

Yeni bölümümüze hoş geldiniz, sefalar getirdiniz efendiim...
Bu bölüm diğer bölümün aksine yumuş yumuşuz... Bizim bu minik Kızıltürk ailemize neşe getirdi. Anne karnında böyleyse doğduğunda kim bilir nasıl olur😊
Son 2 bölüm kaldı. Elimden geldiğince bitirmem gerek çünkü yeni planlarım var.
Sizlere çok çok sevgilerimi gönderiyorum. Keyifli okumalar diliyorum.
23.BÖLÜM: İKİ KALP, BİR CAN
"Şeyma sen ne dediğinin farkında mısın? Ben seni evde diye bıkıyorum, rahatım bu yüzden. Sen teröristlerin ininden çıkıyorsun." Dedi. Salonda oturduğu yerden kalktı ve etrafta dört dönmeye başladı.
"Seni nasıl aldılar? Önüne mi kırdılar?" Dedi.
"Ben askeriyeden çıkarken bir er geldi. Senin onu beni eve bırakmak için görevlendirdiğini söyledi. Ben de sen yapmışsındır diye bindim." Dedim.
Yavuz derin bir nefes verdi. Normalde bu konuyu bu kadar büyütmezdi. Fakat hamile olduğumdan özellikle de Kız çocuğu olduğunu öğrendiğinden beri daha çok ilgileniyor, daha fazla hareketlerine dikkat ediyordu.
"Yavuz'um biraz sakin olur musun? Şu koltuğa da otur yoksa ben odaya gideceğim. Beni de geriyorsun." Dedim.
Yavuz gerildiğimi duyunca hemen oturdu. Onu kendime tehdit edince yapmadığı şey yoktu. Hamilelikte duygusallık annede olur diye biliyordum ama Yavuz bir anne edasıyla daha sadece cinsiyeti ve ismi belli olan -ismini ben bile bilmiyordum- kızımıza dikkat ediyordu.
"Sen bu aralar çok gerginsin. Her şeye parlıyorsun. Çok düşünüp, dalıyorsun. Yavuz Sen iyi misin?" Dedim.
Yavuz sözlerimle gözlerimin en içine bakmaya başladı. Ardından bana yaklaştı ve karnıma dikkat ederek dizlerime uzandı.
"Ben korkuyorum." Dedi. Bu oldukça belliydi.
"Anladım korktuğunu, ama neyden?" Dedim.
"Kızıma yetemeyen, onun istediği şeyleri yapamayan, ona bağıran ve çağıran bir baba olmaktan korkuyorum." Dedi.
"Ben Hande'yi... Babam yüzünden ağlarken görürdüm. Babam asla izin vermezdi arkadaşları ile buluşmasına. Bazen ben tutardım çıkarırdım. Arkadaşlarının yanına giderdi. Bir gün yine ağladığı ana denk geldim. Babam Hande'nin ilk kez özenerek hazırlandığı elbiselerini çıkarttı. Sonra annemin yanına yemeğe yardım etmeye yolladı. Yemekten sonra Hande ders çalışmak bahanesiyle odasına gittiğinde ben de peşinden gittim. Biraz ağlasın, içini döksün diye karışmadım. Ağlaması durana kadar ben de ağladım. Ben o zaman abiyken bu kafar yıprandıysam, baba olduğumda kestiremiyorum." Dedi.
"Yavuz sen gerçekten çok güzel bir baba olursun. Benim sana güvenim tam." Dedim.
"Olacağım. Kızım her düştüğünde tutunacağı dal, yardıma ihtiyacı olduğunda ilk ulaşacağı kişi olacağım. Ben kızım sayesinde çok iyi bir adam olacağım." Dedi. Gözlerim dolu dolu baktım ona.
Yavuz Kızıltürk sen kendi kızının en büyük hediyesisin. Bir kız çocuğu senin gibi bir babası olduğu için çok şanslı. Ben de senin gibi bir kocam olduğu için çok şanslıyım...
🐚
2 AY SONRA
(Bebek 7 Aylık)
"Keşke teyzenin mürvetini dünya gözüyle görebilseydin teyzecim" Dedi Melis karnıma eğilerek. Güldüm bu haline.
Karnımda hissettiğim tekme ile Melis de güldü. Bu kısaca 'keşke teyze' demekti galiba. Melis karnımı okşadıktan sonra doğruldu.
