17. Bölüm

16.Bölüm:Yaralı Kalbim

Sep🩹🍀
eylulunuz

Selllaaaam ben gelddiiiiim.

Şimdi ben güncel olarak konuştuğum arkadaşım olan okurlarıma spoi veriyorum...

Size de veriyiiim. 1-2 bölüm sakiniz. Ama tabi ki Şeyma ve ailesi arasında bir konuşma olacak ama bunun sakin mi yoksa kavgalı bir tartışma mi olacağını söyleyemem.

Bu arada eğer kitabımıza videolar yaparsanız beni etiketlemeyi unutmayınız. Bölüm sonunda hesaplarımı söylüyorrruuuum.

Çok fazla uzatmayalım, keyifli okumalar dileeriiiim. Çok öpüyorum siziii.🤍

Bu bölüm desteğini hiç esirgemeyen, 1 yılı aşkın süredir yanımda olan Beren'e ve

Bana hep destek çıkan, birlikte eğlendiğimiz ve bana motivasyon veren Arkadaşım ve okurum Ebrar'a

İtifatendir...

 

16. Bölüm: Yaralı Kalbim

Melis ve Tolga

 

Tolga çay ocağında oturmuş başını sıvazlıyordu. Başı çatlıyordu. Hem uykusuzluk hem de hastane ortamı onu fazla germişti.

Melis'in bu gün nöbeti yoktu ama Hem Şeyma yoğun bakımda olduğu için hem de Tolga burada olduğu için nöbete kalacak arkadaşını göndermiş kendisi nöbete kalmıştı.

Melis de çay ocağına giriş yaptı. Biraz acıkmıştı bu yüzden büskivi almaya gelmişti.

Melis başını bile kaldırmadan oturma alanlarını geçti ve raflara ulaştı. Bir paket büskivi aldıktan sonra kasaya geçti.

"Kız Melis, şurada ki oğlana geçerken bir sorsana niye o kadar dertli. Tek başına oturuyor koca salonda. Gitsin bir yüzünü yıkasın." Dedi kasiyer abla.

Melis başını işaret ettiği yöne baktı. Bahsettiği kişi Tolga'ydı.

"Tamam abla ben ilgilenirim." Dedi ve parasını ödeyip Tolga'ya doğru ilerledi.

Melis Tolga'nın yanına oturdu ve elini koluna koydu.

Tolga başını hemen o tarafa çevirdi. Melis olduğunu görünce gözleri tekrar kapandı.

"Tolga? İyi misin?" Dedi Melis.

"Bilmiyorum, başım çatlıyor." Dedi Tolga. Melis Tolga'nın yüzünü elleri arasına alıp kendisine bakmasını sağladı.

"Ağrı kesici vermemi ister misin?" Dedi Melis. Tolga'nın bakışları melül melüldü. Melis elleri arasındaki yüzü kendine çekip yanağına öpücük kondurdu.

Tolga daha da mayışarak kedi gibi Melis'e sokuldu. Başını boynuna yerleştirdi ve derin nefesler almaya başladı.

"Benim ilacım burada doktor hanım. Beni bir öpüyor beynim uyuşuyor. Zaman algısı kaybediyorum." Dedi.

Gülümseyerek izledim bu halini. Ellerimden birini ensesine indirdim ve tüy gibi dokunuşlarla okşadım. Birden aklıma gelen şeyle hızla Tolga'yı dürttüm.

"Tolga kalk kadın bize bakıyor." Dedim. Arkama ufak bir bakış attım. Kadın sandalyesini çekmiş çekirdeğini almış bizi izliyordu. Bu da fena bir şekilde dedikodu olacağıydı.

"Halim yok." Dedi. Hali olmadığını bende biliyordum ama gerçekten buradan acilen gitmeliydik.

"Hayatım bak ben de gelirim seninle, bir oda ayarlarım olur mu? Şuan ben sıkıntıdayım, hastanede dedikodum çıkacak fena yakalandık." Dedim.

Tolga başını boynumdan kaldırdı. "Ne kadını?" Dedi. Gözlerimle arkamı işaret ettim. Tolga başını hafifçe işaret ettiğim yere çevirdi.

"O zaman kalk gidelim." Dedi ve ayaklandı. Ben de ayağa kalkınca elimi sıkıca tuttu ve yürümeye başladı. Bence yürümüyordu, koşuyordu bu adam.

"Tolga yavaş ilerle yetişemiyorum ya!" Diye isyan ettim arkadan. Tolga'nın adımları yavaşladı ama adımlarım büyüktü.

"Allahım sen sabır ver ya! Sen sabır ver!" Dedim.

"Ne oldu?" Dedi

"Tolga nolur bak yavaş ve küçük adımlarla yürü anca yetişirim." Dedim. Cümlemi bitirmemle tepetaklak hissetmem bir olmuştu.

"Tolga! İndir beni ne yapıyorsun ya? Gören olacak. Omuza atmak ne ya çıldıracağım." Dedim.

Evet, Tolga beni omzuna atmıştı.

"Melis'im sabret biraz. Kimse yok ortalıkta gecenin dört buçuğu." Dedi. Sıkıntıyla ofladım. Bir den bir odaya girdi.

Odanın boş olduğunu görünce beni indirdi. İndirmesiyle üzerimi düzeltmeye başladım. Kafamı kaldırıp Tolga'ya baktığımda başını sıvazladığını gördüm.

"Sen bekle ben ağrı kesici alıp geliyorum." Dedim.

"Gerek yok." Dedi

"Tolga gerek var mı diye sormadım. Bekle diyorsam bekle." Dedim ve odadan çıktım. Hızla odama ilerledim. Odama vardığımda çekmecemdeki ilacı aldım. Bir de battaniye aldıktan sonra odamdan çıktım.

Tolga'nın olduğu odanın kapısını çalıp içeri girdim. Ama gördüğüm görüntü pek iç açıcı değildi.

2 tane hemşire Tolga'nın yanındaydı.

"Hayırdır kızlar? Ne yapıyorsunuz burada?" Dedim.

"Melis hocam biz inleme sesi duyunca hasta var sandık bu yüzden geldikte" dedi. Hızla gözlerim Tolga'yı buldu. Başını sıvazlıyordu hala.

"Beyefendi benim hastam. Siz çıkabilirsiniz." Dedim. Kızlar yaptığım açıklama ile odadan çıktılar hemen ilacı çıkardım ve şu doldurdum.

"Sevgilim al bunu iç iyi gelir. Daha sonra dinlen yatakta olur mu?" Dedim. Tolga elimdeki ilacı aldı ve suyla tekte yuttu. Bardağı kenara bıraktıktan sonra bir anda belimden çekip duvara yasladı.

Başını boynuma yasladı. Normalde boynuma yaklaşılmasını sevmezdim. Huylanırdım ama Tolga nasıl yapıyorsa bende sadece huzur bırakıyordu.

"Hastanız var doktor hanım. Hem baştan hem kalpten." Dedi. Gülümsedim bu sözleriyle.

"Bir doktor olarak hastamı iyileştirmem gerekiyor. Yoksa içim rahat etmez." Dedim.

Tolga daha da sokuldu ve boynuma hafif bir öpücük bıraktı. Ellerim omuzlarına dolandı.

"İyisin değil mi? Yatağına yat dinlen." Dedim.

"Yatağa geçersem gelir misin? İşin yoksa tabii." Dedi

Bu isteği beni gülümsetmişti. Ben de ona sarılmak ve uyumak istiyordum ama şuan tek derdim Tolga'nın uyumasıydı.

"Uyuyacağım dair söz verirsen gelirim." Dedim.

"Söz uyuyacağım ama sen de yanıma yatacak ve gitmeyeceksin." Dedi.

"Gitmem gel hadi." Dedim. Tolga boynumdan ayrıldı ve yatağa ilerledi. Ben de battaniyeyi aldım ve Tolga'nın yanına uzandım. Battaniyeyi ikimizin üstüne örttüm ve başımı yastığın kenarına koydum.

Tolga hemen kollarıyla beni kendine çekebildiği kadar çekti. Başı enseme değiyordu.

"Uyu hadi Tolga." Dedim.

"Emredersiniz Melis komutanım." Dedi ve gözlerini kapattı. Uzun bir süre bekledim ve göğüs kafesi düzenli bir şekilde yükselip alçalınca uyuduğunu anladım.

Hareket etmemeye ve temiz etmeyeye çalışıyordum. Tolga bir askerdi ve temasımla uyanabilirdi.

Sessizce onu izlemeye başladım. Dudakları, kirpikleri, kaşları ve boyununda olan ufak gibi görünen sıyrıklarda. Daha sonra gözlerim vücuduna indi. Fazlasıyla heybetli bir bedeni vardı. Kasları göze çarpıyordu.

Bol damarlı kolları fazlasıyla onu yakışıklı yapıyordu. Kalın bacakları vardı. En az Yavuz abi kadar uzundu.

Ben 170 olsam bile Tolga 198 falandı. Omzuna geliyordum. Hala izlemeye devam ederken birden homurdandığını duydum. Ama bu acı bir homurdanmaydı. İnlemeye başlayınca ellerim yüzünü buldu.

"Tolga, sevgilim." Dedim.

"Melis, beni de al. Ne olursun beni de al." Diye kendi kendine konuşuyordu. Kabus görüyordu.

"Tolga uyan hayatım." Diye seslenmeye başladım.

"Melis, sevmedin mi beni? Neden yaptın güzelim bana bunu?" Diye inliyordu.

Beni duymuyordu. Belki temas edersem uyanır diye düşündüm. Eğildim ve dudaklarımı yanağına bastırdım. Yüzüne bakınca hala kabustaydı. Son çare dudaklarımı dudaklarına bastırdım.

Artık inlemiyordu uyanmıştı. Tam geri çekileceğim sırada beni altına aldı. O da beni öpmeye başladı. Sanki kaybetme korkusuyla yüzleşmiş ve şuan bunun acısını çıkarmak için öpüyordu.

İkimizde nefessiz kalınca dudaklarımız ayrıldı.

"Buradasın, bırakmadın beni yanımdasın" dedi.

"Hiç bir zaman bırakmadım." Dedim ve ensesini okşadım.

"İyi mısın? Çok korktum bir şey oldu diye. Sesledim duymadın." Dedim.

"Kabus gördüm." Dedi.

"Biliyorum sayıklıyordun." Dedim.

Beni altından çıkardı ve yanına yerleştirdi.

"İlk kez böyle kabus görüyorum. İlk kez bir kabusumda gördüm seni." Dedi.

"Sen iyi ol diye rüyalarından bile silerim kendimi Tolga. Yeter ki kollarımdayken bile böyle olma." Dedim...

Yavuz'dan

Odamda yatağımda uzanmış karşımdaki çatık kaşlı adamla bakışıyordum.

Şeyma'nın babası beni fena yakalamıştı. Ve galiba belamı sikmek için beni buraya getirmişti.

"Kızımın neyi oluyorsun?" Dedi

"Komutanı-" diye cümlemi tamamlamadan sözümü kesti.

"Lan başlatma komutanına. Sevdiceğim diyen komutan mi olur?" Dedi

Gerçeği söylesem Şeyma kızar mıydı ki? Söylemesem bile elbet öğrenecekti. Gizli saklı kalamadık çünkü ben yakında evlenmek istiyordum.

"Komutanım kızınıza Allahın emri peygamberin kavliyle talibim." Dedim. Şeyma ağzıma sıkarsa hakkıydı.

"Lan olum sen yürek mi yedin lan?!" Diye üstüme yürüdü.

"Komutanım bakın ben Şeyma'yı gerçekten seviyorum. Canımı ilk vatan için sonra Şeyma için veririm." Dedim.

"Öyle büyük laflar eden daha sonra pişman olan insanlardan değilim ben. İlk öncelikle bir Türk askeriyim ve çok şükür ki onurum, gururum benimle. Şeyma ben izin versem bile o izin vermez ki onurumu ayaklar altına alayım." Dedim.

"Bu nedenle kızınıza talibim. Seviyorum hem de çok seviyorum." Dedim ve konuşmamı bitirdim.

"Lan oğlum kızmak için yer de bırakmadın." Dedi.

Doğru mu duymuştum?

Bu tamam demek mıydı?

ALLAHIM SANA SÜKÜRLER OLSUN.

"Gelelim mi komutanım istemeye?" Dedim.

"Höst lan. Yavaş ol. Daha kızıma soracağım." Dedi.

"Bak oğul. Şeyma belki sana anlatmıştır. Biz 22 senedir Şeyma'nın hayatında yokuz. Kız bir yalan ile yaşadı. Hayatı değişti. Herkes gibi anne ve babasıyla mutlu yaşayamadı. Daha sonra vatan sevgisi büyüttü onu. Vatan dedi. Vatanım beni ortada bırakmaz ya onurla görevimi yaparım ya da sundukları şehadet şerbetini içer vatanına hayırlı bir asker olur şehit olurum dedi. Sen bırakma benim kızımı. Ben bıraktım kaç yıl vicdan azabı çektim. Bir vatanı bir de sen ol hayatında." Dedi.

"Her baba kızını herkese kolay kolay emanet etmez ama ben sana gönül rahatlığıyla kızımı teslim ettim Yavuz oğlum. Kızım da isterse gelin isteyin." Dedi.

Ben

Şeyma

İle

Nişanlanacaktım

Bu 4 kelime benim için hayal gibi bir şeydi. Sevdiğim kadın ile dünya evine girmek.

"Çok sağ olun efendim." Dedim ve yerimden ayaklandım.

"Oğlum kalkma yerinden." Dedi ama dinlemedim ve yanına gidip elini öpüp başıma koydum.

Doğrulduğum gibi Alper amca bana bir baba gibi sarıldı. Sırtımı sıvazladı. Barut kokuyordu. Zaten bir asker için barut kokan biri baba demekti.

Birden kapının açılmasıyla ayrıldık. Gelen Ege'ydi.

"Bir şey mi oldu kardeşim?" Dedim.

"Komutanım Şeyma Komutanım uyandı." Dedi Ege. Ege'nin kurduğu cümleyle Alper amca hemen kapıdan çıktı ben de Ege'nin koluna girdim ve ilerlemeye başladık.

"İyi mıymış? Bir şey dedi mi doktor?" Dedim.

"Daha bir şey demediler abi. Ben size haber vermeye geldim." Dedi Ege.

Yoğun bakımın önüne geldiğimizde Neslihan teyzenin yoğun bakımdan uzak olduğunu ve yere çöktüğünü gördüm. Alper amca ortalıkta yoktu.

"Ege sen bırak beni ben bir Neslihan teyzeye bakayım." Dedim. Ege beni bırakınca Neslihan teyzeye doğru ilerledim.

"Neslihan teyze." Dedim. Neslihan teyze sesimi duyunca kafasının ellerinin arasından çıkarıp bana baktı. Ayağa kalktı ve bana sarıldı.

"Yavuz oğlum... Şeyma'm uyandı oğlum. Yarabbim bana evladımı bağışladı. Onu tekrar bana verdi." Dedi hevesle.

"Gözümüz aydın Neslihan Teyze. Yarabbim onu bize bağışladı." Dedim. Neslihan teyze benden ayrıldı ve elimden tutup koltuğa oturttu.

"Evladım. Bak beni yanlış anlama. Sadece gözlemledim ve bunu düşünüyorum. Sizin Şeyma ile aranızda bir şey mi var?" Dedi.

"Estağfurullah Neslihan teyze ne yanlış anlayacağım? Doğru görmüşsün haklısın. Şeyma ile neredeyse 1,5 aydır sevgiliyiz." Dedim.

Neslihan teyze söylediklerimle gülümsedi. "Maşallah size çok yakışıyorsunuz." Dedi.

"Sağ olun." Dedim. Tam o sırada yoğun bakımdan doktor çıktı. Hemen Neslihan teyzeyle oraya ilerledik.

"Şeyma hanım iyi. Kendisi güçlü çıktı ve uyandı. Bir kaç ilaç ve krem yazacağım. 1 ay operasyona çıkmasın. 1 ay sonunda kontrole gelin son duruma bakalım ona göre konuşuruz. Şimdi kendisini odaya alacağız. Geçmiş olsun." Dedi ve yanımızdan uzaklaştı ardından kapıdan Şeyma çıktı. Gözleri hepimizin yüzünde gezindi. Fakat ben arkada kalmıştım bu yüzden beni görememişti. Hemen koridorda götürmeye başladılar. Herkes peşinden gitti geride ben kalmıştım.

