Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@eylul_safak

Yarım kalmış her hikaye iz bırakır.Yarısında çıkmak zorunda olduğun bir film,tamamlayamadığın ama sonunu merak ettiğin o kitap gibi.Aklının bir yerinde hep tamamlanmayı bekler.Çünkü yarım kalan her şey tamamlanmak ister.Er ya da geç günün birinde tamamlandığında ise unutur gidersin yüreğinin çekmecelerinde.

Ben Duru Güneş,aslında hiç başlayamadığım o hikayemi bırakıp yarım kalmış hayatlara ortak oldum aniden.Yüreği acıyla kül olmuş bir adamın hikayesinde buldum kendimi.
Onu dinlemek için çıktığım bu yolda,şimdi hikayesine bir son yazmak istiyorum kendimce.

Türkiye’nin en iyi lisesinde okumuş ve en iyi üniversitelerinden birinde tıp okumakta olan bir adam.Hayatına kendi koyduğu kurallardan duvar örmüş,en sevdiği şey ise şarkı söylemek.
Fakat kadın tam zıttı.Deli dolu,kural tanımayan hayatından tüm sınırları çıkartıp kendini eğlenceye adayan.
Nasıl oluyorsa aşık oluyorlar birbirlerine.Adamın gözü hiçbir şey görmüyor.Bataklığa saplansa da umurunda değil.Öyle ki onun ölümün ardından küsüyor hayata.Hem de yıllarca kendini suçlu hissederek. Kendi ördüğü duvarlar bir bir üstüne yıkılırken o enkazdan sağ çıkamıyor.

Nefes alan bir ölü.Kendi dünyasında yaşattığı sevgilisini şarkılarla yad eden bir adam belki de sadece.
Onu hayata yeniden ne döndürecek? İşte Eren,Yağız’ın hikayesini anlattığından beri aklımdan geçen tek soru buydu.Onu yeniden nefes alan bir insana çevirmek için ne yapmak gerekiyordu? En önemlisi de bu çok bilinmeyenli denklemde ben etkisiz bir elemandan öteye gidebilir miydim?

Dostluk diye düşündüm önce.Eren,Caner ve Tuna’nın kendi hayatlarından es’ler verip burada Yağız’ın kurmaya çalıştığı hayata ortak olup onun yükünü hafifletmeye çalışmalar hep.
Ve Yağız gördüğüm kadarıyla sadece onlarla yeniden gülebiliyor.Aklının derinliklerinde kopan fırtınalara bir tek onlar varken kulak asabiliyor.
Fakat nereye kadar? Yetmiyor.Yine gözleri buğulanıveriyor birden bire.

“Ne düşünüyorsun böyle ?” Yağız’ın soru sorar gibi bakan gözlerinden sonra kendime geldim.Silmekte olduğum masanın yanındaki sandalyeye çöküp ona doğru döndüm.
“Bence biz çok iyi arkadaş olabiliriz.” Gülümsedim. Nereden çıktı bu dercesine kaşlarını çattı.
“Bakma öyle.Tamam sen benim patronum olabilirsin.Hiyerarşik olarak baktığımda benden üstte olabilirsin.” Yerimden kalktım.Karşısına dikildim.

“Burada bütün gün birlikteyiz.Birlikte yemek yiyoruz,birlikte buradaki işleri hallediyoruz.Neden arkadaş olmayalım ?”
Söylediklerim mantıklı gelmiş olacak ki yüz ifadesi yumuşadı.Ardından omuz silkerek bana doğru eğildi.
“Aslında haklısın.”

Onun hemen kabul etmesi beni şaşırtsa da belli etmedim.Kendimden bile beklemeyecek bir hareketle elimi yumruk yapıp onun eline vurdum.

“Tamam o zaman.” Dedim gülümseyerek. Onu şaşırtmak hep beni gülümsetiyordu.En azından yaşadığına ve umursadığına dair bir his oluşuyordu ben de.İşime dönmek için hareket ettiğimde bana seslendi.

“Duru!” Dedi yumuşak bir sesle.Ardından elini yumruk yapıp elime vurdu ve ardından omzuma dokundu.
“Doğrusu böyle dedi.” Gülümsemeye yakın bir yüz ifadesiyle.

Güldüm.İşte küçük küçük adımlarla hedefime ulaşıyordum.Evet imzaladığım o sözleşme sonrasında bu hikayeyi yazmaya mecbur olabilirdim fakat vicdan azabımı ona destek olarak azaltmış olacaktım.Hem bu sayede hikayenin aslını onun ağzından dinleme fırsatım da olabilirdi.