"Elbisen hazır değil mi?" Dedim. Bugün Melis'in istemesi vardı. Evlilik teklifinin üzerinden 7 ay geçmişti. Bu süre zarfında ikisi de izinlerini ayarlamış, ailelere haber verilmiş ve tamamlanılmıştı.
"Elbisem tam istediğim gibi ütülenmiş şekilde odamda duruyor. Diğer her şey hazır değil mi?" Dedi.
"Benim bildiğim kadarıyla her şey tam. İşlere beni dahil etmiyorlar, Yavuz daha iyi bilir. Merak etme, tim sessizce her şeyi halletmiştir." Dedim.
"Ona eminim zaten. Bizimkilerin halledemediği ne var?" Dedi.
"Sen git elbiseni giyin. Ben de bir bizimkileri yoklayayım." Dedim.
"Tamam. Çabuk ol ama. Odada seni bekliyorum." Dedi Melis. Onu onayladıktan sonra yürüyebildiğim kadar hızlandım.
Yavuz ve Alp abimi görünce adımlarım onlara doğru ilerledi. Benim geldiğimi ilk Alp abim fark etti.
Bir kolunu bana açınca hemen altına girdim. Yavuz da beni görünce ilk önce şaşırdılar. Yavuz ilk bana sonra karnıma baktı. Bu aralar kızını çok kontrol ediyordu. Çünkü erken doğum ve gebelik zehirlenmesi ihtimalim vardı.
"Hoş geldin abim." Dedi Alp abim.
"Hoş buldum abi." Dedim.
"Melis hazır mı?" Dedi Yavuz
"Daha yeni yanından çıktım, hazırlanıyordu. Ben de ne yaptınız diye bakmaya geldim." Dedim.
"Her şey tamam. Şimdi Tolgalara geçeceğim. Erkek tarafı olarak katılacağım" Dedi Yavuz.
"Ben bu sefer kız tarafıyım Yavuz Bey." Dedim.
"Kız tarafı size daha çok yakışır zaten Şeyma Hanım. Ama dikkat edin kendiniz kaptırıp, hem bebeğimize hem de kendinize zarar vermeyin." Dedi.
"Peki." Dedim. Keşke doğurduktan sonra evlilik işleri olsaydı diyordum. Ama Nikahlarına yetişecektim.
Alp abimin kollarının arasından çıktım ve kocama yöneldim. Ona doğru geldiğimi görünce hemen belimi sardı ve bedenine yasladı.
"Ben bir annemlere bakayım." Dedi Alp abim. Yavuzla ikimiz onaylayınca yanımızdan geçerek içeriye girdi.
Yavuz yüzünü yaklaştırdı ve dudağımın üzerine minik bir buse kondurdu.
"Abinin yanında söylemedim ama çok güzel olmuşsun birtanem." Dedi. İçimdeki kelebeklerin sayısı ve hareket hızı belli değildi.
"Sen de çok yakışıklı olmuşsun kocam." Dedim. Bu sefer yanağıma sert bir öpücük kondurduğunda güldüm.
"Minik nasıl?" Dedi.
"İyi. Keyfi yerinde hanımefendinin. Yiyor, içiyor, yatıyor. Kahrını da annesi çekiyor." Dedim.
"Annesinin kahrını da babası çekiyor." Dedi. Dudağımı büktüm.
"Çekmez misin?" Dedim.
"Çekerim, hemde son nefesime kadar." Dedi. Elimi yanağına götürdüm ve okşadım.
"Canım Kocam." Dedim.
"Can Karım." Dedi.
Belimi saran kolundan çıktım. Yavuz ondan uzaklaşmama rağmen hala beni izlemeye devam etti. Üzerimdeki dizimde biten beyaz, üzerinde pembe çiçekler olan elbiseyi düzelttim.
"Haydi sen Tolga'nın yanına git, ben Melis'e yardım edeceğim." Dedim. Anında karşımda esas duruşa geçti.
"Emredersiniz komutanım." Dedi gür bir sesle. Gülerek dirseğimi karnına geçirdim. Yavuz hemen kenara kaçtı. Onunla daha çok konuşmayarak Melis'in bulunduğunu odaya doğru ilerledim.
Kapının önüne geldiğimde çalan şarkıyla güldüm. Melis yine formundaydı. Kibariye'den Hap koydum çalıyordu.
