Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6.Bölüm

@evrem_65

Medya Berra Derin

İyi Okumalar!

Gözlerim bağlanmadan önce tek hatırladığım şey güneşin daha doğmamış olmasıydı. Yani şöyle demek oluyor: bizden tahminimce 40 dakika sonra gelmişlerdi. Arabadan inince kolumdan tutuldum. Yabancı bir ses "Yürü." dedi otoriter bir şekilde. Sanki karanlığa doğru yürüyordum. "Hızlı yürü!" Kolumu sıktığında acıyla inledim. Araya Kaan'ın sesi girdi. "İyi misin Berra?"

"Sorun yok, iyiyim." Aslında iyi değildim. Duygularımı bastırmak için kendimi kontrol etmeye çalışıyordum. Güçlü görünmek için kafamın içindeki düşünceleri susturuyordum. Bütün bedenimi ele geçiren en büyük duygum korkuydu. Bize ne olacağını düşünmekti. Buradan sağ çıkacak mıydık? Bu adamlar kimdi? Bizden ne istiyorlardı? Kafamın içindeki düşünceler susmuyordu. Kendimle konuşup, bir şey olmayacağını söylemek benim için artık klişe oluyordu. Olacaktı! Kendimi artık nasıl teselli edeceğimi bilmiyordum. Özellikle bu durumda hiç bilmiyordum.

Kolumu sıktığında yürümeyi kestim. Kapı gıcırtısını işittiğimde geldiğimizi anladım. Kulağıma tanıdık ses geldi."Kızı diğer odaya götürün."

Kaan, "Kız benimle gelecek." dedi.

"Merak etme sevgilini tekrar yanına alacağız. Önce bir yüzleşelim ama değil mi?"

Kolumdan çekilmemle yürümeye başladım. Tekrar kapı gıcırtısından sonra bir sandalyeye oturtuldum. "Sakın bir harekette bulunayım deme yoksa canın acır." Adım sesleri ve tekrar kapı sesi... Sanırım artık odada tektim. Büyük bir sessizlik hakimdi. İçeriden sadece adım sesleri geliyordu. Ayrıca daha bir dakika olmadan burnuma ağır rutubet kokusu geldi. Koku ile baş etmeye çalışırken daha önce hiç duymadığım bir ses işittim.

"Eski dostum hoş geldin, otursana."

Kaan alaycı sesiyle "Yaşlanmışsın Behzat. İçeride iyi bakmadılar mı sana?" dedi.

"Komik değil."

Pür dikkatle kendimi seslere adadım. Kaan ve Behzat denilen adam daha önce tanışıyorlar mıydı?

"Ne istiyorsun Behzat?"

"Sen ne istediğimi benden çok iyi biliyorsun. Ayrıca içeriden çıktım insan bir tebrik eder değil mi?"

Kaan lafını keserek, "İçeriden nasıl çıktın?" dedi.

"Tabii sen her şeyi planladığını sanıyorsun değil mi? Bazen her şey istediğimiz gibi gitmez."

Sandalye sürtünme sesi, ardından ayak sesleri. Bir anda sesi değişti. Daha gür ve sert çıkmaya başladı. "Bunca yıl içeride yatmak nasıl bir şey biliyor musun?" Öfkeliydi. "Ya da her gün bunu sana yapana nasıl bir intikam alacağını düşünmek?"

Kaan sakinliğini koruyordu. "Bu hayatı sen seçtin."

Behzat'ın sesi yükseldi. "Siktir oradan! Ben seçmişim! Sen attın lan beni içeri! Unuttum mu sanıyorsun lan sen!"

"9 yıl boyunca içimdeki öfke ve intikam büyüdü. Hiç mi korkmuyorsun sen, karşımda nasıl bu kadar rahat olabilirsin?" Yok artık! 9 yıl sonra yüzleşiyorlar mıydı?

"Seni yıllardır tanıyorum, kafanda dönen tilkileri bile tanırım. Tanımadığım tek şey nankör ve hain bir insan olmandı."

"Bu son gecen olacağı için istediğin her şeyi söyleyebilirsin. Sana bugünlük benden eski dost kıyağı. Devam edebilirsin."

"İçeride düşünmeye bolca vaktin olacağı için belki bir şeyleri anlarsın diye düşündüm ama görüyorum ki hiç akıllanmamışsın. Hırsın ve kıskançlığın hiç değişmemiş."

Behzat kahkaha attı. "Seni kıskandığımı düşünmen beni güldürüyor."

"Senin tek sıkıntın neydi biliyor musun Behzat? Duygularını kontrol edememen. İyi biriydin. Fakat bir kız için arkadaşını satman şerefsiz olduğun gerçeğini değiştirmiyor."

"Asıl büyük kahpeliği sen bana yaptın. Sevdiğim kızla yattın. Geçmişi açtırma şimdi bana Kaan!"

Ne? Yanlış duymadım ben değil mi? Kanım çekildi resmen! Doğru mu söylüyordu? Kaan böyle bir şey yapmazdı değil mi?
Kaan'ın ne cevap vereceğini duymak için kafamın içini boşalttım.

Kaan'ın sesi tahmin ettiğimden daha fazla çıktı. "Ne diyorsun lan sen! Hiç mi tanımadın beni? Nasıl böyle bir şey yapabilirim aptal! Yeminler ettim önünde ama sana yetmedi! Ama şimdi anlıyorum seni." Sonlara doğru ses seviyesi indi. "Kör kütük aşık olmak insanı aptal ediyormuş."

"Sen beni hiç bir zaman anlayamazsın Kaan. "

"O kız seni kaç kere ziyarette geldi? Hala anlamadın mı oğlum sen?"

"Bu seni ilgilendirmiyor."

"Üzülüyorum sana." Bir kaç saniye sessizlik oldu. "Harcadın kendini hemde siktiri boktan şey için."

