Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8.Bölüm

@evrem_65

İyi okumalar, umarım beğenirsiniz ❤️

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum...

"Aslında direkt sadede gelsek? Bu kadar yakınken nasıl uzak düştüler ?" Dedim elimdeki kahve fincanını ağzıma götürürken.

Asıl merak ettiğim buydu işte. Bu kadar büyük nefreti uyandıracak şey neydi?

"O zaman şöyle kısa keserek başlayayım. Lise zamanında tanıştılar. Behzat o zaman sessiz içe kapanık, açıkçası hakkını arayamayan bir çocuktu. Aileden yana pek şansı olan biri değildi. Çünkü burs ile liseyi kazanmıştı. Ve bu lise o zamanlar çok uçuk bir fiyatta ve özel bir okuldu. Kitlesi farklıydı yani."

Kahvesinden yudum aldı."Kaan ise o zaman şuanki gibi sakin sessizdi. Tabii sakin sessiz derken Behzat gibi değildi. Ağır takılırdı. Ve asla yapılan haksızlığa susmazdı. Hakkını ya seve seve ya da seve seve alırdı." Dedi alaycı bir tebessümle. Ardından devam etti.

"Behzat'a yapılan bir haksızlık yüzünden tanıştılar. Kafanda az buçuk tahmin ediyorsundur. Çünkü orayı pek hatırlamıyorum. Kaan sayesinde bende Behzat ile tanıştım. Ve yıllar süren bir arkadaş grubumuz oldu. O zamanlarda mutluyduk hatta. Kırk yıl düşünsem bu hale geleceğimizi hiç tahmin dahi edemezdim. Zaman su gibi akıp gidiyor. Neyse..." Dedi iç çekerek.

"Aslında Kaan üniversite okumak istiyordu. Çok farklı hayalleri vardı. Ne yazık ki babası ona kendi işlerinden sorumluluk vermeye başladı."

Aniden lafını kestim."Ne yani Kaan üniversite okumadı mı?" Dedim şaşkınlıkla.

"Hayır, babası onu kendi işlerinin başına koymak için yanına aldı. Sonra diploması olsun diye açıktan sınavlara soktu. Ya bu konular farklı. Konuyu dağıtmayalım şimdi... Mezuniyetten sonra aradan 2 yıl geçmişti. Kaan yavaş yavaş birşeyler öğreniyor ve sorumluluk alıyordu. Tabii bu sıra Behzat ve Kaan can ciğer kuzu sarma olmuştu. Kaan, Behzat'ı yanına almak istiyordu. Başlarda babası bu duruma çok karşı gelsede Kaan dediğini yapmıştı. Behzat'a kefil olmuştu. Ona çok güzel mevki ve maddi açıdan herşeyi önüne sunmuştu. Artık Behzat sağ koluydu. Yetişemediği işleri, hatta çok önemli işleri bile Behzat'a devrederdi."

"Kaan çok başarılı ilerliyordu iş hayatında. Başarısı her yerde konuşulur ve onunla iş yapmak için kapıya gelirlerdi. Bir gün bir iş için randevu ayarlandı. Kaan bu randevuya gidemeyeceği için Behzat'ı kendi adına gönderdi. İş görüşmesini yapan bir kadındı. Ah ne kadındı ama!" Dedi öfkelenerek.

Merakla dinlemeye devam ettim.

"Behzat bu kadına aşık olmuştu."dedi gülümseyerek."Ama nereden bilebilirdi ki, Kaan'ın o zamanlar ki toyluğundan yararlanmaya çalışmak için birinin para ile tuttuğu iki yüzlü, şeytanın teki olabileceğini?"

"Yani..." Dedim başımı aşağı yukarı sallayarak.

"Neyse bu kadın iki tarafıda idare etmeye başladı. İkisinin arkasından iş çeviriyor. Behzat'ın aklına girmeye çalışıyor ve dolduruyordu. Ki bunda baya başarılı olmuştu. Zaten sırılsıklam aşıktı Behzat, bu kadın için kolay bir seçenekti. Çünkü Kaan duygularını açan birisi değildi."

Elimdeki fincanı sehpaya bıraktım. Pür dikkatle dinliyordum.

