@eylulunuz
|
Selamlar. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Biliyorum bölüm bekliyorsunuz, daha doğrusu erkek karakterlerimizle tanışmak istiyorsunuz. Çok az kaldı merak etmeyin. Bu arada lütfen KH ye de destek olalım. Bu kitabımda bir asker kurgusu. Hepinize çokça sevgilerimi ve teşekkürlerimi iletiyorum. İyi okumalar.
3.Bölüm
Sabah alarmın sesiyle uyandım. Gözlerimi araladığımda güneş ışıklarının içeride olduğunu fark ettim. Kafamı yataktan kaldırdım ve etrafıma bakındım. Sefa hala uyuyordu. Sessizce yataktan kalktım ve banyoya doğru yürüdüm. Banyoya gitmeden yanıma bugün giyeceğim kıyafetleri aldım. Bugün altıma uzun kot etek, üstüne beyaz uzun bir crop giydim. Daha sonra saçlarıma beyaz bandanamı taktım. Makyajımı da yaptıktan sonra banyodan çıkmıştım. Büyük ihtimalle gelen seslerle uyanan Sefa'nın gözleri bana döndü. "Vay savcı hanım, bu ne güzellik?." dedi Sefa. Gülümsedim. "Hazırlanın da sizi de görelim." dedim. Gülümsedi. Giymek için valizden aldığı kıyafetlerini eline aldı, tam yanımdan geçerken yanağımdan bir makas aldı. Bana bu hareketin yapılmasından hoşlanmıyordum. Sefa ise bana hep bu hareketi yapıyordu. Tam sinirle azarlayacakken Sefa hemen banyoya girdi ve kapıyı kilitledi. Bazen ablası da olsam yapacağım hareketlerden çekiniyordu. Kendini hep kurtarıyordu ama bir gün fena cezasını verecektim. Çantama doğru ilerledim ve eşyalarımı yerleştirdim. Telefonumu elime aldığımda bana gelen mesaj bildirimiyle mesaj bölümüne girdim. Yabancı bir numaraydı. Yazılan yazıyı okuduğumda kim olduğunu anlamıştım. "Merhabalar Güneş hanım, eğer müsaitseniz öğlen 16.00 da kilit için evinize geleceğiz." yazıyordu. Sefa'yla biraz dolaştıktan sonra onu otele bırakırdım. Sefaya işime ilgili bir işim olduğunu söylediğimde daha fazla sorgulamıyordu. O da işimin zorluklarını biliyordu. Banyonun kapısı açılınca bakışlarım oraya döndü. Sefa üzerine siyah tişört, altına ise siyah kumaş pantolon giymişti. Telefonuma hemen geri döndüm ve cevap yazdım. "Tabi ki, bekliyor olacağım." yazdım ve telefonu kapattım. "Nasıl olmuşum abla?" dedi Sefa. "Çok yakışıklı olmuşsun ablacım." dedim. Sırıttı. "E yani başka ne olacaktım?" dedi egolu bir şekilde. "hadi çok konuşmada çıkalım." dedim. "Nereye gidiyoruz?" dedi Sefa. Kollarımı göğsümde bağladım. "Seni aynalı çarşıya götüreceğim." dedim. Sefa'nın hemen gözleri parlamıştı. "Biliyorum orayı, tarihi bir yer hatta Çanakkale Türkü'sünde geçiyor." dedi. Sefa tarihi yerlere meraklıydı. Çanakkale de tarihi bir yerdi. Fakat onu doya doya gezdiremeyecektim. Sefa yarın akşam uçakla Antalya'ya geri dönüyordu. Ne kadar istemese de okulu oradaydı. "İyi ne güzel işte, tarihi yerler