@eylcnkrtrn71
|
4- Dosya Teslim Telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Alo." Babama haber vermiştim aslında beni merak etmemiştir diye düşünüyorum. "Oğuz yanında mı kızım." Bakışlarımı yerden Oğuz'a kaldırdım. Oda bana bakıyordu. "Yanımda." dedim telefona doğru Gökdelen hâlâ bana bakıyordu. Göz kırptı. Sanırım bu onun dilinde sorun var mı demekti. Gülümseyerek bende göz kırptım. Bu da benim dilimde sorun yok demekti. "Tamam o anlatır o zaman." dedi babam ve telefon suratıma kapandı. Hayır o kadar arıyorsun sen anlatsana. Mecburen Gökdelen Yüzbaşıyı bekleyecektik. Telefonu kulağımdan indirdim. "Göz kırpışmanız bittiyse ne olduğunu bize de söyler misiniz ?" dedi Alparslan. Kahretsin yanlış anlayacaklarını düşünememiştim. "Şey..." diyerek en saçma cümle girişini yaptım. Alparslan sırıtmaya başlamıştı. Dalga geçilecekti. Alparslan konuşacakken ensesine yediği tokatla cümlesi sekteye uğradı. "Rahat bırak lan kızı." dedi Gökdelen Yüzbaşı. "Komutanım." diyen Alparslan'ın sözünü kesti. "Anlatacağız oğlum bir sabret." dedi hepimize tekrar bakıp konuşmaya devam etti. "Arayan babamdı. Umay'ı arayan da babasıydı ve kızın hiç bir şeyden haberi yoktu Alparslan." Alparslan bana dönüp "Kusura bakmayın komutanım." dedi. "Sorun değil. Rütbede değiliz ayrıca." Kafasını salladı. "Babam timi askeriyeye bekliyor." dedi Gökdelen. "Şimdi mi ?" dedi Ayla Abla. Kafasını salladı Yüzbaşı. "Görev mi ?" dedi Gökalp. "Yok dosya teslim." Kafamızı sallayıp ayaklandık. Alparslan giderken Gizem'e göz kırptı. Gizem hemen arkasını döndü. Alparslan etkilendi mi çapkınlık peşinde mi emin değildim. Ama bu onunla dalga geçmeyeceğim anlamına gelmezdi. Yanına gidip fısıldayarak konuşmaya başladım. Kulağına yetişemedim o ayrı meseleydi. "Göz kırpışmanız bittiyse ilerleyelim Alparslan Bey." deyip gülmeye başladım. "Size de bir şey söylenmiyor yanlız." dedi. Yüzünden düşen bin parçaydı. Bunun Gizem olduğu kesindi ama hâlâ gerçek bir şeyler hissetmediğini düşünüyordum bu konu beni ilgilendirmezdi. "Bir şey söyledin ama dilimiz tutuldu." Güldü. Morali düzelmişti. Yürüye yürüye askeriyeye vardık. Babamla Mehmet amca bizim toplantı salonundalardı. Bizde üniformalarızı giyip salona geçtik. Salonda iki kişi daha vardı. Tahminen babamla yaşları yakındı. Mehmet amca "Askeriyedeki diğer albaylar." diyerek onları tanıttı. Bu benim içindi sanırım başımı yavaşça eğip gülümsedim. "Adım Mustafa. Sizi buraya dosya teslim için çağırdık." dedi albaylardan biri. "Benim adımda Hüseyin." Başımı eğip onada gülümsedim. "Evet çocuklar oturabilirsiniz." dedi Mehmet amca. Biz oturduktan sonra adının Mustafa olduğunu öğrendiğim Albay ayağa kalktı. "Evet çocuklar bu dosya için en uygun timin siz olduğuna karar verdik. Bir ihbar aldık. Teröristler uç köylerden birini esir almış." dedi. Bizim söz almamızı bekliyordu. Elimi kaldırarak söz aldım. Başını eğerek söz verdi. "Eğer esir aldılarsa görevimiz acildir. Bizi niye dosya teslim için çağırdınız ?" "Evet göreviniz acil ama dosyayı alıp almamak sizin kararınız. Alırsanız yarın sabah göreve çıkarsınız." dedi Hüseyin Albay. Evet ihbar bir dosya halinde geldiği için göreve gidip gitmemek bizim kararımızdı. Acil ihbar gelseydi emir verilirdi. Gökdelen Yüzbaşı. Ay adamın adı da gökdelen kaldı. Her neyse konumuza dönelim. Yüzbaşı hepimize tek tek baktı. Sonra albaylara döndü. "Dosyayı kabul ediyoruz." Biraz daha konuştuktan sonra albaylar çıktı. Babam ve Mehmet amca kaldı yanımızda. "Bize bank köşesi göründü Ümit." dedi Mehmet amca. Oğuz babasının yanına ilerledi. "Aşk olsun baba bizsiz mi ?" Hepimiz gülerek bahçeye doğru ilerledik. Bir banka oturduk. "Oğuz hatırlıyor musun ? Tam üç yaşındaydın bizde yeni gelmiştik hastaneden Umay'ı alıp." Gökdelen kafasını onaylar bir şekilde salladı. "Baba ?" Yüzüme anlamaz anlamaz bakıyordu. "Ha sen bilmiyorsun Umay. Şırnak'ta lojmandaydık dairelerimiz karşılıklıydı." Demek ki babamların arkadaşlığı ta 20 sene öncesine dayanıyordu. Vay be. Benim bunlardan haberim yoktu. "Hatırlamaz mıyım Ümit amca ? Zırlaması ta benim odama geliyordu." "Ay abart insan 3 yaşını nasıl bu kadar net hatırlıyabilir ? Ben daha 5 yaşımı hatırlamıyorum." Güldü. Evet evet güldü. "Senin zekanın geriliği beni ilgilendirmez Üsteğmen ben 3 yaşımı gayet net hatırlıyorum. Hatta böyle el kadar çirkin bir şeydin." Bu söylediklerine karşı ağzım açık kalmıştı. Bu adam rütbe dışı ne kadar çirkef oluyormuş. "Oğuz." dedi Mehmet amca uyarıcı bir tonda. Hemen Mehmet amcaya döndüm. "Mehmet amca bu Yüzbaşı hiç mi ağlamıyordu ?" Mehmet amcadan cevap gelmeden Gökdelen gerizekalısına döndüm. "Ha sen özel güçlere mi sahiptin." Gökdelen gülmeye başladı. Onun hiç böyle sesli güldüğünü görmemiştim. Ya tebessüm ederdi yada gülümser. "Ee tabi ağlıyordu kızım." dedi Mehmet amca. Yüzbaşı'na döndüm Hah noldu lan der gibi. "Oğuz'un ağlamaları da bizim eve geliyordu. Abinde ondan şikayetçiydi." Abimin adı geçince moralim düşüyordu. Herkes çok kolay alışmıştı. Ben niye alışamamıştım. Abimin hayatımda çok büyük bir yeri vardı. Sanırım bu yüzden alışamamıştım. Abim babam yanımda olmadığında baba, annem yanımda olmadığında anne oldu bana. Yeri geldiğinde ise gayet güzel abiliğini yaptı. Sağ yanımda oturan Aras'ın omzuma dokunması ile kendime geldim. "İyi misin ?" diye soran ise sol yanımdaki yüzbaşıydı. Kafamı sallayarak onayladım. "Her neyse bence bu konuyu kapatalım. Biraz gizli isminizden bahsedelim Mehmet amcacım." dedi Alparslan. Evet Mehmet amcanın bir ismi daha vardı ama herkes Mehmet dediği için ben bu ismi unutmuştum. "Gizli değil oğlum kimse kullanmıyor." dedi Mehmet amca. "Kimse kullanmıyor değil baba. Herkes Mehmet annem Ali diyor." Hepimizin yüzünde bir tebessüm oluştu. "Sohbet güzel de yarın sabah yola çıkacaksınız gidin uyuyun çocuklar." dedi babam. Hepimiz sırayla timin odasına geldik. Kendi kabinlerimizde üzerimizi değiştirdik. Neyseki buraya bir şeyler getirmiştim. Siyah bol bir eşofman ve beyaz düz kısa kollu bir tişört giydim. Kabinin kapısını açtım. Zamanlamamız mükemmeldi. Hepimiz aynı anda çıktık. Ama dikkatimi bir şey çekiyordu. Herkes alt üst siyah giymişti. Ama yüzbaşı hariç yüzbaşı benim gibi altına siyah üstüne beyaz giymişti. Ama bu kadarıda fazlaydı. Şeytan diyordu git parçala üstündekini. Ama ben şeytana uymazdım. Şeytan bana uysundu. Tekrardan odaya geçtik. Daha önce dikkat etmemiştim ama bu odadan içeriye açılan üç kapı vardı. Biri kabinler ve dolaplarımızın olduğu yerdi. Biri yatakhaneyse diğeri neydi ? "Acıkdık mı sanki" dedi Hakan abi. "Biraz." diyerek onu destekledi Akın. Hilal ayağa kalktı. "Bize mutfak yolu gözüktü anlaşılan." dedi. Herkes buna çok memnundu ama Gökalp hiç öyle durmuyordu. "Bu kız sizin hizmetçiniz mi ? Hep o yapıyor yemekleri." diye yükseldi Gökalp. Hayır niye bu kadar zoruna gitti anlamış değildim. Bu ikisinden de çok güzel çift olurdu ama neyse. "Kolaysa sen yap Gökalp." dedi Aras. "Ne çok konuştunuz." diyerek üçüncü kapıya doğru yürümeye başladı Hilal. Bende Hilal'in yanına geçtim. Eğer yemek yapacaksa tek yaptırıp tüm yükü onun üzerine atamazdım. Hemen peşinden ilerledim. Hilal bana sırıtarak bakmaya başladı. "Bu saatte umarım benden 4 çeşit yemek beklemiyorlardır." Gülmeye başladık ve makarna paketini çıkardık. *** Kızlar mutfakta yemek hazırlarken erkeklerde odada Gökalp ile uğraşıyorlardı. "Ya abi tek gitsene yanına niye yandaş arıyorsun ?" diye isyan etti Akın. "Ya amına koyayım tek gidip ne diyeceğim ?" diye kendini açıkladı Gökalp. "Tamam biz Umay'ı çağıralım sen git yanlız kalın." diye bir fikir sundu Aras. Ama Gökalp'e bu fikir hiç cazip gelmemişti. "Hee tabi gideyim de Hilal gömsün beni oraya." Hiç kimse yapmaz demedi. Yapadabilirdi. Hilal'di bu. "Lan vazgeç o zaman sana kız mı yok." dedi Alparslan. Çünkü Alparslan için kız bulması kolaydı. "Biz senin gibi karı yedeklemiyoruz Alparslan." diyerek Alparslan'ı da tersledi Gökalp. "Lan gideceksen siktir git kafa beyin koymadın siktin attın." dedi bu sefer Hakan. Gökalp içinden haklı olduğunu düşündü ama bunu dışına yansıtamazdı. "Ya ne abarttınız bir mutfağa gidip kızlarla laflayacağız ya." dedi. "Kalk lan kalk gidelim." dedi Oğuz. Bu Gökalp için mi kendi için mi pek karar verememişti... |
0% |