22. Bölüm

21.Bölüm: Mutluluk

Sep🩹🍀
eylulunuz

Ben geldiiiiim. Size çooook mutlu bir bölüm getirdiiim. Umarım beğenirsinizz.

 

Finale yaklaştık 25.Bölüm de final yapma planlarım var. 5 bölümde özel bölüm sözüm var. Toplam 30 bölüm.

26 Mayıs tarihinde final bölümünü yayınlama planlarım var çünkü kitabın 1.Yılı doluyor🥹 Gururlu bir anayım.

Bu arada bu bölüm +18 var. O da Ebrar istedi diye yazdım. Bir daha yazma taraftarı değilim. Okumak istemeyenler zaten geldiğinde o yer uyarı mevcut. Az bişi zaten

Bu arada kitabın playlisti mevcut. Spotify dan ulaşabilirsiniz. Daha fazla uzatmayayım. Yollarınız ışık ile dolsun:) Keyifli okumalar💖

 

Düğün davetiyemiz♡

 

 

 

 

21.Bölüm

 

 

MUTLULUK

 

Yavuz Kızıltürk'ün anlatımından...

 

Üzerime giyindiğim damatlığın kollarını dikkatlice katladım. Kollarını katladıktan sonra yakama taktığım papyonumu düzelttim.

 

En son çıktığımız görevden sağ salim kurtulmuş ve evlerimize geri dönmüştük. Düğün hazırlıklarımızı yapmış, heyecanla beklemiştik. Şimdi ise bu heyecanımızı paylaşacaktık.

 

Düğün için Ankara'ya gelmiştik. Bizim düğünümüze katılacak bir çok misafirimiz Ankara'daydı. Şeyma'nın ailesi de onaylamışlardı.

 

Düğünden sonra için 1 haftalık izin almıştık. Bu iznimizi İstanbul'da kullanacaktık. Şeyma da ben de daha önce hiç İstanbul'a gitmemiştik. Beraber gezecek, güzel anılar biriktirecektik.

 

Şeyma'yı ilk kez sosyal medyada görmem kaderdi. onu hayatımda göreceğime ihtimal bile vermiyorum. Şimdi karım olarak yanıma olacağı gerçeği bana çok yabancı geliyordu.

 

Hayatımda tattığım en güzel duyguydu. Onu sevmek, dokunmak, dinlemek ilaç gibiydi bana. Çok seviyordum. Bu hayatta kaybetmekten korktuğum 2 şey vardı.

 

1. Vatanım

2. Karım

 

Onunla bir aile kurmak en büyük hayalimdi. Bir evimizin olması, sağlıklı olmamız, mutlu olmamız ve belki de bir çocuğumuzun olması. Şeyma bu duruma daha önce olumlu bakmıştı. Daha önce elbette ki aramızda bazı şeyler yaşanmıştı.

 

Çalan kapıyla üzerimi düzelttim. 'Gel' demem ile kapı açıldı ve içeriye Tolga girdi. Üzerinde siyah gömlek, siyah kumaş pantolonu ile o da oldukça şık duruyordu.

 

"Damat Bey hazır mısınız artık? Sizi beklemekten sıkıldım ve bunaldım." Dedi.

 

"Ne çemkiriyorsun oğlum? Hayatımızda bir kez damat olacağız bırak onu da tam olalım." Dedim.

 

"Lan olma mı diyoruz? Çabuk ol ne olacaksan." Dedi.

 

"Hayırdır lan sen neden bu kadar acele ediyorsun?" Dedim

 

"Ya Melis de aynı Şeyma gibi gelin odasında. Bir çıkmadı ki göreyim. Ben de sen almaya gidince göreceğim anca." Dedi.

 

"Ha senin karın ağrın belli oldu. Ben de aynı durumdayım kardeşim. Ama ben daha vahimim. Ben ilk ve son kez sevdiğim kadını gelinlik ile göreceğim. Hem saat kaç?" Dedim.

 

"18.30?" Dedi.

 

"Daha yarım saat var. Yarım saat daha dayan kardeşim." Dedim.

 

"Hay.." dedi Tolga ve sinirle kravatını gevşeterek koltuğa oturdu.

 

"Eee senin nikah, Nişan falan ne zaman?" Dedim.

 

"Bilmem. Yakındır." Dedi Tolga.

 

"İnşallah." Dedi Yavuz ve o da Tolga'nın yanına oturdu.

 

"Lan daha geçen gün gibi hatırlıyorum. Hastane bahçesinde sen bana Şeyma'yı sevdiğini söylüyorsun ve ben de sana Melis'in ilgimi çektiğini söylüyorum. Bak şimdi nerelerdeyiz?" Dedi Tolga.

 

"Öyle. Kader bu, ne olacağı hiç belli değil." Dedim. Öyleydi. Ölümün, mutluluğun ne zaman geleceği belli değildi.

 

Çalan kapı ile gel diye seslendim. İçeriye giren Neslihan anne ile ayağa kalktım. Tolga da ayağa kalktığında Neslihan anne gülümsedi.

 

"Ben çıkayım." Dedi Tolga ve kapıdan dakikasında kayboldu. Neslihan anne kapıyı kapattı ve yanıma ilerledi. Onunda üzerinde kırmızı uzun sıfır kollu ama boynu kapalı bir elbise vardı. Yapılı vücudunu sarıyordu.

