Hepinize merhabaaaa. Ben geldiiium. Nasılsınızzz? İyi misinizzz? Ben ne kadar iyi olabilirsem o kadar iyiyiiiim. Evet bütün kadro toplandığını gördük son bölümüzde. Acep rüya mı gerçek mi? İnanın yazarken nelerin bir anda olaya gireceği son anda belli oluyor ve bende meraklıyım. Ama bu bölüm psikoloji bozabilirim. KAPILARI KAPATIN KIMSE BURADAN ÇIKMAYACAK.
Çok fazla uzatmıyorum ve hemencecik bölüme başlamak istiyorum. Umarım keyifle okursunuz. Çokça sevgiceklerriiimleee🤍
OY VE YORUMMM
15. Bölüm: Rüyalar ve Gerçekler
Yazar'ın anlatımından
~Alper ve Neslihan Güren çifti~
Alper ve Neslihan. Mutlulukla süren fakat daha sonra darma duman olan o hayat. Ortada kalan minik kızları Şeyma...
Neslihan ve Alper'in minik Alaca'sı...
"Affetmeyecek. Alper kızımız bizi hiç bir zaman affetmeyecek." Dedi hiddetle Neslihan.
"Biliyorum. Kahretsin ki biliyorum ama artık saklanamayız Neslihan. Kız 26 yaşına gelmiş. Özel Kuvvetlerde bir Üsteğmen." Dedi Alper.
"Evet ama öyle hemen 'kızım biz ölmedik sadece gizli görevdeydik, bu görevden kimsenin haberinin olmaması gerekiyordu.' Diyemeyiz!" Dedi Neslihan.
"Ben napacağımızı buldum." Dedi Alper.
"Ne yapacağız?" Dedi Neslihan.
"Şeyma'nın rütbe töreni varmış. Oraya katılalım. Hem kızımızın yüzünü görmüş oluruz hem de askeriyeye göz gezirmem gerek." Dedi Alper.
"Emin misin? Bizi fark ederse? İşte o zaman yanarız." Dedi Neslihan.
"Gözükmeyeceğiz, haydi şimdi hazırlan Şeyma'nın rütbe törenine gidiyoruz." Dedi Alper.
Neslihan daha fazla söz söylememişti. O da kızını fazlasıyla özlemişti, alıp bağrına basmak istiyordu.
Kızından hayatını karartığı için özür dilemek istiyordu...
Yavuz'dan
Şuan kapanış yapılıyordu. Albay'ın emrini bekliyorduk. Birden koluma dolanan kolla hemen yanıma döndüm.
Şeyma başını tutmuş, ayakta zor duruyordu. Hemen tamamen ona döndüm ve pek gözükmeyen bir yere Şeyma'yı çektim.
"Alaca, iyi misin?" Dedim elimle yüzüne dökülen saçlarını geriye doğru iterken. Kıpkırmızı olmuştu.
"Yavuz..." dedi. Zor konuşuyordu.
"Alaca? Ne oluyor güzelim?" Dedim endişeyle. Şeyma'nın böyle fenalaşması normal değildi.
"Onları gördüm..." dedi. Kimi görmüştü? Bu kadar kötü olabileceği kimi görmüştü ki?
" Neyi gördün güzelim?" Dedim.
"Annem, babam ve Babaannem... Buradalar Yavuz. En önemlisi de Annem ve babam burada Yavuz. Onlar 22 yıl önce öldüler! Yaşıyorlar ama?" Dedi.
Anne ve babası mı? Şeyma gerçekten iyi değildi. Hayal görüyordu galiba.
"Güzelim yanlış görmüşsündür. Hem senin dediğin gibi 22 yıl önce ölmüşler. Gel çıkalım bir su iç." Dedim.
"Yavuz ama gördüm, vallahi de gördüm. Babaanneme bakıyorlardı." Dedi. Şeyma hayal görmüştü ve bunu kabullenmiyordu.
"Hayal görmüşsün Şeyma. Kendini kandırma güzelim." Dedim ve kolunu tuttum.
Sertçe kolunu çekti. "İnanmıyorsun bana. Neden? Belki geldiler? Niye anlamıyorsun Yavuz?" Dedi.
"Alaca annen ve baban 22 yıl önce şehit oldu! Kendine gel. Sana saçma sapan bir şey için de inanmamı bekleme!" Dedim. Sert çıkışmıştım ama belki biraz sakinleşir ve kendine gelirdi.
"Yavuz gerçekten gördüm. Kendi gözlerimle gördüm. Deli değilim ben. Ne gördüğümü gayet iyi biliyorum." Dedi.
"İyi o zaman gidip bakalım varmıymış. İçin ferahlasın yeter ki." Dedim ve kenarda bekleyen Albay' a ilerledim. Beni fark edince selam durdum.
