
Bir sonraki bölümde final yazacak olmak
Biraz tuhaf geliyor. Daha geçen güne kadar kitabın konusunu planlıyordum....
Çok uzatmak istemem, bilirsiniz.
Keyifle okuyun.
24.Bölüm: Yuvanın Kalbi
Yavuz'un kollarının arasındaki Nefes gözlerimi pörtleşmiş gibi babasına bakıyordu. Hastaneden çıkalı 1,5 ay olmuştu. Bu zamanda Nefes'in kırkı çıkmıştı. Annemlerin tavsiyesiyle kırkı çıkmadan dışarı çıkaramamış ve banyo yaptırmamıştık. Bu gün ilk kez Yavuz ile beraber yıkayacaktır.
"Yavuz, su hazır." Dedim. Yavuz üzerini çıkarttığı Nefes ile banyoya girdi. Nefes için aldığım pembe küçücük küvete koyduğunda Nefes sevinçle suda el çırpmaya başladı. Yavuz güldü ve Nefes'in yanağından öptü. Ben de diğer yanağından öptüğümde daha da keyifledi. Suya koyduğum oyuncaklarla oynarken Yavuz'a Nefes'in yüzünü yıkaması için ıslak pamuğu verdim. Yavuz dikkatlice gözlerini, ağzını ve yanaklarını temizlerken bende yumuşak sünger ile bedenini sabunlamaya başladım.
"Babacım, pamuk yemek değil. Söz, banyo bitince yemek yiyeceğiz." Dedi Yavuz Nefes'e bakarak tane tane anlatırken.
"Yavuz niye cocukla banyodan sonra 1,5 porsiyon İskenderun gömmeye gidecekmişsin gibi konuşuyorsun?" Dedim Gülerek.
"Büyüsün, onu da yaparız." Dedi Yavuz. Ardından eline bebek şampuanını aldı ve Nefes'in saçlarını narinlikle köpürtmeye başladı.
Kız babası olmak onu daha yumuşak bir adam yapmıştı. Kızıyla uzun uzun anlamasa bile konuşuyor, Nefes de her kelimesine illaki bir mırıltı çıkarıyordu.
Saçlarını da duruladıktan sonra vücudunu da güzelce su tuttuktan sonra temiz havluya sardım ve göğsüme yasladım. Nefes uykusu gelmiş olacak ki hemen gözleri kapandı.
Dolabında çıkardığım kahverengi eşortman takımını giydirdim. Ardından ellerine eldivenine geçirdim. Nefes ile işim bittiğinde tam arkama dönecektim ki arkamdan sarılan kollar ile olduğum yerde kaldım.
"Karımı özledim. Yandım, tutuştum." Dedi. Elimi arkaya uzatıp yanağını sevdiğimde Yavuz elime daha çok sürtündü. Kollarının arasından ona döndüm ve ellerimi boynuna doladım.
"Ben de seni özledim kocacım." Dedim. Yavuz burnunu boynuma sürttüğünde ben de boynuna saklandım.
"Nefes ile aynı koktuğunuzu fark ettin mi?" Dedi.
"Aynı mı kokuyoruz?" Dedim.
"Senin kokunun aynısı onda da var. Çok net hatırlıyorum ilk doğduğunda da sen gibi kokmasına şaşırmıştım." Dedi.
"Kızımla aynı kokuyorsam ne mutlu bana." Dedim. Yavuz dudaklarıma minik bir öpücük bıraktı ardından elleri saçlarıma çıktı. Kahve saçlarımı arkaya doğru taramaya başladı. Bende gözlerimi bir an olsun ondan ayırmıyordum.
"Albay alaya çağırıyor. Timle beraber bir toplantı yapacakmışız. Seninde katılman gerekiyor." Dedi.
"Gelirim. Nefes biraz uyusun." Dedim. Yavuz saçlarımdan öptüken sonra benden ayrıldı.
"Ben üzerimi değiştireyim. Sonra alaya geçeyim." Dedi. Onu onayladığımda Yavuz kendi dolabına yaklaştı ve üniformasını çıkardı. Kenarda üzerini çıkarak değiştirirken ben de Nefes'e çanta hazırlamaya başladım. İçine yedek kıyafet, Bez, örtü ve mendil koyduktan sonra yedek emziğini de koyarak çantayı kapattım.
"Yavrum ben çıkıyorum." Diye sesi gelen Yavuz ile odadan çıktım.
"Görüşürüz hayatım." Dedim ve yanağından öptüm. O da beni öptükten sonra kapıyı kapattım. Mutfağa ilerledim ve bulaşıkları makineye yerleştirmeye başladım.
Tezgahı da sildikten sonra içeriden gelen ağlama sesi ile elimdeki işi bırakıp koşarak Nefes'in odasına gittim. Nefes uyanmış ve tek olduğunu görünce koktuğu için ağlıyordu. Hemen kucağıma aldım ve sallamaya başladım.
"Annecim, ağlama bebeğim. Buradayım." Dedim. Nefes susup boynuma kafasını koyduğunda başının üzerinden öptüm.
"Benim güzeller güzeli kızım uyanmış. Ben kızımı bu gün ilk kez dışarı çıkaracağım." Dedim. Nefes doğduğundan beri ilk kez güldü ve tenime sürtündü.
"Nefes'im, bana mı gülmüş?" Dedim bende Gülerek. Nefes yine güldüğünde yanağından öptüm. Nefes ile öpüp koklayarak, emzirerek 1 saati geride bırakmıştık. Artık çıkmamız gerekiyordu
Nefes'i gri bebek arabasına koydum ve kemerini taktım. Sonra bebek arabasının güneşliğini üzerine kapattım. Bebek çantasını da arabanın alt bölgesine koydum ve kapıyı kapattım. Ben de altıma siyah kumaş pantolon, üzerime siyah crop ve kot ceket giyinmiştim.
Sitenin bahçesinden çıktıktan sonra kaldırımda bebek arabasıyla ilerlemeye başladım. Askeriye 3 sokak ötemizdeydi. Nefes merakla dışarıya bakıyordu. Benim ise tüm dikkatim bebek arabasındaydı.
İlk kez bebek arabası sürüyordum. Ve Aybala'yı düşürmekten çok korkuyordum. Ehliyetim elbette ki vardı ama ilk kez kendi çocuğumu taşıyordum.
Askeriye kapısının önüne geldiğimde ben yokken yeni gelen erlerden birini gördüm. Asker bana yaklaşırken ben de durdum.
"Buyurun?" Dedi. Boynuma astığım çantamdan cüzdanımı çıkardım ve askeri kimliğimi çıkardım. Askere doğru tuttum.
"Üsteğmen Şeyma Kızıltürk." Dedim. Asker hemen selam durdu.
"Uzman Çavuş Erkan Dal, emredin komutanım." Dedi
"Kapıdan geçmeme yardım et. Bebek arabasıyla tek başıma giremiyorum." Dedim.
Erkan hemen kapıyı itti ve rahatça geçebileceğin bir boşluk oldu. Ardından bebek arabasının önünden tuttuktan sonra rampadan da geçirdi.
"Sağ ol. Kolay gelsin." Dedim.
"Sağ ol!" Dedi. Bebek arabasıyla askeriye bahçesine girdiğimde Nefes de aynı az önce askere baktığı neşeli haliyle etrafa baktı.
"2. Evine hoş geldin kızım." Dedim. Nefes ellerini yattığı yere vuruyordu. Kucağa alınmak istiyordu.
"Çok mu sevdin asker abiyi?" Dedim. " büyüyünce sen de mi Asker olacaksın?" Dedim. Nefes güldüğünde heves ettugini anlamıştım.
"Teğmen mi olacaksın annen gibi?" Dedim. Nefes huysuz bir mırıltı çıkardığında kaşlarım havalandı.
"Üsteğmen?" Dedim. Nefes yine huysuz şekilde cevap verdi.
"Yüzbaşı?" Dedim. Güldüğünde ben de güldüm. Alaya girdiğimde nöbetçi asker beni görünce hemen yanıma geldi.
"Şeyma komutanım, Hoş geldiniz." Dedi.
"Hoş buldum. Tim toplantı da mı?" Dedim.
"Evet komutanım, daha yeni başladı." Dedi.
"Tamam o zaman sen bu arabayı al bir yere koy ama kimse ellemesin tamam mı?" Dedim ve Nefes'i kucağıma aldım.
"Emredersiniz." Dedi ve bebek arabasini alıp gitti. Nefes kucagimda toplantı odasına ilerledim. Kapıdaki asker beni görünce toparlandı.
"Albaya haber ver. Şeyma usteğmen ve yanında yabancı biri geldi de." Dedim. Asker hemen kapıyı çaldı ve içeriye girdi.
"Albayım Şeyma Üsteğmen ve yanında başka biriyle geldiler. Alayım mı içeriye." Dedi.
"Yabancı biri mi? Al içeri." Dedi Albay. Asker önümden çekildiğinde içeriye girdim. Tüm tim kapıya bakıyorlardı. Beni ve Nefes'i gördüklerinde yabancının aslında Nefes olduklarını anladılar.
"O kadar yabancı değil aslında." Dedim. Ve kucağimda Nefes ile selam durdum. Normalde sesimin sert çıkması lazımdı ama yanımda nefes varken olmuyordu.
"Üsteğmen Şeyma Kızıltürk." Dedim. Albay gülümsedi ve ayağa kalktı.
"Bu ne güzel sürpriz Üsteğmenim." Dedi. Kucağındaki Nefes'e yòneldiğinde tereddütsüz verdim. Albay Nefes'e gülümserken Nefes ona dikkatlice bakıyordu.
"İsmi ne bu güzelliğin?" Dedi.
"Nefes Aybala." Dedim.
"Aybala... tam sizin koyacağınız bir isim gerçekten." Dedi. Gülümsedim.
"Bu hanımefendi bende kalmak ister mi acaba?" Dedi Albay. Nefes direkt kollarını albaya doladığında Albay güldü.
"Oturabilirsin Şeyma." Dedi. Yavuz'un yanına oturduğumda Yavuz kulağıma eğildi.
"Bu ne güzel sürpriz. Kızım ve Karım askeriyeye gelmişler." Dedi.
Albay yerine oturduğunda toplantı başladi.
"İlk öncelikle aramıza geri döndüğünü görmek çok güzel Üsteğmenim." Dedi. "Artık sizin de planın içinde olduğunuz operasyonlara çıkmamız gerekiyor. Bebeğinden dolayı zorlanabilirsin ama maalesef 1 yıl boyunca seni görev dışı edemeyiz çünkü şuan elimizde çok önemli bir görev var." Dedi.
"Görev nedir?" Dedim.
"Eski asker, vatan haini ilan edilen Ekim Sarı'nın ablası Ceylan Sarının kimliğimi ortaya çıktı. Ve tüm ekipler kaç aydır bu konuyu araştırıyor." Dedi
"Ceylan Sarının ipini yarın keseceğiz. Süresi belirli olmayan bir göreve çıkacaksınız. Bu görev de bir şartımız var, o kadının bize ölüsü gerek." Dedi. Bu sefer sözü Tolga aldı.
"Suriye'nin Tartus limanından bir gemi kalkacak. Gece 2 de. Geminin içinde bomba var. Yani geminin içindeki birini vurduğunuz anda gemi de patlıyor ve bu bombalar üst düzey. Binlerce metreye kendini atabiliyor. Bu Gemi Tartus'tan çıkıp Hatay Samandağ limanına demir vuracak. Hedefleri geminin içindeki bombaları seçtikleri kişiye giydirdikten sonra onları Antakta Atatürk Meydanına çıkarmak ve meydanın yok olması." Dedi Tolga.
"Bizim yapacağımız plan ise onları denizin tam ortasında vurmak. Bu nedenle bu sefer Kara kuvvetleri ile değil, SAS (Su altı savunma) ile çalışacağız. Kendileri ile beraber ortak bir operasyon yürüteceğiz. Bu nedenle bu gece 11 de Alayda olun. Sevdiklerinizden helallik alıp gelin." Dedi Albay.
Ardından dikkati mızmızlanan Nefes'e döndü. Kucağındaki huysuzlanan sesler çıkardığında Albay kaşlarını çattı.
"Aybala? Sıkıldın mı benden?" Dedi Albay. Nefes Albayı takmadı ve yanımda oturan Yavuza gitmeye çalıştı. Babasına yalvaran gözlerle bakıyordu. Albay Yavuz'a baktığını görünce yüzü düştü.
"Kız hep baba olacak diye bir şey mi var? Biraz da yüksek mertebelerde dur. Korgeneral Nefes ol sen." Dedi. Nefes bu sefer bana baktı.
"Albayım Nefes çoktan rütbesini seçmiş. Üsteğmen, Teğmen falan dedim ama yok. Bizimkinin gözü Yüzbaşı da." Dedim.
"Yakışır Aybalaya." Dedi Albay Ardından Nefes'i Yavuz'un kucağına bıraktı. Yavuz Nefesi kucağına oturttuğunda Nefes hemen belindeki silaha davrandı. Yavuz hemen belini kızından çektiğinde güldüm.
"Kızım sen neleri merak ediyorsun? Onun içindeki kurşun senin elinden büyük. Aynı anası." Dedi. Albay odadan bu sırada çıkmıştı.
"Komutanım." Dedi Tolga. Yavuz ve ben ona baktığımda Nefes de bakıyordu.
"Kabul ederseniz benim de Aybala'ya minik bir hediyem var." Dedi Tolga. Cebinden çıkardığını küçük bordo bereli şapkayı görünce güldüm.
Tolga Nefes'in başına şapkayı koyunca Nefes güldü. Yavuz Nefes'in güldüğünü görünce gözleri anında bana döndü. Başımı sallayarak onayladım onu.
Yavuz kucağında kızıyla kalktı. Ben de ayaklandigimda timde kalkmıştı.
"Dağılabilirsiniz. Akşam 11 de hepinizi sırada hazır olarak göreceğim." Dedi. Tim onaylayip çıktığında Yavuz'la çıktık. Bahçedeki yoğunluğu görünce yandan bakarak ne olduğunu görmeye çalıştım. Bizimkilerin de orada olduğunu görünce bizde ilerledik.
"Noluyor burada?" Dedi Yavuz. Herkes hazır olda durduğunda karşıdaki tanıdık gelen timden bir kişi durmadı.
"Bir şey olduğu yok Üsteğmenim. Arkadaşlar bize ters bakıyordu bir de düzelttik." Dedi yüzünden dahi imrendiğim Kaan Üsteğmen.
Bunlar onlardı. Ağrı'da bana iftira atarak birliğimden kovan, peşime bir sapık gibi düşen ve beni her fırsatında aşağılayan komutan Kaan Yıldıray.
Karşısındaki beni tanımış olacak ki kaşları çatıldı. Benim bu bakar başarılı bir tugaya verildiğimi bilmiyordu.
"Senin ne işin var burada." Dedi bana yine küçümser gibi bakarken. Yavuz kime dediğini anlamamıştı ama bana diyordu.
"Seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum Üsteğmen Yıldıray." Dedim. Yavuz bana baktığında olayın büyüyeceğinin farkındaydı. Tolgaya elinde işaret verdiğinde Tolga hemen Nefes'i aldı ve Alaya girdi. Ardından Yavuz kendini toparladığında artık Kaan dan bile cüsseliydi.
"Ne o hala vazgeçmedin de Teğmen rütbenle millete komutanlık mı taslıyorsun?" Dedi Gülerek.
"Ben-"
"İlk öncelikle sizin karşınızda bir Teğmenin değil Üsteğmenin olduğunu bildiririm. Karşımda da askerimle ilgili ileri geri konuşamazsınız. Kendisi sizin laflarinizi yemek için değil, askerlik mesleğini icra etmek için burada." Dedi Yavuz.
"Bu iş düzeyinde bir olay değil Yavuz Komutanım. Yani sizi ilgilendirmiyor." Dedi Kaan. Yavuzun sabrını sınıyordu.
"Sizin benim karımla kişisel bir mevzunun olamaz Üsteğmen." Dedi.
"Karım mı?" Dedi arkadaki bir asker.
"Evet karım. İstersen geçmişi yad etmek yerine şuanki durumu idrak et." Dedi. Ardından beni belimden bastırarak ilerletti. Kaan'ın yanında geçerken durdum ve ona döndüm.
"Her ne halt etmeye geldiysen geldiğin gibi siktir ol git. Çünkü ben eski Şeyma değilim. Evli ve bir çocuk annesi bir kadınım. Aynı zamanda şu bir zamanlar çok özendiğin Sancak'ın da karısıyım. Yani diyeceğim o ki karşında o güçsüz kadini atamayı bırak. Çünkü sen beni olduğun zeminde arıyorsun ben ise orayı geçeli çok oldu." Dedim ve yanında uzaklaştım.
Yavuz beni kolumdan var gücüyle çekiyordu. Alaya geri soktuğun da beni bir odaya soktu ardımızdan kapıyı kilitlediğinde ben başımı sıvazlıyordum.
"Kim bunlar?" Dedi.
"Tanımak istemeyeceğim kişiler." Dedim.
"Kaan Yıldıray ile kişisel bir meselen mi var?" Dedi Yavuz ısrarla.
"Ağrı'daki eski timimim komutanı. Daha doğrusu benim kadın bir asker olmama takmış geri kafalının teki." Dedim.
"Kadın olduğum için sahaya çıkarmaz bildiğin erlerin işini yaptıran bir komutandı. En sonunda ben yükselince, hakkımda disiplin evrağı hazırladı ve tayin verdi." Dedim.
"Başka?" Dedi. Gerildiği omzundaki kuşlardan belli oluyordu. Ona ilk kez anlatıyordum. Ellerimden birini boynuna diğerini ise omuzlarına sardım. Boynuna sardigim elimle ise boynunu okşuyordum.
"Sevgilim başka bir şey yok. Yapamaz bana başka bir şey zaten." Dedim. Yavuz gözlerimin içine bakarken ben de ona bakıyordum. En sonunda ellerini belime sardı ve boynuma gömüldü.
"Bir sen sakinleştiriyorsun beni, bir sen anlıyorsun." Dedi ve boynumu emercesine öpmeye başladı. Beni kendisine yapıştırmak istercesine sıkıyordu. Ben ise saçlarını ve boynunu okşuyordum.
"Değiştiğiniz farkındasın değil mi?" Dedim. Yavuz'un öpüşleri durdu ve kafasını kaldırdı. Gözlerinde gördüğüm korku ile duraksadım.
"Nefes doğduktan sonra biraz duygusallaştın, gece bile bedenin Nefes'i yokluyor." Dedim.
"Kötü mü yaptığım? Darlanıyor musunuz?" Dedi suratında hala bir korku vardı.
"Değil sevgilim. Ben bunu kötü anlamda değil, iyi anlamda söylüyorum. Ama Nefes Komutan Kızıltürk'ü alıp götürmüş gibi?" Dedim. Yavuz güldü.
"Nefes beni götürmedi aksine ismi gibi Nefes verdi. Bunu bildiğim için ona bu ismi koydum. Bize ne kattığını bilsin diye." Dedi.
"Aybala nereden aklına geldi?" Dedim. Daha önce sormamıştim.
"Ay; güzellik, aydınlık ve kadınsı zarafet diye geçiyor. Eski Türkler de çok kullanılırdı. Bala; Türkmenler de ve Azeri kültüründe kız çocuklarına sevgi göstergesi olarak kullanılıyor. Tam isim anlamı ise; Ay gibi güzel ve zarif kız anlamına geliyor." Dedi.
"İsim konusunu sana bırakmakla çok iyi yapmışım." Dedim ve aramızdaki mesafeyi kapatarak dudaklarına temas ettim. Yavuz temasımla dudaklarımı kavradı. Böyleydi işte, aramızdaki ufak bir kızgınlığı bile anında çözebiliyorduk. Çünkü birbirimize küsüp darılamazdık, büyüttüğümüz bir evladımız vardı...
☀️
(5 saat sonra)
Nefes ağlayarak bize tutunuyordu. Sanki bazı şeyleri hissediyor gibi bir yere kımıldamamıza izin vermiyordu. Yavuz da Nefes doğduğundan beri ilk kez göreve çıkacaktı.
"Babacım, Bala'm neden böyle yapıyorsun Babacım?" Dedi Yavuz. Askeriyeye geçmeliydik ve Nefes'i annem ve Melis'e emanet ediyorduk. Nefes henüz anne sütü ile beslendiği için sabahtan beri ona süt dolduruyordum. Aynı zamanda da Yavuz ile plan yapıyorduk.
Yavuz kızını göğsüne aldı ve sıkmadan sarıldı. Nefes anında susunca Yavuz sallamaya başladı. Nefes'in gözlerinin kapandığını görünce gülümsedim. Yavuz 5 dakika daha öylece durdu. Uyuyunca yavaş adımlarla Nefes'in odasına girdi ve beşiğine bıraktı. Salona geri dönünce Annem ile Melis ayakladı.
,
"Nefes uyudu. Gece belki acıkır. Dolaba sütlerimi koydum. 4 saatte bir veriyorum. Bugün banyo yaptı 2 günde bir yıkayın. Kıyafetleri dolabında. Eldivenini giydirmeyi unutmayın." Dedim kapıya ilerlerken. Yavuz da peşimden gelirken kapıyı açıp ayakkabılarımızı giymeye başladık.
En sonunda dogrulduğumuzda İlk anneme sonra Melis'e sarıldım. Yavuz da anneme sarıldı.
"Ayağınıza taş değmesin, Rabbım gittiğiniz gibi evladınıza geri dönmeyi nasip etsin." Dedi Annem.
Askerliği özlediği belliydi. Ama uzun bir süre önce babamla emekliye ayrılmışlardı. Bedenlerinde eski güçleri olmasa bile kanlarında, fikirlerinde hala gençlerdi.
"Dikkat edin sizde." Dedim. Ardından merdivenlerden aşağıya inmeye başladık. Evine kapısı kapandı. Biz ise hiç konuşmadan askeriyeye ilerledik.
En sonunda alay binasındaki odalarımızda kamuflajlarımızı giydik. Ben saçlarımı da ördükten sonra elime kaskımi aldım ve odadan çıktım. Bahçeye dizilen timi görünce hemen yanlarına geçtim. Yavuz daha gelmemişti.
"Komutanım, görevden sonra yeğenimizi ziyarete gelebilir miyiz?" Dedi Zafer.
"Gelin." Dedim.
"Hani izin vermezdi lan? Bal gibi de verdi." Dedi Zafer Ateş'e bakarak. Ateş kendi kendine homurdanınca bakışlarım Zafer'e döndü.
"O balı alır senin bir yerlerine fırlatırım Zafer. Düzgün dur, benim asabımı bozma." Dedim. Zafer susup basini sallayınca bende etrafa bakmaya devam ettim.
Karşıdan gelen Yavuz ile Albay'ı görünce oldugumuz yerde doğruldum ve gür bir sesle konuştum.
"Dikkat!"
Savaş Timi ile hazır ola geçtiğimizde Yavuz ile Albay tam karşımızda durdular.
"Rahat." Dedi Albay. Rahata geçtiğimizde Yavuz da benim yanıma, en başa geçti. Albay ellerini arkasında bağladı ve her birimiz de gözlerini gezdirdi.
"Her tim kurulurken büyük zorluklar çekilir, titizlikle yapılır. Buna sizlerde çokça şahit olmuşsunuzdur. Fakat Savaş Timi kurulurken üstlerin aklında güçlü ve gizli bir tim kurmak vardı. Şırnak Cizre'nin en tanınan Timi olduğunuzu biliyorsunuz. Biz bu Timi kurarken hepinizi birbirinden kopuk, akraba ilişkisi olmayan insanlar seçtik. Yavuz'u timin komutanı yaptık çünkü anında yeni plana geçme becerisine sahip. Şehit Teğmen Egeyi başarılı sorgularından dolayı aldık. Tolga'yı silah ve dövüş becerisi için aldık. Zafer'i ise harita bilgisinden, Ateş'i anında kılık ve kişilik değiştirmesinden, Alp'i bomba imha etme bilgisinden, Burak'ı ise ikna etme becerisinden, Ekim'i ise tıbbi açıdan almıştık." Dedi ardından bakışlarına bana döndü.
"Şeyma'yı ise hepinizin dengesi olsun diye aldık. Kendisi hepinizin karışımı. Time dahil olduğunda kendisinin burada bir aile kurmasını beklemiyorduk. Ama sesimizi çıkarmadık. Çıkarmayacagiz da. Savaş Timi, her görevden başarıyla döndüğünüz gibi bu görevden de o performansı bekliyorum. Kellelerini almadan gelmeyin! Şehit Teğmen Ege Kaya ve Şehit Öğretmen Ebrar Sezer'in kanını yerde bırakmayın!" Dedi. Hepimiz esas duruş aldığımızda Yavuz'un emriyle helikoptere bindik.
Helikopter havalandığında yanima oturmuş olan Yavuz kulağıma eğildi.
"Albay Dengemiz olsun diye yollamış, benim daha çok dengemi bozdu." Dedi. Güldüğümde Yavuz beni kendine çekti ve arkasına yaslandı. Yol boyunca hiç kimse konuşmadan ilerledik.
☀️
"Hepinizin kulağı bende olsun. Yer değiştirseniz bile bana söyleyeceksiniz!" Dedi Yavuz kulaklıktan gelen sesiyle.
"Emredersiniz." Dedik hep bir ağızdan. Ben Keskin nişancı olarak onların en üstündeydim. Geminin içi doluydu.
Birden ateş açıldığında hepsi indi. Denize atlamaya çalışan kişileri kurtulmadan öldürdüm. Sağ kişilerin sayısı azaldığında tim arka arkaya yer değiştirdi ve yaklaştılar.
Hedefimiz olan kadının odunların arasında girdiğini gördüğümde hep onu kontrol ediyor hem de diğerlerini indiriyordum.
En sonunda hepsi bittiğinde mikrofona yaklaştım ve konuşmaya başladım.
"Kadın odunların arkasında. Burak sen buraya gel, benim oraya geçmeliyim." Dedim.
Burak dediğimi yapıp yerimi teslim edince temkinli adımlarla timin yanına yaklaştım. Odunların oraya silahımı dayadigimda kadın ellerini kaldırdı.
"Çık şuradan." Dedim. Ceylan çıktığında Zafer hemen onu demire bağladı. Silahımı belime koyduktan sonra ona döndüm.
"Evet, Ceylan. Ne diyorduk?" Dedim. Karşısına sandalye çekip oturdum. Ceylan bana nefretle bana bakarken benim gözlerimde intikam ve güç vardı.
"Yine mi sen?" Dedi. Gülümsedim ve ellerimi çeneme yaslayıp öne doğru eğildim.
"Ne o özlemedin mi? Ben seninle görüşmek için gün sayıyorum oysa." Dedim.
"Ebrar ve Egede birbirini görmek için gün sayıyordu biliyor musun?" Dedim ve yüzüne bir yumruk indirdim. Kafası geri düştüğünde bir de burnuna yumruk geçirdim.
"Hemcinslerime vurmak tercihim değildir ama sen hak ediyorsun. Hem de fazlasıyla." Dedim.
"Bir anne olarak çok şiddetlisin Alaca Komutan." Dediğinde yakasını kavradım ve kafasını sertçe devire vurarak sürttüm.
"Beni tehdit etmeyi aklından bile geçirme. Sen benim elimdesin, ben senin değil." Dedim.
Daha fazla konuşmadım ve hasadı çıkana kadar dövdüm. Üzerinden tüm sinirimi attım. Tim ise keyifle bunu izliyordu.
"Sen konuşana kadar bu demire sürteceğim seni. Sen bana bilgi verene kadar." Dedim. Acıyla inliyordu.
"Tamam! Bilgi vereceğim, yapma." Dedi. Kafasını tutup kaldırdım. Göz göze geldiğimizde yutkundu.
"En üst ben değilim. Bizim de üstümüz var." Dedi.
"Kim!" Dedim. Her kimi yakalasak işe başka biri çıkıyordu.
"Sizinle ilgili planları var ama seninle ilgili ayrı planları varmış. Özellikle bizden seni istedi. Bir de Yüzbaşı Neslihan ile Binbaşı Alper'i." Dedi.
"Kim o diyorum lan sana." Dedim.
"Fatma Güren. En üstümüz o. Yaklaşık 28 yıldır ondan emir alınıyor. Beni de o büyüttü." Dedi.
Fatma Güren.
Babamın annesi
Babaannem
Çocukluğumu katili.
-24.BÖLÜM SONU-
SELAM NABEEER
OY VE YORUM UNUTMAYALIIIIM. BENI TAKIP ETMEYI DE UNUTMAYIIIN
Final de görüşelim:)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 8.83k Okunma |
707 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |