@ezelin.satirlari
|
Korku nedir herkes bilir ve herkesin korkuları vardır. Kimisi böceklerden ,kimisi karanlıktan korkar. İllaki herkesin korktuğu bir şey vardır.
Ben Dr. Kumsal Arıkan ve sevdiklerimi kaybetmekten korkuyorum. Evet. Normal insanlar gibi karanlık veya gök gürlemesinden değil sevdiklerimi kaybetmekten korkuyorum. Ki zaten normal bir insan olduğum da söylenemez de o ayrı konu.
Beni aramamışlar diye düşündüğüm kardeşlerim aslında beni hiç kaybetmemişlerdi. Peki ya neden gizli yapmışlardı bunu?
Kafam şu an tarhana çorbasıydı. Bir çok sorum, cevap istiyordu ama kimse bunları yanitlamiyordu. Ya da yanıtlayacaklardi. Her neyseee...
Dün olan düğünden dolayı yapılacaklar listeme uyamamıştim ve orada gidilmeyi bekleyen bir lunapark vardı. Hiç tadım kalmamışti ama muhakkak yapmam da gerekiyordu. Bütün enerjimi somurmuslerdi. Üstüne üstlük bir de hastaneye gitmiştim. Bugün hem çok yorgun hem de her zamankinden daha uzun gibiydi.
Biz Kuzey yarım kuredeydik. K.Y.K. için en uzun gündüz 21 Haziran tarihinde yaşandığına göre bugün 21 Haziran mı?
Telefonumun ekranından tarihe baktım. 12-08-2024. 21 Haziranı geçmişiz ohooo. Bir saniye, bir saniye ağustosun on ikisi mi?
Cevap gelmedi.
" Evet!" Dedim kendime yanıt olarak. "Doğum günümüze son altı gün Kumsal. Yani o günü saymazsak. "
Avucuma bir öpücük bırakıp avuç içimi yanağıma dayadım. Kendimi öpüyormuşumcasına. "İyi ki doğmuşum yaa şimdiden" yanağımdan bir makas aldım.
Ağustos aslanı olmak beni hep gururlu kıldı. Neden bilmiyorum ama sanki en güçlü kadınlar Ağustos aslanları . Ya da bana göre öyle.
Yatağımda sırtüstü yatarken gözlerim duvar saatine takıldı. Sekize çeyrek var. Çok iyi. Yarın evde olduğum için dinlenmeye bir sürü vaktim de var olduğuna göre biraz yürüyüşe çıkabilirim. Fena mı olur?
Evet şimdi dinlenip yarın gitmek yerine, şimdi gidip yarın dinlenmeyi düşünüyorum. Normal bir insan olmadığımı söylemiştim.
Kırmızı sweatimi ve kot pantolonumu giyip aynanın karşısına geçtim. Beyaz spor ayakkabılarımı da giyerek odamdan çıktım. Kapıyı kapatıp merdivenlere doğru ilerlerken aklıma telefonumu almadığım geldi ve hemencecik odama doğru koştum. Yatağımın üzerinden telefonumu ve cekmecemde bulunmakta olan kredi kartımı alarak tekrar odadan çıktım.
İlayda annem ve Kerem babam davetli oldukları bir düğüne gittikleri için alt kat bir hayli sessizdi.
Oysa normal insanlar şuan televizyon karşısında oturup cips yiyerek kola içiyorlardır. Amaaaa ben normal bir insan değilim. Çok şükür elhamdülillah.
Kaldırımın üstünde minik adımlarla ilerledim. Bir süre nereye gideceğimi bilmeden yürüdüm ,yürüdüm. Sadece kaldırım taşlarındaki sarı yerlere basarak yürüdüm. Sonra sessizce müzik mırıldanarak yürüdüm.
Az ileride duran pamuk şekerciye doğru koştum. Evet koştum. Tıpkı cocuklugumdaki gibi. Düşündüm de minik Kumsal ve şimdiki Kumsal arasında ne kadar fark vardı. Mesela minik Kumsal oraya doğru koşar ama eli boş geri dönerdi. Şimdiki Kumsal ise oraya doğru koşup eli dolu dönecek.
"Beş tane pembe, üç tane de mavi alabilir miyim?" dedim pamuk şeker satan adama doğru. Yutkundum. Boğazımda bir düğüm oluştu.
Pamuk şekerlerin parasını ödeyerek oradan ayrıldım. Çimlerin uzerine oturdum ve pembe bir pamuk şekeri paketinden çıkardım. Onu minik Kumsal'ın yerine yedim.
O bitince diğer pembe pamuk şekerin paketini açtım. Onu da minik Miray yerine yedim.
Sonra kalan üç pembe pamuk şekeri Kiraz, Gaye ve Afra yerine; üç mavi pamuk şekeri ise Berk, Mete ve Kuzey yerine yedim. Sanırım şeker hastası olmama ramak vardı.
Ayağa kalkıp o yana bu yana savurdugum pamuk şeker naylonlarini alarak az otemde duran çöp kovasına attım. Sonra bir süre daha nereye gittiğimi bilmeden yürüdüm.
Kaldırım taşlarının arasından zar zor çıkmış minik pembe renkte çiçekler vardı. Onlara basmadan yürümeye çalıştım.
Birkaç adım daha attıktan sonra omuzumda bir el hissettim. Biraz ürkerek omuzumun üstünden arkama çevirdim bakışlarımı. Haydaaa! Sarhoşun birine denk geldik.
"Napyon bu saatte dışarıda?"diye sordu. Yerinde sürekli sendeliyor ve bana tutunmaya çalışıyordu. O ileri doğru adım attıkça ben geriye atıyordum adımlarımı.
Dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı. "Nasıl?" dedim. Artık titremiyordum. İşte bu kızım!
"Kadın değil misin sen?" Tekrar sendeledi. Elini omuzumda hissettiğimde hızla bileğinden tutarak geriye savurdum. Devam et kızım!
"Haa," dedim yeni jeton düşmüş bir edayla. "Kadınım ve bu saatte burada ne işim var öyle mi?" Diyerek göğsüne vurdum. Hadi kızım!
Başını zar zor aşağı yukarı salladı.
"Kırıp dizimi evde oturayım öyle mi?" Dedim ve bir kere daha göğsüne vurdum. Aferin sana kızım!
Tekrar başını aşağı yukarı salladı.
"Sizin hayata bakış açınız nasıl acaba? Kadın demek köle demek değildir. Bunu o teneke kafana sok. Anladın mı beni?" Ses tonum bir hayli yükselmişti. Resmen şu an bağırma aşamasını geçmiş kükrüyordum.
Küçümser birkaç bakış attığında sinirlerim artık zıplamaya uzayda devam ediyordu.
"Sen etrafta sarhoş gezebileceksin ama bir kadın olarak ben mi dışarı çıkamayacağım?" Üst üste göğsüne vurmaya devam ettim. Artık ellerim zayıflamış durumdaydı. Ama tüm hıncımı ondan çıkarmama engel değildi. İşte bu kızım!
"Sen kendini ne halt sanıyorsun, ha?"
Biraz daha sendeleyip arkasındaki duvara çarptı ve yere düştü. Yoksa ben mi ittim?
Arkamdan bir ses duydum. Adımlar bize yaklaştıkça ses daha da netleşiyordu.
"Arkadaşım adına özür dilerim hanımefendi. O biraz sarhoş da. " Dedi en mağdur ses tonuyla.
Sadece başımı aşağı yukarı salladım. Zira şu an söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. Ne diyebilirdim ki?
Kadınlar kırmızı çizgimdi. Konu kadınlar olunca nutkum tutuluyordu. Garip duygular etrafımı sarıyordu ve biliyor musunuz ülkemizin güçlü kadınlara ihtiyacı vardı. Peki ne kadar gucluyduk? Yüzde otuz beş, yüzde kırk? Ha, ne kadar?
Adamların bulunduğu yerden hızla koşarak uzaklaştım. Astımımdan dolayı nefesim tutuluyordu. Spreyimi kullandım. Damağımdan boğazıma doğru akan serin tadı herkes sevmezdi ama ben severdim. Çünkü ben herkes olmaktan nefret etmiş bir kişiliğe sahiptim.
Kaldırım taşlarının çıkıntı kısmına oturdum. Yüzümü avuçlarımin arasına aldim. Arkama dönüp peşimde birinin olup olmadığını kontrol ettim. Çok şükür Allah'ıma kimse yoktu.
Eve yürüyerek gitme hayalleri de kurmuştum ama şuan hevesim beni uzun bir sureligine terk etmişti. Yoldan geçen bir taksiyi durdurarak bindim.
Eve vardığımda direkt olarak kendimi odamda buldum. Zavallı ayaklarım gelir gelmez nereye gideceklerini hemencecik öğrenivermişler. Makyajımı sildim ve kıyafetlerimi hemen değiştirerek pijama takımımı üzerime geçirdim. Saçlarımı tarayıp örerek omzuma bıraktım.
Merdivenleri inerek mutfağa gittim. Acıkmıştim. Evet hoş şeyler yaşamamıştım ama açtım. Tencereye sıcak su ve makarnaları koyup haşladim. Bir de tuz ekledim. Makarna haslanirken sebzeleri küçük küçük keserek makarnamin üzerine ekledim. Biraz karıştırarak onları da pişirdim ve makarnam suyunu iyice çekince hazır olduğunu anladım. Şuan sogutacak veya bekletecek halim yoktu. Zira kurt gibi acıkmıştim. ***
Çayımdan bir yudum aldım. Şuan çok mal bir ortamda bulunmaktaydım. Yanımda Kuzey'in evlat edindiğinde sahip olduğu kardeşi Çağrı ve bugün tanıştığım arkadaşları Caner , Alperen ve Görkem vardı.
"Kıza seni seviyorum dedim, bende kendimi çok seviyorum dedi. " Diyerek hayvan gibi anırdı Görkem. Herkes ona mal görmüş gibi bakarken o çayından bir yudum alarak gülmeye devam etti.
Komik olduğu için bende güldüm.
"Bana birini hatırlattı" dedi Kuzey ifadesiz tavrıyla. Yanında uslu uslu oturan bana baktı ve dudaklarında yarım bir gülüş belirdi. Ne yani kız beni mi hatırlatmış?
Bu nasıl iş yaaa! Kumsal desek akıllarına ego gelir. Pis ergenler!
Onu bunu boşverinde benim gibi mükemmel bir prensesin doğum gününe son beş gün. Ay çok heyecanlııııı...
"Ne münasebet," diyerek kollarımı göğsümde bağladım. En rahat tavrımı kusanarak bir kez daha yüzüne baktım. Çok da inkâr edemezdim. Sonuçta egoistdim. Ama ne olursa olsun kendimi azıcık savunmaliydim ve savunmuştum. Evet bu şekilde savunmuştum. Ne münasebet diyerek!
"Lan harbiden malsın," dedi Alperen Görkem'e doğru. Muazzam derecede göz devirdi. Bende mal gibi her şeye gülmeye devam ettim. Elimi ağzıma kapatarak güldüm.
"Görkemcigim bende seni seviyorum mu deseydi? Ha?" Dedi Caner. Başını la havle manasında sağa çevirdi. "Nereni sevsin lan senin?"
Çağrı sessizliğini koruyor ve camdan dışarı bakıyordu. Kuzey'in bakışlarını üzerimde hissettiğimde başımı ona doğru çevirdim. Kahverengi gözlerinde özlem var gibiydi.
"Kurban olsun bana" dedi Görkem oturduğu yerde dikleserek. "Benim gibisini nereden bulacak? Bulamaz. Beni kaybetti"
Caner ve Alperen en kinayici bakışlarını attılar. "Onu bunu boşverinde Kumsal iyi dövmüş dünkü züppeyi." Dedi Alperen sırıtarak.
Kuzey yerinde doğruldu. "Züppe?" Diye sordu. Züppe ne beee! Ne iğrenç kelimeler kullanıyor bunlar.
"Adam sarhoş mu neydi, ona bir şeyler söyledi. Sonra Kumsal öyle bir vurdu ki adamın göğsüne. " Dedi Caner. Ne yani onlar orada mıydı? "Yalnız çok havaliydin."
"Ne zaman oldu bu? Orada mıydınız lan siz?" Kuzey bir tık fazla mı sinirlenmişti yoksa onun en normal hâli bu muydu?
"Sosyal medyaya çıkmış," dedi Alperen sırıtarak.
"Ne?" Dedim.
Rezil mi oldum? İlayda annem ve Kerem babam görmüşmudur acaba? Ya gorduylerse? Ya hangi mal çekti bunu videoya?
"Ne sırıtıyon lan?"
"Kumsal üstesinden geldi adamın, Kuzey"
"Aç videoyu," dedi biraz daha sakinlemeye çalışarak. Burun kemerini sıktı. "Bakalım kimmiş o... Her neyse"
"İyiyim ben Kuzey yaaa!" dedim uzata uzata. "Bildirdim ona haddini "
Aradan yarım saat geçti. Nasıl mı geçti? Kuzey adamın peşini bırakmayacağım diyip durdu. Ben ise onu yok birşey, iyiyim falan filan diyerek ikna etmeye çalıştım. Başardım da. Alperen ve Caner Görkem'e gülmeye devam etti. Çağrı duruşundan ödün vermedi. Vesaire vesaire...
"Ben artık kalkayim, yarın hastaneye gideceğim biraz dinlenmek istiyorum." Dedim. Yarın hastaneye gidecek olmam biraz üzücü ve yorucuydu. Ama bir insana iyi gelmek... O duygu tarif edilemez en güzel duygudur bir doktor için.
Kuzey benimle ayağa kalkti ve diğerleri sadece baş salladı. Çağrı da Gökçen kitabındaki Timur Tönge gibi yaa. İki yılda kırk kelime zor konusan bir tip. Kitabı Miray'in önerisiyle okudum. Ama iyi ki de okumuştum, güzel bir kitaptı. Miray resmen beni kitap bağımlısı yaptı. Kitabı kapatasim gelmiyor.
Diğerlerine tebessüm ederek Kuzey ile çıkışa doğru ilerledik. "Gel seni ben bırakayım" dedi sesinin en yumuşak tonuyla.
Başımı aşağı yukarı sallamakla yetindim. O şoför koltuğuna oturdugunda bende peşinden paytak adımlarla ön koltuğa geçtim.
"Çok güçsüzsün, Kumsal" dedi gözlerini yoldan cekmeyerek. Arka koltuğa omuz üstümden baktım kimse yoktu. "sana diyorum, sana!" dedi bu seferde
Bana mı?
Niye bana diyor?
"Dünkü olaydan bahsediyorsan adamın haddini bildirdim" diyerek kendimi savunmaya geçtim.
"Yeterli mi sence? Eminim ağlamakla taçlandırmışsındır olayı" nasıl bildi? Valla da ağlamıştım. Eve gidince salya sümük içinde ağlamıştım hem de. Hayır! O haklı değil ben güçsüz bir kız değilim!
"Her zaman yanında birileri olmayacak, Kumsal" diye homurdandı. Çok bilmiş! Eee başka! "Ağlamak olaylara çözüm değil, her zaman yaninda olup göz yaşlarını silemeyecegim. Bunu sana kimse yapamaz. Sen bu değilsin, seni biz böyle yetiştirmemistik, "
Haklıydı! Ne yazık ki haklıydı. Ben güçsüz bir kızdım. Sarhoş bir adamın göğsünü yumruklamak beni güçlü yapmazdı. Yapmaya yetmemişti. Gözyaşlarımı silecek kimse olamaz ki. O haklı. Kendi gözyaşlarımı ya kendim silecek ya da hiç akıtmayacaktım. Verebileceğim en doğru karar buydu.
Araba durduğunda camdan dışarı doğru baktım. Evimin onundeydik. Kapıyı açıp arabadan indim. "Eve gidip söylediklerime de ağlamayacaksın umarım " dedi hafif bir tebessümle.
Gülümsedim. "Ağlamayacağım, " dedim kapıyı kapatarak. Bahçe kapimizdan içeri girdim. Bugün hava çok mu güzeldi yaa? Bence bahçede kitap okumak şuan için verilebilecek en doğru karardı. Hızla odama doğru koştum. Merdivenlerde ayağım takıldı. Sendeledim ama düşmedim şükürler olsun ki. Çilek desenli beyaz pijama takımımı giyerek yatağımın üzerindeki kitabımı aldım. Gökçen...
Aşağı tekrar indiğimde mutfakta yemek hazırlayan İlayda annemin yanına uğradım. "Menüde ne var şefim?" Diye sordum. Yanına iyice yaklaşarak yanağına bir öpücük kondurdum.
"Tavuk sote yapıyorum güzel kızım" diye yanıtladı beni.
Ona tebessum ederek mutfaktan çıktım. Kerem babam televizyondan haber kanalları izliyordu. Onu hiç rahatsız etmeden direkt olarak bahçeye çıktım. Sanki hamak bana gel diyor gibi. Ay hamakta kitap okumak mı? Zerre düşünmeden kendimi hamağın üstüne attım. Az kalsın düşüyordum ki düşmedim. Valla verilmiş sadakam var sanki. İkidir düşmüş gibi oluyorum dusemiyorum. Bu halime güldüm. Bugün fazla mı gülüyordum? Neysee!
Kitabımın sayfalarını nazik dokunuşlarla karıştırarak kaldığım sayfayı buldum.
Bölümü nasıl buldunuz ? Kaydetmeden çıktığım için biraz az oldu bu sefer ki bölüm :) Neyseeee önemli değil! Sizin için tekrardan yazdımm. Çünkü siz buna değersiniz... Sizi çok seviyorum. Bol okumalı gunlereeee |
0% |