Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5.Bölüm: Sonun Başlangıcı

@f.kubrat

 

Bu kitapta geçen kişi isimleri (kişiler) ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür. Her şey bir kurgudan ibarettir.

 

 

⚔️

 

İlk defa birisine meydan okumuyordum. Hatta daha önce de Yağız Karahanlı'ya meydan okumuştum.

Bu beni korkutmuyordu aksine beni mutlu ediyordu.

 

Öykü'ye de dediğim gibi ben gerçek yüzümü sadece ve sadece düşmanlarıma gösterirdim. Ona henüz gerçek yüzümü göstermemiştim ama sanırım o benim bu halimden bile korkmuştu.

 

Bakışlarına oturttuğu korkunun sebebi bendim ama onu ondan kurtarmak isteyen de yine bendim.

Çünkü hiçbir zaman karşımdaki kişinin güçsüz ve korkak olmasını istememiştim.

 

Uzun bir sessizlik oldu ve ben o süre boyunca gözlerimi Öykü'nün gözlerinden ayırmadım. Onun neden bu kadar çok sinirlendiğini anlamak için, çünkü bu basit bir sekreter mevzusu değildi, bu işte başka bir şey vardı.

 

Yağız'ın sesini duyduğumda hafifçe ona döndüm ve yüzündeki o ifadeyle karşılaştım. Gururla...

 

"Öykü" dedi bir kez daha ve sesini sakin tutmaya çalışarak devam etti.

 

"İlk günden olay çıkarmaya gerek yok" dedi.

 

Öykü hiç ses çıkarmadan Yağız'a bakıyordu. Sanki ondan bir şey bekliyor gibiydi. Belki bir savunma, belki de bir destek bekliyordu.

 

Öykü hareket etmezken Yağız hafiften ona doğru eğildi ve kısık bir sesle ama benim duyabileceğim bir tonda

 

''Onu çok zorlama derim'' dedi ve bana kısa bir bakış attı ardından da devam etti.

 

''Çünkü ben bile bazen ondan korkuyorum, ne yapacağını kestiremiyorum'' dedi ve bakışlarını benden ayırmadan doğruldu.

 

Ona gözlerimi devirdiğimde Öykü yeni yeni kendine geliyordu. Bakışları tekrar benimle buluştuğunda ona göz kırptım ve başımla Yağız'ı işaret ettim.

 

''Bence'' Yağız'ın cümlesiyle Öykü'nün bakışları tekrardan Yağız'da toplandığında ben etrafı inceleme çabasındaydım ama bir yandan da onları dinliyordum.

 

''En iyisi sen git ve çalışanları benim odamın önünde topla, onların da Miray...'' dedi ve bir anda duraksadı. Başımı ona çevirdiğimde göz göze geldik. Bakışlarını benden ayırmadan

 

''Miray Hanımla tanışmaları gerek '' dediğinde Öykü sonunda bir yaşam belirtisi verdi ve başını yavaşça sallayarak yanımızdan sessizce ayrıldı.

 

Yağız'ı tekrardan arkama aldığımda asansörün yanındaki çiçekleri incelemeye başladım. Asansörün hemen yanında iki tane saksı vardı. Bir tanesinde büyümek için sabırsızlanan dikenli bir bitki, diğerin de ise ona sarılmak için bekleyen bir sarmaşık vardı.

 

Birisi buluşmalarını dört gözle bekliyor. Diğeri kavuştukları anda yok olacaklarını biliyordu. İşte bu aşkın kısa bir özetiydi.

 

''Açıkçası'' kulağımın hemen dibinden gelen sesle olduğum yerde zıpladım ve yavaşça arkamı döndüm.

 

Yağız bir anda ne olduğunu anlayamazken bozuntuya vermeyerek ona bakmaya devam ettim. Elini havaya kaldırarak ''korkuttuysam özür-'' dediği anda ben de onun gibi elimi havaya kaldırdım ve

 

''Sen beni korkutabilecek birisi değilsin'' dedim ve ifademi sert tutmaya çalışarak ona baktım. O ise kurduğum cümlenin üstüne şaşkınlıkla bana bakıyordu. Bir anda gülmeye başladığında ise bu sefer ben ona kaşlarımı çatarak bakmaya başladım. Bakışlarımdan dolayı açıklama yapmaya başladığında ise ciddiyetle onu dinliyordum.

 

''Sen böyle deyince aklıma o odada olanlar geldi'' dediğinde kahkaha atmaya başlamıştı. Alttan alttan bana nasıl kolyeden korktuğumu hatırlatıyordu. Gözlerimi devirdiğimde kahkahasını bölerek sertçe ''açıkçası diyordun'' dedim ve kollarımı göğsümde birleştirerek ona baktım.

 

Kahkahasını sonlandırdığında ceketinin bilek kısmı düzelterek bana baktı.

 

''Açıkçası ilk günden bu kadarını beklemiyordum. Yani asansörden iner inmez birisiyle kavga etmeni beklemiyordum'' dediğinde yüzünde tekrardan bir gülümseme oluşmuştu.

 

Ağzımın içinden ''ben daha neler yapacağım ah bir bilsen'' dediğimde bana doğru eğilerek ''ne?'' Diye sorduğunda ondan birazcık uzaklaşıp gözlerinin içine bakarak

 

''Nerede senin şu odan, hadi gidelim diyorum'' dediğimde gülerek bana bakmaya devam etti. Artık onun gülmesi de sinirlerimi bozmaya başlamıştı.

 

''Hayırdır bu iş aşkı nereden geliyor?'' Diye sorduğunda bir yandan da bana gideceğimiz yeri işaret ediyordu.

 

İşaret ettiği yere doğru ilerlerken onun duyabileceği yükseklikte ''aşkmış, göstereceğim ben sana aşkı'' dedim ve yüzüne bile bakmadan devam ettim.

 

Yanımdan sadece ''kızma ya, ne kızıyorsun?'' dedi ve bunun ardından kısa bir süre sonra o da sustu.

 

Sessizliğe bürünmesine neden olansa sadece büyük bir kapıydı. O büyük kapıdan geçtiğimiz anda susmuştu ve o artık bambaşka bir role bürünmüştü. Patron Yağız Karahanlı rolüne...

 

Mafyadan sonra sıra patron olmaktaydı. Peki ya hangisi daha kötüydü? Patron olması mı, yoksa mafya olması mı? Benim için ikisi de fark etmiyordu. Çünkü benim için ikisi de aynı kişiydi ve ikisi de eşdeğerdi.

 

Kapılardan her geçişimizde karşımıza yeni yeni insanlar çıkıyordu ve bizi, daha doğrusu Yağız'ı gören herkes ona selam vermeden geçmiyordu.

 

Adımlarımız o kadar hızlıydı ki etrafı incelemeye bile fırsat bulamamıştım. Sanırım bana şirketini tanıtmaya bile tenezzül etmiyordu. O beni umursamıyorsa ben de onu umursamayacaktım. Zaten umursamıyordum.

 

Karşıdaki büyük alanda kocaman kalabalığı görünce şaşkınlıktan bir an duraksadım. Bu kadar insan sırf benimle tanışmak için mi toplanmıştı? Ne gerek vardı, ben zaten onları şimdi tanısam birazdan unuturdum.

 

Hepsinin bakışları beni bulduğunda kendime hakim olamadım ve kalbim olması gerekenden kat be kat hızlı atmaya başladı.

 

Yağız neden durduğumu merak ederek omzunun üstünden bana baktı. Bakışlarımı kapının önündeki kalabalığa çevirdiğimde ise neden duraksadığımı fark edince bıyık altından güldü.

 

Yağız beklemediğim bir şey yaparak iki adım geriye doğru geldi ve benim durduğum yerde, hemen yanımda durdu. Bakışlarımı kapının önünde bize bakan kalabalıktan çekip Yağız'ın buz rengi gözlerine baktım.

 

Kısık bir sesle konuştuğunda ise ne dediğini anlayabilmek için bakışlarım dudaklarına kaydı. İlk olarak ''sakin ol'' demişti bunu dudaklarını takip ederek anlamıştım.

 

Sesini duyabileceğim bir tona çıkardığında ise bakışlarımı buzların etrafını sardığı krallığına, buzdan gözlerine diktim.

 

''Alt tarafı bir insan topluluğu'' dediğinde bakışlarım bu sefer kapının önündeki insanlara kaymıştı. Hepsinin gözü Yağız'ın ve benim üstümdeydi. Özellikle aralarında bulunan Öykü'nün, onun bakışlarını es geçsem de bana olan o bakışını hafızama kazımıştım.

 

Yağız'ın bana doğru yaklaştığını fark ettiğimde bakışlarımı kalabalıktan çekip ona çevirdim.

 

''Alt tarafı seninle tanışacaklar o kadar'' sözlerinin çoğu benim heyecanımı yatıştırmak içindi. Bunu biliyordum ama kendime engel olamıyordum.

 

Yağız beklemediğim bir anda elini belime koydu ve bana güç vermek ister gibi kulağıma doğru eğilerek ''sen yaparsın, ben sana güveniyorum'' dediği anda başımı hızla ona çevirdim ve bunu yapmam bizim tekrar göz göze gelmemize sebep oldu.

 

Bana güvendiğini söylemişti. Belki bunu tek seferliğine söylemişti ama bana güvendiğini duymak bile bana güç vermişti. Yağız Karahanlı bana güvendiğini söylemişti.

 

Yüzümde istemsiz bir gülümseme olduğunda Yağız da aynı benim gibi gülümsedi. Şimdilik aramızdaki o soğuk savaş durulmuştu ama biliyordum ki her barış aslında bir savaşın habercisiydi.

 

Bakışlarımı kapının önündeki kalabalığa çevirdiğimde hepsinin bakışlarındaki merak ve şaşkınlığı görebiliyordum.

 

Bir o kalabalığa bakıyordum. Bir yandan da Yağız'ın bana söylediklerini düşünüyordum. Ben bunu yapabilirdim. Yağız haklıydı. Alt tarafı bir insan topluluğuydu.

 

Yağız'a bakıp gülümsediğimde kısık bir sesle ''hazırım'' dediğimde Yağız gülümsedi ve başını yavaşça salladı. Ben onun ilerlemesini beklerken o bir anda beni kendisine yaklaştırdı ve belimi daha sıkı kavradı.

 

Kaşlarımı çatarak ona baktığımda ise o bana değil karşıya bakıyordu. Adım atmaya başladığında ise ona yaslı bir şekilde durduğum için benim de adım atmam gerekmişti.

 

İnsanların bize nasıl baktıklarının ben farkındaydım ama sanırım Yağız farkında değildi. Ya da artık o da benim gibi umursamamayı seçiyordu.

 

Adımlarımız kalabalığın tam ortasında durduğunda Yağız elini belimden çekerek kalabalığa doğru ''günaydın arkadaşlar'' dediğinde büyük alanı onun yüksek sesi doldurmuştu.

 

''Sizi'' dediği anda ilk defa bacaklarımın titrediğini hissettim. Kendimi sakinleştirmek için derinden bir nefes aldım ve bir süre bekleyip onu da verdim. Yağız'ın konuşmasına devam etmesinin ardından tekrardan onu dinledim.

 

''Sizi buraya neden topladığımı merak ediyor olmalısınız'' dediğinde bakışları bir an bana kaydı ama daha sonra tekrar kalabalığa dönüp konuşmasına devam etti. Konuşurken herkesin yüzüne bakmaya gayret ediyordu.

 

''Ama nedenini de az çok tahmin ediyorsunuzdur'' dediğinde çoğunluğun bakışları bana yönelmişti. Bunların içinde Öykü de vardı. Artık bakışlarında şaşkınlık yoktu. Beni ilk gördüğündeki bakışları geri dönmüştü. Soğuk ve sert olan bakışlarına...

 

Yağız'ın elini tekrardan belimde hissettiğimde bakışlarımı Öykü'den çekip Yağız'a çevirdim.

 

''Sizleri yeni iş arkadaşınızla tanıştırayım'' dedi ve beni hafifçe iterek öne çıkardı ve arkamdan adımı söyledi.

 

''Miray Ateş'' dediğinde soyadımı bastıra bastıra söylemişti.

 

İnsanların beni iyice görebilmesi için başımı kaldırdım ve ben de onların bana baktığı gibi baktım. Herkese bakarken tek bir kişiye bakmamıştım. Çünkü onu sona saklıyordum. Öykü Cansel, onun için sona özel bir bakışım olacaktı.

 

Herkesin yüzüne uzun uzun gülümseyerek baktıktan sonra yüksek olmasına özen gösterdiğim bir tonda ''hepinize merhaba'' dedim ve başımı yavaşça Yağız'a çevirdim.

 

O da bunu bekliyormuş gibi kısa bir adım atarak yanıma geldi ve kısa bir anlığına bana gülümsedi. Başını kaldırdığında ise eski sert haline geri döndü.

 

''Kendisi benim sekreterim olacak, bana nasıl saygı duyuyorsanız sizden ona da aynı şekilde saygı duymanızı istiyorum. Ayrıca '' dediğinde pür dikkat onu izliyordum. Yaklaşık yirmi kişiyle beraber,

 

''Ona yapılmış bir hareketi ya da bir yanlışı bana yapılmış sayarım ve emin olun o kişi her kim olursa olsun onu affetmem. Gözünün yaşına bile bakmam'' dediğinde noktayı koyarken itinayla Öykü'ye bakmıştı.

 

Öykü sanırım kudurman gereken konular var, seni şöyle alalım. İç sesimin yorumuna ister istemez güldüğümde birkaç kişinin bakışları yine bana kaymıştı. Onların üstünde çok fazla durmadan bakışlarımı tekrar Yağız'a yönelttiğim de onun da bana baktığını fark ettim.

 

Yağız bana bakarak ''dağılabilirsiniz, hepinize kolay gelsin'' dediğinde bunu bana söylediğini sandım ve kaşlarımı çatarak ona baktığımda daha sonra bunu bana söylemediğini anladım. Bakışlarını başımın üstünde bir yere doğrulttu ve sert bir sesle ''Öykü, sen kal'' dedi.

 

Herkes dağılırken Öykü benim yanıma doğru geldiğinde Yağız büyük alandan son kişi çıkana dek bekledi.

 

O son kişi de çıktıktan sonra Yağız Öykü'ye bakarak ''biraz önce söylediklerimi duydun'' dediğinde Öykü hiçbir şey söylemeden yavaşça başını salladı.

 

Yağız duruşunu dikleştirip ellerini arkasında birleştirdi ve

 

''Peki Miray Hanıma söylemek istediğin bir şey var mı, mesela bir özür gibi'' Diye sorduğunda aslında bu onun için bir soru değildi. Yapılması gereken bir zorunluluktu.

 

Öykü tam bir şey söyleyecekti ki ona dönerek ''sakın!'' Dedim ve bunu söylerken de gayet serttim.

 

O ne olduğunu anlamaz bir şekilde bana bakarken ben bakışlarımı Yağız'a doğrulttum.

 

''Benden özür dilemesine gerek yok'' dediğimde baskın sesiyle

 

''Var'' dediğinde şaşırarak ona baktım ama bu çok kısa sürdü.

 

Ona sert bir ifadeyle bakarak dişlerimin arasından ''sana gerek yok dedim'' dediğimde kaşları havalanmıştı.

 

Bana bakışlarıyla Öykü'yü işaret ettiğinde onun da burada olduğunu bana hatırlatıyor gibiydi. Ben de aynı onun gibi kaşlarımı kaldırdım ve Öykü'ye hiç bakmadan ''şansını zorladın'' dedim.

 

Bir anda gülümsediğinde Öykü şaşkınlıkla ikimize bakıyordu. Benim ona nasıl baş kaldırdığımı, Yağız'ı karşımda nasıl yenik düşürdüğüme ve Yağız'ın neden benim baş kaldırışıma sessiz kalışına bakıyordu.

