18. Bölüm

17.Bölüm:🌲Yaralı 🌲

Sep🩹🍀
eylulunuz

Aşkımlaar selamlaaaar🤍

Yine ben yinee ben yineeee beeen

2025'in ilk bölümü. Geç kaldık ama umarım yeni yıl size mutluluk ve huzur getirir. Bana da edin benim hayat zaten aldı başını eyvallah çekti gidiyor.

Bölümün başlığı hayra alamet değil kabul ediyorum. Şuan net bir şeyde diyemem bu arada daha ben de neler yapacağımı bilmiyorum. Yazarken ben de sizinle öğreneceğim.

Sevgili Asker Wattpad de Operasyon kategorisinde 449 hikayeden 2. Oldu. Çok teşekkür ederim sizlere. Kitappad den de okuyanlar var. Orada da 4.50K okunmayız yakında 5K olacağız.

Bu bölüm beni bekleyen, güzel yorumlarıyla kendilerine hayran bıraktıran okurlarıma

İtifatendir...

17.Bölüm: Kayıplar

"Dama çıkmış bir güzel" Aşiret düğünü eğlencesine katılmış ve tim ile beraber oynuyorduk.

"Delilo Delilo hayrane" halaydaydık şuan. Çok güzel bir atmosfer vardı.

"Damın etrafın gezer" halaya devam ediyorken arkamdan birinin bana dokunmasına arkama döndüm. Bir kız çocuğuydu.

Bana bir şey diyeceğini anlayarak halaydan çıktım. Kız ellerimden tuttu ve beni götürmeye başladı. Sesin gelmediği bir kenara çekince eğildim.

"Bir şey mi oldu güzellik?" Dedim.

"Şey ben sana bir şey söyleyecektim. Sen bu aşiretten durmuyorsun. Belki yardım edersin diye düşündüm." Dedi.

Kaşlarım çatıldı. Başka bir olay daha mı vardı düğünde.

"Evlenen kadını tanıyor musun?" Dedi.

"Hayır, neden ki?" Dedim

"Evlenen abla zorla evlendiriliyor. Daha 16 yaşında. Töre diye yaşından 30 yaş büyük birine verecekler kızı." Dedi.

Duyduklarımla kaşlarım daha da çatıldı. Ne yani bizim güle oynaya eğlendiğimiz düğünde evlenecek kadın çocuk muydu?

"Tamam güzelim, şimdi sen beni o ablanın yanına götür. Yanında kimse var mı?" Dedim.

"Kimse yok. Babası az önce dövdü gördüm." Dedi.

Hem kızı töre diye 30 yaş birine veriyor hem de dövüyordu. Kızı bu halde kaderine terk edemezdim.

"O zaman hadi hızlıca gidelim o ablanın yanına." Dedim. Kız elimi tuttu ve ilerlemeye başladı. Bir odanın kapısına gelince durduk.

"Abla burada." Dedi.

"Tamam şimdi sen bekle ben bakacağım ve sana haber vereceğim Tamam mı. Eğer biri gelirse kapıya 4 kez vur." Dedim. Kız başını salladı.

İlk önce ses geliyor mu diye baktım. Ağlama sesleri geliyordu. Kapıyı yavaşça açtım. Açmakla kızın ayağa kalması bir oldu.

Üzerinde ki gelinlik ona fazlalık gibi durmuştu. Üzerinde tonlarca altın vardı. Ağlamaktan gözleri kırmızıydı.

"Korkma ben aileden değilim." Dedim. Kız Türkçe'yi düzgün konuşmama şaşırmış ve anlamıştı. Burada ki çoğu kişi kürtçe konuşuyordu. Türkçe konuşanların bile aksanı kürtçeye kaçıyordu.

"Sen kimsin?" Dedi.

"Ben aileden veya akrabalarından değilim. Sana yardımcı olmaya geldim." Dedim.

Gözlerinden bir yaş düştü. "Bana yardım edemezsin abla. Neyime yardım edeceksin?" Dedi.

"Neyin benim yardımına ihtiyacı varsa ona yardım edeceğim." Dedim.

Kızı almam gerekiyordu. Tonlarca kişi vardı. Ama bu kızı bırakamazdım.

"Benimle gel. Seni koruyayım" dedim. Kız başını salladı. Kız gelmek istiyordu ama nasıl çıkaracaktım?

Yandaki dolabın kapağını açtım ve üzerine bir ferace verdim.. Üstünü değiştirmesi gerekiyordu. Böyle çok zor olurdu.

"Al bunları giy. Gelinlikle çıkamayız." Dedim. Kız hemen odanın içindeki başka bir odaya girdi ve üzerini değiştirdi.

Kızı normal kapıdan götürecektim ama gizleyecektim. Kız odadan çıkınca hemen kafasını da kapattı. Kapalı bir kadın gibi olmuştu. Yüzünü de gizlemesi için siyah güneş gözlüğü de verdim.

Artık belli olmuyordu. Rahatça çıkabilirdik.

"İsmin ne senin?" Dedim.

"Aygül, abla." Dedi.

"Ben de Şeyma." Dedim.

Kapıyı açtım. Kız bekliyordu.

"Miyase?" Dedi Aygül.

"Aygül abla. Ablayı ben çağırdım. Seni kurtarsın diye." Dedi Miyase olduğunu öğrendiğim Kız.

"Saol miyase. Sana ne kadar teşekkür etsem az." Dedi Aygül.

"Gitmemiz gerek. Miyase sen sakın Aygül ablanın olduğunu söylemiyorsun

Anlaştık mı?" Dedim.

"Anlaştık." Dedi.

Aygül ile koridoru geçtik ve herkesin olduğu bir yerden geçmek kaldı.

"Aygül sen ben yakalanırsam bile gidiyorsun. Anlaştık mı?" Dedim.

"Ama abla. Yapamam." Dedi.

"Yaparsın." Dedim ve herkesin olduğu o koridora girdik. Kimse takmıyordu. Tam koridoru bitirmiş çıkarken kafamda soğuk bir metal hissettim.

"Nereye gidiyorsunuz Kız kaçırabileceğini sanan yarım akıllı kadın." Dedi tanımadığım bir erkek sesi.

"Valla Töreye inanan sizlersiniz. Ben sizin yanınızda yarışamam." Dedim.

"Sana mı kaldı lan bizim töremiz?" Dedi.

"Peki bana sizin töreniz kalmıyorsa. Benim de Kız kaçırmam size kalmadı." Dedim.

Silahı daha çok bastırdı kafama. Koridordaki kalabalık yoktu. Tek biz vardık. Aygül'ü tanımamışlardı bu yüzden o korkmuş gibi yaparak kaçmıştı.

Aygül kaçmıştı. Onu kurtardığıma seviniyordum. Daha küçük, gençliğinin baharındaydı.

"Beni mi öldüreceksin?" Dedim.

"Öldürmemem için bir neden yok." Dedi adam.

Derken bir anda arkadan bir ses yükseldi.

"Bir neden var. O da Üsteğmen Sancak'ın karısı olması." Ve silahının arkasıyla adama geçirerek bayılmasını sağladı.

Yavuz'du. Benim zor durumda kaldığımı sezen ve yardıma koşan hep Yavuz'du.

Arkamı döndüm ve Yavuz'un silahını beline yerleştirdiğini gördüm. Silahını takip başını kaldırınca göz göze geldik.

"Yavuz." Dedim ve ona doğru gidip sarıldım. Yavuz hemen beni kolları arasına aldı.

"İyi misin? Bir şey yaptı mı?" Dedi. Olumsuz anlamda başımı salladım. Yavuz saçlarımı okşamaya başladı.

"Sen nasıl buldun beni?" Dedim.