"Birgün Kaan ile iş için görüşme sağladı. Kaan'ı bayağı büyük bir oyuna getirdi. İlacına uyku hapı attıp odaya götürdü. Tabii bunu yaparken ekipçe hareket ediyordu. Organizasyonu çok iyi ayarlamışlardı. Bu kadının başı bayağı sağlamdı ve Kaan'ında kötülüğünü isteyen büyük bir düşmandı. Birgün o geceye dair absürt yakın temaslı fotoğraflar Behzat'ın eline ulaştı. O fotoğraf aralarının açılmasında küçük bir filizi canlandırmıştı. Amaçta buydu ya zaten. Bir şekilde Kaan'a zarar vermek. Aa! Söylemeyi unuttum. Tabii bu iki yüzlü hanımefendimiz şöyle bir iftirada bulunuyor. Onu zorladığını ve birlikte olmasa öldüreceğini söylemişti. Tabii o zamanlar bende duyduklarıma şok olmuştum. Çünkü Kaan'ı tanıyordum. Asla böyle bir şey yapmazdı."

"Behzat ve Kaan hem bu fotoğraf için hemde bu iğrenç iftira için tartıştılar. Ama nasıl tartışma kırmalı dökmeli idi. Behzat hiç bir şekilde Kaan'a inanmıyor. Bir yandanda o kadının gazıyla Kaan'a gün geçtikçe kinleniyordu. Yani Behzat gittikçe değişiyordu...

Kaan'ın herşeyini biliyordu. Ki Kaan ondan saklamıyor ve herşeyini söylüyordu. Gözü kapalı bile güveniyordu. Onun için babasını karşısına alan biriydi zaten. Sonuçta kardeş gibi büyüdüler. Güvenmekte çok haklıydı değil mi?"

"Evet..."diye mırıldandım.

"Birgün büyük bir teslimat yapılacaktı. Biraz illegal işlerdi. Tehlikesi vardı. Çünkü suçtu, dışarıdan içeriye kaçak birşey sokmak. Herşey takır takır ilerliyordu. Behzat teslimatın yapıldığı gün Kaan' ı polise şikayet etti. Büyük bir polis baskını yapıldı o gün. Kaan'ın tutuklandığı yetmezmiş gibi birde büyük bir borca girmişti. Tabii bu baskından önce Behzat dolandırmaya başlamıştı. Sayesinde Kaan büyük bir meblağ altında borca girmişti. İçeriyede girmişti. iflasın eşiğindende döndü. O dönemler Kaan çok sarsılmıştı. Çünkü kardeşi bildiği insandan darbe yemişti. Ve bunu sindirmekte çok zorlanıyordu.

Kaan bu ihaneti kaldıramıyordu. Hem ders vermek hemde intikamını almak istiyordu. İntikamını, büyük bir cinayeti onun üzerine atarak aldı. Behzat kendini ispatlayamadığı için ceza aldı.
Bu süreçte Kaan onu çok ziyarete gitmişti ümidi de vardı. Pişman olsaydı onu içeriden çıkaracaktı. Ama olmadı çok zıtlaşıyorlardı. Behzat'ın eski benliğinden eser yoktu. Bende çok kez ziyaret etmiştim. Artık eskisi gibi olmayacağını o gün gözlerindeki nefretten anlamıştım. İşte bu süreç yeniden Behzat'ın içeriden çıkmasıyla başlıyor."

Efsun'un lafını kestim. "Ama benimle ne ilgisi var? Benden ne istiyor?"

"O konuda hiçbir fikrim yok. Bende yeni öğreniyorum ya zaten. Tek bildiğim şey Behzat'ın psikolojisinin bozulduğunu."

"Peki, bu kadın hâlâ yaşıyor mu?"

"O olaylardan sonra görünmedi. Ama duyduğum kadarıyla yaşıyor."

"Adı neydi?"diye sordum düşünmeden.

"Öykü." Dediği an kapı çaldı. Hızla ayağa kalktı. Efsun koridorda kaybolurken duyduklarımı kafamda canlandırdım. En yakın arkadaştan ihanet yemek ağır bir duyguydu. Bu Duygu öyle ki sindirilmesi oldukça zor, insanın psikolojisini bozan ve intihara sürükleyecek kadar güçlüydü. Kaan'ın bu duyguyla başa çıkması eminim çok zorlu yollardan geçmiştir. Belkide hala geçmeye devam ediyordur.

Hikayemiz benzemesede bende en yakın sandığım arkadaşımdan birtakım hayal kırıklığına uğramıştım ve onu anlıyordum. Az buçuk ne hissedeceğini tahmin edebiliyordum.

Koridordan sesler gelince dikkatim dağıldı. Kaan "Berra." Diyerek koridordan çıktı. Gergin, agresif ve yorucu görünüyordu.

Efsun, "Bu gece burada kalsaydınız." Dedi Kaan'ı izleyerek.

"Seni daha fazla tehlikeye atmak istemiyorum Efsun. Bizim gitmemiz lazım."

"Behzat ne olursa olsun bana zarar vermez. Burası güvenli olabilir."

"Araya yıllar girdi Efsun, kimse eskisi gibi olamaz."

Ayağa kalkarak,"Çok erken geldin."dedim. Tamda hikayenin ortasında gelmişti.

"Sabah bin ton işlerim var gidelim."dedi

Başımı olumlu anlamda salladım.
Efsun'a dönüp, "Herşey için çok teşekkür ederim. Tanıştığıma memnun oldum."dedim.

"Rıca ederim. Kapım her zaman açık unutma."

Kaan, "Sağol Efsun, sonra haberleşiriz."

"Mutlaka haberleşelim."
O sırada dış kapıya doğru ilerledik. Efsun ile vedalaşıp arabaya bindik.
Kaan arabayı çalıştırdı.

"Olay yeri ne durumda?" Dedim sessizliği bozarak.

"Tahmin ettiğinden daha beter durumda."

Gözümün önünde yaşananlar canlanınca gözlerimi kapattım. Hafızamdan silinsin o görüntüler nolur!

"Çok korkunç bir andı..."diye mırıldandım. Bakışlarımı Kaan'a çevirdim. Yola pür dikkatle odaklanmıştı. Kendinde olmadığı o kadar aşikardı ki. Bir an ona karşı merhamet duygum oluşmuştu. Bunun geçmişle alakası yoktu ama tamamen şuanki ölü gibi ruh halinden kaynaklıydı.

Bir süredir yolculuk devam ediyordu. Yol, evime giden yolu aratıyordu bana.

"Nereye gidiyoruz?"düşündüğüm değildir umarım. Aslında bu soruyu arabaya binecekken sormalıydım. Ah! Kafamı kaldı bende!

Şehirden tahminimce bir kaç km uzak müstakil evin etrafı duvarlarla örülmüş demir kapının önünde durduk. Kaan bana cevap verene kadar demir kapı bana nereye geldiğimizi söylemişti.Kapı açılınca arabayla bahçeye girdik.

"Nereye benziyor burası." Dedi

"Bana sordun mu buraya gelmek istediğimi?" Diye fevri tepki gösterdim.

Arabayı park edip anahtarı çekti."Sonra konuşalım olur mu Berra, şuan kafam almıyor." Diyerek arabadan indi. Arkasından bende indim. Anahtarı takım elbiseli birine verdi. Evin bahçesinde birden fazla takım elbiseli adamlar görünce affaladım.

"Hoşgeldiniz Kaan bey."

"Hoş buldum."Bahçeden hızlı adımlarla kapıya doğru ilerledi.

"Kaan!" Beni umursamadan arkasına bakmadan kapı kilidini açıyordu.

"Bir dakika dur!" Kapı aralandığında içeriye girdi. Ona yetişmek için koşar adımlarla içeriye koştum.

"Ya duymuyor musun sen beni?" Nefes nefese kalmıştım. Üzerindeki ceketi çıkarıp koltuğa attı.

"Kaan." Daha fazla dayanamayıp karşısına dikildim. Elimle göğsüne bastırdım. "Ben buradayım. Niye ben yokmuşum gibi davranıyorsun?"

Kahverengi gözlerini, gözlerime sabitledi. "Çünkü ne duyacağımı çok iyi biliyorum."

"Allah Allah! Öyle mi?"

"Öyle."

"Neymiş bu kadar bildiğin şey?"