"Bana üzülecek en son kişi sensin. "

Duyduklarım beni elektrik çarpmışa benzetti. Bir an bulunduğum yeri, yabancı ellerin içine düştüğümü unuttum. Geçmişte yaşadıklarını merak ettim. Biri karşıma geçip baştan sona kadar anlatsa sıkılmadan dinlerdim herhalde. Çünkü bu kadar yakın olurken bir anda ezeli iki düşman olmak nasıl bir duygu olduğunu bilmek istedim. Evet benimde aklıma Nisa geldi. Ancak aramızın bozulması bunun çok daha ötesindeydi. Farklı bir durumdu yani.

Behzat konuyu değiştirdi. "Biraz fazla yükseldik ha? Sinirlerimizi bir boşaltalım. Bana sevgilinden bahsetmeyecek misin?" Kaan'ın sevgilisi mi vardı? Kim bu kaba insanla beraber olabilir ki? Ben daha neler öğrenecektim bugün acaba.

"Senin sorunun benimle. Bu işe kimseyi katma."

"Beni hiç tanıştırmayacaksın diye çok korktum biliyor musun? Oysa size çok güzel planlar yaptım."

Kaan uyarıcı tonda konuştu. "Behzat sakın!" altını çizerek bastırdı.

"Güzel bir anı olacak inan bana. Endişelenmene gerek yok."

"Kıza zarar gelirse seni bulur yaşatmam! Bu sefer acımam sana!"

"Kızı getirin!" Sessizlik oluştu. Bir kaç saniye sonra kapım açıldı. Kafama dank edince afalladım. Şaka yapıyor olmalıydı.

"Ayağa kalk." Kolumdan tutulup sürüklendim. Çok kısa süren yürüme mesafesinden sonra "Otur." dedi.

Behzat'an adımı duyunca tuhaf oldum. Gözlerimi çözüp "Hoş geldin Berra." dedi. Gözüme çarpan ışıkla gözlerimi kapattım. Bir kaç saniye gözlerimi açamadım.

"Fotoğraflardan çok daha güzelmiş. Gözlerin hangi renk acaba?" Gözlerimi açtığımda ela gözlü, esmer, siyah sakallı yüzüyle karşılaştım. Tahminimce otuzuna basmış olmalıydı. Baş ucumda beni inceliyordu.

Önüme döndüğümde masanın karşısında Kaan'ı gördüm. Yüz hatları çok gergindi. Gözlerimi kaçırdım etrafı inceledim.
Boyası dökülmüş duvar ve yerlere baktığımda eski bir fabrikada olduğumu anladım. İçerisi çok büyüktü ve içeriyi aydınlatan bir iki tane ampul vardı. Etrafımızda birden çok adam vardı. Tam solumda köşede kamera vardı. Bizi kayda alıyordu. İşte onu henüz çözmüş değildim.

Behzat'ın sesi dikkatimi dağıttı. "Mavi en sevdiğim renk!" Dedi gülümseyerek.

"An itibariyle planı değiştirdim. Bu güzel hanımefendiye kıyamayız. "

"Behzat abi." Dedi bana silah tutan kişi. Yüzünde pişkin bir gülümseme vardı.

"Onur sen abine güven olacak bu iş."

Behzat Kaan'ın kulağına doğru eğildi. Bir şeyler fısıldayınca Kaan'ın yüz ifadesi değişti. Kaşları çatıldı. "Behzat!" Diye bağırdı. "Canlı canlı yakarım oğlum sizi!"

"Tamam sakin ol ya, şimdi değil zaten sen ölünce."

Kaan başını çevirdi. Benimle göz teması kurmuyordu. Göğüs kafesi hızla inip kalkıyordu. Kolları arkasında bağlanmıştı. Hareketleri kısıtlanıyordu.

"Neyse, bu kadar sohbet yeter. Ben artık öc almak istiyorum... Şimdi bir oyun oynayacağız." Belindeki silahı çıkardı. Masanın ortasına koydu. Silahı görmemle irkildim.

"İçeri girmeni istemiyorum. Sevdiğinin ellerinde ölmeni istiyorum. Zaten benden fazla bu hayatı yaşaman haksızlık. İçeriye masum olan girecek. Senin günahını vebalini o çekecek. Bana yaşattığını yaşayacaksın. "

"Kızı karıştırma."

"O bu işe karışalı epey zaman oldu. Aslında senin daha iyi bir şekilde korumanı beklerdim. Yanılmışım."

Doğru mu anlıyordum ben? Kafamın içindeki yapbozlar birleşiyordu. Gitmemi bundan dolayı mı istiyordu?

"Silahı al. " dedi önüme iterek.

Gözlerim bir silahta birde Behzat denilen adamda gidip geldi. Hiç bir tepki veremedim. O silaha dokunamazdım.

"Al hadi, beni kızdırma."

Kaan, "Pişman olacağın şeyler yapma Behzat. Seni uyarıyorum." Dedi.

"Al lan şu silahı!" Yüzüme şiddetle bağırdığında gözlerimi kapattım. Ellerim titriyordu. Korku bedenimi esir almıştı. Kalbim ağzımdan çıkacaktı.

Elimi silaha doğru uzattım. Korkarak silahı tuttum. Ortamızdaki masaya tekme attığında yerimden sıçradım. "Ayağa kalk. " Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Dediklerini yapmaktan başka seçeneğim yoktu. Ayağa kalkınca arkamdaki sandalyeye tekme attı.

"Silahı ona doğru tut. " Dedi.

"Ne?" Dedim şaşkınlığıma mani olamadan.

"Dediğimi yap. "

"Yapamam." Dedim heyecandan tiz çıkan sesimle.

"Yapacaksın! Hadi!" Bir kez daha yüzüme bağırdı. Çaresizce dediğini yaptım.

Silah göründüğü kadar hafif değildi. Ağırdı. Sağ kolumu Kaan'a doğru uzattım. Bacaklarım titriyordu. Her an düşecekmiş gibiydim.

Elimdeki silaha dokunup tetiği çekti. "Düzgün tut şunu. "

Kaan araya girdi. "Behzat kes şunu."

"Acı hissetmeyeceksin bile korkma eski dostum." Nefesim kesiliyordu. Bugün korktuğum şey benim elimdeydi.

"Berra'yı bırak. Başka şekilde çözelim."

"Hep bugünün hayalini kurdum. Bugün o intikam alınacak!"

