Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@eylul_safak

“Burasının adının neden Mavi Ay olduğunu geçen gün öğrendim.Yağız,Eren ve daha tanışmadığım Tuna ve Caner’in liseden beri beraber çaldıkları rock gruplarının adıymış.Elbette bunu Yağız’dan yani patronumdan öğrenmedim,her zamanki gibi Eren anlattı.Çalışmaya başladığım neredeyse iki hafta olacak.” Duyduğum tıkırtılardan ürküp ses kayıt cihazının durdur tuşuna bastım heyecanla.Mutfaktaki büyük buzdolabının yanına çökmüş ayaklarımı yorgunlukla yere bırakıvermiştim.


Saate baktım.Akşam 5’e geliyordu.Yağız içeride kasanın başında durmuş bir şeyler hesaplıyordu bundan istifade edip buraya sığınmıştım.Ardından kayıt tuşuna bastım yeniden.


“Yağız hala beni kabul edemedi sanırım.Hala kötü ve soğuk davranıyor.Eren ise tam tersi gayet samimi ve kardeşiymiş gibi kolluyor beni.Fakat ben işi başladığım günden beri Eren daha az gelir oldu buraya.” Duraksadım.Ses kayıt cihazım reklam yazarlığı yaptığım zamanlardan beri alışkanlığım haline gelmişti.Aklıma gelen fikirleri unutmamak için buna kaydeder,ardından eve gidip kağıda dökerdim.Şimdiyse hali hazırda daha tek kelime yazmadığım romanım için kayıt alıyordum.Daha tek kelime yazamamıştım çünkü hikayemin baş karakteriyle tanışma fırsatı bulamadım.Bunu birinin ağzından duymadım fakat sevgilisini kaybeden o muhteşem şarkıyı söyleyen adam büyük ihtimalle Tuna’ydı.Çalışmaya başladığımdan beri sahne almayan Mavi Ay,diğer iki grup üyesinin yurtdışında olması dolayısıyla çalamamışlardı.Fakat Eren’in davul çaldığını anlamıştım.Çünkü boş zamanlarda bile o bagetlerini elinden düşürmüyor sürekli ritim tutuyordu.


“Yağız,yani romandaki haliyle kısacası Y.,soğuk bakışları çoğu zaman içimi soğutsa da bu çocukta garip bir şeyler var.Bir kez bile gülümsediğini görmedim,tebessüm ettiğinde ise güldüğünde güzel olabileceği hissine kapıldım.Y.’nin en dikkat çeken diğer özelliği sürekli siyah giyinmesi.Hayır,anlayamadığım moda sektöründe zaten erkeklerin yeri çok yok peki bu adam böyle güzel giyinmeyi nasıl becerebiliyor?Siyahın elli tonu resmen!” Güldüm. Romanda karakterden bahsederken küçük lakaplar takmayı seviyordum.


“Biraz da kafeden bahsetmem lazım.Girişindeki mavi ay sembolünden bahsetmiştim.Kapıdan içeri adımınızı attığınızda bambaşka bir dünyaya adım atıyorsunuz sanki.Kafe ismiyle uyumlu şekilde siyah ve lacivert renklerinden oluşan dekorlara sahip.Duvarlar açık mavi,masalar ve sandalyeler siyah.Bar masası bile lacivert! Kasanın bitişiğinde uzun bir bar masası var arkasında da mutfakla burayı ayıran bir kapı.” Betimlemelerin bir roman için ne kadar önemli olduğunu farkındayım bu yüzden en küçük ayrıntıyı bile atlamak istemiyordum.


“Aslında burası self servis sistemiyle işliyor.Yemek hizmeti yok biz o güzel kahveleri hazırlıyoruz ve dileyen içerikide masalarda oturup kahvelerinin keyfini çıkartıyor.Yağız kafenin bütün işleriyle uğraşıyor.Aslında garsonluk olarak başvurmuştum fakat her şeyi ortaklaşa yapıyoruz.Harika kahveler yapmayı daha tam olarak öğrenemedim ama çalışıyorum.Akşam 6’da geldiğinde masa ve sandalyeleri Yağız’la birlikte depoya taşıyoruz.Daha sonra barlarda bulunan uzun küçük masaları diziyoruz sahnenin karşısına.Burası..” Durdum.Doğru kelimeyi seçmeye çalışıyordum.Burası öyle rock barlarından çok farklıydı.Gündüzleri çok müşterisi olmamasına rağmen akşam tıklım tıklım oluyordu.Ama içip içip sapıtan kimseye daha rastlamamıştım.Grupların kendi kemik dinleyicileri olduğu için herkes birbirini tanıyor.