 

Yağız bir kez daha bana bir şey söyleyecekmiş gibi bakarak bir anda ''Öykü'' dediğinde ona gözlerimi devirdim. Bu onun daha fazla gülümsemesine sebep olmuştu ama bakışları Öykü'ye kaydığında yüzündeki gülümseme bir anda soldu.

 

''Benim odama benimki gibi büyük bir masa ve bir tane de benim koltuğumdan koyun, artık o odada Miray Hanım da olacak'' dediğinde tekrardan ona karşı çıktım.

 

''Ben seninle aynı odada olmak istemiyorum'' dediğimde Yağız'ın kaşları tekrardan havalandı.

 

''Nedenmiş o?'' Diye sorduğunda bu sefer de o kaşlarını çatmıştı.

 

Ona şu an verebilecek bir cevabım vardı elbet ama ona bunu anlatamazdım. Zaman kazanmak için bakışlarımla Öykü'yü işaret ettiğimde bakışlarını benden ayırmadan ''Öykü dışarıya çık'' diyerek ona alenen gitmesini söyledi.

 

Öykü hiçbir şey söylemeden yanımızdan sessizce gittiğinde Yağız bakışlarını benden çekmeden

 

''Evet seni dinliyorum'' dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Buna gerçekten bu kadar takılmış olmazdı. Hayır hayır gerçekten bu söylediğime takılmıştı. Ona inanamaz gibi bakarken

 

''Buna bu kadar takılmış olamazsın'' dediğimde kaşlarını çatarak

 

''Taktım'' dedi ve gözlerimin içine bakarak devam etti.

 

''Ben buna taktım ve sen de bana şimdi açıklama yapmak zorundasın'' dediğinde benim takıldığım tek şey 'zorundasın' kelimesi olmuştu.

 

İşaret parmağımı ona doğru tutarak ''ben hiçbir şeyi yapmak zorunda değilim. Kendine gel Yağız Karahanlı, senin karşında Öykü yok'' dediğimde bakışlarına yapay bir şaşkınlık oturmuştu.

 

Biraz önceki beni taklit ederek ''buna bu kadar takılmış olamazsın'' dediğinde ona gözlerimi devirdim ve daha fazla yükselmemek adına konuyu değiştirdim.

 

''Ben odamı kendim seçeceğim. Farkındaysan seçebilir miyim, diye sormadım'' dediğimde kaşları tekrardan havalanmıştı.

 

''Sanırım'' diye devam ettiğimde pür dikkat beni izliyordu.

 

Ellerimi iki yana açarak ''bu kocaman şirkette elbet benim için de bir oda vardır değil mi?'' Dediğimde aslında bu bir soru değildi ama o bunu bir soru gibi algıladı.

 

''Elbette var, hatta tüm şirket senin'' dediğinde tekrarda gülümsedi ve bir şeyi eksik söylediğini fark edip ekleme yaptı.

 

''Yeter ki gözümün önünde ol, ki birilerine zarar verme, seni kontrol edebileyim'' dediğinde gülmeden edemedim. Beni kontrol edecekmiş.

 

''İnsanlar bazen gözlerinin önündekini göremezler, dikkat et bu söze, bir çalışan tavsiyesi'' dediğimde o da güldü.

 

''Peki tamam dikkat etmeye çalışacağım. Hadi sen odanı seç ama bana yakın olsun, yani bu katta olsun'' dediğinde gülerek etrafa baktım ve gözlerimi öylesine etrafta gezdirdim.

 

Bakışlarım en sonunda Yağız'a döndüğünde Yağız gülümseyerek ''seçtin mi?'' Diye sordu. Başımı yavaşça sallarken onun beklemediği anda yüksek bir sesle ''Öykü!'' Diye bağırdığımda Öykü bizim biraz önce geldiğimiz yerden hızlı adımlarla geliyordu.

 

Yanımıza geldiğinde ise ikisi de bana şaşkınlıkla bakıyordu. Korkutucu bir gülümsemeyle Yağız'a baktım ve sağ elimi kaldırıp işaret parmağımla Yağız'ın arkasındaki odayı gösterdim.

 

''Bu odayı seçtim'' dediğimde parmağım tam olarak kapının üstünde yazan ismi işaret ediyordu. Yağız hangi odayı seçtiğimi biliyordu ama yine de parmağımı takip ederek kapının üstünde yazan isme baktı. Öykü Cansel yazısının olduğu yere...

 

Evet seçtiğim o da Öykü'nün odasıydı. Hem Yağız'a yakındı, hem de intikama...

 

 

 

 

 

 

☘️

 

İstediğim odayı Yağız'a söylememin ardından Yağız hiç düşünmeden kabul etmişti ama Öykü onun bu kararına karşı çıkmıştı. Peki şimdi ne mi yapıyordu? Eşyalarını topluyordu. Ben de duvara yaslanmış ve kollarımı göğsümde birleştirmiş onun odamı boşaltmasını bekliyordum.

 

Elindeki yeşil kutuya masasının üstünde duran eşyalarını koyduktan sonra kutuyu aldı ve bulunduğu yere iyice bakıp, hiçbir eşyasının kalmadığından emin olduktan sonra kutuyla beraber karşıma dikildi.

 

Odanın içine tekrardan baktıktan sonra bakışları yüzümde toplandı. Bana öyle bir bakıyordu ki, sanki beni öldürmek istiyor gibiydi. Bu bakışlara da alışkındım.