"Komutanım Alaca biraz fenalaştı. Biz inebilir miyiz?" Dedim.
"Tamam Yavuz. Dikkat et Alaca'ya." Dedi.
"Emredersiniz Komutanım!" Dedim ve Şeyma'ya ilerlemeye başladım. Etrafa boş boş göz gezdiriyordu.
"Albay'dan izin aldım. Gel bakalım" dedim ve belinden tutup ilerlemeye başladım.
Her yere baktıktan sonra Şeyma'nın hiç bir tepki verdiği yoktu.
"Var mıymış?" Dedim. Gözlerinden bir damla yaş düştü.
"Yokmuş. Hiç bir zaman da olmayacakmış... Bunu çok iyi anladım." Dedi ve bir yaş daha düştü.
Bu yaşlar anne ve baba içindi. Hayal kırıklığıydı.
Şeyma'yı kendime çektim ve sarıldım. Fakat Şeyma kendini geri çekti. Göz yaşlarını sildi.
"Güzelim..." dedim
"Kusura bakma seni de zor durumda bıraktım Komutanım. Bir yalana inandırmaya çalıştım." Dedi.
"Komutanım?" Dedim.
"En başından beri böyle olmalıydı." Dedi.
Aklımdan geçeni yapamazdı. Daha 1 hafta olmuştu. Şuan olmazdı.
"Alaca, aklımdan geçirdiğim şey değil değil mi?" Dedim
"Tam da düşündüğünüz gibi. Daha yeni fark ediyorum kusura bakmayın. Bu gün ailenizi de görünce zaten daha da netleşti." Dedi.
"Ben size göre değilim komutanım. Ailenize daha iyi biri getirmenizi tavsiye ederim. Bu mutlu aile tablosu için ben fazlayım." Dedi.
Alaca beni terk ediyordu.
"Alaca saçmalamayı kes. Ben seni aileme yakış diye getirmiyorum. Kalbime sahip çık, yanımda ol diye istiyorum. Mutlu aile tablosu sikimde bile değil. Seninle Mutlu bir aile kuramadıktan sonra sikerim mutlu aileyi." Dedim.
"Sevmedim." Dedi.
Sevmedim.
"Ben seni sevmedim Yavuz. Umurumda bile... değilsin. Şimdi bence seni sevmeyen birini yanında tutamazsın." Dedi.
Sevmemiş mıydı?
"Ne demek sevmedim? Ne saçmalıyorsun? Sevmiyorsan teklif ettiğimde niye kabul ettin? Şaka yapıyorsun ve bunun sırası değil." Dedim
"İstediğiniz kadar inan ve ya inanma. Umurumda bile değil bu benim. Kendinize iyi bakın Komutanım. Hayırlı tezkereler." Dedi ve arkasını dönüp ilerledi.
Durdurmadım. Alaca benden çoktan vazgeçmişti.
Ellerimi sinirle sıktım ve odama ilerlemeye başladım. Çok hızlı yürüyordum. Kendimi tutamıyordum.
Odaya ulaştığım da kapıyı kapattım ve koltuğa oturdum.
Sinirliydim. Fazlasıyla. Alaca benle oyun oynamıştı.
Sevdiceğim dediğim, hayatım yaptığım Kadın beni terk etmişti.
Güçsüzdüm. Bütün gücüm Alaca ile gitmişti. O bana geri gelmeden de yoktu.
Ardından kapı açıldı başımı kaldırdım ve bir kadınla karşılaştım. Genç biriydi.
"Kimsiniz?" Dedim
"Bir dert ortağıyım." Dedi kadın.
Alayla güldüm. "Ben dertli değilim ama" dedim.
"Salak gibi mi duruyorum oradan? Şeyma ve Senin aranda nasılsın bir bağ olduğunu en iyi ben bilirim. Annen bile bilmez. Şimdi istersen konuşurum ya da susar giderim. Sen seç." Dedi.
Şeyma'yı da beni de tanıyordu. Sakıncalı birine benzemiyordu. Biraz konuşsun istedim. Beni anlar diye düşündüm.
"Tamam o zaman şöyle yapalım. Ben Yavuz. Eminim ki tanıyorsundur. Evet biraz dert dökmeye de ihtiyacım var galiba." Dedim
Kadın gülümsedi. "Ben de Eylül. Tanıştığıma memnun oldum Yavuz. Emin ol senin dertlerini dinleyip seni en iyi anlayacak kişi benim." Dedi
"Fazla iddalısınız Eylül Hanım." Dedim
"İddia değil gerçekler." Dedi. "Mesela söylesene burada Şeyma'ya sevdiceğim diyebilecek kadar sevdiğini, ölen kardeşin Handeyi tanıyacak kadar seni tanıyan kaç kişi var?" Dedi.
