Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@eyfetzeygonk

Genç adam heyecanla, doktorun ağzından çıkacak sözünü bekler. Doktor sıkıntılı sesle iç çekerek:

"Buraya geldiğinde kanaması vardı durdurduk".

Adamın kalbine korku düşerek:

"Ama Eylem'in durumu iyi değil mi doktor hanım?"

Doktor: "evet, durumu iyi".

Adam göğe bakarak mırıldanarak: "Şükürler olsun" der.

Doktor tembihleyerek: "Ama bir süreliğine ayağa kalkmaması gerekiyor, yoksa kanamasını durdurmak zor olabilir".

Adam kafasını sallayarak: "Siz hiç merak etmeyin, ben kendisine gözüm gibi bakıyorum, bundan sonra daha dikkatli bakacağım kendisine".

Doktor yanından ayrıldıktan sonra, kadını normal odaya alınmak için doğumhaneden çıkarıldığında adamın kalbi nerdeyse, duracakmış olacaktı. Genç kadın yorgun ve bitkin şekilde sedyede uzanmıştı. Belki de hayatında ilk kez bu kadar çok yorulmuştu. Adam sevdiğinin avuç içini öper, gözlerinden narince yaş akarak muzip bir sesle:

"Canıım..."

Kadın gözlerini ağır şekilde açar, karşısındaki sevdiğini görmesiyle hafif şekilde gülümser ve cılız sesle:

"Fethi..."

Sanki birbirilerinin seslerini uzun zamandır duymamışlardı, hasret kalmışlardı bu seslere, bakışlara ama oldukça mutluydular gözlerindeki o sevinç uzaktan belli oluyordu... Adam hafif şekilde saçını okşayarak alnından öper:

"İyi misin bitanem?"

Kadının sesi nefesi kesik kesik çıkarak: "iyiyim, hem de daha iyiyim. Sen nasılsın? Be-bebeğimiz iyi değil mi?"

Adam mutluluk göz yaşlarıyla: "gayet iyi kızımız. Ben de iyiyim".

İkili derin nefes aldıktan sonra, kadın merakla: "bebeğimiz neye benziyor? Tam görebildin mi?"

Adam aynı ses tonuyla: "Senin gibi çok güzel, beyaz tenli, ama Mercimek kadar boyu var..."

Bu sırada hemşire konuşmalarını bölerek: "annenin dinlemesi gerek, odaya götürelim sonra konuşursunuz".

Adam anlayışla karşılayarak hemşireye: "t-tabi olur".

Adamın eli sevdiğinin elinden kayar, alnından öperek sadece onun sesini duyacak şekilde:

"Seni seviyorum..."

Genç kadın da gülümseyerek mırıldar: "ben de..." der götürürler.

Hemşireler kadını gönüllülerin hazırladığı süslü hastahane odasına yerleştirir, yerlerde beyaz ve mor balonlar vardı. Her şey o kadar güzel hazırlanmıştı ki, duygulanmamaları mümkün değildi. Onlara destek olan ne kardeşleri, ne de aileleri vardı... Ama yine de onlar ikisi de birbirileri için yeterdi.

Genç kadını yatağa yerleştirirler, odanın ısısını artırırlar. Sabahın erken saatleridir artık güneş de doğar. Sanki onlar için her şey geride kalmıştı, artık bahar gelmişti... EyFet'in içi artık sımsıcak olmuştu. Çünkü artık aşıkların meyvesi dünyaya gelmişti.

Genç adam sevdiğine beyaz ve mor lavantalarını verir ve elinin avuç içini öperek, kadın da onun yanağını okşar yorgun bir şekilde gülümser, daha sonra kokusunu içine çeker. Adam yeni anne olmuş sevgilisinin yanında oturur. Kadın adamın beyaz lavanta çiçeklerinin aldığını anlamaz ve merakla:

"Sen bana hep yalnız mor lavanta alırdın, beyaz lavantanın bir farklı anlamı mı var?"

Genç adam hafif gamzeli gülümseme ile tek kaşını kaldırır:

"Tüh, beyaz lavantalar yanlış adrese gitmiş. Onları sana almamıştım, başka sevgilime almıştım".

Kadın şaşkınlıkla bakarak: "Başka sevgiline? O da mı burada yani? Sen ne zamandan beri sevgilin var?"

Adam yüz şekli değiştirmeyerek: "Evet, o da burada. Daha bugün tanıştık, ilk bakışta ben ona, o da beni sevdi".

Kadın kıskançlıktan dudaklarını kemirir sakin kalmaya çalışarak:

"Demek, birbirinize aşık oldunuz. Bak şu işe ya... Benden güzel mi bari?"

Adam sevdiğinin kıskandığını hissederek: "Hem de çok güzel kız, beyaz tenli, kahverengi gözleri, dudakları kiraz gibi".

Kadın yavaşça, dikkatlice oturma pozisyona alır ve yerini dişlerini sıkarak: "Oh oh ilk bakışta gözlerinle çizmişsin kızı. Demek ki bana ihanet ettiğini kabul ediyorsun?"

Adam düşünmüş gibi yapar ve kıkırdayarak: "Bilmem, sana ihanet etmiş mi oluyorum?!"

Kadın aynı yüz ifadesiyle kalarak: "Buna bak ya, gözümün içine bakarak bana aldattığını söylüyor, üstelikte pişmiş kelle gibi sırıtıyor ya. Kim o kız?"

Adam yüz ifadesini değişmeyerek: "Senin çok yakından tanıdığın bir kız. Nerdeyse birazdan burada olur".

Kadın arkasındaki yastığı fırlatır ve sinirle: "Benim çok yakından tanıdığım biri öyle mi?! Bir de buraya gelecek öyle mi?! Ben şimdi senin boynunu kırmaz mıyım Fethi Kulaksız?!"

Adam sevdiğinin sakinleştirmeye çalışarak koluna dokunarak: "Dur Eylem, sakin ol!".

Kadın kollarını çekerek: "Dokunma bana! Git o sevdiğin kıza dokun, kokla sen!..."

Adam tek kaşını kaldırarak: "kovalasan da, "defol!" desen de gitmeyeceğim Eylem".

Kadın karnını tutarak: "Ne yani kuma olarak senin yanında mı olacağım?! Tıpış tıpış gideceksin, bundan sonra kızımı asla görmeyeceksin Fethi Kulaksız!"

Adam sırıtarak: "hiç bu kadar emin olma!"

Genç kadın sinirle: "Bak hâlâ..."

Bu sırada kapı açılır, küçücük bir bebek arabasını sürükleyen bir hemşire içeriye girer. Adamın gözleri dolarak gülümser:

"İşte benim minik sevgilim geldi... Benim canım kızım".

Kadın duyduğu cümle şok olur, durumu anlamaya çalışır:

"N-nasıl ya? Deminden beri sen kızımızı mı söylüyordun?"

Adam kıkırdayarak: "Evet kızımızdan bahs ediyordum sevgilim. Sen ne zannetmiştin?"

Kadın dediklerine çok pişman olur ve adamın yüzüne bakamaz:

"Ben oysaki seni..." elini alnına koyarak: "ya ben nasıl bunu düşünürüm?!"

Adam gülümseyerek kadının kafasını kaldırır: "Ben senden öncesine hiç böyle güzel bakmadım, bundan sonra bakmam da. Ama kızımızdan başka..."

Genç adam yerinden kalkar, bebeğinin başına geçer. Onu görerek gözlerinden yaşlar akar yanağından ve hafif gülümsemeyle "Mercimek" diyerek fısıldar. Kadın da bu manzarayı görüp aynı şekilde duygulanır ve gözlerinden yaşlar akar.

Adam gözlerini bebekten ayırmayarak, sevgi dolu sesiyle:

"Eylem, bu küçücük be..." der elini uzatır ve hareketsiz duran ancak puslu gözlerini babasına dikmiş halde, sessiz bi şekilde bakan bebeğin parmaklarını tutar. Mercimek'in elleri o kadar minicikti ki, adamın bir parmağının kalınlığını kavradığında küçük parmakları birleşmiyordu. İşaret parmağını sımsıkı tutan bebeğe bakarak içli sesle:

"Eylem, galiba bana bir şeyler oluyor. Sanırım daha da tutuldum ona".

Genç kadın durumu farkına varır ve eğlenir şekilde kıkırdar:

"Ben az önce numaranı yedim çok şükür. Ama bunu unutma, ben ilk sıradayım sevdiklerinin arasında ve yerimi kimseye vermem".

Adam büyülenmiş şekilde kızına bakara ve elinin üstünü öperek:

"Eee sen numara yaparsan, ben de öyle yaparım Eylem Kulaksız. Sorun değil. Sizi kollarımla sarmak ve kalbimin içine yerleştirmek istiyorum. Içinizdeki güzellik öyle ki, sizi sonsuza kadar öpmek istiyorum. Sizi sevdiğimden daha fazla ve de daha çok sevemem..."

Hemşire gülümseyerek: "Bebeğinizi kucağınıza alabilirsiniz".

Adam orada duran hemşireyi yeni fark etmiş gibi bakar ve daha ikinci kez kucağına almasına bakmayarak yine heyecanını bırakabilmemişti:

"Alabilir miyim, bilmiyorum... Daha Mercimek kadar, ben nasıl kucağıma alayım ki!?"

Kadın sanki bu anı çoktan bekliyormuş gibi, hasretle izliyordu:

"Bizi hep kalbinde yerleştireceğini biliyorum. Şimdi kucağına al, bana olduğun gibi, kızımızın da kahramanı nasıl olacağını göster".

Hemşire dikkatlice bebeği kucağına alır, adam hazır bir şekilde kollarını açar. Hemşire bebeği onun kollarının arasına bırakır ve hemşire gider. Tam giderken adam durdurmaya çalışır:

"Bi' dakika bekleyebilir misiniz?"

Kadın anlamaz şekilde: "N'oldu Fethi?"

Adam sevdiğine bakarak: "bu anı ölümsüzleştirmek istiyorum canım".

Yüzünü hemşireye tutarak sözüne de eder: "Lütfen bizim bu anın resmini çeker misiniz?"

Kadın karşı çıkarak: "Ha-hayır ya, üstüme bakar mısın Fethi? Bu halde çektirtmem, olmaz".

Genç adam sevdiği kadının yanağına okşayarak:

"Sen her halinle güzelsin bitanem ve seni her halinle seviyorum bunu unutma. Görüyorsun Eylem, bir zamanlar beni gizlice çektiğin fotografta, şimdi biz aile olduk. Bu da senin sayende oldu. İyi ki o kitapçıda olup, fotoğrafımı gizli gizli, izinsiz fotoğrafımı çektin. Şimdi bu bebeğimizle olan ilk fotoğrafımız olacak. Ve bu güzel tabloyu hafızamızdan asla silinmeyecek. Hep bu anda, üçümüz bir arada kalacağız sana söz veriyorum..."

Kadının narince gözyaşları akar ve yanağına da süzülür:

"Asıl sen iyi ki o kitapçıya gittin. Belki karşına çıkamayacaktım, bu güzel tablo çekilmeyecekti. İyi ki varsın, iyi ki varsınız hayatımı süslediniz".

Eylem ve Fethi birbirilerine aşkla bakar. Adam duygulanır ve sevdiğinin gözyaşlarını silerek:

"Karşıma çıktığın güne şükürler olsun".

Kadın da aynı duyguyla: "şükürler olsun".

Çift gülümseyerek hemşireye bakar, hemşire de bu anın fotoğrafını çeker. EyFet teşekkürlerini bildirdiklerinden sonra, hemşire gider. Fethi dikkatini bebeğine yöneltir. Sanki dünya iletişimini kesmişti, hemşirenin gittiğini bile farketmemişti. Yalnızca kızına bakıyor ve onun gözlerinin etkisinde kendisini kaybetmişti. Genç adam yürüyerek sevdiğinin yanına gelir. Adam sevinç gözyaşlarıyla bakar sevdiğine:

"E-Eylem, bakar mısın ne kadar küçücük ve bir o kadar güzel..." der derhal bebeğine bakar.

Adamın sanki nutku tutulmuştu, güçlülükle ifade kuruyordu:

"A-ama çok sessiz... az önce ağlıyordu ama".

Sevimli bebek babasının gözlerinin içine bakıyordu masum bakışıyla.

Kadın da sevinç gözyaşları yüzüne akıyordu:

"Karnı tok olduğu için, temizlendiği için ağlamıyordur. Hem de bizi görüp ve güvende hissettiği için ağlamıyordur".

Genç adam kolunu kaldırıp başını eğerek burnunu ona sürter, teni sanki pamuk gibiydi. Kokusunu içine çekerek:

"Aynı sen gibi kokuyor, senin bana bağladığı gibi bebeğimizde o eşsiz kokusuyla, lavanta kokusuyla bana bağladı Eylem. Sen benim mor lavanta kokulumsun. Yani sadakatin, gücünü, ihtişamını ve seni bana bağlayan o mor lavantamsın. Bebeğimiz de kendisi bana bağlasa da, kokusunu güzelliğini ve estetiği ile beni büyülüyor. Bu yüzden de hayatımıza bembeyaz sayfa ile gelen o beyaz lavanta kokulum".

Kadın sevdiğinin anlamlı sözlerinden derin nefes alır, hafif şekilde başını sallar:

"Sen hayatımda tanıdığım en güzel kalpli insansın. Kızımıza da güzel baba olacağını eminim. İyi ki seni sevmişim".

Birbirilerinin alnınlarını yapıştırır ve adam kısık sesle: "sen de... iyi ki..." der.

Genç adam bebeğinin tombul yanağından, elinden öper. Adam hâlâ bebeklerinin olduğunu kabullenemiyordu. Yarım alışmış, yarım da alışamadı. Duygusal bir bakışla:

"B-bu sadece bizim bebeğimiz öyle mi Eylem?"

Genç kadın: "Evet, Fethi. Kendi canımız, kendi kanımızdan, gördüğümüz bu aşkımızın meyvesi sadece bizim". Der adam yatağın kenarında oturur ve bebeğini kadının kollarına bırakır.

Genç kadın bebeğinin kokusunu içine çeker ve gülümseyerek sevdiğine bakar: "gerçekten öyleymiş, lavanta kokusunda bana çekmiş".

Elini öperken bebeğin bileğindeki yazıyı görür ve yazıyı okuyarak yüzümde tebessüm oluşur ve sevdiğine bakarak:

"Yaa Fethi, bakar mısın? İsmimizin kısaltılmış hâlde ne yazmışlar?"

Adam bebeğinin elini okşayarak okur: "EyFet'in bebeği... Evet bu bizim bebeğimiz. Bizim aşkımızı süsleyen, dünya güzeli bir prensesimiz".

Bu sırada doktor gelir, bebeğin ve sevdiğinin durumunu kontrol eder. Kadın bir an önce evine gitmek ister. Doktor bebeğe gülümser:

"Durumunuz gayet iyi, isterseniz gidebilirsiniz. Ama ben şimdilik burada kalmanızı önerirdim".

Genç kadın kafasını hafif şekilde sallayarak: "Yok evde daha iyi hissederim kendimi".

Doktor tembihleyerek: "O zaman kendinize dikkat edeceksiniz, kendinizi yormayacaksınız. Ağır eşyalar taşımak, zorlu şeylerden ve kısa zamanlığına işinizden uzak duracaksınız".

Adam gülümseyerek: "Merak etmeyin, doktor hanım. Eylem'i yerinden kalmasına izin vermeyeceğim".

Doktor: "O zaman anlaştık, her ay buraya gelip bebeğinizi kontröl ederiz". Adam her şey için teşekkürünü eder ve doktor gider.

Kadın kafasını adamın omuzunu koyar ve tekrar bebeğine bakarak:

"Alnı, kaşları, kıvırcık saçları, tombul yanakları aynı sen. Ama bu haksızlık. Tıpkı babasının süsüymüş. Bana benzer yanı sadece kaşları, gözleri, dudakları ve burnu. Bir de beyaz tenli olması".

Adam kadının mızmızlanmasına kıkırdar:

"Önemli olan bizim gibi, kızımız da o güzel gözleri ile bize hayranlıkla, aşka bakacak. Bizim yanımıza koşacak ve sımsıkı sarılarak bizim yanacıklarımızdan öpecek".

Eylem'in de yüzünde gülümseme oluşurken bebeğinde yüzü gülümser ve şaşırarak:

"Fethi, bak! Bebeğimizinde gamzesi var. Bu kadar tesadüf olamaz herhalde. Yok sen babana çekmişsin ufaklık. Yok ya bu babasının süsü olmuş gerçekten. Babasının süsü... babasının süsü... tabi ya babasının süsü ..."

Adam kadının son sözünü neden tekrarını merak eder ve dikkatini bozar:

"Eylem, ne düşünüyorsun? Babasının süsü diye diye takıldın".

Kadın merakla sevdiğine sorar: "Fethi, biz kızımızın isim bulmuş muyduk?"

Adamın yüzü düşerek: "daha 1.5 ay zamanımız olacağı için düşünemedik".

Kadının aklında bir isim var ve bir isim bulamadıkları için gülümser. Bebeğinin ismini onunla paylaşmak ister:

"Aslında bunu uzun zamandır düşüyordum. Kız olursa, adı Zeynep olsun diye. Senin gibi sevgili dolu bakan, anlayışlı, kalbi de senin gibi güzel olsun diye".

Kıkırdamasına bakmayarak gözlerinden yaşlar akar: "Aynı zamanda sana benzemiş aceleci bir hali var gelmek için".

Adamın da gözlerinden yaşlar akar ve titreyen sesiyle: "Olsun, canım olsun..." der.

Fethi ayağa kalkarak bebeğini dikkatice kucağına alır ve kızının kulağına 3 kere "senin adın Zeynep" der ve kızcağız da gığıldar ve sevimli hareketler yapar.

Genç adam gülümseyerek: "Aramıza hoş geldin Zeynep Kulaksız"

Eylem'in yanına gelir ve birbirilerine dikkatlice sarılırlar. Artık kalplerini bütünleşmiş hâliydi.

Bu sırada adamın telefon çalınır ve arayan kişi Mücahittir. Eylem ve Fethi göz yaşlarını siler ve kadın merakla kim aradığını sorar:

"Kimki bu sabahın bu saatinde?"

Adam göz devirerek: "Sence kim olabilir ki bu saatte? Keşanlı yine. Maç diye diye tutturdu. Şimdi de bana hatırlatma uyarısı yapacak".

Kadın dalga geçer gibi muzip gülümsemesiyle:

"Mücahit işte, istediğini alamayınca böyle almaya çalışıyor. Unutma ki, sende istediğini almayınca sinir küpü oluyorsun. Hadi aç bakalım, ne diyecek?"

Adam gözlerini büyütür ve kısık sesle: "Eylem ya".

Adam telefonu açar açmaz direk Mücahit çağrıda bulunur ve tembihleyerek:

"Bak Avcı, bu kez bahane kabul etmiyorum, hemen geleceksin. Anladın mı beni?!"

Ateş kıkırdayarak: "Oğlum, bir günaydın de önce".

Mansur kıkırdayarak: "Komutanım, Keşanlı komutanımın merhabalaşma şekli böyle zaten". Direk konuya girer.

Telefon diğer ucunda genç adam dişlerini sıkarak:

"Sana da günaydın Keşanlı".

Mücahit yola verici şekilde: "Günaydın Avcı. Bak Avcı bahane bulma, saat 5'de toplanacağız".

Genç adam bunalmış ses tonuyla: "Oğlum, ben gelemem".

Mücahit sinirle: "Nasıl yani ya gelemem?! Avcı, biliyorsun seni severim kardeşim. Gelmezsen kardeşlik silerim seni".

Ateş: "Oğlum, boş boş konuşma".

Mücahit omuz silker.

Fethi daha fazla dayanamaz ifadesiz yüzle: "Keşanlı, saçma sapan konuşma! Biz ölene kadar kardeşiz. Bizim kızımız oldu! Ondan gelmiyorum".

Mücahit anlamayarak sırıtır, Feyzullah merakla: "Abicim, ne diyor Fethi abim?"

Mücahit gülerek: "Kızları olmuş ondan gelmiyor Fethi Komutan'ımız".

Herkes yerinden şaşkınlıkla kalkar, yüzlerinde gülümseme oluşur ve Ateş de zorla telefonu alarak, önce Mücahide:

"Lan, oğlum bunun şakası mı olur? Fethi baba olmuş!"

Mücahidin aklı yeni kendine gelir. Ateşin sesi titreyerek telefonun ucunda kardeşine:

"Avcı, doğru mu söylüyorsun? S-sen baba mı oldun lan?"

Genç adam ilk önce sevdiğine, daha sonra bebeğine gözleri dolu şekilde bakarak:

"Evet, Karabatak. Baba oldum. Artık sende gerçekten dayı oldun". Ateş ağlamaya başlar:

"Ulan Fethi... ulan Fethi. Beni çok mutlu ettin kardeşim, tebrik ederim. Birazdan geliyoruz oraya".

Adamın da gözlerinde yaşlar akar:

"EyvAllah kardeşim. Yok gelmeyin buraya, biz birazdan eve gideceğiz zaten orada görüşürüz".

Ateş gözyaşlarını silerek: "Tamam öyle olsun, ben bizimkileri toparlarım, sizde yavaş yavaş gelin buraya. Yeğenimi benim yerime öp ve dayıoğlumu da tebrik et".

Adam da gülümseyerek: "Tamam kardeşim ederim, geldiğimizde sen öpersin yeğenini". Der kapatır telefonunu.

 

Mücahit durumundan sitem ederek: "Lan yine, gülüm gibi maç gitti ya. Bu gidişle paslanacağım ya". Ateş göz devirerek: "ulan biz ne hâldeyiz, sen ne hâldesin ya?!" Mansur derin nefes alarak: "Hepimizin gözü aydın, biz amca olduk, Avcı Komutan'ımız baba. Kurban keser miyiz komutanım?" Ateş gülümseyerek: "keseriz be Aşık". Feyzullah: "acaba kime benziyor?" Ateş: "ya babasına benzeyecek ya da annesine. Başka benzeyecek ki?!" Mücahit: "oradan da maça gider miyiz?" Ateş dişlerini sıkar ve adamı omuzundan vurarak: "gitmeyiz Keşanlı, gitmeyiz! Hadi sevdiklerimizi haber verelim, beraber çıkalım". Mücahit kendi kendine mırıldanarak: "olsun, ben de çocuklarını ismini koyarım. Bekle Mücahide, Mücahit amcan geliyor".

 

Eylem Fethi'nin yardımıyla hazırlanır, yavaşça eşyalarını toparlar. Adamın aklına kurculan bir soru işareti kalmıştır, sevdiğinin yanına otur ve merakla sorar: "Eylem, bebeğimizin doğulmasına daha 1.5 ay vardı, sence gelmesi erken değil mi?"

 

Kadın sıkıntılı sesle: "evet erken geldi, demek ki bebeğimiz sabırsızmış bizi erkenden görmek istedi". Der geçiştirmeye çalışır, istemiyordur sevdiği bununla ilgili üzülsün. Adam bu sözleri ile inanmaz, bir şeyler olduğundan emindir: "Eylem, benim bilmediğim bir şey mi var? Söyle güzelim, lütfen saklama benden".

 

Kadın korkunç bakışıyla: "Ben aslında, senden önce yani operasyondayken, Derya ile ben gizli göreve çıkmıştık. O zamana kadar hiçbir operasyona çıkmadım, mecbur kalmadık sürece. Ama bunda mecbur kalmıştım. Operasyon zamanı ben yere düştüm hafif şekilde". Adam duyduğu itirafla şok olur. "Operasyon biter bitmez hastahaneye gittim. Doktor da bana düşük olma ihtimalini söyledi. Aşırı stres yapmamı söyledi, aksi taktirde ya bebeğimizi kaybedecektik, ya da kaybedecektik. Ama şükürler olsun..." bebeğini okşayarak "yanımızda bizimle beraber. Biliyorum bana kızgın olmakta haklısın, bu yüzden kendimi asla affetmeyeceğim..."

Adam yerinden kalkarak bir sevdiğine, bir de kızına bakar...

Bölümün sonu...

 

 

Merhaba arkadaşlar nasılsınız?

Sizce Fethi, Eylem'e ne tepki verecek?

Sizce Mücahit bebeğe isim koyabilecek mi?

Mücahit futbol maça bir gün gerçekleşecek mi?

Lavanta kokusunun 5. bölümünde neler yaşanacak?

Satır arası iyi ve kötü yorumlarınızı bekliyorum

Ve de vote yapmayı unutmayın.

Sağlıkla... Sevgiyle... EyFet'le kalın 💜🪻

Loading...
0%