 

''Seni bu yaptığına pişman edeceğim'' tükürür gibi konuştuğunda doğruldum ve uzanıp kapıyı açarak

 

''Yine bekleriz'' dedim ve elimle çıkmasını işaret ettim.

 

Bana öldürmek istercesine bakmaya devam ederken ''görüşeceğiz'' diyerek odadan çıktı. Kapıyı arkasından sertçe kapattıktan sonra odada tek başıma kalmıştım. Yağız'ın önemli bir toplantısı olduğu için beni burada bırakıp gitmek zorunda kalmıştı.

 

Kapının tam yanında durup odanın içine bakarken aslında odayı hiç incelemediğimi fark ettim. Ben bu odayı içine bakarak değil dışındaki yazıya bakarak seçmiştim. Sırf Öykü'yü delirtmek için onun odasını seçmiştim.

 

Oda tahmin ettiğimden de genişti. Odada bir masa ve deri bir koltuk vardı. Masanın hemen önünde konukların ağırlanması için de iki tane de konforlu sandalye konulmuştu.

Odanın içinde benim hoşuma giden tek şeyse odanın manzarası olmuştu. Büyük pencere, hayır hayır cam, çünkü burası büyük büyük camlarla kaplanmıştı. O büyük cam sayesinde o muhteşem manzarayı görebiliyordum.Buraya pencere demek bu manzaraya haksızlık olurdu. Özellikle o büyük camın arkasındaki güneşi ve neredeyse bütün binaları görebiliyordum, benin için de önemli olan da güneşi görebilmekti zaten. .

 

O büyük camın önüne de karşılıklı iki tane siyah konforlu sandalye koymuşlardı. Belki tüm bunları Öykü kendi zevkine göre ayarlamıştı. Gönül isterdi ki ben de burayı kendi zevkime göre dizayn edeyim ama maalesef bunu yapamazdım. Ne de olsa burada kalıcı değildim.

 

Omzumda bir el hissettiğimde daldığımı o an fark etmiştim. Yavaşça arkama döndüğümde 1.60 boylarında sarışın, mavi gözlü ve kırmızı elbiseli mini mini birisiyle karşılaştım. Onun kim olduğunu bilmiyordum ama sanırım benimle tanışmak için gelmişti.

 

Kaşlarımı çattım ve gülümseyerek ona baktım.

 

''Buyurun'' dediğimde yüzündeki gülümseme silinmeden enerjik bir sesle ''ya kusura bakma ben odaya pat diye girmiş gibi oldum ama bak ben gerçekten kapıyı çaldım. Sanırım sen duymadın ama ben tekrar tekrar çaldım. Daha sonra da size yani sana aman işte her neyse, sana bir şey olduğunu düşünüp içeriye girdim. Eğer rahatsız olduysan hemen gidebilirim, benim için sorun değil, gerçekten bak'' dediğinde gözlerimi kocaman açarak ona şaşkınlıkla baktım. Nasıl bu kadar çok konuşabiliyordu? Şaşkınlıkla ona baktığımda o benim ona olan bakışlarımı görmezden geldi ve eliyle masanın üstündeki iki kahve fincanını gösterdi.

 

''Hem bak ben sana kahve getirdim. Nasıl içtiğini yani içtiğiniz bilmiyorum ama Yağız, Yağız Bey bana sizin sert birisi olduğunuz için şekersiz ve sert bir kahve sevdiğinizi söyleyince ben de öyle yaptım ama eğer öyle değilse gidip hemen yenisi yapabilirim sorun değil'' cümleleri art arda sıralarken onun yerine ben yorulmuştum. Onun yerine ben nefesimi verdiğimde bunu nasıl yaptığını düşünmeden edemedim.

 

En sonunda dayanamayıp sakin bir sesle ''hanımefendi'' dedim ve onun tekrardan konuşmasını engellemiş oldum.

 

Ben ona ifadesiz bir şekilde bakarken o bana gülümseyerek bakıyordu. Hayatta şu kadar enerjim olsa, her şey düzelecekmiş gibi geliyor.

 

Sesimi sakin tutmaya çalışarak ''öncelikle sakin olun'' dediğimde neye uğradığını şaşırmıştı. Onun neden bu kadar şaşırdığını anlayamamıştım ama bunun üstünde de çok fazla durmamıştım.

 

Sertçe yutkundu ve bana bakmaya devam etti. Onun artık konuşmayacağını anladığımda ise ben konuşmaya devam ettim.

 

Nazik olmaya çalışarak ''isminizi öğrenebilir miyim?'' Diye sorduğumda tekrardan şaşırmıştı. Niye bu kadar çok şaşırdığını açıkçası merak etmiştim. Belki de bu sert duruşumun altından çıkan bu nazik kadına şaşırıyordu, bilemiyordum.

 

Kadın yüzündeki gülümsemeyi silmeden elini öne doğru uzattı ve

 

''Ben İdil'' dedi ve elini sıkmamı bekledi.

 

Ona gülümseyerek ''Miray, memnun oldum'' dedim ve uzattığı elini sıktım. Elini elimden çekmeden ''ben de memnun oldum'' dedi.

 

Kendimi tutamayarak ''seni buraya Yağız mı gönderdi?'' Diye sorduğumda bu soruyu biraz erken sormuştum ama kendime de engel olamamıştım.

