20. Bölüm

19.Bölüm:🐺İntikam🐺

Sep🩹🍀
eylulunuz

Merhaba. Ben geldim.

İçimde neşe yok. Sanki neşe kaynağımı yitirmişim gibi. Ege zaten şakacı olanlarından biriydi. Oğlumu özledim. Kızımı da. Okuduğum kitaplarda nasıl bu kadar rahat öldürüyor yazarlar diye düşünürdüm. Öyle değilmiş yaşam mücadele veriyormuşuz.

Her neyse bölüm isminden de anlaşıldığı üzere o şerefsizlerin yanına bırakmayacağız. Şeyma'yı Alaca, Yavuz'u Sancak, Tolga'yı Kan, olarak göreceğiz.

Hepinize iyi okumalar🫶🏼

19.Bölüm: İntikam

Biz Türk askeriydik.

Bir ölür bin dirilirdik.

5 aydır dağlardaydık. Toplam 7 depo patlatmış, 90 terörist öldürmüştük. Ama hala o Yahya itini bulamamıştık.

Çoğumuzun ufak tefek yaralar vardı. Terliyorduk. Haziran ayındaydık. Ama bu içimizdeki intikam isteğini daha da harlıyordu.

"Bu depoyu da halledip döneceğiz evlerimize. Dayanın." Dedi Yavuz.

"Bizim içimizde ki intikam ateşi yandıkça bize yorulmak yakışmaz komutanım." Dedi Tolga

Bir kurdun gözünü kan bürümüşse o kurtta şu 3 duygu dışında başka hiç bir duygu bulamazsınız.

İnat

İnanç

İntikam

"Yahya itinin burada olma ihtimali yüksek. Güven sen dışarıda kal. Biz giriyoruz. Alaca arkamı kolla." Dedi Sancak.

"Emredersiniz." Dedim ve Sancak'ın arkasını kollayarak ilerledim.

Kapıyı tekmeyle açtığımız gibi Yahya itinin çay içmek için ağzına götürdüğü bardak durmuştu.

"YAT YERE." Dedi Sancak.

"Ooo komutan." Dedi Yahya.

Ben hemen arkalarından ayrıldım ve içeri bakmaya başladım. O sırada cami açmaya çalışan bir kadın gördüm.

"Sakin yanlış bir hareket yapma ölürsün." Dedim.

Kadın sesimi duymam ile açtığı pencereden son hız atladı.

"Güven dışarı kaçıyor biri hayatı bir yerden olmadığı sürece vuruş serbest." Dedim.

Güven aldığı emirle kadını bacağından vurdu. Düşen kadına koştum. Tam kolundan tutmuştum ki beni de kendine çekmesi bir oldu.

"Sen de kaşınıyorum güzel komutan. Kaşınırsan öğretmen gibi olur sonun." Dedi.

"Ne senden ne de diğer itlerinizden korkum yok. Eğer sonum Ebrar gibi şehit olmaksa bundan gurur duyarım." Dedim.

"Ay çok etkilendim. Ağlayacağım şimdi bak." Dedi ve bıçağı iyice yerleştirdi.

O sırada Tolga ve Sarmaşık'ın ellerinde tuttuğu Yahya ile tim çıktı. Güven ben emir verdikten sonra benim tarafımdan çıkmıştı. İçeride Yahya sorun çıkarmıştı.

"Alaca nerede?" Diyen Sancak'ın sesi geldi.

"Alaca ha... Güzel isim. Bana bak Alaca komutan ya gitmeme izin verirsin ya da geberirsin." Dedi.

"İzin vermiyorum." Dedim. Boğazıma bir çizik attı. Dişlerimi sıktım.

"Bir daha desene?" Dedi.

*Yazar notu: şu sahne de Bozkurt Ordusu şarkısını açınız. Çok iyi oluyor.*

"ALACA!" Bize doğru gelen timi gören kadın hızla üzerimden kalktı. Kaçmaya başladı bacağından tutacaktım ki tutamadım.

Ayağa kalktım. Yavuz beni belimden tutarak kendine bastırdı.

"Biriniz koşun tutun." Dedim. Ateş arkasından koşmaya başladı.

