Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5- Görev

@eylcnkrtrn71

 

5- Görev

Hilal ile birlikte sebzeli makarna yapmaya karar vermiştik. Ben domatesleri soyuyor Hilal ise doğruyordu. O sırada içeri Gökalp ve Gökdelen Yüzbaşı girdi.

Gökalp, "Yardıma ihtiyacınız varmış hanımlar öyle duyduk." diyerek Hilal'in yanına yaklaştı. Hilal başını kesme tahtasından ayırmadan cevap verdi. "Yanlış duymuşsun teğmen dön geri." Ne vardı bunların arasında ? Her ne kadar gıcık olsam da Oğuz'a döndüm. Bakışlarımdan anlamış olacak ki kapıyı işaret etti.

Birlikte kapının önüne geçtik. Konuşmaya başladı. "Gökalp Hilal bu time geldiğinden beri Hilal'i seviyor." Burda biraz bekledi. "Ama Hilal'den bir karşılık aldığı söylenemez." Kafamı salladım. "Peki hiç mi düşünmedi bırakmayı ?"

"Bilmem hep sevdi. Sen Hilal'le konuşur musun ?" Anlamaz bakışlarla baktım. Arkadaşı adına üzülüyor gibiydi. "Ne için konuşayım ?"

"Kabul etmemesinin bir sebebi mi var ? Biz konuştuk ama hiç anlatmadı. İkinizde kadınsınız ya birbirinizi anlarsınız belki." dedi.

"Konuşurum." deyip içeri geçtim. Bir süre sonra Gökalp geldi. Yüzü düşüktü. Kimse sorgulamadı ama sanki normal bir şeymiş gibi. Ama bu benim sormayacağım anlamına gelmiyordu. "Gökalp bir sorun mu var ?"

Yatakhaneye doğru ilerlemeye başladı. "Sorun hep var Umay ben görmemezlikten geliyorum." Bu sözü üzerine hiç bir şey söyleyemedik. Daha sonra Hilal elinde makarna tenceresi ile geldi. Tabak getirmek için ayağa kalkacaktım ki eliyle oturmamı işaret etti.

Hilal'de de bir dalgınlık vardı sebebinin Gökalp olduğu kesindi ama sevmediğin birini niye kafana takarsın ki. Hepimiz oturduk. Gökalp'i çağırmak için ayağa kalkıyordum ki Oğuz elini yavaşça bileğime sardı. Bakışlarım istemsizce eline kaydı.

O da aynı şekilde eline bakıyordu. Ne yaptığını idrak etmiş olacak ki sanki ateşe dokunmuş gibi hızla çekti elini. "Otur diyecektim gelmez o."

Hilal sandalyesini hızla itip yatakhaneye yürüdü bence bu hızla Gökalp'i çekip vuradabilirdi. Kapıyı çalmadan içeriye girdi hızla. "Gökalp yemek yemeden olur mu ? Kalk hemen." dedi. Ben Gökalp olsam pıtı pıtı gelirdim. Kendisi teğmendi ama önünde eğilecek kadındı vesselam.

Gökalp'ten ses yoktu. Endişelenmeye başladım ama koskoca asker adama bir şey olmuş olamazdı herhalde. Neyse ki Gökalp yavaşça yatakhaneden çıktı. Üniforması üzerindeydi. "Tokum ben. Size afiyet olsun." diyerek odadan çıkıyordu ki Aras'ın sorusu onu durdurdu.

"Nereye Şahin kendini dağlara taşlara atmaya mı karar verdin ?" Morali ne kadar bozuk olsada güldü. Bence Aras'ın amacı da buydu. "Yok sorgu odasına atıyorum." diyerek cevap verdi.

"Ne için oraya gidiyor ?" diye sordum. "Sorgusu alınacak biri varsa az işkence edip kafasını dağıtacak." dedi Alparslan. Hilal'de kalktı masadan "Size afiyet olsun." dedikten sonra. Fırsat bu fırsattı.

Yavaşça ayağa kalkıp Hilal'in peşinden yatakhaneye gittim. Benim yatağım Hilal'in yatağının üstüydü. Yatakhane erkek kadın karışıktı. Şaşırmıştım doğrusu. "Şaşırma herkesin böyle değil biz sorun olmaz dedik diye böyle rahatsız olursan hemen ayırırlar."

"Yok sorun değil." dedim. Konuya nerden başlayacağımı düşünüyordum. "Gökalp ile aramda ne olduğunu mu soracaksın ?" dedi. Asker kadının yanında kem küm ediyordum tabi anlayacaktı. "Yalana gerek yok onu soracaktım."

Kafasını salladı. "Aramızda bir şey yok o seviyor." Ne kadar zor bir şeydi Gökalp'e üzülmüştüm. "Çok seviyor." Hilal'de durgunlaşmıştı. "Farkındayım." Anlamaz bir şekilde bakmaya başladım. "Hiç mi olmaz ha denesen bir. Üzüldüğü çok belli. Güven falan mı sorun ?"

"Evet sorun güven ama Gökalp'e değil kendime güvenmiyorum." Tam konuşacakken eliyle susturdu beni. "Uyuyayım biraz." Kafamı sallayıp diğerlerinin yanına geçtim. "Ne oldu ?" dedi Gökdelen. Tabiki anlattılarını anlatmayacaktım. "Konuşmadı uyumak istiyorum dedi." dedim. Konuştuklarımız bana kalsa da olurdu.

Onayladı Yüzbaşı. "Timlerini mi değiştirsem birbirlerini kötü etkiliyorlar." Kafamı hızla kaldırdım. "Bence gerek yok. Bir süre sonra unuturlar." dedim. "Hilal time geleli iki buçuk sene oldu. İki senedir böyle Gökalp." dedi Aras.

"Umutsuz vaka yani" diye ekledi Alparslan. "Demeyin öyle ya." dedi Akın. "Hadi siz yatın yarın görev var. Bende şu aşığa bakayım." dedi Yüzbaşı. Ortalığı toparlayıp yatakhaneye geçtik. Hilal'e baktım uyumuştu ama gözleri ıslak gibiydi. Ağlamış mıydı ?

Aslında uyandırıp sorardım ama uyandırmak istemedim. Yarın sabah görev vardı zaten morali bozuk gibiydi. Yandaki merdivenden kendi yatağıma çıktım. Hızlıca gözlerimi kapattım.

...

Sabah olmuştu. Sadece Oğuz uyanıktı. O da üniformasını giyip görev için koordinatları ve gerekli belgeleri almıştı. Dün gece Gökalp sorgu odasında ki adamı fazlası ile hırpalamıştı. Ona iyi geldiği kesindi.

Yatakhaneye girip timine baktı ama gözleri tek kişide takılı kaldı.

Umay.

Saçları gözünün üzerine dökülmüştü. Dudakları öne doğru büzülmüştü. Bir adım ona doğru attı. Sonra hemen kendine geldi. Ne yapıyordu şuanda ?

Hemen timdekileri uyandırması lazımdı. "KURT KALK !" Hepsi birden yerinden sıçradı ama hepsi, kafasını -ranzanın alt yatağında yatan- vuran Alparslan'a döndü. "Dikkat et Çelik o kafa bize lazım." dedi bu sefer Oğuz. Daha hava aydınlanmamıştı.

"Kurt hazırlan 20 dakikanız var." Geri dönüp bahçeye doğru ilerlemeye başladı.

...

Gökdelen bizi çok nazik (!) bir şekilde uyandırmıştı. Şimdi hepimiz yatağımızı topluyorduk. "Bir gün normal uyandırsa şaşarım." dedi hâlâ kafasını tutan Alparslan. Evet evet kafasını vurmuştu.

"Sende salak mısın amına koyayım her seferinde kafanı vuruyorsun." dedi bu sefer Aras. Sonra hemen bize dönüp "Kusura bakmayın kızlar." dedi. Bence küfür ettiği için demesi çok ince bir davranıştı. Hilal ile yan yana onları izlemeye başladık aynı zamanda gülüyorduk.

"Ranzaya vura vura kafan yamuldu Çelik." dedi Gökalp. Soyadının Çelik olduğunu yeni farketmiş gibi gülmeye başladı. "Kes ya." dedi Alparslan. Bu sefer bize dönüp konuşmaya başladı.

"Hiloş kafam acıyor yatağımı toplayabilir misin ?" Hilal gülerek cevap verdi. "Kafanın acımadığı zaman yok ama toplarım Alparslan." dedi. Hilal Alparslan'ın yatağını toplarken bende kabinlere doğru ilerledim. Üniformamı giyip bahçeye indim.

Gökdelen babası ile konuşuyordu. Babamda yanındaydı. Bende babamın yanına gittim. Gider gitmez bana sarıldı. Hayır duygusallığın sırası değildi. Babam bu sefer sarılmayı bırakıp alnımdan öptü. "Dikkat et kızım." Kafamı sallayarak onayladım ama garanti veremezdim.

Zaten timin diğer üyeleride gelmişti. Hepsi sıraya girdi. Bende hemen yanlarına dikildim. Yüzbaşıda karşımızdaydı. Rütbesi en düşük olandan başlayıp tekmil vermeye başladık. Yüzbaşı hepimize rahat dedikten sonra babamlara dönüp o da tekmil verdi. Babamda ona rahat dedi.

Helikoptere doğru yürümeye başladık. Helikoptere bindik. Yüzbaşı planı anlattı. Artık kaçta kalktıysak daha hâlâ hava aydınlanmamıştı. Telefonumu kapatıp kamuflajın cebine koymuştum.

...

Helikopter iniş yaptı. Tim yavaşça alana doğru yürüyordu. Alana geldiklerinde Oğuz konuşmaya başladı. "Kaya (Hasan) sen burda kalıp evleri kontrol edeceksin. Şahin (Gökalp), Demir (Hilal) siz sağ taraftan arkaya dolanacaksınız. Bozdağ (Akın), Çelik (Alparslan), Arslan (Aras) siz dışarı çıkan itleri temizleyeceksiniz. Bozkurt sende benimlesin." diyerek herkese görevlerini dağıttı.

*Soyadlarını hatırlayamazsınız diye adlarını yazdım. Bir sonrakinde yazmayacağım.*

Umay ve Oğuz'da sol taraftan arkaya dolanıyorlardı. Arka tarafları temizledikten sonra evleri kontrol etmeye başladılar. Hepsi boştu tek bir ev kalmıştı. "Hepsini bir eve toplamışlar orospu çocukları tabi nasıl kontrol edecekler." diye söylendi Aras. Hepsi içinden aynı şeyi geçiriyordu. Sadece Aras sesli dile getirmişti.

Oğuz silahını kaldırıp boş evlerin birine ateş etti. Tabi evin içindeki akılsızlar hemen çıktılar. Onlar daha ne olduğunu anlamadan hepsini tek tek indirdiler. Evin içine girip köylüleri serbest bıraktılar. Başlarındaki iti albaya götüreceklerdi. Onu sağ istemişlerdi...

Loading...
0%