“Burası fazla doğal.Bugünlük kaydedeceklerim bu kadar.Bu akşam Caner ve Tuna ile tanışacağım.”


-


“Bırak onu.” Kaldırmaya çalıştığım masa ile cebelleşirken Yağız’ın kızgın sesiyle durdum.Acaba yine neyde hata yapmış olabilirdim?


“Napıyorsun sen.” Diyerek kolumu pek de nazik olmayan şekilde masadan ittirdi.


“Yapmam gerekeni yapıyorum patron!” Sesimin gıcık çıktığını farkındaydım fakat elimde değildi.


“Sana kaç kez daha söyleyeceğim geveze,masalar benim için sandalyeler senin.” Yağız’dan duyduğum cümlelerle gözlerim parladı.Ona doğru yaklaşıp şüpheyle tek kaşımı kaldırdım.


“Taşıyamayıp kendimi yaralayacağımdan mı korkuyorsun.”


“Ne alakası var.” Derken gözlerini kaçırdı.İşte Bingo! Gafil avlandın Yağız Ateş!Seninde o soğuk duruşunun ardında bir insan olduğunu hissetmiştim.Gülümsedim.


“Tabii yaralanıp sana hastane masrafı çıkaracağımdan korktun değil mi?O kadar sigortamı ödüyorsun sonucunda.” Ardından küçük bir kahkaha attım.O ise gözlerini devirip masayı kaldırdı rahatlıkla.Hangi ara bu kadar kas yapmaya fırsatı oldu acaba bu adamın? Boş durmayıp sandalyelerden birini alıp peşinden depoya indim.Kafeyle depoyu ayıran merdiven ve onun başında bir kapı vardı.Ayağımla kapıyı açıp bir hamleyle ardımdan kapatmıştım farkında olmadan.İşte tam o anda bir çığlık kaçtı ağzımdan.


“İnanamıyorum ya!”


Yağız telaşla merdivenlere geldi.


“Ne oldu iyi misin ?” Onun endişelenmesi yavaş yavaş umursadığını gösterdiği için mutlu olmuştum fakat şuan daha önemli bir sorunumuz vardı.


“Kapıyı kapattım Yağız.” Dedim panikle.”Kapının kilidinin bozuk olduğunu unutmuşum,cidden bir anda refleksle oldu.”


Derin bir nefes aldı Yağız.Sanırım birkaç saniye sonra burada kilitli kalmamız iyi olmamdan ağır bastığında sinirle parladı gözleri.


“Bugün sana defalarca söyledim!” Merdivenlerden inip soğuk ve karanlık sayılacak depo alanına indi.Başım önde,üzgünce peşinden giderken haksız olduğum için susmaya çalışıyordum.


“İşte sorun da o.Bir kez söyleseydin aklımda tutardım defalarca hatırlattığın için unuttum ben!” Ne saçmalıyordum Allah aşkına? Ama kavga anında en önemli şey sözcükler değil ses tonuydu.


“Ne yapacağız şimdi ?” Sinirle burun kemerini sıktı.


“Aah telefon!Eren’i arayalım.” Elimi hızla önlüğümün ön cebinde attım fakat cep boştu.


“Yukarıda unutmuşum.”


“Aferin sana!” Deponun içinde yürümeye başladı.


“Hemen birini çağırıp yaptıramadın şu kilidi.Neymiş efendim kendisi yapabilirmiş.Al işte kitli kaldık burada!” Arkasından bağırdım.O anda gerçeğin farkına vardım.Yağızla burada yalnız kalmıştım ama bundan daha da önemlisi ortamın karanlık oluşuydu.Sadece küçük camdan gelen ışıkla oda biraz aydınlanıyordu.İşte bu yüzden onun burnumun dibine geldiğini geç fark ettim.


“Ben mutlu muyum sanıyorsun?! Patronunla düzgün konuş!”


“Özür dilerim.” Boynumu büktüm.Bu bakışıma dayanamayacak insan olmadığını düşünürdüm fakat Yağız’ın sinirle parlayan bakışlarını görünce omuzlarım düştü.


“En kötü ihtimal 8 de Eren gelir ve bizi buradan çıkartır.” Gülümseyip ellerimi iki yana açtım.


--


Tık.. tık.. tık.. Saat değil adeta dakikalar geçmiyordu.


“O ses neydi öyle?” Duyduğum tuhaf cıyaklamayla yerimden kalktım.Yağız’a döndüğümde başını ne eğmiş duvara yaslanmıştı.Daha sandalyeleri yeni taşımaya başladığımız için ona oturacak yer çıkmamıştı.Karanlıkta belli belirsiz seçtiğim yüzüne bakmaya çalıştım.


Böyle sessiz durduğunda ne kadar masumsun be adam! Dedim içimden.Ardından onun daldığını anlayıp karşısına geçtim.


“Bu sesler diyorum ne böyle?”


“Hıh?” Başını kaldırıp dalgın dalgın bana baktı.Ardından omuz silkip mırıldandı.”Farelerdir ne olacak başka?”


“Neeee!” Sesim depoyu çınlatırken onu da korkutmuştum.”Fare mi dedin sen? Şaka yapıyorsun değil mi?”


“Ne olabilir Duru başka depo burası !”


Şaka yapmadığını fark ettiğimde kendimi ona doğru attım.Aslında atmışım çünkü benliğime kavuştuğumda kendimi ahtapot gibi Yağız’a sarılmış şekilde buldum.


“Fa-fareden çok korkarım.” Derin derin nefes aldım.Sakinleşmeye çalışırken Yağız’ın kokusu ciğerlerime doluyordu.


Onun yüz ifadesi ne şekildeydi bilmiyordum.Belki buradan çıktığımızda beni işten atmayı bile düşünebilirdi.


“Korkma.” Dedi kızmak yerine sakin bir sesle.Fakat derin derin nefes aldığını hissedebiliyordum.


“Bu defalık sarılmana izin veriyorum.” Dedi alaylı bir sesle.


“İffetine de çok düşkünsün patron!” Dedim gülmeye çalışarak.Bu halde bile espri yapmaya çalıştığıma göre sanki biraz mutlu olmalıydım? Öyle miydim acaba ? Burada hayatımda,en çok korktuğum 2. Şey odada fink atarken daha yeni tanıdığım bu adama sarılırken neden mutlu olabilirdim ki?


“Gözlerini açma ve içinden saymaya başla.”Sırtımı şefkatle sıvazladı bir iki kez.”Güven bana iyi gelecek.”


Başımı salladım ve içimden saymaya başladım.Bir,iki,üç,dört…


“Yağız..”


“Efendim?”


“Bir şey sorabilir miyim?” Şuan ki yakınlığımızdan olsa gerek çenemi tutamamıştım.


“Sor.” Dedi ifadesiz bir sesle.


“Neden İstanbul gibi bir şehri bırakıp buraya geldiniz ? “ Bir süre cevap vermedi.Yanlış bir şey sorduğumu fark edip panikledim.


“Özür dilerim.” Dedim bir anda.”Bu kadarı özel hayata giriyor değil mi?”


“Evet.” Cevaplarının kısalığı beni korkuttu.Kesin kızmıştı.Zaten şu durumda olmamız bile kızması için yeterliydi.


“Sen niye geldin buraya?” Hiç beklemediğim anda sorduğu soruyla başta sustum.Özel hayat! Demem gerekirdi ama birden konuşmaya başladım.


“Üniversiteyi burada okudum.Annemi kaybettiğimizde çok küçüktüm.”Duraksadım,anlatmam gerekti ama kendime engel olamıyordum.


“Üniversiteye gelene kadar babamla yaşadım.Ve bir de onun karısıyla! Bir daha oraya dönmemek için burada kaldım.Burada iş buldum,sonra oradan ayrıldım.Şimdiyse buradayım.” Gülümsedim burukça.