Silahı indirmek için hareketlendiğimde Behzat bağırdı. "Sana kim indir dedi! Kafasına doğru tut ve veda et sevgiline."

"Ne vedası?" Dedim.

"Saf mısın kızım sen? Bu silah oyuncağa mı benziyor?" Bir kaç saniye gözlerime baktı. "Onu sen öldüreceksin." Dediği beynimde şimşek etkisi yarattı.

"Ne saçmalıyorsun sen?" Diye bağırdım.

"Böyle bir şey hayatta yapmam." Silahı aşağı doğru indirince kolumu sıktı.

"Dediğimi yapacaksın."

"Yapmayacağım." Kolumdaki baskıyı artırdı. Canım acıdığında ağzımdan küçük bir inilti kaçtı.

Kaan, "Behzat çek elini!" Diye uyardı.

Behzat sinirleniyordu. Ne olacağından ne yapacağından habersiz karşısında direnmeyi seçtim. Bunu hayatım pahasına dahi yapamazdım.

"Ben itaatsizliği sevmem. Şimdi silahı ona doğru tut."

Kolumu bıraktığında silahı yere attım. "Yapmayacağım!" Diye yüzüne bağırdım.
Elinin tersiyle yüzüme tokat attığında dengemi kaybedip yere kapandım.Tokat sesi içeride yankı yapmıştı. Soğuk betonu iliklerimde hissediyordum. Yanağımda sıcaklık hissetim. Ağlamaklı olunca gözlerimi yerden ayırmadım. Bir şey yok Berra, diye mırıldandım.

"O elini kıracağım Behzat."

Behzat, "Silahı yerden al ve ayağa kalk."

Kaan, "Berra." Dedi yumuşak ses tonuyla.

Behzat siyah kundura ayakkabısının ucuyla silahı önüme itti. "Beni şiddette mecbur bırakma. Tekrar söylemeyeceğim."

Silahı yerden alıp ayağa kalktım. Kolumu zorla havaya kaldırdı. "Bu kız beni çok uğraştırıyor."

"Sadece parmağınla buraya bastıracaksın tamam mı mavi?" Sürekli ses tonu değişiyordu. Kim olduğunu çözemiyordum.

Gözlerim doluyordu. Oturup hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Kendimi o kadar çaresiz ve aciz hissediyordumki duygularımı kontrol edemiyordum.
Dediğini yapıp Kaan'ı vurup içeri girmemi sağlayacaktı. Bu nasıl bir ruh hastasıydı? Bir insanı öldürmek, hayatına son vermek bu kadar kolay mıydı? Eski dostunu her şeye rağmen öldürmeyi istemek... Bir şey diyemiyordum. Hiç mi hatırı yoktu? Bu kin ve nefret nasıl ağır basabiliyordu?

Kolumu bıraktığı an elim yavaş yavaş inmeye başladı. "Yapamam." Dedim.

Behzat Kaan'a döndü. "Sinirleniyorum artık Kaan!" Diye bağırdı. "Bu kız elimde kalacak."

Kaan öfkeyle dudaklarını araladı. "Buradan çıktığımda seni parçalara ayıracağım." Burnundan soluyordu. O da benim kadar çaresizdi. Eli kolu bağlı sadece izlemekle yetiniyordu.

Behzat karşıma geçip iki elini yanağıma koydu. "Bana bak mavi, beni zorluyorsun. " Başını sağa çevirip derin nefes aldı. "İşimiz kısa sürecek sonra buradan gideceğiz tamam mı? Ha bundan sonrasını düşünüyorsan düşünme. Onur sana çok iyi bakacak." Benden bir onay beklercesine yüzüme baktı. Başımı hayır anlamında salladım. Öfkeyle ellerini yüzümden çekip geri adım attı.

"Bugün Kaan ölecek! Bugün istediğim her şey olacak!" Yüzüme yaklaşıp bağırdı. "Şimdi kaldır o silahı!"
Sesi beynimin içindeydi. Hiç durmadan tekrarlanıyordu.

"Hayır." Dememle aynı yere tokat attı. Birkez daha yere düşünce gözyaşlarıma engel olamadım. Bir elimi yanağıma götürdüm. Sanki acısını alacakmışım gibi.

Kaan, "Şerefsiz!" Diye kükredi. "Elime düşeceksin sen benim, yapma!"

Behzat, Kaan'ı dinlemeden sol kolumdan sertçe kavradı. İte kalka hızlı bir şekilde ayağa kaldırdı. "Yap şunu yoksa daha kötü olur." Direnişime daha fazla tahammül edemiyordu çünkü gözlerinden ateş fışkırıyordu. Beni burada her an parçalayacak gibi duruyor ve nefretle bakıyordu.

Gözlerimi kaçırdım. Susmayı tercih ettim. Bir anda ensemdeki saç diplerimden tuttuğunda acıyla bağırdım. Kulağıma doğru eğildi. "Canını çok fena yakarım. Şimdi o silahı alıp vuracaksın. "

Ağlamaklı şekilde, "Hayır." Dedim birkez daha. Dudaklarım titriyor ağlamamak için direniyordum. Gözlerim bulanıklaşıyordu. Saçımdan tutarak yere fırlattı. Sert beton dizlerimi acıtmıştı.

Kaan'ın sesi kulaklarımı doldurdu. Küfür ediyordu. Behzat, Kaan'ın üstüne yürüdü."Kes lan sende!" Bir tane adamına işaret yaptı. "Şunun ağzını kapatın başımı sikti!"

"Önce o parmaklarını kıracağım. Sonra geriye kalan kemiklerini kıracağım. Beni öldür diye yalvaracaksın.Yalvardığın o ağzının dilinide kesip köpeklere yem edeceğim."

"Bugün ölecek bir kişinin bunları vaad etmesi ne ironik ama."

Kaan'ın ağzı bantlandığı için cevap veremiyordu ama gözleriyle konuşuyordu. Çok sinirli ve öfkeliydi. Gözleri kan püskürtüyordu. Benimle göz teması kurmuyordu.

Behzat, "Mavi." Dedi sıkılmış bir ses tonuyla. "Ayağa kalkmak ister misin? Şu işimizi bitirelim artık."