"Bir kadın gördüm. Çok rahatsızdı. Yanına gittim. Asker olduğumu söyledim. Bana olayları anlattı. Ben de hemen geldim yanına. Tam zamanında gelmişim." Dedi.

Aygül gerçekten iyi kalpli bir kızdı. Kendi kurtulunca beni unutmamış. Kendi canının yanında benim canımı da düşünmüştü.

"Yavuz Aygül'ü burada bırakmayalım. Bir yurda verelim eğitimine devam etsin. Kız daha 16 yaşında ve 30 yaşında bir adamla evleniyor." Dedim.

"Bırakmayacağız zaten sevdiceğim. Ben olmaz desem bile sen bırakmazsın. Aygül bizimle gelecek. Buraya en yakın emliyeti çağırdım. Hem şu adamları alacaklar." Dedi.

Bir kez daha hayran kaldım, bir kez daha aşık oldum. Yavuz gerçekten herkesi büyüleyen biriydi. Sevgisi çok özeldi. Ve bu sevgisinin sadece bana olması da çok özel hissettiriyordu.

İyi ki gelmiştim Şırnak'a. Şırnak benim için keşkeler değil iyi kilerdi.

"Sana her geçen gün hayran kalmam normal mi?" Dedim.

"Bence normal. Ben de alıştım artık her gün sana daha da aşık olmaktan." Dedim.

Başımın üstüne dudaklarını bastırdı. Bu gün çok olaylı geçmişti. Az önceki olayı baştan kafamda geçiriyordum. Bir dakika. Daha yeni fark ediyordum. Yavuz 'Üsteğmen Sancak'ın karısı' mı demişti?

"Sen neden karım dedin?" Dedim.

"Değil misin?" Dedi.

"Yavuz daha yeni evlilik teklifi aldım. Sen nikah bile kıymışsın." Dedim.

"Normal." Dedi.

"Normal? Kafana vurdular senin hayatım? İyi misin?" Dedim.

"Hayatım mı? Bir daha desene" dedi. Belimden tutmuş bedenimi kendine yapıştırmıştı.

"Ya Yavuz olmaz. Bırak beni." Dedim.

"Söylemeden bırakmam." Dedi.

"Hayatım, bir tanem, sevgilim, aşkım, Koca-" Kocam diyemeden dudaklarıma kapanması bir olmuştu.

Geri çekildiğinde ikimizde nefes nefeseydik. Birbirimizin gözlerine bakıyorduk. İlk konuşan Yavuz oldu.

"Bir çift göze aşık olursun, diğer gözlere kör." Dedi.

Kalpten gitme: on

Göğsüne bir tane şamar indirdim.

"Yavuz utandırma beni. Timin yanına dönelim. Aygül de bizi bekliyordur." Dedim ve ayrıldım.

Yavuz oflarak yanımda durdu ve ellerini ellerime kenetlendi.

"Haydi gidelim." Dedi.

Gülümsedim ve timin yanına gitmeye başladık.

 

Ege'den

Ege düğünden uzaklaşmış, bir kayaya oturmuş ve karşısındaki sarı kediye bakıyordu.

"Sarışınıma benziyorsun kedi. Zaten hasretinden yanıyorum. Aklımdan çıkmıyormuş gibi bir de yine aklıma geliyor." Diye kendi kendine söylendi Ege.

O sırada 1 tane olan sarı kendinin arkasından buraya doğru gelen 5 tane sarı kedi gördü.

"Vay anasını lan. Bu nasıl gen aktarımı anasını satayım. 1 tane sarı kedi dedik 6 tane oldu bunlar." Dedi Ege.

Kediler Ege'ye doğru gelmeye başladı. Bir tanesi ayaklarının dibine sokuldu. İkincisi de diğer ayağının dibine sokuldu. Üçüncüsü ve dördüncüsü Ege'nin şalvarının üstüne oturdu.

Ege tam ne oluyor diyecekken beşinci ve altıncı da birden Ege'nin koluna tutundu.