defterine yeni bir yer eklersin." dedim. Gülümseyerek onayladı beni. "Haydi çıkalım." dedim ve kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda geçmesi için Sefa'ya yol verdim. Sefa çıktıktan sonra bende kapıyı kilitledim. Sefa koluma girdi. Ses etmedim ve otelden çıktık. Hava güzeldi, hem güneşli hem de esiyordu. Serin havaları seviyordum. Otelin çıkışında bekleyen taksilerden birine bindik. Ne olur ne olmaz diye telefonumu kayıt altına aldım. Ülkemizde taksi olayları çoktu. Artık kimseye güvenemiyorduk. Bugün Aynalı Çarşıyı gezdikten sonra Adliyeye ardından Jandarma komutanlığına uğramam gerekiyordu. Babamın yardımıyla Deniz'in eşyalarını kaçıran kişiyi bulmuştuk. Bugün giderek ona haber vermem gerekiyordu. Telefonu olsa belki gitmezdim ama Jandarma komutanlığına gerçekten uğramam ve varlığımı göstermeliydim. Taksici çarşının girişinde durduğunda cüzdanımdan parayı çıkardım ve indik. İndiğimiz gibi telefon kaydını kapatmıştım. Bunu fark eden Sefa, "Abla hala mı taksiye binerken telefonunu kayıt haline alıyorsun?" dedi. Baygın gözlerle ona baktım. "Sen normal bir sivil olabilirsin ama ben bir savcıyım Sefa, tedbiri elden bırakmamam gerek. Bunu herkesin yapması gerek, tek savcılar değil." dedim. "Haklısın, kusura bakma abla." dedi. Anlından öptüm. "Önemli değil ablacım, hadi gel gezelim." dedim ve birlikte çarşının içine girdik. Çok eski bir yerdi. Her tarafa dükkanlar vardı. Genellikle hediyelik eşya dükkanları mevcuttu. Sefa hem duvarları inceliyor hem de hediyelik eşyalardan gözünü alamıyordu. Gülümsedim bu haline. "Hadi istediğin bir hediyelik eşya seç, alayım sana." Dedim. "Harbiden alır mısın abla?" Dedi. Kaşlarım çatıldı. "Sen benden ne zaman. Bir şey istedin de ben sana almadım?" Dedim. "Biliyorum abla, bir dediğimi iki etmiyorsun." Dedi. "Evet, o yüzden şimdi istediğini seç. Hatta annem ve babam içinde al." Dedim ve Sefa'nın saçlarını okşadım. Sefa hemen dikkatlice incelemeye başlamıştı. Fazla meraklıydı. Bende yanına giderek incelemeye başladım. Aralarından bir kesme tahtası gördüm. Sol alt tarafında Dur yolcu yazıyordu, hemen altında ise Çanakkale yazısı vardı. İşlemesi çok güzeldi. Kesme tahtasını elime aldım ve Sefaya gösterdim. "Bak nasıl bu? Bence annem için güzel olur." dedim. Sefa kafasıyla onayladı beni. "Annem çok beğenir. Anneme bunu alalım, olur mu abla?" dedi. Kolumu omuzlarına sardım. "Olur tabi ki, hadi başka şeylerde seç." dedim. "Sen almayacak mısın?" dedi. "Benim yaşayacağım yer burası, daha uzun bir süre buradayım. Ben daha sonra kendime alırım." dedim. "Sen bilirsin" dedi ve eşyalara bakmaya devam etti. Sefa seçmeyi bitirdikten sonra Aynalı çarşıda dolaşmaya devam ettik.
