mi küçük düşünüyorum? Her şeyden habersiz olan benim bu arada."

Sokaktan ayrıldığımızda Kaan telefonunu eline aldı. Numarayı tuşlayıp kulağına götürdü.

"Sana verdiğim adrese iti uyanmadan adam yola hemen."

"... "

"Plan aynı şekil." Telefonu kapattıp bana döndü. "Kimliğini aldın mı?"

"Aceleyle hiç bir şeyimi alamadım. Telefonumda dahil."

"Aferin sana Berra! Aferin! " Bağırdığında yüzümü ekşittim.

"Çözemiyorum seni, artık bana anlatsan mı?"

Gözleri sürekli hareket halindeydi. Dikiz aynasına bakıyordu. Ayrıca çok gergindi. Direksiyonu tutan elleri sımsıkıydı.

"Ne oluyor?" Bulunduğum durumu anlamaya çalışıyordum. Kaan'ın bu halini öğrenmek istiyordum.

"Neden ben seninle bu durumun içerisindeyim, neden beni göndermek istiyorsun? Hatta evime gelen adamı tanıyor muydun Kaan?" Cevap bekliyordum ama yola kitlenmiş gibiydi.

"Bak beni korkutuyorsun bir sorun var ama bana söylemiyorsun neden?"
Gerçekten bende Kaan gibi delirecektim. Duvara konuşsam dile gelirdi.

Araya telefon melodisi girdi. Kaan telefonu alıp kulağına götürdü. "Arkadamdaki siyah araba bizim mi?"

"... "

"Oğlum ben sana demedim mi ayarla diye, ne işe yararsınız lan siz? Delirteceksiniz siz beni! "

"... "

"Bana açıklama yapma!"

"... "

"Sikerim sizin işinizi!"

"..."

"Tabii tek değilim! Plakayı takip et!"
Telefonu kapattı. Gaza yüklendi. "Kemerini tak Berra."

Başımı arka cama çevirdim. Arkamızda siyah araba vardı. "Takip mi ediliyoruz?"
Kendimi aşırı huzursuz hissediyordum. Bu gece bana uyku yoktu, anlaşıldı. Gözlerimi Kaan'dan alamıyordum. Her mimiğini okumaya çalışıyordum. Kendimce böyle cevaplar yaratıyordum.

Ellerim titreye titreye kemerimi taktım. Araba gittikçe hızlanıyordu. Etrafı süzmeye başladım. Orman yoluna benziyordu. Yol bomboştu, sadece iki araba vardı. Biri bizken diğeri arkamızdan ayrılmayan arabaydı. Kalbim göğüs kafesimden fırlayacaktı. Ölüme sürüyordu arabayı!

"Yavaş ol! Öleceğiz!"

Karanlık olduğu için şeritleride göremiyordum. Çok uzaktan bir ışık gördüm. Araba farlarıydı. Kaan sürekli direksiyonu arabanın önüne kırıyordu. Önümüze geçmelerine izin vermiyordu. Karşıdan gelen araba bize doğru yakınlaşıyordu. O sırada arkadaki arabayla olan mesafeyi kapattı.
"Ne yapıyorsun sen?" Dedim nefes nefese. Korku bedenimi esir almıştı. Arabanın üzerine doğru sürmeye başladı.

"Öleceğiz durdur şu arabayı!"

Kafa kafaya çarpışarak ölmek istemiyordum!

"Ya durdur şu arabayı!" Her yerime sıcak basmıştı. Ter atıyordum! Korna sesleri yükselmeye başladı.

"Kaan! Dur nolur!" Ellerimle yüzümü kapattım. Daha fazla bakamayacaktım.

"Sıkı tutun. " Direksiyonu bir kuvvetle sağa kırdığında saçlarım savruldu. Kemer bağlı olmasaydı sağ camdan dışarı fırlamıştım çoktan! Kulağım korna sesleriyle doldu. Ardından çarpışma sesleri...

Kaza yaptık değil mi? Gözlerimi açmak istemiyordum. Madem kaza yaptık neden hayattaydım? Gözlerimi korkarak açtığımda karşımda kocaman ağaç gövdesi gördüm. Ağaca mı çarptık yoksa? Başımı hızla Kaan'a çevirdim. Yaşıyordu. Hatta burnu bile kanamamıştı.

"İyi misin?" Diye sorunca başımı hayır anlamında salladım. Kemeri çıkarıp kapıyı açtım. Arabadan inince bir kaç saniye bacaklarım tutmadı. Ellerim ve bacaklarım titriyordu. Arabayı ormanın içine sürmüştü. Araba alarm sesini işitince sırtımı döndüm. Arkamızdan geliyordu bu ses. Gördüğüm manzarayla gözlerim doldu. Kafa kafaya iki araba çarpışmış hurda olmuştu. Beyaz arabadan duman çıkıyordu. Olay yerine uzaktık.

"Kaan." Dedim gözlerimi kazadan ayırmadan.

"Ne yaptın sen Kaan!" Diye bağırdım yüzüne.

Arabaya yaslanıp cebinden sigara paketti çıkardı. Dudağının arasına bir dal yerleştirdi. Bu rahatlığı beni çıldırtıyordu. Ağzındaki sigarayı elime alıp yere fırlattım.

"Bunun üstüne sigara keyfimi yapacaksın? İnanamıyorum sana! Senin yüzünden insan öldü! Nasıl bu kadar rahat olabilirsin?"

Gözlerinden ateş çıkıyordu. Yaptığım hareket hoşuna gitmedi. Üzerime doğru gelmeye başladı. Ondan korktuğumu belli etmemek için yerimden kıpırdamadım. Karşımda dikilip gözlerimin içine baktı. Asansördeki haline dönüyordu. Ve ben o halinden bayağı korkmuştum.Çenesini sıkarak dudaklarını araladı.

"Bana sesini yükseltirsen ve bir daha az önceki harekette bulunursan senin canını yakarım. Anlıyor musun beni?"

Gözlerini hiç kırpmadan gözlerimin içine bakıyordu. Göz kontağını bozup başımı çevirdim. Beni tehdit etmesine karşılık vermek istiyordum ama yapamıyordum.
İstediği cevabı vermeyince bir kez daha sordu. "Anladın mı?"

Son kez gözlerine bakarak yanından ayrılıp arabaya bindim. Gerçekten ben bu adamla burada ne yapıyordum? Başıma daha ne gelebilir dedikçe daha kötüsü geliyordu. Paketten yeniden sigara alıp ağzına götürdü. Kararlıydı. O sigarayı içmeden rahat durmayacaktı. Sinirden elim ayağım birbirine dolaşıyordu. Gördüklerimle yaşadıklarımı hafızamdan silmeye çalışıyordum. Bu bir rüya olsun ne olur Allahım!

Şoför kapısı açılınca başımı sağa çevirdim. Kontağı çalıştırdığında direksiyonu kavradı. Bulunduğumuz yerden çıkıp yola doğru sürmeye başladı. Olay yerine tekrardan bakınca farklı iki araba gördüm. Yardım edeceklerini düşündüğüm için içim bir nebzede olsa rahatlamıştı. Umarım iyilerdir...

Tahminimce yarım saatir yoldaydık. Dönüp soramıyorumda nereye gideceğimizi. Gerçi göz ucuyla soluma dahi bakmadım. Yüzünü görmek dahi istemiyordum. O derece beni tilt etmişti. Kollarımı göğsümün altında birleştirdim.
Hava soğuyordu ve ben üşüyordum. Kaan üşüdüğümü anlamış olacak ki klimayı açtı. Ayağımın altında sıcaklık hissettim. Hem beni tehdit ediyor hemde iyi davranıyordu. İkizler erkeği olabilir miydi? Ah! Ne diyorum ben ya! Kafamı karıştırıyordu.

Yol kenarında benzin istasyonu vardı. Oraya girmesi için içimden dua ettim. Gerçekten bu adam benim iç sesimi duyuyordu! Araba durunca kapı koluna uzandım.

"Nereye?"

"Lavaboya gitmek için izin mi almalıydım Kaan bey. "

"Berra başlama yine. " Üzerindeki ceketi çıkarıp bana verdi. "Giy bunu, üşürsün."

"Evet ikizler ya." Dedim bütün ciddiyetimle.

"Ne?" Dedi Kaan anlamamış bakışlarınla.

"İstemez, üşümem ben." Diyerek kapıyı açtım. Arabadan inince titremeye başladım.

"Sakin ol Berra. Yansıtma sakın. " Donuyordum! Bir an ceketi almadığıma pişman olmuştum. Gözümün önüne gelen saç tutamlarını elimle düzeltim. İçeriye koşar adımlarla girdim.

İşimi kısa tutup arabaya ilerledim. Koltuğa oturduğumda kontağı çalıştırdı.
Benzin istasyonundan ayrıldı. Sessiz ve bomboş yolda sürmeye devam etti.

Dayanamayıp, "Nereye gidiyoruz?" Dedim.

"Çatalca."

Zaten bu yollardan sonra anlamalıydım İstanbul'dan çıktığımızı. "Ben evime gitmek istiyorum. "

"Evi artık unut. Güvenli değil orası."

"Neden güvenli olmasın, o adam yüzünden mi? Polise şikayet ederiz olur biter. "

"Aynen Berra, haklısın. " Dalga geçer gibi söylemişti. Sabır çekerek önüme döndüm.

"Sen benden bir şeyler saklıyorsun. Yoksa boşuna böyle davranmazsın değil mi?"

Kaan dediklerimi duyunca afalladı. "Bu gece olmadı ama yarın gideceksin."

"Of! Gerçekten sıkıldım bu durumdan. Benim hayatıma karışacak son insan sensin biliyorsundur umarım." İşine gelmeyince başını yoldan ayırmıyordu.

"Boşuna zamanını harcıyorsun. Böyle kaba kuvvetle istediğini yapacağını sanıyorsun ama yanılıyorsun. Ben hiç bir yere gitmeyeceğim, sende böyle oradan oraya sürükle bizi tamam mı?" Bir süre cevap vermesini bekledim. Sessizliğini korumayı tercih etti. Benimde yolu izlemekten başka yapacak bir şeyim yoktu..

Bir süredir yolu izliyordum ve bundan aşırı derece sıkılmıştım. Tekrar diyaloğa girip sorayım diyorum ama artık sabrım kalmamıştı. Uğraşacak halimde yoktu. Uyku, gözlerimi ağırlaştırıyordu. Kollarımı göğsümün altında birleştirdim. Başımı sağa yasladım. Direnmeye çalışırken gözlerim kapanıyordu. Arabanın içi sıcacık olmuştu ve benim sıcakta uykum gelirdi. Başım sağ aşağı doğru düştüğünde aniden uykumdan uyandım. Sanırım daha fazla uykuya karşılık veremeyecektim. Başımı sola çevirip gözlerimi kapattım...

Derin bir uykuya dalacakken üzerime bir şey örtündüğünü hissetim. Parfüm kokusuyla Kaan'ın ceketi olduğunu anladım.
"Al şunu üstümden... "

&


"Çok soğuk." Diye mırıldandım. Soğuk rüzgar sert bir şekilde tenime çarpıyordu. Ayrıca ayaklarım yerden kesilmiş gibiydi. Yüzümün sağ tarafı sıcakken sol tarafı ise üşüyordu. Kulağıma neye ait olduğunu çözemediğim sesler geliyordu. Fresh, okyanus kokusu alıyordum. Gerçek ve hayalden ayırt etmeye çalışıyordum. Yoksa bir rüyada mıydım?

Kulağıma telefon melodi sesi gelince gözlerimi zar zor araladım. Anlık şok geçirmem bir oldu! Havadaydım! Kaan'ın kucağında!

"Ne yapıyorsun sen?" Diye bağırdım. Başını aşağıya doğru indirdi. Gözleri, gözlerimle buluştu.

Sırtımı dikleştirmeye çalıştım. Bir eli belimde, diğer eli bacaklarımdaydı. "Çek elini dokunma bana!" Bu kadar yakın temas bana aykırıydı! Panikle yerimden oynadım.

"Berra! "Dedi uyarıcı tonda.

"İndir beni hemen!" Dememle ellerini üzerimden çekmesi bir oldu. Sırtım yatakla çarpınca ağzımdan küçük bir inilti kaçtı.

"Kibar olsana biraz. "

"Kibarlıktan anlamıyorsun. "

"Bir dakika ya neredeyiz biz? " Etrafı süzdüm. Ahşap küçücük odaydı. Üzerinde bulunduğum çiftli yatak ve eski kanepe vardı. Ortada sadece soba vardı.

Kaan sırtını dönerek telefonu kulağına götürdü. "Ne yaptın?"

"... "

"Sabah olmadan çiftlik evinde olun. Her ihtimale karşı hazırlıklı olmak gerekiyor. "
Bütün dikkatimi Kaan'a verdim. Ne demek istediğini kafamın içinde tartışıyordum.

"Dua et Yusuf, dua et sizden önce buraya kimse gelmesin. Bak o zaman ben size ne yapıyorum."

Duyduğum cümleler içime şüphe attı. Onlardan önce buraya kim gelebilirdi? Onlar dediğim kişi kimdi? Yapbozları birleştiremiyordum. Kafama takılan sorular henüz cevap alamamıştı.

Yüzünü döndüğünde gözlerimi kaçırdım. Telefonu cebine attı. "Sabaha kadar buradayız."

Tedirgin bakışlarımı kıstım. Korktuğumu belli etmeden "Saat kaç şuan?" Dedim.

"3."

"Konu ile alakasız olacak ama beni neden peşinden sürüklüyorsun Kaan? Ne için bu duruma soktun beni?" Dayanamayıp kafamın içinde sürekli dönen soruyu tekrar sordum.

"Çok konuşuyorsun biliyor musun? "

"Konuyu değiştirme hızın harikaymış. " Cevap alamayacağımı anladığımda sustum.

Yatağın üstündeki yorganı kaldırıp içine girdim. Kaan her yanıt vermediğinde kötü oluyordum. Ne saklıyordu benden acaba? "Sakin ol Berra. Bir şey yok. " Diye mırıldandım. Başımı yastığa koyup sağ omzumun üzerine yattım. Gözlerimi kapattım. Kapattım kapatmasına da kafamın içindeki düşünceler durmuyor, sürekli önüme başka bir şey çıkarıyordu. Bu yüzden endişeliyim.Telefon konuşmalardan sonra korkmuyor değildim. Aklıma türlü türlü senaryolar geliyordu. Kafamda aksiyon dolu dizi replikleri canlanmıştı bile! Kalp atışım hızlanıyordu. Yorganı kafama kadar çektim. Bir an önce buradan gitmek istiyordum! Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Başımıza bir şey gelecek korkusu peşimi bırakmıyordu. Omzumdan dürtülmemle yerimden sıçramam bir oldu!

Yorganı kafamdan çekip kahverengi gözlerine baktım. Sesimi kontrol etmeden dudaklarımı araladım. "Korkuttun beni!"

"İyi misin sen?"

"Evet. Görmüyor musun?"

"Görmüyorum haklısın. "

Dalga geçer bir ifadeyle "Şakanın sırası mı sence?" Dedim.

Ciddiyetini bozmadan "Korkma." Dedi. Ardından devam etti. "Ben buradayken sana bir şey olmaz." Kanepeye oturdu. Sağ ayağını sol dizinin üzerine attı.

Ne tepki vereceğimi bilemedim. Gözlerine bakmakla yetindim. Başımı olumlu anlamda salladım. Hiç bir kelime etmeden eski halime döndüm. Dediklerine inanmak benim için tek seçenekti. Belkide seçenek değildi, belkide gerçekten inanmak istedim...

&


"Günaydın fıstık." Gözlerimi açtığımda silahla karşılaştım. Aniden sırtımı dikleştirdim. Silahı bana doğrultan kişi tanımadığım takım elbiseli bir adamdı.

"Kaan." Dedim korkarak.

Başımı çevirdiğimde içeride iri yapılı, uzun boylu birden fazla adam vardı.

"Korkma Berra, sakin ol." Kaan, kanepede oturuyor ve başına silah dayanmıştı. Yüzündeki öfkeyi anlayabiliyordum. İyi şeyler olmayacaktı, hissediyorum.

Gözlerini benden ayırmayan adama döndüm. "Siz kimsiniz? Ne oluyor?"
Yoksa Kaan'ın dediğimi gerçekleşiyordu. Onlardan önce gelmişler miydi?

"Tanışacağız fıstık. Önce buradan gidelim. " Silahı elinde oynatarak kalkmam için işaret yaptı. Kaan da benle beraber ayağa kalktı. Dibime girerek deri ceketini üzerime attı. "Giy bunu, üşürsün. " Dediğini yaptım. Ceketi giyip fermuarını boğazıma kadar çektim. Ceket, şortumu bile geçmişti. Üzerimde uzun duruyordu.

Dalga geçer ses tonuyla konuştu, silahı bana doğru tutan adam. "Ne kadar romantik ama değil mi Kaan?"

Buz gibi sesiyle "Kiminle konuştuğuna dikkat et, geleceğini düşün. "Dedi. Tehdit ettiğini anlayabiliyordum.

"Bakalım bu gece kim yarını görebilecek? " Duyduğum kelimeler kafamın içinde yankılandı! Bu ne demekti şimdi?

Korku dolu bakışlarımı Kaan'a çevirdim. Kendinden emin şekilde gözlerini kapatıp açtı. Sessizce dudaklarını oynattı. 'Sorun yok.' Gördüğüm adamların hepsinin belinde tabanca vardı. Simaları o kadar yabancı ve kötü izlenim veriyordu ki kendimi aşırı huzursuz hissediyordum.

Yanındaki adama emir verdi. "Bağlayın gözlerini! Gidiyoruz!"

Ve bölüm sonu...
Umarım beğenmişsinizdir yorum ve oylarınızı bekliyorum!

Bölüm kaldığı yerden devam edecek.
Güncelleme bildirimleri takip etmeyi unutmayın takipte kalın aşklarım. 💗💓💓💕💞

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle! ❣️

Loading...
0%