“Kader işte.” Sesimin üzgün çıkması umurum da değildi fakat burada çalışmaya başladığımda kendime gerçek hayatımla ilgili açık vermemek konusunda söz vermişti.Pot kırar diye en yakın arkadaşım Yaren’e bile anlatamamıştım nedenini.O an da vicdanım yüreğimi yokladı.Bu insanların hayatına girip onları hikayelemem ne kadar etikti ? Ama herkesi yazmayacaktım ki.Sadece sevgilisini kaybeden bir bar solistinin hikayesi olacaktı bu.


Tabii o zamanlar hikayenin anlatıcısı olmak istersen baş kahramanlarından biri olacağım aklıma bile gelmezdi!


“Lisede bir ses yarışmasına katılmıştım.” Yağız’ın sesi düşüncelerimi böldü.”Hani şu liselerarası olan var ya,ona işte.” Durdu onu merakla dinlediğimi fark ettiğinde devam etti konuşmasına.


“Benim olduğum grup,Tuna,Eren ve Caner’in grubuyla yarı finale kaldık.Provalardı falan derken tanıştık.Yarışmada bize ne yapmamız gerektiğini söyleyen ve bizimle ilgilenen bir adamla tanıştık.Muhsin abi.” Burukça gülümsediğini nefesinden anlamıştım.


“Yarışmadan birkaç gün sonra beni aradı.Aslında hepimizi aramış.Gittiğimde bizimkileri de görünce anladım durumu.Bizim çok iyi bir grup olacağımızı söyledi.Gençtik ve heyecanlıydık.Yıldız gibi parlayacağımızı düşünüyorduk kabul ettik.Muhsin abi eskilerdendi.40’lı yaşlarının ortalarındaydı.Gençlik zamanında kendilerinin kurdukları bir grup varmış Mavi Ay.O dönemde fırtınalar estirmişler fakat içlerinden biri bu dönemde şöhrete ve alkole dayanamayıp kalp krizi geçirmiş sahnede.O öldükten sonra dağılmışlar.O yüzden bizi çok düzgün yetiştirdi Muhsin abi.Alkolden de uyuşturucudan da uzak tuttu hep,zaten bizim de çok meylimiz yoktu.”


“Sonra.” Dedim devam etmesi için.Anlattıkları beni heyecanlandırmıştı.


“Sonra işte birkaç yıl önce kaybettik Muhsin Abi’yi.Burası aslında onun yıllar önce arkadaşlarıyla çaldığı yermiş,sonradan satın almış.Kimsesi yoktu.Vasiyet olarak bize bıraktı.Biz de kapatmaya kıyamadık ve buraya geldik.”


“Her şeyi bırakıp buraya nasıl gelebildin ?” Biliyordum bunu vefa için yapmıştı ama bu kadarı kulağa fazla geliyordu.


“Özel hayat.” Dedi tekrardan o otoriter sesiyle.”Yeter bu kadar saymaya devam et.”


--


“Yağız..” Dedim sessizce.”Ben hala korkuyorum.”


Yağız ona sarılmamdan sonra bir heykel misali hareketsiz ve sessizce duruyordu.Boyu benden uzun olduğu için yüzüm göğsüne yaslanmıştı.Ayakta durmaktan bacaklarım ağrımışken nasıl böyle hareketsiz kalabiliyordu böyle?


O ses vermeyince başımı kaldırdım.Yüzünü yüzüme denk getirmek için parmak uçlarımda yükseldiğim anda Yağız başını kaldırdı!


O anda işte şu hayatta başıma gelecek en kötü şey geldi!Dudaklarımız birbirine değdiğinde taş kesildim.Bacaklarım yere çivilenmiş gibi kalakalmıştım.Kendimi geri çekemiyordum.Yağız’ın da sessizliği iyice beni korkutuyordu.Bana dakikalarca gelen sadece beş saniye sonunda


kapının açılma sesini duydum.Rahatladım ve sanki bir dakika öncesi yaşanmamış gibi ondan uzaklaştım.Ayak seslerini duymaya başladığım kurtarıcımız önce ışıkları ardından kapıyı açtı.


“Eren’” Sevinçle Yağız’ın yanından gidip ona doğru koştum.Yağız’ın yüzüne bakacak yüzüm kalmamıştı çünkü!


“Eğer biraz daha geç gelseydin burada ölebilirdim!Bir dakika ya sen saçlarını mı kestirdin?”


Eren bana şaşkın şaşkın bakarken Yağız yavaş adımlarla yanımıza gelip sıkıca sarıldı Eren’e.


Bu kilitli kaldığım için beni kurtardın kardeşim sarılışı değildi.Özlemle ve gülümseyerek sarılmıştı dostuna.


“Hoş geldin kardeşim.”


“Başkan! “ Eren’de aynı özlemle Yağız’a sarıldıktan sonra ondan ayrılıp omzuna sağlam bir yumruk attı.


“Sen Duru olmalısın” Dedi ardından bana dönerek.O anda karşımdaki adamın Eren olmadığını ses tonundan anladım.Gözlerim aydınlığa alışınca Eren’den farklı olarak saçlarının daha kısa olduğunu ve bedenen daha zayıf olduğunu fark ettim.Üstelik takım elbiseliydi.Eren ve takım elbise imkansız geliyordu kulağa.Kafam allak bullak olmuştu.


“Ben Caner.”Dedi gülümseyerek elini uzattı.Eren kadar samimi değildi fakat yine de Yağız’a oranla daha samimi bir şekilde karşılaşmıştı beni.


“Anlayamıyorum.” Tüm saflığımla sordum.


“Ben Caner.” Dedi tekrar ederek.”Eren’in ikizi.Sana bahsetmedi mi?”


Güldüler.Yağız’ın güldüğünü görüp daha da afalladım.Gülmesi yetmiyormuş gibi bir de gözleri samimiyetle parlıyordu.


“İşte benim adamım!” Merdivenlerden inen esmer bir çocuk sevinçle Yağız’ın sırtına atladı.


“Yakaladım seni başkan!” Yağız ise hızlıca onu çevirerek yere serdi.


Küçük kahkahalarının arasında bağırdı Tuna.Evet bu Tuna olmalıydı.


“Tamam pes ediyorum tamam!” Yerinden kalkıp beni fark etti.


“Bu kız ?” Dedi kaşlarını çatıp Yağız’a dönerek.


“Yeni yardımcımız.”


“Yardımcımız ? “ Kaşları daha da çatılmıştı Tuna’nın.Onun ne kadar bu kadar şaşırdığını anlamamıştım.Evet Eren ilk defa yabancı birini – zor durumda oldukları için- aldıklarını söylemişti fakat bunda bu kadar şaşırılacak ne vardı?


“Tuna ben.” Dedi gülümseyerek.Elimi sıkması için uzattım fakat o kendinden beklenmeyecek bir naziklikle elimi öptü.


“Memnun oldum.” Bir dakika bir dakika! Bu Tuna o Tuna mıydı? Esrarengiz baş karakterim karşımda duruyordu işte.Avını yakalamış bir aslan gibi sırıttım.


“Duru ben de,memnun oldum.” Fakat ters giden bir şeyler vardı.Aklımdaki ve hayalimdeki Tuna çok farklıydı.Evet görünüş olarak olabilirdi,esmer ve yeşil gözlü bir çocuktu Tuna.Oldukça yakışıklıydı aslında bu grupta herkes yakışıklıydı.Ama en yakışıklısı ?! İçindeki sesin verdiği cevabı bastırmak istedi.Elbette kendisine göre en yakışıklı Yağız değildi!


“Elbette o!” derken iç sesi sövdü kendine sinirlice.


“Hadi az vaktimiz kalmış birazdan gelmeye başlar insanlar.” Yağız’ın otoriter sesiyle hepsi ayaklandı.


Yarım saat içinde halletmişlerdi.Bana ise iş kalmamıştı.Yağız’la az önce yaşadığım olayı unutmak istercesine başımı salladım.Gerçek amacımı tekrarlayıp durdum içimden.Sadece Mavi Ay’ın sahneye çıkması o sesin gerçekten kime ait olduğunu artık kesinleştirmem gerekiyordu!


Loading...
0%