Ne duyuyor ne konuşabiliyordum. Kendimi anlamaya çalışıyordum fakat
acımı hissetmekten başka bir şey düşünemiyordum. Yanağım ve dizlerim sızlıyordu.

Baş ucumda ayakkabısını görmemle gözlerimi kapatıp sabır diledim. "Benimle inatlaştığının farkındayım. Seninde oyunların her zaman benim kazanacağının farkında olmanı isterim. Ki anladığım kadarıyla Kaan bundan bashetmemiş sana. Ama üzülme artık öğrenmiş oldun."

Psikolojik sorunları vardı. Hasta bir adamın bana neler yapacağını düşündükçe aklımı kaybedecek dereceye geliyordum. Allahım sen bana yardım et! Delireceğim. Dizlerini kırıp önüme eğildi. Elini çeneme götürdü. Çenemi sıkarak başımı havaya kaldırdı. Kocaman gözleriyle gözümün içine bakıyordu. Bedenim değil ruhum titriyordu! Ölümüm bu adamın elinden olacaktı!

"O güzel yüzünü keserim. " Deyip diğer eliyle cebinden çakı çıkardı. Çakıyı görmemle bir an bilincim kapanacaktı. Düşünemiyordum! Hiç bir hareket edemiyordum. Korkudan şoka girmiştim. Nefes alamıyordum. Boğuluyor gibiydim.

Bıçağın ucunu yanağıma değdirdi. Soğuktu. "Bana karşı gelmeye devam edecek misin Mavi?" Elmacık kemiğimden çeneme kadar gezdirdi. Kalbim ağzımdan çıkacaktı. Bedenim cayır cayır yanıyordu.

"Kalk." Diyerek bıçağı yüzümden çekip ayağa kalktı. Ellerimle yerden destek alarak ayağa kalktım. Elim ayağım boşalmıştı. Bedenimi dahi kontrol edemiyordum.

"Silahı al yerden." Sürekli başa dönüyorduk. Aynı şeyleri tekrarlarken tahammülsüzce davranıyordu. Volkan gibi patlayacağından korkuyordum. Gözlerimi beton zeminden ayırmamak için direniyordum. Dediklerini yapmayacaktım. Öyle bir şey söz konusu dahi olamazdı.

"Alsana yerden kızım!" Sesi içeride yankılanıyordu. Ondan başka kimsenin sesi çıkmıyordu. Bir kişi hariç, Kaan. Bağlı olduğu sandalyeden kurtulmaya çalışıyordu. Çırpınışlarını duyuyordum.

Başımı yukarı kaldırıp gözlerine baktım. "Almayacağım." Dedim. Elindeki bıçağı yüzüme fırlatınca başımı hızlı bir refleksle sola çevirdim. Bıçak boynuma çarpıp ardından yere düştü. Boynumda küçük bir sızı hissedince elimi götürdüm. Temas edecekken Behzat okkalı bir şekilde tokat attı. Yere düşecekken kolumdan tuttu.

Eli o kadar ağır ve serti ki beynimin sarsıldığını hissettim. Acıyla gözlerimi kapattım. Hayır ağlamayacağım, diye içimden tekrarladım. Acımı yaşayamadan yüzüme tekrar tokat atınca dengemi kaybettim. Soğuk zemin bedenime temas ederken alt dudağımı ısırdım. Sesimi çıkaramayaşım beni dahada kötü yapıyordum.

Gür sesiyle "Silahı eline alacak mısın?" Dedi.

Gözlerimi yerden ayırmadan "Almayacağım şerefsiz!" Diye bağırdım. Canıma susamıştım. Karşılığını göze almıştım. Bir kadına şiddet uygulamak aciz ve zayıf erkeklerin işiydi.

"Ne diyorsun lan sen?" Diye bağırarak karnıma tekme attı. Bu hareketini beklemiyordum. Acıyla yerde kıvrandığımda sol gözümden yaş süzüldü. Bir kaç saniye nefesim kesilmişti.

"Kaan'ı bu kadar çok mu seviyorsun?" Her Kaan deyişinde dahada kötü bir canavara dönüşüyordu. "Onu bu kadar sevemezsin. Pes edip o silahı eline alacaksın. "

Güçsüz bedenimi yerden kaldırmak için sırtımı doğrultum. O sırada sırtıma yediğim sert darbeyle yüzüstü yere düştüm. Saliseler içinde saçımdan tutarak ayağa kaldırdı. Saç dibimdeki keskin sızıya dayanamayıp yükseldim. "Çek elini saçımdan!"

Behzat'ın silüetini görüyordum. Her şey önümde bulanık görünüyordu. Yanaklarım ben farketmeden sırılsıklam olmuştu. Alt dudağım ısırmaktan parçalanmıştı.

Sağ bileğimi kavrayıp avucumu açtı. Üzerine silahı bıraktı. "Yap artık şunu lan!"

Bir hışımla silahı yere fırlattım. "Yapmayacağım diyorum pislik herif anlamıyor musun?"

Gözümü nefret boyamıştı. Canını yakmak istiyordum ama dengim olmadığı için yapamıyordum. Cümlelerimle içimdeki öfkeyi kusuyordum. Parmaklarının arasındaki saç tutamlarını çekti. Acıyla inledim. Saçlarım kopacak diye ödüm kopuyordu. Canım bir o kadarda yanıyordu.

"Dokunma diyorum!"

"Öyle mi dokunmayayım mı ha!" Çekmeye devam etti. Acıma daha fazla acı kattı. Gözlerimi kapattım. Yüzüm acıdan dolayı şekil değiştiriyordu.

"Dediğimi yapacak mısın?" Dedi saçlarımdaki acıyı artırarak.

"H-hayır... " Diye mırıldandım.

"Verin onu bana!" Elini saç uçlarımda gezdirdi. Saçlarımdan ses gelince arkamı döndüm. Tek eliyle saçlarımı kavrayıp bıcağı değdirdiğini görünce çılgına döndüm.