 

"Otur oğlum, konuşacaktım sadece." Dedi. Neslihan anne oturduğunda ben de yanına oturdum.

 

"Bilmem bilir misin belki Şeyma anlatmıştır. Benim Alper ile evlenmeme kimse izin vermedi. Ben o zamanlar istihbarat askeri olarak bir askeriyede görev yapıyordum. Tabi kimse asker olduğumu bilmiyordu, sıradan bir hemşireydim. Babamlar asker adam yapamazsın dediler. Oysa ben de askerdim. Babam evden kovdu beni. Senin gibi evladım yok dedi. Ben uzun bir süre sokakta kaldım. Sonra Alper öğrendi aldı beni yanına. Aynı haftada nikah kıydı. Her şey çok güzeldi. Daha sonra Şeyma'ya hamile olduğumu öğrendim. Şeyma doğdu daha sonra. Sevgiyle büyüttüm onu. 4 yaşına kadar anne diyemedi. Sonra bir gün Şeyma 4 yaşındayken Alperin anne ve babası geldi. Biz o zamanlar Kastamonudaydık. Geçtiler karşımıza bağırdılar. Daha sonra içeriden Şeyma'yı gördüler. Şeymaya zarar vereceklerdi ki ben atıldım. Geçtim bağırdım. Sonra bir bıçak çıktı ortaya. Kaynanam onun ile beni bıçakladı. Şeyma o anların hepsini gördü. Bana anne diye bir bağırması var. Asla unutmam. 26 yaşına kadar kendisi büyüdü. Çok yaralandı. Babasının benim ardımdan şehit haberi verildi. Daha da yaralandı..." dedi.

 

"Peki neden geri dönmediniz?" Dedim.

 

"İyileştiğim gibi telefon verildi ve gizli görev dediler. Vatan dediler. Çocuğumu arkada bıraktım da gittim. Ama geldiğim gibi geldim yanıma. İsterse bağırsın, yakarsın yine kabulüm." Dedi ve gözlerinden akan yaşları elinin tersiyle sildi.

 

"Şeyma senin ile çok mutlu ve olmaya da devam edecek. Çok mutlu olun. Yaşamınız boyunca hep beraber olun. Ben çocuğumu beraber büyütemedim, siz büyütün. Şeyma'nın ailesi tarafından şanslıydı ama kaderi karaydı. Seni de biliyorum. Kardeşin Hande... Şehit edilmiş. Keşke böyle hainlikler olmasa. Masumlara zarar gelmese ama dünya hiç adil değil." Dedi ve ellerimden tuttu. Bir anne edasıyla ellerimi sardı.

 

Benim ise gözlerim dolmuştu. Biricik kız kardeşim Hande Kızıltürk. Şeyma bile bilmiyordu. Hiç konusu açılmıştı. Ama elbette ki en kısa sürede anlatacaktım.

 

"İyi ki varsın Neslihan Anne. Sen her ne kadar kızına annelik yapmamış olmanda çok iyi bir annesin." Dedim.

 

"Sen de çok iyi bir çocuksun Yavuz. Hem disiplinli bir asker, hem gururlanacak bir çocuk hem de çok iyi bir eş olacaksın. Çok iyi de bir baba olacaksın. Benim buna güvenim tam. Seni seven ve sayan bir ailen olsun Yavuz oğlum." Dedi.

 

Baba olmak... büyük bir sorumluluk ve değerdi. Bir çocuğa sadece babalık yapmak bir kelime ile olunmadığını biliyordum. Baba dayanak demekti. Gerektiğinde çocuğuna kolon, gerektiğinde yardım eli, gerektiğinde ise sığınak olmak demekti. Çok isterdim bir çocuğa babalık yapmak.

 

Açılan kapı ile içeriye Alp girdi. Alp Neslihan Anne ile beni birlikte görünce duraksadı. Neslihan Anne toplarlanarak ayağa kalktı.

 

"Hazırsanız vakit geldi. Çıkalım artık." Dedi Alp. Ben de ayağa kalktığımda Neslihan anne bana dönerek omuzumu silkeledi ve beni baştan aşağı süzdü.

 

Neslihan anne zaten çoktan beni oğlu olarak kabul etmişti. Çocuklarına nasıl davranıyorsa bana da öyle davranıyordu. Aileye giren ilk ve tek damattım. Bunun da gururu ve heyecanı vardı üzerimde.

 

"Haydi inelim." Dedim. Neslihan anne önde ben ortada ve Alp arkada ilerleyerek odadan çıktık.

 

Gelin odasının başına geldiğimde Tolga'nın da orada beklediğini gördüm. Beni görünce yanıma doğru ilerledi ve tam yanımda durdu. Cebimden çıkardığım kurdele ile kaşları çatıldı.

 

Üstünde Sağdıç yazan kurdeleyi koluna sardım ve ucunu bağladım. Ellerimle Tolga'nın sırtına dostça iki kere vurdum.

 

"Bu kurdeleyi en çok hak eden sensin kardeşim. En kötü zamanımda hem dert ortağı hem de silah arkadaşı oldun. Allah seni başımızdan eksik etmesin." Dedim

 

Tolga'nın yüzünde de bir tebessüm oldu. Mazimiz anlatamayacağımız kadar çok derindi.

 

"Haydi bekletmeyelim Şeyma komutanımı." Dedi Tolga ve beni gelin odasına doğru itekledi. Gelin odasının önüne girdiğimde kapıyı tıklattım.

 

Açılan kapı ile Eylül kafasını uzattı ve içeriyi görmemizi engelledi. Niyetlerini anladığımda elimi cebime attım ve bir miktar para çıkararak uzattım.

 

Eylül aldığı para ile memnun olmuş olacakki kafasını içeriye çevirdi.

 

"Damat Bey sabırsız. Direkt söylemeden doldurdu elimizi. Ne dersiniz gelin hanım açalım mı?" Dedi Eylül.

 

"Açalım." Dedi içeriden gelen Şeyma'nın sesi. Olduğum yerde doğruldum. Eylül kapıdan çekildi ve Şeyma görüş açıma girdi. Üzerini baştan aşağı süzdüğümde olduğum yerde dut yemiş bülbüle dönmüştüm.

 

Üzerinde kabarık ve taşlı gelinlik vardı. Kolları balon koldu. Saçlarının yarısı toplanmıştı ve duvağı da uzundu. Gelinlik ona çok yakışmıştı.

 

Melis bizi rahatsız etmemek için kenardan çekilerek dışarıya çıktı ve ardından kapıyı kapattı. Şeyma ile ikimiz odada tek kaldık. Şeyma yüzünde bir tebessüm ve heyecanla bana bakıyordu. Ben ise ona büyülenmiş biri gibi bakıyordum, hatta gibisi az kalırdı. Şeyma beni büyülemişti.

 

“O kadar güzel olmuşsun ki sanki bir saniye bakmasam bu güzellikten mahrum kalacakmışım gibi.” dedim.

 

Şeyma’nın yüzündeki tebessüm koca bir gülümsemeye döndü. Bana yaklaştı ve ellerini omuzuma yerleştirdi. Ben de bir elimle belini sardığımda gelinliğinin kabarıklığına rağmen birbirimize yaklaştık.

 

“Sen de benim bu hayatta gördüğüm ve görebileceğim en yakışıklı erkeksin.” dedi.

 

Bu sefer ben gülümsedim. Şeyma benim en büyük şansım ve aşkımdı. Bana her zaman iyi gelen bir ilaçtı.

“Bugün burada olmamız, bir aile kuracak olmamız rüya gibi geliyor. Ama bu asla uyanmak istemeyeceğim, ne yaşanırsa yaşansın bölünmesini istemeyeceğim bir rüya.” dedim ve kulağına yaklaştım. Onun nefesi benim enseme, benim nefesim ise ona değerken sanki hayatımın en büyük sırrını söyleyecekmişim gibi fısıldadım.

 

“Seni daima, şartlar ne olursa olsun sevecek ve tekrar tekrar aşık olacak bir adamım. Benim hiç bir zaman hayatım senden bir adım ötede olmadı, olamazda. Bugün çok istediğim bir şeyi yapacağım ve kalbimi paylaştığım kadınla hayatımı da paylaşacağım. Bu kalbim bir tek sana atıyor, atmaya da devam edecek. Eğer bir gün atmazsa işte o gün benim ölüm günümdür.” dedim. Bu sefer sözü Şeyma devraldı.

 

“Benim tek aşkım sensin Kızıltürk. Seninle hayatımı paylaşacağım ve her zaman yanında olacağım. Dikkatli bak bu kalbe Sancak, her zaman sana karşı sevgi dolu. Her zaman, her durumda ve her şartta.” dedi.

 

Eskiden ona kurduğum bir cümleyi değiştirerek bana kullanması, o cümleyi hala hatırladığını gösteriyordu. Kalbim buna da eridi ve bunu karşımdaki kadından başka kimse göremedi.

Şeyma aramızdaki mesafeyi çoğaltarak benden ayrıldı ve elimden tuttu. Soğumuş elleri benim elimle temas ettiğinde üşüyerek ayrılmak yerine iyice sarmaladım. Aşk bazen bir kişi soğukken ondan uzaklaşmak yerine, kendi sıcaklığınla onun da sana alışmasını sağlamaktı...

 

“Aşağıya inmeliyiz. Geç kalırsak ayıp olur.” dedi. Haklıydı, burada kendimizi kaptırmıştık. Oysaki düğünden sonra konuşmak, sarılmak için çok zamanımız olacaktı. Şeyma’nın elini bıraktım ve koluma girmesi için ona alan tanıdım. Şeyma kendisinden isteneni anladığında ilk önce kenardaki çiçeğini aldı. Daha sonra koluma girdiğinde onu kapıya doğru yürütmeye başladım.

 

Şeyma gelinliğini tutmakta zorlandığını anlayınca ben de eteklerinden bir elimle tuttum. Kapıyı açtığımda koridorun ortasında gülerek bir şeyler konuşan Melis ve Tolga bizi görünce yanımıza geldiler.

 

“Melis gelinlik düzgün değil mi? Arkası düzgün mü?” dedi Şeyma. Melis Şeyma’nın içini rahatlatmak için kendisine iltifat ederken Şeyma’nın biraz olsa içi soğumuştu. Melis’in de kolunda kırmızı bir kurdele vardı. Bu da gelinin sağdıcı olduğunu gösteriyordu.

 

“Siz önden ilerleyin. Biz arkadan geliyoruz.” dedi Tolga. Şeyma yine koluma girdiğinde koridorun sonuna doğru ilerledik. Salona açılan kapıya geldiğimizde konuşmacı adam konuşmaya başladı.

 

“Sevgili misafirlerimiz şimdi huzurlarınızda çiftimizi nikahlarının kıyılması üzere salona davet ediyoruz. Güzel çiftimiz için koca bir alkış.” dedi ve salonda alkış sesleri yükselmeye başladı. Önümüzdeki kapı açıldığında ikimizde aynı anda adım attık. Salondaki misafirler bizi gördüğünde ıslıklarda eksik olmadı.

 

Misafirler arasında ilerleyip nikah masasına ulaştığımızda alkışlar kesildi. İlk önce Şeyma’nın sandalyesini çektim ve oturmasını bekledim. Oturduğunda bende kendi yerine geçtiğimde nikah şahitlerimiz Melis ve Tolga da yerlerini aldılar.

 

“Çiftimiz belediyemize evlilik merasimleri için başvuruda bulundular ve yapılan araştırmalardan sonra evlenmelerinde bir mahsur bulunmamıştır. Şimdi herkesin önünde resmi bir şekilde merasimlerini gerçekleştirmek için bulunmaktayız.”

“Gelin Hanım adınız, soy adınız?” dedi nikah memuru.

 

“Şeyma Güren” dedi Şeyma.

 

“Damat Bey adınız, soy adınız?” dedi.

 

“Yavuz Kızıltürk” dedim.

 

“Şahitlerimiz, adınız soy adınız?” dedi

 

“Tolga Kan” dedi Tolga

 

“Melis Aysal” dedi Melis.

 

“Siz sayın Şeyma Güren, kimsenin baskısı altında kalmadan, kendi hür iradenizle sayın Yavuz Kızıltürk ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?” dedi. Şeyma bana bakarak mikrofona yaklaştı ve kendinden emin bir şekilde cevapladı.

 

“Evet.” dedi. Salon yine alkışlamaya başladı. Rahatlayarak derin bir nefes verdim. Bir an hayır diyecek diye korkmuştum.

 

“Siz sayın Yavuz Kızıltürk, kimsenin baskısı altında kalmadan, kendi hür iradenizle sayın Şeyma Güren ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?” dedi.

 

“Sonsuza kadar evet.” dedim.

 

Herkes alkışlamaya başladığında nikah memuru hiç bozmadan devam etti.

“Sayın şahitlerimiz, siz de bu evliliği onaylıyor musunuz?” dedi. Melis ve Tolga aynı anda coşkulu bir şekilde cevap verdiler.

 

“Evet!” dediler. Nikah memuru imzalamamız için defteri uzattığında hepimiz imzaladık. Nikah memuru ayağa kalktığında bizde ayaklandık.

 

“Ben de belediye başkanımızın bana verdiği yetkiyle sizi karı-koca ilan ediyorum.” dedi. Herkes alkışlamaya devam ettiğinde memur elindeki evlilik cüzdanını Şeyma’ya uzattı. Şeyma cüzdanı eline aldığında sevinçle havada salladı.

 

“Gelin hanım adınız ve soy adınızı tekrardan alabilir miyiz?” dedi Nikah memuru gülerek.

 

“Şeyma Kızıltürk.” dedi Şeyma ve bana baktı.

 

Soy adım ile biten ismi ile gözümde daha da güzelleşiyordu.

“Çiftimizi ilk dansları için piste davet ediyoruz.” dedi konuşmacı adam. Ve salona dans müziğimiz duyuldu. Çalan Fikrimin İnce Gülü ile pistin ortasına geçerek Şeyma ellerini boynuma bende beline sararak dans etmeye başladık.

 

Fikrimin ince gülü

Kalbimin şen bülbülü

O gün ki gördüm seni...

Yaktın, ah, yaktın beni

 

Bu şarkı aynı zamanda Şeyma’nın da en sevdiği şarkılardan biriydi. Dans müziğimizin de bu şarkı olmasını istemiştik. Dans ederken bir elimi Şeyma’nın elinden çektim. Belindeki elimi ellerine çıkardım ve ellerinden tutarak havaya kaldırdım. Şeyma ne yapacağımı anladı ve bir kere kendi etrafında döndü.

 

“Dans etmekte de ustasınız bakıyorum Yavuz Bey.” dedi.

 

“Size uyum sağlayabiliyorsam ne mutlu bana Şeyma Hanım.” dedim.

Dans müziğinin bitmesi ve Kolpa- Beni aşka inandır çalmaya başladı. Konuşmacı adam anons yaparak tüm çiftleri dansa çağırdığında herkeste bir hareketlenme oldu.

 

Şimdi bana öyle bi' şeyler

Söyle ki durup dururken

Tam hayattan vazgeçerken

Beni aşka inandır

 

İlk önce Melis ve Tolga dansa kalktılar. Ardından Annem ve babam ve onların ardından Neslihan annem ile Alper babam. Birkaç kişi daha dansa kalktığında etrafımızda bize eşlik eden bir kalabalık vardı.

 

O sırada aklıma düşen Ege ile derin bir iç çektim. Şehit olmasaydı, olmasalardı onlar da bugün bu mutlu günümüzde bizimle beraber olacaktı. Ebrar ve Ege de bizimle beraber dans edeceklerdi.