Kadın her şeyimi biliyordu.
"Siz bunları nereden biliyorsunuz? Ajan falan mısınız?" Dedim
"Yok ajan değil de bir ayım. Eylül olan." Dedi.
"Ha ha çok komiksiniz." Dedim. Eylül kendince espri yapıyordu ama bununla uğraşacak vaktim yoktu
"Tamam çok saçmaladım. Bak bir şey var. Bunu sana söyleyemem ama ümit kesme. Ümit kesersen eğer kaybederiz. Ve ben senin kaybetmeni istemiyorum. Her şey ortaya çıkacak." Dedi
"Sana nasıl güveneceğim diyorsun haklısın ama bu böyle. En sağlamalı haliyle hemde. Bu hikaye benden size. Normalde gelmeyecektim ama geldim işte." Dedi.
Ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Kapıyı açtı ve tam çıkacakken bana döndü.
"Bir hikayeden alıntı söyleyeyim sana. Bir aile vardı. Silahın hedefi ve bunu aile görmeden fark eden biri. Kendinden isteneni bilen biri. Her şey ise ölüm olmaması için. Her kim olursa bunu yapardı." Dedi ve odadan çıktı...
Şeyma'dan
Ailem oradaydı. Bu belliydi. Belli olmasa o silah annemin kafasına doğrultulu olamazdı.
Törenden önce mesaj gelmişti. Bir numara. Yavuz ile fotoğrafım ve bir mesaj.
'Ayrıl, ölümden kurtul'
Ayrılmam bazılarına karşı mantıksız gelebilirdi ama Yavuz açık hedeflerden biriydi.
Benden istenen Yavuz'dan ayrılmam yoksa annemin kafasına sıkılacak bir kurşunun olmasıydı.
3 kişiydiler. Biri anneme uzak mesafeden silah doğrultuyordu. Biri ise Yavuz'a doğrultuluydu.
Benden istenilen yere gidip ayrılmam gerekmişti. Ben de Yavuzla gitmiştim. Orada bir dinleme cihazı olduğunu fark etmiştim. Uzak bir yerde tek olsak Yavuz ve annemi güvene aldıktan sonra benim kafama sıkmalarını isterdim. Ama törende fazlasıyla sivil vardı. Bunu göze alamazdım.
Orada ayrılmıştım... Canımdan can kopmuştu. Kendi kafama sıkacak durumdaydım. Beni o kadar seven ve benim de delicesine sevdiğim birine seni sevmiyorum demek bir yıkılıştı.
Askeriye de bir hain vardı. Yoksa 3 teröristin askeriyeye girmesi kolay değildi.
Şuan ise elimde silahım ile etrafı arıyordum. Bulmam gerekiyordu. Çünkü çıkışlar askerlere yasaktı ve girişteki nöbetçiler kimlik kontrol yapıyorlardı.
Bir odaya girdin tekrardan. Tam silahımı doğrultmuş kapının arkasına bakacaksın ki bir tekme vuruşuyla elimdeki silah düştü.
Evet, 3 kişiden 1 tanesi benimleydi. Hemen kendimi savunmaya aldım ve yüzüne tekmeyi geçirdim. Karşımda ki hemen yumruğunu yüzüme doğru salladı fakat ben çevik bir hareketle yumruğu kendi karnına geçirdim.
"Maalesef canım, yüzüm olmaz. Yavuz beni öpmeyi çok sever. Onu mağdur bırakamam." Dedim ve arkadan ellerini birleştirip diz kapağının arkasına vurdum ve dizlerini üstüne çöktü.
Yüzünde ki maskeyi çıkardım. Ara sıra gördüğüm askerlerden biriydi. Daha önce karşılaşmıştık.
"Ne bok vardı da vatan haini oldun lan köpek?" Dedim.
"Sana bilgi vermeyeceğim" dedi.
Şuan bütün hıncımı çıkarabilirdim.
"Pardon padişahımız lütfederseniz bize bilgilerinizi verir misiniz?" Dedim. "Dalga mı geçiyorsun lan benle?" Dedim ve dizimle çenesine geçirdim.
Acıdan iki büklüm dü. "Bana bak eğer konuşmazsan bile ben elbet ki öğrenirim. Ya şimdi konuşursun ya da cehennem de amel defterin elinde sana soru sorarlarken cevaplarsın. Sen seç." Dedim.
"Ben Türk askerine hiçbir şey anlatmam!" Dedi.
"O halde Türk askeri de senden o kelimeleri söker alır." Dedim ve silahla ensesine geçirdim. Anında bayılmıştı. Hemen bulduğum halatla sıkıca başladım ve kapıdan çıktım.