🌊✨️🌸
Aynalı çarşıdaki gezmemiz bitmişti. Çıkışa doğru yürürken konuşmaya başladım. "Sefa, seni otele bırakayım. Benim adliyeye uğramam gerek. Sen acıkırsan yemek söyle, geç gelirsem de bekleme. Yarın teknofeste gideceğimiz için bütün işleri bugüne aldım, tamam mı ablam?" dedim. sefa bıkkınlıkla bana baktı. "Abla tamam sıkıntı yok, çocuk gibi davranma bana." dedi. Göz devirdim. "Sen benim için hala çocuksun ve bu büyüklerinde yaptığı bir şey canım kardeşim." dedim. O da göz devirdi. Çarşıdan çıktığımızda şansımıza yoldan taksi geçiyordu. Sefa hemen koşarak durması için işaret yaptı. Taksi kenara çekilince Sefa kapıyı açtı ve benim arkaya bindirdi. Kendisi de padişah hazretleri gibi öne kurulunca taksi sürmeye başladı. Hemen telefonumdan kameramı açtım ve kayıt altına aldım. Adamın gözleri arada bana kayıyordu. Ben ise dümdüz bir şekilde yanımdaki pencereden dışarıyı izliyordum. "Buralı mısınız?" dedi taksici. Bakışlarım adama döndü. "Hayır." dedim. Kaşları havalandı. "Burada ne işiniz var?" dedi. Derin bir nefes verdim. Ona neydi? "Bunun sizi alakadar ettiğini düşünmüyorum." dedim. Adam alayla güldü. "Yavaş olun hanımefendi. Benim yaşım sana ağır basar." dedi. Bu kadarı fazlaydı, haddini bilmeliydi. Sadece ben bir savcı olduğum için değil, kendisi sadece taksici olduğu için. Alayla güldüm. "Benimde makamım size ağır basar beyefendi." dedim. Adamın kaşları havalandı. "İstediğiniz kadar makam sahibi olun, benim aracımdaysanız size sadece yolcu gözüyle bakarım." dedi. Kaşlarım havalandı. "Ben de sadece sohbet etmek istiyorlar gözüyle bakmam yalnız." dedim. "Bu bir suçlusunuz damgası mı?" dedi. Gülümsedim. "Nasıl anlarsanız, şimdi lütfen kenara çekin. Boş konuşan, saygısız biriyle aynı ortamda bulunamam." dedim. "Çekmezsem ne olur?" dedi. Tam cevap verecektim ki bakışlarım Sefa'ya kaydı. Koltukta kaskatı kesilmiş bir şekilde duruyordu. Telefonumdan hemen babamın numarasını buldum. Burada tanıdık memur olsaydı babamı uğraştırmazdım. Ama yapacak bir şey yoktu. Telefon hemen açıldı. Sesini kıstım ve konuşmaya başladım. "Bakın beyefendi benimle oynamayın, kenara çekin diyorsam çekin." dedim. Bu cümlemle babamın anlamaması imkansızdı. "Ben de size çekmeyeceğim diyorum, benimlesin." dedi. Tiksinerek baktım. hemen etrafıma baktım ve Kemalpaşa caddesi yazısını gördüm. "Kemalpaşa caddesinde ne işimiz var?" dedim. Babama adres bile vermiştim. Dediğim caddeyle babam telefonu kapattı. "Çok konuşuyorsun, sus." dedi. Sesimi çıkarmadım. Birazdan yeterli cevabı götüyle sikile sikile alacaktı. Sefa hala huzursuzdu ama bana güveniyordu. 2 dk sonucunda arkadan polis sirenleri duyuldu. Sırıttım. Bakışları bana döndü. "Sen mi çağırdın?!" dedi hiddetle. "Çok konuşuyorsun, sus." dedim. Birden bir polis aracı önümüze çıktı ve taksici durmak zorunda kaldı. "Kimsin sen?!" dedi bana. Gülümsedim. "Sorularını sorguya saklamanı isterim." dedim. Polisler etrafımızı sarmışlardı. "Araçtan in!" diye bağırdı bir polis. Adam artık bir şey yapamazdı. Sakince araçtan indi. Adamın inmesiyle başka bir poliste benim kapımı açtı. Arabadan indiğim gibi hemen Sefa'nın kapısına yöneldim ve onun kapısını açtım. Hemen Sefa'nın elini kavradım. Kulağına eğildim. "Korkma polisler varken hiç bir şey olmaz. Sen iyi misin?" dedim. "Biliyorum, merak etme korkmuyorum sadece biraz gerildim. Ve sen beni merak etme, iyiyim." dedi Sefa. Gülümsedim ve polislerin yanına gitmeye başladım. Tabi ki Sefa da elini tuttuğum için peşimden geliyordu. Bir polis memuru karşımda durdu. "Ben Komiser Ekrem Özsu." dedi. Elini uzatmıştı. Konuşma stiline bakılırsa babam savcı olduğumu söylememişti. Süperdi. Elini sıktım. "Terörle Mücadele Cumhuriyet Savcısı Güneş Parla Adıgüzel." dedim. Adamın eli donup kaldı. Hemen esas duruş aldı. "Rahat, sıkıntı yok komiser." dedim. "Kusura bakmayın sayın savcım, bana savcı olduğunuzla ilgili bir bilgi verilmedi de." dedi. Başımla onayladım. Bakışları yanımdaki Sefa'ya düştü. "Sevgiliniz mi?" dedi. E ama yok artık. "Kardeşim." dedim. "Ha pardon sayın savcım." dedi. Telefonumu çıkardım ve kayıt halindeki videoyu kapattım. Kayıt aldığımın videoyu gösterdim. "Taksideki bütün konuşmalar burada kayıttaydı. Delil olarak işe yarar." dedim. "Emredersiniz savcım, siz bana numaranızı verin." dedi. Başımla onayladım ve numarayı söyledim. Komiser numarayı girdikten sonra oradan ayrıldık. Benim yapmam gereken tonlarca iş vardı ve bir de bu olay başıma çıkmıştı. Başka bir taksi durdurduk ve taksiye bindik. Bu gün bu araba işini de halletmem gerekiyordu. Bu sefer Sefa da yanıma binmişti. Taksiciye gideceğim yeri söyledikten sonra arkama yaslandım ve yolu izlemeye başladım. Bir süre sonra otele geldiğimizde ikimizde indik. Üstüm düzgün olsaydı ben inmeyecektim ama üstümü değişmeliydim. Yukarı odaya çıktığımızda Sefa hemen kendini koltuğa atmıştı. Ben de valizden giyeceğim kıyafetleri aldım ve banyoya girdim. Altıma siyah palazzo pantolon, üstüme ise sıfır kol bir siyah dar tişört giymiştim. Siyah ceketimi ve siyah topuklu ayakkabılarımı da elime alarak çıktım. Sefa uyuyakalmıştı. Ona ses yapmamaya çalışarak kapıya doğru yürüdüm. Çantamı aldıktan sonra sessizce kapıyı açtım ve otel odasından çıktım. Kapının önünde topuklularımı giydikten sonra otelin çıkışına doğru ilerledim. Adliye buranın biraz arkasında kaldığı için yürüme kararı aldım. Adliyeden çıktığımda bir yerden araba alacaktım. Paramı biriktirmiştim. Babamda para yollanmıştı. Topuklularımın çıkardığı seslerle kaldırımda yürüyordum. Etrafımdakiler çıkan sesle gözlerini bana çeviriyorlardı. İşte bu topuklu sesi bana iyi geliyordu. Adliyeye varınca girişte yoğunluk olduğunu gördüm. Bu yüzden şaşırmıştım. Çantamı açtım ve cüzdanımı çıkardım, Savcı kimliğimin yanımda olduğunu görünce elime alarak personel girişine yöneldim. Kapısı kapalıydı ve içeride güvenlik görevlisi telefonuyla uğraşıyordu. Elimle kapıyı tıklattım. Telefondaki gözleri bana dönerken geldi ve kapıyı araladı. "Hanımefendi giriş yan tarafta." dedi. Savcı kimliğimi gösterdiğimde hemen kapıdan çekildi. Ona bir bakış attım ve "Burası personel girişi, okuma yazması olan herkes bunu anlayabilir bu yüzden buraya gelmezler. Bir daha bu kapıyı kapalı görürsem olacaklardan ben sorumlu değilim." dedim. "Emredersiniz Sayın savcım." dedi. Başımla selam verdikten sonra içeriye doğru ilerledim. Başsavcının odasını bulmam gerekiyordu. Danışmana doğru yürüdüm. Önünde durduğumda bakışları bana döndü. Savcı kimliğimi gösterdim ve konuşmaya başladım. "Terörle Mücadele savcısı Güneş Parla Adıgüzel. Başsavcının odası nerede?" dedim. Sekreter hemen ayağa kalktı. "ben hemen size odasını göstereyim sayın savcım." dedi. Başımla onayladım. Önde yürümeye başladı. Asansörün önüne gelince bana döndü. "Asansörle 4.Kata çıkın sayın savcım, ben oradaki görevli sekreter arkadaşı yönlendireceğim." dedi. "Tamamdır, teşekkürler." dedim ve asansöre bindim. 4.kata ulaşınca kapı açıldı, asansörden çıktığımda bir görevli karşımda beni bekliyordu. "Buyurun sayın savcım." dedi ve ilerlemeye başladı. Bir odanın önünde durunca hemen isimliğe baktım. Başsavcı Halit Durmaz. "Ben sizi burada bekliyorum, çıktığınızda sizi odanıza götürebilirim." dedi. "Tamam, teşekkürler." dedim ve kapıyı tıklattım. İçeriden 'gel' sesi gelince kapıyı açtım ve içeri girdim. Başsavcının masasının önüne geldiğimde başımla selam verdim. "terörle mücadele savcısı Güneş Parla Adıgüzel." dedim. Başsavcının yüzünde hemen bahar olmuştu. Elini uzattı. "Hoş geldiniz savcım, ben Halit Durmaz." dedi. Elini sıktım. "Hoş buldum başsavcım." dedim. Eliyle koltuğu işaret etti. "Buyurun, oturun lütfen." dedi. Gösterdiği yere oturdum. "Savcım ben size kısaca görevinizden bahsedeyim, Jandarma komutanlığında savcılık görevinizi sürdüreceksiniz. Oranın görev işleyişi vesairesi sizin sorumluluğunuzda. Biz de size gerekliği desteği vereceğiz." dedi. Başımla onayladım. "Merak etmeyin başsavcım. Bana güvenebilirsiniz." dedim. Başsavcı güven dolu bir şekilde gülümsedi. "Başka sorun var mıydı?" dedi. "Var sayın savcım." dedim. Kaşları havalandı. "Nedir?" dedi. "Bir kadın askerimiz vardı. Eşyaları çalınmıştı. Duyduğuma göre bulunmuş." dedim. Başsaavcı onayladı. "Evet de siz bunu nereden biliyorsunuz?." dedi. "Hanımefendiye havalimanında bir yardımım dokundu. Haberleşiyoruz." dedim. Başsavcı 'Öyle mi' der gibi baktı. "Eşyaları bana verirseniz kendisine götürebilirim. Ben buradan Jandarma Komutanlığına geçeceğim." dedim. "Tabi ki savcım." dedi ve çekmecesini açtı. Çekmeceden bir poşet çıkardı. Poşeti bana uzattı. "Buyurun." dedi ardından bir anahtar uzattı. "Bu da sizin odanızın anahtarı." dedi. Poşeti ve anahtarı elinden aldım. "Sağ olun Başsavcım. Ben izninizle çıkayım." dedim. "İzin sizin savcım." dedi. Toparlandım ve iyi günler dileyip odadan çıktım. Çıktığımda çocuk hala bekliyordu. "Buyurun savcım." dedi ve yürümeye başladı. Ben de peşinden gidiyordum. Bir kapının önünde durduğunda başımı kaldırdım ve isimliğe baktım. "Cumhuriyet Savcısı Güneş Parla Adıgüzel" Yazıyordu. Gururla isimliğe baktım. Çocuk yanımdan iyi günler diyerek ayrılmıştı. Anahtarla kapıyı açtım ve içeri girdim. Oda sadeydi. Bana gayet de yeterdi. Bakışlarım masamın arkasında kalan, askılığa asılmış Cumhuriyet Savcısı cübbesini buldu. İşimi çok seviyordum. Hele ki cübbeme ayrı bir zaafım vardı. Ben Güneştim, kalbinde sadece vatan, bayrak sevgisi olan Güneş. Parla ise ayrı bir boyuttu. Parla da aşk öne çıkıyordu. Bu hayatta kimseden Parla ismimi duymamıştım. Kendimi ona saklıyordum. Kalbimin sahibi olacak kişiye. Odaya bakmayı bıraktım ve geri arkama döndüm. Odamdan geri çıktım ve kapıyı kilitledim. Anahtarı çantama attım ve adliyenin asansörün doğru adımladım. Asansörün bu katta olduğunu fark edince fazla oyalanmadan aşağı inmiştim. Asansörden indiğim gibi bütün bakışlar bana dönmüştü. Adliye sarayında topuklularla ilerledim. Adliyenin yanında bir araba mağazası vardı. Adliye çalışanlarına özel arabalar vardı. Ben de bir Cumhuriyet Savcısı olduğum için normal araba kullanamazdım. Beni kurşuna dizerlerdi. Araba mağazasına doğru adımladım. İçeriye girdiğimde kasada duran adam hemen yanıma gelmişti. "Buyurun hoş geldiniz." Dedi. "Hoş bulduk, araba modellerinize bakmak istiyordum da" dedim "Tabi, mesleğinizi öğrenebilir miyim?" Dedi. Çantamdan Savcı kimliğimi çıkardım ve adama uzattım. "Savcıyım." Dedim. "Kusura bakmayın savcım. Buyurun şöyle göstereyim." Dedi ve beni. Yönlendirmeye başladı. Bir arabanın önünde durunca gözlerimle arabayı inceledim. Siyah ve beyaz karışımı bir TOGG modeliydi. İçi sevdiğim gibi rahat ve geniş duruyordu. TOGG modelini her zaman çok merak etmiştim ve gerçekten fazlasıyla güzeldi. "Bu arabamız TOGG modellerimizden birisi. İçi rahat ve konforlu. 2 yıl yani 40.000 Km garantili. Camları kurşun geçitmez ve araç kurşuna ve ya her hangi bir darbeye karşı dayanıklı." Dedi adam. "Ne kadar?" Dedim. "930.000." Dedi adam. Baya pahalıydı ama eğer şuan hayallerimi yaşayamayacaksam yaşamamın ne anlamı vardı? "Beğendim. Eğer sizin için de uygunsa işlemlere başlayalım." Dedim. Adam başıyla onayladı. "Tabi ki de sayın savcım, buyurun." Dedi ve beni ofisine doğru götürdü. Adam koltuğuna geçince ben de öndeki koltuklardan birine oturdum. Adam Ibanının olduğu kartı bana uzattı. Iban adresine hesabımdan hemen paranın yarısını yollamıştım. Hepsini hemen veremeyeceğim için taksit yapmıştım. Her ay 75.000 ödeyerek 12 ayda bitirecektim. Adamla gerekli evrakları imzaladıktan sonra arabamın dışarı çıktığını görmüştüm. Adam elindeki 2 anahtarı ve ruhsatı bana uzattı. "Buyurun sayın savcım, güle güle kullanın. Hayırlı olsun." Dedi. "Sağ olun. Hayırlı işler." Dedim ve anahtarla ruhsatı aldım. Adam da baş selamı vererek içeri geçmişti. Heyecanla arabama doğru ilerledim. Kapıyı hevesle açtım ve içine bindim. Krem rengi koltukları çok hoştu. Ellerimle arabanın ambalajlarını çıkardım ve kapımı kapattım. Anahtarlardan birini torpidoya koydum ve arabayı düğmeden çalıştırdım. Yavaşça gaza basıp hareket ettirdiğim de sakinliği koruyordum fakat içten içe geberiyordum. Arabayla Jandarma Komutanlığının yolunu tuttum.
✨️🌊🌸
ARAL DOĞUŞ ÖRSEL'den Sabahın erken saatlerinde kalkmış, duş almıştım. Yeni görevden gelmiştim ve fazla yaralarım vardı. Esir düşmüştüm. 1 aydır kimse yoktu. Bu sabaha karşı timim gelmiş ve beni kurtarmışlardı. Sırtımda yanık izleri, karnım da ise morluklar ile dikiş izleri vardı. Diri diri derimi kesmişlerdi. Ama dayanmıştım. Şuan ise Albay beni odasına çağırmıştı ve ben Albayın karşısına böyle çıkmak istememiştim. Üstüme hasretinden öldüğüm ve gururla taşıdığım üniformamı giyindim. Ayağıma postallarımı da geçirdikten sonra cebime, telefonumu ve cüzdanımı atarak odadan çıktım. Albayın odasına doğru ilerlerken etrafa da bakınıyordum. Bazı timler spor yapıyor bazıları ise oturmuş sohbet ediyorlardı. Albayın odasının önüne geldiğim de kapıyı çaldım ve komutu bekledim. 'Gel' sesini duyunca kapıyı açtım ve içeri girdim. Kapıyı hemen ardımdan kapatmıştım. Elimi anlıma koydum ve duruşa geçtim. "YÜZBAŞI ARAL DOĞUŞ ÖRSEL, ŞIRNAK. EMREDİN KOMUTANIM." dedim yüksek sesle. "Rahat Yüzbaşı, otur." Dedi. Albayın dediğine uyarak karşısındaki sandalyelerin birine oturdum. Albay ellerini masada birleştidi. "Yuvana Hoş geldin Yüzbaşı Örsel. Zorlu bir görev geçirdin ve bize istediklerimizi verdin, fakat esir düştün. Ama yine de bilgileri vermedin. Yaptıklarını takdir ediyorum ve başarılarının devamını diliyorum." Dedi albay. "Sağ olun komutanım." Dedim. Albay derin bir nefes aldı. "Biliyorum yeni geldin ama yarına görev var Yüzbaşı." Dedi. Kaşlarım çatıldı. "Yarın ki Teknofestte güvenlikten sen ve Barış timi zorunlu. Unutma Yüzbaşı, vatan beklemez." Dedi Albay. Haklıydı. Vatan beklemezdi. Bu Jandarma Komutanlığında kimsede duygu yoktu. Ama çıkınca vardı. Ben hariç, çünkü benim duygularımı gösterecek kimsem yoktu. Ben Araldım, kalbinde sadece vatan, bayrak sevgisi olan Aral. Doğuş ise ayrı bir boyuttu. Doğuşta aşk öne çıkıyordu. Bu hayatta kimseden Doğuş ismimi duymamıştım. Kendimi ona saklıyorumdum. Kalbimin sahibi olacak kişiye...
-3.Bölüm sonu-
AY BILIYORUM ÇOK BEKLETTIM AMA YETTIMM. TEKRARDAN PODYUMDAYIM. Bölümü beğendiniz mi? Erkek karakterimizi gördünüz. Parla'nın modeli var ama maalesef arkadaşlar aklımda ki Aral hiç bir yerde yokk. O yüzden canım çocuğum yüzsüz kaldı... Yazar sad. Jskwjsks her neyse o da olur İnşallah. Bölümüze oy ve yorumm. Ben yorumlarınızı görüyorum. ÇOK YAZIN YT: Eylulunuz2 Instagram: pamukunmavigozu Hepinizi çok öpüyorum, kitaplığınız kitaplarla dolsunn, kalbiniz ise güzelliklerlee Hoş kalın❤️🩹
|
0% |