"Evin." Dedi bütün ciddiyetiyle.

"Evet evime gitmek istiyorum ben. Buraya gelmek istediğimi kim çıkardı?"

"Berra! Artık bu konu beni çok geriyor. Sen durumun ne kadar ciddi olduğunun farkında mısın?" Ses tonu yükseliyordu. Kaşlarını çatmıştı.

"Bende bu durumdan sıkıldım. O yüzden evimde durmak kalmak istiyorum."

"Evin en tehlikeli yer olduğunu biliyor musun peki. Bir tutturmuşsun ev diye yedin kendini. Bugün ne yaşadığını hatırlıyor musun? O kurşunların hedefi bizdik. Buna rağmen hala ev diyorsan psikolojinden şüphe duyarım. Ki duyuyorum zaten."

"Ben senin yanında olunca tehlikede oluyorum!"

Söylediğim cümle ile affalamıştı. Kafasını umutsuz bir şekilde salladı. Gözleriyle alaycı bir bakış attı.

"İyi geceler." Deyip merdivenlere yöneldi. Beni salonun ortasında bırakmıştı. Dediğimde haklı değil miydim? Onun yanındayken yaşadım en ağır şeyleri. Bu akşamda olduğu gibi... Kurşunların hedefi bizken masumlar zarar görmüştü. Gözlerimin önüne Harun ve Derya canlanınca ellerimle yüzümü kapattım. Tüylerim diken diken olmuştu. Baş başa kaldığım anlarda gerçeklerle yüzleşiyordum. Fakat yanımda birisi varken çok güçlü görünüyordum.

Daha öncede ölümlere şahit olduğum için ilk gün ki gibi tepki veremiyordum. Gittikçe duygularım donuklaşıyor gibiydi. Ne hissedeceğimi bilmiyorum. İçime bir kuşku düşünce kafamdaki düşünceleri dağıttım.

"Düşünme Berra..." Diye mırıldandım kendi kendime. Gri kanepenin üzerine oturdum. Tek başıma ne yapacaktım burada, beyefendi beni bırakıp uyumaya gitmişti. Gözlerimi etrafta gezdirdim. Uğraşacak birşeyler arıyordum. Sehpanın üzerindeki kumandayı elime alıp televizyonu açtım. Ayaklarımı uzatarak kanallara göz gezdirmeye başladım...

Esnemekten ağzım yırtılacaktı. Gözlerim ağırlaşmıştı. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama gecenin bir yarısı olduğu kesindi. Elimdeki kumandayı bırakıp kendimi uykuya teslim ettim...

Gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Kulağıma gürültü sesleri geliyordu. Büyük bir şiddetle çelik kapının çarpmasıyla yerimden fırladı. Sırtımı kanepeden doğrultum. Bakışlarımı kapıya çevirdiğimde gördüğüm bir çift gözlerle dudaklarımı araladım.

"..." Dilim tutulmuştu. Bana pişkince bakarak sırıtıyordu.

"Günaydın Mavi." Dedi bütün sinsiliği barındıran sesiyle.

Bedenime titreme ve korku çökmüştü. Başıma ne geleceğini az buçuk bildiğimden paniklemiştim. Kanepeden sendeleyerek ayağa kalktım. Bana doğru bir adım atınca geri adım attım.

"Sen."dedim büyük bir şaşkınlık içerisinde. Kaan'ın beni koruyacağına inanmıştım. Bu ev korumalarla korunuyordu oysa.

"Yoksa beni unuttun mu?" Dedi elindeki çakıyı salayarak."Hatırlatabilirim istersen." Dedi gülerek.

"Senin ne işin var burada?" Dedim kanepenin arkasına geçip. Aramızda kanepe vardı sadece.

"Yarım kalan bir işimiz vardı. Onu tamamlamaya geldim." Gülümsemeyi keserek ciddileşti. Kafasına koymuştu. Benden intikam istiyordu! Bütün duygularımla hissediyordum. Gözlerindeki o hırsı görebiliyordum! Bana büyük bir kin ve öfkeyle bakıyordu. Kanım akmadan rahatlamayacaktı.

"Kaan!" Diye bağırdım. Kalp krizi geçirecektim neredeyse. Kalbim ağzımda atıyordu.

Kanepenin etrafında dolandı."Gelme üstüme! Ne istiyorsun benden!" Dedim titreyen sesimle.

"Sen ne istediğimi çok iyi biliyorsun."
Kanepenin etrafında bir tur daha atarken adımlarını hızlandırdı.

"Canını acıtmayacağım merak etme." Dedi.

Kanepenin etrafında kovalamaca oynuyorduk. Bu durum hoşuna gitmeyince kaşlarını çattı.

"Mavi! İşkence çektirmemi istemiyorsan sinirlendirme beni. Yoksa canını çok acıtırım! Bunu büyük bir keyifle yapacağımı biliyorsun değil mi?"

Aramızdaki mesafe kapanırken bana yakın olan kapıya doğru koştum. Kulpu indirirken kolunu boynumdan geçirdi.

"Yakaladım seni!"

"Bırak beni!" Diyerek ellerimle kolunu tuttum.

Ateş basıyordu beni. Hayır! Hazır değilim! Bütün gücümle "Bıııraaaak!"diye birkez daha bağırdım. Boğazımı sıkınca nefesim kesildi.

"Kaan!" Diyerek tekrar sesimi çıkardım.

Nefesini kulağımın arkasında hissediyorum. Fısıldamaya başladı."Kaan uyanmadan seni götüreceğim ve aklına gelmeyen herşeyi üzerinde deneyeceğim." Duyduğum cümle ile irkildim. Yanağımdan yaşlar süzülüyordu. Kaan bu seslere rağmen nasıl uyuyabiliyordu. Beni böyle mi koruyacaktı.

Tırnaklarımı bütün kuvvetle etine batırınca acıyla inledi. Boğazımdaki kolu gevşeyince hızlı bir refleksle kolunu ısırdım. "Aah!" Diye acıyla bağırdı. Kolundan kurtulduğumda kapıyı açarak bahçeye koşmaya başladım.

Ayağım, koşarken göremediğim cansız bir bedene takılınca dizlerimin üstüne düştüm. Hıçkırıklarım araya girince görüş alanım kayboldu. Saçlarımdan sertçe çekilince acıyla inledim.

"Ne yaptığını sanıyorsun lan sen!" Diyerek yüzüme okkalı tokat atınca başımı taşa çarptım.

"Bırak beni şerefsiz!" Diye mırıldanarak yerde kıvrandım.

Siyah kundura ayakkabısının sol yanağımın üstüne bastırdı. Yüzümü taşla arasına aldığında hıçkırıklrım araya girdi. Baskıyı artırdığında acıyla inledim. Yerdeki taşlar neredeyse derimi kesip etimin içine girecekti. Acıyla inleyerek "Kaan!" Diye bağırdım. Bu acıya dayanamayarak ölmek istedim.

"Berra!"

"Berra!"

"Berra uyan!"

"Rüya görüyorsun aç gözünü!"

Bilincim gidip gelirken sarsılmaya başladım. Yanağımda el hissetiğimde gözlerimi açtım. Kaan'ı karşımda görünce ağlamam dahada şiddetli.

"Hani beni koruyacaktın." Diye serzenişte bulundum.

"Sakin ol rüya görüyordun." Bedenim hala titriyordu ve yastığım sırılsıklam olmuştu. Kaan iki kolumdan tutarak sırtımı dikleştirdi. İki elimle yanaklarımı tuttum. Sanki yanağımda izleri vardı...

"Behzat gelmişti. Evin içine girmişti." Hala gerçeği ayırt etmekte zorlanıyordum. Acıyı hala hissediyordum. Alnıma yapışan saçları düzeltti.

"Gerçek değildi tamam mı?" Yavaş yavaş derin nefesler alırken bakışlarımı etrafta gezdirdim. Bizden başka kimse yoktu ve TV hala açıktı. "Çok sıcak nefes alamıyorum." Deyince Kaan ayağa kalktı. Bahçe kapısını araladı. Ellerimi boynuma götürdüm. Boynumdan göğsüme kadar sırılsıklam olmuştum. Ter içinde kalmıştım.

Kolumdan tuttarak ayağa kalkmam için destek verdi. "Güzel bir duş alalım sonra dinlen tamam mı?" Adım atınca dengemi kaybettim. Bedenim hala rüyanın etkisindeydi. Kendime gelemiyordum. Kanepeye kalça üstü düşecekken Kaan kolumu sıkarak dengemi düzeltmeme yardım etti. Merdivenlere doğru yürürken kapı dikkatimi çekti.

"Kapıyı kilitledin değil mi?" Dedim korku dolan gözlerimle.

"O bu eve hiçbir zaman giremez. Burada güvendesin."dediğinde merdivenleri çıktık. Daha önce kaldığım odaya girince anılarım depreşti.

"Sen banyoya gir. Bende yatağın üzerine giyebileceğin bir kaç kıyafet bırakacağım." Dedi. Dediğini dinleyerek banyoya girdim. Ayna karşısına geçtiğimde gördüğüm yüzle irkildim. Siyah göz makyajım akmıştı. Ve yüzüm çok kötü görünüyordu. Sabır dileyerek ellerimin arasına yüzümü aldım. Başımın ağrısıyla yüzümü ekşittim. Beni rahatsız eden elbiseyi üzerimden çıkarınca aynadaki kendimle tekrar göz göze geldim. Bu halime daha fazla dayanamayarak kendimi duşakabinin içine attım. Ilık suyun altına girince rahatladığımı hissettim. Elimi şampuana uzatmak istersen yere düşen başka bir şişeyle çığlık attım.

Kaan kapıya vurarak panikle "Berra iyi misin?" Diye bağırdı.

"İyiyim!" Diye karşılık verdim.

Banyoda işlerimi kısa tutarak odaya geçtim. Yatağın üzerindeki lila ince askılı şort takımını üzerime geçirdim. Havluyu saçlarıma sardığımda kapıdan ses geldi.

"Giyindin mi?"

"Evet." Dediğimde Kaan içeriye girdi. Siyah tişört ve siyah eşofman vardı üzerinde.

"Daha iyi misin?" Dedi yumuşak ses tonuyla. Başımı olumlu anlamda salladım. Yatağın sağ köşesine oturdum.

"Burada uyuyabilirsin." Deyince duraksadım. Uyumaya korkuyordum. Kafamın içinde taşla ayakkabının arasında acıyla kıvranan yüzüm canlandığında içim ürperdi. Çok gerçekçiydi! Bu rüya beni derinden sarsmıştı. Beni gerçekten yakalasaydı bana neler yapacağını hayal dahi edemiyorum. Durumun ne kadar ciddi olduğunu birkez daha anlamıştım.

"Ben uyumayacağım ama sen uyuyabilirsin. Teşekkür ederim herşey için." Dedim.

"Eğer tek başına uyumaya korkuyorsan ben uyumayacağım yanında kalabilirim." Dedi. Başta bu fikir aklıma girsede, çok ihtiyacım olsa da. "Hayır." Dedim. "Sende çok yorgundun bugün. Git dinlen."

"Berra gözler yalan söylemez." Diyerek sırıttı.

"Anlamadım."

"Korktuğunu anlayabiliyorum." Cam kenarında duran tekli koltuğa oturdu." Ben burada beklerim, sen uyu hadi." Dedi.

"Hayır saçmalama Kaan. Buna hiç gerek yok. Ben iyiyim. Lütfen git odana uyu."

"Konu kapandı." Dedi bütün ciddiyetle.

"Kaan! Hayır diyorum ama değil mi? Buna ihtiyacım yok iyiyim!"

"Konu kapandı dedim uzatma Berra." Dedi ses tonu yükselerek.

"Ama sana-"Lafımı kesti.

"Berra sus."

"Yok diyorum anlıyor musun?"

"Kızım sussana! Uyu hadi."

Gözlerimi devirdim. Baş edemeyeceğimi anlayınca pes ettim."Neyse sen bilirsin. Kal orada heykel gibi tamam mı?" Diyerek pikenin altına girdim.

"Kalırım sen uyu."

Havluyu saçlarımdan çekip başımı yastığa koydum. Kaan ışıkları kapattıp tekrar koltuğa oturdu.

"Ayrıca ben senin kızın değilim. İyi geceler." Dediğimde Kaan'dan gülme sesi geldi.

"İyi geceler."

Duştan sonra pikenin altına girmek o kadar huzurlu ve rahat hissetiriyordu ki anlatamam. Gözlerimi bu huzurla kapattığımda uykuya dalmayı bekledim... Sanırım Kaan'ın burada olduğunun ve beni izlediğinin farkında olduğum için yerimi yadırgıyordum. Aslında başka bir sebepten ötürüde olabilirdi. Çünkü gönlüm 2 metre adamın koltuğa öyle iki büklüm oturmasına razı gelmiyordu. Bugün çok yorulmuştu, bu şekilde uyumayı hakketmiyordu.

"Kaan." Diye mırıldandım.

"Hala uyumadın mı?"

"Vicdanım hiç razı gelmedi ya istersen yatağımın bir köşesini seninle paylaşabilirim?"

"Ben iyiyim Berra vicdanın razı gelebilir."

"Gelmiyor inanki, Gel sol tarafı senin olsun." diyerek sırtımı yatak başlığına dayadım.

"İyiyim böyle. Hadi geç oldu uyu."

"Madem öyle bende uyumam."dedim kollarımı göğsümün altında birleştirdim.

"Hadi şuan zamanı değil. Saat çok geç oldu."

" Eğer gelirsen uyuyabilirim işte."

"Başıma bela mısın kızım sen, uyu işte." Diyerek sabır çekti.

"Peki bende beklerim böyle." Diyerek esnedim. Uyku yavaştan bastırıyordu. Odada sadece esneme seslerim vardı. Kaan benimle inatlaşmayı seçmişti. Fikrimi değiştirmediğimi anlayınca ayağa kalktı.

"Bu inatçılığın birgün başına bela olacak haberin olsun." Dedi. Yatağa yaklaştığımda sevinmeye başladım. Ağzım neredeyse arşa çıkacaktı.
Ne oluyor bana? Diye kendime sorunca affaladım. O benim hiçbir şeyimdi. Neden bu duruma sevindim ki?
Yatağın soluna geçip ayaklarını uzattı.

"Oldu mu Berra?" Dedi. Yatağın ekstra 2 yastığını aramıza paravan ve beni korusun diye sırayla dizdim. Gerçektende çok acayibim! Madem böyle yapacaksın çağırma o zaman! Ama vicdanım beni uyutmuyordu...

"Oldu." Dedim gözlerimi kahverengi gözleriyle buluşturup. Odanın camından yansıyan hafif loş bir ışıkla yüzünü az buçuk görebiliyordum.

"Bu ne şimdi?" Ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.

"Paravan. Nasıl?" Dedim gülerek.

"Ya kızım uyu Allah aşkına. Düştüğümüz hallere bak." Diye söylendi.

"Tamam. Tamam." Tekrar esnediğimde başımı yastığa koydum. Arkamı dönüp sağ omzumun üzerine yattım. "İyi geceler." Diye mırıldandım...

Camdan içeriye giren güneş ışığı uykumu bozuyordu. Uykum o kadar keyifliydi ki gözlerimi açmak istemiyordum. Gözlerimi yavaş yavaş aralarken Kaan'ın yüzünü burnumun dibinde görünce gözlerim kocaman açıldı. Çok şükür ki Kaan hala uyuyordu. Durumu idrak etmeye çalıştım. Ben aramıza yastık koyduğumu hatırlıyorum nasıl bu kadar dip dibe gelmiştik? Elimi hareket ettirince çıplak omzunu hissetiğimde alt dudağımı ısırdım. Allah kahretmesin gece ne olmuştu burada! Bu hale nasıl geldik?

Kaan sağ omzunun üzerine yatmış dağılmış saçlarıyla yüzü bana dönüktü. Aramızdaki yastıklar yerdeydi. Hiçbir engel yoktu aramızda. Başımı aşağıya çevirdiğimde üzeri çıplaktı. Sol eliyle belimi sertçe kavramış ve bu yetmezmiş gibi benim sağ bacağım onun sol bacağın üzerindeydi! Kokusu ciğerlerimi doldurmaya devam ederken mantığımı kullanamıyordum. Kalp ritmimde oynamalar meydana gelince derin nefesler alıp verdim. Sakin ol Berra...