Kantine ilerledim ve çikolatalar aldım. Ebrar, Melis de buradaydı. Neslihan teyzeye de aldıktan sonra parasını ödeyip Şeyma'nın odasına doğru ielrledim. O sırada herkesin Şeyma'nın olduğu odanın önünde olduğunu ama içeri görmediklerini gördüm. Hızımı biraz daha attırdım ama sırtımdaki dikişlerden dolayı fazla hareket edemiyorm.

"Ne oldu? Neden girmediniz?" Dedim.

"Komutanım Şeyma Komutanım bizi istemiyor. Annesini ve babasını görünce sinir krizi geçirdi doktor girmemizi yasakladı." Dedi Tolga. Bakışlarım Neslihan teyzeye ve Alper amcaya döndü.

Neslihan teyze ağlıyor, Alper amca da Neslihan teyzenin başını göğsüne yaslamıştı. Alper amcanın da omuzları düşmüştü, göz altları mosmordu.

"Alper amca Neslihan teyze. Böyle tepki vermesi normal. Üzmeyin kendinizi. 22 yıl boyunca tek kalmış, hemen sindirilebilecek bir şey değil." Dedim.

İkisi de başını salladı ama sesleri çıkmadı.

"Yavuz abi bir de sen mi girsen? Belki iyi olur. Tamamen sakinleşmeşi lazım." Dedi Melis.

"Tamam ben bir bakayım." Dedim o sırada aldığım çikolatalardan bir tanesini Melis'e uzattım.

"Size aldım. Hem sen de yoruldun." Dedim. Melis nazikçe gülümsedi ve çikolatayı kabul etti.

"Düşündüğün için teşekkür ederim Yavuz abi." Dedi. Başımla teşekkürler kabul ettim ve poşeti tolganın eline tutuşturup odanın kapısını açıp içeri girdim.

Şeyma gözlerini kapatmış. Kendi kendine konuşuyordu. Ne dediği belli değildi ama sinir krizinden çıktığı belliydi.

Yavaş adımlarla yanına ulaştım ve baş ucuna oturdum. Şeyma hala bakmıyordu.

Ellerimi saçlarına koydum ve okşamaya başladım. Şeyma'nın gözleri açıldı ve benim gözlerimi buldu.

"Yavuz.." dedi. Sesi hırıltı gibi çıkmıştı. Sesi düzgün çıkmıyordu.

"Güzelim, sevdiceğim, bitanem iyi misin? Bir yerin ağrıyor mu?" Dedim.

"İyiyim. Bir yerim ağrımıyor ama ruhen ağrıyor." Dedi.

"Biliyorum, yaşadıkların kolay değil. Şimdi seninle bunları burada konuşmayacağım, evde konuşuruz." Dedim.

"Annemi ve babamı görmek istemiyorum. Bari kısa bir süreliğine olur mu?" Dedi.

"Tamam güzelim, söylerim. Anlayışla karşılarlar." Dedim.

"Yavuz bana su verir misin?" Dedi.

"Sen yeter ki iste güzelim." Dedim ve şu doldurup verdim. Şeyma suyu kana kana içti. Susadığı belliydi.

Şeyma suyu içtikten sonra yana doğru kaydı. "Yavuz, gelsene." Dedi.

"Yavrum daha yeni çıktı-" cümlemi bitirmeden. Şeyma sözümü kesti.

"Yavuz!" Dedi. Derin bir nefes verdim ve yanına doğru çok yer kaplamayacak şeklinde yanına uzandım. Başını göğsüme yerleştirdi.

"Kurban olurum ben sana. Nasıl özlemişim sevdiceğimi." Dedim.

"Ben de seni çok özledim. Sen iyisin değil mi? Sen de vuruldun." Dedi.

"Sırtımdan vurulmuşum. Pek hissetmiyorum dikiş var sadece. Bu arada 1 ay sonra kontrole geleceğiz, ona göre göreve başlayıp başlayamacağına dair belge yazacaklar." Dedim.

"Şikayet etmeyeceğim zaten böyle operasyonlara gidemem." Dedi. Anlından öptüm. Sessizce durduk. Daha sonra Şeyma'nın düzenli olarak çıkan nefes sesleriyle uyuduğunu anladım.

 

&1 AY SONRA&

 

Hastaneden çıkalı 1 ay olmuştu. Bu sırada Şeyma kontrole gitmişti. Operasyonlara çıkmak için izini vardı.

Odamın kapısının çalınmasıyla kafamı dosyalardan kaldırdım. "Gel." Dediğim de kapı açıldı ve içeri Şeyma girdi.

Hemen hazır ol'a geçti. "Komutanım Fatih Albay toplantı odasında timi bekliyor." Dedi.

"Tamam Alaca. Gitme gel birlikte çıkarız." Dedim.

"Yok komutanım. Diğerlerine haber vermem gerekiyor. İzninizle" dedi. Yapabileceğim bir şey yoktu başımı sallayarak onayladım. Şeyma hemen kapıdan çıktı ve kapattı.

Ben de hemen üstümü düzelttim ve kapıdan çıktım. Toplantı odasına yaklaşınca timin orada beklediğini gördüm.

Benim geldiğimi görünce hemen hazır ola geçtiler. Kafamla rahat işareti yaptım.

"Girelim, daha fazla bekletmeyelim." Dedim. Şeyma onaylayınca kapıyı çaldım. Gel sesi gelince içeri girdik.

"Oturun çocuklar." Dedi Albay. Şeyma ile Albayın yanına oturduk.

