@eycmff
|
Gözlerimi kapatıp kendimi saçlarımı okşayan rüzgarın kollarına bıraktım. Ürpersemde hava üşütecek kadar soğuk değildi. Etrafta sadece kuş cıvıltıları vardı. Burnuma yeni yaptığım kahvenin sert kokusu ilişti. Oturduğum sandalyeye sırtımı iyice yaslayıp ayaklarımı diğer sandalyenin üzerine uzattım. Köyün tek sevdiğim yanı sessizliği ve sabahları yaptığım mis gibi kahve keyfiydi. Bir de havanın serin olması sıcaktan nefret eden bana ilaç gibi geliyor.
Tahminlerime göre bir kaç dakika sonra bütün ev ahalisi uyanacak ve müthiş bir curcuna başlayacaktı.
" Yağmur ! " Ben kahve keyfimin sonuna gelmiş bulunmaktayım.
Gözlerimi sert bir nefes vererek açtım. Bu evde ben olmasam kimin adıyla bağıracaktı acaba?
" Geldim ! "Yayıldığım sandalyeden kalkıp yarısı içilmiş soğumaya yüz tutmuş kahveyi aldıp içeri girdim. Hızlı adımlarla merdivenleri inip mutfağa ulaştım. Fincanın dibinde kalan telveyi yıkayıp makineye yerleştirdim.
" Yağmur ! " Sesi salondan geliyordu. Mutfaktan çıkıp salonun kapısına ulaştığında asıl curcunanın burada olduğunu gördüm. Gözlerim hayretle açılırken kaşlarım havalandı. Bu... Bu fırtınaydı. Hatta felaket. Bu salonda kesinlikle bir savaş yaşanmıştı. Normal şartlarda başka türlü bu hale gelmesi pek mümkün değildi.
Salonda duvarın dibinde olan kanepeler ortada buluşmuş, tekli koltukta kanepenin üstüne devrilmiş haldeydi. Elektrik süpürgesinin başlığı bir yerde, motoru başka bir yerde, hortumu bambaşka yerdeydi. Hepsini geçtim bu salonun perdeleri nereye gitti ? Annem an itibariyle dip köşe temizliğin suyunu çıkarmış olabilirdi.
" Gel kızım şu kotukları yerleştirelim. " Anneme hayretle bakmaya devam ederken tuttuğu kanepenin diğer tarafına geçip duvara doğru ittirmesine yardım ettim.
" Anne sen bu temizlik işlerini fazla mı abartmaya başladın ? " Annem bana bıkkın bakışlarını yollarken ellerini beline koydu.
" Kızım ağzın değil elin çalışsın. Birazdan Emel teyzenler hastaneden gelecek daha kahvaltı hazırlamadık. "
Tekli koltuğu alıp köşeye koyduktan sonra diğer kanepeyi yerine yerleştirdik.
" Git Yiğit' i kaldır. Perdeleri assın. Sonra da bi çay suyu koy. " Hızlıca dediklerini yapmak için salondan çıkıp merdivenleri hızla çıkarken annemin arkamdan seslenmesiyle durdum.
" Ay ! Nasıl da unuttum Yağmur. Babanı da kaldır. Bora' nın uçağı inmek üzere. Gitsin alsın çocuğu. " Bora mı geliyor ?
Bora... Komşunun oğlu... Çocukluğuma dair her şey...
Her bulduğu fırsatta beni sinir etmek için elinden geleni yapardı. Tabi bende altta kalmaz, sinir olacağı her şeyi bir anda yapar onu canından bezdirirdim.
Ortaokulda peşimden ayrılmaz bana yaklaşmak isteyen çocukları okul çıkışında haşat ederdi. İki ablası olduğu için onlara yapamadığı abiliği bana yapıyordu herhalde. Ne kadar bu tavırlarına sinir olsamda içten içe sahiplenmesi ve beni bütün kötülüklerden koruması hoşuma giderdi. Okulda istediğime efelenme imtiyazına onun sayesinde sahip olmuştum. Yani onun sayesinde küçük bir Cesur Yürek olarak yetişmiş olabilirim.
Sahi ne zamandan beri görmemiştim onu ? O babamın takımında oynarken başka bir takımdan teklif aldıp Ankara' ya gittiğinde mi ? Hayır. Ben liseyi İstanbul' da okumak için teyzemin yanına taşındığımdaydı galiba. O günden sonra da bir daha görüşememiştik. Sadece annemden büyük bir kulübe transfer olduğunu ve dün Yiğit' in enteresan gol sevincine onun sebep olduğunu öğrenmiştim.