 

İdil beklemediği bir soruyla karşılaşınca bir süre sessiz kaldı. Daha sonra yüzünü buruşturarak ''çok mu belli ettim?'' Diye sorduğunda gülmeden edemedim.

 

Olayı anladığımı belli ederek başımı salladım ve elimle masanın yanında duran sandalyeleri işaret ederek ''otur istersen'' dediğimde tekrardan kaşlarını çatarak bana bakmıştı ama dediğimi de yaptı.

 

İdil sandalyelerden birisine otururken ben de boşta kalan sandalyeye tam karşısına oturdum. Masada duran kahvelere baktığımda İdil'in fincanlardan birisini benim asıl oturmam gereken koltuğa yakın bir şekilde koyduğunu görünce uzanıp onu kendi önüme doğru çektim.

 

İdil'in şaşkın bakışlarına maruz kalarak kahvemden bir yudum aldım ve onunda alması için bekledim.

 

Yağız doğru tahmin etmişti. Ben kahveyi sert ve şekersiz içiyordum ama bunu tahmin ederken ki düşüncesi beni güldürmüştü. Sanırım bunu ona söylemem gerekiyordu. Çünkü içimde tutamazdım.

 

İdil kahvesinden bir yudum alıp fincanı masaya bıraktığında ben de onun yaptığının aynısını yaptım ve bardağımı masaya koydum. İdil'in hiç beklemediği anda

 

''İdil'' dedim ve bakışlarımı yüzüne diktim. Onun da bana bakmasını bekledim ve bakışlarını bana sabitlediğinde devam ettim.

 

''Neden sürekli konuşmalarıma ve tepkilerime şaşırıyorsun, yanlış anlama sadece merak ettiğim için soruyorum'' dediğimde İdil ne söyleyeceğini bilememişti. Ellerini bir masaya bir de bacaklarının üstüne koyup sürekli ellerinin yerini değiştiriyordu.

 

Uzun bir süre hiçbir şey söylemeyince sakince ''cevabını merak ediyorum. Çünkü ilk defa böyle bir tepkiyle karşılaşıyorum'' dediğimde elleri duraksadı ve bakışları tekrardan beni buldu. Konuşmaya karar verdiğini anladığımda sustum ve onu bekledim.

 

''Şey... yani... Iı ,Yağız Bey sizin biraz sert birisi olduğunuzu söyleyince ben de sizi Öykü Hanım gibi böbürlenen, sert, ona buna emirler yağdıran birisi olduğunuzu düşündüm. Ama benim böyle düşünmem de Yağız Bey'in bir suçu yok, ona kızmayın. O sadece ...'' dedi ve sustu. Başımı ona doğru eğerek devam etmesini bekledim.

 

''O sadece ne?'' Diye sorduğumda İdil bakışlarını kaçırarak devam etti.

 

''O sadece sizi böyle yaparak korumaya çalışıyor'' dediğinde şaşkınlıkla ona bakakaldım. Bu cevap benim dengemi alt üst etse de bunu belli etmemek için konuyu değiştirdim. Bu olayı daha sonra tekrar düşünecektim. Ne de olsa İdil'de her şeyi bir yere kadar biliyordu. İdil'e bakarak

 

''Yağız seni neden yanıma gönderdi?'' Sorum aynı yüzümdeki ifade kadar netti. Ve tabii bu soru İdil'i epey bir zorlamıştı. Belli ki Yağız onu iyiden iyiye tembihlemişti ama unuttuğu bir şey vardı ki yanına gönderdiği kişi Miray Ateşti. Herkesi bir şekilde konuşturmayı başaran o kadın...

 

İdil bakışlarıma daha fazla maruz kalmamak için konuşmaya karar verdi.

 

''Hem sizinle tanışmam ve sizi kontrol etmem, hem de size bir şey söylememi istediği için'' dediğinde kaşlarımı kaldırarak ''neymiş o?'' diye sorduğumda İdil gülümseyerek

 

''Yağız dedi ki: Ona söyle merak etmesin şirketi ona ben gezdireceğim, dedi ve size de selamını söyledi'' dediğinde gülümseyerek

 

''Tamam anladım'' dedim ve son olarak da '' aleykümselam'' demeyi de ihmal etmedim.

 

İdil daha fazla gülümseyerek ''çok değişik birisiniz'' dediğinde gülmeden edemedim.

 

Fincanı masadan alıp içmeden önce ''hep öyle söylerler'' dedim ve kahvemden bir yudum daha aldım. Biraz önceki konuşmasında dikkatimi çeken bir isim olmuştu. Hiç beklemeden İdil'e

 

''Biraz önce Öykü'den bahsettin, peki o nasıl birisi?'' Diye sorduğumda İdil'in yüzü bir anda değişti.

 

''Bana kalırsa kendini bir şey sanıyor, çok burnu havada birisi ve herkese emirler yağdırmaya bayılıyor. Ben bile Yağız'ın yakın arkadaşı olmama rağmen hiç böyle şeyler yapmadım'' dediğinde ilgimi çeken yerlerden birisi İdil'in sıradan bir çalışan değil de Yağız'ın arkadaşı olmasıydı.

 

Şaşkınlığımı gizlemeyerek ''nasıl yani, siz Yağız'la arkadaş mısınız?'' Sorumla beraber gülümsedi ve elini sallayarak

 

''Hem de liseden, o zamanlar biraz çekiliyordu ama şimdi çekilecek hiçbir tarafı kalmadı. Bakma öyle arkadaşız dediğime her gün kavga ediyoruz'' dediğinde kahkaha atmıştı.

 

Bense şaşkınlıkla ona bakıyordum. İdil ''mesela'' dediğinde yüzümdeki şaşkınlığı silerek ona baktım.

 

''Biraz önce de kavga ettik, neymiş sana hanım demek zorundaymışım'' dediği anda sesli bir nefes verdim ve gözlerimi devirdim.

 

Doğrulup eliyle beni işaret ettiğinde ''heh işte ben de aynen bu hareketi yaptım, bu yüzden de bana kızdı'' dediğinde ben de doğruldum ve

 

''Sen ona bakma, bana hanım demene gerek yok, ayrıca seninle o kadar konuştuk ettik. Bir samimiyetimiz var artık, hem sen benim buradaki ilk tanıştığım insansın, yani öyle diyebilirim. Ben seni ve sohbetini sevdim, kısacası bana Miray demen yeterli'' dediğimde yüzünde bir gülümseme oluştu.

 

Hiç beklemeden ''ben de seni çok sevdim'' dedi ve güldü. Ona gülümsedim ve

 

''Eğer Yağız sana bu konuda bir şey söylerse Miray böyle istiyor dersin, onu da anlamazsa, ki büyük ihtimal anlamaz Miray'ın selamı var de, işte o zaman anlar'' dedim ve kahvemden bir yudum daha aldım.

 

İdil gülümseyerek bana baktığın ''vay be'' dedi ve beni iyiden iyiye süzerek ''Yağız'a başkaldırabilecek birisinin olduğunu düşünmüyordum'' dediğinde gülerek yere baktım.

 

Ona cevap vereceğim sırada telefonum çalmaya başladı. Ceketimin cebinden telefonu çıkardığım sırada İdil'in bakışları üstümdeydi.

 

Telefonu kaldırıp arayan kişiye baktığımda bir İdil'e, bir de ekranda yazan isme baktım. Hiç düşünmeden telefonu açtım ve kulağıma dayadım. Bakışlarım İdil'de kulağım telefondan gelecek sesteydi.

(...)

Bakışlarımı İdil'den ayırmadan ''anladım, geliyorum. Biraz gecikeceğim ama geleceğim'' dedim ve telefonu kapatıp İdil'in yüzüne baktım.

 

Tek çarem İdil gibi duruyordu. İdil bakışlarımda her ne gördüyse korkuyla doğruldu ve ''iyi misin?'' Diye sordu. Başımı yavaşça salladığımda bir anda ayağa kalktım ve masada duran çantamı alıp İdil'e baktım.

 

''Senden iki şey isteyebilir miyim?'' Sorumun ardından İdil'de ayaklandı ve hiç beklemeden başını salladı.

 

''Birincisi beni çıkışa götürmen, ikincisi ise Yağız'ı idare etmen, ona bir işimin çıktığını ve iki saate kadar döneceğimi söylersin'' dedim ve hiç beklemeden kapıyı açıp çıktım. İdil'in arkamdan ''tamamdır'' dediğini duydum ve daha sonra yanımda belirip beni çıkışa yönlendirdi.

 

☘️

 

Yağız Karahanlı

''İdil bu kız bana haber vermeden nereye gider, hem ben sana demedim mi onu kontrol et, göz kulak ol diye?'' Yağız'ın bu soruyu İdil'e kaçıncı soruşu, kaçıncı azarlayışıydı?Odasının içinde dönüp dönüp İdil'e bunları soruyordu.

 

İdil'in tek yaptığı şey ise hiçbir şey bilmediğini söylemek olmuştu. Miray'ı çıkışa yönlendirdikten sonra onu taksiye bindirmişti. Yukarıya çıktığında ise Yağız'ın Miray'ın odasında olduğunu görmüştü ve Miray'ın dediklerini aynen söylemişti. Ama İdil'in bu söyledikleri Yağız'ı tatmin etmemişti.

 

Yağız'ın içine o endişe tohumu bir kez ekilmişti bile,

 

İdil, Yağız'ın karşısına geçerek ''sakin ol, Miray birazdan gelecek'' dediğinde Yağız'ın delici bakışlarıyla karşılaştı.

 

''Ben zaten sakinim, sadece bana haber vermemesine kızıyorum'' dedi ve İdil'e üstten üstten bakarak ''ayrıca sana kaç kere diyeceğim. Miray değil, Miray Hanım diyeceksin diye '' dediğinde gözlerindeki ateş İdil'i yakmaya yetiyordu.

 

İdil, Yağız'ın sert tepkisine rağmen gülerek ona baktı ve ''Miray bana böyle istediğini söyledi'' dediğinde dik durmasına rağmen Yağız'ın yanında küçücük kalıyordu.

 

Yağız alayla güldü ve ''ama biz onun isteklerine göre değil, benim isteklerim göre hareket ediyoruz'' dediğinde yine üstten üstten İdil'e bakıyordu.

 

İdil ona daha fazla gülerek ''Miray bir de şey dedi'' dediğinde Yağız tek kaşını kaldırarak ''ne?' Dedi ve İdil'in devam etmesini bekledi.

 

''Eğer Yağız bunu kabul etmezse ona selamımı söyle dedi'' dediğinde Yağız olduğu yerde kalakaldı ve sertçe yutkundu.

