Yeni Üyelik
2.
Bölüm

| İSİMSİZ-ŞARKICI |

@eyalvdzss._

Hala kolumdan sertçe tutuyordu Serkan. O kadar sinirliydi ki adamı duymuyordu. Ben ise kolumu bırakması için diğer elimle ona vuruyordum. Adamın sesi git gide yaklaşıyordu. " Kızı bırak dedim sana dimi şerefsiz " Diyerek Serkan'ın kolundan tuttu. Serkan adama bakınca " Sen? " Deyip dikkatini ona verdi . Bende kedinin ciğere bakarmış gibi onları izliyordum. Kolumu çekip Yürüyen ego'ya " Hadi gidelim mi hı?" Ortam o kadar gergindi ki ! Yürüyen ego bana bakıp bağırdı " Arabaya yürü " Bunu derken serkan aptal aptal sırıtıyordu! Serkan " Vay sen bunun neyisin yoksa sevgilisi mi? " Dediğin de Yürüyen ego daha yüksek ses tonuyla " ARABAYA GİT " dediğin de Kafamı onaylamamış gibi salladım. Her ikisinin gözünden de alevler çıkıyordu resmen! Serkan aptal sırıtmasını durdurup " Aaaa hadi ama arabaya git belki araba da özel işleriniz vardır " Demişti o kadar sinirliydi ki bunu dediği an da yürüyen egonun yumruğunu yemişti serkan . Serkan hafif sendelenip yüzünde aptalca sırıtmasıyla devam etti gülümsemesine " Vay bu iyiydi! Çok merak ediyorum beni de mi öldürürsün?" Dediğin de bu sefer yürüyen ego iyice sinirlenmişti. Bana bakıp 'kulaklarını kapa!"dedi . Bunu yapacaktım kulaklarımı kapadım. Yürüyen ego kulaklarımı kapadığım anda serkana kafa atıp , yere düşürdü. Üstüne çıktı ve yumruklamaya başladı. Korkuyordum tabiki de ama yürüyen egodan değil serkandan korkuyordum. Yürüyen en son bana bakmıştı . Serkana bakıp " Dua et bu kız var yoksa seni..." Deyip ayağa kalktı bana kötü kötü bakıyordu, çantamı yerden aldı. Kolumdan hafifçe tutup serkana yöneldi bağırarak konuşmaya başladı " Bir daha seni bu kızın etrafın da görürsem seni.. neyse sen anladın " Demişti . Çıkışa doğru yürüyorduk. Burnundan soluyordu resmen. Bugün çok fazla kullandım kelimeyi ama haklıydı kızmakta da dövmekte de!

 

Arabanın yanına geldiğimiz de " Bin şu arabaya ve beni bekle " Şaşırmıştım. Böyle demesini beklemiyordum.

 

" Neden gidiyorsun yani nereye gidiyorsun? "

 

" Biraz hava alıcam sana bağırmak istemiyorum ayrıca korkutmak da istemem o yüzden bin şu arabaya "

 

Dediğin de yüzümde kocaman bir gülümseme ile " Tamam yürüyen ego teşekkür ederim bu arada bu 2 oldu " Dediğim de olumlu bir yanıt bekliyordum . Yüzüme bakıp bakıp arkasını dönüp gitti. Bende ne bekliyosam öküz ya. Sinirle arabaya bindim. Dün gece berbat bir gündü demiştim ya bugün daha berbattı ve yarının bundan daha berbat olmasından korkuyorum. Songül neredeydi? Of onu da aramadım. Kader de yoktu ortalıkta ne yapacaktım ben ağlamak istiyordum. Kimsesizlik böyle bir şeydi işte birden koyuyordu insana saate baktığım da saat 20.34'tü ilk defa bu kadar erken uykum gelmişti. Gözlerim resmen kapanıcaktı. Kafamı cama yasladım. Tüm günümü düşündüm. Elimi cebime attım. Kolyeyi elimde hissedince mutlu hissediyordum. O kolyeye bakınca sapsarı saçları, masmavi gözleri aklıma geliyordu . Kokusunu yıllar geçse bile unutmam ona o kadar sadıktım ki uğruna ölebilirdim. Göz kapaklarım ağırlaşıyordu. Elim de ki kolyeyi sıkıca tutmuştum . Gözlerim gidiyordu ama yürüyen egoyu beklemem lazımdı. İnanır mısınız hayatım da hiç bu kadar uykum gelmemişti. Bir dakika da ben bu yürüyen egoya neden güveniyordum. Bana herşey yapabilirdi. Ona neden bu kadar güvendim? Hemde durup dururken? Bir anlamı var mı ki ? Gözlerim iyice ağırlaştı. Gözlerimi kapadım.

