Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Doğum Günü Partisi

@f4t1hk

"Üzüntüyle başa çıkmak, acıyı bastırmak değil, onu anlamaktan geçer."

 

Bazı saf sevgilerin masumiyeti insanı yerden yere vurur. Mesela içinden geldiği gibi hareket ettirmez. En beteri de içindeki aşkı içinde tutarak boğdurur. Bir aşk romanı girişi gibi olsa da bu hikaye bambaşka dinamikler üzerinde duruyor...

 

"Uyan evlat!"

 

Babanın bu sert sesinden ötürü daha dinç kalkmak pek mümkün değil. En azından Fatih için öyle.

 

Mutfağa yönelip kahvaltı sofrasına otururken annesinin konuşması kulaklarında dolanıyordu.

 

"Ay sonu alışverişini daha erkene çekmeliyiz. Üç kişilik bir aile için fazla hızlı tüketiyoruz."

 

Kısa bir atıştırmadan sonra Fatih çantasını alarak evden ayrıldı. Lise son sınıf öğrencisi olmanın gerginlikle karışık burukluğunu hissederek okuluna doğru yürüdü.

 

Okulun önüne doğru geldiğinde okul kapısının önünde arkadaşı Akif'i gördü. Birbirlerine selam verip konuşmaya başladılar. Akif, Fatih'e tebessüm ederek konuştu.

 

"Bu akşam geliyorsun değil mi?"

 

Fatih düşünceli bir ifadeyle Akif'e baktı ve konuştu.

 

"Nereye?"

 

Akif sırıtmaya devam ederek konuştu.

 

"Hadi ama haberin yok mu yani? Seninkinin doğum günü partisine."

 

Fatih bunu duyduğunda Akif'in ne demek istediğini anlamıştı. Bu sevdiği kızın, yani Beyza'nın, doğum günüydü. Düşünceli ifade ile Akif'e baktı ve konuştu.

 

"Onların evinde mi olacak parti?"

 

Akif: "Evet öyleymiş. Anne ve babası evde olmayacakmış. Dostum tüm gece harika geçecek."

 

Fatih: "Herkes gidecek miymiş?"

 

Akif: "Beyza herkesi tek tek davet etti. Senin haberin yok mu harbiden?"

 

Fatih, hafif alçak tonda konuştu.

 

"Bana davet gelmedi. Belki de beni orada istemiyordur."

 

Akif: "Saçmalama oğlum. Sana olan bakışlarını bilmiyoruz sanki!"

 

Fatih: "O bakışları bir tek ben bilmiyorum sanırım."

 

İkili beraber sınıfa doğru geldiğinde sınıf kapısının önünde Beyza'yı gördüler. Akif, Beyza'ya bakarak konuştu.

 

"Herkesi davet ettin mi?"

 

Beyza, gülümseyerek Akif'e baktı ve konuştu.

 

"Evet, neredeyse herkesi."

 

O sırada Beyza Fatih'i gördü ve hafif şaşkın halde ona dönerek konuştu.

 

"Ah... Fatih. Seni unutuyordum az kalsın."

 

Beyza cebinden bir zarf çıkardı ve Fatih'e uzattı. Ardından konuştu.

 

"Seni de orada görmek isterim."

 

Fatih, zarfı aldı ve açmadan cebine koydu. Sonrasında Beyza'ya bakarak konuştu.

 

"Teşekkürler. Geleceğim."

 

Fatih, Beyza'ya "Geleceğim" derken bir kelime oyunu yapmıştı aslında. Fiil olarak değil de bir sıfat olarak "Geleceğim" demişti. Ancak Beyza'nın boş gülümsemesi eşliğinde bu da kaybolup gitmişti.

 

Fatih dersteyken zarfı açıp inceledi. Parti akşam 21.00'dan itibaren başlıyordu. Bir süre partiye nasıl gideceğini düşündü. Beyza'nın evi kendi evine kıyasla epey uzaktaydı. Dolmuşla bile bir saate yakın sürerdi.

 

Fatih, okul çıkışına kadar akşamın planlarını yapıyordu. Ona nasıl bir hediye almalıydı? Bu tür ince düşünceler eşliğinde geçiriyordu saatlerini.