Kaan uyanmadan bu pozisyondan kurtulmam lazım. Bilseydim böyle olacağını yatağımı paylaşır mıydım?
Yavaş hareketlerle sırtımı kaldırmaya çalıştığımda belimdeki eli buna izin vermedi. Elimi, belimde duran koluna götürdüm. Gevşetmeye çalıştığımda kıpırdandı. Beni yanlış anlar diye sırt üstü dönüp gözlerimi kapattım. Umarım uyuma taklidini iyi yapıyorumdur çünkü oyunculuğum pekte iyi olduğu söylenemez.

Hızlı hareketle belimdeki elini çekti. Sanırım uyanmıştı çünkü yatakta hareketlenmeler vardı. Bir süre sesi kesildi. Kapı çarpma sesi gelince gözlerimi araladım. "Sil bunları hafızandan şimdi Berra." Diyerek mırıldandım. Rahat bir nefes verdiğimde sırtımı doğrulttum. Gitmişti. Hızla ayağa kalktım. Banyoda elimi yüzümü yıkayıp aşağıya indim. Kaan'ı görmeyi bekledim ama görünüşte yoktu. Mutfağa girip bir bardak su aldım. Suyu yudumlarken merdivenlerden ayakkabı sesi geldi. Bardağı tezgaha bırakıp mutfaktan ayrıldım. Merdivenlerden inen Kaan'ın gözleriyle göz göze geldim.

Kısa sürede nasıl bu kadar hızlıca hazırlanmıştı diye düşünmeden edemedim.Siyah takım elbisesini giymiş özenle saçlarını düzeltmişti. Böylelikle yüz hatları birkez daha ortaya çıkmıştı. Aslında dağınık saçlarıyla bile yakışıklıydı. Saçlarını düzeltmeye bile ihtiyacı yoktu. Kol saatini koluna takarak indi. Yanımdan geçtiğinde parfümü bütün evi esir almaya başlamıştı.

"Gidiyor musun?" Dedim üzülerek. Ses tonumu sonlara doğru düzeltsemde yüz ifademe engel olamıyordum. Sahi ne oluyordu bana? Beni bu kadar etkilememesi lazımdı.

"Uyuyakalmışım bugün bir sürü işler birikti. Şirkete gitmem lazım."

"Burada tek mi kalacağım, evime gideyim bende o zaman." Dedim. Madem yalnız kalacağım ne diye beni peşinde sürüklüyorsun ki? Bu durum moralimi çok bozmuştu. Yalnız kalmak istemiyordum.

"Evine gitmeyeceksin." Dedi ceketinin yakalarını düzeltirken.

"Öyle mi ne yapacağım peki?" Dedim kollarımı göğsümün altında birleştirirken.

"Burada beni bekleyeceksin." Dedi tek kaşını kaldırarak. Sahte bir gülümsemeyle karşısına dikildim. Elimi sağ kolunda gezdirerek "Oldu canım, Akşama ne yemek pişirmemi istersin? Sen gelene kadar hazır olur." Diye mırıldandım. Kaan sanki hipnoz olmuş gibi gözlerimin içine bakıyordu. Bir an ikna olduğunu sandım. Çünkü bayağı affalamıştı.

"Şakaların pek komikmiş." Dedi her iki elini pantolon cebine koyarken.

"Öyledir!"

"Aslında fena fikir değilmiş. Hem oyalanırsın evde."

"İstemiyorum. Evime gideceğim." Yanından ayrılıp merdivenlere yöneldim.

"Hiçbir yere gitmiyorsun!" Ses tonu yükselmişti.

Merdivenlerin basamaklarını çıkarken "Berra!" Diye bağırdı. Basamakların yarısını tamamladığım anda "15 dakikan var. Bütün gün benimlesin, şirkete gidiyoruz."

"Ne?" Dedim arkamı dönerek. Bu cümleyi beklemiyordum.

"Eve gitmek yerine şirkete gelmen daha iyi."

"Gerek yok Kaan. Evime gidip birkaç işlerimi halledeceğim."

"15 dakikan başladı. Bekliyorum burada seni."

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle..

Bildirimleri takip etmeyi unutmayın ❤️

Loading...
0%