--
“Hadi gidiyoruz!” Kafeye yeni gelmiştim ve Eren’in sesiyle üstümü değiştirmeden yanlarına gittim.
“Duru sen de geliyorsun.” Eren koluma girdi.Şaşkınca diğerlerine baktım.Hafta sonu olduğu için Tuna ve Caner’de buradaydı.
“Duru da mı ?” Dedi Tuna tereddütlü bir sesle.Bakışlarımı Eren’e çevirdim.
“Açıklayacak mısın?”
“Madem sen de artık ailemizden biri oldun tanışman gereken birileri daha var.” Dedi Eren gülerek.
“Hayır hayır hayır.” Tuna montunu giyerken gülüyordu.”Bence buna hiçbirimiz hazır değiliz.”
Ne olduğu hakkında en ufak bir fikri bile sahip değildim.Hepimizin bakışları Yağız’a çevrildi.
“Bana öyle bakmayın.” Dedi Yağız.”Eren çoktan haber vermiş bile,kaçışınız yok.”

--
Hepimiz Eren’in arabasına binip şehrin biraz dışındaki çiftlik evine gittik.Yol boyunca sormama rağmen hiçbiri ne olduğu hakkında hiçbir şey söylemiyor sadece gülüyorlardı.
Araba durdu ve yavaş adımlarla yürümeye başladık.Yağız önümüze geçip zili çaldı.
“Yağıız!” 60’lı yaşlarının sonunda,beyaz saçlarını özenle tepesinde topuz yapmış bir kadın açtı kapıyı.Elindeki modern bastonu üzerindeki kumaş pantolon ve onunla uyumla beyaz gömleğiyle yaşına rağmen hala çok güzel görünüyordu bu kadın.

“Nahide Sultan.” Önce ellerinden ardından yanaklarından öperek kucakladı onu Yağız.Ardından Eren,Tuna ve Caner de sevgiyle Nahide hanımı kucaklayıp sırayı bana bıraktılar.Ne yapacağımı bilemedim önce ardından ciddi yüz ifadesiyle bana uzattığı eli öptüm gülümseyerek.

“Tanıştığıma memnum oldum ben Duru.” Dedim şaşkınca.Önce düzleştirmeye uğraşmamak için gelişi güzel toplanmış saçlarıma baktı ardından gri ince kazağıma,belime bağladığım gömleğime ve giydiğim kot pantolunumu inceledi saniyeler içinde.
“Ben de Yağız’ın babaannesiyim.” Ben içeriyle girerken biraz sert sayılabilecek bir sesle söylemişti bunu.Şaşkınlığımı gizleme gereği duymadan inceledim etrafı.İki katlı bir çiftlik eviydi bu.Zaman sanki bu evde durmuştu.Mobilyalar eskiydi fakat yeni gibi temiz kullanılmıştı.Genişçe bir salon ve birkaç oda vardı bulunduğumuz katta.Yağız’lar sırasıyla salondaki oymalı koltuğa oturdular.Ben de tekli koltuklardan bir tanesine oturdum.

Yağız’ın babaannesi karşımda duran yan yana olan tekli koltuktan birine oturdu.Biraz zaman geçtikten sonra babaannesiyle aynı yaşlarda olan bir adam girdi içeriye.Saçları dökülmüştü fakat yumuşak yüz hatlarıyla tonton dedelerden bir farkı yoktu.İster istemez onu görünce gülümsedim.Hafif kamburu olduğu için ağır adımlarla geldi yanımıza.
Onunla da tanıştıktan sonra yerime oturdum.

“Papyon yakışmış Hasan dedem.” Eren küçük bir kahkaha attı.Hasan dede başını biraz sinirli bir şekilde salladı.”Neymiş efendim misafirimiz gelecekmiş.Nahide hanımın icatları işte.” Güldü ardından.
“Hasan bey!” Nahide Hanım bastonunu yere hızlıca vurduğunda gülüşmeler kesilmişti.
“Kimlerdensin sen kızım.” Sorgulayıcı bir sesle bana baktı Nahide hanım.
“Aslında İzmir’liyiz.” Dedim ellerimi kucağıma bırakarak.Gerilmiştim.”Ama yıllardır burada yaşıyorum.”
“Annen baban ne iş yapıyor?”
“Annem..” dedim derin bir nefes alarak.”Uzun zaman önce onu kaybettik.Babam İzmir’de fakat ben burada yaşıyorum.Babam bir şirkette müdür olarak çalışıyor.”
“Babaanne..” Dedi Yağız beni şaşırtarak.”İstersen misafirimizi fazla yormayalım.”
“Sus bakalım sen.” Yağız’a sinirlice baktıktan sonra bana gülümsedi.
“Misafirimizi tanımaya çalışıyorum.Sonuçta ilk defa beni bir arkadaşınızla tanıştırıyorsunuz.”

Eren güldü.”Buraya gelen en son misafir Caner’in eski kız arkadaşıydı.” Dedi sessizce fısıldayarak.Daha sonra Tuna gülerek ekledi.”Kız ertesi gün Caner’den ayrılmıştı.”
Gülümsedim.Nahide hanım fısıltıları duyunca bağırdı Eren’lere.

