@eylul_safak
|
“Burasının adının neden Mavi Ay olduğunu geçen gün öğrendim.Yağız,Eren ve daha tanışmadığım Tuna ve Caner’in liseden beri beraber çaldıkları rock gruplarının adıymış.Elbette bunu Yağız’dan yani patronumdan öğrenmedim,her zamanki gibi Eren anlattı.Çalışmaya başladığım neredeyse iki hafta olacak.” Duyduğum tıkırtılardan ürküp ses kayıt cihazının durdur tuşuna bastım heyecanla.Mutfaktaki büyük buzdolabının yanına çökmüş ayaklarımı yorgunlukla yere bırakıvermiştim. Saate baktım.Akşam 5’e geliyordu.Yağız içeride kasanın başında durmuş bir şeyler hesaplıyordu bundan istifade edip buraya sığınmıştım.Ardından kayıt tuşuna bastım yeniden. “Yağız hala beni kabul edemedi sanırım.Hala kötü ve soğuk davranıyor.Eren ise tam tersi gayet samimi ve kardeşiymiş gibi kolluyor beni.Fakat ben işi başladığım günden beri Eren daha az gelir oldu buraya.” Duraksadım.Ses kayıt cihazım reklam yazarlığı yaptığım zamanlardan beri alışkanlığım haline gelmişti.Aklıma gelen fikirleri unutmamak için buna kaydeder,ardından eve gidip kağıda dökerdim.Şimdiyse hali hazırda daha tek kelime yazmadığım romanım için kayıt alıyordum.Daha tek kelime yazamamıştım çünkü hikayemin baş karakteriyle tanışma fırsatı bulamadım.Bunu birinin ağzından duymadım fakat sevgilisini kaybeden o muhteşem şarkıyı söyleyen adam büyük ihtimalle Tuna’ydı.Çalışmaya başladığımdan beri sahne almayan Mavi Ay,diğer iki grup üyesinin yurtdışında olması dolayısıyla çalamamışlardı.Fakat Eren’in davul çaldığını anlamıştım.Çünkü boş zamanlarda bile o bagetlerini elinden düşürmüyor sürekli ritim tutuyordu. “Yağız,yani romandaki haliyle kısacası Y.,soğuk bakışları çoğu zaman içimi soğutsa da bu çocukta garip bir şeyler var.Bir kez bile gülümsediğini görmedim,tebessüm ettiğinde ise güldüğünde güzel olabileceği hissine kapıldım.Y.’nin en dikkat çeken diğer özelliği sürekli siyah giyinmesi.Hayır,anlayamadığım moda sektöründe zaten erkeklerin yeri çok yok peki bu adam böyle güzel giyinmeyi nasıl becerebiliyor?Siyahın elli tonu resmen!” Güldüm. Romanda karakterden bahsederken küçük lakaplar takmayı seviyordum. “Biraz da kafeden bahsetmem lazım.Girişindeki mavi ay sembolünden bahsetmiştim.Kapıdan içeri adımınızı attığınızda bambaşka bir dünyaya adım atıyorsunuz sanki.Kafe ismiyle uyumlu şekilde siyah ve lacivert renklerinden oluşan dekorlara sahip.Duvarlar açık mavi,masalar ve sandalyeler siyah.Bar masası bile lacivert! Kasanın bitişiğinde uzun bir bar masası var arkasında da mutfakla burayı ayıran bir kapı.” Betimlemelerin bir roman için ne kadar önemli olduğunu farkındayım bu yüzden en küçük ayrıntıyı bile atlamak istemiyordum. “Aslında burası self servis sistemiyle işliyor.Yemek hizmeti yok biz o güzel kahveleri hazırlıyoruz ve dileyen içerikide masalarda oturup kahvelerinin keyfini çıkartıyor.Yağız kafenin bütün işleriyle uğraşıyor.Aslında