Son 4 oda kalmıştı. Odalardan biri boştu ve ya Son 2 kişi aynı odadalardı. Bir odanın kapısının sallandığınız fark ettim. Sessizce yaklaştım ve dinlemeye başladım. 2 kişi vardı.
Derin bir nefes aldım ve hızla kapıyı açıp silahımı doğrultarak içeri girdim. Birinin geldiğini gören kişi hemen savunmaya geçti ve yumruğunu yüzüme salladı. Bu sefer tutmuştu.
Özür dilerim Yavuz'um artık Sevdiceğinin yüzünü beğenmeyeceksin.
Eğer Yavuz'a bunu dersen bana vereceği yanıt. "Ben Sevdiceğimin yüzünü her zaman beğenirim. Bu morluklar bana savaşçı ve cesur biri olduğunu gösterir." Derdi.
Ama eskiden. Artık Sevdiceği değildim.
Hemen ben de savunma aldım ve bacağına tekme attım. Attığım tekmeyle yere serilmişti.
Tam etrafı kontrol edecektim ki göğsüm de bir acı hissettim. Yanan, kanayan bir acı. Arkamdan biri beni göğsümden, kalbimin yakınından vurmuştu.
Hemen Son kalan gücümle silahımı kaldırıp ben de beni vuranı bir kurşunla yere sermiştim.
"Yavuz, sevgilim. Bizi ayırmaya zorlayanları ve başaranları temizledim. Beni affet. Sevdiceğini affet çünkü ben kızılcık şerbetini içmeye, şehadetime gidiyorum." Dedim.
O anda içeri biri girdi. Bu olmaması gereken biriydi. Yavuz Kızıltürk.
"Alaca." Dedi ve hızla bana geldi. Ben çoktan yere serilmiştim. Yavuz zor havada tuttuğum başımı bacağının üstüne koydu. Hemen yaraya bakmaya başladı.
"Kusura bakma sevmediğin biri senin yarana bakıyor. Şuan komutanın olarak buradayım." Dedi.
"Ben... Ben bilerek yapmadım Yavuz." Dedim. "Sana silah doğrultmuşlardı ve ben tehdit altındaydım. Seni bir daha hiç görememektense uzaktan sevmeyi seçtim. Affet" dedim.
"Sen beni istemesen bile çoktan öldürdün Şeyma Güren."
Ebrar ve Ege
Ege heyecanla tören için hazırlanıyordu. Bu gün onun için de biri gelecekti. Ebrar öğretmen.
Ege gelmesini istemişti. Ebrar'ın yanında olmasını istemişti. Ebrar ise bunu kabul etmişti.
Ebrar öğretmen de evinde Törene katılmak için hazırlanıyordu. Üzerinde beyaz badi ve uzun mavi çiçekli yarı yırtmaçlı tatlı bir etek vardı.
Ege Ebrarı seviyordu. Artık bunu kalbi kabul etmişti. Sevmek galip gelmişti.
Ebrar'ın eğitim verdiği okul artık Ege'nin artık eviydi. Evine bu kadar çok gitmez, geldiğinde bu kadar mutlu olmazdı.
Ege çoktan hazırlanmıştı hemen bahçeye çıktı. Ailesi falan yoktu. Bu zamana kadar yemin töreninde de yalnızdı. Ama bu sefer Sarı bombası Ebrar vardı.
Boş boş bahçe de dolanmaya başladı Ege. Fazlasıyla heyecanlıydı. Hem teğmen rütbesi için hem de Ebrar gelecek diye.
"Hayırdır lan, ne öyle kendini kemiriyorsun?" Dedi Tolga.
Başının belası Tolga herifi.
"Sana ne la? Ben soruyom mu ne yapıyorsun diye?" Diye çıkıştı Ege.
"Sanane sana girsin Ege." Dedi Tolga. Daha sonra devam etti.
"Her neyse ben sana bir şey verecektim kardeşim." Dedi Tolga.
Ege hemen yumuşadı ve Tolgaya daha da ilgiyle baktı. "Ne vereceksin?" Dedi Ege
Tolga yaklaştı ve bir den elini gösterdi.
Nah gösteriyordu.
"LAN İT HERİF" diye bağırdı Ege. Tolga çoktan tüymüştü.
"Senin göstereceğin şeyi de nahını da seni de sikeyim Tolga." Diye saydırmaya başladı.
Daha sonra girişten ona yaklaşan kişiyle sustu.
Sarı bomba buradaydı.
Ebrar Ege'ye doğru yaklaşıyordu. Çok güzel olmuş diye geçirdi içinden Ege. Ebrar Ege'yi görmesiyle hızını daha da arttırdı. Tam önüne gelince gülümsedi.
"Selam" dedi Ebrar.
"Selam, hoş geldin." Dedi Ege.