 

Nihayet okul bittiğinde ve herkes dağılmaya başladığında Fatih, Akif'in yanından ayrılmadan önce ona dönüp konuştu.

 

"Partiye nasıl gideceksin? Dolmuşla mı?"

 

Akif birkaç saniye duraksadı ve ne diyeceğini düşündü. Sonrasında ellerini cebine atarak konuştu.

 

"Ah... Şey... Bizim kızlarla gideceğim. Eda'nın abisi götürecekmiş. Beni de çağırdılar."

 

Fatih bir an duraksadı. Biraz alçak tonda konuştu.

 

"Beraber gideriz sanıyordum."

 

Akif: "En azından birimiz özel arabayla gider dostum. İkimiz de dolmuşla gitsek daha mı iyi olurdu?"

 

Fatih fazla belli etmese de içten içe kırılmıştı. Kendini hızla toplayıp konuştu.

 

"Haklısın kardeşim. Orada görüşürüz."

 

Fatih, arkasını dönüp yürümeye başladığında Akif arkasından seslendi.

 

"Hey! İyisin değil mi?"

 

Fatih: "En az sen kadar." Diyerek sahte bir gülümseme ile Akif'e baktı. Sonrasında yürümeye devam etti.

 

Doğum gününe eli boş gitmek istemiyordu. Cüzdanındaki paraya baktığında en azından mütevazı bir şeyler alınabilirdi. Beyza'dan hoşlandığı için aşkını simgeleyen bir hediye almak istiyordu.

 

Yolunun üstünde bir takı dükkanı gördü. Cam vitrininde bazı kolyeler gözüne çarptı. Çok pahalı olmayan bir kolye almayı düşünüyordu. Parası ancak öylesine yetebilirdi. Dükkan sahibinin yanına ilerleyerek konuştu.

 

"Merhaba, kolay gelsin."

 

Dükkan sahibi olan yaşlı adam Fatih'e bakarak konuştu.

 

"Sağ ol delikanlı. Buyur?"

 

Fatih: "Doğum günü hediyesi olarak elinizde uygun kolyeler var mı?"

 

Adam tezgahın arkasına geçerek alt bölmelerden bir kutu çıkardı ve kutudan birkaç kolye aldı. Fatih'e göstererek konuştu.

 

"Bunlar doğum günü hediyesi olarak uygundur. Fazla gösterişli olmayan ve mütevazı cinsten."

 

Fatih kolyeleri incelerken konuştu.

 

"Tam da öyle bir şey arıyordum zaten."

 

Kolyelerin arasında kalpli şekillerin bulunduğu bir kolye aldı ve adama göstererek sordu.

 

"Fiyatı nedir?"

 

Adam birkaç saniye kolyeye baktıktan sonra konuştu.

 

"Dört yüz elli."

 

Fatih'e biraz uçuk gelmişti bu fiyat. Yine de çok beğendiği için almaya karar verdi ve ücretini ödeyerek kolyeyi aldı. Kolye için bir de hediye kutusu yaptırdı.

 

Eve vardığında evde kimse yoktu. Dolabındaki kıyafetleri çıkardı ve kendine uygun bir şeyler aradı. Fazla ciddi bir kombin istemiyordu. Kendine hoş bir krem renginde gömlek seçti. Altına da siyah renkte kumaş bir pantolon seçti. Ayna karşısında kıyafetlerinin bedenindeki uyumuna bakarken kendi kendine konuştu.

 

"Bu halde dolmuşla partiye gitmek..."

 

Yine de üzüntüye yer vermemeye çalışarak Beyza için aldığı hediyeye bakındı. Sonrasında saatin ne kadar yavaş ilerlediğini fark edince bir süre ders çalışmaya karar verdi.

 

Birkaç saatin ardından saat 20.00'ı gösteriyordu. Her şeyinin hazır olduğundan emin olduktan sonra evden ayrıldı ve dolmuş durağına doğru yürüdü.

 

Dolmuş beklerken hediyeyi Beyza'ya nasıl vereceğini düşündü. Romantik bir cümle seçmek ya da daha arkadaşça bir cümle seçmek arasında kaldı. Onun için en uygun olanı ikisinin de ortasını bulmaktı. Durakta kendi kendine konuşarak prova yapıyordu.

 

"Selam Beyza. Doğum günün kutlu olsun. İyi ki doğmuşsun. Yani... Benim için iyi ki... Ah... Saçmaladım."

 

Bu şekilde gözlerini kapatıp kendi kendine konuşurken yanında yaşlı bir adam belirmişti ve Fatih'i dinlemeye başlamıştı. Fatih gözlerini açıp yaşlı adama baktığında biraz utanmıştı. Yaşlı adam gülümseyerek konuştu.

 

"İçinden geldiğin gibi ol evlat. Senin içtenliğini anlarsa seni seviyordur zaten."

 

Fatih, yaşlı adama bıkkın bir surat ifadesiyle bakıp konuştu.

 

"Onu tanımıyorsun. O çok özel benim için."

 

Yaşlı adam sırıtarak Fatih'e baktı ve konuştu.

 

"Herkesin gönlündeki özeldir. Ancak samimiyetsiz olunduğunda bu boş bir özelliktir."

 

Fatih: "Nerden bilebilirsin ki?"

 

Yaşlı adam derin bir nefes aldıktan sonra konuştu.

 

"Ben yetmiş altı yaşındayım. Senin yaşlarında yaşadıklarımı zar zor hatırlıyorum. Ancak en net hatırladığım şey, o zamanlarda yaşadığım hislerdi."

 

Fatih sessiz kaldı. Birkaç saniye sonra dolmuşun geldiği görüldü. Fatih dolmuşa bindikten sonra dolmuşun içinde yaşlı adamın olmadığını gördü. Araç camından dışarı baktığında durakta da olmadığını gördü. Nereye gittiğine anlam veremeden bir koltuğa oturdu.

 

Beyza'nın evine yakın bir yerde dolmuştan indi. Saatine baktığında partinin birkaç dakika önce başlamış olduğunu fark etti. Hızlı adımlarla parti evine doğru ilerledi.

 

Ev iki katlı bir dubleksti. Evin kapısı açıktı ve usul adımlarla içeriye girdi. İçeriye girdiğinde Akif'i koridor başında birkaç kızla beraber dans edip gülüşürken gördü. Evin atmosferi Fatih'in hiç alışık olmadığı şekildeydi. Parti ışıkları. Alkol şişeleri ve etrafta birbirleriyle yakınlaşan kişilerle doluydu.

 

Fatih, Akif'in yanına giderek selam verdi. Akif onu görünce elinde bira şişesinden bir yudum aldı ve konuştu.

 

"Hoş geldin dostum. Ben de tam seni arayacaktım. Sonunda geldin!"

 

Fatih: "Ah, evet geldim. Şeyi soracaktım... Beyza'yı gördün mü?"

 

Akif: "Oğlum sarhoş musun sen? Burası onun evi! Salonda falandır git ara hadi çapkın erkek!"

 

Akif'in kızlara doğru tekrar döndüğünü fark ettiğinde bir şey demeden yanından ayrıldı ve evin büyük salonuna doğru ilerledi.

 

Salonun tam ortasında çiftler romantik danslar ediyordu. Fatih elinde hediye kutusuyla salona girdiğinde Beyza'yı orada gördü. Bir erkekle dans ediyordu. Erkek, Beyza'nın belini kavramış ve ara sıra ona öpücükler kondurarak yakınlaşıyordu. Fatih'in o anki bütün heyecanı yerini üzüntüye bırakmıştı. Olduğu yerde durarak Beyza'yı izliyordu.

 

Beyza bir süre sonra Fatih'i fark etti ve Fatih'in elindeki kutuya odaklandı. Dans ettiği erkeği bırakarak Fatih'in yanına geldi ve ona bakıp biraz mahcup bir ifadeyle konuştu.

 

"Hoş geldin Fatih. O elindekini bana mı aldın?"

 

Fatih, yüzündeki asık ifadeyi sahte tebessümüyle gizlemeye çalışarak konuştu.

 

"Evet, senin için almıştım." Diyerek hediye kutusunu ona uzattı.

 

Beyza hediyeyi alıp yanındaki masaya koydu. Tam Fatih ile konuşacak gibi olurken arkasından az evvel dans ettiği çocuk geldi ve Beyza'yı belinden kavrayarak tekrar salonun ortasına doğru çekti. Fatih olduğu yerde sadece onları izledi. Beyza'nın da pek umurunda olmadığını anladığında sakin adımlarla arkasını dönüp partiden ayrılmaya karar verdi.

 

Parti evinden çıktığında havada yağmurun çiselediğini fark etti. Hızlı adımlarla durağa doğru ilerledi. Bir süre sonra yaşadığı kırgınlığı yağmurun dindirebileceğini düşünerek adımlarını yavaşlattı ve daha çok ıslanarak yürümeye devam etti.

 

Durağa geldiğinde beklemeye başladı. Saatine baktığında 21.45'i gösteriyordu. Yine de yolun tenha olması garibine gitmişti. Hiçbir araç geçmiyordu.

 

Fatih durakta beklerken aklına gündüz duraktaki yaşlı adam gelmişti. Onu düşünürken kendi kendine konuştu.

 

"Bir halt bildiği yok."

 

Tam o sırada yanında siyah paltolu, siyah fötr şapkalı ve siyah gözlüklü birisi belirdi. Adam konuşana dek Fatih onu fark etmemişti.

 

"Burada ne arıyorsun?"

 

Fatih dönüp yanındaki adama baktığında kılık kıyafeti dikkatini çekmişti. Hiç tekin durmuyordu. Yine de normal ses tonuyla konuştu.

 

"Dolmuş bekliyorum."

 

Bu yabancı adam, elini cebinden çıkarıp Fatih'e uzatarak konuştu.

 

"Ben Akrep. Senin adın ne?"

 

Fatih bir süre duraksadıktan sonra elini uzatarak sıktı. O anda Fatih'in içini değişik bir his kaplamıştı ancak anlam veremedi. Adama bakarak konuştu.

 

"Fatih."

 

Akrep ellerini tekrar cebine sokarak kafasını başka bir yöne çevirdi. Ardından konuştu.

 

"Üzgünüm."

 

Fatih: "Ne?"

 

Akrep: "Bugün hiç üzüldün mü?"

 

Fatih: "Ne demeye çalışıyorsun?"

 

Akrep, Fatih'e doğru baktı ve daha ciddi bir tonda konuştu.

 

"Her üzüldüğün günü tekrar yaşayacaksın. En küçük bir üzüntü bile aynı günü tekrar yaşamana vesile olacak."

 

Fatih'in kafası hala karışıktı. Anlamsız şekilde adama bakındı. Akrep konuşmaya devam etti.

 

"Bunu yapmak zorundaydım. Bu kişi sen oldun." Diyerek hızla oradan koşarak uzaklaştı.

 

Fatih, adamın arkasından seslense de çoktan ortadan kaybolmuştu. Neye uğradığını şaşırmıştı. Birisi dalga mı geçiyordu? Yoksa kendini bambaşka bir paradoksun içinde mi bulmuştu? Bunları düşünürken dolmuş durağa gelmişti ve Fatih dolmuşa binmişti.

 

Dolmuşun bir köşesinde dışarıyı seyrederken Akrep isimli şahsın dedikleri zihninde dolaşıyordu. Eğer onun dedikleri gerçekse Fatih için hiç geçmeyecek bir gün vardı elinde.

 

Fatih bugün hiç üzülüp üzülmediğini düşündü. Cevabı bulmak zor değildi. Birçok kez üzülmüştü bugün. Bu ne anlama geliyordu? Yarın sabah uyandığında aslında bu sabaha mı uyanacaktı? Tüm bu sorularla boğuşurken evine geldi. Sıcak bir duş alıp üstünü değiştirerek yatağına uzandı ve tavanı seyretmeye başladı. Kendi kendine konuşuyordu.

 

"Neden üzüntü?"

Loading...
0%