"İyi misin?" Dedi Yavuz. Endişeliydi. Başımı sallayarak onayladım.

"Siz geçin dinlenin biz geliyoruz." Dedi Yavuz ve beni belimden ilerleterek bir dereye getirdi.

Eğilip eline biraz su sürdü ve boynumda çizilen yere sürdü. Sürdükten sonra yaklaştı ve boynundaki çiziğin üstüne narin bir şekilde dudaklarını bastırdı.

"Şırnak'a dönünce krem sürelim çabuk iyileşsin." Dedi. Ben hala tepki vermeden Yavuz'a bakıyordum. Adamı yemek istiyordum.

Yavuz bedenimi kendinisine çekti ve bana sarıldı. Aylardır ikimizde birbirimizden güç alıyorduk. Biz de çökersek timi hiç ayakta tutamazdık.

"Ekim ile ilgili daha konuşmadık. Sen bir şey bulabildin mi?" Dedim. Ekim uzun süredir ortada yoktu.

"Ekim sessiz. Ben de tam ne olduğunu kestiremiyorum. İstihbarat da araştırma yapıyor her gün soruyorum ama olumlu sonuç yok."

"Bulmamız lazım. Onu Cezaevine teslim etmeden içim rahat etmiyor." Dedim. Tek isteğim buydu. Ne olursa olsun.

"Ben de istiyorum, elimden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorum. Artık timin yanına dönelim. Şırnak'a dönme vaktimiz geldi." Dedi ve elimi tuttu.

Aylardır silah tutmaktan nasır tutmuş ve sertleşmiş ellerimiz birbirlerine sıkıca kenetlendi.

Ekim Sarı

Evin kapısının açılmasıyla bakışlarım kapıya döndü. İçeri giren bedeni görmem ile bedenime bir sinir yüklendi.

Ablam Ceylan Sarı tam karşımdaydı.

5 aydan fazla bir süredir görmüyordum. Kaldığım otel odasından adamları beni yaka paça bu eve getirmişlerdi. Uzun bir süredir de buradaydım.

Bana doğdu gelmeye başladı ama topallayarak. Ayağa kalktım ve ben de ona adım attım.

"Nabersin küçük kardeşim? Uzun zamandır görüşemiyoruz?" Dedi.

Sinirliydim. Fazlasıyla hemde. Şu 5 ayda olanlardan sonra tek isteğim yakasına yapışmak ve gebertmekti.

Sessiz kaldım.

"Neden konuşmuyorsun? Bak ablan vurulmuş insan bir nasıl oldu, nasılsın der. Hiç mi umurunda değilim?" Dedi

"Hiç." Dedim.

"Sebep? Yoksa hala vatan haini olduğun için yas mı tutuyorsun?" Dedi.

"Seni ilgilendirmez." Dedim.

Bir adım daha attı ve beni yakamdan tuttu ve sirkeledi.

"Seni o Alaca ve Sancak denen komutanların gözünü boyamış anlaşılan. Vatanını hala Türkiye sanıyorsun! Kendine gel artık!" Dedi.

Yakamdaki elini sertçe çektim ve bedenini geriye ittim. Arkaya doğru tökezledi.

"Benim vatanım sonuna kadar Türkiye Cumhuriyeti. Ben de türküm, sen de türksün! Kendine gelmesi gereken asıl kişi sensin! Söylesene şu 5 aydır kaç tane masum cana zarar verdin?" Dedim.

"Saymadın değil mi? Neden sayasın ki, masum insanlar umurunda bile değil senin! Senin ve o sevgilin Yahya iti yüzünden Ebrar ve Ege şehit oldu! Ve sen bunu ne sebeple yaptığını bile bilmiyorsun!" Dedim.

"Her şeye neden duygusal bakıyorsun sen? Biraz beni de anlasan, duygusal olmasan olmaz mı!" Dedi.

"Senin yaptığın duygusal olmamak değil canilik ve kötülük! Masumları öldüreceğime duygusal biri olmayı tercih ederim!" Dedim.

"Sen nasıl bu kadar kötü oldun Ceylan? Sen daha 7 yıl önce anneme bakan, her gece ağlayan ablam iken nasıl böyle biri oldun! Neden böyle biri oldun! Ben 7 yıl önce senin için üzülürken şuan nasıl senden dolayı utanıyorum Ceylan!" Dedim.