"Ne yapıyorsun sen! Bırak saçımı!" Saçımı tutan koluna tırnaklarımı geçirip uzaklaştırdığımda avucunun içinde saçlarım kaldı.

"Ne yaptın sen!" Diye çığlık attığımda kendimi kontrol edemeden yüzüne tokat attım. Kontrol altından çıkınca hıçkırıklarım araya girdi.

Her acıya razıydım ama bunu yapmayacaktı. Saçlarıma dokunmayacaktı.
Saçlarım hep babamın şefkatli elleriyle uzamıştı. Çünkü saçlarımı çok severdi.

Onun için değer verdiğim özenle ilgilendiğim saçlarım artık yoktu. Belime kadar uzun olan saçlarım artık omzumdaydı. Sanki anılarım saçlarımla beraber gitmişti. Babamın sevgisini bir bıçak darbesiyle koparmıştı. Canımdan bir parça almış gibiydi. Kalbim acıyordu!

"Neden dokundun saçlarıma... " Söylenerek yerdeki saçlarıma dokunmak için eğildim.

"Yeter lan! Fazla oldun sen artık!"
Yere doğru eğilirken omzundan itti. Kalçamın üstüne düştüğümde dudaklarımı araladım.
"Allah belanı versin senin! Kötü bir adamsın sen!"

"Saçlarımın hesabını vereceksin!"

Belinden kemeri çıkardığında sesim dahada yükseldi. "Gerekirse ölürüm ama dediğini yapmayacağım!'

"Sus lan! Sus!" Kemeri çıplak bacaklarıma vurduğunda acıyla kıvrandım. Dudaklarını birbirine bastırmış yüz ifadesi korkunç derecede bana bakıyordu. Kin ve nefretle elini havaya kaldırdı. Kemer tekrar tenimle temas ettiği vakit iliklerime kadar yanma hissettim. Hıçkırıklarım koca fabrikada yankı yapıyordu.

Hem ruhen hem fiziken canım yanıyordu. Katlanılmaz bir acı içerisindeydim. Duygularım apaçık ortadaydı. Hiç bir şey düşünmeyen, her şeyden habersiz olan, kahramanını bekleyen küçük bir kız çocuğu gibi yerde ağlıyordum.

Behzat elindeki kemeri öfkeyle sıkıp bedenimin her yerinde gezdiriyordu. Sırtıma üçüncü darbesini attığında araya Onur denilen adamın sesi girdi.

"Abi yeter."

"Kes lan sesini!" Diyerek Onur'u itti.
Behzat'ın gözü hiç bir şey görmüyordu. Çılgına dönmüştü. Elini havada yakaladı. "Fazla ileri gittin. Yeter. Başka şekilde çözebiliriz."

Onur'un merhametine kadar düştüğüme göre halim çok kötü vaziyette olması gerekiyordu. Kemeri elinden kavrayıp kimsenin ulaşamayacağı bir yere fırlattı.
Onur'un belindeki silahı kavrayıp Kaan'a döndü.

"Kaydı silin ben öldüreceğim!"

Anlaşılan benden ümidi kesmişti. Sırtüstü yere uzandığımda bedenimdeki ağrılarla gözlerimi yumdum. Gözyaşlarım hiç durmaksızın yeri boyluyordu.

Başım dönüyor, midem bulanıyordu. Vucudumun girdiği reaksiyonu çözemiyor tarif edemiyordum. Bir yandan yazı yaşarken bir yandanda kışı yaşıyordum.

Silah sesiyle gözlerimi açtım. Dediğini yapmış olamazdı değil mi? Ona bir şey olursa ne yapacaktım? Buradan nasıl çıkacaktım?
Nefes alarak başımı çevirdim. Onu görmemle derin bir nefes verdim. Hala yaşıyor olması içimi rahatlattı.

Behzat,"Ne oluyor Onur?"

Kapıdan adamlarından biri girdi. "Abi 10 araba buraya doğru geliyor."

"10 araba ne amınakoyim?"

Dışarıdan asfalt sesleri geldi. Herkes pür dikkatle seslere odaklandı. Yerden destek alıp ayağa kalktım. Behzat'tan uzaklaşmak için geriye doğru adımlar attım.

Onur, "Abi çıkmamız lazım buradan. Bizden fazlalar."

"Size her şeyin ayarlayın dedim Onur! Ne bok yaptınız!"

Silahı tekrar Kaan'a doğrultu. "Bugün öleceksin oğlum sen!"

"Abi dur!" Onur, silah tutan elini aşağıya indirdi. "Onu öldürürsen buradan çıkamayız."

"Sikerim böyle işi he!" Behzat gerçekleri kabullenmekte zorlanıyordu. "Bugün olmazsa yarın öleceksin. Unutma o gün gelecek." Kaan'ın görüş alanından çekilip üzerime doğru yürüdü. Ateş püskürten gözleriyle karşıma geçti. Hızlı bir hamle ile kolunu boğazıma sardı. "Sakın bir hamle yapayım deme, ölürsün!" Silahın ucunu kafama bastırdı.

"Geri çekiliyoruz!"

Kapıya doğru beraber ilerledik. Silahın ucu kafamdaydı ve ben aklımı yitirecektim. Bilincimi kaybedeceğim diye direniyordum. Kapının aralanmasıyla gün ışığı gözlerimi rahatsız etti. Gözlerimi aralayınca karşıma sıralı bir şekilde uzun boylu, iri yarılı adamlar çıktı. Fabrikanın etrafı siyah arabalarla sarılmıştı.

Adamlardan biri öne çıktı. Uzun boylu, kumral genç biriydi. Kaan'a benziyordu. "Buradan sağ çıkacağını mı sandın?" Elindeki silahı Behzat'a nişan alınca Behzat'ın adamları silahla karşılık verdi.
Etrafımızı saran adamlar saliseler içerisinde silahlarını bize çevirdiler.

Behzat,"Ya buradan çıkacağız ya da kızı öldürürüm!"

Kaan'a benzeyen adam gözlerime baktı. Kim olduğumu çözmeye çalıştığından adım kadar emindim. Kendi adamlarından biri kulağına fısıldadı.

"Kıza zarar gelirse cesedini kimse bulamaz. "

Behzat, kendi arabasına doğru ilerledi. Tabii beni sürükleyerek peşinden götürüyordu. "Herkes arabaya geçsin!"

Onur, "Yerlerinize geçin!"

"Bu böyle yanına kalmayacak biliyorsun değil mi? Bunların hesabını ödeyeceksin. "

"Abinden sonra sıra sana gelecek Mert. Hepinizi teker teker öldüreceğim!"

Behzat diğer eliyle arabanın kapısını açtı. Onur şoför koltuğuna geçip kontağı çalıştırdı. Araba hareket halindeyken omzumdan itip kapıyı sertçe kapattı. Araba hızla u dönüşü yaptı.

Mert denilen adam,"3 araba takip etsin!"

Kaan'ın sesini işitmemle başımı çevirdim. "Kimse takip etmesin!" Ellerini yumruk yaparak fabrikanın dış kapısından çıktı.

Mert, "Abi iyi misin?" Diyerek yanına koştu.

Kardeşini omzundan sola doğru itti. "Yusuf nerede! "Diye kükredi.

"Buradayım abi." Yusuf kalabalığın içinden ortaya çıktı. Kaan'ın adımları hızlandı. Aradaki mesafeyi kapatıp sağ elini havaya kaldırdı. Yüzünün ortasına yumruk atınca Yusuf affaladı.

"Yapacağın işe sokayım!"

Kaan çok sinirliydi. Bütün öfkesini Yusuf'tan çıkaracaktı neredeyse. Yakasından sertçe kavrayıp bir kez daha yumruk attı. Burnundan kan akmasına rağmen hiç karşılık vermiyordu. Ardı ardına yumruk atıyordu.

Mert koşarak aralarına girdi. "Abi dur! "

Kaan, "Sen karışma piç!" Diyerek Mert'e de yumruk salladı.

Yusuf, "Hakketim! Karışma!" Dedi boğuşmanın içinde.

İki yakasından tutup sarsmaya başladı."Bir daha böyle sorumsuz davranırsan öldürürüm çocuk seni! Kimse elimden alamaz seni!" Burnuna kafa attınca gözlerim karardı. Birden göz kapaklarım ağırlaştı. Sanki dayağı ben yiyordumda bedenimde hissediyordum.

Ne olduğunu anlamadan yeri boylayınca kafamı taşa çarptım. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken sessizlik oluştu.

"Abi kız bayıldı!"

&

 

Güçlü baş ağrısıyla gözlerimi açtım. Beyaz tavanla göz göze geldim. Ne olur yaşadıklarım bir rüya olsun! Başımı çevirince rüya olmadığının farkına vardım. Sırtımı doğrultuğumda kaburgalarıma giren keskin acıyla donakaldım. Ayak parmaklarıma kadar ağrı vardı. Canım çok acıyordu. Yataktan yavaş hareketlerle kalktım.
Odayı süzdüğümde daha önce buraya gelmediğimi fark ettim. Kapıya yaklaştıkça kulağıma sesler gelmeye başladı.


Kapı kulpunu araladım. Elimi sıkarken bile kaslarım acıyordu.

Mert, "Keşke gitmesine izim vermeseydi abi."

"O benim artık radarımda. Hiç bir bok yapamayacak."

Dümdüz koridorda yürümeye başladım.

Yusuf,"Kıza ne olacak şimdi?"

"Sen kız deme oğlum! İkiye bölerim seni şimdi burada!"

"Zaten yüzümü tanınmaz hale getirdin. Bu yüz ne kızlar tavlıyordu sen biliyor musun?"

"Delirtme lan beni!"

Mert, "Tamam kuzen ya. Senin yüzünden bende nasiplendim. Diğer gözümün morarmasını istemiyorım."

Merdiven başına gelince başımı aşağıya doğru eğdim. Salonda oturuyorlardı. Yusuf ve Mert ellerindeki buzu gözlerine tutuyordu.

Yusuf buzu gözünden uzaklaştırdı. "Zaten hıncını çıkaramadı ki amınakoyim."

Kaan'ın sırtı bana dönüktü. Basamağa adım attığım an bacağımda oluşan ağrıyla nazlandım. Bir anda merdiven korkuluğuna çarpınca ses oluştu. İçeriden sesler kesildi.

"Berra."

Merdivenin son basamağında dikilmiş kahverengi gözlerini üzerimde gezdiren Kaan'ı gördüm.

Basamakları çıkarken "Bir şey mi oldu?" Dedi.

"Daha ne olabilir?" Dedim sesimi kontrol edemeden. "Evime gideceğim. " Basamakları yavaş adımlarla inmeye başladım. Aramızdaki mesafeyi kapatıp karşımda durdu. Baştan aşağı süzdü beni.

"Acıyor mu canın?"

"Ne fark eder?"

"Berra!" Dedi uyarıcı tonda.

"Evime gitmek istiyorum. Çekil önümden."

"Duşa bile girmemişsin. İlaçlarınıda almadın değil mi?"

"Ne duşu ne ilacı? Ben ne diyorum sen ne diyorsun?"

Hızlı bir hamlede kucağına aldığında acıyla sızlandım. "Ne yapıyorsun Kaan! Canım acıyor bırak! " Koridorda yürümeye başladı. Çıktığım odaya tekrar girince banyoya doğru ilerledi. Beyaz fayans ve gri duşa kabinini görünce kucağında çırpındım.

"Amacın ne senin? Bıraksana beni!"

Duşa kabinin içine girince kucağından indirdi. Omzundan itip çıkmaya çalıştım. Önümde kocaman bir engeldi.

"Çıkar şu tişörtünü. "

Gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Kafayı mı yedin sen? Ne dediğinin farkında mısın?"

"Çıkar Berra." Diye ikaz etti.

Ağlamaklı olunca titreyen sesime engel olamadım. "Aklımı kaybedeceğim gerçekten." Kaan düşündüğüm gibi biri değil miydi? Aklıma gelen düşünceler beni sarsmıştı.

Elini duş başlığına götürdü. Musluğu açınca su akmaya başladı. Duş başlığını üzerime tutunca çığlık attım. Su buz gibiydi.

"Su çok soğuk!" Ellerimle yüzümü kapattım.

"Kemer izlerine soğuk su iyi gelecek."

"Çok soğuk diyorum-" Suyu yüzüme tutunca cümlem yarıda kesildi.

Suyu bacaklarıma ardından sırtıma tutuyordu. İliklerime kadar donuyordum. Hasta olacağım bu manyak yüzünden!

"Çıkarsana kızım şu tişörtü!"

Nefes nefese dudaklarımı araladım.
"Ya hasta olacağım yeter! Buz gibi su ya!"
Ellerimi yüzüme siper ederken Kaan tek eliyle tişörtümü çekti. Yırtılma sesi gelince ağzım açık kaldı. Üzerimde sadece iç çamaşırı ve şortum vardı.

"Yok artık! Sapık mısın sen?"

"Yoruyorsun beni Berra!"

Soğuk su sırtımla temas edince irkildim. Dudaklarım titriyordu. "T-tamam yeter, donuyorum. "

Pür dikkatle suyu üzerime döküyordu. Dayanamayıp ellerimi, el duşunu tutan eline geçirdim. "Berra bırak şunu!"

"Dondum diyorum sana! Hasta olacağım senin yüzünden!"

"Dediklerimi yapsaydın bunlar olmayacaktı."

Gözlerimi irislerine diktim. "Vicdanın böyle mi rahat edecek benimle ilgilenerek?"

Dediğimi beklemediği için olmalıki affaladı. Kaşları çatıldı. "Anlamadım."

"Behzat yüzünden gitmemi istiyordun değil mi? Başıma ne geleceğini az buçuk tahmin ediyordun. Buna rağmen bana söylemedin. Kendin halletmeye çalıştın ama elinde patladı. Bana söylemeyerek bencillik ettin. Beni bilerek ateşe attın. Şimdi söndürmeye çalışıyorsun."

Dişlerini sıktı. Dudağının arasından fısıldadı. "Berra kes sesini."

"Beni aptal mı sandın, anlamıyorum mu sanıyordun? Bana gerçeği söyleseydin böyle olmayabilirdi. Senin yüzünden... " Cümlem yarıda kesildi. Sesim titriyor, dudağımın kenarları aşağıya doğru şekil alıyordu. "Senin yüzünden ömür boyu izler taşıyacağım. Senin yüzünden travma yaşayacağım, uykularım bölünecek."

Sessizliğini koruyordu. Gözlerime acıyarak bakıyordu. "Bana öyle bakmayı kes! Acınacak birisi değilim!"

"Tamam Berra, sus artık. "

"Ya neyi merak ediyorum biliyor musun? İstanbul'a yeni gelmişim ve Behzat içeriden çıkıp beni hemen hedef alıyor. Son dakikada beni korumaya çalışıyorsun. Ya bunlar nasıl oluyor?"

"Ankara'ya dönsem sahi orada beni bulamaz mıydı? Hedefin neydi?"

"Kes sesini dedim!" Kaan hiç beklemediğim anda bağırınca irkildim. Sesi banyoda yankı yapmıştı.

"İşini kısa tut." El duşunu elime verip banyodan çıktı. Dediklerim zoruna gitmişti çünkü doğruydu! Güya benimle ilgilenerek vicdanını rahatlatacaktı. Buna izin vermeyecektim...

Havluyu bedenime sarıp banyodan çıktım. Odada kimse yoktu. Yatağın üstündeki kıyafetler dikkatimi çekti. İnce askılı siyah pijama takımını görünce "Bu benim takımım." Diyerek elime aldım. Evimden eşyalarımı getirmiş olamazdı herhalde. Kapı tıklanınca başımı kapıya çevirdim.

"Bekle!" Kimse içeri girmeden pijama takımını giydim. Saçımın üzerinden havlu ile geçtim. Makyaj masasına doğru ilerlerken "Gel." Dedim. Aynadan kendime zorla baktım. Dudağımın kenarında kabuk bağlayan bir yara vardı. Boynumda ise kesik izi vardı. İçeri Kaan girince masanın üzerindeki tarağı elime aldım. Saçlarıma götürürken içim acıdı. Özenle baktığım saçlarım kısalmıştı. Hemde bir hiç uğruna! Gözlerim dolmaya başlayınca aynanın karşısından çekildim.

"İstersen kuaföre bırakayım seni."

Yatağa oturarak "Beni evime bıraksan yeterli. Gerçi neredeyiz onu bile bilmiyorum. " Dedim.

"Benim evimdesin." dedi
elindeki ilaç kutularını komodine bırakarak.

"Ne bunlar?"

"Ağrı kesici ve onarıcı krem." İlaçları incelerken telefonumu görmemle elime aldım.

"Evime mi girdin?"

"İhtiyacın olanları aldırdım. Başka bir ihtiyacın varsa söyle."

"Evime gitmek istiyorum diyorum sen eşyalarımı buraya getirmişsin."

"Bir süre artık burada kalacaksın."

"Ne?"

"Güvenliğin için. "

"Şaka mı yapıyorsun sen? Burada birde seninle!" Ayağa kalkıp karşısında durdum.

Ellerini pantolon ceplerine yerleştirdi. Kendinden emin bir şekilde "Kalacaksın Berra." Dedi.

"Bu saatten sonra seninle sokakta bile kalmam. Beni neyin peşinden sürüklediğinin farkındasın değil mi?"

"Farkındayım merak etme."

"Onca yaşananlara rağmen?"

"Bir aksaklık nedeniyle yaşandı ama bir daha yaşanmayacak. Ben yanındayım."

"Ben bu cümleleri daha önce duydum."

"Gidemezsin Berra. Artık her şey daha tehlikeli olacak."

"Ne olacak peki? Burada senin tutsağın mı olacağım?"

"Sadece gözümün önünde olacaksın. Burada kalacaksın."

Yaşadıklarım gözümün önünde bir film şeridi gibi geçti. Hiç bir şeyin garantisi yoktu. Birine bağlı kalarak yaşayamazdım.

"Kalmayacağım! Hatta şimdi evime gideceğim!" Kaan'ın yanından geçip kapıya ilerledim. Hızlı adımlarla merdivenleri indim.

"Artık kaçmaktan vazgeçsen mi, seni yakalamaktan sıkıldım."

Kafama koydum. Evime gidecektim. İstanbul'a geldiğimden beri günyüzü görmedim. Her gün başka bir olaydı.
Kahverengi dış kapının kulpunu indirip kapıyı araladım. Kapının önünde iki tane takım elbiseli adamı görünce affaladım.

"Berra hanım bir şey mi oldu?"

"Sanane! " Diye bağırıp evden çıktım. Biraz daha burada dursam cinnet geçirecektim.

Bahçenin demir kapısına doğru ilerledim. Bahçenin her konumunda adam vardı. Bakışlarını üzerime diktiler. Bana mani olmalarından korktuğum için işimi hızlandırdım. Demir kapıya yaklaştığım vakit Kaan gür sesiyle seslendi.

"Yoruyorsun beni Berra!"

"Bende, peşimden gelmenden sıkıldım!"

Demir kapının önüne gelince açılmasını bekledim. Kulübenin içindeki adama seslendim. "Açsana şu kapıyı!"

"Benden onay almadan açamaz kapıyı." Kaan sakinliğini koruyarak üzerime yürüdü.

"Onay ver o zaman!"

Aramızdaki mesafeyi kapatıp karşıma geçti. Kahverengi irislerini, mavi irislerime kenetledi. Sakin ses tonuyla dudaklarını araladı. "Gitmene izin vermiyorum."

Tam aksine yüksek ses tonuyla bağırdım. "Sen kimsinde bana izin vermiyorsun! Söyle açsın şu kapıyı! "

"İyi değilsin. Gidip dinlenmen lazım. Sonra konuşuruz tamam mı?"

"Böyle konuşma benimle Kaan! Sinirlerimi bozuyorsun! Söyle açsın kapıyı!"

Ciddiyetinden taviz vermiyordu. Duruşunu hiç bozmadı. "Beni peşinden sürükleme! Bırak beni artık!"

"Bırakamam Berra." Dedi gözlerini kaçırmadan.

"Neden?" Dedim cevap beklercesine. Susmayı tercih etti.

"O tetiği çekmedim diye bana borçlu falan değilsin. Eğer böyle düşünüyorsan yanılıyorsun."

Birden kaşları çatıldı. Bu konuyu açınca rahatsız oluyordu. "Kim olursa olsun. Hayatım pahasına dahi o tetiği çekemezdim. Şimdi lütfen bırak gideyim."

"Gidemezsin."

"Neden diyeceğim ama bunada cevap vermeyeceksin."

"Aynen öyle, hadi yürü."

"Gelmiyorum seninle!"

"Arkamdan gelirsin o zaman."
Sırtını dönüp yürümeye başladı.

Avazım çıktığı kadar bağırdım. "Kaan!" Tahammül edemiyordum. Yüzünü döndü.

"Aç şu kapıyı diyorum anlamıyor musun? Ne yapmamı istiyorsun açman için? Ne bekliyorsun benden?"

Üzerine doğru yürüdüm. Gözlerim doluyordu. Karşı koyamıyordum. Duygularımı bastırıyordu. Elini omzuma attı. "Sinirlerin bozulmuş senin. Dinlenmen lazım. "

"Cevap ver bana! Delireceğim senin yüzünden!"

"Sonra konuşuruz demedim mi?"

Ellerimle omzundan ittim. "Ne kadar rahat bir insansın ya! Bana cevap vermeye bile tenezzül etmiyorsun!"

"Ne diyeyim Berra sana? Her yeri karış karış arıyorlar mı diyeyim? Peşimizdeler mi diyeyim? Seni arayıp bulduklarında neler yapacaklarını mı anlatayım?"

Dedikleriyle duraksadım. Kanım çekilmişti. "Bırak yapsınlar sana kalmadı beni korumak. O yüzden kapıyı aç!"

Sea tonu yükseldi. "Sinirleniyorum Berra! Gerçekten iyi değilsin. Zorlama beni. "

Kucağına almak için hamle yapacakken geri çekildim. "İstemiyorum! İstemiyorum seni! Burada seninlede kalmak istemiyorum!"

"Eve hiç uğramam bile emin ol."

Sağ eliyle belimi kavrayınca göğsüne çarptım. Uzaklaşmak için hareket ettiğimde belimdeki elini sıktı. Sol yanağım göğsüyle temas ediyordu. Kokusu ciğerlerime karışıyordu. "Bıraksana! Evime gitmek istiyorum!" Dedim tavrımı bozmadan.

Boşta kalan eliyle gözümün önündeki saç tutamını kulağımın arkasına götürdü. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Kalp ritmim gereğinden fazla hızlı atıyordu. Ardından kulağıma doğru eğildi. Nefesi tenime değdiğinde kaskatı kesildim.

"Korktuğunu biliyorum. İnan bana burası senin için her şeyden çok daha güvenli."

Söylenerek başımı yukarı kaldırdım. "Evime gitmek istiyorum." Nefesini yüzümde hissettim. Kahverengi gözlerine ilk defa bu kadar yakından bakıyordum. Açık kahverengi göz rengine sahipti oysa uzaktan koyu gözüküyordu. Sadece cm farkı vardı yüzlerimizin arasında. Kaan'ın gözleri bir dudağımda birde gözlerimde gidip geliyordu.

Hırçınlıktan Kaan'a saldıracakken birden nasılda süt dökmüş kediye dönmüştüm. Beni nasılda hipnoz etmişti. Yoksa gösterdiği küçük bir ilgiye mi kanmıştım? Bu kadar mı eksikliği vardı içimde? Kafamı karıştırmasına izin vermeden ellerimi göğsüne bastırdım. Arayı açıp bir kaç adım geriledim.

"Kendini toparladığında evine gideceksin."

Vee
Bölüm sonuu... :(
Bölümü beğendiyseniz oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın. ❣️

Gelecek bölüm için güncelleme bildirimlerini takip edin!

Hepinizi çoook öpüüyoruum❤️

Loading...
0%