 

“Yavuz iyi misin?” dedi Şeyma kaşlarını çatmış, ne olduğunu anlamaya çalışır bir şekilde. Benim sıkıntılı bir hale bürünmüş olmam onu da strese sokmuştu.

 

“Ege’nin yokluğu biraz içime oturdu. Bu özel günde yanlarımızda olmalarını ve onlarında dans etmesini isterdim.” dedim. Şeyma da buruk bir gülümseme oluştu ve gözlerini dans ederken tuttuğum ellerimize daldı. O da Ebrar’ı çok benimsemişti. Ege de onun sevdiği ve takdir ettiği askerlerden biriydi.

 

“Ebrar yanımızda olsaydı büyük ihtimalle her işe koşardı. Tek bir aksiliğe bile izin vermezdi. Pamuk gibi bir kalbi vardı. Kendi üzülür, başkasının üzülmesine izin vermezdi. Ege de ona eşlik ederdi. Ege ve Ebrar gerçekten kendilerini bulmuşlardı. Bu kadar çabuk ayrılmaları, yazık oldu.” dedi.

 

Dans müziğinin bitmesi ile herkes yerlerine geçti. Konuşmacı adam mikrofonu eline aldığında bizim de bakışlarımız ona döndü.

 

“Sevgili misafirlerimiz şimdi izninizle takı törenimiz olacak. İlk önce aile büyükleri daha sonra da diğer misafirlerimizi bekliyoruz.” Dedi. Bizi sahnenin ortasına yan yana koyduklarında Melis ve Eylül ellerinde geniş uzun kırmızı kurdeleler ile geldiler. Birini bana ve diğerini Şeyma’nın başından geçirdiklerin de kenara çekildiler.

 

Yandan elinde iğne kutusu ile gelen Beste teyze kızlara döndü.

“Hanginiz tutacaksınız?” Dedi. Eylül ve Melis birbirlerine kararsız bir şekilde baktılar. En sonunda karar verilmiş olacak ki Melis iğne kutusunu eline aldı.

 

Fotoğrafçı karşımızda yerini aldığında İlk fotoğrafımızı geçmek istediğini söyledi. Yanımızda iğne tutan Melis ile fotoğraf karesine gülümsedik. Fotoğrafçı çektiğinde İlk sıradan Neslihan annem ve per babam geldi. İkisinin elinde de tam altın vardı.

 

Neslihan annem kendi altının Şeyma’ya taktı. Alper babam ise benim önüme gelerek kurdeleye altını geçirdi.

 

“Allah mesut etsin evlatlarım. Hep bir arada, mutlu ve huzurlu olun.” Dedi.

 

Tekrar kameradan fotoğraf çekildikten sonra sıradan annem ve babam geldi. Onların ellerinde ise koca kutular vardı.

 

Annem Şeyma’nın önüne gelince babam kutuyu açtı. İçinden çıkardığı 10 tane burma bileziği 5’er, 5’er Şeyma’nın koluna geçirdi. Ardından diğer kutudan altın kolyeyi çıkardığında onu da Şeyma’nın boynuna taktı.

 

“Meltem anne...” dedi Şeyma. Onunda böyle şeylere merakı olmadığını biliyorlardı ama adetten olduğunu için Şeyma bir şey diyemiyordu.

 

“Her gelin bir bileziğinin olmasını ister. Şimdi istemesen bile ilerleyen yaşlarda illaki diyeceksin benim neden olmadı diye. Ben senin de annen sayılarak takıyorum. Artık kızım olduğun için gönül rahatlığıyla takıyorum. Çünkü biliyorum ki sen bunları sorun etmezsin. Evinizden neşe uzak olmasın.” Dedi ve fotoğraf çekildikten sonra yerlerine geçtiler.

 

Ardından gelen Tolga ile yüzümde bir sırıtış ortaya çıktı. Tolga da sırıta sırıta geliyordu. Yanımıza ulaştığında İlk Şeyma’nın yanına geldi. Kutudan çıkardığı Tam altını Şeyma’ya taktı. Şeyma da Tolga’ya sırıtarak bakıyordu.

 

“Şeyma Yenge, komutanım. Bu altını günün 24 saatini dağda angut heriflere geçirerek aldım. Lütfen bu altını bozdurduğunuzda o angutlar ile beni uğraştıran komutanıma bir kuruşunu bile vermeyin.” Dedi ve altını taktı.

 

“Aşk olsun Tolga. Tabi ki de bir kuruşunu bile vermem.” Dedi. ‘Sen de mi?’ bakışımı Şeyma’ya da attığımda Şeyma hiç oralı değildi.

 

Tolga gülerek bana yaklaştı. Kutuyu çıkardı ve açtı. Açtığında gördüğüm nah işareti ile burun buruna geldim.

 

“Lan ha siktir oradan.” Dedim. Melis ve Şeyma da ciddiyetini koruyamadığında Tolga da kahkaha atıyordu. Ona da eğlence çıkmıştı.

 

“Sana vereceğim en pahalı hediyem kardeşim. Başka kimseye yapmam.” Dedi.

 

“Allah razı olsun Tolga. Bunu asla unutmayacağım.” Dedim.

 

“Ağlayarak günlüğünüze yazın komutanım.” Dedi.

 

“Günlüğe değil de nöbete yazacağım. Olur mu?” Dedim..

