Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm

@ezelin.satirlari

Ya nerede bu aptal şarj aleti? Hasbinallah! Beni şarj aletimle sınama ya Rabbim.

Yastığımın altına baktım yok! Yatağın altında yok! Masanın üzerinde yok. Çekmecede değil! Terasta da yok! Banyoda da olmaz yani diye düşündüm. Peki neredeydi bu aptal şey?

Odamın her yerini tek tek gezdikten sonra gözüme uzun bir kablo takıldı. Prizden aşağı doğru inen bir kablo. Hadi ama burada da olmuş olamazsın! O kadar baktım ama kör mü oldum acaba ben? En kısa zamanda hastaneye gidiyoruz Kumsal.

Telefonumu şarja taktiktan sonra terasa çıktım. Kahvem masanın üzerinde kalmıştı ve ben şarj aletimi ararken sanırım birazcık soğumuş. Bardağı dudaklarıma dayayıp bir yudum içtim ki içmez olaydım. Ağzımdan direkt "eyyy" diye bir ses çıktı. Zehir gibi...

Bardağı yerine geri bırakıp ajandami elime aldım. Bugün neler yapacağımızı planlayalim.

Yapılacaklar:

1- müzik dinlemek

2- lunaparka gitmek

Ama aklıma başka da yapılacak bir şey gelmiyor. Ne çabuk yaşlandım be. Unutkanlık desen var, usengeclik desen var... Ohoo Kumsal bu hayatı yaşamadan ölecek misin, ha kızım?

3- yeni post paylaş

Söylemiş miydim hatırlamıyorum ama Instagramda dijital içerik ureticisiydim. Dermatoloji ile ilgili paylaşımlar yaptığım bir hesaptı. 85,9B takipçiye sahiptim.

YKS'ye girmeden önce yazılım mühendisliği bölümünü istiyordum. Tercihlerimi vereceğim hafta dermatoloji uzmanı olmak o kadar istemiştim ki. Aldığım puan elverişliydi. İçime bir anda düşmüştü bu his İlgi alanlarıma da giriyordu. Tamam, belki usengecim ama bakım yapmaya bayılırım.

Dermatolog olduktan sonra hayata olan bakış açım değişti. Bol bol ders çalışıp bakimlandim. Öyle ki insanların sorunlarını gördükçe şükretmeyi öğrendim.

İlk olarak sosyal medyayı halledelim Kumsal. Bugün cilt bakım tüyoları hakkında bir video paylaşmayı düşünüyorum. Işıklı telefon tripodumu ve şarja takmış olduğum telefonumu yanıma alarak bahçeye çıktım. Şarj zaten yüzde kırk beş! Neyse yettireceğiz artık.

Dışarı çıktığımda çimlerin üzerine tripodumu bıraktım. Üzerine de dikey bir şekilde telefonumu ön kamerasını açarak koydum.

Videoyu başlattım. "Merhaba, bugün sizlere cilt bakım tüyoları vereceğim." Diye söze başladım. "1- deodorantinizi gece sürmeniz daha etkilidir. Çünkü ter bezleri geceleri daha az aktiftir. 2- asla ağda yaptırmayın çünkü ağda derinizi yakar ve tahriş eder. 3- içecekler için asla pipet kullanmayın. 4- retinol cildi inceltmez. "

Videoyu düzenledikten sonra paylaştım. Dün video atmadığım için bugün ikinci bir video daha çekecektim.

Videoyu başlatma tuşuna bastım. " Islak saça yapmamanız gerekenler, " videoyu durdurup tekrardan başlattım. Çünkü bu araya bir geçiş koyacagim. "1- ıslak saçla uyumak 2- ıslak saçı havluyla kurutmak. 3- ıslak saça düzleştirici maşa gibi sıcak şeyler uygulamak. " Bu videoyu da düzenleyip paylaşımları yaptım.

Odama geri dönüp bilgisayar masamın karşısına geçtim. Okuyamadigim bir sürü mail ve video yorumları vardı. İlk olarak mailleri açmıştım. Açılan ekranda beni birçok öneri, motivasyon sözü, tebrik sözleri ve sevgilerinden bahsettikleri tonlarca mesaj karşıladı. Bazılarına yanıt verebilmişken diğerlerine bakamamıştım.

Miran arıyor...

"Efendim?"

"Kuzen," eeee Miran? Ne heyecanda bırakıyon insanı!

"Hım?" Dedim en üşengeç halimle. Valla konusamiyom haa!

"Arkadaşlarla birlikte,"

"Benide götür" dedim hemencecik. "Hangi cehenneme gideceksen beni de götür"

"Offf" diye bir ses duydum. Hadi oradan sanki sırtında taşıyarak götürecek! "Tamam gel"

"Eee nereye gidiyoruz?" Valla bu çocuk manyak. Nereye götüreceğini söylemeden gel diyor. Tipini senin...

"Üzerine şık bir elbise giy." Diye lafa girdi. "Bir düğüne gideceğiz"

Ben elbise mi giyiyorum manyak? Neyseee hallederiz bir şekilde. "Tamam."

"Yarım saate oradayım " itiraz edeceğimi bildiği için hemen üzerime kapattı. Sülük!

Ne giyeceğim şimdi ben? Hah buldummmmm.

Hemen dolabimi açıp yeşil bir pantolon ve fileli kazagimi aldım. Kazagimin altına giymek için beyaz dar bir tişört ve takılarimi da aldım.

Hepsini üzerime geçirdikten sonra beyaz spor ayakkabılarımı giyip boy aynamın karşısına geçtim. "Yine çok güzeliz" dedim kendimi beğenmiş bir tavırla. Ama hep burcum yüzünden...

Makyaj masama geçip güneş kremimi sürdüm. Ardından dudaklarıma hafif bir şekilde ruj sürdüm. Valla normalde sürmem amaaa... Neyse! Sonrasında küçük bir eyeliner çekip kirpik uçlarıma hafif maskara sürdüm.

Hazırlanmam tahmin ettiğimden sekiz dakika fazla sürmüştü. Hızla merdivenlerden inip bahçeye çıktım. Bir sürü meyve ağacının olduğu bahçemizde İlayda annem ve Kerem babam taburelerin üzerinde oturuyordu.

"Ben Miranla bir düğüne katılacağım" diyerek yanlarına yaklaştım. İlayda annem başını aşağı yukarı sallayınca bakışlarım Kerem babama döndü. O ise ilayda annemin aksine başını sağa sola salladı. Off!

"Kerem," dedi İlayda annem. "Bırak gitsin kız" Kerem babam ise soylenenlerin aksine tekrardan başını sağa sola doğru hareket ettirdi.

"Lütfeeen Kerem babaaaa" diye yalvarmaya başladım. Kerem babam İlayda anneme baktı ve İlayda annem gözleriyle beni işaret etti.

"İyi, git hadi" Kerem babam bıkkınlık içindeydi. Yanlarından hızla ayrıldığımda "bende bir babayim, İlayda" diye mırıldandı. İçten içe söylediklerine güldüm. Kerem babam biraz daha söylenmeye devam edecekti ve İlayda annem ise 'sana katılmıyorum' diye kestirip atacaktı.

Onların bilindik senaryolarının tekrarını izlememe gerek yoktu diye düşündüm. İnsan bir filmi tekrar tekrar izledikçe sıkılırdı tabii.

Kaldırımın üstünde pıtı pıtı yürürken yanaşan bir arabanın camı açıldı ve içinde bilin bakalım kim vardı? Beni yürümekten kurtaran bu centilmen beyefendi tabii ki de pek sevgili kuzenim Miran.

Ben saçma sapan düşüncelere dalmışken, "atlasana kızım" dedi içeriden gelen bir ses. Kapı kolunu açıp öne bindim.

Yol boyunca biraz sohbet etmiştik, biraz kızmıştı, tozlu rafımızda saklı olan eski anılardan konuşmuştuk. Vesaire vesaire. Sonrasında araba büyük bir evin önünde durdu. İçeriye siyah takım elbiseli ve sarı saçları olan bir çocuk girdi. Yanında da kızıl saçlı, üzerinde mavi saten elbise olan bir kız ve kızın yanında küçük bir kız çocuğu vardı. Küçük kız da sarışındi. Beyaz bir elbise giymis ve saçlarına büyük bir kurdele takılmıştı.

Kızıl saçlı kız bana hafif tebessüm edip arakadaki koltuğa oturdu. Bende kapıyı açıp arabadan inerek arka koltuğa geçtim ve sarışın abimize öne geçmesi için yol verdim.

"Hoşgeldin kardeşim benim" dedi Miran yanında oturan sarışın çocuğa doğru. Sonra dikiz aynasından arkaya baktı ve "hoşgeldin yenge" dedi. Tabii ki de bana değil. Yanımda oturmakta bulunan kızıl saçlı kıza demişti bunu.

Aramızda derin bir sessizlik olunca dayanamadım ve söze girdim. "Kumsal ben" dedim oturduğum yerden doğrularak.

"Gaye bende," dedi kız elini uzatarak. Uzattığı elini tutup tebessüm ettim. Kızın gözleri sarışın abimize döndüğünde bende onlardan yana baktım. "Eşim, Mete" Yanında duran afacani göstererek "ve kızımız Lida"

Anlık biraz bocalamistim. Aklıma birkaç anı gelmişti. Bu sefer tozlu raflarda olmayan anılar... Hâlâ hepsi dün gibi aklımda olan anılar...

Mete... Gaye...

İçimden dua etmeye başladım. Lütfennnnnnnn Allah'ımmm bu gördüğüm insanlar benim kardeşlerim olsunnnn. Amin.

Ama bunu nasıl anlayabilirdim? Soyadlarını sorsam diyeceğim de küçüktüm ne anlardım soyaddan. Ayrıca koskoca ülkede binlerce Mete ve Gaye var. Sanırım biraz ümidimi kaybetmiştim.

"Memnun oldum" dedim hafif bir tebessümle.

"Kumsal," dedi Miran. Gözlerimi dikiz aynasanindan gördüğüm yüzüne çevirdim. "Onları tanıyor musun?" Diye sordu.

Kimleri? Mete ve Gaye'yi mi?

Başımı iki yana salladım. Gaye bütün bedenini bana doğru çevirince bende ona doğru baktım.

"Emin misin?" Dedi Mete denen beyefendi. Kardeşim ne bileyim emin miyim? Ama sanırım emin değildim. Onları tanıyor olabilir miydim? Yoksa yüce rabbim duamı hemencecik kabul mu etmişti?

Yutkundum. "Değilim," dedim Mete'ye doğru. "Gökyüzü anneyi taniyorsaniz emin değilim. Tanımıyorsaniz,"

"Tanıyoruz elbette "dedi Gaye küçük bir tebessümle. O zaman... Allah'ım seni çok seviyorum.

Tek kelime etmeden Gaye'ye sarıldım. O kadar sıkı sarıldım ki yılların özlemini üzerimizden kaldırdım.

Gökyüzü anneee....

Biz uzun uzun hasret giderdikten sonra araba büyük bir kır bahçesinin önünde durdu.

Düğün kimindi acaba? Gaye ve Mete de geldiğine göre onların da tanıdığı biri. Ama kim? Ya Kuzey ise ya da Miray peki ya Afra ve Berk ise. Kiraz da olabilir bak. Offfff!

Ama onlardan birinin olsa beni de davet ederlerdi. Yoksa beni davet etmemişler ve bu düğün onlardan birinin miydi? Ahhh ahhh!

Arabadan indiğimizde Miranin sol tarafına geçip "düğün kimin?" diye kısık bir sesle sordum.

Omzunun altından bana baktı. Sonra tekrar önüne döndü. "Desem tanıyacak mısın?" Demek ki benim tanıdığım birinin değil. Yaşasın be!

İkimiz de sustuk. Bahçeye giriş yapmadan önce kapının önünde ki büyük yazıyı gördüm.

Afra Efsun & Berk Efe

  Ne? 

Bu gerçek olamaz. Afra Efsun ve Berk Efe mi? Çağırmamışlar beniiiiğğğğğğ. Olduğum yerde durdum. Miran arkasını dönüp gelsene adlı bakışını attı. Somurtarak başımı sağa sola salladım.

Bana doğru bir kaç adım attı. "Delirdin mi kızım, ne diye gelmiyorsun?" Dedi sesinin en güzel tonuyla. Miran yazılım mühendisliği bölümünü okumuştu. Küçükken de hep derdi zaten. Türkçeyi çok güzel telafuz ediyordu. Belki de sırf o yazılım mühendisi diye ben dermatoloji okumuştum.

"Beni davet etmemişler." Dedim somurtarak. Büyük bir kahkaha attı manyak.

"Sen ne zamandan beri davet edilmediğin yerlere girmiyorsun" dedi dalga geçerek.

Omzuna bir şamar attım. "Defol git be!" Bu hallerime aldırmadan arkasını dönüp gitti. Sanırım burada yalnız bırakılmıştım. Ahhh yerin dibine girem emi!

Harbiden gidiyordu. Arkasına bakmadan gidiyordu hemde. Evet girmeliyim buraya. Düğünü bozmayalım kızım. Sonra trip atarız.

Tereddütsüzce bir kaç adım attım. Kapıda gelenleri karşılamak için durmuş klasik takım elbiseli birkaç beyefendiyle göz göze geldim. Onlara hafif tebessüm ederek içeri girdim.

Gözlerim tüm masalarda geziyordu. Ama tanıdık biriyle karşılaşamamıştım. Ne Miran ne de Gaye ve Mete kimse yoktu. Parmak uçlarımda hafifçe yükselerek biraz daha uzağımda olan masalara göz gezdirdim.

"Kimi arıyorsun?" Nefes alış verişlerini duyabileceğim kadar yakinimdan gelen bir ses... Yavaşça başımı arkaya doğru hareket ettirdim. Ardından tüm vücudumu ondan yana çevirdim. Kimden mi? Bir beyefendiden ama inanın kim bende bilmiyorum.

"Pardon?" Dedim kaşlarımı çatarak. Küstah bir gülüşle ellerini takım elbisesinin cebine koydu.

"Yardım etmemi ister misiniz?" Yaa sabır. Ne manyak varsa beni buluyor. Gözlerimi hafif kısarak, "hayır" diye yanıtladım.

Oradan olabildiğince hızlı adımlarla ayrıldım. Nereye gittiğimi de bilmiyordum ya neyse. Masaların arasından dolana dolana ilerledim. Sonra o muazzam derecede güzel olan kızıl saçlar ve beyazlar içinde küçük bir kız bakış açıma girdi.

Hele şükür!

Hızlı adımlarımı oraya çevirdim. Masalarında iki kız daha vardı. Hepsinin gözleri beni bulunca tebessüm ederek rastgele bir sandalyeye oturdum.

"Aa Kumsal, nerede kaldın?" Ne diyeceğim şimdi. Afra ve Berke trip attığım için Miran beni kapıda bıraktı sonra da kayboldum gibi bir şey oldu mu diyeceğim? Ahh çok kötü bir fikir.

"Arabada telefonumu unutmuştum, onu almaya geri döndüm ondan" diye bir yalan salladım.

"Kumsal," diye mırıldandı Gaye. Masaya dönük bakışlarımı ondan yana çevirdim ve devam etti. "Çok küçüktün ve en küçüğümüz sendin. Bir çoğumuzu unuttun belki de." Diye anlatmaya başladı. Nereden çıkmışti şimdi bu?

Az önce gülücükler saçan yüzüm oldukça ifadesiz bir hâl almıştı. "Unutmadım Gaye. Çok küçüktüm. Size dair çok şey hatırlamıyorum." Başını sallayıp beni onayladı.

Masada oturan kızlardan sarışın olanı, "yani bizi hatırlamıyorsun" diye araya girdi. Uzun kirpiklerine maskara sürmüştü ve gözlerini muazzam derecede güzel gösteriyordu.

Başımı iki yana salladım. "Kiraz ben. Hatırladın mı?" Sarışın kız ve Gaye arasında bir yerde oturmuş olan kumral kız bana melül melül baktı.

Kiraz...

İsimleri zaten hatırlıyordum ama sima olarak taniyamiyordum. "Ben de Miray. Minik Kumsal'ın deyişiyle Mila" kikirdadim. En çok o benle oynardı, saçlarımı örmeden uyutmazdi, bahçe hortumlariyla haftada bir kez eğer uslu durursam iki kez banyo yaptırirdı. Ahhh o günler!

"Benden sonra hepiniz evlatlık alındınız di mi?" Dedim. İlk başta birbirlerine baktılar. Sonra Miray iri gözlerini bana çevirerek, "bunları uzun uzun konuşacağız. Ama şimdi değil." Dedi en şefkatli bakışlarıyla.

"Tamam " dedim ve kendimi tutamayarak bir soru daha yönelttim. "Berk ve Afra mı evleniyor bugün?"

Gaye başını aşağı yukarı salladı. Sanki bilmiyormusum gibi ne diye sorduysam. "Bana niye haber vermediniz?" Diye sordum bu seferde.

"Miran seni buraya getirmenin çok kolay bir yolunu biliyormuş." Dedi Miray. Kiraz ise suskun hâlini koruyordu. Rezil ettin beni di mi Miran. Adımız görgüsüz diye çıkacak. Aahhhh!

"Onu nereden tanıyorsunuz?" Dedim bu seferde. Sanırım tek kelime daha edersem beni şu masanın altına gömecekler.

Miray hiç de sıkılıyor gibi değildi. Tüm sorularımı somurtmadan, bıkıp usanmadan cevapliyordu. Tıpkı çocukluğumuzda ki gibi.

Güldü. "Onlar seni alınca bizde oradaydık ya hani." Başımı onaylarcasina salladım ama hiçbir şey anlamamistim. "Kuzey seni çok yakından takip ediyordu. Bu yüzden tüm sülaleni tanıyoruz sanırım."

  Ne?

"Ne zamandır?" dedim en mal halimle.

"Senden birkaç ay sonra Kuzey evlatlık alındı. Aslında aile kiraz için gelmişti ama Kiraz seni bulması için Kuzeyi almalarını istedi. İlk başlarda koruyucu ailesi tarafından takip ediliyordun. Ta ki Kuzey on sekiz yaşına gelene kadar. Yani anlayacagin yirmi bir yıldır."

İnanmıyorum gerçekten. Böyle bir şey yapacak kadar ne etkilemişti onu. Onları... Bu kadar sevilmiş mıydım ben? Sahiden bu kadar sevilecek ne yapmıştım ben?

"Kuzey boyayıp sattığı küçük taşların parasını biriktirip çok istediğin oyuncak doktor çantası setini alacaktı."

Kuzey bunlari gerçekten yapmış mıydı? "Bunları anlatmana ne gerek vardı Miray." Bu da kim? Arkamı dönüp sesin geldiği yöne baktım. Ah girişte karşılaştığım çocuk. Bir saniye, bir saniye... Yoksa. Hayır!

Miray ne olmuş adlı bir bakış attı. Kiraz tepkisizdi. Gaye ise kikirdiyordu. "Bilmesine gerek yok!" Diye çıkıştı sanırsam Kuzey adlı çocuk.

"Kıza merhaba bile demedin, Kuzey" dedi Gaye. E haklı. Anca lak lak yapsın.

Güneşten dolayı hafif kisilan gözleri beni bulunca ayağa kalktım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Yıllar sonra böyle karsilasmamaliydik. Böyle olmamalıydi.

Şu an yapmak istediğim tek şey ona sarilmakti. Kocaman sarılmak istemiştim.

Kocaman sarılmak...

Peki ya neden? Bunu neden istemiştim?

Sanki kapıda hiçbir şey olmamış gibi kollarını iki yana açtı. Evet! Bende ona doğru ufak adımlarla yaklaşarak kollarımı bedenine doladım. Tâbi bedeni biraz kol boyumu geçiyordu. İki elimi birbirine yetistiremesem de sarıldım.

....

"Siz Mustafa kızı Afra Efsun Pamira, Recep oğlu Berk Efe Bilir'i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Afra elini kabine koydu ve "EVET!" Diye bağırdı. O kadar heyecanlanmışti ki bu yüzünden okunuyordu.

"Peki ya siz Recep oğlu Berk Efe Bilir, Mustafa kızı Afra Efsun Pamira'yı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Berk hiç tereddüt etmedi. "Evet" dedi erkeksi bir ses tonuyla.

"Sizlerde şahitlik ediyor musunuz?" Diye sordu nikah memuru. Afra'nin erkek kardeşi Samet ve Berk'in kuzeni Caner aynı anda "Evet" diye bağırdılar.

"O zaman bende belediyemizin bana verdiği yetkiye dayanarak sizi karı koca ilan ediyorum." Alkış sesleri tebrik sesleriyle karışınca kulağa gelen cıvık ses beni rahatsız etti ve o ortamdan biraz daha uzaklaşıp Miran'ın arabasına doğru ilerledim.

Miranda tek ayağını aarabaya yaslamış bir eli cebinde öteki elinde ise sigara olan bir pozisyonda duruyordu. Kaç defa dedim içme şu zıkkımı diye ama kime laf anlatıyorum ki.

"İçeri girmeni beklemiyordum, keçi" sensin keçi pis goril.

Öçerö görmenö beklemöyördöm... Lak lak!

"Küsüm sana ben" dedim somurtarak. Kollarımı karnimda birleştirdim ve ona arkamı döndüm.

"Hadi ama Kumsal barışalım." Dedi çocuksu bir alayla. Küstah!

"Biliyor musun," dedim ona doğru dönerek. İşaret parmağımla elindeki sigarayı gösterdim. "Bir gün o zıkkımdan dolayı öldüğünde sana göz yaşlarımı harcamaktan çok korkuyorum."

"Bencilsin işte, doktor" dedi kahkaha atarak. Asıl bencil kendisi. Bir gün bu zıkkım yüzünden ölürse geride kalanlar mahvolacak.

 

Bugün nasılsıniz bakalım? Hı? Beni sorarsanız ben iyiyim teşekkür ederim 🤍 hepinizi çok çok seviyorum. Destek olursanız çok sevinirim şimdiden teşekkürler.... 🦋🐞

 

  

  

   

 

   

 

 

 

 

 

 

   

  

Loading...
0%