 

Gözlerimi bir ışığın yüzüme çarpması ile uyanmıştım. Bu ışık yüzünden başım ağırıyordu. Bir dakka ben neredeydim? Hemen olduğum yataktan doğruldum. Etrafıma bakındım. İçeride ağır bir koku vardı ama garip olsa da güzel hissettiriyordu. Ayağa kalktım. Oda da gezinmeye başladım. Yatağın hemen orda bir tane çerçeve vardı onu elime aldım. İçin de lal ve yürüyen egonun fotoğrafı vardı. Lal tıpkı abisine benziyordu. Sarı saçları ve masmavi gözleri ile yürüyen egonun kopyasıydı. Dışarıdan gülme sesleri geliyordu.Çerçeveyi hemen yerine koyup, hemen pencerenin yanına gittim. Kardeşini gıdıklayan bir adet yürüyen ego gördüm o kadar tatlıydı ki bu adam. Katil olabilme imkanı yoktu. Cidden O kadar karanlığın içinde bu kadar nasıl güzel gülebiliyordu? O kadar tatlıydılar ki ikisi de. Ellerimi cebime koydum kolyeyi almak için. Kolyeyi cebim de arıyordum ama cebim de yoktu. Dün en son yürüyen egonun arabasın da elimdeydi daha da görmedim . Yoksa onun arabasında mı düşmüştü? Allah kahretsin! Hemen odadan çıktım. Aşağıya indim. Telaşlıydım, çünkü o bana kalan tek hatıraydı Ali'den . Eğer onu kaybedersem çok üzülürdüm. Aşağıya indiğimde lal koşarak bana sarıldı . " Günaydın Kahraman ablam " Dedi .

 