Şimdi düşünüyorumda aramızda ki bağ ne kadar çabuk kopmuş. Birbirinden ayrılmayan süper ikili Bora ve Yağmur artık isimleri bile yan yana gelmeyen iki insan olmuştu. Küçük Yagmur bu günleri iyi ki bilmiyor yoksa zavallı küçük Bora' nın canını okurdu herhalde.
Geri kalan merdivenleri hızla çıkıp Yiğit' in odasına daldım. Pikeyi kafasına kadar çekmiş onca sese rağmen hala uyuyordu. Ucundan tuttuğum pikeyi hızla çektim.
" Kalk artık, camış. " Gözlerini açmadı hatta daha çok yumdu. Kafasını kaldırıp buruşmuş bir surat ifadesiyle söylenmeye başladı.
" Abla ya ! Sabah sabah rüyanda mı gördün ? " dedi elimdeki pikeyi almaya çalışırken.
" Hadi kalk. Annem perdeleri assın dedi. " Çektiğim pikeyi yere bırakıp kafasının altındaki yastığına uzandım. Ne yaptığımı çoktan anlamış olacak ki yastığa iyice sarıldı.
" Abla bir kerede sen assan ölür müsün ? "
" Oldu canım. Sen varken ben asarım. " Sıkı sıkı sarıldığı yastığa uzanıp bütün kuvvetimle çektim.
" Kalk hemen, misafir gelecek. "
" Oha ! Sabah sabah mı ? Kargalar bokunu yemeden ne işleri varmış bizim evde ya ? " Kafasını kaldırıp yemyeşil gözlerini kocaman açıp bana baktığında bir kere daha yastığı çekip şansımı denedim ama yastığı bırakmadı.
" Emel teyzeler gelince bu sözlerini onlara söyle, olur mu canım ? " Pes edip yaptığından elimi çektim. Odadan çıkmak için kapıya doğru ilerleyip durdum. Yiğit' i yataktan kaldıracak o cümleyi sarf etmem gerektiğine kanaat getirerek yastığına sarılan Yiğit' e doğru döndüm.
" Senin şu delirdiğin Bora abinde geliyormuş. " Kafasını yastıktan kaldırıp gözlerini kocaman açtı.
" Hangi Bora abim ? "
Odadan çıkıp onu şaşkınlığıyla baş başa bıraktım. Ardından annemle babamın yatak odasında ilerledim. Kapıyı çalıp babamın ses vermesini bekledim. Fazla beklemeden içeriden tok bir ses geldi. Kapıyı yavaşça aralayıp içeriye kafamı uzattım.
" Gelebilir miyim? "
Ayna karşısında krem rengi gömleğinin yakasını düzelten babam bana bakıp gülümsedi.
" Gel kızım. " İçeriye girip arkamdan kapıyı kapattım. Dolabın kenarına yaslanıp babamı izledim.
" Bora geliyormuş. Sen mi almaya gideceksin ? " Babam başını sallayarak onayladı. " Geç kalmadan çıkayım ben. " Saçlarımın arasına minik bir öpücük kondurup odadan çıktı. Bende ardından çıkıp mutfağa gittim. Annemin sesi salondan mutfağa tekrar ulaştı.
" Fırında patates var. Pişmiş mi diye bir bak, Yağmur. "
Fırının camının önünden havluyu kenara itip pişmeye meşgul olan patatese baktım. Görüntüsünden belli olduğu üzere yeni fırına atılmıştı. Çay suyunu koyup kahvaltı için masayı hazırlamaya koyuldum. Bahçedeki masanın örtüsünü serip servis tabaklarını dizdim. Yiğit çoktan tülleri takmayı bitirmiş olacak ki yanıma geldi.
" Abla ben babamla gidiyorum. Gelirken alınacak bir şey varsa mesaj at. " Kapağını henüz açtığım zeytinden alıp ağzına attı. Yanağımı sıkıp tepkimi beklemeden hızla mutfaktan çıktı.
" Gelirken ekmek alın ! " diye arkasından seslendim. Kahvaltılıkları bahçeye çıkarırken kapı zili çaldı.