"Hoş buldum. Umarım çok bekletmedim" dedi Ebrar.
"Yok, bende işlerimi yeni bitirdim. Anca müsait olabildim zaten. İyi oldu şimdi gelmen." Dedi Ege.
"Anladım. Tam zamanında gelmişim." Dedi Ebrar.
İkisinin arasında çok fazla gerilim vardı. Sessizlik üstlerine hakimdi. Ege daha gergindi. Bu gün bir şey itiraf edecekti.
"Ee nasıl gidiyor okul?" Dedi Ege.
"İyi, çocuklarla iyi anlaşıyoruz. Onlar beni seviyor ben de onları seviyorum. Zaten sevgi ve saygı olunca her şey çorap söküğü gibi geliyor." Dedi Ebrar.
"Haklısın. Sevgi ve saygı çok önemli. Biz de öyle değil, saygı zorunlu ve başka duygular yok." Dedi Ege.
"Evet, askeriye disiplinli bir yer. Okulda öyledir ama duygular burada öğrenilir." Dedi Ebrar.
"Bana da duyguları öğretsene Ebrar. Mesela seni bu kadar sevmemin sırrı ne?" Diye bir anda ağzından kaçırdı Ege.
Ortalığı bir sessizlik kapladı. Ebrar da bir anda bunu beklemiyordu.
"Bunu ben bile bilmiyorum Ege, sana öğretmem mümkün değil. Ve bulursan bana da söyle çünkü ben de senden nasıl bu kadar hoşlandığımı bilmiyorum" dedi Ebrar.
Ortam yangındı. Bütün itiraflar üst üste gelmişti.
Ama asıl önemli olan. Ebrar da Ege'den hoşlanıyordu.
"Ebrar" dedi Ege. Daha fazla bir şey diyemedim şuan ayağa kalktı ve Ebrar'a sarıldı. Ebrar bu sarılmayı geri çevirmedi ve o da sarıldı.
"Ege." Dedi Ebrar gülerek.
"Sarı bombam" dedi Ege sevecen bir sesle.
"Sarı bomba?" Dedi Ebrar.
"Sarışınsın ya ondan. Ben hayatımda senden başka sarışın görmedim." Dedi Ege.
"İllaki görmüşsündür Ege. Yalan sıkma bana." Dedi Ebrar. Ebrar kendini geri çekti ve Ege'ye baktı.
"Ne yalanı kızım? Asker adam yalan söyler mi? Bak hele bana bende yalan söyleyecek tip var mı?" Dedi.
"Niye askerler yalan söylemez mi? Tamam devletine, vatanına, toprağına demez ama insana söyler." Dedi Ebrar.
"Sen benim için normal bir insan değilsin Sarı bomba. Ben seni kendi toprağım gibi seviyorum. 1 gün, 1 saat görmesem ben toprağımı özlerim. Toprak hasretiyle yanıp tutuşurum. Seninde bundan aşağı kalır bir yanın yok." Dedi Ege.
"Ben de seni çok seviyorum Ege Kaya. Son nefesime kadar da seveceğim." Dedi Ebrar.
Ege Ebrar'ın anlından öptü ve el ele ilerlemeye başladılar...
Şeyma'dan
"Özür dilerim. Hayatının içine ettiğim için affet beni Yavuz." Dedim.
"Ben seni her zaman affederim Şeyma. Sadece istediğim şuan iyi olman. Bu siktiğimin kurşunun sana zarar vermemesi." Dedi.
Yavuz tam beni kucağına alıyordu ki bir silah sesi daha duyuldu.
Bu kurşun bu sefer Yavuz'aydı.
Yavuz ona saplanan kurşunla ellerini yere koydu ve destek almaya çalıştı.
"Yavuz. İyi misin?" Dedim. Olmalıydı. İyi olmalıydı. Tek güç kaynağımdı. Onu kaybedemezdim
Yavuz'un bedeni yanıma serildi. Elleri ise ellerimi buldu. "Bilmiyorum Alaca'm." Dedi.
"Şuan ne yapacağımızı bile bilmiyorum. İkimiz de yaralıyız. Benim gücüm kalmadı." Dedi.
Ellerini güç veriyormuş gibi sıkıca kavradım. Bedenimi yanına doğru hareket ettirdim.
Dudaklarım yanağına değdi. Sanki son kez öpüyormuş gibi sıkıca öptüm. Sanki bir daha görüşemeyecektik.
"Yavuz seni çok seviyorum. Bunu ne olursun asla unutma." Dedim.
"Ben de seni çok seviyorum Alaca'm. Sen de bunu unutma sevdiceğim." Dedi.
"Galiba burada ikimizde şehit olacağız." Dedim.