 

“Aman, Allah korusun. Ben gerekirse ayaklarına kuyumcuyu sererim ama nöbete kalmam.” Dedi. Şeyma da gülerken Tolga tokalaşıp yanımızdan uzaklaştık. Sıradan gelen herkes takısını taktıktan sonra takı töreni bitti.

 

“Takı merasimimiz bittiğine göre sizleri halaya davet ediyorum sayın misafirlerimiz.” dedi adam ve müziği açtı. Çalan Hanım kızlar’ ile bütün salon halaya kalktı. Büyük bir çember oluşturulduğunda kameraman da onları çekiyordu.

 

“Var mısın benimle halay çekmeye?” dedim. Şeyma ‘ne sandın’ bakışını attıktan sonra elimi ve gelinliğini tutarak benimle piste doğru yürüdü. Şeyma Melis ile Eylül’ün arasına girdiğinde ben de Tolga ile uzaktan bir akrabamızın arasına girdim. Halay hızlanmaya başlayınca ortam daha da coştu.

 

Halayın sesi kesildiğinde çalan ‘Bahçe duvarından aştım’ ile üzerimdeki ceketimi çıkararak annemlerin olduğu masaya bıraktım. Benimle beraber Tolga, Ateş, Zafer, Burak ve Alp ayağa kalkarak ceketlerini çıkardılar. Ben önde onlar ise çaprazlama arkama geçtiklerinde ritim girdi ve öne doğru sekerek ve ellerimizi şıklatarak ilerlemeye başladık. Ritimle aynı şekilde oynamaya devam ederken 6’ımız da birbirimize arakamız dönük bir şekilde çember oluşturduk ve hızla dönmeye başladık.

 

Durduğumuzda hepimiz kenara çekildik. Ortada sadece Tolga kalınca müzik daha da çoştu. Tolga müziğin çoşması ile ortada kendi gösterisini sergiledi. Daha sonra Şeyma’ya doğru ilerledim ve elinden tuttum. Tolga’nın olduğu tarafa doğru getirdim. Tolga biz gelince diğerlerinin de yaptığı gibi pistin kenarına diz çökerek alkışlamaya başladılar.

 

Şeyma ile ikimiz herkesin ortasında oynarken ikimizde çok eğleniyorduk. En sonunda müzik kesildiğinde salonda bir alkış sesi hakim oldu. Daha sonra çeşitli şarkılar, halaylar ile bu mutlu günümüze devam ettik...

 

 

--♡--

 

 

Şeyma Kızıltürk’ün anlatımından...

“Evet sevgili misafirlerimiz, şimdi ise gelin hanım çiçeğini atacak. Bütün bekarlar sahneye bekliyoruz.” Dedi adam. Bütün bekar kızlar, erkekler piste doluştuğunda bende arkamı döndüm. Çalan ‘Hakan Peker- Karam” ile bende olduğum yerde iki yana sallanmaya başladım. Yavuz kenarda gülümseyerek beni izliyordu çünkü bazı şeylerin farkındaydı.

 

Şarkı bitene kadar bekledim. Herkesin heyecanı doruklardaydı. Ben de yerimde zor duruyordum. Şarkı bittiğinde çalan ‘Cem Adrian, Hande Mehan – Sen benim şarkılarımsın’ ile arkamdaki kalabalığa döndüm ve en önde duran Melis’e ilerledim.

 

Çiçeği Melis’e uzattığım da dudakları şaşkınlıkla aralandı. Kalabalık Melis’in arkasında bir boşluk açtığında kamerada orayı çekiyordu. Melis arkasını döndüğünde önünde diz çökerek yüzük tutan Tolga’yı gördü.

 

 

 

“Melis’im, kalbimin doktoru. Belki herkes gibi süslü cümlelerim yok ama her zaman sana atan bir kalbim var. Ben seni bana veren tarihi en güzel günüm ilan ettim. Şimdi hem en yakın arkadaşlarımızın en mutlu gününü, bizim de en mutlu olduğumuz günlerden en önemlisi ilan edebilir miyiz? Benimle bir sonsuzluğa evet der misin? Benimle evlenir misin?” dedi Tolga.

 

Melis’in gözlerinden bir damla yaşın düştüğüne şahit olmuştum. Bir mutluluk için yaş dökmek gerekiyorsa biz en çok hak edenler değil miydik?

 

“Her ne durumda olursam olayım ben hep seninle evlenmeyi seçerim Tolga. İster gençliğimin baharı olsun, ister son günleri. Seninle her zaman yeniden doğarım. Evet, seninle bir mutluluğa daha imza atarım.” Dedi Melis.

 

Tolga çöktüğü yerden ayağa kalktığında Melis elini uzattı. Tolga kutusundan çıkardığı yüzüğü yavaşça yüzük parmağına geçirdi. Herkes bu sefer onları alkışladılar. Melis yüzüğü takıldıktan sonra kollarını Tolga’nın boynuna doladı ve sarıldılar.

Kenarda onları mutlulukla izleyen Beste teyzeyi gördüğümde onun de en az Melis kadar mutlu olduğunu gördüm.

 

Kendisinin belki o kadar iyi bir kocası olmamıştı ama Tolga’nın öyle biri olmayacağını çok iyi biliyordu. Tolga çok iyi bir koca ve dayanak olurdu. Evine sahip çıkar, çocuklarını sever, sevgisini hissettirirdi. Bundan 5 yıl sonraki Tolga aslında ortaya çok net çıkıyordu...

 

18 Temmuz sabahı(düğünden sonraki ilk sabah)

 

“Güzelim, kalkman lazım.” Diyen Yavuzun sesi rüyamı böldü. Gözlerimi yorgunlukla açtıktan sonra üzerime eğilen Yavuz dudaklarını dudaklarıma bir saniyeliğine bastırdı ve geri çekildi. Daha ayık olamama rağmen bu temasa gülümsedim.

 

Çok yorgundum. Düğün zaten beni çok yormuştu ama düğünden sonra eve geldiğimde Yavuz ile yaşadıklarımız beni daha çok yormuştu. Dün gece ilk kez birbirimize dokunmuş, birbirimizi ilk kez bu kadar yakın hissetmiştik. Gecenin üçünde uyumuştuk ve şuan gece 6’ydı. 3 saatlik bir uykuylaydık.

 

“Ya.. Yavuz saat altı daha. Ne istiyorsun benden?” dedim.

 

Yavuz bu sefer yüzünü boynuma gömdüğünde konuşmaya başladı.

 

“Ben senden neler istiyorum da neyse.” Dedi.

 

İlk başta ne dediğini anlamasam da anladığımda boynumda ki kafasının ensesine tokadı geçirdim. Acıyla ensesini tutması ile üzerime doğruldu.

 

“Daha 24 saat olmadı evleneli Yavuz. Sen nasıl hemen böyle adi bir adam oldun?” dedim.

 

“Ben mi adiyim? Yalnız ben bu cümleleri elin kadına değil, karıma kuruyorum ha. Haberin olsun.” Dedi.

 

“Elin kadınına mi kurmak isterdin?” Dedim ve yavaşça ellerimle boynundaki şah damarının üzerine gezindim. Yavuz sertçe yutkundu. Şuan benden acayip derecede etkileniyordu.

 

 

Ben damarını okşamaya devam ederken birden boynundaki elimi aldı ve ellerinin arasına hapsetti. Ardından dudaklarının dudaklarıma değmesi kaçınılmaz olmuştu.

 

Bir süre sonra ayrıldığımız da ikimizde nefes nefeseydik. Bu öpüşme beni de kendime getirmişti. Bakışlarım Yavuz'un bedenine kaydığın da üstünün çıplak olduğunu fark ettim.

 

Çok şanslıyım ki, dünyalar yakışıklısı bir kocam vardı. Dağlar bütün dağı taşı kocama vermişti. Öyle bir vahşetti kendisi.

 

"Ben ne için seni uyandırmaya geldim, sen ne yapıyorsun?" Dedi Yavuz sitemle.

 

"Öpmeseydin?" Dedim.

 

"Kaşınmasaydın?" Dedi.

 

"Kaşınırım, kaşımazmısın?" Dedim.

 

"Şeyma seni birazdan bir kaşıyacağım..." cümlesini bitirmeden altından bir hışımla kaydım ve altından çıktım. Yavuz nasıl çıktığımı anlamamış olacak ki şaşkınlıkla bana bakıyordu.

 

"Şeyma mı? Ben senin sevdiceğin, Güzelin, karın değil miyim?" Dedim dudak bükerek.

 

"Eğer şuan karımsan zaten sevdiceğim ve güzelimsindir, karım." Dedi. Yattığı yerden kalktı ve bana doğru koşmaya başlayınca aniden ne yapacağımı şaşırdım ve ben de içeriye doğru koştum.

 

Evet, biz iki bordo bereli küçücük bir evde çocuk gibi birbirimizi kovalıyorduk.

 

Arkama dönerek Yavuz'un nerede olduğuna bakacaktım ki birden ayağım takıldı ve kendimi yerde buldum. Sehpaya çarpmıştım. Bir de düşerken de sehpanın kenarına göğsümü çarpmıştım. Ayağım o kadar acımasa da göğsüm çok acıyordu ve çarparken de ağzımdan büyük bir inleme dökülmüştü.

 

"Şeyma!" Diyen Yavuz koşarak yanıma gelip diz çöktü. Başımı bacağının üzerine koyarken neyim olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

"Birtanem nereni vurdun?" Dedi. Gözlerinde belirgin bir korku vardı.

 

"Göğsümü vurdum." Dedim. Yavuz'un bakışları göğüslerime kaydı. Beni koltuğa oturttu ve ardından içeriden elinde kremlerle geldi. Göğsümün ağrısı dindikten sonra güzel bir kahvaltı yapmıştık ve evli olarak geçirdiğimiz ilk günü doyasıya yaşamıştık.

 

1 Hafta Sonra

 

"Güzelim neredesin?" Dedi Yavuz.

 

"Araba kullanıyorum. Ufak bir işim vardı da." Dedim.

 

"Askeriyeye gelecek misin?" Dedi.

 

"Bugün Albaydan izin aldım. Evde yapmam gereken işler var." Dedim.

 

"Tamam güzelim. Bende işlerimi halledeyim çıkarım. Akşam görüşürüz." Dedi.

 

"Görüşürüz hayatım." Dedim ve telefonu kapattım. Marketten dönüyordum. Evlendiğimizden beri doğru düzgün yemek yiyememiştik. Bu yüzden bugün Yavuz'a yemek hazırlamak istiyordum.