"Çok mu iyiydi hayatımız! Annem hastaydı, babam kumarbazdı. Eve tek para getiren bendim ve sen bunun yükünü taşıyamazsın! Herkes benden bir şey bekliyordu! Ben şuan olduğum yerden mutluyum ve mutlu olacağım! Ama sen olmayacaksın. Sana fedakarlık yaptım, gizledim seni. Ama buraya kadardı Ekim. Bundan sonra yanımda değilsin." Dedi ve beni kolumdan tuttuğu gibi dışarı çıkardı.

"Ne yapıyorsun!" Dedim. Yüzüme alayla baktı.

"Kötüyüz ya biz seni bırakıyoruz." Dedi ve beni arabaya koydu. Ellerimi araba koluna kelepçeledi.

"Manyak mısın sen?" Dedim.

"Hayır sadece sana iyilik yapıyorum." Dedi.

Hızla sürdü. En sonunda Şırnak meydana geldiğimizde bir kenara arabayı çekti ve kelepçeyi açtı. Kapıyı açtı ve beni itti ardımdan ben toparlanamadan kapıyı kilitledi.

"Benden o kadar utanıyorsan yanımda durma Ekim. Seni bırakıyorum ve ne bok yersen ye umurumda değil. Bundan sonra asla ben olmayacağım." Dedi ve arabayı çalıştırıp gitti.

Yapacağım belliydi. Karakola teslim olacaktım. Ben bu vicdan azabıyla asla askerliğime devam edemezdim. Hemen yanımda olan emniyete doğru yürüdüm.

Kapıya ulaştığımda içeri girdim. Bana bakan komiserler beni tanımış olacak ki silahı doğrulttu.

"Aranan asker bu!" Dedi. Herkes silahını bana doğrulttu. Ellerimi kaldırdım ve yere çöktüm.

Bir komiser sakince bana ilerledi ve ters kelepçe taktı.

Aslında diz çöken ben değil geçmişim, kelepçenen kol ise yaşanmışlıklarımdı

Tolga'dan

Şırnak'a varmıştık ve ben şuan bir kafedeydim.

Çünkü Melis şuan karşı masamda ders çalışıyordu ve bende onu izliyordum. Yanına gidecektim ama bir türlü gidemiyordum. Sanki yanına gidince manzaram bozulacaktı.

Gözlerim belki bakarak hasret gideriyordu ama bedenim Melis'e sarılmadan hasret gidermiş olamayacaktı.

Yerimden ayrıldım ve ilerledim. Melis'in oturduğu koltuğun yanında durdum ama o kadar ders çalışmaya dalmıştı ki fark etmemişti.

Yanındaki boşluğa oturdum ve elimi beline attım. İrkilmesiyle belini elimden çekmesi bir olmuştu. Başını bana döndürüp beni görünce afallamıştı.

"Tolga?" Dedi biraz heyecan ve şaşkınlıkla.

"Yavrum?" Dedim sırıtarak.

Elindeki kalemi bıraktı ve hemen kollarını boynuma doladı. Boynuma dolanan kolları ile bende kollarımı beline yerleştirdim ve hasret giderircesine sıkılaştırdım.

"Çok özledim seni. Tahmin bile edemezsin." Dedi. Peki ben? Ben hasretinden ölüyordum.

"Ben geberdim özleminden yavrum." Dedim ve saçlarının kokusunu içime çekip bir öpücük kondurdum.

Bedenlerimiz arasında biraz mesafe açtı ve ellerini yüzüme koydu.

"Ne zaman geldin sen?" Dedi.

"Az önce geldim." Dedim.

"Benim burada olduğumu nereden biliyordun?" Dedi.

"Leylekler söyledi." Dedim. Koluma bir tokat indirdi. Güldüm bu haline.

"İyi defol git." Dedi.

"Yavrum nereye gideyim?" Dedim.

"Leylekler söyler sana." Dedi. Sinirlerini bozmuştuk yine. Yanağına bir öpücük bıraktım. Tepki vermedi.

"Küs müyüz?" Dedim.