Hap koydum, Hap koydum, içine de Hap koydum
Kaynanamın adını kuyruklu yılan koydum.
Kapıyı açarak içeri girdiğimde Melis üzerine asimetrik tek omuz yaka beyaz uzun bir elbise giymişti. Vücudunu çok güzel sarmıştı.
(Yazar notu: Elbise wattpad den okuyanlar için medyada.)
Şuan ise siyah ve kahve arası olan saçlarını dalgalandırmış, makyaj masasının önünde şarkı söyleyerek makyaj yapıyordu.
"Hoş geldin." Dedi neşeyle ve benimle aynadan göz göze geldi.
"Hoş buldum bebeğim." Dedim ve kapıyı kapatarak Melis'e yakın bir koltuğa oturdum.
"Halletmişler mi bizimkiler?" Dedi.
"Her şey tamam. Şimdi Tolgalara gittiler. Onlarla beraber geleceklermiş." Dedim. Melis sessiz bir mırıltıyla beni onayladı. Ardından başka bir şarkı çaldı ve bana döndü.
"Bu şarkı sana." Dedi. Çalan şarkıyı duyduğumda kızımla beraber yerimde sallanarak oynamaya başladım.
Hayalim 3 kelime o da şöyle
Evli, Mutlu, Çocuklu...
Melis karnıma doğru eğilerek yerinde oynamaya başlayınca kızımla çok güzel eğlendiğinin farkındaydım.
Melis benim geçmişimdeki Manevi Beste teyzem gibi olmayacaktı.
Melis ve Ebrar biricik kızımızın öz teyzeleri olacaklardı. Hep de öyle kalacaklardı...
"Bakıyorum da yeğeninle çok eğleniyorsun." Dedim.
"Tabi ki eğleniyorum. Eminim ki o da benimle eğleniyor." Dedi.
"Beni çok korkutuyorsunuz Melis. Kızım büyüyünce beni arada kaynatacaksınız." Dedim.Melis hemen yanağıma eğildi ve öptü.
"Canım kuzenim, ben seni hiç unuturmuyum?" Dedi. Üstten üstten ona 'hadi canım' dercesine baktım.
"Tamam, belki minikle ilgilenirken seni unutabilirim. Olabilir öyle şeyler." Dedi.
Kollarımı göğsümde bağladım ve arkama yaslandım. Melis hazırlanmaya devam ettikten sonra nihayet işini bitirdi. Ardından Beste teyzenin sesi duyuldu.
"Şeyma!Melis! Çabuk aşağıya gelin." Dedi.
Melisle ikimiz hemen ayağa kalktık ve aşağıya ilerledik. Beste teyzem bizi görünce daha hızlı olmamız için eliyle 'hadi hadi' yaptı.
"Noluyo anne?" Dedi Melis.
"Kızım herkes geldi. Damat bey sokağın başında timiyle beraber geliyor." Dedi.
Melis hemen balkona koştu. Ben de yanında yerimi aldığımda sokağın başındaki kalabalığı görmem ile kaşlarım çatildı.
Tolga, timdekiler ve tolganın bir kaç kuzeni ellerinde kırmızı meşaleler ile geliyorlardı. Mahalleyi yakmalarından korkuyordum.
"Ay Delirmiş bunlar." Dedi melis.
"Benim anlamadığım Tolga'yı nasıl ikna etmişler?" Dedim.
"Tolga'mıda bozdular." Dedi melis kederli bir sesle.
Tolga elindekini söndürdüğünde çöpü Yavuz'un eline tutuşturdu. Yavuz yanlarında hiç mutlu görünmüyordu. İçinden keşke kız tarafı olsaydım dediğini anlamak zor değildi.
Kapının önüne geldiklerinde içeri girdiler. Balkondan ayrılarak kapının dibine tüydük.
Kendi istememde parayı alan Melis olduğu için bu sefer ben alacaktım. Daha doğrusu kızımla ben.
Melis ellerini beline koydu. Hafifçe karnıma doğru eğildi ve işaret parmağını karnıma doğru salladı.
"Bana bak teyzecim, sakın bi 100 alıp kapıyı açma. Senin annen açar ama sen açma. Bez ve mama parası lazım. Annene babana acımıyorsan, kendine acı be." Dedi Melis.