" Anne ! Kapıya bakar mısın ? " Bir süre sonra evden gelen neşeli konuşma sesleri içeriye girmem için beni şevklendirdi. Çatal ve bıçağı kahvaltılıkları yerleştirdiğim tepsinin kenarına iliştirdim. Tepsiyi bahçe masasına bırakıp mutfağa geri döndüm. Çaydanlıkta kaynayan suya daha fazla eziyet etmemek için hızlıca çayı demledim. Tezgahı son bir kez silip adımlarımı salona yönelttim.
Emel teyze ve Banu Abla gelmiş annemle salonda oturuyorlardı. Yanlarına gidip önce Emel teyzeye sarıldım.
" Hoş geldiniz. " En son kaç ay önce görüştüğümüzü hatırlamıyorum ama Emel teyzeye sarıldığımda aldığım o koku beni çocukluğuma götürdü. Ben çocuk olmayı çok seviyorum galiba. Hatta galibası fazla...
Emel teyzeden ayrılıp çocukluğumun bir başka anısına sarıldım. Banu Abla beni sıkı sıkı kucakladı. Ayrıldığımızda yüzüme uzun uzun baktı.
" Çok özlemişim kız seni. "
" Bende çok özledim Banuşum. " Sesimdeki özlem sevilmeyecek gibi değildi. Kanepenin boş olan tarafına annemin yanına geçip oturdum.
" Kemal amcayı göremedim, o nerede ? " Merakla Emel teyzeye bakıp cevap bekledim.
" Ali abiyle çıkarken karşılaştık. Bora' yı almaya gittiler beraber. " Kafamı aşağı yukarı salladım.
" Emel doktor ne dedi Asiye teyze için ? " Emel teyzenin yüzü düştü. Belli ki iyi bir haber yoktu.
" Tahlil sonucunu bekliyoruz ama pek iç açıcı değil be Feride. " Annem iç çeker gibi derin bir nefes verdi. Verdiği ümitsiz nefese rağmen sözleri arkadaşının yüreğini ferahlatmak için ümit doluydu.
" Çıkmadık candan ümit kesilmez Emel. Eski topsaktır Asiye teyzem. Allah'ın izniyle bir şeycik olmaz. "
" İnşallah Feride. " Emel teyze düşen yüzünü toplayıp dudaklarına ufak bir tebessüm yerleştirdi. Konuyu değiştirmek için aklına gelen ilk gelen soruyu yönelti. " Sen ne yaptın kızım? Okul nasıl gidiyor ? " Bende az önce aldığımız kötü haberi hatırlatmamak adına yüzüme tatlı bir tebessüm yerleştirdim.
" Son senemdeyim, az kaldı bitmesine. "
" Okuldan sonra peki ? Var mı hayırlı bi kısmet ? " Bu soru benden ziyade daha çok Anneme yöneltilmiş gibiydi.
" Yok vallahi. Hoş olsa çocuk bunla iki gün durmaz. " Anneme sitemkar bakışlarımı fırlattım ama tesir edeceğini sanmıyorum.
" Ayıp oluyor ama anne. Ben senin kızınım. " Emel teyze ve Banu Abla oldukları yerde halimize bıyık altından güldüler. Galiba annemin istediği de buydu.
Cebimde varlığını unuttuğum telefonumun titreşimiyle irkildim. Telefonu cebimden çıkarıp gelen mesaja baktım. Gelen mesaj hayvanat kardeşimdendi.
" Babamlar paketi almış geliyorlar. " Telefondan kafamı kaldırıp ayaklandım. Banu abla dediklerime gülüp benimle beraber ayağa kalktı. Ben mutfağa geçtiğimde ardımdan gelen ayak sesleriyle Banu ablanın da benimle geldiğini anladım.
" Ne eksik hemen masaya götüreyim. " dedi ben çay bardakları hazırlarken.
" Masaya çatal bıçakları koydum. Onları yerleştirebilirsin. Peçetelik kiler dolabında. " Fırında patates olduğu aklıma gelince panikle fırının kapağını açtım. Sıcak buhar yüzüme vurduğunda kendimi geri çektim. Tam zamanında yetişmiştim. Fırın eldivenlerini elime geçirip nar gibi kızarmış elma dilim patatesleri fırından çıkardım. Sıcak tepsiyi sıcağa karşı etrafımda en dayanıklı olduğuna kanaat getirdiğim ankastrenin üzerine koydum. Ardından beş tane yumurta çıkarıp haşlanması için ocağın üzerine koydum.
" Yağmur ! Gerçekten yok mu biri ? " Patatesleri tabağa koyarken Banu abla arkamdan yaklaştığı için korkarak yerimde sıçradım.