 

İdil'e bakarak sadece ''aleykümselam'' diyebildi ardından da sessizliğini korudu. Miray, Yağız'ı nasıl kontrol edeceğini çok iyi biliyordu amaYağız henüz Miray'ı nasıl kontrol edeceğini bilmiyordu.

 

İdil zafer kazanmış gibi Yağız'a doğru gülümserken Yağız daha fazla dayanamayıp ona gözlerini devirdi ve

 

''Tamam be ne halin varsa gör'' dedi ve arkasını dönerek koltuğuna doğru ilerledi.

 

İdil kazanmanın zevkini yaşarken bir yandan da Yağız'ı oyaladığı için kendisiyle gurur duyuyordu. Ama aklındaki o sorudan da vazgeçemiyordu. Miray gerçekten nereye gitmişti?

☘️

 

2 saat sonrası...

 

O iki saat Yağız için o kadar uzun bir süreymiş gibi gelmişti ki sanki yıllardı orada bekliyormuş gibi hissediyordu. Kimseye söyleyemese de Miray'ın bir anda ortadan kaybolması onu korkutmuştu.Onu az çok tanıyordu. Onun böyle ortadan kaybolmasının sonucunda illaki bir sorun çıkardı. Ya başkasına bir şey olur ya da ona bir şey olurdu. Yani en azından o adam ona böyle söylemiştii. Tüm bunların arasında hiç tereddüt etmediği ve bildiği bir şey vardı. Miray elbet geri dönecekti. Çünkü biliyordu. Miray Ateş bir şey söylediyse onu mutlaka ama mutlaka yapardı. Ne kadar imkansız olsa bile...

 

Kendi odasında duramayıp Miray'ın odasına gitmişti. Kendi odası ona o kadar dar gelmeye başlamıştı ki sanki büyük bir odada değil de küçücük bir odaya hapsedilmiş gibi hissetmişti.

 

Miray'ın odasına geldiğinde derin bir nefes aldı. Sanki ilk defa nefes alıyormuş gibi, bakışlarını odanın içinde gezdirdiğinde Miray için aldırdığı eşyalara baktı.

 

O bu odayı seçmeseydi de Yağız yine de bu odayı ona verecekti. Çünkü onun odasına en yakın oda sadece buydu. Koltuklara göz gezdirdi ve en sonunda da Miray'ın koltuğuna oraya oturmak istemedi, çünkü orası Miray'ındı. Masanın hemen yanındaki sandalyeye oturdu ve bakışlarını tavana dikti.

 

Tik tak tik tak, zaman bir türlü geçmiyordu. Nerede kalmıştı? İki saatin dolmasına son beş dakika kalmıştı.

 

Dayanamadı, oturduğu yerden kalktı ve kapıyı açıp büyük alana çıktı. Bu sefer de orada adımlamaya başladı. Kendi odasında adım atmadığı yer kalmamıştı. Her yeri ezberlemişti.

 

Bakışlarını yere diktiğinde asansörün sesini duydu. Başını hızla o tarafa doğru kaldırdı ve asansörden inecek kişiyi bekledi. Asansörün kapısı açıldı ve kimse inmedi. Yine asansörün arızalandığını düşündü.

 

Yağız bakışlarını tekrardan yere doğrulttuğunda derinden bir of çekti. Artık karşıdaki kişiyi değil yalnızca Miray'ı düşünüyordu. O ilk defa birisi için bu kadar çok endişelenmişti. O ilk defa bu kadar çok korkmuştu. Nedenini henüz bilmese de....

 

Asansörün kapısı kapanmadı ama Yağız bunu umursamadı başını yerden kaldırmadı. Tam o sırada İdil'in sesini duydu.

 

''Geldi'' dedi İdil ve içinden de devam ettirdi. Geldi de nasıl geldi?

 

Yağız bakışlarını yerden kaldırıp İdil'e doğru çevirdi. İdil başıyla asansörü işaret ettiğinde Yağız bakışlarını hiç düşünmeden o yöne çevirdi ve işte o an içinden bir şeyler koptu.

 

Karşısında Miray vardı ama sanki o kişi Miray değildi. Yağız gözlerini açıp kapadı, ardından gözlerini kocaman açarak karşısında zar zor yürüyen kadına baktı.

 

Sarhoş değil gibiydi ama ayakta da duramıyordu. Saçları dağılmıştı, bakışlarında yorgunluk vardı. O ilk defa Miray'ı böyle görüyordu. Karşısında o dik başlı kadın yoktu. Tam tersine yorgun ve bitkin bir kadın vardı.

 

Yağız hızla Miray'ın olduğu yere doğru ilerledi ve Miray'ın tam karşısında durdu. Bekledi, bekledi. Miray'ın siyah gözlerinin ona doğrulmasını bekledi ama olmadı.

 

Miray güçsüz bakışlarını bir an olsun yerden ayırmadı. Yağız tam Miray'ın çenesi tutacaktı ki Miray bir anda bilincini kaybetti.

 

Yağız onu son anda tuttu ve belinden kavrayarak yere oturdu. Miray'ın başı kucağındaydı. Yağız Miray'a baktı ve ilk defa hiç olmadığı kadar kısık bir sesle adını söyledi.

 

''Miray, Miray uyan, lütfen''

 

O an Miray uyanmadı. Yağız'a ise hayatında ilk defa acının ve korkunun ne demek olduğunu o an tattırdı.

 

⚔️

 

Loading...
0%