"Leyleklerine sor." Dedi.

"Leylekleri sikeyim ha." Dedim.

Ne leylekmiş arkadaş. Bir şaka yapalım dedik götümüzde patladı.

Yandan geçen garsona işaret yaptım. Hemen koşarak yanıma geldi.

"Buyur abim?" Dedi.

"Limonlu dondurman var mı kardeşim?" Dedim.

"Var abi." Dedi.

"Bir top verir misin?" Dedim.

"Hemen abim." Dedi ve koşarak uzaklaştı.

Melis ders çalışmaya dönmüştü. Her ne kadar doktor olsa da kendisini geliştirmesi gerekiyordu.

Bedenimi biraz daha ona yaklaştırdım. Yandan bir yastık koydu ve aramıza koydu.

"Yastık mi girecek aramıza?" Dedim.

"Leylek-" sözünü tamamlamasına izin vermedim.

"Yavrum yeter be. Ne Leylekmiş kardeşim. Sana bir dalga yapalım dedik tsunami yarattın anasını satayım." Dedim isyanla.

"Ne o Beğenemedin mi?" Dedi.

"Yavrum beğenmemekle ne alakası var? Ağzıma sıçtın." Dedim.

O sırada limonlu dondurma gelmişti. Bir kaşık aldım ve Melis'e uzattım. Hemen almıştı.

"İşini biliyorsun Tolga. Bir trip attırmıyorsun." Dedi Melis.

"Atma zaten güzelim. Eyvallah nazın başım gözüm üstüne, istersen ağzıma sıç öldür beni sesim çıkarsa namerdim." Dedim.

"Sus Tolga. İnsan içinde yapma şunu." Dedi sessizce. Sırıttım bu haline. Tek bir iltifata utanıyordu. Ben bu kızı gerçekten çok seviyordum.

"Ege ile Ebrar'a gittim gelmeden. Sen hiç gittin mi?" Dedim.

Melis yutkundu. Biz belki intikam alarak içimizde ki ateş biraz olsun sönmüştü ama Melis hala olayların etkisindeydi.

Cenaze töreninden 1 saat sonra göreve gidiyorum demiştim telefonda. Yanına bile gidememiştim. İçi acıyordu ve ben bu 5 ayda ona asla destek olamamıştım.

Nasıl ayakta kalmıştı, göreve nasıl devam etmişti bilmiyordum. Özellikle Ebrar'ın cansız bedeni hastaneye geldiğinde Ege'nin de şehit oluşu belli ki onu çok yaralamıştı.

"Şu 5 ayda o şehitliğe gittiğim kadar eve gitmedim ben. Bazen sabahladım orada. Çiçekler ektim. Ebrar'ın en sevdiği çiçek Lale'ymiş. Toprağını Lale ile doldurdum. Ege'yi susuz bırakmadım. Tek bırakmadım onları." Dedi Melis. Yüzünden bir damla yaş düştü.

Omuzlarından tutarak Melis'i kendime çektim. Başını göğsüme koydu, kollarını belime doladı. Ağlamıyordu. Sadece biraz desteğe ihtiyacı vardı ve ben istediği o desteği ölürdüm de geri çevirmezdim.

"İyi yürekli Melis'im, Güzelliğim. Onlar sana bu yaptıklarından dolayı minnettarlardır. Onlar oldukları yerden birlikteyken mutlular. Bize de onların mutluluğunu anmak düşer." Dedim...

Eylül'den

Şeyma'nın odasında kitap okuyordum. Şeyma göreve gitmeden önce evini bana göstermiş ve kendi anahtarını bana vermişti. Evde Melis ve ben yaşıyorduk. Melis'in annesi yani Beste teyze 3 ay önce tayininin çıkmasıyla gitmişti.

Bu gün günlerden Pazar'dı. Melis dışarıdaydı. Şeyma'dan hala bir haber yoktu. Ben ofisimi açmıştım. Psikiyatrist olarak görev yapıyordum.

Yanımda Tuğrul ve Şule çalışıyordu. Yardımcı asistanlardı. Şırnak'a geldiğimde pek insan geleceğinden ümidim yoktu fakat yanılmıştım.

Bir çok insan ne kadar temiz bir yaşantısı olsa da psikolojileri çok kirliydi. İyi ki buraya gelmiş ve insanlara yardımım dokunabilmişti.

İçeriden gelen ayak sesleri ve silah kabzası çekme sesine benzeyen metal ses ile aklımdaki düşünceleri susturdum ve kitabımın arasına acele ile ayraç koyup ayağa kalktım.

Melis veya Şeyma olsa illaki kapı sesi duyulurdu. Kapı sesi gelmediğine göre pencereden giren bir hırsız olabilir miydi?

Evet olabilirdi çünkü benim aptal kafam salonun büyük penceresini açık unutmuştu.

Hemen Şeyma'nın çekmecelerine yöneldim ve karıştırmaya başladım. Gece bir şey olur diye illaki kesici bir şey baş ucunda bulundururdu.

Elime gelen çakı ile dudaklarım zafer ile sırıttı. Elime iyice sabitlediğim çakı ile kapıya doğru yaklaştım.

Tam kapıyı açacaktım ki kapının ardındaki kişi kapıyı açtı ve içeri girdi. Elimdeki çakıyı ona doğru doğrulttum.

İçeri giren adam ne olduğunu anlayamadan gözleri büyümüş bir şekilde bana bakıyordu. Elleri belini yokladı. Her ne aradıysa bulamamıştı ve dudaklarından bir küfür döküldü.

"Sen kimsin bacım?" Dedi

"Bacı babandır. Asıl sen kimsin yavşak?" Dedim.

"Ayıp oluyor. Ben Alp'im. Sen kimsin?" Dedi.

"Eylül." Dedim.

"Eylül bacım sen neden buradasın?" Dedi.

"Bacı dedendir. Sana mı soracağım nerede olduğumu? Asıl sen kimsin?" Dedim.

"Alp dedim ya." Dedi.

"Dünyada binlerce Alp var lan. Doğru söyle kimsin vallahi keserim." Dedim.

"Lan Alp'im işte. Daha ne diyeyim?" Dedi.

"Şeyma'nın neyi oluyorsun?" Dedim.

"Manevi Abisi." Dedi.

O sırada Şeyma'nın bana bahsettiği abisi geldi aklıma. Alp abim dediği abi bu abi mıydı?

Elimdeki çakıyı indirdim. Çakıyı indirmem ile adamın kolumu tutup beni duvara yapıştırması bir oldu. Aniden olan hareket ve kolumdaki acı ile inledim. Alp benim elimdeki çakıyı almış benim boğazıma dayamıştı.

"Sen kimsin?" Dedi.

"Aksiyon mu arıyorsun? Beni duvara yapıştırıp, çakıyı boğazıma dayayarak erkeklik mi kesiyorsun bana?" Dedim.

"Bacım ben söyledim. Şeyma'nın abisiyim. Sen kimsin? Ben seni neden hiç görmedim?" Dedi.

"Eylül Kara. Şeyma'nın anne tarafından kuzeniyim." Dedim. Adam beni duvara yaslı tutmak için duvara sabitlediği kolumu bıraktı ve benden uzaklaştı.

"Evde ne işin var?" Dedi.

"Ev tutamadım. Burada çalışıyorum. O yüzden Melis ile kalıyorum." Dedim. Adam kafasını salladı.

"Siz?" Dedim.

"Görevden yeni geldik. Şeyma beni eve yolladı. Ben duş alacaktım, o da birazdan burada olacaktı." Dedi.

Şeyma gelmişti. Sonunda Şırnak'taydı.

"Anladım. Ben gideyim siz rahat rahat banyonuzu yapın." Dedim ve kapıyı açtım. Tam çıkmış kapatıyordum ki sesi beni durdurdu.

"Alp Doğu ben Eylül. Umarım kötü bir karşılaşma olmamıştır. Dışarısı sıcak, yanma bu güneşte. Salonda oturabilirsin. Ben de gelirim birazdan." Dedi.

Arkama doğru döndüm ve göz göze geldim. Hala aynı yerde gözlerini gözlerime kitlemiş bana bakıyordu.

"Bu kadar kötü bir karşılaşma olamazdı Alp Bey. Eğer siz kötü etkilendiyseniz, korku altında kaldıysanız sizi ofisime beklerim. Size iyi günler." Dedim ve kapıyı yüzüne kapatarak uzaklaştım. Elime anahtarı aldım ve ayakkabılarımı giyerek daireden uzaklaştım...

Yavuz'dan

Elimizde bir orkide ve lale ile şehitliğin içinde ilerliyorduk. Görevden döndüğümüz gibi gelmemiz gereken yere gelmiştik.

Ebrar ve Ege'nin yanına.

Ebrar ve Ege görüş açımıza girdiğinde Omuzlarımızda daha da dikleşti. Mezarların başına vardığımızda Şeyma ile aynı anda eğildik ve Orkide'yi Ege'ye, Lale'yi ise Ebrar'ın üzerine bıraktık. Ebrar'ın üzeri zaten renk renk laleler ile doluydu.

Eğildiğimiz yerden kalktık ve karşılarında selam durduk.

"Hayatınızı elinizden alan şerefsizlerin bir çoğunun kanları kurutuldu. Mezarlanızda biraz da olsa rahat yatın kardeşlerim." Dedim.

Şeyma selamını bozdu ve Ege ile Ebrar'ın arasına çöktü. Bir eli Ege de bir eki Ebrar'daydı.

"Ebrar öğretmenim, çocukların emin ellerde. Gözün arkada kalmasın. Hepsi mutlu. Seninle gurur duyuyorlar. Ailen de öyle. Biz de. Senin içindeki vatan sevgisi sayesinde bir örgüt daha çöktü. Gözün asla arkada kalmasın." Dedi ve Ege'ye döndü.

"Lan Ege. Ben kimin saçmalıklarını dinleyeceğim oğlum? Bana da yazık değil mi kendinden mahrum bırakıyorsun. Sen de yattığın yerde rahat et kardeşim. Uğruna canını verdiğin vatanın bizde, emin ellerde. Seni asla unutmayacağız, unutturmayacağız. Umarım Ebrar ile mutlusunuzdur." Dedi ve çantasından bir defter çıkardı ve Ege'nin üzerine, toprağının biraz içerine gömdü.

"Bu defterde Ebrar'ın sana olan bazı mektupları var. Ben de şans eseri denk geldim. Okumadım merak etme. Belki bu defter mutluluğunuzu daha da daim eder." Dedi ve ayağa kalktı. Yanıma geldi ve elimi tuttu.

"Bence ilk onlara söylemeliyiz." Dedim.

"Bencede. İlk onlar öğrensin." Dedi Şeyma. Derin bir nefes aldım.

"Biz 1 hafta sonra nişanlanıyoruz. Belki yanımızda bedenen değilsiniz ama varlığınızı hep hissedeceğiz." Dedim ve Ege'ye baktım.

"Tam altın taktın diye düşüneceğım Ege. Umarım nişanımızda altın takmak gibi hayallerin vardır." Dedim. Şeyma dediklerime güldü.

Ardından el ele tutuşan ellerimiz ile oradan ayrıldık...

MEKTUPLAR:

 

Sevgili günlük

Ben Ebrar. Bugün çok sevdiğim okuluma bir saldırı oldu. Çocuklarım çok korktular. Bir adam vardı. Daha doğrusu adamlar ve bir kadın. Türk askeri bize hemen yetiştiler. Benim yanımda bir adam kaldı. İsmini bilmiyorum. Çocuklarla çok güzel anlaştı. Onları sakinleştirdi. Güven duygusunu çok güzel veriyor. Belki çocuklara Güven vermek için geldi ama bende güven duydum. Beni biraz daha cesaretlendirdi, güçlendirdi. Farkında bile değildi bunun. Ona belki bunu söylesem alay eder benimle. Çocukça bir şeydi. Ben de kendime şaşırdım. Belki bunun için teşekkür edecek gücü kendimde bulamayacağım ama teşekkür ederim güven adam.