“Hala kulaklarım duyuyor Eren evladım.”Dedi bakışlarını ona çekerek.
“Hem nerelerdesin sen bu zamandır ? Bak bak hala o saçlarını kestirmemişsin kız çocuğu gibi dolanıyorsun ortada.Küpelerde hala kulakta.”
İstemsiz olarak elleri kulağına gitti Eren’in.Unutmuş olduğunu fark etmiş olacak yüzü kızardı.
“Bu seferlik görmezden gel sultanım.”Caner lafa atlayarak dikkatleri dağıtmıştı.
“Ah benim hayırlı evladım.Bak kardeşini nasılda koruyor.Tü tü tü maşallah sana.Saçlar düzgün,kıyafetler her zamanki gibi ütülenmiş.” Tuna’ya döndü bu seferde.
“Örnek alın bu Caner’i örnek!”
“Ben ne yaptım şimdi?” Tuna sitemle karışık araya girmişti.
“Sus sen!Kız peşinde gezmekten yanımıza gelmiyorsun.Geçen gün aradığımda gülüşmeleri duymadın mı sandın?”

Nahide hanım onlardan hesap sorarken ben sessizce izliyordum.Tüm bunların arasında Yağız’ın gözlerinin güldüğünü gördüm.Sanırım gerçekten mutlu hissediyordu ya da güvende emin olamadım.
Günün ilerleyen saatlerinde Nahide hanımın yaşına rağmen özenle hazırladığı sofraya oturduk.Nahide hanımın emekli bir öğretmen olduğunu Hasan beyinde emekli bir memur olduğunu öğrendim.Tam tamına 55 senedir evlilerdi.Bu rakam şuan bizim gibi nesile uzak görünse de imrendim onlara.

“Sevdiğin insanla geçirdiğin elli beş sene hiçte öyle uzun değil.” Dedi Hasan dede laf arasında.”Yıllar nasıl geçti anlayamadım bile.”
Bu cümleler beni duygulandırmıştı.Aşkın geçiciliği,sevgi ve saygının kalıcı olduğunu bir kez daha öğrenmiş oldum.
Yemek yedikten sonra Nahide hanım beni köşedeki koltuklardan birine oturtarak beklememi söyledi.Beni tanıdıkça daha çok sevmiş olacak ki baştaki despot tavrı yerine şefkate bırakmıştı fakat hala o disiplin kokan ses tonu ara sıra kendini hissettiriyordu.
Birkaç dakika sonra elinde kocaman albümle geldi.Yağız’ın babaannesiydi fakat Caner,Tuna ve Eren’i Yağız’dan hiç ayırmamıştı.
Yağız’ın anne ve babasından bahsetti önce.80’lerde darbe döneminde siyasi mülteci olarak İsviçre’ye başvurduklarını ve gidişlerini anlattı gözleri yaşlanarak.Annesi ve babası üniversitede hoca olarak işe başladıklarında görüşlerinden dolayı ayrılmışlardı buradan.Yıllar sonra İsviçre’de dünyaya gelmişti Yağız.Babası vatan özlemiyle yanıp tutuşmasına rağmen oradaki üniversitelerden biriyle eşiyle kaldığı için bırakamamıştı tutunduğu o memleketi.Fakat Yağız okula başlayacak yaşa geldiğinde onu Türkiye’ye yollamış ve burada okumasını istemişti.
“Çok seviyorlardı burayı.Fakat yapamadılar.Yağız’ında vatanından kopmasına izin vermediler yanımıza gönderdiler.”
Yağız’ı 6 yaşından beri Nahide hanım ve Hasan bey büyütmüştü.Nahide hanım hiç Zeynep’ten bahsetmese de İstanbul’daki kurulu düzenini Yağız için buraya taşıdığından bahsetti.
Yağız’ın yüksek dereceyle kazanmasına rağmen 4.sınıfta tıpı bıraktığını anlatırken yine dolmuştu gözleri.Fakat nedeninin soramadım çünkü tahmin ediyordum.

“Yağız çok şanslı.Sizin gibi bir ailesi var.” Dedim albümün sayfalarını çevirirken.Albümde sadece Nahide Hanım veHasan dedenin gençliği vardı.
“Bu hikaye 10 cilt Duru’cum.” Dedi Tuna yanımıza gelerek.”Ohoo sen daha ilk cilttesin.”
Gülümsedim.

“Duru sen yukarıya çık bakalım sen.Sağdaki ilk odada benim ilacım var getirir misin?”
Başımı sallayarak yerimden kalktım.Merdivenleri çıkarken Nahide hanımın Yağız’a seslendiğini duydum.
“Git kıza yardım et bakalım,bulamaz belki.”
Sağdaki ilk odaya girdiğimde buranın Yağız’ın odası olduğunu anladım.Çalışma masasının üstünde,duvara asılı olan fotoğraflara baktım.

Küçük Yağız..Ortaokul üniformasıyla elinde gitarı poz veren Yağız..
Lise zamanlarında olduğunu tahmin ettiğim uzun saçlı küpeli şarkı söyleyen bir Yağız.
Fotoğrafı görünce güldüm.Gerçekten komik görünüyordu.

“Kimlik bunalımındaydım.”

Onun sesiyle irkildim.Yatağına oturup yerdeki basket topunu aldı eline.
“Burası zaman makinesi gibi.” Dedi etrafa bakarak.”Yani tüm bu eşyalar,fotoğraflar.İstanbul’daki evin aynısını çizdirip resmen buraya taşıdı babaannem.”
Güldü.Bugün kaçıncı güzel gülüşüydü sayamamıştım bile.Ama mutlu görünmesi beni de mutlu ediyordu.

“Yalnız yaşıyorsun sanıyordum?” Dedim ona dönerek.

“Yalnız yaşıyorum.Ama haftasonlarım burada geçiyor.”

“Babaannen ilaç istemişti.”
“Beni buraya gönderirken gerek kalmadığını söyledi.”
Bunun üzerine odadan çıkmak yerine onun yanına oturdum.”Seni yakından tanımak güzel bir his.” Sözcükler yüreğimden çıkıp ağzımdan döküldüğünde duraksadı Yağız.
“Yakın arkadaş olma fikrine fazla alıştın sanırım.” Dedi gülerek.
Bense onu duymayarak fısıldadım.”Seni gülerken görmek de çok güzel.” Bana döndü.
“Uzun zamandır iltifat almamıştım.” Başını öne eğip güldü.
“Bence duymak istemiyorsun.” Ona bakmaya devam ettim.”Zira barda her gece beni görünce çığlık atmıyor kızlar.” Kıskanmış mıydım?

Düşüncelerimden sıyrılarak onun koluna dokundum.

“Yağız.” Dedim duvarda asılı olan üniversiteye girişbelgesine bakarak.
“Neden okulu yarıda bıraktın ?”
Biraz düşünüp cevap vereceğini düşünürken o beni şaşırtarak hızlıca yanıtladı.

“Çok direniyorsun.” Dedi elindeki topu çevirerek.”Duvarlarımı kırmaya çalışıyorsun.Beni anlamaya çalışıyorsun.Hiç vazgeçmeyeceksin değil mi?”
Hayır anlamında başını salladım.

“Neden bilmiyorum ama sana karşı koyamıyorum.”
Kelimeler ağzından teker teker çıkıp yüreğime dokundu.”Sana karşı koyamıyorum.” Defalarca dönüp durdular kulağımda.
“Sana güvenebilir miyim?” Bana doğru yaklaşmıştı bu soruyu sorarken.
Evet anlamında başını salladım.”Bana güvenebilirsin.” Dedim ardından sözlü olarak ekleyerek.

“Bu öylesine sorulmuş bir soru değildi.” Gözlerine baktım.Bakışlarının ardındaki hüznü görünce duraksadım.Gerçekten güvenilir miydim?Elbette bu hikayenin başına baktığımızda bu kocaman bir hayırdı.Fakat bazen duygular ve mantık birbirine karışabiliyordu.İşte tam da bu o anlardan biriydi.
Elimi onun elinin üstüne koydum.”Bana güvenebilirsin.” Dedim fısıldayarak.Derin bir nefes alıp doğruldu.

“Hayatımın çok zor bir dönemindeydim.Yaşamla ölüm arasında,arafta.Nedenini sorma şuan anlatamam ama birinin ölümüne sebep olmuştum.Bir tarafta öldürürken diğer tarafta yaşatmayı göze alamadım.Çok sevmeme rağmen bırakmak zorunda kaldım okulu.”
Başını öne eğdi tekrardan.
“Yaşatmayı seçmeliydin.” Dedim ellerime bakarak.”Madem birinin ölümüne sebep olmuştun,başkalarını yaşatarak telafi etmeliydin.”
Bana döndü ve tarif edemeyeceğim bir buruklukla baktı gözlerime.
“Kulağa güzel geldi.” Dedi aynı buruklukla gülümserken.O an da gözünden tek bir damla yaş bana döndüğü için elime düştü.

Vereceği tepkiden çekinmeyerek elimle gözünü sildim.

“Annem acılar paylaştıkça azalır derdi.” dedim gülümsemeye çalışarak.

O an haftalardır soğuk ve umursamaz diye sitem ettiğim adamın nasıl kırılgan olduğunu gördüm. Sesi cam kırığı gibi aramıza düşerken mırıldandı.”Ama bu paylaştıkça çoğalıyor sanki.”


Loading...
0%