"Lan sarılar tarafından ele alındık. Siz nasıl kedisiniz gidin oynayın. Bu yaşta erkek peşinden mi koşuyorsunuz? Annenize söyleyeceğim sizi." Dedi Ege.

Şalvarının üstündeki kedilerden biri miyavladı. Bu büyük bir kediydi. Lan bu Anne kediydi.

"Anneniz de sizden farklı değilmiş. Kedi bacılarım benim güzeller güzeli sevgilim var. Ben başkasının helaliyim. Bırakı-" Ege cümlesini tamamlayamadan bir ses böldü

Kediler hırlamıştı.

"Siz hırladınız mı lan? İstediğiniz kadar hırlayın ben sevdiğime sonsuza kadar bağlı-"

Kedilerden iki tanesi Ege'nin ağzına sertçe pati atmıştı.

"Lan sapıklar bırakın beni. Hayvan mi kalmadı size? Bakın benim tanıdığım köpek biri var. İsmi Tolga, onu alın." Dedi Ege.

"Lan bana köpek mi diyorsun sen!" Diye Tolga ortama giriş yaptı.

"Evet. Değil misin? Benim sevgilim var. Yengen yanlış anlar bak al bunları. Senin yanlış anlayacak kimsen yok." Dedi Ege.

"Maalesef kardeşim benim de helalim var. Şansına küs." Dedi Tolga.

"Lan senin sevgilin mi var?" Dedi Ege.

"Olamaz mı lan?" Dedi Tolga.

"Oğlum sen hayatına kimseyi almamış insansın. Senin arkadaşın olan bir kız bile görmedik biz. Sence şaşırmamız normal değil mi?" Dedi Ege.

"İlk kez haklı konuşuyorsun. Helal lan sana!" Dedi Tolga.

Sus lan benim sinirimi bozma. Sen asıl yengemizin adı ne onu de." Dedi Ege.

"Melis." Dedi Tolga.

"Melis?" Dedi Ege.

"Melis." Dedi tekrardan Tolga.

"Melis mi?" Dedi Ege.

"Lan Melis işte ne anlamıyorsun?" Dedi Tolga.

"Lan o komutanımızın kuzeni manyak mısın sen?" Dedi Ege.

"Şeyma Komutanım böyle şeylere karışmaz. Hem benim iş hayatım farklı, özel hayatım farklı. Şeyma komutanımı sivilken abla, kardeş gibi görürüm." Dedi Tolga.

Tolga'nın iş hayatını herkes bilirdi ancak en yakınları bile özel hayatları hakkında pek bir şey bilmezlerdi. Tolga sessiz takılırdı. Görevdeyken bile işini sessizce bitirir ve kenara çekilirdi.

O sırada Tolga'nın telefonunun çalmasıyla sessizlik bozuldu. Tolga arayan kişiye baktı ve bana döndü.

"Sana kolay gelsin kardeşim. Eyvallah." Dedi ve ayağa kalkarak koşarak uzaklaştı.

Ege tekrardan kedilere döndü. Bu sarı Kediler belli ki gitmeyeceklerdi...

Tolga'dan

Çalan telefonunu hemen kulağına götürdü Tolga.

"Efendim?" Dedi Tolga naif bir ses ile.

"Napıyorsun? Hala görevde misin hayatım?" Dedi Melis.

"Görev bitti ama bir sürpriz oldu. Biraz daha kalalım dedik. Yarım saate Şırnak'a döneriz diye düşünüyorum." Dedi Tolga.

"Sürpriz mi? Ne sürprizi?" Dedi Melis

"Yavuz Komutanım, Şeyma komutanıma evlilik teklifi etti." Dedim.

"Ay ne? Şeyma evleniyor mu?" Dedi Melis şaşkınlıkla.

"Ben de şaşırdım güzelim. Bizim de haberimiz yoktu. Sen ne yapıyorsun?" Dedim.

