Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8.Bölüm: Esir

@eylulunuz


Merhabalar. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Size aksiyonlu bir bölümle geldim:) Bu arada istediğiniz sahneler varsa lütfen bana söyleyin ama sosyal medyadan, kimse görmesin:) Sosyal medya hesaplarımı bölümlerin sonunda bulabilirsiniz. Hepinize iyi okumalar<3

  -OY VE SATIRLAR ARASI YORUM!!-

8.Bölüm: Esir

Yazar bakış açısı

Ekim Başkanla konuştuktan sonra timin yanına dönmüştü. Ekim'in geldiğini gören Alp hemen Ekim'in yakasına yapıştı. "Lan sen nasıl bir insansın? Asker vurmak ne demek?" dedi Alp.

"Birincisi o şuan asker değil bir terörist. Gizli görevde olması beni ilgilendirmiyor. Benim kolum onun yüzünden bu halde." dedi Ekim.

"Lan kız keyfinden mi vurdu seni? Üstlerimizin haberi var. Burak'ta vuruldu bak sesi çıkıyor mu?" dedi Tolga.

Alp sinirle Ekim'in yakasını bıraktı. "Bana bak. Mutlu musun Alaca'yı tehlikeye attığından? Alabildin mi hıncını ha söylesene?" dedi Alp.

Yavuz derin bir nefes verdi. "Bunun yüzünden ilk üstlerden sonra da benden ceza yiyeceksin. Sen benim askerimi tehlikeye attın! Daha da önemlisi benim sevgilimi vurdun" dedi Yavuz.

Alp ve Ekim bocalayarak Yavuz'a döndü. "Ne sevgilisi?" dedi Alp. Tolga derin bir nefes verdi. "Yavuz komutanımla Şeyma komutanım sevgililer." diye Tolga durumu kısaca özetledi.

"Lan ne zamandan beri?" dedi Alp. " 1 gün önce." dedi Yavuz. "Şeyma süt kardeşim falan ama valla ben de geldiğimde sizi yakıştırmıştım komutanım." dedi Alp. Sırıttı Yavuz. "Sağ ol kardeşim. Daha sonra bu konuyu konuşuruz." dedi Yavuz.

"Komutanım Şeyma komutanımı ne yapacağız? Kadın yaralı. Diğer kancıklarda ortalarda yok." dedi Tolga. Bu soruyu sorduktan sonra arkadan bir ses geldi.

"Merhaba" dedi. Bütün tim anında silahlarını adama doğrulttu. Adam üstünden kimliğini çıkardı ve öne doğru uzattı. "Türk askeriyim." dedi. Tim ellerindeki silahları geri indirdi. Yavuz adama yaklaştı. "Üsteğmen Yavuz, burada ne işin var?" dedi Yavuz.

"Gizli görevdeyim. Şeyma komutanım gibi teröristlerin arasındayım. Astsubay Başçavuş Selim, komutanımı almaya geldim. Çok üzgünüm ama Şeyma komutanımın kimliği açığa çıktı. Zarar görmemesi için çabalayacağım fakat benim de görevim bir yere kadar. Albaya haber verin ve şuan lütfen götürmeme mani olmayın yoksa bende açığa çıkacağım." dedi Selim.

"Ne yani Alaca komutanım esir mi düşecek?" dedi Zafer. "Maalesef öyle. Zarar görmemesi için elimden geleni yapacağım." dedi Selim.

"Nereye götüreceksiniz?" dedi Yavuz. "Bilmiyorum komutanım. Bana da haber verilmedi." dedi Selim. "Benim artık Şeyma komutanımı almak zorundayım. Hakkınızı helal edin komutanlarım." dedi Selim ve arkasına döndü tam gidecekken tekrar time döndü. "Bu arada hayırlı olsun komutanım." dedi Selim. "Eyvallah koçum." dedi Yavuz.

Selim arkasına döndü ve hızlı adımlarla Şeyma komutanını götürmek için yürüdü...

***

Şeyma'dan

Selim yanıma gelmişti. Çok kan kaybediyordum. Fakat şuan bunun acısını düşünecek durumda bile değildim. Ben onlara zarar gelmesin diye o kadar uğraşmama rağmen onlar beni vurmuşlardı.

"Komutanım iyi misiniz?" dedi Selim. Belli belirsiz başımı aşağı yukarı salladım. "Bu acı ne ki Başçavuş?" dedim. Zorla gözlerimi araladım. "O kancıklara mı gideceğiz?" diye sordum. Selim olumsuz bir ses verdi. "Sizi daha onlara veremem komutanım. Gelirken timinizden bir askerin konuşmasını duydum. Sizinle ilgili örgüte bilgi sızdırıyordu." dedi. Bizim timden mi? Normalde timdeki herkese güvenirdim. Biri hariç.

Beni vuran kişi Ekimdi. Bir Türk askerine sıkmıştı. Bu zaten her şeyi açıklıyordu. Yavaşça doğruldum. selim hemen omuzlarımdan tutarak yatırmaya çalıştı. "Yaralı değilim." dedim. Şaşkın bakışları bendeydi.

"Ne demek yaralı değilim komutanım?" dedi. Sırıttım. Hemen içimdeki kurşun geçirmez yeleği çıkardım. Yelek vurulmuştu. "Üzeriniz de kurşun geçirmez yelek mi vardı?" dedi Selim. Başımla onayladım. "Boşuna Özel Kuvvetler askeri olmadık." dedim.

"Komutanım aklımı aldınız ya." dedi. Hızlıca yerim de toparlandım. "Bizi buradan ancak kimin çıkaracağını söylememe gerek yok herhalde." dedim. "Biliyorum komutanım Türk askeri fakat o timin içinde hain var. Onlarla gidersek o hain diğerlerine haber verirler." dedi Selim.

"Doğru. O zaman biz de onları takip ederiz." dedim. Başıyla onayladı Selim. "Selim, yanında yedek askeri kıyafet var mı?" dedim. "Var komutanım gelirken getirdim. Şurada bir mağara var, boş. Orada giyinebilirsiniz." dedi Selim. "Tamam o zaman elimizi çabuk tutalım. Ben daha fazla bu kıyafetlere katlanamam." dedim. Selim Güldü.

Mağaranın kapısına geldiğimizde Selim çantasından askeri üniformayı çıkardı ve bana uzattı. hemen aldım ve mağaradaki en dip köşeye geçtim. Üniformamı gerçekten çok özlemiştim. Şeyma bu hayatta iki şeye sevdalıydı. Üniforması ve Yavuz.

Üniformalarımı giydikten sonra mağaradan çıktım. Selim yanında benim içinde çanta getirmişti. İçinde matara, bir kaç konserve ve silah bulunuyordu. Çıkardığım kıyafetlerimi hemen dağların kenarına bıraktım. Elimde olsa yakardım ama topraklarım o kıyafetlerden daha önemliydi.

Selimle birlikte hem haritaya bakıyor hem de timi uzaktan takip ediyorduk. Şuan baktığımıza göre en yakın karakola gidiyorlardı. Yalnızca 2 km kalmıştı. Yola devam ederken bir yerden çalı sesi geldi. Etrafı hemen kolaçan etmeye başladım. Time pusu kurmaya çalışıyorlardı. Selim de bunu fark etmiş olmalı ki hemen silahını çıkardı ve etrafı gözetlemeye başladı.

Yüzüme maskemi geçirdim ve hemen dağlardan yukarı çıkmaya başladım. Selimde arkamı kolluyordu. Time bir şey olmasına izin veremezdim. Hemen olduğum yere çöktüm ve silahımı ayarladım. Keskin nişancı olduğum için kolaylıkla indirebilirdim.

Bütün pisliklerin gözleri timdeydi. Onlara izin vermeden karşı taraftaki keskin nişancıyı susturucuyla hallettim. Diğerlerini de böyle halletmeliydim yoksa tim anlardı ve bu da içerideki hainin her şeyi teröristlere aktarmasına neden olurdu. Selimde benimle birlikte adamları indiriyordu. Sadece 1 tane kalmıştı. Ve bizim hiç susturucumuz kalmamıştı.

Yapacak bir şey yoktu. O adam her şeyi fark ederse tim tehlikeye girerdi. Yakınımızda olsa bıçakla veya boğarak hallederdim fakat oldukça uzaktı. Silahıma şarjörü taktım ve nişan alarak adamı vurdum. Tim silah sesiyle silahlarını kavramış etraf kolaçan ediyorlardı. Selim'e döndüm.

"Yapacak bir şey yok gidip bir selam verelim bari." dedim. "Haklısınız komutanım." dedi Selim. Birlikte dağdan indik. Görüş açılarına girer girmez hepsinin bakışları bize dönmüştü. Silahların namluları bizdeydi.

Maskemi çıkardım. Hepsinin göz bebekleri büyümüştü. "Tövbe bismillah ben şuan Alaca komutanımı sapasağlam bir şekilde mi görüyorum?" dedi Ege. Sırıttım. "Selamlar, nasılsınız görmeyeli?" dedim ve yanlarına yaklaştım.

"Alaca sen vurulmamış mıydın? Ve burada ne işin var?" dedi Yavuz. "Vurulmadım içimde koruyucu yelek vardı. Biz sizi takip ediyorduk. Baktım ki benim askerlerime pusu kurulmuş. Onu dağıttık Selim Başçavuşla beraber." dedim. "Komutanım haklı Sancak komutanım. Minik bir oyun oynadık da geldik." dedi Selim de.

Yavuz sırıtıyordu. "İyi o zaman, devam edelim yolumuza." dedi Yavuz. Selimle ikimiz onayladık. ben Yavuz'un yanına geçmiştim. Selim de benim arkama geçmişti. Yavuz bir koluyla belimi dolamıştı. Başını bana eğdi. "Siz neden yanımıza gelmek yerine bizi takip ediyordunuz?" dedi. başımı yukarı doğru kaldırdım. "Timde hain var. Normalde pusu olsa bile gelmeyecektik. Adamları susturucuyla hallettik zaten. Bir tanesine yetmedi." dedim.

"Bizim timde hain mi var?" dedi. başımla onayladım. "Benim şuan burada olmamam lazım. Fakat sizi tehlikeye sokamazdım." dedim. "Seni vuran kişinin Ekim olduğunu biliyor musun?" dedi Yavuz. Başımı salladım.

"Karakola gidelim her şeyi sana anlatacağım fakat sen, ben ve albayın haberi olacak." dedim. "Merak etme Alacam. Benden sır çıkmaz." dedi. Gülümsedim. Onun da yüzünde maske vardı. İkimizin de sadece gözleri açıktı. Birden arkamdan gelen Selim yanıma geldi ve kulağıma eğildi.

"Komutanım bu Ekim de bir şeyler var. Gizli köşe arıyor. Büyük ihtimalle başkanla görüşecek." dedi. "Tamam benim bir planım var. Yavuzla bir konuşayım. Haber veririm sana." dedim. "Emredersiniz komutanım." dedi ve arkaya çekildi. Yavuz bana anlam veremeyen gözlerle bakıyordu.

Yavuz'un kulağına doğru yaklaştım. "Yavuz şuan ne dersem yapmak zorundasın. Biliyorum üstümsün. Ama bu çok önemli." dedim. "Güzelim ne gerekiyorsa söyle. Anında emrine amadeyim." dedi. Güzelim dediği an zaman sanki benim için durmuştu. Hemen toparlandım.

"Şimdi tim olarak marşı söyleyeceğiz. Fakat yapmamız gereken şey Ekimin sağ elinde tuttuğu telefon. Onu yere düşürmeliyiz ama kullanamayacak halde olmalı. Bak Yavuzum bu bizim için çok önemli. Ben gidince sana anlatacağım." dedim. Maskenin üzerinden anlımı öptü. "Sen bana hep Yavuzum de ben her şeyi yaparım" dedi. Gülümsedim.

"Hangi marşı Söyleyeceğiz peki?" dedim. Biraz düşündü. "Çevik Kuvvet olur mu? Tam bize göre." dedi Yavuz. Güldüm. "Tamam olsun." dedim ve yanıma gelmesi için Selime işaret verdim. "Selim şimdi hep birlikte marş söyleyip tempolu bir şekilde koşacağız. O sırada hangimiz daha yakın olursa o yanlışlıkla olmuş gibi Ekimin telefonunu düşürecek. Fakat kırılması lazım." dedim.

Selim başını salladı. "Tamamdır komutanım." dedi ve eski yerine geçti. Ardından Yavuz time döndü. "Savaş Timi Çevik kuvvet maaşı söyleyerek tempolu koşu marş, marş!" dedi. Tim gibi ben de hazır ola geçtim. "Emredersiniz Komutanım." dedik ve Başladık.

Ozan Ünsal- Çevik kuvvet

Gardaş şimdi Şırnak'tayız, Turan elde bir noktayız.

Elde copla çevik kuvvet, robokobla panzer kuvvet.

Eylem yaparken hainler, panzer taşlar iken binler.

Binlerce Şehit ruhuyla, kavgam mücahit ruhuyla.

Bu eylemde köpekleşen, köşe başında bekleşen.

Küfre biziz dur diyecek, Türk başını kim eğecek?

Sen sağdan git ben de soldan, çık dışarı karakoldan

Ver copunla bel kırsın, vur kalabalık yarılsın.

Çevik kuvvet sokaklarda, yatmaz hiç yataklarda.

Umursamaz gençlik solsun, uyku sana haram olsun.

O Şırnak bir Türk ilidir, her il bize sevgilidir.

Namus kavgasıdır gardaş, acımadan vur arkadaş!

Söylemeye devam ederken Yavuz Ekime hepimizden daha yakındı. Bu nedenle iş ona kalmıştı. Hemen koşarak yanından geçti ve Ekim'in telefonunu yere düşürdü. Aynı zamanda ayağıyla ezmişti de. Yavuz hemen Ekim'e döndü. "Kusura bakma Ekim. Yanlışlıkla oldu çok pardon. " dedi. Ben sonda kurduğu cümle yüzünden gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Önemli değil komutanım da bütün her şey gitti daha yaptırılmaz ki bu." dedi Ekim. "Ne olacak oğlum sende olan belgeler falan ben de var. Yeni telefon alırsın. Hem eskimişti. İyi oldu." dedi. Ekim başını sallayarak onayladı. Yavuz time döndü. "Koşu bitmiştir. Yürüyüşe devam edebilirsiniz. Az kaldı zaten." dedi ve bizim yanımıza geldi.

"Ne kadar kaldı biliyor musun güzelim?" dedi. "500 metre kaldı. Yaklaşıyoruz." dedim. "İyi, yorulduk zaten." dedi. Başımla destekledim onu. İlerlemeye devam ederken birden tolga bize doğru geldi. "Komutanlarım ileride pusu olabileceğinden şüpheleniyoruz. Bence bir kontrol edelim." dedi Tolga. "Burada olduğumuzu bilmeleri imkansız." dedim. "Karakoldan bilgi almış olabilirler. Karakoldakilerin geleceğimizden haber var." dedi Yavuz.

Sinirle ellerimi sıktım. "Yapacak bir şey yok. Karakoldakileri riske atamayız. Çatışacaksan çatışacağız." dedim. Tam bir adım daha atmıştım ki bastığım yerden gelen klik sesiyle adımlarımı anında durdurdum ve sinirle soludum. Yavuz bana bakıyordu. "Ne oldu?" dedi Yavuz.

"Mayına bastım." dedim. "Ne?" dedi Tolga, Yavuz ve Selim. Yakınımda onlar olduğu için sadece onlar duymuştu.

"Bensiz savaşmak zorundasınız. Bırakın beni ve şu soysuzların soyunu tüketin." dedim. "Alacam seni nasıl bırakalım?" dedi Yavuz. "Bırakmak zorundasınız. Bırakmazsanız ayağımı çekerim ve kendimi öldürürüm. " dedim.

-8. Bölüm sonu-

Ay helloo

Ya wattpad Türkiye de ihlal yemiş? Nolur düzeltin. ben VPN ile giriyorum. Yani +18 olduğu için kapatmak yerine o hikayeleri kaldırın yani ben masum masum kitabımı yazıyorum.


Nasıl bölümü beğendiniz mi?

Bir süre bölüm atamayacağım hem bu wattpad hem de hiç evde değilim. Kusura bakmayın.

Yorum ve oy kullanalımmm

Yt; Eylulunuz2


Loading...
0%