 

Sevgili günlük

Merhaba sevgili günlük. Ben Ebrar. Bu günlükte hep acılarım var biliyorsun ama benim sanki artık hiç acılarım kalmadı gibi. Mutluluklarım var artık. Ege bugün yine bana yardımcı oldu. Hep oluyor. Sercan bugün yine kayboldu. Ege buldu. Ege herşeyi bulabilen birisi gibi hissediyorum. Belki diyeceksin sadece bir çocuk buldu. Asla öyle değil. Ege bana olan halleri ve davranışlarıyla bana mutluluğu, umudu da buldu. İlk gördüğümde o kaybetmek üzere olduğum yaşama umudunu geri verdi bana. Ege çok başka biri. Belki de tek ben böyle düşünüyorum. Her günlük sayfamın sonunda artık Ege'nin bana geri verdiği duygular oluyor. Bana mutluluğu ve umudu geri getirdiğin için teşekkür ederim Ege Kaya.

 

Sevgili günlük

Sevgili günlük merhaba. Ben Ebrar. Bu gün bu sayfaya artık belli olan bir duyguyu yazacağım. Aşk. Ege beni rütbe törenine çağırdı. Heyecan ve mutluluğu aynı anda yaşadım. Asıl değinmek istediğim ise bana kaybettiklerimi geri veren adamın kendisine aşkı öğretmeni istemesi. Bende bilmezdim ama ne olursa olsun elimden geldiğince öğretecektim. Ege bana duygularını itiraf etmişti. Ben de ona. Hayatımın en güzel anlarından birisiydi. Hatta en güzel anısıydı. Ege hayatımın en güzeliyken, onun yaşattığı anıların kötü olma ihtimali var mıydı? Yoktu. Hep söyledim, yine söylüyorum. Seni çok seviyorum Ege Kaya.

 

Sevgili günlük.

Sevgili günlük ben geldim. Ebrar. Ege yok. Kendisi görevde. Ben ise evimde oturuyorum. Canım sıkıldığı için biraz bir şeyler anlatmak istedim. Ege'den uzakta olunca kendimi pek iyi hissettiğim söylenemez. Sanki ölsem bile onun yanında olacakmışım gibi ona bağlıyım. Ege bana az önce halay fotoğrafı attı, bir de halay çekerken karşıdan onu çekmişler. Gülerek izledim. Acaba düğünümüz olsa yine oynar mı? Oynardı bence. Düşünsenize, ben bembeyaz bir gelinlik içindeyim. Ege de damatlık. Yanımızda en sevdiklerimiz. Herkes kendinden geçercesine oynuyor. Biz de Ege ile masadan onları gülerek izliyoruz. Çok güzel olmaz mıydı? Olurdu. Ben gelinlik giymek çok isterdim. Ege'nin de beni öyle görmesini:) Rüyalarım da bazen görüyordum ama sonra birden cenaze havasına dönüyor. Gelinlik birden al bayraklı bir tabuta dönüşüyor. Çok korkuyorum bu rüyadan ama artmaya başladı. Bir haber mi bilmiyorum. Ama Ege gelince ne olursa olsun ona yarınlar yokmuş gibi sarılmak istiyorum. Şeyma evlilik teklifi almış. Tolga Melis' e söylemiş, melis de bana söyledi. Onların düğününe gitmek hayalim. Şeymaya gelinlik çok yakışır. Ama daha düğüne çok vardır. Ben nişanlarını görmek isterdim. Üzerimde yeşil bir elbise ile:) Ege ile telefonda konuşmuştuk. Bana sabırsızlıkla beklediğini söyledi. Tam Altın takma hayalleri varmış. Umarım her birinin düğününü görürüz.

-19.Bölüm sonu-

Ben oturur ağlarım. Ebrar'ın mektuplarına özellikle. Çok duygulandım.

Eylül ve Alp sahnesi nasıldı sjwjsjsj.

Melis en etkilenlerimizden birisiydi. Tek başınaydı. Evet Eylül de vardı ama acıyı tek çekti. Tim görevdeydi 5 ay boyunca. 5 ay uzun bir süre.

Şeyma ve Yavuz diğer bölüm nişanlanıyor aşkımlaaaaaaar. Bi oyun havası falan yazacağım merak etmeyin. İstek şarkı varsa alabilirim snsnjsnd

OY VE YORUM!!

*Beni takip etmeyi unutmayın*

 

Bölüm : 14.02.2025 12:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...