"Hastanedeyim. Nöbetim 18.00 da başlıyor. Ben de 1 saat erken geleyim dedim." Dedi Melis.

"Sana iyi nöbetler o zaman yavrum." Dedi Tolga.

"Sen yayıla yayıla yatağında yat. Ben bu sedyede iki büklüm oturayım." Dedi Melis.

"Yavrum bana nöbet vermediler. Elimde olsa senin yerine ben nöbet tutardım ama doktor değilim." Dedim.

"Tamam Tolga. Anladım. Şimdi ben senin gibi uyuyamayacağım ve nöbet tutacağım için kapatıyorum." Dedi Melis. Tolga daha cevap vermeden yüzüne kapattı.

"Hay sikeyim nöbeti ha. Şu nöbetler benim sonum olacak." Dedi Tolga çaresizce bir nefes vererek.

Telefonunu geri cebine koydu ve meydana doğru ilerlemeye başladı.

Yavuz'dan

Dönüş yolundaydık. Bütün tim yorulmuş kafalarını kenara bir yerlere yaslamış, gözleri kapalı duruyorlardı.

Ben de gözlerimi kapatarak dinlendirebilirdim ama benim yorgunluğum zaten şuan izlediğim kadın sayesinde kalmamıştı.

"Yavuz bakma bana uyuyamıyorum." Diye sessizce fısıldadı Alaca.

"Bakacağım." Dedim.

"Bakma." Dedi

"Gözlerim bakmak istiyor." Dedim.

"Gözlerini oyarım Yavuz. Bakma diyorsam Bakma. Söz dinle." Dedi. Sessizleştim. Sessizleşmemle gözlerini açarak bana baktı.

"Hayırdır sen söz dinler miydin?" Dedi.

"Hanımcıyız." Dedim.

"Sen benim yüreğime indireceksin. Senin yüzünden erkenden gideceğim." Dedi.

"Öbür tarafa erkenden gitmedin de benim yüreğime erkenden girdin." Dedim.

Şeyma gülümsedi. Korkardım bu gülümseme solacak diye. Bir daha gülemeyecek diye. Son gülücüğü olacaksa bana olmasını isterdim ama asla bunun son olmasını istemezdim.

"Komutanım geldik." Dedi önde arabayı kullanan Burak. Tim bu sesle oldukları yerde toparlandı.

Araba durunca Ege kapıyı açınca hepimiz sırayla indik ve en son da Tolga yanımızda baygın bir şekilde oturan terörist kadını çıkardı.

Albay hemen karşımızdaydı, selam durduk fakat Tolga kadını tuttuğu için kadını tek eline aldı ve o da ne olursa olsun selam verdi.

Şeyma'nın anne ve babası da Albayın yanındalardı. Gururla bize bakıyorlardı.

Timin Komutanı olarak öne çıktım. "Savaş Timi verilen görevi yerine getirmiştir komutanım!" Dedim.

"Aferin Asker!"

"Sağ ol!" Dedik.

"Şeyma ve Yavuz siz benimle geliyorsunuz diğerleri yarına kadar izinlisiniz." Dedi Albay ve Neslihan ve Alper Güren ile alay binasına doğru ilerlediler. Biz de Şeyma ile timi arkada bırakarak takip ettik...

 

🪽🪽🪽

 

Tolga'dan

Elimde Nergis buketiyle Hastaneye giriyordum. Melis konuştuğumuzda bu gün nöbetçi kalacağını söylemişti. Ben de çiçekleri erkenden almış ve gece olmasını beklemiştim.

En son Melis'e çok yorgunum uyuyacağım iyi geceler güzelim diye mesaj atmıştım. Görüldü atmıştı.

Gece saat şuan 02.30 du. Bu saatte kadar uyumuş ve uykumu almıştım. Sıra Melis'in gönlünü almaktaydı.

Hastaneden içeri girdim ve Melis'in odasına doğru ilerlemeye başladım. Büyük ihtimalle odasındaydı.

Odanın kapısını çaldım ve açtım. İçeri girdiğimde odanın boş olduğunu gördüm. Burada değildi. Çiçekleri masasına bıraktım ve odadan çıktım.

Çıktığımda karşıdan geçen Melis'in arkadaşı olan Hemşire Nilay'ı gördüm. Büyük ihtimalle nerede olduğunu biliyordu.

"Nilay hemşire!" Diye seslendim. Nilay hemşire bana döndü. Büyük adımlarla yanına gittim.

"Melis nerede gördün mü?" Dedim.

"Vallahi Tolga abi çok sinirliydi ben de gevşer diye çocuk hastaların yanına yolladım. Bak buradan düz ilerle sola döndüğünde çocuk hastaların odaları var. İllaki sesi gelir Melisin." Dedi.

"Tamam teşekkürler Nilay." Dedim ve tarif ettiği gibi dümdüz ilerledim. Daha sonra sola saptım ve sanki renkli bir dünyaya giriş yapmıştım.

Her yer oyuncaklar, renkli duvarlar ve hayvan resimleri ile doluydu. Neşeli çocuk sesleri geliyordu. Çocuk sesleri ile yüzümde istemsizce bir gülümseme oldu.

Bizim canımız uğruna savaştığımız vatanımızın gelecek nesilleriydi.

Koridorda ilerlemeye başladım. Hiç bir odadan ses yoktu biri dışında. Bir odadan fazlasıyla çocuk sesi geliyordu. Kapı aralıktı.

Sessizce kapıdan baktım. Melis yere oturmuş ve çocuklarla mendil kapmaca oynuyordu. Koşan kız mendili Melis'e verdi ve Melis ayağa kalkarak küçük kızın peşinde koşmaya başladı. En sonunda süre doldu ve Melis yakalayamamış olarak çıktı.

"Yaa sen nasıl ben yakalayamadın ki?" Dedi kız.

"Sen çoook hızlıydın ve ben sana yetişemedim." Dedi Melis dudağını bükerek.

Dudağını bükerek baktığı halinin fotoğrafını çektim. Çocukların yanında çocuklaşıyordu.

Koridora giren hemşire kapıda onları izlediğimi görmesin diye hemen yandaki koltuğa attım kendimi.

Hemşire benim baktığım ve çocukların olduğu odaya girdi.

"Melis Hocam çocuklar bence yoruldu. Artık uykuları vardır. Ben onları yatırayım." Dedi.

"Tamam canım kolay gelsin sana." Dedi ve kapıdan çıktı. Ben yüzümü gizledim.

"Siz kime bakmışsınız beyefendi?" Dedi.

"Ben Melis'e bakmıştım. Burada mı kendisi?" Dedim ve Melis'e baktım.

Beni görünce ani bir şok yaşadı. Belki ki geleceğimi tahmin etmiyordu.

"Ne işin var? Git yat." Dedi ve beni es geçerek ilerlemeye başladı. Bileğinden tuttum ve kendime çektim.

"Sence seni bırakır mıyım?" Dedim.

"Bırakırsın. Git evine." Dedi.

"Bırakamam. O yüzden lütfen direnme güzelim. Gel odana gidelim sana sürprizim var." Dedim.

"İstemiyorum. Git ne sürpriz koyduysan odama al." Dedi.

"İstemiyorum diye bir şey yok." Dedim ve bileğini bırakarak belini sardım.

"Çek elini." Dedi

"Sus artık yavrum." Dedim.

Melis daha fazla dayanamadı ve kollarını boynuma sararak bana sarıldı. Gülümsedim bu haline. Çok özlemiştim.

Başımı biraz geri çektim ve yanağından öptüm.

"Dua et sana dayanamıyorum. Yoksa şuan seni hastanenin kapısına atmıştım Tolga." Dedi.