"Kızımı tehdit etmeyi bırakır mısın Melis? Benim kızım tehditlere boyun eğecek bir kız olmaz. Ayağını denk al, doğduğunda burnundan getirir." Dedim.
"Maşallah, çocuğu komando mu yetiştireceksiniz?" Dedi.
"Annesi babası asker olunca ister istemez yetişiyor. Seni de görücez. Tolga çok disiplinli bir askerdir." Dedim.
"Tolganın disiplini bana gelene kadardır Şeymacım. Benim yanımda adamın disiplini bozuluyor." Dedi. Kaşlarımı 'vay be' dercesine kaldırdığımda kapı çaldı.
Hemen kapıya koştum ve araladım. Beni gören tim ilk önce şaşırdılar sonra Yavuz'a baktılar.
"Ne bakıyorsunuz be? Beni isteyeli çok oldu. Ben kapı açma görevini üstlendim." Dedim.
"Tolga, kapı açılmıyor haberin olsun." Dedim. Tolga durumu anlayınca Yavuz dışında herkes elini cebine soktu ve 200'lükleri elime tutuşturmaya başladı.
Yavuz kenardan keyifle izliyordu. Elim dolunca tek ayağımla kapıyı açtım. Hemen kenara çekildiğimde Melis hemen kapıya geçti.
Paraları kenara bıraktığımda ben de kapının kenarına dizildim. Tolga Melis'e çikolatasını ve çiçeğini verdikten sonra Beste Teyze ile selamlaştı. Ardından benimle de selamlaştığında salona geçti.
Ardından Yavuz geldi. Melis ile Beste teyze ile selamlaştığında, benimle selamlaşmak yerine yanağımdan öptü.
Diğer herkes de içeri geçtiğinde biz kahve yapmaya başladık.
"Tuz koyalım mı?" Dedi Melis.
"Tuz değilde, şeker mi koysak?" Dedim.
Melis de bana hak vermiş olacakki kahvenin içine şeker doldurmaya başladı.
Kahveleri yaptığımızda Melis önde ben arkada içeriye girdik. Kahve götürmeyi zar zor almıştım. Fakat eğilemediğim için Eylül masalara koyacaktı.
Ben enarda bekledim. Melis Tolganın önüne kahveyi koydu ve yanına oturdu. Herkes nefesini tutmuş kahveyi içmesini bekliyordu.
Tolga elini fincana götürdü ve tekte içti. Ardından içine Tuz koyduğumuz suyuda içti. Suyun tuzlu olduğunu bilmediği ve anında kafasına diktiği için anlık bocaladı ama yuttu.
Bu gün Melis'i isteyecekleri kişi babamdı. Melis'in babası Aslan Beynin sorumluluğunu üstlenmişti.
"Evet efendim, sebebi ziyaretimiz malum. Allah'ın emri, peygamberin kavliyle kızınız Melis'i oğlumuz Tolga'ya istiyoruz." Dedi Emre Bey.
Babam oturduğu koltukta dikleşti. Ellerini birbirine kenetledi ve boğazını temizleyerek söyleyeceklerine hazırlandı.
"Efendim ben belki Melis'in öz babası değilim ama Manevi olarak babası sayılırım. Babalık duygusunu çok iyi bilmem. Çocuğuma mesleki sebeplerden ötürü babalık yapamadım. Ama biliyorum ki bu çocuklar babasız olsalar bile erdemli çocuklar. Melis Kızımı çok severim ve sayarım. Tolga oğlumu da öyle. Şanını duyduğum sayılı askerlerdendir. Tolga vatanınî koruduğu gibi eşini, dostunu da korur." Dedi ve nefes verdi.
"Mutlulukları daim olsun." Dedi babam. Herkes alkışlamaya başlayınca Eylül eline tepsiyi aldı ve ayağa kalkan aile büyüklerinin yanına ilerledi. Tepsiyi tuttuğunda her istemeden olduğu gibi bir 'makas kesmiyor' sahnesi yaşandı.
Belirli bir miktar tepsiye konulduğunda nihayet kurdele kesildi. Tolga ve Melis in fotoğrafları çekilirken köşeden izledim onları.
Mutlulardı. Hiç olmadıkları kadar. En yakın zamanda onlarda dünya evine gireceklerdi...