"Şereftir. Demek ki bize düşen it öldürme sayısı bu kadarmış. Daha fazlasında gözüm vardı oysaki." Dedi.
Alayla güldüm. Artık yara daha da açılıyor ve kanıyordu. "Ben de öyle istiyordu-" diye cümlemi devam ettiremedim. Bedenimi saran korkunç bir acıyla tiz bir sesle inledim.
"Alaca iyi misin?" Dedi. Cevap veremedim çünkü acı hala yerli yerindeydi inlemelerim devam ediyordu.
"Alaca konuş ne olursun." Dedi. Konuşamıyordum.
Birden açılan kapıyla içeri Albay girdi.
"SANCAK?! ALACA!?" Dedi gür sesle.
"Komutanım. 4 terörist tarafından saldırıya uğradık. Ben 1 Alaca 2 yerinden vuruldu." Diye rapor veriyordu.
"Hemen ambulans çağırın. Kalabalığı dağıtın." Dedi Albay. O sırada içeri Annem ve babam girdi.
"Şeyma." Dedi Annem.
"Komutanım siviller-" diye konuşacaktı ki Albay Yavuz'u durdurdu.
"İkisi de asker." Dedi. Ne yani Annem askermiydi?
Annem koşarak bana geldi. Babam ise Yavuz'un yanına gitti.
"Ne oldu? Kim saldırabilir askeriyede?" Dedi Albay.
Cevap veremedim. Birden nefes almamaya başladım ve bilincim ellerimden kayıp gitti.
"ŞEYMA KIZIM BANA BAK. NE OLURSUN BAK BANA AÇ GÖZLERİNİ!" Diye haykırdı annem.
"Ne oldu? İyi mi?" Dedi Yavuz.
"Bilinci kapandı. Şeyma ne olursun uyan güzel kızım. Allahım sen beni evlat acısıyla sınama yarabbim." Diye dua ediyordu.
"Ambulans gelmiş. Neslihan hanım ben Şeyma'yı alayım. Siz Yavuz'un koluna girin." Dedi Albay ve beni kolları arasına alıp ilerlemeye başladı. Arkamdan gelen seslerle annem ve babamın Yavuz'u getirdiklerini anlıyordum.
Ambulans sesleri yaklaşınca bir çok kişi beni aldı.
Albay bilgi vermeye başladı. "Şeyma Güren. Asker. Sırtından ve omzundan vuruldu." Dedi.
Daha sonrası bende yoktu. Bilincim artık tamamen gitmişti.
Hastane'den
İlahi bakış açısı
Neslihan kenarda oturmuş gözlerinden akan yaşlarla ölü gibi duruyordu.
Alper ise hastane duvarına yaslanmış yüzünü sıvazlıyordu.
Kızlarına kavuştukları gün şehit haberlerini almak istemiyordu. Kızıyla özlem gidermek istiyorlardı.
Ve Albay Fatih. Hastane koltuklarında Neslihan'ın yanına oturmuş bir haber bekliyordu.
Yavuz ve Şeyma onun evlatlarıydı. Bu vatanın savaşçılarından birileriydi. Askerlerinin yanında durmalıydı.
Ve Askerleri Bınbaşı Alper Güren ve Yüzbaşı Neslihan Güren. Neslihan ve Alper 22 yıl önce bir gizli göreve katılmışlardı ve görev neredeyse 20 yıl sürmüştü. Şuan Alper 44, Neslihan ise 42 yaşındaydılar. Ama asla görevi bırakmıyorlardı.
Ameliyathanenin kapısı açıldı ve doktor çıktı. "Yavuz Kızıltürk'ün yakınları?" Dedi doktor. Yavuz'un ailesi buradaydı ama haber verilmemesini istemişti.
"Benim." Dedi Albay.
"Yavuz bey iyi. Kurşunları çıkardık. 3 hafta istirahat etsin. İlaçlarını yazıp veririm birazdan. Şimdi normal odaya alıyoruz geçmiş olsun." Dedi doktor.
"Şeyma Güren hakkında bilginiz var mı?" Dedi Albay.
"Kendisinin ameliyatı bitmiş diye biliyorum. Birazdan size de onun hakkında bilgi verirler." Dedi ve doktor gitti.
O sırada karşı koridordan koşa koşa Melis geldi.
"Şeyma? Yavuz abi iyi mi?" Dedi Melis.
"Siz kimsiniz?" Dedi Alper.
Melisin bakışları Alperde gezindi ve yanında çatık kaşlarla ona bakan kadında.
"Melis ben. Şeyma'nın kuzeniyim." Dedi Melis.
"Kuzeni derken? Kimin kızısın sen?" Dedi Neslihan.
"Beste Aysal'ın kızıyım. Melis Aysal ben." Dedi Melis.
Neslihan hemen Melis'e doğru ilerledi.
"Beste'nin kızı mısın sen? Annene ne kadar da çok benziyorsun." Dedi ve Neslihan Melis'e sarıldı.
"Sağ olun da siz kimsiniz?" Dedi Melis.
"Ben Neslihan, Şeyma'nın annesiyim." Dedi Neslihan.
"Nasıl yani? Ama Şeyma'nın annesi ölmüştü." Dedi Melis.
"Ölmedim kızım, ölmedik. Şeyma'nın annesi de babası da yaşıyor." Dedi Neslihan.
"Beynim yandı biraz ama neyse. Ben Şeyma ve Yavuz abinin durumunu öğrenecektim."
"Yavuz iyiymiş, normal odaya alacaklarmış. Şeyma'nın da ameliyatı bitmiş ama bir şey demediler daha." Dedi Alper.
"Anladım." Dedi Melis. Ardından ameliyathane nin kapısı açıldı ve bir doktor çıktı.
"Şeyma Güren'in yakınları." Dedi.
"Biziz." Dedi Alper.
"Şeyma hanımın ameliyatı pek iyi geçmedi. Kurşunlar sinir bölgelerine denk gelmiş. Bazı damarları delinmiş. Riskli bir ameliyattı. Uyanır mı bilemiyoruz. Hayatta kalacağı bile belli değil. Şimdi yoğun bakıma alacağız." Dedi doktor ve gitti.
"Şeyma'm, güzel kızım. Bırakma bizi ne olur." Dedi Neslihan.
"Ben bir Yavuz'a bakıp gideyim Binbaşım. Askeriye de bir olaylar dönüyor." Dedi Albay.
"Tamamdır komutanım. Yavuz da bize emanet merak etmeyin." Dedi Alper.
Ardından ameliyathanenin kapısı açıldı ve Yavuz çıktı, ayıktı. Albay hemen arkalarından ilerledi. Albay gidince bir den karşı koridordan bir kalabalık gelmeye başladı.
İlk ne olduğunu anlamadılar ama üstlerinde ki askeri üniforma ile asker olduklarını anlamışlardır.
Gelen Savaş Timiydi. Komutanlarını yalnız bırakmamaya ve durumlarını öğrenmeye gelmişlerdi.
Şeyma'dan sonra yetki Gülin de olmalıydı ama Gülin yoktu. Bu yüzden Tolga görevi üstlenmişti.
Tolga Melis'i görünce hemen yanına gitti. "Doktor hanım Komutanlarımız iyiler mi?" Dedi Tolga. Çevrelerinde birileri varken mesafeyi koruyorlardı.
"Yavuz abi odaya alındı, Şeyma ise yoğun bakıma alınacak. Şeyma'nın ameliyatı pek iyi geçmemiş" dedi Melis.
"Anladım Sağ olun." Dedi Tolga. Beste teyzenin haberi yoktu. Öğrenirse iyi olmayabilirdi. Hem Şeyma'nın ailesinin yaşadığını öğrenmesi hem de Şeyma'nın vurulduğunu öğrenmesi pek uygun olmazdı.
"Siz kimsiniz?" Dedi Alper.
"Şeyma ve Yavuz komutanımın komutanlığını üstlendiği bir timiz." Dedi Tolga.
Alper bir adım öne çıktı. "Ben de Şeyma'nın babasıyım. Binbaşı Alper Güren." Dedi Alper.
Hepsi bir anda hazır ola geçtiler. "Rahat olun." Dedi Alper.
"Ben de Şeyma'nın annesiyim. Yüzbaşı Neslihan Güren." Dedi Neslihan.
"Maşallah Şeyma komutanımın ailesi zaten bir karargahmış." Dedi Zafer.
"Ben de öyle düşünüyorum. Yavuz Komutanım yandı." Dedi Burak.
"Hem de ne yanma be. Adam vazgeçmezler iyi." Dedi Ege.
"Oğlum susun lan. Zevzek zevzek konuşuyorsunuz" dedi Tolga ve timi susturdu.
"Savaş Timi 2 Üsteğmen, 3 Teğmen, 1 asteğmen, 1 Astsubay Başçavuş, 1 Astsubay Çavuş'dan oluşmaktadır." Dedi Tolga Alper'e.
"Sakin olun evlat. Şuan askeriyede değiliz. Biz şuan bir asker babası ve annesiyiz." Dedi Alper.
"Emredersiniz." Dedi Tolga ve geri çekildi.
Ameliyathane'nin kapısı açıldı ve içeriden Şeyma çıktı. Neslihan koştu fakat doktorlar izin vermedi.
Hemen hızla yoğun bakıma almışlardı. Yüzünü doğru dürüst görememişti.
"Biz bir Yavuz komutanıma bakalım. Sonra tekrar Şeyma komutanıma geliriz" dedi Tolga ve izin isteyerek Yavuz'un odasına ilerlediler.
Tolga kapıyı çaldı ve içeri girdi. Kimse yoktu. Hemen Savaş Timi odaya doluştu.
"Geçmiş olsun komutanım." Dedi Tolga.
"Sağ ol Tolga." Dedi Yavuz.
"İyi misiniz komutanım? Korkuttun bizi." Dedi Ateş.
"Olunabildiği kadar iyi olmaya çalışıyoruz Ateş." Dedi Yavuz.
"Şeyma nerede?" Dedi Yavuz.
"Hayatı riski varmış komutanım, pek iyi geçmemiş ameliyat. Yoğun bakımda komutanım." Dedi Ege.
Yavuz duyduklarıyla doğruldu. Hemen battaniyeyi üstünden attı. Tolga hemen önüne geçti ve kalkmasına mani oldu.
"Komutanım ne yapıyorsunuz. Siz de yaralısınız." Dedi Tolga.
"Sikerim şimdi yaralanmayı. Umurumda gibi mi şuan? Şeyma'ya bakacağım." Dedi Yavuz
"Komutanım ailesi yanında zaten." Dedi Zafer
Yavuz'un bakışları zafere döndü. "Ne ailesi Zafer?" Dedi Yavuz.
"Bildiğiniz aile komutanım. Komutanımın annesi ve babası yanında." Dedi Zafer.
Yavuz daha fazla duramadı ve dur demelerine rağmen durmadan ilerledi. Arkasından gelen Tolga'ya döndü.
"Nerede?" Dedi.
"Yavuz bak sakin ol. Yaralısın." Dedi.
"Siktirtme yaranı. Nerede diyorum Kan?" Dedi Yavuz.
"İleride 3. Yoğun bakım." Dedi.
Yavuz ilerledi ve 3. Yoğun bakımın önünde durdu. Etrafta kimse yoktu. Arkasına döndü.
"Dağılın Şeyma'yla konuşacağım." Dedi. Tim ikiletmedi ve dağıldı.
"Şeyma'm, güzelim, sevdiceğim, ömrüm. Bu gün canımdan can gitti. Kaç kere seni kaybetmekle yüzleştim. Haklısın. Bu durumda ben de hiç olmamanı değil, uzaktan sevmeyi seçerdim. Affettim. Canımdan can götürdün ama affettim. Her zaman affederim. Sen de beni affet Alaca. Sen beni tanıştığımız ilk gün öldürdün. Güzelliğinle, cesurluğunla. Ama eğer şehit olursan ben gerçek manada ölürüm. Sensizlikten.
Özledim seni. Gözlerine bakarak sevdiceğim demeyi özledim. Bak ben iyiyim. Sen de ol. Bu vatanın ve benim sana ihtiyacı var Üsteğmen Alaca."
"Oğlum hayırdır lan sen?" Diye bir ses yükselince hızla arkasına döndü Yavuz.
"Anlayamadım?" Dedi Yavuz.
"Anlarsın anlarsın. Ne işin var lan kızımla?" Dedi.
"Kızınız mi?" Dedi Yavuz.
"Aynen kızım. Ben Binbaşı Alper Güren." Dedi Adam.
Hasiktir. Sevdiceğimize aşkımızı söyleyeceğiz diye Binbaşı babaya denk geldik.
Yavuz. Bunlar senin iyi günlerinmiş. Asıl felaket başlıyor.
-15. Bölüm sonu-
AYY HELLOO
Burdan Ebrar'a(arkadaşım olan) sesleniyorum. Ağzıma sıçma ne olursun.
Oy bir kaos yazmışım var yaaa. Parmaklarınızı yersiniz. KSKSJSKSJSKNZNZ
O değil de Yüzbaşı Neslihan Güren diye bir asalet var.
Hain Ekim dedik çıkmadı. Şimdi askeriye de 4 kişi daha hain varmış 3'ü öldü 1'i yaşıyor. Ve hala askeriye içinde. Ayağımızı denk alalım akmsksns.
Bu arada bölümdeki Eylül benim. ksksjsksns. Sen ne alaka sormayın ileride öğrenirsiniz.
Normalde atamayacaktım ama yazıp bitirince atayım dedim. Okulda olan bir hikaye yazma yarışmasına katıldım. 1. Olup geleceğim inşallah. İlk 3'ü istiyorum. Vermezseniz yakarım burayı.
Çok konuştum ksksksnss. Her neyseeee istediğiniz sahne varsa yazınız pls.
OY VE YORUM PLSSS
Yazar insta: pamukunmavigozu
Kitap insta: sevgiliaskeroffical
Sevgilerle kalın...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |