@ezgilend
|
Ağlamak yok artık. 13 yaşımda kendime verdiğim ilk emirimdi bu, tutmayacağımı bile bile vermiştim bu sözü kendime. Onun yanında bir ölüden farksızdım, canımı yakıyordu. Keşke abim olmasaydı, keşke doğmadan ölseydim, beynimi kemirip duran bir sürü acım vardı ve ben acılarımı sakladım. İçime akıttım tüm kanlı göz yaşlarımı, herşey yerli yerine oturdu kafamda, abim beni sevmiyordu ve hiç sevmemişti. Tüm davranışları bana bunu gösteriyordu. Biraz daha kandırabilmek isterdim kendimi, canım biraz daha büyüdükten sonra yansın isterdim, kalp kırıklarımı yok saymayı biraz daha geç öğrenmek isterdim.. asla bitmeyecek keşkelerim var bu hayatta, benden aldığı birçok şey var, önemi kalmayan ve acıyla harmanlanmış bir çocukluğum var mesela. Elimde çatalla yemeğimi eşeleyip düşünmeye devam ederken, sinirli sesi ulaştı kulaklarıma, ne zaman sakin olmuştu ki zaten? "Şu yemeğini adam akıllı bitir ya da defol git dersini çalış." Hissizce baktım yüzüne, bu nefreti nedendi bilmiyordum, bana anlattığı şeylerin hiçbiri bana gerçek bir sebep sunmamıştı. Daha doğmamış bir bebek neyin suçlusu olabilirdi ki? Bakışlarımdan çoğu kez nefret ettiğini ve ona öyle bakmamam gerektiğini yoksa kötü şeyler olacağını söylemişti. Çatalımı yavaşça tabağa bıraktım ve sessizce ayağa kalkıp sandalyemi düzelttim, sinirli bakışları bir an olsun üstümden ayrılmadı, inadına gözlerinin ta içine baktım. Tabağımı alıp yıkadım ve yerine koydum masayı toparlarken bile soğukkanlıydım. Eskisi gibi, ona yaranma çabalarım da yoktu. Daha 14 yaşındaydım oysa, yaşıtlarımın ne yaptığı umrumda dahi değildi fakat benim yarım kalan birçok şeyim vardı. Çenesini sıktığını farkettiğimde çok geçti herşey için, ayağa kalktı sinirle, iki adımda yanıma ulaşıp kolumu tuttu. Sıktığı için acıyan kolum yüzünden gözlerim doluyordu. "Bak çocuk! Beni çileden çıkarma, sana katlanmak zorunda olduğumu bildiğin için tüm bu hareketlerin değil mi?" Yüzüme saçtığı tükürükleri, tiksinmeme sebep olurken derin bir nefes aldım. "Hiçbir şey yapmadım abi." Dedim düz bir sesle. Bu onu daha da çileden çıkardı, hızla beni ittiğinde belim tezgaha çarpmıştı fakat belli etmedim, acıyan gözlerimi kırpmadım, gözyaşlarımın akmasına onun karşısında izin vermeyecektim. "Neden her hareketim batıyor sana, küçüklüğümden beri neden bu nefret?" boğazıma takılan yumruları yutkunarak zar zor kurdum cümlemi. Bana iğrenerek baktı bu sefer, yumruk yaptığı elleri bir an olsun gevşemiyor, koca cüssesi an be an beni korkutuyordu. Boğazında ve şakaklarındaki damarlar belli olmuş kıpkırmızı kesilmişti, koca bedenini sandalyeye attı, başını elleri arasına aldı. Ne zaman ağlayacak olsa böyle yapardı. Konuyu anladığım için, boğazıma bir yumru daha oturdu, duymak istemiyordum. "Annem senin yüzünden öldü.." derin derin aldığı nefesleri kalbime saplandı, yanına yaklaşmak istedim ama daha fazla sinirleneceği için ağrıyan belime aldırmadan biraz daha yapıştım tezgaha. "Sen olmasaydın, annemi alıp gidecektim, kaçacaktık, ama sen ona ağırlık yapıyordun.." sesi hırıltılı çıkmaya başlayınca sinirlendiğini anladım. "O şerefsiz.. annemi defalarca bıçakladı, hastaneye zor yetiştik.." başını kaldırıp kan çanağı olmuş gözlerini üstüme dikti. "Annemi kurtaramadılar ama sen kurtuldun, senin yüzünden öldü." ayağa kalktı ağırca, cüsseli bedeni karşıma dikildi, burnundan soluyordu, yemek dolu olan tabağını alıp duvara fırlattı, her yer berbat olmuştu, masayı sinirle devirdi. Kalbim korkuyla kasılırken, gözleri bana döndü, tek adımda bana yaklaşıp boğazıma yapıştı ve sıkmaya başladı, gözlerim kapandı, bir damla sol gözümden aşağı doğru yol almaya başladı. "Senin yüzünden annem öldü.." bağırdığından dolayı kulak zarım acımıştı. Ellerimi kaldırmak istesem de kaldırmadım ve tezgahı sıkmaya başladım, ona hiç direnmedim, ölmek istiyordum zaten, bu benim için bir fırsattı. Tam bayılma noktasına gelmiştim ki, ellerini üstümden çekti, gözlerimi zorlukla açtığımda, dağılmış görüntüsüyle karşılaştım. Affalamıştı, biliyordum. Bir adım geri çekildi, etrafına kısa bir göz gezdirdikten sonra gözleri boğazımda takıldı. O an artık gerçekten anlamıştım. Benden her zaman nefret edecekti. Kesik kesik aldığım nefeslerimin sesi ona ulaşsın istemedim. Artık benim için tehlikeli bir adamdı o, celladımdı, öldürmek yerine gün be gün beni kendimden nefret ettiren bir cellat. Dişlerimi sıkarak acıyan belimi tezgahtan ayırdım, gözleri hala sıktığı boğazımdaydı, berbat bir halde olduğumu anlamıştım. Yutkundu ve elini uzatmak için hamle yaptı, tokat atacağından korktuğum için bir adım geriledim. Korku dolu gözlerim elinde takılı kalmıştı. Elini geri çekti ve hızla çıktı mutfaktan. Dış kapının kapanma sesini duyduğumda sırtımı tezgaha yaslayarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Hıçkırıklarım evin duvarlarına çarpıp bana geri döndü. "Senden nefret ediyorum.." fısıltılı sesim bana bile zor ulaştı. Yerden destek alarak kalktım ve dağılmış mutfağı temizledim. Odama geçer geçmez kapıyı üstüme kiltileyip kitaplarıma gömüldüm. Kapı açıldı ve eve girdi. Kimsesizdim ben, kaçacak veya ondan uzaklaşacağım hiçbir yer yoktu. Ondan kurtulmak için çalışmam gerekiyordu. Ya da ölmem, ecelim gelene kadar buralardaydım ve bu yüzden tek yapmam gereken çalışıp ondan kurtulmak olacaktı. Kapım çalındı, kalbim korkuyla ağzımda atmaya başladı, sinirle homurdanıp sızlandım, beni rahat bırakamaz mıydı? "Sinirlerim tepemde zaten çocuk, aç şu kapıyı!" Tehditvari sesi beni titretmeye yetmişti, derin bir nefes alarak yatağımın üstündeki uzun kapşonlu hırkamı alarak üstüme geçirdim ve önünü kapattım. Bugün bu kararı almıştım, o bir yabancıydı ve dışarda nasıl geziyorsam evde de öyle gezecektim. Titreyen ellerimi yumruk yapıp açtım ve derin bir nefes alarak düz bir ifade takındım, kapının kilidini çevirdim ve kulpu aşağı doğru çektim, aralık kapıdan ona baktığımda kapıyı eliyle itti ve çatık kaşlarıyla sorgularcasına bana bakmaya başladı. "Kapını mı kilitledin?" Sonra gözleri üstüme takıldı, okula giderken giydiğim hırkamda oyalanıp gözlerini hissiz gözlerime çıkardı. Yutkunup, gözlerini kaçırdı. Bu hareketi beni oldukça şaşırtsa da tepki vermedim, elindeki ecza poşetini gösterdi ve ağzını açtı. "Yarana süreceğim, salona geç." Sinirli bir nefes bırakıp sakinleşmeye çalıştım, herşey onun için bu kadar kolaydı işte, pişman olmuştu ama bir özrü bile çok görüp aynı gaddarlıkla davranıyordu bana ve sadece banaydı bu tutumu.. en çok canımı yakan da buydu. "Kendim hallederim, sana ihtiyacım yok abi." şaşkınlıkla baktı suratıma, ben bile ona karşı gelmeyi düşünmezken o nasıl düşünecekti ki, birşey demek için açtığı ağzını kapattı ve poşeti bana verip hızla gitti kapının önünden. Mevsim Harvan olarak ona çizdiğim yüksek duvarları güçlendirdim böylelikle ve o duvarları kimsenin aşmasına izin vermemeye yemin ettim.
... Kitabı sevdiniz mi? Düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz. Beğenmeyi unutmazsanız sevinirim :) İyi okumalar.. Deneme amaçlı fotoğraftır sjsjsjsjsj |
0% |