☀️
2 ay sonra
"Emredersiniz komutanım." Dedi er ve odamdan çıktı. Askeriyedeki odamdaydım. Dışarıda Mart ayında olmamıza rağmen büyük bir fırtına hakimdi.
Son sürat ilerleyen bir araba gibi ses çıkaran rüzgar ve yağmur etrafı bir hayli korkunç yapıyordu.
Normalde mesaim çoktan bitmişti. Yavuzlar büyük bir operasyon için toplantıdaydılar. Bende Yavuz'u beklemek istemiştim. fırtınada tek başıma eve gitmek içime sinmemişti.
Karnımda hissettiğim tekme ile elim anında karnımı buldu. Artık alışkanlık olmuştu. Her hissettiğim darbede karnımı okşuyordum.
Bebeğimiz artık 9 aylıktı. Haftaya doğumum vardı. Kızımızın ismini hala bilmiyordum. İsmi aslında belliydi sadece babası biliyordu. Bana sürpriz olmasını istiyordu.
Dışarıda gök gürültüsü duyulurken karnıma birden daha önce hiç tatmadığım bir acı saplandı. Belki korkuyordur diyerek karnımı okşamaya başladım.
"Güzel kızım, korkulacak bir şey yok. Annen burada." Diyerek yatıştırmaya çalıştım. Fakat çabam nafile olacakki acı daha da çoğaldı ve konuşacak halim kalmadı.
Korkuyordum. Bu acı normal değildi. Hamileliğimim sonuna gelmişken onu kaybetmek istemiyordum.
Altımda hissettiğim ıslaklıkla bazı şeylerin farkına vardım. Doğumum başlamıştı. Bu fırtına da.
Zar zor ayağa kalktım. Birine seslenmem, yardım istemem gerekiyordu.
Kapıyı açtığımda abimin koridorda telefonla konuştuğunu gördüm. Gülerek biriyle konuşuyordu.
"Abi!" Diye seslendiğimde abim hemen bana doğru döndü. Karnımı tutarak zar zor ona baktığımı gördüğünde elindeki telefona bir şey söyledi ve kapattı. Ardından bana doğru koştu.
"Şeyma iyi misin?" Dedi. Kolumdan tutarak ayakta durmama yardımcı oldu.
"Abi doğumum başladı." Dedim ağlayarak. Bir askerde olsam bu acı dayanılmazdı. Abim hemen beni içeriye oturttu.
"Tamam şimdi hastaneye gideceğiz. Ben şimdi bir askerle Yavuz'a haber vereyim, seni hemen hastaneye yetiştirelim. Ama ne olursun sık dişini. Tamam mı?" Dedi.
"Tamam." Dedim nefes nefese. Abim hemen kapıya çıktı ve oradan geçen bir askeri çağırdı.
"Toplantı odasında olan Yavuz Üstegmeni hemen buraya çağır. Konunun karısının doğurduğunu söyle. Acil gelsin." Dedi. Nöbetçi asker koşarak uzaklastiginda Bende derin nefes alıp vererek sakinleşmeye çalıştım.
Yavuz Kızıltürk'ten...
Toplantı odasının kapısı çalındığında anlattığım planı yarıda kestim. Albay gel emrini verdiğinde içeriye giren nöbetçi asker ile olduğum yerde dogruldum.
"Bir sorun mu var Konyalı?" Dedi Albay.
"Komutanım beni Alp komutanım yolladı. Kendisi Yavuz üstegmenime haber vermemi söyledi." Dedi.
"Ne haberiymiş?" Dedi Albay. Kaşlarımı çatmış bir şekilde askeri dinliyordum.
"Şeyma Üsteğmenim doğum yapmak üzere komutanım. Kendisi iyi değil. Eşi olarak Yavuz üsteğmenime haber vermemi istedi." Dedi.
Duyduğum sözler ile bedenime bir endişe yüklendi. Salondaki tim de bir o kadar şaşkındı.
"Komutanım izniniz varsa tek Yavuz komutanım değil, hepimiz çıkmak istiyoruz." Dedi Tolga.
"Çıkabilirsiniz tim. Yeğenimi almadan da sakın bu karargaha adım atmayın." Dedi.
Ben koşarak çıktığımda Tolga da arkamdan geliyordu.
"Ateş hemen arabayı hazırla." Diye bağırdı Tolga.
Ben ise Şeymanın odasına ulastigimda onun koltukta nefes alıp vererek oturduğunu gördüm.
"Güzelim, bir tanem geldim." Dedim. Şeyma geldiğimi görünce elimi tuttu. Hemen yanına diz çöktüm ve yüzünü elimin arasına aldım.
"Yavuz çok acıyor." Dedi. Sesi içimi söktü. Yalvarıyordu.
"Ölürüm sana. Bitecek bir tanem. Acıyı düşünme, kızımızı düşün. Onu elimize alacağımız anı düşün. Az kaldı." Dedim.
"Abi araba hazır." Dedi Burak.
Hemen kalktım ve Şeymayı kucağıma aldım. Şeyma da kollarını boynuma sardığında hızlı adımlarla bahçeye çıktım.
Arabaya hemen şeymayi koyduğumda bende yanına oturdum. Sürücü koltuğuna Tolga onun yanına da Alp geçti.
Arkamızdan da bir arabada diğerleri geliyordu. Tolga yağmur olmasına rağmen gaza yükledi. En kısa sürede hastaneye yetistigimizde hemen Şeymayı ameliyathaneye doğru yürüttüler.
"Yavuz." Dedi Şeyma.
"Efendim bebeğim?" Dedim.
"Kızımızın kıyafetleri yok. Doğduğunda ne giyecek?" Dedi gözleri dolu dolu.
"Ben hemen gider Kızıma kıyafet alırım. Sen sadece sağlıklı ol, olun. Tamam mı?" Dedim.
"Tamam." Dedi ve ameliyathaneye girdi.
Olduğum yere oturdum ve gözümden akan bir damla yaşı sildim. Doğum hemen başlamış olacakki Şeymanın acılı iniltileri duyuluyordu.
"Alp. Sen buradan sakin ayrılma. Ben hemen Bebek için kıyafet alıp geleceğim." Dedim. Alp beni onayladiginda hastaneden çıktım.
Hem konumdan hem de etrafıma bakınıyordum. Ancak hava durumu dolayısıyla bütün mağazalar kapalıydı. Kızımız doğduğunda giysin diye alışveriş yapamamıştık. Ne yapacağım diye düşünürken telefonumun çalmasıyla dikkatim dağıldı. Elimi telefonuma attım ve arayanının Neslihan anne olduğunu gördüm.
"Efendim anne." dedim.
"Yavuz oğlum, Melis Şeyma'nın doğum yaptığını söyledi." dedi telaşla.
"Doğru söylemiş anne. Şimdi girdi Doğuma." dedim.
"Bir ihtiyacınız var mı? Geleceğim ben şimdi." dedi.
"Anne bebek için kıyafetimiz yok. Ben burada açık mağaza bulamadım." dedim.
"Oğlum bulsan bile onların iyice yıkanması lazım. Çocuk mikrop kapar. Ben size söylememiştim ama miniğe bir şeyler almıştım. Aralarında yenidoğan için de bir kundak var. Ben hemen getiririm." dedi.
"Allah razı olsun Anne." dedim minnettarlıkla.
"Lafı olmaz oğlum." dedi ve telefon kapandı. Ben geri dönerek hastaneye ilerledim. Doğumhanenin olduğu kata geldiğimde tüm timin sandalyelerde oturup beklediğini gördüm. Melis de yanlarındaydı.
"Bir durum var mı?" dedim.
"Sezeryan doğuma aldılar. 1 saat sürecekmiş." dedi Melis. Tolga oturduğu yerden kalktı ve bana yaklaştı. Elini omzuma koydu ve sıktı.
"Biz seninle biraz aşağıda bekleyelim kardeşim." dedi. kafamı salladığımda yan yana yürümeye başladık. Bahçeye, banklara ulaştığımızda oturduk. Sessizce oturuyorduk. Fakat sessizliğimizi Tolga bozdu.
"Daha geçen seneye kadar sen karını bir asker olarak, bende nişanlımı komutanımın kuzeni olarak görüyordum." dedi.
"Ve yine cerrahi müdahale geçiren Şeyma'ydı." dedim alayla.
"Nereden nereye lan." dedi Tolga.
"Bizim hikayemizde bitiyor oğlum. Herkesin belirli bir hikayesi var ve bizimki de bitiyor." dedim.
"İyisiyle kötüsüyle yaşadık. Şu hayatta baba olsam tek bir derdim tasam olmaz." dedi Tolga.
"Baba olmak mı istiyorsun?" dedim sırıtarak.
"Hayırlısıyla bir evlensem, çocuğumda olmasını isterim. Ama bu benim tek başıma karar verebileceğim bir durum değil." dedi Tolga. Karşı kaldırımdan bana yaklaşan Neslihan anne ile ayağa kalktım. Yanında Alper babam da vardı.
"Nasılsınız?" dedi nefes nefese.
"İyiyiz anne, bekliyoruz işte." dedim.
"Takımı getirdim. Çıkınca giymesi için hemşireye vereceğim." dedi ve takımı çıkardı. Üzerinde yazan ismi görünce gülümsedim.
"Sen sadece bana adını söyleyince bende ismine özel tasarlattım." dedi.
"Çok güzel olmuş." dedim. Alper babam da ismini daha yeni görüyor olacak ki hayranlıkla bakıyordu.
"Meleğimizin ismi ne güzelmiş." dedi Alper babam. Başımı 'Tabi' dercesine salladığımda Neslihan annem geri torbaya koydu.
"Bana müsaade. Siz de çok durmayın. Hasta olursunuz, torunumun yanına yaklaşamazsınız." dedi ve hastaneye doğru ilerleyip içeriye girdi. Alper babam da yanımıza oturduğunda Tolga ayaklandı.
"ben bir Melise bakayım." dedi. Ardından yanımızdan ayrıldı.
"Heyecanlı mısın?" dedi Alper babam. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı.
"Çok." dedim.
"Ben de Şeyma doğduğunda çok heyecanlıydım. Sevdiğim kadından bir evladım olacaktı. Subay arkadaşların çocukları bazen gelirlerdi. Babalarının peşlerinde koşar, askeriyeye bayram havası verirlerdi. Hep onlara bakar Neslihan ve hiç olmamış çocuğum ile hayal kurardım. O hayallerimdeki çocuk Şeyma'ya çok benzedi. Şeyma'yı hep bağrıma bastım, bir dediğini iki etmedim, sığınacak limanı oldum. Hepsini keyifle yaptım." dedi. Dertli bir nefes verdi.
"Keşke 4 yaşında tek bırakmasaydım onu. Ayrılmasaydık belki onun mesleğine ilk başladığı günü, 18. yaş gününü görürdüm. Bir kere baba oldum, onu da tam yapamadım." dedi. ellerimi Alper babamın ellerinin üzerine koyup sıktım.
"Şeyma eğer şuan bu vatanı koruyan askerlerden biriyse bu sizin sayenizde. Babası gibi vatanına sahip çıktı, babasının izinden yürüdü. 4 yıl boyunca eminim ki sizden çok şey öğrendi. Ben de kendi kızıma hak ettiği bir babalık yapmak istiyorum. Mutluluğu, sağlığı kimse tarafından bozulmasın istiyorum." dedim.
"En iyisini istiyorsun oğlum. Ailene layık bir baba ol. Hep mutlu olun." dedi. ikimizde ayağa kalktığımızda hastaneye doğru ilerledik. Doğumhanenin olduğu kata ulaştığımızda herkesin ayakta olduğunu ve birbirine sarıldığını gördüm.
"Bir şey mi oldu?" dedim endişeli bir şekilde.
"Şeyma'nın doğumu bitmiş. Birazdan bebeği çıkaracaklarmış." dedi Melis. Melisin cümlesinin bitmesi ile doktorun kucağında kızımızın çıkması bir oldu. Herkes bebeğe bakmaya çalışırken doktor ortada durdu.
"Güzel kızımızı ilk babası kucağına alsın istedik. Babamız burada mı?" dedi doktor. Doktora doğru yaklaştım. Doktor babasının benim olduğunu anladığında kızımı kollarımın arasına bıraktı. geniş kollarımın arasındaki küçücük bedene baktım. Kollarımı yüzüme doğru yaklaştırdım ve dudaklarımı yanağına değdirdim.
"İlk öpücüğünü de baban verdi demek güzel kızım." dedim. Hareketleri kısıtlı olmasına rağmen kollarını battaniyenin altından çıkararak yukarıya doğru vurmaya başladı. Her bana doğru kaldırdığında yumruklarından öptüm. Doktor kucağımdan kızımı aldığında kollarımda bir boşluk oldu. Kızıma 2 dakikada alışmıştım.