 

"Siteye girince otoparka doğru indim ve ilk bulduğum yere park ettim. Aldıklarımı elime aldığımda otoparkın içindeki site girişine ilerledim. Asansöre bindiğimde 7. Kata bastım.

 

Kata çıktığımda hemen çantamdan anahtarımı çıkardım ve kapıyı açtım. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtiğimde hemen aldıklarımı tezgaha koydum.

 

Bugün bizim için güzel bir gün olacaktı inanıyordum...

 

🍃

 

Çalan kapı ile üzerimdeki mavi çiçekli bel ve göğüs kısmını dar, eteği fırfırlı yazlık elbisemi düzelttim.

 

Kapıyı açtığımda karşımda Yavuz vardı. Gülümsedim ve kapıyı daha da açtım. Beni gören Yavuz gülümsedi, ardından gözlerini elbisemde gezdirdi.

 

"Güzelim?" Dedi.

 

"Efendim?" Dedim.

 

"Bu gün özel bir gün mü?" Dedi.

 

"Bilmem?" Dedim. Evet, öyleydi.

 

Yavuzun yüzü bir anda asıldı ve başını yere eğdi.

 

"Özür dilerim karıcım. Ben eşim ile olan özel günümüzü hatırlamayacak kadar aptal bir adamım. Bu günün ne olduğunu hatırlamıyorum." Dedi üzgün sesiyle.

 

Omuzlarım düştü ve gülümsedim. Ona doğru ilerledim ve ellerimi boynuna sardım.

 

"Özel bir gün değil, öylesine giyinmek istedim." Dedim.

 

"Harbi mi?' Dedi. Bu cevabı beni güldürürken başımı salladım.

 

"Yüreğime iniyordu Şeyma." Dedi ve derin bir nefes verdi.

 

"Yaparım öyle şeyler. Hadi geç üzerini değiş. Ama çok yakışıklı ol tamam mı? Hadi çabuk ol yemek yiyeceğiz." Dedim.

 

Yavuz beni tekrarlatmadan koşarak odaya gitti. Asker olmanın verdiği tecrübe ile 2 dakika içinde hemen yanıma geldi.

 

Üzerine giydiği siyah gömlek, siyah pantolon ile oldukça yakışıklıydı. Elimdeki pilavı da masaya koyduğumda ona döndüm.

 

"Çok yakışıklısın. Hadi geç masaya." Dedim. Yavuz masaya geçtiğinde günümüzden bahsederek yemek yemeye başladık.

 

Ben masadan lavaboya gideceğim diye ayrılarak çıktım ve odamızda sakladığım kutuyu alarak tekrar masaya döndüm.

 

"Yavuz'um 2 dakika benim için kalkar misin?" Dedim. Yavuz ne için ayağa kalkacağını anlamadı ama yine de kalktı ve yanıma geldi.

 

Arkamda birleştirdiğim ellerimi çözdüm ve kutuyu ona uzattım. Yavuz kutuyu görünce bir bana bir kutuya baktı.

 

"Alsana." Dedim

 

"Bune Alaca'm?" Dedi.

 

"Aç görürsün." Dedim.

 

Elimdeki kutuyu aldı ve üzerindeki kurdeleyi çıkardı. Kapağı kaldırdığında çıkan bir bebek patiği ve ultrason fotoğrafı ile elleri dondu kaldı.

 

"Bugün belki herkes için özel bir gün ama çocuğumuz için özel bir gün. Çünkü anne ve babası ilk kez bu gün onu fark etti." Dedim.

 

Yavuz ultrason da olan gözlerini bana çevirdi. Yüzündeki mutluluk ve heyecan ölçülemezdi.

 

"Hamileyim. Baba oluyorsun Yavuz Kızıltürk." Dedim.

 

Yavuz kutuyu büyük bir sakinlik ile masaya bıraktı. Ardından beni kendisine çekerek sıkıca sarıldı.

 

"İyi ki varsın. İyi ki senin annesi olduğun bir çocuğun babasıyım. Bütün iyi kilerim sizsiniz. Bana yeni bir hayat verdiniz. Hem de en güzelinden." Dedi...

1 hafta önce iki kişilik bir aile kuran Kızıltürk ailesi şimdi 3 kişiydi.

Şeyma Kızıltürk, Yavuz Kızıltürk ve doğacak olan 1 haftalık Minik Kızıltürk...

 

 

21.Bölüm Sonu

 

 

OF BEN ANNEANNE OLUYORUM. SİZLER DE TEYZE VE HALA. ÇOK DUYGULUYUM🥹

 

 

Canım Kızıltürk ailesi, siz asla bağları kopmayacak, birbirlerini deli gibi seven bir ailesiniz.

 

 

4 yaşında öksüz kalan Şeyma'm artık bir anne. Çocuğuna hep sevgi gösterecek asla onu bırakmayacak bir anne.

 

 

Ben de yaşlandım ya. Daha 1. Bölümde sadece çocuklarım vardı, şimdi torunum oluyor.

 

 

Bu arada hayatımda ilk kez +18 yazdım. O da Ebrar istedi, onun hatrı için. Bir daha çok görürsünüz. Zaten final yakın.

 

 

Bir daha ki bölümümüz inşallah gelir sjsjwhdjd. Bir dahaki bölüme kadar sevgiyle kalın🤍

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 12.05.2025 23:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...