" Banuş ödüm koptu. Kim yok ? "
" Feride teyze dedi ya. Gerçekten sevgilin, ne bileyim flörtün falan yok mu ? "
" Yok. "
" Burada kız kızayız, bana yalan söylemiyorsun dimi ? " Kaşığı patatesi koyduğum tabağın üzerine bıraktım. Gözlerimi kocaman açıp Banu ablaya baktım.
" Banuş sana yalan borcum mu var ? Beni ne doktorlar ne mühendisler istedi ama ben varmadım. İlle de Banuşum dedim. "
Ufak bir kahkaha patlattı. " Banuş sana kurban olsun. " Yanağımı sulu ve sert bir şekilde öpüp patates tabağını aldı. Ardından bahçeye doğru ilerledi.
" Çok özlemişim kız seni. " diye ekledi. Bende çok özlemiştim. Bir ablam olmamasına rağmen hiçbir zaman abla yokluğu çekmedim. Yeri geldi kavga ettik yeri geldi dertlerimizi paylaştık yeri geldi sarıldık, ağlaştık.
" Bende çok özledim. " diye seslendiğimde çoktan yanıma gelmişti.
" Yumurtalar kaynıyor. Kaç dakika tuttun? "
" Beş dakika. "
Salatalıklar kabuğunu soyup doğramaya giriştim. Banu ablada çeri domatesleri bölüp tabağa yerleştirdi. Kaynayan yumurtalara tuttuğum sürenin sonu gelince onları alıp soğuk suyun altına koydum. Kapı zili çaldı.
" Yağmur sen kapıya bak, ben yumurtaları soyarım. "
Elimi mutfağın girişinde duran havluya silip kapıya ulaştım. Kalp atışlarımın hızlandığını hissettim. Ardından küt küt sesi kulağıma geldi. Vücudumu ensemden başlayarak saran sıcak hava dalgası dudaklarımı kurttu. Neden bu kadar heyecanlanmıştım ki ?
Çöle dönmüş dudaklarımı yalayarak ıslattım. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım.
Karşımda çocukluğumun bir başka sureti duruyordu. Güler yüzü, esmer teni, dağınık saçları... Ama hatrımda olan çocukluğumun uzun boyu, kirli sakalları ya da kaslı vücudu yoktu. Sadece karşımda duran artık çocuk değil, çocukluğum hiç değildi.
Geleceğini duyduğum ilk andan beri aklımda ki çocuğun kapıdan içeri gireceğini düşünmem tam bir aptallıktı. Elbette o da benim gibi büyümüştü. Muhtemelen o da beni böyle görmeyi beklemiyordu. Nasıl görecekti ki zaten ?
Düşünceleri bir kenara bırakıp sıcak bir ' hoş geldin 'le karşılama yaptım. Kemal amca, görmeyeli saçlarının bir kısmı beyazlamıştı ama hala eskiden olduğu gibi yakışıklı ve heybetliydi. Ona sarılıp içeri buyur ettim. Yiğit ve babamda içeri geçince Bora' ya karşı karşıya kaldım. O ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi.
" Hoş geldin. " Kapıyı açtığımdan beri yüzündeki gülüşü solmamıştı.
" Hoş buldum. "
Çocukluğumun sesi de değişmişti. O sesi tam hatırlayamasam da bu sert ve erkeksi sesin çocukluğuma ait olmadığına eminim.
Ellerini kollarımın altından geçirip sarıldığında kokusu burnuma ilişti. Tanıdık bir koku değildi ama beni kendine çekiyordu. Hiç düşünmeden kollarımı ona sarıp sarılmasına karşılık verdim.
Yıllardır görüşmediğimiz için aramızdaki o arkadaşlık bağının koptuğunu düşünmüştüm. Ne büyük yanılgı. Şu an Bora' nın kollarında o bağla daha sıkı bağlandık. Hiç kopmayacak görünmez bir bağ ikimizi bağladı. Sonrada etrafımıza bizi koruyacak büyük bir kalkan ördü. Kimsenin göremeyeceği, geçemeyeceği ve bize zarar veremeyeceği bir kalkan.
Kollarının arasından sıyrılıp sarılmamıza son verdim. Salona geçmek için hareketlendiğimizde eliyle beni yönlendirdi.
" Oğlum hoş geldin. " Annem Bora' ya sıkı sıkı sarılıp sırtını sıvazladı.
" Hoş buldum Feride teyze. " Annemden ayrılıp Emel teyzenin yanında mahsun oturan Asiye teyzenin yanına ilişti. Dizlerinin dibine oturdu. Elini öpüp alnına koydu.
" Anneannem, nasılsın ? "
Aliye teyze, elini Bora' nın saçlarına götürüp yavaşça okşadı.
" Ben iyiyim oğlum. Senin bu ananın evhamları. Beni evime götürseniz hemencik iyi olurum ben. " Bir yerde okumuştum, Asiye teyze gibi eski topraklar yıllarını geçirdikleri evlerde bağ kuruyor, oradan ayrıldıklarında ise bitap düsüyorlarmış. Ne gerip ama ?
" Sen yeter ki iyi ol. " Bora anneannesinin dizine minik bir öpücük bıraktı.
" Hani kızı getirecektin ? " Herkes şaşkınlıkla açılmış gözlerle Bora' ya baktığında o da anlamadığını ifade eder gibi kaşlarını çattı.
" Ne kızı anneanne ? "
" Anlatmıştın ya bana, seviyorum, demiştin. "
Bora aşık olmuş. Kim acaba o kız ? Nasıl biri ? Güzel mi ? Acaba anlaşabilir miyiz ? O kız Bora' yla arkadaş olmamızı ister mi ki ? Ya istemezse ? Daha henüz kurduğumuz bağ kopacak mıydı yani ?
Asiye teyzenin sorduğu soruyla milyon tane soruyu bir anda aklımdan geçirdim. Salona bir sessizlik çöktü. Herkes Bora'nın ne diyeceğini bekliyordu.
" Anneanne, konuştuk ya bunu daha önce. Yok öyle bir şey. " Derin bir nefes verdim. Sıktığımı fark etmediğim çenem gevşedi. Asiye teyzenin sorusuyla gerçekten gerilmiştim.
" Bora yoldan geldi, acıkmıştır. Buyrun kahvaltıya geçelim. " Madem kız mız yoktu en iyisi konuyu değiştirmekti.
Herkes bahçeye geçti. Ailecek huzurlu bir kahvaltı yaptık. Ailecek diyorum çünkü biz gerçekten bir aileyiz. Ben doğduğumdan beri bu insanlarla beraberdim. Benim bütün nazımı, kaprisimi, şımarıklığımı hatta ergenliğimi bile bu insanlar çekmişken ' aile ' kelimeseninden daha sıcak ve anlamlı bir tabir düşünemezdim.
Kahvaltı masasını toplayıp masada çay saatine geçmiştik. En sevdiğim kısım buydu. Yemek faslı kapatır çay eşliğinde muhabbet ederdik.
Bora' nın futbol hayatı konuşuldu önce, sonra Asiye teyze sayesinde eskilerden konu açıldı.
" Yağmur doğdu eve getirdik ama Banu' yu görmen lazım. Papucum dama atıldı, diye nasıl feryat ediyor ama. Yağmur' u bıraktık Banu'yu eyliyoruz. " Babam ilk eve gelişimi ballandıra ballandıra anlatırken herkes küçük Banu' nun kıskançlıklarına kahkahaya boğuldu.
" Bora' ya ne demeli ? Sevmek isterdik de kimseye sevdirmezdi Yağmur' u. Neymiş efendim Ali amcası Yağmur' u ona emanet etmiş kimse dokunamazmış. " Bora' ya baktığımda Emel teyzeyi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle dinliyordu.
" Ay ! Hatırlıyorum. Beşiğin başında nöbet tutardı. Yağmur acıktı, derdim de yine de yalnız bırakmazdı. " Annemde bebeklik anılarıma bir yenisini ekledi. Bora' yla dolu olan anılara ...
" Aferin Bora. Eskiden olduğu gibi şimdi İstanbul' da da göz kulak ol. "
" Baba, çocuk muyum ben ? Hem teyzem var ya. " Sesim hayli sitemli çıkmıştı. Bora' yı bana bakıcı olsun diye resmen tembihliyordu.
" Kızım iyi ya ikinize de göz kulak olur. "
" Ali, Feraye koca kadın oldu, ayıp. " Bu sefer sitem sahibi annemdi.
" Kusura bakma hayatım. Baban vefat ettiğinde, Allah rahmet eylesin, Feraye' yi bana emanet etti. Koca şehirde benim aklım bunlarda mı kalsın ? " Babam inatçı tavrını sürdürdü. ' Bunlar 'derken eliyle beni işaret ederek aslında teyzem ve benden bahsediyordu.
" Ali amca merak etme sen. İhtiyaç halinde ben yanlarında olurum her zaman. "
Bu neydi şimdi ? ' Bebekken beşiğinin tepesinde beklediğim gibi şimdi de evinin önünde beklerim, kimseyi de yaklaştırmam ' demenin kibar hali mi ?
" Siz neden kertmediniz bu çocukları ? " Soru Asiye teyzedendi. Açıkçası siz beşik kertmesiniz deseler yadırgamazdım şu an.
" Ben kertecektim anne ama bu Ali yüzünden olmadı. Bon kızımı komsolere vermem, dedi de dedi. Elin hırtı gelip kızını aldığında benim oğlumu mumla ararsın. " Kemal amcanın dedikleriyle herkes tekrar kahkahaya boğuldu ama ben gülmedim. Bora'ya baktım. Bir an ciddi ifadesiyle bana baktığını yakalasamda hemen kafasını çevirdi. Yüzüme ateş bastı. Muhtemelen yanaklarım kızarmıştı. Kemal amcanın dediklerinden mi yoksa Bora' dan mı bilmiyorum ama utanmıştım.
" Ben kızımı ne elalemin hırtına ne de senin hırt oğluna vermem. " diye itiraz etti.
Babamla Kemal amca kendi aralarında tartışmaya tutuşurken annem ve Emel teyzede kendi aralarında muhabbete daldılar. Yiğit de telefonuna gömülmüş kendine hayret edilecek sessizlikteydi. Ben çay doldurmak için bardakları alıp mutfağa geçtim. Ardımdan Bora da elinde boş çay bardaklarıyla geldi.
" Çok uzun zaman oldu görüşmeyeli ama sen hiç değişmemişsin. "
Ben son bardağıda doldururken o çoktan kirli bardakları makineye yerleştirdi bile.
" Sen benim aksime değişmişsin. " Çaylar soğumadan bahçeye çıkıp servis ettim.
" Yağmur gel, otur. Dedikodu var. "
Etrafıma baktığımda Bora gelmemişti. Elimde ki boş tepsiye baktım.
" Tepsiyi bırakayım, geliyorum Banuş. "
Hızlı adamlarla mutfağa ilerledim. Bora elleri ceplerinde tezgaha yaslanmıştı. Ben içeri girince eydiği kafasını kaldırıp yüzüme baktı.
" Nasıl değişmişim ? Yani iyi anlamda mı kötü anlamda mı ? "
Cümlenin ' yani ' den sonrasında hızlı konuştu. Sanki yanlış anlamamdan çekinir gibi bir hali vardı.
" Yani benim en son hatırladığım Bora, çocuktu. Kısa boylu, zayıf, kara bir şeydin. " Yaslandığı tezgahtar ayrılıp bir kaç adımda karşıma dikildi.
" Şimdi ? "
" Büyümüşsün. " Hiç düşünmeden ağzıma gelen ilk kelimeyi söyledim. Çok yakışıklı olmuşsun falan diyemezdim. Egosu tavan yapardı kesin.
" Ya ben ? Gerçekten hiç değişmedim mi ? " Bana başka bir şey sormasına engel olmak adına sorusunu kendime çevirdim.
" Yani genç bir kadın olmuşsun elbette ama hala o küçük şımarık kız çocuğu içinde. " Şımarık mı ?
" Ben şımarık değilim bir kere. " Kalın erkeksi sesiyle ufak bir kahkaha attı.
" Şımarıksın. " diye inat etti. Büyük ellerini saçlarıma götürdü. Ne kadar onları uzaklaştırmaya çalışsamda saçlarımı karıştırmadan ellerini çekmedi. Unutmamıştı. Küçüklüğümden beri en sinir olduğum şey saçlarımı karıştırmasıydı. Her seferinde inadıma inadıma yapardı. Özellikle okula gideceğim zaman özenle taradığımı bile bile saçlarımı bozmaktan çekilmezdi. Bir de şimdiki gibi bundan keyif alırdı.
" Sana dedim ya değişmişsin diye. Bir huyun değişmemiş. Hala eskisi gibi gıcıksın. " Kahkaha atarak yanımdan ayrıldı. Gıcık. Bu seferde umursamayarak beni sinirlendirmeye çalışıyordu.
Mutfaktan çıkmadan onu. duyabileceği bir şekilde bağırdım.
" GICIK ! " |
0% |