Güldüm keyifle. Bana istediğini yapardı. Melis bu kalbi sahiplenmiş bir kadındı. Bunu mu yapamayacaktı?

"Ben hep dua ediyorum yavrum. Buna da ederim." Dedim. Bu sefer beni öpen o olmuştu.

Bedenini benden çekti ve elimi tuttu.

"Odama gidelim. Sana çay yaparım istersen." Dedi.

"Olur içerim. Hem odada sana vermek istediğim bir şey var." Dedim ve el ele yürümeye başladık.

"Acaba bana ne vereceksin?" Dedi Melis.

"Bilmem. Gidince görürsün." Dedim.

"Ay Tolga söyleme zaten. Hiç kimse yaptığı sürprizi söylemiyor." Dedi.

Melis'in hey heyleri yine üzerindeydi. Neden olduğunu bende bilmiyordum. Ama Nilay hemşirenin dediğine göre çocuklarla ilgilenmeyen önce daha sinirliydi. Melis kolay kolay sinirlenmezdi.

Melis'ten (Tolga gelmeden önce)

Elimde raporlarla hastanede ki bir koltukta oturmuş inceliyordum.

Bir hastam gelmişti. Kan değerleri biraz yüksek çıkmıştı. Bu yüzden raporları inceliyordum.

İncelemeye devam ederken yanımda ki boşluğa birinin gelmesiyle bakışlarım yanıma kaydı.

Yine şanssız günümdeydim. Yanıma gelen Nur hemşireydi. Nur hemşireden hoşlanmazdım. Fazla dedikodu yapar, fazla konuşur ve ufacık olayları bile büyütürdü. Ve bu davranışları beni rahatsız ediyordu.

"Şt Melis." Dedi.

"Efendim?" Dedim.

"Senin şu yanındaki çocuk var ya. Neydi ya adı?" Dedi. Bakışlarım daha da odaklandı. Umarım Tolga'dan bahsetmiyordur.

"Hah Tolga. Ay ne yakışıklı o çocuk. Vallahi mevlam bir boy, bir kas vermiş. Boyu, kası vermiş ama kelime sayısını almış Vallahi. Tek kelime etmiyor." Dedi.

Tamam. Sakin ol, sakin ol.

Çok mu komik? Yüzüme bak, gözlerimin içine bak şerefsiz.

"Seni ne kadar ilgilendiriyor bu Nurcum?" Dedim.

"Yakışıklılar her zaman beni ilgilendirir. Sen bana şunu de. Sen akrabası falansın galiba. Sevgilisi var mı?" Dedi.

Niah niah niah püh. Şunun dilini bir çıkaracaksın boynuna şöyle dolayıp-

Ben sakin bir doktorum.

"Var sevgilisi." Dedim.

"Ay deme kız. O zaman sen sevgilisini de tanıyorsundur. Bana o kızın bir saç telini getir." Dedi

"Sebep?" Dedim

"Büyü yapacağım ki kızdan ayrılsın." Dedi.

Ha?

Bir gün senin ağzını burnunu dağıtıcam ondan sonra diyeceksin ki aa melis bana niye öyle şeyler yaptın? Şaşırıciksın

"Saçmalama. Birbirlerini çok seviyorlar hatta öğlen sözlendiler." Dedim.

"Of ya. Yine kaçırdık. Neyse sana kolay gelsin." Dedi ve ayağa kalktı. Tam uzaklaşaraktı ki seslendim.

"Sen bekle bir." Dedim ve Nur'u alıp kimsenin olmadığı koridora çektim.

"Ay ne var be?" Dedi.

"Bana bak Nur. Tolga'dan bahsettiğini ve ya baktığını görürsem acımam. Beni saf da sanma senin huyunu biliyorum ben. Ha diyelim devam ettin hem Tolga'ya söyler hem de şikayetçi oluruz." Dedim.

"Ay pardon sen nesi olarak karışıyorsun?" Dedi.

"Sevgilisi olarak canım. Hani şu merak ettiğin ve ayırmak için büyü yapacağın sevgilisi olarak." Dedim.

"Ne?"

"Şunu da söyleyeyim, eğer ki bu hastanede benimle ilgili dedikodu çıkarsa senden bilirim. Şimdi siktir git işini yap. Bir daha da senin üstün olan bir doktorla hemşire sıfatındayken böyle saygısızca konuşursan kendini hastane kapısında bulursun." Dedim ve arkamı dönerek uzaklaştım...

Tolga'dan

Odaya girince ben önden girdim ve kenara indirdiğim çiçekleri aldım. Melis'te Odaya girip kapıyı kapatıp bana döndü.

Arkamda tuttuğum Nergisleri ona doğrulttum. Melis nergislere baktı. Yüzünde ki gülümsemeyi anlık olarak görmüştüm.

"Ya Tolga bunlar çok güzel." Dedi.

"Benim için en güzel çiçek sensin." Dedim.

Melis parmak ucuna yükseldi ve dudaklarıma minik bir buse kondurdu.

"Teşekkür ederim." Dedi.

Melis'i severken içim içime sığmıyordu. Ne kadar sevsem az geliyordu. Daha fazlasını hak ettiği düşünüyordum.

Tam dudaklarına eğilmiş öpecektim ki kapı çaldı. Melis geri çekildi ve elindeki çiçekleri sedyeden arkasına koydu.

"Gel!" Dedi.

Kapı açıldı ve içeri telaşla Nilay hemşire girdi.

"Melis hocam yaralı asker geldi. Acil gelmeniz gerek." Dedi.

"Sen ameliyathane yi hazırlat geliyorum." Dedi.

Nilay odadan çıkınca bana döndü.

"Benim gitmem gerek. Sen de eve git." Dedi.

"Ben de geleyim. Asker dediler belki tanıyorumdur." Dedim. Melis onaylayınca ikimiz odadan çıktık. Yanımıza başka bir hemşire geldi.

"Askerin durumu hakkında bilgi ver." Dedi Melis.

"Ege Kaya. Yolda baskına uğramış. 4 yerinden vurulmuş. Durumu ağır. Kaybetme oranımız çok yüksek." Dedi Hemşire.

Melis bana döndü. O da tanımıştı.

Ege 4 yerinden vurulmuş ve durumu ağırdı. Şehadet şerbetini içmeye çok yakındı...

-17.Bölüm Sonu-

 

Hello hellooo ben geldiiimmm.

Ege'm. Canım. Kusura bakmayın kardeşimin adıda Ege ve beni çok sinir ediyor. Bu yüzden buraya ki Ege'yle biraz uğraşacağım. QKKQKQKAKSJSD

Şimdi Ebrar'ıma ne olacak. İnanın ben de bilmiyorum. Mesela gerçekten 10 dk önce bile bu sahne aklımda yoktu ve yeni aklıma geldi. Her şey ansızın oluyor.

Bu arada sonu böyle yaptığım için belki siz ağzıma sıçamıyorsunuz ama merak etmeyin arkadaşım Ebrar çok güzel ağzıma sıçacak belki de dayak yiyeceğim wjwkwkkwns.

Her neyseee. Bir şey söylemek istiyorum

ÖNEMLİ!

Kitappad de bana özelden yazıyorsunuz. Soru sorsanız okeyim ama tanışmak isteyenleriniz oluyor. Ben böyle şeylerde çok gerginimdir. Bana nasılsın ve ya tanışalım mı diye mesaj atmayın olur mu?

Diyelim bir şey merak ettiniz tek mesajda söyleyin ben ona göre bakayım. Yazanlar kendini kötü hissetmesin. Benim lafım bu yazıdan sonrada yazanlara.

Bu arada umarım karneniz güzel gelir. Tatiliniz güzel geçeeer.

Seviyorsunuz<3

OY VE YORUM LÜGFEEEN

Bölüm : 17.01.2025 12:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...