"Özel bir görev var. Tim olarak gideceksiniz. Bir aşiret düğünü var. Orada bir kadın var onu almamız gerek. Kadın Ayşe Hamidono. Terör örgütüne yardımda bulunuyor. Örgütün gözdesi. Bilgi almamız gerek. Düğünde o da olacakmış.

Şeyma ve Yavuz. Siz karı koca olarak düğüne katılacaksınız. Tolga, Ege ve Burak siz korumaları olarak Yavuz ve Şeyma'nın yanında kalacaksınız. Zafer ve Alp siz yukarıda duracaksınız. Kadının hareketlerini görmemiz gerek. Akşam yola çıkıyorsunuz. Hazırlıkları yapın. Kıyafetleri ayarlayın. Şeyma erkekler önemli değil de yöreye göre giyin. Sen en büyük dozumuzsun. Kadının yanına yaklaşırsan dikkat çekmemelisin." Dedi Albay

"Emredersiniz komutanım." Dedi Şeyma.

"Güzel, anlaşılmayan bir şey var mı?" Dedi.

"Emredersiniz komutanım." Dedik hep bir ağızdan ve ayaklandık.

"Çıkabilirsiniz. Ailenizle vedalaşın." Dedi Albay. Albayın onayıyla odadan ayrıldık. Şeyma elleri cebinde ilerliyordu.

"Alaca." Diye seslendim. Bana döndü. Hızla yanına ulaştım ve kolundan tuttum.

"Ailenle vedalaşacaksın değil mi?" Dedim.

"Hayır." Dedi.

"Neden?" Dedim.

"Güzelim 1 aydır kızlarını göremiyorlar-" demeden sözümü kesti.

"Ben 22 yıl görmedim Yavuz. Bunu mu savunacaksınız!" Dedi. Sesi biraz yüksek çıkmıştı. Dikkat çekmemek adına pratik hareketlerle Şeyma'nın arkasındaki kapıyı açtım ve içeri soktum.

"Haklısın. Sana bunu savunamam. 1 aydır konuşmuyorsun. Sen de özledin biliyorum. Ailen yanındayken fazla zorlama be güzelim." Dedim. Şeyma gözlerini kapatıp başını göğsüme yasladı.

"Bende onlara sarılmak istiyorum. Ama izin veremiyorum. Onlar sana acı çektirdi. Yalan söyledi diye içimde bir ses var ve susmuyor." Dedi.

Başını öptüm. "Dinleme onları, kendin istiyorsa yap." Dedim. Derin bir nefes aldı. Başını kaldırdı ve kendini toparladı.

"Yürü gidiyoruz." Dedi.

"Nereye?" Dedim

"Annem ve babama. Yeter 1 ayda 4 yaş yaşlandım. Umurumda değil." Dedi ve kapıdan çıktı. Gülümsedim. Hemen bende kapıdan çıktım ve Şeyma'ya yetiştim

Şeyma ile eve gidene kadar sesimi çıkarmadım. Annem ve babam gitmişlerdi. Vurulduğunu öğrenince ağzıma sıçmışlardı. Şeyma ile yemek yiyememişlerdi. Ailemle Şeyma'nın ailesi tanışmıştı. Nişandan bahsetmişlerdi ama o sırada Şeyma uyuyordu.

En kısa sürede söz ile nişanı beraber yapacaktık ama Şeyma'ya biraz sürpriz olacaktı.

Tabi ki hazırlan nişanlanıyoruz demeyecektim. Başka yollarla söyleyecektim.

Apartmana girdiğimizde ikimizde bahçede dolanan Ahmet abiye selam verdik ve apartmana girdik.

Şeyma asansöre bile binmeden hızlı adımlarla merdivenlerden çıkmaya başlayınca ben de arkasından çıkmaya başladım. Evin kapısının önüne geldiğimizde durdu.

Kapıyı çaldı. Bir kaç saniye sonra kapı açıldı. Kapıyı açan Neslihan teyzeydi.

"Şeyma?" Dedi. Şeyma ile Hastaneden çıktığından beri böyle karşı karşıya gelmemişlerdi.

Şeyma kollarını annesine doladı. Neslihan teyze Şeyma'nın tepkisiyle dondu. Bir anda sarılmasını ben bile beklemiyordum.

"Anne ben geldim." Dedi Şeyma.

"Hoş geldin güzel kızım. İyi ki geldin." Dedi Neslihan Teyze.

Şeyma kollarını annesinden çekti ve annesinin elinden tuttu. "Anne ben konuşmak istiyorum. Babam evde mi?" Dedi.

"Baban evde değil bitanem. Ama gelir birazdan. Gel sen içeri geç." Dedi ve Şeyma'yı içeri soktu. Kendisi de hala görev başında olduğu için kuvvetli bir askerdi.

"Yavuz oğlum sen de hoş geldin. Gel geç içeri." Dedi.

"Yok Neslihan teyze çok sağ ol. Siz ailecek konuşun. Ben sonra çaya uğrarım olur mu? Evde bir kaç işim varda." Dedim. Tek başlarına konuşmaları daha makul olurdu. Aile arasına girmek istemezdim.

"E peki oğlum. Seni aradığım da gel tamam mı?" Dedi.

"Kesin geleceğim Neslihan teyzem. Size iyi akşamlar." Dedim. Neslihan teyze de iyi akşamlar dedikten sonra kapıyı kapattı. Ben de kendi evimin kapısını açıp içeri girdim.

Şeyma'dan

"Bir şey ister misin annecim? Mantı yapıyordum, olunca sana da vereyim ye olur mu?" Dedi.

"Ellerine sağlık annem ama babam da gelsin sizinle konuşayım gideceğim." Dedim.

"Tamam kızım konuşuruz da neden hemen gidiyorsun? Yavuz içinse onu da çağırdım ben. Gelecek ben çağırınca." Dedi.

"Yok annem başka bir şey. Söyleyeceğim sonra." Dedim. Annem çaresizce başını salladı.

Annem her ne kadar bana şuan tatlı davransada kızı olduğum içindi. Mesleğinde en az benim kadar gözünün kara olduğunu anlamıştım. Şu 1 ay için de hiç askeriyeye gelmemişti. Ama kesin bu akşam gelecekti.

"Şeyma'm" dedi annem mutfak kapısının ardından. Bakışlarım anneme döndü.

"Patatesli börek de vardı. Azcık ye bari." Dedi.

Patatesli börek...

Anneme Hastaneden gelince yesin, güçlensin diye ayırdığım 2 Patatesli börek. O günden sonra yemediğim Patatesli börek.

"Patatesli börek sevmiyorum." Dedim.

"Ne demek sevmiyorum? Küçükken bayılırdın." Dedi annem

"Artık sevmiyorum. Kokusunu bile." Dedim.

"Neden ki kızım?" Dedi. Geçmişle ilgili şuan konuşmak istemiyordum. Ama artık başlamam gerekti.

"Bıçaklandığın gün yaptığın böreği hatırlıyor musun?" Dedim.

"O Patatesli börekten son 2 tane kalmıştı. Ben sen Hastaneden eve gelince ye güçlen diye bırakmıştım. Ama sen gelmeyince o börek de öyle kaldı kurudu. Aynı benim gibi anne. O yüzden daha sevmem." Dedim.

Öylece kaldı, kurudu. Aynı benim gibi.

Annem öğrendikleriyle yutkundu. Suçluluk duygusuna büründüğünü fark etmiştim. Keşke etmeseydim. Annemi böyle görmek daha acıydı.

"Neyse babam gelsin o zaman konuşuruz." Dedim. Annem sesini çıkarmadan mutfağa geri döndü. Başımı ellerim arasına aldım. Fazlasıyla ağrıyordu.

Kapıdan gelen zil sesiyle annemden ses gelmeyince ben kalktım ve kapıya doğru gittim. Delikten baktığımda gelenin babam değil bir asker olduğunu gördüm.

Annem mutfaktan çıkıp bana doğru geldi. "Kim kızım?" Dedi.

"Asker. Sen bak anne." Dedi ve kapıdan çekildim. Annem kaşlarını çalmıştı hemen kendini düzenledi ve kapıyı açtı.

Annelik modundan çıkış yapmıştı.

"Merhaba Şeyma Üsteğmenim burada mı acaba?" Dedi. Annem karşısındaki ere baktı. "İlk bana söyle bakayım." Dedi.

"Maalesef efendi gizlili-" er devam edemeden Annem kendini tanıttı.

"Yüzbaşı Neslihan Güren ben. Anlat" dedi. Er hemen esas duruş aldı.

"Rahat" dedi annem. Ben bile etkilendim. Kimin kızıyım işte.

"Neslihan Komutanım Şeyma komutanımı Fatih Albay aradı fakat kendisine ulaşamadık. Bu yüzden kontrol etmem için beni yolladı." Dedi. Cebimden Telefonumu çıkardım ve ekrar düşen Albay'dan olan 5 aramayı gördüm.

 

Geberdim.

Annemin bakışları arkasına yani baba döndü. Daha sonra tekrar ere döndü.

" Fatih Albay ne için arıyormuş?" Dedi annem.

"Savaş Timi normalde yarım saat içinde göreve gideceklerdi Komutanım ama erkene çekildi. Şuan toplanmasını istiyorlar." Dedi er.

Annem bana baktı. Haberi yoktu. Kapıdan çekildi ve içeri gitti. Derin bir nefes verdim. Kapıya çıktım.

"Geliyorum birazdan sen Yavuz Üsteğmenimin de kapısını tıklat haber ver." Dedim. Er Esas duruş aldı. "Emredersiniz komutanım." Dedi. Kapıyı kapattım.

"Anne!" Dedim. Salona girdim ama yoktu. Mutfağa girdim orada da yoktu. Hızla lavaboyu yokladım ama hayır orada da yoktu.

"Anne neredesin?" Diye tekrar seslendim. Son çare odamın kapısını açtım ve annemi camdan dışarı bakarken gördüm.

"Anne o kadar seslendim neden cevap vermiyorsun?" Dedim. Annem omzunun üzerinden bana baktı.

"Efendim" dedi. Sesi soğuktu. Alınmış mıydı? Bilmiyordum. Ben annemi daha tanıyamamıştım.

"Anne söyleyecektim. Babamın gelmesini bekliyordum. Gerçekten senden gizli göreve gitmeyecektim. Seni üzdüysem özür dilerim." Dedim.

Annem yutkundu. Camın önünden ayrıldı. Bana doğru yaklaştı ve ellerini boynuma doladı. Ben de hemen annemi kollarıyla sardım.

"Sen benden özür dileme kızım. Ben senden özür dilerim. Olamadım yanında. Sana doğru dürüst ilgi gösteremedim. İlkokula başladığında, alfabeyi öğrendiğinde yanında değildim. Her Anne gibi sana ödev yaptıramadım. Çok özür dilerim böyle bir hayat yaşadığın, yaşattığımız için. Ama ne olursun ne sen aile acısıyla sınan ne de biz evlat acısıyla sınanalım." Dedi.

Bir asker bile olsan annen duygusal konuşunca tüm duygular dışa vuruyordu.

"Ben kızdım, kırıldım anne. Neden dedim. Sebep neydi ki bıraktılar dedim. Bunca yıl yalnızdım bundan sonrada yalnız kalırım dedim ama olmadı anne. Sen bir adım ötemdeyken ben daha fazla dayanamadım. Son demlerindeydim. Yavuz geldi, umut verdi bana. Ben de daha dayanamadım geldim sana. Sizi seviyorum anne. Ben sizi affettim." Dedim

Annem yanaklarıma öpücük kondurdu. Annemin yanaklarımı öpmesini çok severdim. Hala da seviyordum.

"Kurban olurum ben sana annem. Güzel kızım. Seni seviyorum bir tanem. Sen beni affettin ya ben artık ölsem de gam yemem." Dedi annem

"Anne söyleme şöyle şeyler." Dedim. Annem kıkırdadı. "Emredersiniz Üsteğmenim." Dedi.

Annemden ayrıldım. "Anne benim gitmem gerek." Dedim

"Bekle üstümü değiştireyim birlikte gidelim. Baban da orada. Ben de iyice bir sizin timle tanışayım."dedi. Gülümsedim ve başımı salladım. Annem lavaboya girince ben re salona geçtim ve beklemeye başladım.

Birden telefonumun sesiyle telaşlandım. Albay inşallah değildir. Telefonu çıkardığımda arayan kişinin kuzenim Eylül olduğunu gördüm.

"Alo?" Dedim.

"Kız Şeyma ne yapıyorsun?" Dedi.

"Annemin hazırlanmasını bekliyorum. Tabura geçeceğim. Görev var." Dedim.

"Hayırlı teskereler sana o halde. Ben şey diyecektim, ben Şırnak'dayım." Dedi.

"Şırnak mı? Kızım senin Şırnak'ta ne işin var?" Dedim.

"Kastamonu da bunaldım vallahi. Hele ki annemler her gün canımı sıkıyor. Hem biraz tatile hem de hayırlı bir iş için geliyorum." Dedi

"Hayırlı iş? Evleniyon mu." Dedim.

"Ne evlenmesi be! Rüyanda göremezsin. Tayin oraya çıktı." Dedi.

"Ay sen şimdi ilk görevini Şırnak'ta mi yapacaksın?" Dedim..

"Evet. Artık Şırnak'ta çalışan bir psikiyatristim." Dedi.

Eylül psikoloji bölümünden mezun olan ve 1 yıldır atama bekleyenlerden biriydi. Sonunda atanmıştı.

"Ben sana konum atayım sen gel. Ben göreve gidiyorum ama annem babam 1 saatte ece geçer." Dedim.

"Tamamdır. Sana tekrardan hayırlı tezkereler üsteğmenim." Dedi.

"Sağ olun Psikiyatrist Hanım." Dedim ve telefonu kapattık.

Eylül anne tarafından kuzenimdi. Anne tarafımla hiç görülmemiştik. Eylülle dershanede karşılaşmış ve kuzen olduğumuzu öğrenmiştik. İkimizde eskiden olan olayları bildiğimiz için birbirimizi daha önceden neden tanımadığımız aşikardı.

"Kısım hadi çıkalım." Diyen annemin sesini duyunca salon kapısına döndüm. Annem askeri üniformasini giymiş bana bakıyordu.

"Üniforma sana çok yakışıyor anne." Dedim. Bir asker için bu bir iltifattan bile değerliydi.

"Sana daha çok yakışıyor kızım. Maşallah sana." Dedi. Ardından koluma girdi.

"Artık gitmeliyiz. Göreve geç kalma" dedi annem ve beni dışarı sürükledi. Evin kapısını kilitleyip aşağı indik ve yürümeye başladık.

 

🍀🍀🍀

 

Şuan siyah büyük bir arabanın içerisinde Şırnak'ın en bilinmeyen köylerinden birine aşiret düğününe gidiyorduk.

Tüm tim altına bol bir siyah şalvar giymişti. Onları görünce kahkahamı tutamamıştım ama benim giydiğimde pek iç açıcı değildi.

Fistan giymiştim.

Üzerimde boy boy altın ve ince işlemeli bir fistan vardı. Bildiğiniz düğünde gelini kıskandırmak ve millete boy boy altın göstermeye giden elti gibiydim.

Ama çok şükür ki üstümdeki altınlar sahteydi. Bu sorumluluğu gerçekten alamazdım.

"Alaca'ya da fistan ve altın ayrı yakışıyor. Napsak şu fakiiiiir Yavuz komutanımı bırakmasını sağlayıp aşiret paket bir çocuk ile mi evlendirsek?" Dedi Alp abim.

"Pardon kimi kimle kime veriyorsun?" Dedi Yavuz.

"Şeyma'yı senden alıp aşiret paket-" abim cümlesini bitiremeden Yavuz'un sesi duyuldu.

"Höst lan. Siktirtmeyin aşiretinizi." Dedi Yavuz. Bakışları bana döndü. Bir şey de gibi bakıyordu.

"Aşiret bize göre değil Alp abi. Bize anlı şanlı Türk askeri gerek." Dedim. Yavuz sırıttı.

"İkna oldum." Dedi abim. Tüm tim gülmeye başladı. Abim pek konuşmuyordu. Timle de bizle de. Bu gün demekki konuşma günüydü.

Arabayı süren Tolga'ydı. Yanında ise Zafer vardı.

"Komutanım düğün buradan gözükecek durumda az kaldı." Dedi Tolga.

"Planın üzerinden geçiyorum, İlk Şeyma, ben, Tolga, Ege ve Burak ile giriyoruz. Zafer ve Alp siz de her iki taraftan nişan alıyorsunuz." Dedi Yavuz.

"Emredersiniz Komutanım" dedik hep bir ağızdan. Daha sonra geri arkama yaslandım. O sırada Yavuz kenardan beri dürttü. Başımı ona döndürdüm ve elinde 2 tane nişan yüzüğü gördüm.

"Albay ayarlamış. Evliliğimiz belli olsun diye." Dedi.

"Birbirimize takalım." Dedi.

"Tamam ver yüzüğü." Dedim. Yavuz elindeki kendi yüzüğünü bana verdi. Ardından elini yaklaştırdım. Yüzüğü parmağından geçirdim.

Bu sefer Yavuz parmağıma uzandı ve elindeki yüzüğü parmağıma taktı.

Çok zarif duruyordu.

Başımı Yavuz'un omzuna yasladım.

"Anneni ne yaptın?" Dedi.

"Annemle konuştum. Sadece babam kaldı." Dedim. Yavuz anladığını belirtir şekilde başını salladı.

O sırada Tolga'nın sesi duyuldu. "Geldik. İnebilirsiniz." Dedi. Ege kapıyı açtı ve hepimiz indik.

"Tek bir sorun istemiyorum." Dedi Yavuz. "Emredersiniz komutanım." Dedik.

Yavuz ile kol kola girdik ve arkamızdan gelen Ege, Burak ve Tolga ile düğüne giriş yaptık. Herkes halay çekiyor, yemek yiyordu.

Etrafı incelerken kenarda önde ki masa dikkatimi çekti. Boştu.

"Yavuz yer buldum. Çabuk ol." Dedim. Hızla ilerledik ve sandalyelerin tünedik.

"İyi bir yer bu arada. Her taraf gözüküyor." Dedi Tolga. Başımla destekledim bu düşüncesini.

O sırada kenarda ki bir kadın dikkatimi çekti. Tüm dikkati bendeydi.

Pek aldırmadı ama hala bakıyordu. Rahatsız ediciydi.

"Yavuz bana şu Ayşe'nin fotoğrafını gösterir misin." Dedim. Yavuz telefonundan resmi açtı.

Hasiktir bana bakan kadın oydu.

"Hedef bana bakıyor. Sol tarafa bakın çaktırmadan.

Tekrar kadına baktığımda aç bir tilki gibi avını beklediğini gördüm. İçimdeki Alaca sırıttı.

Kendisine Alaca'yı seçtiğinizde habersizdi.

"Şu kadını arkaya çekmeye çalışacağım orada halleder gideriz." Dedim ve masadan kalktım. Tam Ayşe'nin masasının önünden geçerken ona kaş göz işaretleri yaptım. Ne deme istediğimi anlamıştı.

Arka tarafa doğru ilerdiğimde kulaklıktan ses geldi.

"Kadın arkanda Alaca. Sakince indireceğiz sen sakın yaklaşma." Dedi Zafer.

Sesimi çıkarmadım arka tarafın ortasında durdum. Kadın da karşımda durdu.

"Kimsin sen?" Dedi

"Kim olabilirim? Normal bir gelinim." Dedim.

"Bana bak bana yalan konuşma! Konuş kimin adamısın!" Dedi ve kolumu deli gibi sıkmaya başladı.

"Şimdi." Dedim ve kadını ittim. Kadının karnından vurulması bir olmuştu. O sırada arkamda bir hareketlilik hissettim.

Arkamı döndüğümde Yavuz'un diz çöktüğünü gördüm. Ö sıra da bakışlarım elindekini kaydı.

Şaka olmalıydı.

"Güzelim, Alaca'm. Bir tanem. Şu dünyada ki nefes alma sebebim. Dünyama geldin. İyi ki geldin. Sen olmasan ben asla böyle bir insan olabileceğimi sanmıyorum. Fazla uzatmak istemiyorum. Şu kalan ömrünü benimle birlikte sürdürmeni istiyorum. Benimle evlenir misin?" Dedi.

Elim titriyordu. İçim sevgiyle titriyordu. Kendimi toparladım. Gözümden akmaya çalışan göz yaşını kuruttum ve derin bir nesef aldım.

"Şu kalan ömrümde sonuna kadar seninle olurum. Hem yoldaş hem de eş olurum. Evet Yavuz. Seninle evlenirim." Dedim.

Cümlemin bitmesiyle Yavuz bana sarıldı. Bedeni stres ve heyecandan kasılıyordu.

"Bana verdiğin sözü bir gün bozduracak hareket yaparsam iki yakam bir araya gelmesin. Seni şu yolda tek bıracakağıma kendimi öldürürüm" dedi.

Ben evlenme teklifi almış ve kabul etmiştim. Ben evleniyordum.

 

-16.Bölüm Sonu-

Biz evleniyoruz:)

Biliyorsunuz sınav haftası başladı ve ben bu hafta asla yazamam. Ara tatilde buradayım ama:)

Sizlere bahsettiğim hikaye yarışmasını kazanamadım. İlk 6'ya girebilmişim sadece. Neden dereceye giremedim biliyor musunuz? Yazım yanlışı yaptığım için. Her neyse olsun ne diyeyim.

Gece saat 04.30 ve ben bölümü yeni bitirdim ki sabaha bölüm yetişsin.

Sizden bir ricam var lütfen oy kullanıp satır arası yorum yapar mısınız?

Sizleri çok öpüyorum ve çokça kalplerimi yolluyorum seviliyorsunuz<3

 

 

Bölüm : 29.12.2024 14:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...