garsonluk olarak başvurmuştum fakat her şeyi ortaklaşa yapıyoruz.Harika kahveler yapmayı daha tam olarak öğrenemedim ama çalışıyorum.Akşam 6’da geldiğinde masa ve sandalyeleri Yağız’la birlikte depoya taşıyoruz.Daha sonra barlarda bulunan uzun küçük masaları diziyoruz sahnenin karşısına.Burası..” Durdum.Doğru kelimeyi seçmeye çalışıyordum.Burası öyle rock barlarından çok farklıydı.Gündüzleri çok müşterisi olmamasına rağmen akşam tıklım tıklım oluyordu.Ama içip içip sapıtan kimseye daha rastlamamıştım.Grupların kendi kemik dinleyicileri olduğu için herkes birbirini tanıyor. “Burası fazla doğal.Bugünlük kaydedeceklerim bu kadar.Bu akşam Caner ve Tuna ile tanışacağım.” - “Bırak onu.” Kaldırmaya çalıştığım masa ile cebelleşirken Yağız’ın kızgın sesiyle durdum.Acaba yine neyde hata yapmış olabilirdim? “Taşıyamayıp kendimi yaralayacağımdan mı korkuyorsun.” “Ne alakası var.” Derken gözlerini kaçırdı.İşte Bingo! Gafil avlandın Yağız Ateş!Seninde o soğuk duruşunun ardında bir insan olduğunu hissetmiştim.Gülümsedim. “Tabii yaralanıp sana hastane masrafı çıkaracağımdan korktun değil mi?O kadar sigortamı ödüyorsun sonucunda.” Ardından küçük bir kahkaha attım.O ise gözlerini devirip masayı kaldırdı rahatlıkla.Hangi ara bu kadar kas yapmaya fırsatı oldu acaba bu adamın? Boş durmayıp sandalyelerden birini alıp peşinden depoya indim.Kafeyle depoyu ayıran merdiven ve onun başında bir kapı vardı.Ayağımla kapıyı açıp bir hamleyle ardımdan kapatmıştım farkında olmadan.İşte tam o anda bir çığlık kaçtı ağzımdan. “İnanamıyorum ya!” “Ne oldu iyi misin ?” Onun endişelenmesi yavaş yavaş umursadığını gösterdiği için mutlu olmuştum fakat şuan daha önemli bir sorunumuz vardı. “Kapıyı kapattım Yağız.” Dedim panikle.”Kapının kilidinin bozuk olduğunu unutmuşum,cidden bir anda refleksle oldu.” “Bugün sana defalarca söyledim!” Merdivenlerden inip soğuk ve karanlık sayılacak depo alanına indi.Başım önde,üzgünce peşinden giderken haksız olduğum için susmaya çalışıyordum. “İşte sorun da o.Bir kez söyleseydin aklımda tutardım defalarca hatırlattığın için unuttum ben!” Ne saçmalıyordum Allah aşkına? Ama kavga anında en önemli şey sözcükler değil ses tonuydu. “Aah telefon!Eren’i arayalım.” Elimi hızla önlüğümün ön cebinde attım fakat cep boştu. “Ben mutlu muyum sanıyorsun?! Patronunla düzgün konuş!” “En kötü ihtimal 8 de Eren gelir ve bizi buradan çıkartır.” Gülümseyip ellerimi iki yana açtım. “Bu sesler diyorum ne böyle?” Onun yüz ifadesi ne şekildeydi bilmiyordum.Belki buradan çıktığımızda beni işten atmayı bile düşünebilirdi. “İffetine de çok düşkünsün patron!” Dedim gülmeye çalışarak.Bu halde bile espri yapmaya çalıştığıma göre sanki biraz mutlu olmalıydım? Öyle miydim acaba ? Burada hayatımda,en çok korktuğum 2. Şey odada fink atarken daha yeni tanıdığım bu adama sarılırken neden mutlu olabilirdim ki? “Yağız..” “Özür dilerim.” Dedim bir anda.”Bu kadarı özel hayata giriyor değil mi?” “Evet.” Cevaplarının kısalığı beni korkuttu.Kesin kızmıştı.Zaten şu durumda olmamız bile kızması için yeterliydi. “Sen niye geldin buraya?” Hiç beklemediğim anda sorduğu soruyla başta sustum.Özel hayat! Demem gerekirdi ama birden konuşmaya başladım. “Üniversiteye gelene kadar babamla yaşadım.Ve bir de onun karısıyla! Bir daha oraya dönmemek için burada kaldım.Burada iş buldum,sonra oradan ayrıldım.Şimdiyse buradayım.” Gülümsedim burukça. Tabii o zamanlar hikayenin anlatıcısı olmak istersen baş kahramanlarından biri olacağım aklıma bile gelmezdi! “Lisede bir ses yarışmasına katılmıştım.” Yağız’ın sesi düşüncelerimi böldü.”Hani şu liselerarası olan var ya,ona işte.” Durdu onu merakla dinlediğimi fark ettiğinde devam etti konuşmasına. “Yarışmadan birkaç gün sonra beni aradı.Aslında hepimizi aramış.Gittiğimde bizimkileri de görünce anladım durumu.Bizim çok iyi bir grup olacağımızı söyledi.Gençtik ve heyecanlıydık.Yıldız gibi parlayacağımızı düşünüyorduk kabul ettik.Muhsin abi eskilerdendi.40’lı yaşlarının ortalarındaydı.Gençlik zamanında kendilerinin kurdukları bir grup varmış Mavi Ay.O dönemde fırtınalar estirmişler fakat içlerinden biri bu dönemde şöhrete ve alkole dayanamayıp kalp krizi geçirmiş sahnede.O öldükten sonra dağılmışlar.O yüzden bizi çok düzgün yetiştirdi Muhsin abi.Alkolden de uyuşturucudan da uzak tuttu hep,zaten bizim de çok meylimiz yoktu.” “Sonra.” Dedim devam etmesi için.Anlattıkları beni heyecanlandırmıştı. “Sonra işte birkaç yıl önce kaybettik Muhsin Abi’yi.Burası aslında onun yıllar önce arkadaşlarıyla çaldığı yermiş,sonradan satın almış.Kimsesi yoktu.Vasiyet olarak bize bıraktı.Biz de kapatmaya kıyamadık ve buraya geldik.” -- “Yağız..” Dedim sessizce.”Ben hala korkuyorum.” O ses vermeyince başımı kaldırdım.Yüzünü yüzüme denk getirmek için parmak uçlarımda yükseldiğim anda Yağız başını kaldırdı! “Eren’” Sevinçle Yağız’ın yanından gidip ona doğru koştum.Yağız’ın yüzüne bakacak yüzüm kalmamıştı çünkü! “Hoş geldin kardeşim.” “Başkan! “ Eren’de aynı özlemle Yağız’a sarıldıktan sonra ondan ayrılıp omzuna sağlam bir yumruk attı. “Ben Caner.”Dedi gülümseyerek elini uzattı.Eren kadar samimi değildi fakat yine de Yağız’a oranla daha samimi bir şekilde karşılaşmıştı beni. “Anlayamıyorum.” Tüm saflığımla sordum. “Ben Caner.” Dedi tekrar ederek.”Eren’in ikizi.Sana bahsetmedi mi?” “İşte benim adamım!” Merdivenlerden inen esmer bir çocuk sevinçle Yağız’ın sırtına atladı. “Yakaladım seni başkan!” Yağız ise hızlıca onu çevirerek yere serdi. “Tuna ben.” Dedi gülümseyerek.Elimi sıkması için uzattım fakat o kendinden beklenmeyecek bir naziklikle elimi öptü. “Elbette o!” derken iç sesi sövdü kendine sinirlice. “Hadi az vaktimiz kalmış birazdan gelmeye başlar insanlar.” Yağız’ın otoriter sesiyle hepsi ayaklandı. |
0% |