Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Bölüm: Yerin Ayak Sesi

@f.kubrat

 

Bu kitapta geçen kişi isimleri(kişiler) ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür. Her şey bir kurgudan ibarettir.

 

 

⚔️

Kim derdi ki, benim bir kolyeye yenileceğimi, bir kolyenin belki de benim sonumu getireceğini, bütün şiddetlere, fiziksel ve ruhsal hepsine göğüs germiştim. Tüm bu olanlara ağzımı bile açmamıştım ama bir kolye benim bütün hayatımı alt üst edecekti ve bu kolye benim hayatımın tek anlamıydı. Belki de yaşamamın...

 

Karşımda Yağız Karahanlı vardı. Elinde ise benim kıymetlimi kolyemi tutuyordu. Zaaflar demiştim. Zaaflar dünyadaki en kötü şeydi. Ne vazgeçilirdi, ne de kabullenilirdi.

 

Peki ben şimdi ne yapmalıyım ya da ne yapacaktım? Zaafıma boyun mu eğecektim yoksa o zaafımı görmezden gelip geçmişimi mi silecektim?

 

Yağız Karahanlı, bir süre ülkenin manşetlerinden inmeyen, bütün polislerin hedefinde olan o adam şimdi benim karşımda oturuyordu. Bir polisin karşısında ya da eski bir polisin karşısında, evet acıydı ama ben artık bir polis değildim. Zordu ama olması gereken de buydu.

 

Ne kadardır sessiz kaldığımı bilmiyordum ama uzun bir sürenin geçtiğinin farkındaydım. O ise bu sessiz kalışıma hiçbir şey söylemedi. Konuş demedi, neden susuyorsun demedi. Tek yaptığı beni izlemekti.

 

Belki de hoşuna gitmişti. Benim böyle kapana kısılmam onu mutlu etmişti. O kolyeye bakıp derin bir nefes aldım ardından gözlerimi kapattım. O gözümün önünden bir sürü yüz geçti. İfşa etmem gereken bir sürü kişinin yüzü, sonrasında bir sürü yalan düşündüm. En olmayacak şeyleri bile düşündüm. En sonunda birine başvurmak zorunda kalmıştım. Ama tek düşündüğüm, benim ona yalan söylediğimi anladığı an kolyeme bir şey olma ihtimali, işte bu benim için çok acıydı.

 

Gözlerimi açtığımda hala daha beni izlediğini gördüm. Omuzlarımı kaldırdım ve dik bir konuma geçtim. Bakışlarımdaki bütün o korkuyu temize çektim. Ben Miray Ateştim ve bir kolyeye yenilemezdim ya da yenilebilirdim.

 

''Hangi parti?'' Diye sorduğumda uzun bir süre konuşmadığım için sesim hafif çatallı çıkmıştı ama bunu toplamayı başarmıştım.

 

Ben sorusuna soruyla cevap verdiğimde güldüğünü gördüm alaylı bir gülümsemeydi. O da aynı benim gibi duruşunu dikleştirdiğinde bakışlarını karanlık odanın içinde gezdirdi ve en sonunda benim gözlerimin içine baktı. Mutluluktan yoksun o gözlerime

 

''Hani'' dediğinde onunda sesi çatallı çıkmıştı. Boğazını temizlediğinde konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

 

''Hani senin şu saçını dağınık topuz yapıp üstüne de siyah ipli bir elbise giydiğin'' dediği anda durdu ve gözlerimin içine baktı. O bana ne söylediğinin yeni farkına varmış gibi bakarken ben de ona şaşkınlıkla bakıyordum. Sanki bu detayı söylememiş gibi devam ettiğinde onu bozmadım ve sessiz kaldım.

 

''Hani senin şu içeriye silahla girip milleti taradığın parti var ya, işte ondan bahsediyorum'' dediğinde başımı yavaşça sallayarak

 

''Benim olduğumdan emin misin, ya ben değilsem?'' Dediğimde tekrardan güldü.

 

''Senin olduğundan o kadar eminim ki'' dediğinde gözleri tekrar gözlerimi buldu. Kendimi tutamayarak ''anlamadım. Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?'' Diye sorduğumda bu sefer köşeye o sıkışmış gibiydi. Kolyeyi unutmamıştım ama onun unutmasını sağlayacaktım.

 

Şaşkınlıkla kalakaldığında ağzının içinden bir şeyler söyledi ama duyamadım. Tekrardan doğrulduğunda ''sahneye çıkıp 'hepinizi öldüreceğim, yeter ki zamanınızı bekleyin!' Diyen kişinin yüzünü unutmam mümkün değil'' dediğinde derin bir nefes verdi.

 

Konuşmama fırsat vermeden devam ettiğinde bir anda açıklama yapmaya başladı.

 

''Beni ölümle tehdit eden kişinin kim olduğunu merak ediyorum. Çünkü her kim beni ölümle tehdit ettiyse şu an ortalarda yok'' dedi ve kahkaha atarak ''belki de yerin altındalardır'' diyerek kahkahasını sürdürdü.

 

Kaşlarımı çatarak ona baktığımda ''bu bir cinayet itirafı mı?'' Diye sordum şaşkınlıkla, bu kadar erken beklemiyordum.

 

Düşünür gibi yaptığında ''değil ama sen nasıl anlamak istiyorsan öyle anla'' dedi. Kolyeyi tekrar elinde çevirdiğinde ''tamam beni bu kadar oyaladığını düşünmen yeter sana, sadede gelelim'' dedi ve oturduğu yerden kalkıp bana doğru bir adım attı. Adımı öyle büyüktü ki, bir adımıyla aramızdaki mesafe neredeyse yarıya inmişti.

 

Tepeden tepeden bana baktığında bakışlarımı kaldırıp ona baktım.

 

''O partide ne işin vardı. Asıl amacın kim öldürmekti ve sen neyi yanlış yaptın da hedefi ıskaladın?'' Diye sorduğunda elinde tekrar penseyi gördüm. Kolyemin tam da yanındaydı.

 

Bütün sorularını es geçtim ve sadece bir soruya odaklandım. Ayağa kalktığım da biraz önce fark etmediğim bir şeyi fark ettim. Boyu tahminimden de uzundu. Benim bile boyumun 1.70 olmasına rağmen bana yine de uzun geliyordu. Boy konusunu düşünmemeye çalıştım ve buzlarla kaplanmış gözlerine baktım.

 

''Ben'' dedim ve gülümsediğimde ''hiçbir hedefi ıskalamam, eğer bir şeyi yapmamışsam ve senin tabirinle ıskalamışsam emin ol bu benim seçeneğimdir. Belki de onun yaşamasını istiyorumdur'' dediğimde kaşları havalanmıştı. Bunu benden beklemediği aşikardı.

 

Tam konuşacağı sırada onu susturup konuşmaya devam ettim.

 

''O kişiyi o an öldürmedim çünkü canım öyle istedi ama Yağız Karahanlı, şu an o kişinin de öldüğüne eminim'' dediğimde tekrardan şaşırdı.

 

İşaret parmağımı kaldırıp göğsüne dayadığımda kısık bir sesle ''senin tarafından'' dedim. Bu onun daha fazla şaşırmasına neden olmuştu. Bir göğsümdeki parmağıma, bir de bana baktı.

 

Hala şaşkınlıkla bana bakarken başımı üzgün gibi salladım ve ''evet'' dedim ve dudaklarımı büzerek ''sandığından daha fazla şey biliyorum'' şaşırmaktan bir hal olduğunda elindeki kolye ve pense duraksadı. Bu sefer gülme sırası bendeydi.

 

''Ve'' dediğimde şaşkın bakışları bu kez yüzümde gezindi.

 

''O partiye birini öldürmek için giden tek kişi ben değildim. Birisi hatta birileri daha vardı'' dediğimde hiçbir tepki veremedi. Onun bu hali hoşuma gitmişti. Beni kolyemle tehdit eden adama acımayacaktım.

 

''Sen ve otuz adamın'' dediğimde bu sefer konuşmaya karar verdi ve

 

''Tüm bunları, nasıl, nereden?'' Dediğinde kahkaha sesim odanın içini doldurdu.

 

''Unuttun mu Yağız Karahanlı, ben bir polisim, eski olsa bile'' dediğimde yüzümdeki gülümseme asılı kaldı.

 

Başımı ona doğru yaklaştırdığımda üzülmüş gibi ona bakıyordum. O ise bana hiçbir şey söyleyememişti. Çünkü biliyordum onu bozguna uğratmıştım.

 

Onun sandığı beni bir aydır burada tuttuğu ve dışarıdan hiçbir haber almadığımdı ama haberi yoktu ki dışarıyı da ben yönetiyordum.

 

Ellerimi arkamda birleştirdim ve onun etrafında volta atıyordum.

 

''Üzgünüm ama sana bir haberim daha var'' dediğimde tam arkasında durdum. Sırtına baktığımda geniş omuzlarından onun şu anki ruh halini anlamaya çalışıyordum. Omuzları ne tam düşmüştü, ne de dimdik duruyordu. Dengesi sarsılmıştı, benim tarafımdan. Bunu yapmaya beni o mecbur etmişti.

 

Sessiz kaldığında başımı salladım ve adımlarıma devam ettim. Haberimi vermek için tam önünde durmayı bekledim. Durduğumda ise bakışlarını yere sabitlemişti.

 

''Elimde seni ve otuz adamını, hatta ve hatta çiyan1 ve 2'yi yok edebilecek kadar kanıtım var'' dediğimde bakışları üzgün bir şekilde bana döndü.

 

''Hadi ama bunu yapabileceğimi tahmin etmen gerekirdi'' dediğimde gülümsedim ve ona bakmaya devam ettim.

 

Zar zor ''sen'' diyebildi. Gülümsemeye devam ettiğimde ''evet biliyorum'' dedim ve hiç durmadan ekledim. ''Ben mükemmel, kusursuz biriyim, senin hesaba katamadığın bir şey vardı. O da benim zekam, sence ben buraya düşeceğimi hesaba katmamış olabilir miyim, bir zamanlar bütün haber bültenlerinde 'katil, cani' diye anılan bir kadınım ben, beni çok hafife aldın. Yakışmadı sana, senden daha iyi bir performans beklerdim'' dediğimde dudaklarımı büzdüm.

 

Hiçbir tepki yoktu sadece nefes alıp veriyordu. Ne düşünüyordu bilmiyordum ama benim bu tuzağımdan kurtulamayacağı kesindi. Doğruldum ve

 

''Sen az önce ne diyordun, ha benim kolyem, sanırım artık onu alabilirim'' dediğimde yine hiçbir tepki vermedi. Kolyeyi almak için eline doğru uzandığımda ilk defa o an hareket etti ve kolyeyi almamı engelleyip elini havaya kaldırdı.

 

Sert bakışlarımı ona çevirdiğimde ''tebrikler, güzel konuşmaydı. Bence artık sıra bende'' dediğinde neyden bahsettiğini anlamadım. Devam ettiğinde ise her şeyi daha iyi anladım.

 

''Bundan bir ay önce bir şeyler planlamaya başladın. Tüm bunlara ne neden oldu bilmiyorum ama o her neyse senin için çok önemli bir şeydi'' bana doğru eğildiğinde buna sebep olan şeyin ne olduğunu anlamaya çalışır gibi gözlerimin içine baktı. Hiçbir şey söylemediğimde ise biraz önce aynı benim yaptığım gibi etrafımda volta atmaya başladı.

 

''Sürekli olarak bir yerler gitmeye başladın. İlk önce bir bakkal sonra bir kafe daha sonra ise burası, partinin yapılacağı yere bir gün önceden garson kılığında teftiş için geldin. Silahını nereye koyacağını ve o bombayı nereye yerleştireceğini planladın ardından içerideki korumaların sayısını öğrendin ve sonra onları takip etmeye başladın. Daha sonra davetli listesine ulaştın ve bir şekilde kendini oraya eklettin. Çünkü biliyordun özel davet edilenlerin üstü aranmıyordu aransa bile senin silahını bulmaları mümkün değildi çünkü sen zaten bir gün önceden garson gibi buraya gelerek bir masanın altına silahını saklamıştın'' dediğinde hayretle ona baktım. O ise bu tepkime mutlu olmadı. Devam ettiğinde kurduğu cümle beni daha çok şaşırtmıştı.

 

''Bu ilk defa yaptığın bir şey değildi ama benim elime delilleriyle ulaşan ilk şeydi'' dediğinde gülümsediğini gördüm. Elindeki kolyeyi avucunun içine aldı ve ''ee nasıl senden bir şeyler öğrenmiş miyim?'' Dediğinde donuk bakma sırası bendeydi. Tüm bunları nasıl öğrendiğini anlamaya çalışıyordum.

 

Mümkün değildi, benim fire vermem mümkün değildi. Bütün kamera kayıtlarını silmiştim. Atladığım bir şey olamazdı. Peki o bunları nasıl öğrenmişti?

 

Tam bir şey söyleyeceğim sırada beni susturarak ''anla artık bu savaşı ikimizde kazanamayacağız, çünkü biliyorum ki ikimizde birbirimiz hakkında bir sürü şey biliyoruz. Delilleriyle'' dediğinde başımı ne olacak? diye salladığımda bakışlarım kolyeme kaydı. Bütün bu çabam hatta yalanlarım sırf onun içindi.

 

Kolyeme baktığımı fark edince ''tamam kolyeni sana vereceğim ama bir şartla'' dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım.

 

''Neymiş?'' Diye sorduğumda şartını kabul edeceğimden o kadar emindi ki uzandı ve bileğimi tuttuktan sonra kolyeyi avucumun içine bıraktı.

 

''Benimle çalışacaksın'' dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Bu bir iş teklifi miydi, yoksa bir zorundalık mıydı?

 

''İş derken?'' Dediğimde kollarını göğsünde birleştirdi ve

 

''Biliyorsun, maalesef benim sekreterim hakkı rahmetine kavuştu. E benimde sekretere ihtiyacım var. Şirkette benim yardımcım olacaksın, hem bir işin olur hem de gözümün önünden ayrılmamış olursun'' dediğinde bir şokla daha karşı karşıyaydım.

 

Bu ne demekti, bu, bu benim hayatımdaki en iyi fırsattı. Çünkü orada işe girmem demek, şirkettekilere yakın olmam demek ve onların bir kısmını kolaylıkla öldürmem demekti. İşte Yağız Karahanlı, hayatında ilk defa doğru bir şey yapmıştı. Bana bilmeden iyilik yapmıştı.

 

Avucumdaki kolyeye bakarak ''kabul'' dedim.

 

 

 

 

⚔️

Loading...
0%