"- Günaydın Zümrüt! " Dedi hemen onun arkasından yürüyen ego. Zümrüt mü ne alakası vardı ki? Doğru ya bende ona ismimi söylememiştim ama herşey karşılıklı bu dünyada o da söyleseydi naz yapmayıp! Lal'i kucağıma alıp yürüyen egoya doğru yürüdüm. " Zümrüt derken? " Yürüyen ego bana bakıp sırıttı " Gözlerin zümrüt yeşili değil mi? " Doğru söylüyordu aslında ama ben hala anlayamamıştım ve öylece avel avel yüzüne bakıyordum. " Şimdi sen bana ismini söylemedin benim gibi ee tabi gıcıksın sende biraz " Demişti yüzümü buruşturdum. Yürüyen ego ile lal gülmeye başladılar. " Başka lakap bulamadın mı bay yürüyen ego!" Dediğimde sırıtması durdu ve bana " Şimdi sana Doktor Hanım derdim ama onu acil zamanlarda kullanacağım onun dışında da başka lakabın yok!" Dedi ve konuşmasına devam etti. " Sen başka lakap bulamadın mı yürüyen ego ne be zümrüt ? " Demişti gıcık bende gülerek cevap verdim " Yok aslında gıcık ve ukala da varda onları yeri geldiğinde kullanırım bay yürüyen ego " Dediğim de o da gülmüştü benimle beraber. Lal ise anlamsız gözlerle bize bakıyordu. Lal " Bence de zümrüt çok güzel ama yürüyen ego da komik biraz " Deyip kahkaha attı bizde onun bu durumuna güldük. Lal arkasını döndü ve " Abi ben içerdeyim mert abi' ye bakıcam " Deyip içeri koştu. Mert kimdi? Dün beni alan çocuk mu? Büyük ihtimalle oydu. Aklıma kolyenin gelmesi ile duraksadım ve gülmeyi bıraktım . Ya bu yürüyen ego bulduysa? Ya of saçmalama bulup da ne yapabilir ki? Ya bulup çöpe attıysa? Kendi kendime çeliştim bir süre . Yürüyen egonun sesiyle kendime geldim. " Sende bir karın ağrısı var söyle de kurtul " Dediğinde pat diye söyledim çünkü zaman kaybedemezdim . " Ya dün benim cebimde bir kolye vardı da sen gördün mü? " Diye sordum yürüyen ego başını olumsuzca salladı. Bu bir yandan üzmüş bir yandan da sevindirmişti. Yürüyen egonun yanına yaklaşıp " Peki arabanda düşme ihtimali var mı? Yani daha dün seni arabandayken cebimdeydi şuan yok ortalıkta " Dediğimde yüzünde koskocaman bir mahcubiyet gördüm. Allah kahretsin noldu ki? " Zümrüt ben arabayı sabah servise verdim temizlemeleri için " Dediği anda kalbim durmuştu resmen. Şaka mıydı bu koskaca bir şaka bence yoksa gerçek olma ihtimali 0'dı . Bence içindeki buldukları şeyleri kenara koyuyordurlar yani bence . " Peki oraya gidebilir miyiz o kolye benim için çok önemli " Dediğimde bana garip garip bakıyordu " Neden bu kadar önemli ki zümrüt?" Demişti. Kalbimin ne kadar acıdığını bilse bu kadar beklemezdi. " O kolyeyi bana çocukluk aşkım vermişti. Kolye bana kalan son hatıraydı ondan." Dediğim anda gözümden yaş süzülmüştü. Ayağa kalktı yürüyen ego . Hırkasını giydi ve kapıya doğru gitti, giderken de konuştu " Ben servise gidiyorum söylersin . " Demişti. Ses tonunda öyle bir ciddilik vardı ki sanki kavgaya gidiyormuş gibiydi. Yürüyen egonun az önce ki oturduğu salıncağa oturdum . Düşünmeye başladım. Ya orada da yoksa ben ne yapacaktım . Gerçekten de bunu bilmiyordum. Alimi öyle fazla seviyordum ki ; onun ile yaptığımız her şey ne kadar çocukça olsa da yaparken kalbime kazınmıştı ." Geri Dön Ali " Bunları düşünürken kalbim çok fazla acımaya başlamıştı. 14 yıllık bir aşktı bu her şeye değerdi. O şimdi 24 yaşında olmalıydı . Songül bana hep şey der " Ya O çocuk ölmüşse sen boşuna bekliyorsan bence önüne bakmalısın " Diyordu. Ali'nin ölme ihtimali aklımın ucundan geçmiyordu. Songül bu hayat boyunca hiç aşık olmamıştı. Tıp da 4. Sınıfım ama şu aşkın bir türlü ilacını bulamadılar. Keşke bir şey olsa da Ali ile olan bütün anılarımı silse de ama olmaz birincisi ben istemem, ikincisi de öyle bir şey daha bulunmadı. Ağlıyordum sessizce. O sırada kapı açıldı içeri songül girdi. O da ağlamıştı . Gözleri kıpkırmızıydı. Uzaktan belli oluyordu. Arkasından Güney girdi. Ne olduğunu anlamamıştım. Songül koşarak gelip bana sarıldı. Anlamsız gözlerle güneye bakıyordum. Songüle sıkıca sarıldım sıkıca. " Songül iyi misin? Ne oldu anlatır mısın? " Dediğimde Songül'ün ağlaması iyice şiddetlendi . Belki de güney vardı diye anlatmıyordu. Olabilirdi, Güneye kaş göz işareti yapıp içeri gitmesini söyledim o da kafasını onaylayıp lal'in yanına gitti. Songüle sarılmayı bıraktım ve onu kendimden uzaklaştırarak salıncağa oturmasını sağladım. " Songül ne oldu anlatır mısın? " Dediğim de gözyaşlarını sildi. Konuşmaya başladığın da kekeliyordu " Babam..." Dediği an da ne olduğunu anlamamıştım çünkü songülün babası o 6 yaşındayken ölmüştü. Songül her ay babasının mezarına giderdi. " Ne oldu babana songül ? " Diye sorduğum da gözlerinden yaşlar süzülerek bana şunu dedi " Eylül babam yaşıyormuş "

 

Bunu demesini beklemiyordum . Şok olmuştum. Nereden bilebilirdi ki? Tıp da bu duygusal acının da tedavisi yoktu. Songül hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Konuşmaya başladı " Ben onun için senelerdir üzülürken o kızı ile hayat sürüyormuş. Bende aptal gibi ona üzüyordum. Allah kahretsin. Ben onun yüzünden yetimhaneye düştüm. Onun için ben her ay mezarlığa gidip hayaller kurardım . Peki şuan var ama ben yokluğu ile mi hayal kurucam. Ben böyle bir hayat istemedim . Allah kahretsin onu." Songül anlatırken içeri yürüyen ego girdi. Songülü öyle görünce bana baktı " Ne oldu " Anlamında başını salladı. Bende bir şey demeden ona bakmayı kestim ve songüle döndüm. " Songül nereden biliyorsun onun yaşadığını? " Songül bana bakıp göz yaşlarını sildi " Gördüm işte kızı ile yolda yürüyordu bana baktı uzun uzun yanıma bile gelmedi biliyor musun? " Demişti . Songülü ilk defa böyle görmüştüm. Yani yıllardır birlikteyiz ama onu ilk defa ağlarken gördüm. Ona sıkı sıkı sarıldım. Yürüyen ego durumu anlayıp dışarı tekrar çıktı. Ona neden böyle davrandım bilmiyordum ama istemsizce olmuştu . Buna alınacağını düşünmüyorum. Songül yorgun gözüküyordu . Normal insanlar ağlama diye teselli verirdi ama böyle bir durumda nasıl ağlama derdim ki ? Ona sarılmayı bırakıp , elimle gözyaşlarını sildim. " Uyumak iyi gelebilir, uyumak ister misin? " Dediğim de başını olumluca sallayıp " Unutmak için uyumaya ihtiyacım var değil mi?" Diye sormuştu bende gülümseyerek kafamı olumlu şekilde salladım. Songül odaya geçti bende onu takip ettim. Songül odaya geçince bir tane bazaya uzandı , bende yanına yatıp ona sarılıp uyumasını bekledim. İlk başlarda ağlasa da sonun da uyumuştu. Son günlerde yaşadıklarımız bir rüya olsaydı keşke . 1 hafta önceki halimize dönsek keşke burası neresi bilmiyoruz ve 1 gün geçmesine rağmen evimizi özledim . Derin bir iç çektim. Songül'ün uykuya dalmasını bekliyordum.

 

Bir 10 dakika sonra aşağı indim ve derin derin nefes alıyordum. Az önceki salıncağa oturdum. Kolye yok, Kader yok, Meral yok, Cemre yok, Alim yok, derin derin oflar çekiyordum. Güney çıktı kapıdan " Eylül o iyi mi? " Dedi. Biraz dalga geçmenin bir zararı olmaz diye düşünüyordum. Gülerek " O kim ? " Diyerek kafamı salladım. Güney ilk başta havaya bakıp elini saçlarına götürüp saçlarını kaşıdı " Iııı şey var ya senin yanında bir tane kıvırcık O " Demişti. Güney sempatik bir çocuktu , yürüyen egoya göre . Gülmeyi bırakıp " İyi yani sanırım of bilmiyorum ya içeride uyuyor çok zor şeyler yaşıyor " Dediğim de onun yüzü düştü. Gelip salıncağa oturdu " İnşallah çabucak toparlar " Dediğin de " Sanmam " Dedim.

Boş boş otururken güney" nasılsın? " Diye sordu . Derin bir iç çekip " Bilmiyorum sen?" Dediğim de o da derin bir iç çekti. " Bende bilmiyorum Allah kahretsin ki " Demişti. Onun da dertleri vardı. Nesi olduğunu bilmiyordum ama inşallah düzelir. " Eee sen neyi bilmiyorsun " Dedi. Dertleşmeye ihtiyacım vardı. Dokunsalar ağlayacaktım. " Kolye yok, Meral yok, Kader yok, Cemre yok ve canımdan çok sevdiğim kişiler ve şeylerin nerede olduklarını bilmiyorum bu da çok ama çok canımı sıkıyor " Diyerek sitem ettim . Güney bana bakarak " Cemreyi biliyorum ama diğerleri hakkında fikrim yok maalesef ki , bu arada ne kolyesi? " Dediğinde kalbim milyonlarca kez haykırmak istiyordu . Kalbim Ali , Ali diye sayıklıyordu . " Kolyeyi bana çocukluk bana çocukluk aşkım vermişti . Dün akşam cebimdeydi yani yürüyen egonun arabasındayken cebimdeydi. Sabah yok oldu kolye birden " Dediğim de gözlerim dolmuştu . Bu kadar zordu işte sevdiğini sevip' te görememek, kokusunu bilip' te koklayamamak , özleyip' te sarılamamak . Güney geriye yaslanıp " Sende yürüyen ego gibisin desene ama tek bir şey var o kolyeyi veren taraf. O da yıllardır sevdiğini bekliyor ama kavuşamıyor. Belki de ölmüştür sevdiği kız ama O bu ihtimali düşünmek bile istemiyor. Hayatına bakabilseniz keşke. Bahsettiğine göre bir kokusu , bir gözleri, bir de ismi varmış. " Dediği anda güneye baktım. Bir şey demedim anlamsız gözlerle ona bakıyordum. Vay be yürüyen ego kader ortağı çıkmak da varmış kaderde. " Eee ismi neymiş sevdiği kızın? " Diye sorduğumda güney sırıtıp " Sence yürüyen ego bize söyler mi ismini? " Dediğinde güldüm söylemezdi o gıcık ama ben öğrenirdim. " Söylemez tabiki ama ona da hak vermek lazım, kim sevdiğinin ölmesini kabullenir ki " Dediğim de güneyin yüzünden sırıtması gitti gökyüzüne baktı ve ciddi ses tonuyla ' doğru kim ister ki sevdiğinin öldüğünü " Demişti. Sanırım pot kırmıştım. Güney ayağa kalktı ve içeri geçti. Bende öylece boş boş salıncak da kaldım . Telefonumun şarjı da bitmişti cemreden veya kaderden haber yoktu. Öylece burda kalmıştım ama yarın okul vardı. Burada kalamazdım. Eve gitmem lazımdı. Yürüyen ego acaba nereye gitti? Buldu mu kolyeyi? İnşallah bulmuştur. Can sıkıntısından patlıyordum. Karnım açtı, sabah saat 11'di .

 

Salıncaktan indim lal'in yanına gittim. Çizgi film izliyordu. Yanına gittim ve oturdum. Lal o sıcak ses tonuyla konuşmaya başladı " Eylül abla ben acıktım. Abim nerede biliyor musun? " Deyince kafamı olumsuz şekil de salladım. Lal'e mutfağın yerini sordum. O da eli ile işaret etti. Ayağa kalktım . Mutfağa girdim ve lal için bir şeyler hazırladım. Ben bir şey yemedim. Önemli olan lal'di hem misafir olduğum bir yerde kendime yemek yapmam ne kadar doğruydu? Lal'e kahvaltı yaptırdıktan sonra etrafı topladım . Biraz etrafta lal ve benden başka kimse yoktu. Yürüyen ego nereye gitti. Güney de aynı şekilde. Songül uyuyordu. Cemre ve Yanındaki O adam neredeydi? Bunları düşüne düşüne saati 2'ye getirmiştim. Lal kahvaltısını yaptıktan sonra dışarı çıktı bende ne yapacağımı bilemezken bahçeye çıktım. Yorulmuştum. Salıncağa oturdum . Saat geçmiyordu. Biraz kestirmek istiyordum. İlk defa sabah uyumak istiyordum ,neden ki ? Gözlerimi olduğum yerde kapadım . Bütün düşünceleri sildim kafadan! Çünkü hem mental olarak hemde fiziksel olarak yoruldum.

 

Yüzüme vuran hafif esinti ile uyandım. Uyandığım da hava karanlıktı, başımda yastık ve üzerimde battaniye vardı. Kim örtmüştü ki? Bahçe kapısının duvarına asılı olan saate baktığım da saatin 8 olduğunu gördüm 6 saat olmuş muydu ki? Gözlerimi gezdirdiğim de çıkış kapısının orada birisi duruyordu. Doğrulup üzerime battaniye aldım . Ayağa kalkmamla vücuduma titreme girmesi bir olmuştu. Çıkışa doğru yürüdüm. yürüyen egoya benziyordu yapısı. Tam çıkışa bir kaç adım kala durdum ve " Yürüyen ego? Sen misin? " Dediğim de bir kıpırtı gördüm sonrada ses duydum. " Ooo günaydınlar olsun zümrüt hanım. " Demişti . Yüzümde hafif bir gülümseme oluştu. Yanına gittim...

 

Merdivenlerde oturuyordu yanına oturdum . Üzerine, üzerimde ki battaniyenin bir kısmını verdim. Büyük ihtimalle ağlamıştı. Burnunu çekiyordu. Belki de az önce göz yaşlarını silmişti. Yüzüme bakmıyordu! nedenini bende bilmiyordum. " Ağladın mı sen bakayım " Dedim alaycı ses tonuyla yürüyen ego ise kafasını önüne eğip " Yok zümrüt ne ağlaması şurda gözüme toz kaçtı da ! " Dedi

 

Ses tonumu yükselterek " Öyleyse yüzüme bak " Dedim. Derin bir nefes aldı ve soğuk ses tonuyla " Bakamam " Dedi. Ne oldu şimdi buna sabah ki olaya mı takıldı ki? Yürüyen egonun kolundan tuttum. " Ağlamadıysan yüzüme bak yürüyen ego " Dediğim de ilk önce elime bakıp sonra yüzüme baktı. Masmavi gözleri kıpkırmızydı. Ağlamıştı işte bir de yalan söylüyordu. Yürüyen ego'nun üzerinden bakışlarımı çektim. " Bana anlatabilirsin gökprens. " Dediğim anda yüzünde bir tebessüm oluştu. " Gökprens!" Deyip güldü. Bende gökyüzüne bakıp, sırıttım " Hadi ama her zaman sana yürüyen ego diyemezdim değil mi? " Dedikten sonra ikimiz de güldük ve ben konuşmaya devam ettim. " Bi dakka da sen benim gözüm ile alakalı lakap takınca sıkıntı yok ben takınca mı sıkıntı var ?" Deyip biraz dalga geçtim. " Ee ama senin gözlerin zümrüt yeşili " Dedi sonrada sırıtıp bana göz kırptı. Allahım noluyor bana ya iki gün önce gıcık olduğun kişiyle aramdaki diyaloğa bak! Neyse bu saçma düşüncelerden sonra konuşmaya başladım. " Ee seninkiler de gökyüzü mavisi!" Deyip hafifçe güldüm. O da güldü ikimiz öylece gülerken bana baktı uzun uzun ve bu soğuk hava da o sesiyle içimi ısıttı. " Pekii prens ne alaka? " Demişti bu ukalalık doğuştan gelmişti sanırım ona bilmiyorum ama cidden de alakası yoktu kendi kendime düşününce . " Eh o da lafın gelişi " Dedim ve bunu dememle karnımın guruldaması bir oldu. Rezil olmuştum Allah kahretsin! İnşallah duymamıştır. Biraz durdu ve gülmesi durup " Eee sen kahvaltı yaptın mı? Eğer yapmadıysan seni harika bir yere götürücem !" Dedi . Şuan da utançtan her şeyi yapabilirdim. Allahım dalga geçmiyordur umarım! Yani bu da duyacak zamanı buldu he. " Yok yapmadım kahvaltı da bu saatte kahvaltı mı yapıcaz sağlığa zarar!" Deyip sustum . Ayağa kalktı ve " Kahvaltı yapacağımızı kim söyledi zümrüt?" Dedi yok artık nereye gidecektik kii of eylül off biraz daha dayanamadın mı? Gökprens ayağa kalkıp yürürken birden aklıma kolyem geldi . Arkasından seslenip onu durdurdum. " Kolyem " Dedim . Yanına koştum ve onun kolundan tuttum. " Buldun mu onu? " Kalbim tekliyordu. O ise yine yüzüme bakamıyordu. Ne olmuştu kolyeme? Allahım hayır kalbim acıyordu. "Zümrüt diyeceğim ama üzülme " Bunu deyince sinirlerim tepeme çıkmıştı. Ses tonumu yükselttim ve " Ne oldu kolyeme! " Yüzüme bakamıyordu ya da cesaret edemiyordu. Ben ise iyice sinirleniyordum " Sana diyorum yüzüme bak " Dediğim de gözünden yaş düştü . Ne olmuştu ki? İçimde kötü bir his vardı. Umutlu bir ses tonuyla "Konuşsana " Dedim konuşmaya başladı sonunda. " Zümrüt... Senin kolyeni bizimkiler bulmuşlar ama..." Dedi an da kalbime bir hançer saplamıştı. " Ne ama " Dedim . Eliyle yüzündeki yaşı sildi. " Bizimkiler kolyeyi kenara koyayım derken bir temizlik malzemesinin içerisine düşürmüşler. Sonra senin kolyen parçalanmış yani çürümüş sonra da paramparça olmuş." Bunları derken yüzümden yaşlar süzülüyordu. Ona dolu gözlerle bakıyordum. Söylediği her şey kafam da yankılanıyordu. Artık Alime ait hiç bir şeyim kalmamıştı kokusu hariç. " Gökprensin " Kolunu bırakıp yavaş yavaş adımlarla sokağa doğru yürüyordum. Arkamdan bağırıyordu. Konuşmadan yürüyordum. Kolumda bir el hissettim. Beni kendisine doğru çevirdi. " Zümrüt bak ben özür dilerim. Allah benim belamı versin aracın içine iyice bakmadım. Lütfen affet zümrüt. " Söylediği herşey boğuk boğuk geliyordu. Duyabiliyordum onu doğrusu onu hiçbir suçu yoktu. Bilemezdi ki hepsi benim suçumdu. O adamları da suçlayamazdım. " Şşt şşt özür dileme sen bilemezdin böyle olacağını , senden tek bir şey istiyorum! Gitmeme izin ver " Dediğim anda başını olumsuz anlamda salladı. " Eve gitmem gerekiyor ve ayrıca yalnız kalmam lazım. lütfen sinirliyim ama sana değil, arkadaşlarına değil ! Kendime sinirliyim! " Deyip kolumu çektim. Gökprens " Araç servisten yarın çıkıyor bu gece burada kal zümrüt..." Dedi . Yüzüme buruk bir gülümseme ile " İyi geceler Gökprens " Deyip yürümeye başladım. Arkamdan son bir şey dedi " Zümrüt sizin ev çok uzak buraya gitme kal..." Demişti. Gözlerimi kapadım. Gökyüzüne baktım. Bağırarak son sözümü söyledim . " Umrumda değil..." Deyip çekip gittim. Üzerimde battaniye vardı. Kaç saat olursa olsun kendimi eve atacaktım. Gözlerim dolmuştu. Ağlamaya başladım . Alimden bana kalan son şey de gitmişti. Ne yapacaktım? Bir tek kokusu vardı artık... Bir de masmavi gözleri tabiki... Allahım kabus mu bu? Sevdiğim Adamın bana verdiği kolyeyi kaybettim üzerine onu parçaladım. Otobanda tek başıma yürüyordum yine. Gören deli sanabilirdi ama değildim. Sadece çok fazla aşıktım. Acaba o da bana bu kadar bağlı mı? İkilemde kalmaktan nefret ediyordum. Gökyüzüne baktığım da artık tek bir şey görmüyordum. Artık iki şey vardı. Birincisi Ali'min o masmavi gözleri ikincisi de gökprensin gözleri... Aklıma daha yarım saat öncesi geldi.

 

- " Bana anlatabilirsin gökprens. " Dediğim anda yüzünde bir tebessüm oluştu. " Gökprens!" Deyip güldü. Bende gökyüzüne bakıp, sırıttım "-

 

Ona da kızamıyordum. Daha katil mi değil mi bilmediğim birine bu kadar bağlanmak? Daha doğrusu ismini bile bilmediğim birisine bu kadar bağlanmak? Otobanda ağlayarak giderken arkamdan bir ışık geldi. Bir araç geldi yanımda durdu. Harika! Birde sapıkla uğraşacaktım gece gece! " Şey merhaba yardımcı olabilir miyim? " Demişti. İyi de bu kız sesine benziyordu. Kafamı çevirdiğim de bir kız gördüm. Yüzümdeki yaşları silip " Teşekkür ederim ama gerek yok " Dedim. Kızında yüzünden gülümseme gördüm " Bak anlıyorum seni ama ben polisim yardımcı olabilirim. " Deyip polis kimliğini gösterdi. Yüzümde gülümsemeyi bırakıp " Tekrardan teşekkür ederim ama zahmet olmasın sana " Dediğim anda kız bana " Yok yok olmaz sen merak etme hadi gel " Dedi . Bende teşekkür edip aracın etrafın da dolanıp ön koltuğa oturdum. Kız arabayı sürmeye başladı. Otoban boyunca ikimiz de sustuk. Kız elini uzatıp " Ben çocuk şubeden Fadik, Fadik Gülsoy " Dediğinde bende elimi uzatıp " Bende tıp öğrencisi Eylül, Eylül Acar memnun oldum . " Deyip gülümsedim. Fadik bende anlamında başını salladı. " Eee Eylül evini tarif et de evine bırakayım seni " Dediğin de evimi tarif ettim bir 10 dakika sonra felan evimizin önüne geldik. " İyi geceler Eylül" Deyip telefon numarasını yazdı ve bana verdi . " Yarın seni karakola bekliyorum merak ettim seni bu saatte otobanda ayakkabısız yürümeye mecbur bırakan şeyi yani şey polis hastalığı deyip göz kırptı. Bende "yok önemli değil zaten dertleşecek birisine ihtiyacım var iyi olur. Bu arada tekrardan teşekkür ederim. " Deyip arabadan indim. Fadik de rica ederim deyip gitti. Fadik gittikten sonra tam binaya girecekken kapı da bir adam gördüm bana bakıyordu. Uzun sakallı ve deri ceketli birisiydi. Yüzü belliydi, adam kenafir gözlüydü. Gözlerimi adamdan çekip içeri girdim. Hemen binanın kapısını açıp içeri girdim adam hala ordaydı. Yukarı çıkarken bir kaç sesler geliyordu. Tam bizim kata çıkınca . Kaderin evinden geldiğini anladım . Bir dakika nasıl ya? Bulunmuş muydu kader? ....

 

 

Loading...
0%