"Annemizi uyandırdık. Odaya alacağız. Bebeğimizin de kontrollerini yaptıktan sonra yanınıza getireceğiz." dedi ve yanımızdan ayrıldı.
"hayırlı olsun Komutanım." dedi timdekiler sırayla.
"Komutanım yeğenin altını yok. Hanımefendi biraz hızlı geldi." dedi Ateş.
"Alaca komutanıma çekmiş." dedi Burak.
"Aşk olsun Burak." dedi ameliyathaneden çıkan Şeyma.
"İyi anlamda komutanım. Maşallah güzelliği size çekmiş." dedi burak aceleyle.
"Ben çirkin miyim de bana çekmemiş Burak?" dedim. Burak şu an fazlasıyla gergindi.
"Yok komutanım, kızımızın yakışıklılığı size çekmiş." dedi.
"Benim kızım erkek mi de yakışıklı lan?" dedim. Tolga burakı kendine doğru çekti ve ileriye ilerletti.
"Sıçıp sıvıyorsun kardeşim. Motorların yanmış senin." dedi Tolga Burak'a
Şeymayı hemen o kattaki bir odaya almışlardı. Yanına Neslihan anneyi almışlardı. Ben ise kızımızın gelmesini bekliyordum. İçeriye ben götürmek ve adının Şeyma’nın görmesini istemiyordum.
Neslihan anne odadan çıktığında karşıdan da hemşire ile kızımızın geldiğini gördüm.
“Oğlum sen geç karının yanına. En çok sana ihtiyacı var.” dedi.
“Biliyorum anne. Geçeceğim şimdi. Bu arada annemler yoldalarmış.” dedim.
“Tamam oğlum. Siz bir akşam buradaymışsınız zaten. Ben kalayım bu gece yanınızda.” dedi.
“Sen bilirsin anne ama gerek yok. Melis de burada.” dedim. Hemşire yanımıza ulaşınca onu durdurdum.
“Bebeği ben alayım. Annesine ben göstermek istiyorum.” dedim. Hemşire anlayışla karşıladığında küçük bedeni kucağıma bıraktı. Sıkıca sardığımda Neslihan Annem de eliyle şapkasını düzeltti.
Ardından benim için kapıyı açtığında içeriye girdim. Şeyma kapının açılmasıyla döndüğünde beni ve kucağımdaki bedeni gördüğünde gözleri doldu.
“Kızım...” dedi. Yanına yaklaştım ve kızımızı kucağına bıraktım. Gözleri dolmuştu. Birazdan ağlayacağına emindim.
“Yavuz... çok güzel.” dedi.
“Çok Güzelsiniz.” dedim.Gülümseyerek kızına baktı ardından bana döndü.
“Kızımızın adını artık söyleyecek misin canım?” dedi.
“Kızımızın adını hayatımızdaki yerini belitmek ister gibi koydum.” dedim. Tekrardan kızıma baktım.
“Nefes Aybala Kızıltürk.” dedim.
“Nefes...” dedi.
“Nefesimiz...” dedim.
Kızıltürk ailesi 3 kişilik bir aileydi. Şeyma Kızıltürk, Yavuz Kızıltürk ve canları Nefes Aybala Kızıltürk...
-23.bölüm sonu-
Her an ağlayabilirim. Sanki kendi evladım doğmuş gibi. İlerleyen bölümlerde Nefes’i o kadar çok seveceksiniz ki... Çok tatlı, bıcır bıcır bir kız çocuğu. Ve gerçekten de güzelliğini annesinden alan biri...
Şeyma ve Yavuz’un nefesi... Ve bu vatanın Aybala’sı. Aybala; ay gibi parlak ve güzel çocuk anlamına geliyor. Aynı zamanda eski zamanlarda Türk Hakanların eşlerine verilen ad.
Son 2 bölüm kaldı. Bu bölüm maalesef ki şehir dışında olduğum ve 24 saatlik bir yolculuk yaptığım için başım çok ağrıyordu. İstanbul’a geri döner dönmez başına oturdum ve bitirdim.
Yavuz’un memleketi Ankara’yada uğradım. Hatta bir jandarma abimle yan yana çorba içtik çorbacıda jjdjehfıwjdowjd.
Diğer bölüme kadar sağlıcakla kalın. Sevgilerimle...

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.83k Okunma |
707 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |